İktidar şu anda geldiği noktaya baştan sona istismar yöntemiyle geldi.Önce kadın meselesini istismar etti.
Başörtüsü meselesi üzerinden hem dini duyguları, hem de beşeri duyguları istismar etti.
Özgürlük fikrini istismar etti.
Medeniyet duyarlılıklarını istismar etti.
Cumhuriyet rejimini ve laikliği istismar etti.
Eşitlik ilkelerini ve koşulsuz demokrasiyi istismar etti.
Faşizme, darbelere, askeri diktaya karşı duyulan nefreti istismar etti.
İçinde herkes için tarifsiz acılar, büyük yıkımlar barındıran Kürt sorununu istismar etti.
Demokrasinin tek güvencesi olan hukuk sistemini istismar etti.
Yeni nesillerin kaderini, eğitim sistemini istismar etti.
Kişisel çıkarları için, ülkeyi ayakta tutan ekonomiyi istismar etti.
Uluslararası ilişkilerin zaten zar zor ayakta duran dengesini istismar etti.
Sınırlarındaki savaşların yol açtığı politik hassasiyetleri istismar etti.
Demokrasi gereği ona verilen tüm yetkileri birini bile atlamadan tek tek, itinayla istismar etti.
Kendisine kol kanat geren yarım akıllı aydınların entelektüel zaaflarını bile hiç acımadan istismar etti.
O yüzden nefesinizi hiç yormayın.
Densiz açıklamalar yapan devlet adamlarına o insanların nerede, nasıl kaybolduklarını, kimler tarafından kaybedildiklerini, o annelerin neler yaşadıklarını ve bugün ne istediklerini anlatmakla uğraşmayın.
Paçoz ne dememiş, Eminönü Meydanı neresiymiş...
Kim kimi nerede gözaltına alıp sonra da yok etmiş..
Devlet iradesiyle bu ülkenin tarihinde hangi cinayetler işlenmiş...
Hangi suçlar ört pas edilmiş...
Deliller, tanıklar, uluslararası mahkeme kararları, ülkenin utanç karnesi nasılmış...
İstismar neymiş, ne değilmiş...
Hepsini bir kenara bırakın, kimseye laf yetiştirmeyin.
Daha dün Cumartesi Anneleri’yle aynı masaya oturan Erdoğan’ın fotoğraflarını çarşaf çarşaf açmanın...
Kürt açılımı tiyatrosunda oynanan rollerin hesabını sormanın...
Samimiyetsizlik üzerinden bir mantık kurmaya çalışmanın anlamı yok.
Bu iktidar, tahtını en baştan beri tutarsızlıklar, yalanlar, sağ gösterip sol vurmalar üzerine kurdu.
Yolunu dün ak dediğine bugün kara diyerek çizdi.
Yıllarca önünde secde ettiği, “Hoca efendi” diye diye toz kondurmadığı “kendinden kutsal” bir zatı birden bire terörist ilan etti ve o tarikatın yıllardır bilinen ama müdahale edilmeyen aleni suçlarında hiç ortaklığı yokmuş gibi, olan bitene herkesten daha asabi yükseldi.
Bu arada kendisiyle ilgili şaibeli ithamların hepsini hasıraltı etti.
Ve nihayetinde ülke bugün bu korkunç ve tehlikeli noktaya geldi.
Bundan sonra, bir tramvay hızında ilerleyen demokratik çöküşü adım adım gerçekleştirip, zamanı geldiğinde o tramvaydan inen ve artık yola katırlarla devam eden faşist bir zihniyette baş başayız.
Ve korkunç kaderimizle yapayalnız.
Artık, tüm resmi dairelere fotoğrafı asılacak olan ve yoksulluğun pençesindeki ülkesinde 1071 metrekarelik üçüncü sarayını yaptırmanın hayallerini kuran başkan yetkili bir cumhurbaşkanın iki dudağının arasından çıkacak lafa sabitlemiş bir ülkenin kaderinde anca, zar zor kazanılmış bir avuç demokratik hakkın nasıl kolayca kaybedildiğini idrak etmek...
Ve hesap vermek yerine, kendinde hesap sormak hakkını bulan bir zihniyetin gözü dönmüş şiddetine karşı inatla kenetlenmek vardır.
Bunun için muhtaç olduğunuz kudret de, geçen Cumartesi Galatasaray’da çekilen
o asil fotoğrafta fazlasıyla mevcuttur.
Mine Söğüt / CUMHURİYET
Başörtüsü meselesi üzerinden hem dini duyguları, hem de beşeri duyguları istismar etti.
Özgürlük fikrini istismar etti.
Medeniyet duyarlılıklarını istismar etti.
Cumhuriyet rejimini ve laikliği istismar etti.
Eşitlik ilkelerini ve koşulsuz demokrasiyi istismar etti.
Faşizme, darbelere, askeri diktaya karşı duyulan nefreti istismar etti.
İçinde herkes için tarifsiz acılar, büyük yıkımlar barındıran Kürt sorununu istismar etti.
Demokrasinin tek güvencesi olan hukuk sistemini istismar etti.
Yeni nesillerin kaderini, eğitim sistemini istismar etti.
Kişisel çıkarları için, ülkeyi ayakta tutan ekonomiyi istismar etti.
Uluslararası ilişkilerin zaten zar zor ayakta duran dengesini istismar etti.
Sınırlarındaki savaşların yol açtığı politik hassasiyetleri istismar etti.
Demokrasi gereği ona verilen tüm yetkileri birini bile atlamadan tek tek, itinayla istismar etti.
Kendisine kol kanat geren yarım akıllı aydınların entelektüel zaaflarını bile hiç acımadan istismar etti.
O yüzden nefesinizi hiç yormayın.
Densiz açıklamalar yapan devlet adamlarına o insanların nerede, nasıl kaybolduklarını, kimler tarafından kaybedildiklerini, o annelerin neler yaşadıklarını ve bugün ne istediklerini anlatmakla uğraşmayın.
Paçoz ne dememiş, Eminönü Meydanı neresiymiş...
Kim kimi nerede gözaltına alıp sonra da yok etmiş..
Devlet iradesiyle bu ülkenin tarihinde hangi cinayetler işlenmiş...
Hangi suçlar ört pas edilmiş...
Deliller, tanıklar, uluslararası mahkeme kararları, ülkenin utanç karnesi nasılmış...
İstismar neymiş, ne değilmiş...
Hepsini bir kenara bırakın, kimseye laf yetiştirmeyin.
Daha dün Cumartesi Anneleri’yle aynı masaya oturan Erdoğan’ın fotoğraflarını çarşaf çarşaf açmanın...
Kürt açılımı tiyatrosunda oynanan rollerin hesabını sormanın...
Samimiyetsizlik üzerinden bir mantık kurmaya çalışmanın anlamı yok.
Bu iktidar, tahtını en baştan beri tutarsızlıklar, yalanlar, sağ gösterip sol vurmalar üzerine kurdu.
Yolunu dün ak dediğine bugün kara diyerek çizdi.
Yıllarca önünde secde ettiği, “Hoca efendi” diye diye toz kondurmadığı “kendinden kutsal” bir zatı birden bire terörist ilan etti ve o tarikatın yıllardır bilinen ama müdahale edilmeyen aleni suçlarında hiç ortaklığı yokmuş gibi, olan bitene herkesten daha asabi yükseldi.
Bu arada kendisiyle ilgili şaibeli ithamların hepsini hasıraltı etti.
Ve nihayetinde ülke bugün bu korkunç ve tehlikeli noktaya geldi.
Bundan sonra, bir tramvay hızında ilerleyen demokratik çöküşü adım adım gerçekleştirip, zamanı geldiğinde o tramvaydan inen ve artık yola katırlarla devam eden faşist bir zihniyette baş başayız.
Ve korkunç kaderimizle yapayalnız.
Artık, tüm resmi dairelere fotoğrafı asılacak olan ve yoksulluğun pençesindeki ülkesinde 1071 metrekarelik üçüncü sarayını yaptırmanın hayallerini kuran başkan yetkili bir cumhurbaşkanın iki dudağının arasından çıkacak lafa sabitlemiş bir ülkenin kaderinde anca, zar zor kazanılmış bir avuç demokratik hakkın nasıl kolayca kaybedildiğini idrak etmek...
Ve hesap vermek yerine, kendinde hesap sormak hakkını bulan bir zihniyetin gözü dönmüş şiddetine karşı inatla kenetlenmek vardır.
Bunun için muhtaç olduğunuz kudret de, geçen Cumartesi Galatasaray’da çekilen
o asil fotoğrafta fazlasıyla mevcuttur.
Mine Söğüt / CUMHURİYET