14 Aralık 2021 Salı

Türkiye'de eğitimin son 20 yılında 'kütüphane' yok - AYDIN İLERİ / SOL-Görüş

İki ayda 'Kütüphanesiz Okul Kalmayacak' söylemi popülizmdir. Kütüphanecilik bilimiyle, ilgisi olmayan, gerçekçi olmayan, hayal ürünü bir söylemdir. 


Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından Türkiye'de eğitimin 20 yılı isimli bir kitap yayınlandı. Kitap MEB web sayfasından online erişime açıldı. 

Kitapta 2000-2019 yılları arasında MEB ile ilgili temel veriler, istatistikler bilgi ve grafiklerle açıklanmış.

Kitapta okul öncesi, ilköğretim ve ortaöğretimde "Eğitime Erişim Göstergeleri" ele alınmış. 

Ele alınan başlıklar (Okul Öncesi, İlköğretim ve Ortaöğretimde Öğrenci Sayısı, Okullaşma Oranı, Kız Öğrencilerin Okullaşma Oranı, Erkek Öğrencilerin Okullaşma Oranı, Öğretmen Sayısı, Okul Sayısı, Derslik Sayısı, Öğretmen Başına Düşen Öğrenci Sayısı) ayrıntılı olarak il il verilirken bu okullarda varlığı iddia edilen "okul kütüphaneleri”ne yönelik tek bir bilgi verilmemiş. 
 
TÜİK'e 20 yıl boyunca istatistiki bilgi veren MEB kendi hazırladığı eğitimin 20 yılı kitabında okul kütüphanelerine dair hiçbir bilgi paylaşmamış. 

Okullarda olduğu iddia edilen Okul Kütüphanelerinin sayıları kitapta verilen diğer bilgilerden daha mı önemsiz. 

140 sayfalık raporda "kitap" sözcüğü 3 yerde geçiyor. 

Kitap kelimesinin geçtiği yerler de MEB'in ücretsiz dağıttığı ders kitabı sayılarını içeriyor. 

Raporun hiçbir yerinde "kütüphane" "kitaplık" "okul kütüphanesi" "kütüphaneci" sözcükleri yer almıyor.

20 yıllık süreçte MEB'de çalışan öğretmen verileri raporda yer alırken MEB'de çalışan "Kütüphaneci “ye dair hiçbir veri paylaşılmıyor.

2019 yılında MEB tarafından hazırlanan “Milli Eğitim Bakanlığı 2019-2023 Stratejik Planı”nda da "kütüphane", "kitaplık", "okul kütüphanesi" "kütüphaneci" sözcükleri yer almamıştı. Eğitimin 5 yılı planlanırken, 5 yıllık sürede eğitime yön verecek stratejiler belirlenirken kitaba, okul kütüphanesine ve kütüphaneciye hiç yer verilmemişti. Okullara kütüphane kurulması, kitap alınması, kütüphaneci istihdamı planlanmamıştı.

Biri MEB'in 5 yıllık geleceğini planlayan strateji belgesi, diğeri 20 yıllık AKP iktidarının geçmiş faaliyetlerini anlatan rapor. İkisi de MEB resmi belgesi, yayını.

Bu belgeler ışığında 20 yılda eğitimde kütüphaneye, kütüphaneciye, okuma kültürüne yer vermemesinin sonuçlarını, bedelini Türkiye ağır ödüyor. PİSSA, TİMS ve ABİDE eğitim başarısı ölçme sınavlarının sonuçları ortada. 

Kendi anadilinde eğitim alan öğrencilerin fen, matematik sonuçlarına bakmadan, Türkçe ve Sosyal Bilgilerdeki başarısı her şeyi gösteriyor. 

Anadilinde girdiği sınavda okuduğunu anlamayan, anlamadığı sorulara doğru yanıtlar veremeyen öğrenci profili var.

Uluslararası sınavları geçtik MEB'in düzenlediği ABİDE sınavı sonuçları bile o kadar kötü ki MEB web sayfasından ABİDE sınav sonuç analizlerini yayından kaldırdı.

CİMER üzerinden 1 yıla yakın süredir bilgi edinme hakkı üzerinden defalarca başvurduğum halde sonuçları içeren raporu paylaşmıyor. Saklıyor, bahaneler üretiyor.

MEB'in 20 yıllık eğitim raporunda ve 5 yıllık stratejik planında adı geçmeyen okul kütüphaneleri 2 ayda nasıl kurulacak?

20 yıllık eğitim sürecinde ve 5 yıllık Stratejik Planında adı bile geçmeyen okul kütüphanelerini 26 Ekim 2021 günü lansmanı yapılan "Kütüphanesiz Okul Kalmayacak Projesi" kapsamında 2021 yılı sonuna kadar tüm okullara "okul kütüphanesi" kurmayı hedefleyen proje kapsamında "İki ayda 57 bin 108 okuldan kütüphanesiz olan kalmayacak" dendi.

Kasım ayında gerçekleşen 5 günlük ara tatil sonrasında 22 Kasım 2021 tarihine 1.170 yeni kütüphanenin bir haftalık ara tatil sonrasına yetiştirildiği Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer tarafından açıklandı.

Kampanya başından bu yana 3200 okula kütüphane kuruldu

22 Kasım’da yapılan açıklamanın hemen ardından yeni bir haber yayınlandı MEB sayfasından: “Millî Eğitim Bakanlığınca ekim ayı sonunda başlatılan ve iki ay gibi kısa bir sürede tamamlanması hedeflenen "Kütüphanesiz Okul Kalmayacak" projesinde önemli bir mesafe kat edildi. Yıl sonunda hedefe ulaşmak için yoğun çalışmaların yürütüldüğü proje kapsamında, bir ayda 3 bin 200 okula yeni kütüphane kuruldu.”

"3200 okula kütüphane kurduk" açıklamasından 15 gün sonra kurulan kütüphane rakamı birden bire 10 bine yükseldi. Bakan Özer, Millî Eğitim Bakanlığının 2022 yılı bütçesine ilişkin konuşmasında "Kütüphanesiz Okul Kalmayacak" kampanyasına da değinerek “26 Ekim 2021'de başlattıkları 'Kütüphanesiz Okul Kalmayacak' projesiyle tüm okullarda mevcut kütüphaneleri yenilemeye ve kütüphanesi olmayan okullara yeni kütüphaneler kurmaya başladıklarını" hatırlattı. Kütüphanelerin tefrişatlarının meslek liselerinde üretildiğini anlatan Özer, "Kültür ve Turizm Bakanlığımız da yeni kurduğumuz kütüphanelerimizin kitap ihtiyaçlarını karşılıyor. Bu kapsamda şu ana kadar 10 bin okulumuza yeni kütüphane yaptık. 2021 yılı sonu itibarıyla tüm okullarımızda kütüphaneleri tamamlayacağız. 2022'de kütüphanesiz okul kalmayacak." diye konuştu.
 
Kampanyanın başladığı 26 Ekim 2021 tarihinden bakanın TBMM'de konuşma yaptığı 12 Aralık 2021 tarihine kadar geçen süre 48 gün. Bakan, 48 günde 10 bin kütüphane kurduklarını iddia ediyor. Konuşmadan sonra yılın bitmesine kalan gün sayısı 19 gün. Kalan 19 günde de bütün okullara kütüphane kurulacağını ve 2022 yılında kütüphanesiz hiçbir okulun kalmayacağını söylüyor.

48 günde 10 bin okul kütüphanesini kurmayı ve kalan sürede Türkiye’de tüm okullarda kütüphane kurulacağını dünyadaki fantastik edebiyat yazarları bir araya gelse hayal edemezdi. Bakan beyin hayal dünyası çok müthiş.

Dört duvar arasına raf ve kitap koyma ile kütüphane kurulmaz!

İki ayda “Kütüphanesiz Okul Kalmayacak” söylemi popülizmdir. Kütüphanecilik bilimiyle, ilgisi olmayan, gerçekçi olmayan, hayal ürünü bir söylemdir. 

İktidarda olan AKP hükümetlerinin 19 yıldır yapamadığı, 5 yıllık stratejik planlarına bile almadığı, Milli Eğitim şuralarında birkaç geçiştirmelik cümle içinde bile zar zor kullanan Milli Eğitim Bakanlığı'nın okul kütüphanelerini 2 ayda nasıl kuracağı ve bu kurulan kütüphaneleri nasıl işleteceği merak konusu... 

AKP'nin iktidara geldiği 3 Kasım 2002 tarihinden bu yana 10 bakan değişti. 

19 yıl, "381 ay" geçti. 19 yılda, "381 ayda" kurulamayan okul kütüphaneleri iki ayda kurulabilir mi?

57 bin 108 okulda kütüphane kurulacak fiziksel alan var mı? 

57 bin 108 okulda kütüphane kurulacak raf, masa, sandalye, vb. kütüphane mefruşatı hazır mı? Hazır değilse nasıl tedarik edilecek?

57 bin 108 okula kaç kitap alınacak? 

57 bin 108 okul kütüphanesini kim işletecek? Kütüphanelerdeki teknik altyapıyı, kataloglama ve sınıflamayı kim yapacak?

Kütüphanecisiz kütüphane olur mu?

Dört duvar içindeki kitaplar, sandalyeler, raflar, masalar "kütüphanenin asli unsuru kütüphaneci" yoksa kütüphane niteliği kazanmaz.

Projenin hiçbir yerinde, hiçbir yetkili açıklamasında kütüphanecinin bahsi bile geçmiyor.
 
57 bin 108 okula kütüphane kurulacak, peki kütüphanecisiz kütüphane nasıl kurulacak? Kütüphanelere yaşam katacak, kütüphanecilik bilimi eğitimi almış uzman personel "kütüphaneciler" ne zaman MEB kadrolarına alınacak?

2021 yılı kasım ayı itibari ile MEB'de çalışan kütüphaneci sayısı sıfır "0".

Çocuklar kütüphane kullanma hakkından mahrum

Geçtiğimiz günlerde "20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü"nü yine buruk kutladık. Çocuklar birçok temel haktan mahrum olduğu gibi kitaba, bilgi kaynaklarına ücretsiz erişmekten de mahrum. Türkiye'de çocuklar okullarında ve mahallerinde kütüphane hakkı ellerinden alınmış durumda.

Çocuk coğrafyasında kütüphane ve kitap yok.

  • TÜİK'in 2020 verilerine göre 32 bin 158 eğitim kurumunda kütüphanesi olduğu iddiasını doğru kabul etsek bile 24 bin 950 okulda hiç kütüphane yok.
  • TÜİK’in MEB’den edindiği okul kütüphanesi rakamlarının gerçekle hiçbir bağı yok. Bu rakamların gerçek olmadığını MEB tarafından yayınlanan "Türkiye'de eğitimin 20 yılı" isimli kitaptaki veriler, bilgiler onaylıyor. Eğitimde kütüphanenin adı yok. 
  • TÜİK'in MEB'den aldığı okul kütüphanesi verileri tamamen kağıt üzerinde şişirme rakamlar.

MEB’in geçmiş 20 yılında ve gelecek 5 yıl stratejisinde kütüphaneye, kitaba, kütüphaneciye yer yok.

Çocukların nitelikli kütüphaneleri kullanmaya, bilgi kaynaklarına eşit ve parasız erişmeye hakkı var.

Bu hak doğrultusunda çocukların okullarına Okul Kütüphanesi, yaşadıkları çevreye Çocuk Kütüphaneleri, Halk Kütüphaneleri kurulmalı.

Kültür ve Turizm Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve Yerel Yönetimler çocuklara fırsat eşitliği sağlayacak, bireysel gelişimlerini tamamlayacak, kaliteli zaman geçirecekleri uzman, eğitimli, liyakat sahibi kütüphane personeli olan, kütüphanecilerin çalıştığı kütüphaneleri çocuklar için hayata geçirmeleri acil görevdir. 

AYDIN İLERİ* / SOL-Görüş
  

* Kütüphanecilik Bilim Uzmanı / aydinileri@gmail.com

13 Aralık 2021 Pazartesi

‘Çin modeli’ ve anlamadan istemek şaşkınlığı + 10 maddede neden Çin modeli değil?



(1) ‘Çin modeli’ ve anlamadan istemek şaşkınlığı (Ergin Yıldızoğlu / Cumhuriyet)

Siyasal İslamın seçkinleri, “Türkiye’nin yeni yol haritası Çin modelini örnek alacak” diyorlar ama o modelin arkasında, Aydınlanma  geleneğinin ve çürümüş bir imparatorluğun, iflas etmiş bir monarşinin yerine çağdaş bir Cumhuriyet kurma arzusunun yattığının farkında değiller. Üstelik o modelde devleti soyanların başına gelenleri de bilmiyorlar!

İKİ ‘MAYIS 1919’

Çin modeliyle, Türkiye’de kurulan cumhuriyetin ilk dönemi arasında, ekonomik benzerlikleri aşan paralellikler var: Modern Türkiye Cumhuriyeti ve Aydınlanma hareketi, bağımsızlık refleksi için 19 Mayıs 1919 neyse, Çin için, 4 Mayıs Hareketi (1919) odur! Çin modelinin kaynağında 4 Mayıs Hareketi var.

I. Dünya Savaşı’nın ardından yapılan Versay Antlaşması’nda, emperyalistler Çin’e verdikleri sözden dönerek Şandong’da kurulmuş Alman kolonilerini, Japonya’ya devrettiler. Halbuki Çin, İttifak Devletleri’ne, cephede siper kazmaya yardım edecek 100 binden fazla emekçi göndermişti. Bu nedenle Çin entelijansiyası, üniversite öğrencileri arasında, Versay Antlaşması tam anlamıyla bir ihanet, aşağılanma olarak algılandı. 

4 Mayıs 1919’da üniversite öğrencileri Pekin’de öfkeyle sokaklara döküldü. Böyle başlayan 4 Mayıs Hareketi, kısa zamanda, “Yeni Gençlik” (1915-1921) gibi dergilerin tetiklediği Aydınlanma /Modernleşme hareketiyle birleşti. 4 Mayıs Hareketi, emperyalizm karşıtı, ulusalcı ve cumhuriyetçi bir bilincin ifadesiydi. Hareket, modern basın ve telgraf yoluyla hızla ülkede yayıldı. 

“Yeni Gençlik” dergisi ve “Yeni Kültür” hareketi Konfüçyüs düşüncesinden kurtulmayı amaçlıyordu. “Yeni Kültür” hareketi, o düşünceye sadık skolastik kapı kulu entelijansiyanın tekelindeki ve onun ayrıcalıklarını yeniden üreten klasik Çincenin herkesin anlamasına, kullanmasına olanak sağlayacak biçimde sadeleştirilmesini savunuyordu. Modern Mandarin bu yöndeki çabaların ürünü olarak şekillendi. 

“Yeni Gençlik” dergisi ve ait olduğu entelijansiya, Çin’i emperyalistlerin elinde aşağılanmaktan kurtarmanın, çökmekte olan eski imparatorluk düzenini aşmanın yolu olarak, Batı’daki gelişmeleri örnek almak gerektiğine inanıyordu. Bu, bireysel özgürlüklerin, kadın haklarının genişletilmesi, bilimsel ve eleştirel düşüncenin, sanatta modernizmin savunulması anlamına geliyordu.

İKİ AKIM

Başlangıçta (1915) entelijansiya arasında doğan, 1919 sonrasında, “4 Mayıs Hareketi”- “Yeni Gençlik” sentezine dönüşen hareketin içinde biri tutucu, diğeri ilerici iki akım vardı. Tutucu yaklaşım, Çin’in yenilgisini modern silahlardan yoksun olmasına bağlıyordu. Bu akım Batı’nın, “düşüncesini (felsefe, sanat, siyaset) değil, teknolojisini almak gerekir” diyordu. 

İlerici akım, çözümün aydınlanma hareketinin, felsefi, siyasi, bilimsel mirasını edinmekten geçtiğine inanıyordu. Bu bağlamda, Aydınlanma geleneğinin, felsefi, siyasi, bilimsel metinleri, modernizmin örnekleri Çinceye çevriliyor, bu metinler ülkenin entelijansiyası arasında yayılıyordu. Kimileri Amerika ve Avrupa’ya giderek üniversite eğitimi alıyor, doktora yapıyordu. Cumhuriyet, demokrasi, kadın hakları ve nihayet komünizm düşünceleri Çin’de hızla gelişmeye başladı. Komünist Partisi ve Mao, bu Aydınlanma-Modernleşme hamlesinin, emperyalizm karşıtı demokratik cumhuriyetçi dalganın içinden çıktı ve onunla yükseldi.

Siyasal İslamın kendine örnek almaya çalıştığı Osmanlı İmparatorluğu’nun seçkinleri, 19. yüzyılda içine düştükleri derin yaşamsal krizi, “Aydınlanma hareketini” (bilimi felsefeyi) yok sayarak, Batı’nın teknolojisine sığınıp aşmayı (içlerinde bunu bile reddedenler vardı) hayal ediyordu. 

Bugün o imparatorluğun tefessüh etmiş hanedanını, ulemasını kendi ecdadı addeden şaşkınlar, içine düştükleri derin krizi, “düşük ücrete” dayalı olduğunu sandıkları Çin modelini taklit ederek, işçisinin emeğini emperyalizme peşkeş çekerek aşmayı hayal ediyorlar. Bu şaşkın debelenmeler de dünkü şaşkın debelenmeler gibi ülkeyi çöküşe sürüklüyor. Ancak, bu şaşkın debelenmelerin “Ardından bir yenilenme gelecek mi?” sorusunun tatmin edici bir cevabı henüz yok! 

                                                                       ***

(2) 10 maddede neden Çin modeli değil?(Hayri Kozanoğlu-Birgün)

Beyhude bir faiz indirme harekâtına girişeceksiniz, döviz kurları kontrolden çıkınca da zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalışacaksınız. Türkiye ile Çin 10 konuda 10 benzemez görüntüsü veriyor. Nesnel değerlendirmeyle, Çin modeli hevesiyle, ülke gerçekleri örtüşmüyor.

Son haftalarda bir Çin modeli tartışması sürüp gidiyor. Öncelikle bir ekonomik modelin belli varsayımları olur, uygulanacak stratejinin kısa ve uzun dönem sonuçları göz önüne alınır, sınırları belirlenir, artıları ve eksileri tartılır, demokratik bir toplumda tartışılmak üzere kamuoyunun dikkatine sunulur, ondan sonra benimsenir. İzleyen süreçte bu çerçevede ekonomi politikası önerileri gündeme gelir.

Yoksa siz 6 Eylül’de önümüzdeki 3 yıla ilişkin ekonomik projeksiyonlarınızı içeren Orta Vadeli Program`ı açıklayacaksınız, ardından beyhude bir faiz indirme harekatına girişeceksiniz, döviz kurları kontrolden çıkınca da, “ihracatı artıracağım, cari fazla vereceğim, Çin modeline geçtim” şeklinde ciddiyetten uzak açıklamalarla zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalışacaksınız. Bu olsa olsa freni patla(tıl)mış yokuş aşağı seyreden bir arabanın ilk metrelerde hız kazanmasından heyecana kapılıp alkış tutmaya benzer.

Böyle bir giriş yaptıktan sonra, belki Çin ile Türkiye arasında rakamlara ve olgulara dayalı bir kıyaslamaya soyunmanın anlamsız kaçacağı da söylenebilir. Ama yine de tartışmalara katkı sağlaması beklentisiyle, güncel veriler üzerinden 10 maddelik bir karşılaştırma yapmaya çalışalım.

Elbette Çin modelinin mükemmel olduğunu söylemiyoruz, özgürce emek mücadelesi verilen, gelir ve servet farklılıklarının en aza indiği bir ülkeden söz etmiyoruz. Ancak bu yazıda Çin’in makro ekonomik gerçeklerini mercek altına almakla, yakalanan istikrarı ve teknolojideki sıçramayı irdelemekle yetineceğiz.

***

1 Çin’de son 25 yılda enflasyon çok istikrarlı bir seyir izlemiş, 2011’de gıda ve hammadde fiyatlarının tüm dünyada zirve yaptığı dönemde yüzde 5,4’e çıkması dışında yüzde 3’ü geçmemiştir. Türkiye’de tüketici enflasyonu TUİK’in inandırıcı bulunmayan rakamlarına göre bile en son yüzde 21,31 açıklanmış ve yükselme trendindeyken, Çin’de yüzde 1,5 civarında seyrediyor.

2 Çin’de son 25 yılda döviz kurları hiçbir dönem fazla oynaklık sergilememiş, dolar 8,25 ila 6,25 yuan arasında salınmıştır. Bugünkü 1 dolar=6,37 yuan kuru, doların tüm dünyada güçlendiği bir dönemde dahi Çin’in yerel parasının gücünü koruduğunu gösteriyor. Bilindiği gibi Çin 2009’da dünyanın bir numaralı ihracatçısı konumuna gelmişti. En son rakamlarla Kasım 2021’de ihracat 326 milyar doları bulmuş, 3 ay arka arkaya 300 milyar dolar sınırı aşılmıştır. Yani Çin rekabet gücünü yerel paranın zayıflığına borçlu değildir. Bilindiği gibi bizde ise dolar en son 14 lira sınırına dayanmış durumda ve Türkiye hala bu perişanlıktan medet umuyor.

Son 10 yılda Çin Merkez Bankası politika faizleri yüzde 6,5 ile şimdiki düzey yüzde 4,35 arasında değişmiş, ülkenin enflasyon tablosu da göz önüne alındığı takdirde reel faiz hiç eksiye düşmemiştir. Bizde ise, reel faiz resmi enflasyon rakamlarına göre bile yüzde -6,3 düzeyinde bulunuyor ve TCMB’nin önümüzdeki haftaki toplantısında bir kez daha faiz indirme olasılığı tedirginlik yaratıyor.

Çin’in Ağustos 2021 itibarıyla 3408 milyar dolar döviz rezervi bulunuyor. IMF’nin Özel Çekme Hakları’na baz oluşturan döviz sepetinde yuan 2015’ten beri yüzde 10,92 ağırlıkla yer alıyor. Bilindiği gibi en son TCMB’nin rezervleri 124,1 milyar dolara gerilemiş, swap hariç net rezerv eksi 37,9`a düşmüş bulunuyor.

5 Çin’deki doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının miktarı 2020 sonunda 1,92 trilyon dolar civarındaydı. Gelgelelim Pekin yönetimi finans sektöründe yabancı egemenliğine sıcak bakmıyor, bankacılık sisteminde yabancı bankaların payı sadece yüzde 1,3 düzeyinde. Türkiye’deki doğrudan yabancı sermaye yatırımları ise Uluslararası Yatırım Pozisyonu’na göre 2020 sonunda toplam 233,5 milyar dolardı. Bunun 64,2 milyar dolarla yüzde 28,7’si finans ve sigortacılık sektöründeydi. Çin’in aksine Türkiye’de yabancı bankaların sektördeki ağırlığı yüzde 20 civarında seyrediyor.

6 Çin’de GSYH’nin yüzde 40’ı sanayi sektöründen kaynaklanıyor. Emek gücünün yüzde 29’u da bu sektörde istihdam olanağı kazanıyor. Türkiye’de ise sanayinin GSYH’deki ağırlığı yüzde 20,1’i imalat sanayinde olmak üzere çok daha sınırlı, yüzde 24 düzeyinde. Toplam istihdamın ise ancak yüzde 21,5’i sanayiden geliyor. Çünkü sanayi tüm dünyada ihracatın motoru konumunda bulunuyor.

7 Çin’de Kamu İktisadi Girişimleri ülkenin GSYH’sinin yüzde 40’ını üretiyor. Borsadaki piyasa değerinin yüzde 60’ına da bu şirketler sahip. 2020’de Fortune Global 500 şirket listesinde 121 ABD firmasına karşın, 124 Çin firması vardı. Bunların 91’i, ilk 25 listesinin ise 21’i kamuya aitti. Türkiye’de ise başta TÜPRAŞ, Petkim, Ereğli Demir Çelik gelmek üzere stratejik KİT’ler AKP döneminde özelleştirildi. 2020 sonu itibarıyla Hazine’nin portföyündeki kuruluşların ödenmiş sermayesi 187 milyar liraya (bugünkü kurla 13.5 milyar dolara), çalışan sayısı ise 2000’den bu yana yarı yarıya azalarak 94 bin civarına geriledi. Kamunun ekonomiyi yönlendirme kapasitesi iyice düştü.

8 Çin’in ihracatında yüksek teknolojili imalat sanayinin payı yüzde 30,8. Aynı oran bizde yüzde 3,5’tan en son yüzde 2,7’ye gerilemiş durumda. Çin’de 2010’dan 2020’ye ücretlerin yüzde 166 arttığı, reel anlamda emeğin satın alma gücünün yükseldiği görülüyor. Türkiye’de ise asgari ücrette son 10 yılda bir miktar reel artış gözlense de, ülke bir asgari ücretliler toplumuna dönüşmüş, asgari ücret civarında çalışanların oranı yüzde 60’a yaklaşmış durumda. Son veriler işgücünün toplam katma değerdeki payının yüzde 29,8’e düştüğünü, ücretlilerin büyümeden pay alamadığını gösterdi.

Çin başta 5-G teknolojisi gelmek üzere klonlama, yarı iletkenler, quantum interneti, yapay zeka, robotik gibi sektörlerde büyük atılım yaptı. Çin, ABD ile birlikte hiper ölçekli veri merkezlerinin yüzde 50’sine sahip, yeni kurulan yapay zeki şirketlerinin yüzde 94 fonlamasını sağlıyor, önde gelen yapay zeka araştırmacılarının yüzde 70’i bu ülkede bulunuyor. Çin yeni patent sayısında da ABD’nin önünde birinci sırada bulunuyor. Ayrıca bir uzay aracını Mars’a indirmeyi başardı. Biz de ne yazık ki “ayı fethedeceğiz, camiye giden Teknofest gençliği” teraneleriyle kendimizi avutuyoruz.

10 Önde gelen tüm üniversite sıralamalarında Çin üniversiteleri Amerikalı eğitim kurumlarının ardından ikinci sırada yer alıyor. Özellikle Tsinghua, Pekin, Fudan üniversiteleri ülkenin en başarılı öğrencilerine eğitim veriyor, araştırmalar yürütüyor. Türkiye’nin ise farklı ilk 500 sıralamalarına ancak 3-4 üniversite sokabildiği, akademik kurumlarımızın konumunun giderek gerilediği görülüyor. AKP zihniyeti ne yazık ki içi boş böbürlenmeler bir yana, üniversite eğitiminin standardını yükseltmekten çok Boğaziçi-ODTÜ benzeri okulları aşağı çekmekle uğraşıyor.

Rakamların diliyle bakıldığında Türkiye ile Çin 10 temel konuda 10 benzemez görüntüsü veriyor. Nesnel bir değerlendirmeyle, ne yazık ki Çin modeli hevesleriyle, Türkiye gerçekleri örtüşmüyor.

Erdoğan’ın seçim rehinesi olarak Kavala - Mehmet Ali Güller / CUMHURİYET

Osman Kavala’yı “Gezi’nin finansörü” diye suçlayarak Gezi’yi karalamaya kalkan iktidar, tüm dayanaksızlığına rağmen o iddiasını sürdürüyor. Oysa tersine Kavala’nın Gezi eylemlerinin bitirilmesini savunan konumda olduğuna dair pek çok tanık var!

Dahası iktidar Kavala için “Soros’un adamı” diyerek Gezi ile Soros arasında bir bağ kurmaya çalışarak da Gezi’yi karalamaya çalışıyor. Oysa Soros’la masaya birkaç kez oturan da Soros’un has adamı Can Paker’i yanı başında tutan da Soros’un politikalarını uygulayan da Erdoğan’dır!

ERDOĞAN’IN TAKTİĞİ

Üç sembolik isim: Rahip Brunson, Deniz Yücel, Osman Kavala

ABD Başkanı Donald Trump  istedi,  Erdoğan “Asla içeriden çıkamayacak” dediği Brunson’u serbest bıraktı; Almanya Başbakanı  Angela Merkel istedi, Erdoğan “Asla içeriden çıkamayacak”  dediği  Deniz Yücel’i serbest bıraktı, ancak AİHM “Kavala tahliye edilmeli” kararı aldı, Erdoğan uygulamıyor!

Üstelik Erdoğan sanki AİHM, AB kurumuymuş gibi, meseleyi bir Türkiye-AB mücadelesi haline getiriyor! Oysa AİHM’yi de AB’yi de Türkiye’de en iyi bilen Erdoğan’dır; üç kez AİHM’ye başvuran siyasetçi ve AB kararlarını Türkiye’de en iyi uygulayan başbakan olarak… (Türkiye’nin de üyesi olduğu 47 üyeli Avrupa Konseyi ve AİHM başka, 27 AB ülkesinin yürütme organı olarak AB Konseyi başkadır.)

O zaman neden Erdoğan AİHM’nin kararını yerine getirmiyor? Brunson ve Yücel örneklerinden hareket edersek; ya Avrupa Kavala karşılığında iktidara bir kazanç vermediği için ya da verilen kazanç yeterli gelmediği için veya…

Bir olasılık da şudur: Erdoğan, iç, dış, ekonomi tablolarının bu kadar kötü olduğu şartlarda gireceği bir seçimde, “Batı’yla mücadele eden lider” görüntüsü verebilmek için Kavala’yı kullanmak istiyor. 

“Gezi eşittir Kavala eşittir Soros eşittir Batı” diyerek tabanının erimesini durduracak seçim malzemesi üretmek istiyor; Batı karşıtlığı üzerinden milliyetçi/ulusalcı müttefiklerini yanında tutmak ve cepheyi genişletmek istiyor.

Öte yandan sınıfı nedeniyle Kavala’nın durumu, iktidarın iş dünyasına verilen mesajı anlamına da gelmektedir.

BAŞYARGIÇ CUMHURBAŞKANI

Dikkat ederseniz “Trump istedi, Erdoğan Rahip Brunson’ı bıraktı” gibi hukuka aykırı cümleler kurdum yukarıda. Ne yazık ki tablo tam da öyle olduğu için, ABD Başkanı  Trump  Rahip Brunson’u Beyaz Saray’a davet ettiğinde kameralar önünde kendisini serbest bıraktığı için Erdoğan’a teşekkür etmişti!

Hukukumuzun özetidir, geldiği yerdir...

Ancak sürmektedir: Kılıçdaroğlu’nun “Devleti FETÖ’ye teslim eden kişinin adı Erdoğan’dır”  dediği TBMM grup konuşmasına, İstanbul Anadolu 3. Sulh Ceza Hâkimliği yayın yasağı koyabilmektedir! Ana muhalefet partisi liderinin kürsü dokunulmazlığı artık yoktur…

Anayasa Mahkemesi’nin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları uygulanmamaktadır.

Yürütme, yargıyı egemenliği altına almış ve istediğini tutuklar, istediğini pazarlıkla serbest bırakır hale gelmiştir. İktidar sayısız dayanaksız hakaret davası açarak muhalefeti baskılar, kısacası toplum üzerinde istediği gibi yargı kılıcı sallar hale gelmiştir. Bu, hem simit fiyatının 3.5 TL olmasının nedenlerinden biridir ama hem de sonuçları bakımından ondan bile önemlidir.

BAĞIMSIZ YARGI İNŞA SORUNU

Peki, Kılıçdaroğlu’nun “İktidara geldiğinizde Demirtaş serbest bırakılacak mı” sorusuna verdiği “Selahattin Bey de Osman Kavala da haksız yere içeride yatan bir sürü askeri öğrenciler var, onlar da avukatlar da hepsi çıkacak” demesi, Erdoğan’ın yanlışının tersi ve düzeltilmesi midir? 

Ve de doğru mudur?

Değildir.

Türkiye’nin ihtiyacı bir partinin tutukladıklarını diğer partinin serbest bırakması değildir.

 Türkiye’nin ihtiyacı yargıçların adil karar verebilmesini sağlayabilmek için bağımsız yargıyı

 inşa etmektir. 

Mehmet Ali Güller / CUMHURİYET

KISA KISA GÜNDEM (13 Aralık 2021)


1)-‘Şahsı’ korumaya para dayanmıyor.(İsmail Arı-Birgün)

Yurttaşlar yoksullukla boğuşurken Erdoğan’ın koruma ordusu için bu yılın ocak ile ekim aylarını kapsayan 10 aylık dönemde tam 262 milyon 592 bin TL harcandı. Korumalar için ayda ortalama 26 milyon TL harcanıyor.
(https://www.birgun.net/haber/sahsi-korumaya-para-dayanmiyor-369075)










2)-Uyuşturucu videosu yayınlanan AKP'li Kürşat Kılıç: Beni bayıltıp komplo kurdular.(SOL)

Uyuşturucu kullandıktan sonra bayıldığı ileri sürülerek bir videosu yayınlanan ve AKP'deki görevinden istifa eden Kürşat Kılıç açıklama yaptı: Baygın halin nedeni şahsıma yapılan müdahaledir.(
https://haber.sol.org.tr/haber/uyusturucu-videosu-yayinlanan-akpli-kursat-kilic-beni-bayiltip-komplo-kurdular-320614)




3)-Doktorlar grev kararı aldı: 15 Aralık'ta sadece aciller çalışacak.(SOL)

Dünkü TBMM Genel Kurulu'nda hekim ve diş hekimlerinin özlük haklarında iyileştirme yapılmasını öngören düzenleme teklif geri çekildi. Sağlık personelinin özlük haklarına ilişkin düzenlemeleri içeren ve komisyona geri çekilen ilgili maddeleri yeniden görüşerek, söz konusu maddelerin tekliften düşürülmesine karar verildi. AKP milletvekillerinin önergesiyle tekliften çıkarılan maddeler, değerlendirilmesi ve kapsamının genişletilmesi amacıyla TBMM Sağlık Komisyonu’na havale edildi. Gün içerisinde “Sakın geri atmayın” uyarılarında bulunan TTB, yaşanan gelişmeler üzerine grev kararı aldığını duyurdu. TTB, kararını şu ifadelerle duyurdu: “Şimdi G(ö)REV zamanı 15 Aralık Çarşamba günü tam gün G(ö)REV'deyiz. Aciller dışında sağlık hizmeti sunulmayacaktır. “ Konuyla ilgili 13 Aralık Pazartesi günü TTB Genel Merkezi'nde basın açıklaması yapılacağı duyuruldu.

4)-Dolar/TL 14'ü aşarak rekor kırdı.(SOL)

Merkez Bankası'nın perşembe günü politika faizini belirleyeceği hafta başında dolar/TL 14'ü aşarak rekor kırdı. 

Dolar kuru 14 TL'nin üzerine çıkarak yeni bir rekor kırdı. Dolar/TL pazartesi günü yüzde 1'e yakın yükselişle 14 seviyesini geçerek rekor tazeledi. Rekorun ardından dolar 14,50'ye kadar dayandı. Avro ise 16,30'ları gördü.Altının gramı ise 810 lirayı aştı. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası bu hafta perşembe günü politika faizini belirlemek için toplanacak. Bankanın bu toplantıda 100 baz puanlık faiz indirimi yapacağı yorumları yapılıyor.

5)-İmamoğlu'ndan Karaismailoğlu'na: Sen hayatında bir tane küvette gemi oynatmamış adamsın.(SOL)

"Kanal İstanbul'dan bahsediyorlar, çıldıracağım. Memleketin içinden bir kanal geçirdiniz, paranın nereye aktığını bilmiyoruz" diyerek Kanal İstanbul projesini eleştirdi ve şunları söyledi:

"Neymiş büyük gemiler geçecekmiş. Sen hayatında bir tane küvette gemi oynatmamış adamsın, büyük gemiyi kanaldan geçirecekmiş. Devletin bakanlarının düştüğü hale bak."



6)-Sokak röportajı yapan 3 YouTuber hakkında ev hapsi kararı.(Evrensel)

Sokak röportajı yapan 3 YouTuber hakkında ev hapsi kararı verildi. CHP'li Levent Gök, "Erdoğan’ın tehdidi sonrası gözaltılar tesadüf müdür?" diyerek konuyu Meclis gündemine taşıdı.Sokak söyleşileri yapan İlave TV'nin sahibi Arif Kocabıyık, Kendine Muhabir’ın sahibi Hasan Köksoy, Sade vatandaş hesabının sahibi Mehmet Koyuncu ve Turan Kural gözaltına alındı. İYİ Parti Merkez Disiplin Kurulu Üyesi ve avukat Ömer Faruk Dağ, Arif Kocabıyık, Hasan Köksoy ve Turan Kural hakkında ev hapsi ve yurt dışı çıkış yasağı verildiğini duyurdu. CHP Ankara Milletvekili Levent Gök, konuyu Meclis gündemine taşıdı. Antalya’da ‘Kendine Muhabir‘ isimli Youtube kanalı üzerinden sokak söyleşileri yayınlayan Hasan Köksoy şafak baskınıyla gözaltına alındı. İlave TV’den Arif Kocabıyık ve Turan Kural, ‘Sade vatandaş’ hesabının sahibi Mehmet Koyuncu da gözaltına alınanlar arasındaydı.İYİ Parti Merkez Disiplin Kurulu Üyesi ve avukat Ömer Faruk Dağ, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, "Savcılık; Arif Kocabıyık, Hasan Köksoy ve Turan Kural için ev hapsi talebiyle Sulh Ceza Hakimliğine sevk etti. Arif Kocabıyık, Hasan Köksoy ve Turan Kural hakkında ev hapsi ve yurt dışı çıkış yasağı verildi" dedi.

7)-Ayvalık'taki demir madeninde bir yılda ikinci çevre felaketi-(Özer AKDEMİR-Evrensel)

Balıkesir'in Ayvalık ilçesi Karaayıt Köyü yakınlarında faaliyet gösteren Bilfer Demir madeninin atık depolama alanı bir kez daha çöktü. 
Ayvalık ve çevresinin su kaynağı olan Madra Barajı'na sadece 2,75 kilometre mesafedeki Karaayıt Köyü'nde faaliyet yürüten demir madeni depolama alanında Ocak 2021 tarihinde de çökme olmuş, ağır metalli atıklar dereye akmıştı.
Dün (pazar) günü meydana gelen çökmede depolama alanındaki beton blokların yıkılması sonucu tonlarca atık yanından geçen dereye doğru akarken, atıklar bölgenin içme suyu kaynağı olan Madra Barajına karıştı. Yaklaşık 11 yıldır faalilette olan Ayazmant Demir Madeni yıllardır bölgenin kabusu haline gelmişken, maden köylülerin elinde kalan son mera alanına da atık deposu yapmak için göz koymuştu. Ayvalık Tabiat Platformu Sözcüsü Nebahat Dinler, demir madeni kapatılmadan bölgedeki bu tür çevre felaketlerinin önüne geçilemeyeceğini söyledi. (https://www.evrensel.net/haber/450084/ayvaliktaki-demir-madeninde-bir-yilda-ikinci-cevre-felaketi)

8)-ÇGD kasım ayı medya raporu: 93 yargılama, 3 tehdit, 1 saldırı, 127 engel, 19 işten çıkarma.(Evrensel)

Çağdaş Gazeteciler Derneği, Kasım Ayı Medya İzleme Raporu'nu yayımladı.

ÇGD’nin verilerine göre kasım ayında; 6 haber içeriğine, yayınlandığı 127 haber sitesi üzerinden erişim engeli konuldu. 22 dava kapsamında 32’si gazeteci, geriye kalanları basın kuruluşlarının farklı kademelerinde çalışanlar olmak üzere toplam 93 kişinin yargılamasına devam edildi. 3 basın çalışanına toplam 5 yıl 5 ay 10 hapis cezası verildi, 1 basın çalışanı hakkında para cezasına hükmedildi. 2 basın mensubu gözaltına alındı; 3’ü tehdit edildi, hedef gösterildi; 1’i saldırıya uğradı.(https://www.evrensel.net/haber/450086/cgd-kasim-ayi-medya-raporu-93-yargilama-3-tehdit-1-saldiri-127-engel-19-isten-cikarma)


 

12 Aralık 2021 Pazar

Tren Eskişehir’de durdu - Işıl Özgentürk / CUMHURİYET

Başlıktan da anladığınız gibi geçen haftayı, bence Anadolu’nun kadim kentlerinden biri olan Eşkişehir’de geçirdim. 

Uzun zamandır gitmemiştim, trene binip yola çıktığımda doğrusu bu yolculuğun bana bilmediğim yeni şeyler öğreteceği hiç aklıma gelmemişti. 

Ama insanoğlu yanılır, ben de yanılmışım. Öncelikle tren yolculuğunun nasıl çekici, nasıl dost bir yolculuk olduğunu yeniden hatırladım. 

Keşke kar da yağmış olsaydı. Yıllar önce gene Eskişehir’e trenle giderken trenimiz kara saplanmıştı. Yaklaşık dört saat karın ortasında kaldık, biz tren ahalisi karların üstünde yuvarlandık, birbirimize kartopu attık, yemeklerimizi paylaştık. Muhteşem bir maceraydı.

Nerede kalmıştık, bilmediğim yeni şeyler öğrendim demiştim. 

Başlamalıyım. Eskişehir’e 21. Eskişehir International Film Festivali nedeniyle gittim. Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi, Sinema Kültürüne Katkı Yarışması adı altında benim ilk kez tanık olduğum bir etkinliği başlattı: 

Yılın en iyi sinema kitabı ve gene yılın en iyi sinema makalesi seçmek için yapılan bir yarışma

Ben, 1. İzmir Uluslararası Film ve Müzik Festivali direktörü Vecdi Sayar, Mersin Üniversitesi Sinema Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Senem Ayşe Duruel Erkılıç ve sinema eleştirmeni, Okan Üniversitesi Sinema Bölümü Başkanı Murat Tırpan jüri üyesiydik. 

Oybirliğiyle seçtiğimiz makale bana çok şey öğretti. Makalenin adı biraz uzun: Sinemaların Dönüşümü ve Sait Faik Abasıyanık Hikâyelerinde Sinema: Yeni Salonlar, Seyirciler ve Deneyimler.

Vay canına, usta hikâyecimiz Sait Faik’in tam 46 hikâyesinde çatır çatır sinema varmış. Adeta sinema, bu hikâyelerde başrol oynuyor. Makaleyi okuduktan sonra yeniden Sait Faik kitaplarına hızlı bir bakış attım ve dehşetli şaşırdım. Sizlere de Sait Faik hikâyelerini yeniden başka bir gözle okumanızı salık veririm. Yazmasa delirecek yazarımız, sinemaya gitmese de delirecekmiş. Pardon yazarı unutmuşum: Aydın Çam, Çukurova Üniversitesi İletişim Fakültesi.

Gelelim en iyi sinema kitabına. Ödülü gene oybirliğiyle verdik. Kitabın adı: Franz Kafka ve Sinema. Yazarı: Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Mehmet Öztürk. 

Kafka denince herkesin aklına kahramanın bir sabah vakti hamamböceğine dönüştüğü o kısacık ama muhteşem kitap gelir. Öte yandan Kafka’nın Şato ve Dava romanları filmcilerin gözbebeğidir. Ve birçok sinemacı haklı olarak Kafka’nın adından yola çıkarak Kafkaesk sözcüğüyle nitelenen bir dünyanın kapısından içeri girmiştir. Stanley Kubrick, Andrey Tarkovski, Orsan Welles, Michael Haneke, Ali Özgentürk, Nuri Bilge Ceylan, Tayfun Pirselimoğlu ve daha niceleri...

Ödülleri bitirdik, sinemaların yolunu tuttuk. Doğrusu görmediğim pek çok filmi görme şansına eriştim. Okul Tıraşı merak ettiğim bir filmdi. Filmi sevdim ama daha sert olmasını, gerçeğin apaçık gösterilmesini isterdim. Ne yazık ki ülkemizde hâlâ bütün canlılığıyla devam eden sansür belası senaristlerin ve yönetmenlerin başının üstünde Demokles’in kılıcı gibi duruyor. 78. Venedik Festivali’nde Altın Aslan Ödülü alan bol vukuatlı Kürtaj filmine de gittim. Meğer 1970 yılına kadar Fransa’da kürtaj ağır cezalık bir suçmuş, öğrendim. Film her gösterildiğinde bayılanlar oluyormuş, işte buna şaştım. Belki de şiddetin kol gezdiği bir coğrafyada yaşadığım için.

Artık biraz da ilk yerli lokomotifin ve ilk yerli araba Devrim’in, Sakarya Harbi’nde Yunanları yıldıran İsmet Tayyaresi’nin sergilendiği yollardan geçip belediye başkanı olmasa da benim dostum Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç’ın önerisiyle hazırlanan ağırlığını kaldıramadığım “Eskişehir Kökleri Derinde, Yepyeni Bir Şehir” kitabında rastladığım Âşık Döne Sultan’ın türküsünü mırıldanalım: 

Eskişehir yedilerin postunda/ 

Yunus Emre yatar yolun üstünde/ 

Posta tren geçer gönül dostuna/ 

Dört bucağa gider yol Eskişehir. 

Porsuk’u coşmuş kar suyuna akar/ 

Sarıkavak çalı Kırgız’a bakar/ 

Karaman tekkenin gülleri kokar/ 

Öter bülbülleri dil Eskişehir.

Urum’u fetheden Battal Gazi/ 

Günbegün artmakta çok oldu azı/ 

Başında dönderir jetlerimizi/ 

Kara kuvvetini al Eskişehir.

Döne Sultan söyler yurdunun methin/ 

Bahçe bağlarını ekerler bütün/ 

Arpası, buğdayı, pancarı çetin/ 

Akıyor şekerin bal Eskişehir...

Ve Çağdaş Cam Sanatları Müzesi’nde soluklanalım. Bu müze, 2007 yılında Eskişehir Büyükşehir Belediyesi, Anadolu Üniversitesi, Cam Dostları Grubu’nun işbirliğiyle kurulmuş. Türkiye’nin ilk cam müzesi. 58 yerli, 10 yabancı sanatçının eserleri sergileniyor. Muhteşem, ışıklandırma ve yerleştirme o kadar iyi ki her eser göz kamaştırıyor. Neden cam diye soruyorum? İşte yeni bir bilgi: Eskişehir, bölgenin cam atıklarını yeniden işleyen fabrikalara sahip, eh böyle olunca da cam böyle muhteşem eserlere dönüşüyor. Bu arada fotoğraf sanatçısı, Gültekin Çizgen’in çok başarılı cam heykellerini gördüm. Buna da şaştım. Ve kıskandım.

Evet, en önemli bilgiyi sona sakladım. Behiç Erkin. O Demiryollarının Babası. Kurtuluş Savaşı sırasında Atatürk’ün isteğiyle demiryollarının kesiştiği Eskişehir’de üs kurmuş ve derme çatma trenlerle cepheye asker, cephane, erzak taşımış. Ray döşetmiş, gerektiğinde ray ve vagonlarından çeliği soğutup kılıç yaptırmış. “Beni tren yollarına gömün” dediği için mezarı Eskişehir’de üç demiryolunun kesiştiği noktada. 

Behiç Erkin ayrıca İkinci Dünya Savaşı sırasında Paris’te Türk Büyükelçiliği yapmış ve yaklaşık 20 bin Yahudi yurttaşını Nazilerin gözleri önünde trenle taşıyarak ülkemize getirmiş. 

Efendim, kendinize bir iyilik yapın, atlayın trene, iki buçuk saat sonra Porsuk Çayı’nın kenarında çayınızı içersiniz ve Cumhuriyetin ilklerini barındıran bu kentte yeniden umudu yakalarsınız.

Işıl Özgentürk / CUMHURİYET              


KISA KISA GÜNDEM (12 ARALIK 2021)

 


1)-Sayıştay’ın KMO raporu şirketler lehine sansürlendi.(Sarp Sağkal-Cumhuriyet) 

Taslak rapora göre, Kuzey Marmara Otoyolu Kınalı-Odayeri ile Kurtköy-Akyazı kesimi işlerinin uygulama sözleşmeleri imzalandıktan sonra değiştirildi. Sayıştay bu değişikliklerin, “görevli şirketler lehine” yapıldığını vurguladı. CHP’li Ahmet Akın, “yapılan işlemin kamu bütçesine büyük bir yük getirdiğini” belirterek, “Milletin parasının yandaşlara nasıl aktarıldığının belgesi” dedi. 
(https://www.cumhuriyet.com.tr/ekonomi/sayistayin-sansurlenen-taslaginda-kamuya-yeni-yukler-yer-aldi-1891933)

2)-BİM A'dan Z'ye tüm ürünlere zam yaptı.(YENİÇAĞ)

BİM zincir market vatandaşı zam yağmuruna tuttu. Daha dün ayçiçek yağına 10 TL zam yapan BİM, A'dan Z'ye tüm ürünlere zam yaptı. 
Kasım ayında Rekabet Kurumunun kestiği cezada 958 milyon TL ceza alan BİM zincir market vatandaşı zam yağmuruna tuttu. Daha dün ayçiçek yağına 10 TL zam yaparak Sole marka ayçiçek yağını 100 TL'den satan BİM, A'dan Z'ye tüm ürünlere zam yaptı. BİM marketler zincirinden alışveriş yaparken fiyat etiketlerinin değiştiğini gören bir sosyal medya kullanıcısı da o anları görüntüledi. Kullanıcının paylaştığı görsellere göre 250 gram tereyağın fiyatı 18.90'dan 29.90'a, 600 gram beyaz peyinirin fiyatı ise 34.50'de 50.75'e yükseldi.Tereyağdan peynire, yoğurttan ayrana, sucuktan salama kadar zam yapan BİM'in yeni fiyatları şu şekilde:






3)-Mutfak tüpüne 11 ayda tam 20 kez zam geldi.(Başak Kaya-SÖZCÜ)

CHP’li Akın tüpe gelen zamları eleştirdi, “AKP iktidarının yanlış ekonomi politikaları nedeniyle artık mutfaklarda ne tencere doluyor, ne de kaynıyor. Böyle giderse tüp yılsonunda 250 lira olacak” dedi.“Son bir yılda iğneden ipliğe temel gıda ürünlerine zam üzerine zam geldi. Raflardaki fiyat etiketleri her gün değişiyor. 1 Ocak 2021 tarihi itibarıyla 120 liraya alınan 12 kilogramlık mutfak tüpünün 1 Aralık 2021 tarihi itibarıyla satış fiyatı 215 lira 50 kuruşa çıktı. Artış yüzde 80'nin üzerinde. Resmi kurumlar ise enflasyonu yüzde 20'nin altında açıklıyor. Enflasyon yüzde 20'nin altındaysa mutfak tüpü niye bu kadar zamlandı? Enerji faturalarına son bir yılda defalarca zam yapıldı.”

4)-Diyanet camilerden T.C.’yi kaldırıyor.(Veli Toprak-Sözcü)


Camilerin halen beyaz zemine lacivert renkli olan tabelaları, kırmızı-beyaz renge dönüşecek. Yeni tabelalarda T.C. yazısı olmayacak. Değişikliğin maliyetini de cami cemaati karşılayacak.

5)-CHP’li vekilden Bakan Akar’a: Motor yok, şanzıman yok, tank komple yok.(Halil Ataş-SÖZCÜ)

Milli Savunma Bakanlığı bütçesinin Meclis Genel Kurul görüşmelerinde, Tank Paleti Fabrikası üzerinden Bakan Hulusi Akar’ı eleştiren CHP Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan, Vizontele filminin repliklerini hatırlatarak,
“Sayın bakan, motor yok, şanzıman yok; çalınmış olmasın diye sormayın, tank komple yok. Şaka gibi” diye konuştu (
https://www.sozcu.com.tr/2021/gundem/chpli-vekilden-bakan-akara-motor-yok-sanziman-yok-tank-komple-yok-6821955)

6)-Kanal İstanbul güzergahındaki konut ihalelerine teklif gelmedi: İptal edildi.(SOL)

TOKİ, inşaat projesinin 679 konutluk üçüncü etabı için 23 Kasım'da gerçekleştirdiği ihaleyi teklif veren istekli çıkmaması nedeniyle iptal ettiğini duyurdu. 669 konutluk dördüncü etap için 29 Aralık'ta düzenleneceği duyurulan ihale de daha gerçekleştirilmeden TOKİ tarafından 7 Aralık günü iptal edildi.

TOKİ "Kamu İhale Kanunu'nun ‘ihale saatinden önce ihalenin iptal edilmesi' başlıklı 16'ıncı maddesine göre iptal edilmiştir" şeklinde duyuru yaptı. TOKİ, 25 Kasım'da düzenlediği 727 konutluk altıncı etabın ihalesini ise "İhtiyaçların uygun şartlarla ve zamanında karşılanması ve kaynakların verimli kullanılması ilkesi gereğince Kamu İhale Kanunu'nun, ‘Bütün tekliflerin reddedilmesi ve ihalenin iptali' başlıklı 39. maddesi uyarınca" 1 Aralık tarihinde iptal ettiğini açıkladı.

TOKİ 'Sosyal Konut' demişti; TOKİ, daha önce tartışma yaratan ihalelerle ile ilgili kamuoyuna da açıklama yapmıştı. Açıklamada Arnavutköy'de dar gelirliler için "Sosyal Konut Projesi" yapılacağı, ihalelerin kanunun öngörüldüğü tüm şartlar yerine getirilerek yapıldığı belirtilmişti.

(https://haber.sol.org.tr/haber/kanal-istanbul-guzergahindaki-konut-ihalelerine-teklif-gelmedi-iptal-edildi-320452)

7)-25 liraya ev sahibi olmak için çiçekçiye akın ediyorlar.(Cumhuriyet)

Halk arasında yılbaşı çiçeği olarak bilinen, bir diğer adı ise "kokina" olan çiçeğin şans getirdiğine inanılıyor. Birçok yurttaş ev sahibi olmak hayâliyle kokinanın demedini 25 liraya alıyor. 

"BEN SENELERDİR SATIYORUM AMA HİÇ EV ALAMADIM"

Kokina çiçeğinin alıcısını ev sahibi yaptığına dair inancın tamamen yalan olduğunu söyleyen Mesut Tok, "Kokina çiçeğinin yaprakları ve kırmızı meyveleri bir yıl boyunca çürümez ve solmazsa, kişiyi ev sahibi yaptığına dair halk arasında bir inanç var. Ama öyle bir şey yok ve tamamen yalan. Ben bu işi 1989 yılından beri yapıyorum, hiç kokinadan ev aldığımı hatırlamıyorum. Yani çalışıp kazanacaksınız ve ancak bu şekilde ev veya mal sahibi olabilirsiniz. Bir de paşa kılıcı diye bir çiçek var onunda ev sahibi yaptığına inanıyorlar ama öyle bir şey yok ve tamamen yalan. Yani bizi tembelliğe itmeye çalışıyorlar. Öyle bir şey olsaydı, bizzat ben 1989 yılından beri burada her sene kokina çiçeğini satıyorum, benim birer tane dairem olurdu. Halk arasında öyle bir inanç var ama ben hiç inanmıyorum. Çiçeğin uğur falan getirdiği yok. Ev sahibi yaptığı da yok, aksine cebinizden 25 lira gidiyor’’ diye konuştu.

8)-Son 24 saatte 19 bin 255 kişinin testi pozitif çıktı, 191 kişi yaşamını yitirdi (11 Kasım 2021)-Evrensel

Sağlık Bakanlığı, Günlük Koronavirüs Tablosu'nu "covid19.saglik.gov.tr" adresinden paylaştı. Buna göre, son 24 saatte 349 bin 221 Kovid-19 testi yapıldı, 19 bin 255 kişinin testi pozitif çıktı, 191 kişi yaşamını yitirdi,   iyileşenlerin sayısı ise 23 bin 180 oldu.18 yaş üstü nüfusta ikinci doz aşı uygulananların oranı yüzde 82, birinci doz aşı yapılanların oranı yüzde 91,04 olarak kayıtlara geçti. Türkiye'de bugüne kadar uygulanan aşı miktarı 121 milyon 600 bin 540 doza yükseldi.18 yaş üstünde en az iki doz aşı yaptıranların oranının en yüksek olduğu 10 il Ordu, Osmaniye, Amasya, Muğla, Kırklareli, Çanakkale, Eskişehir, Balıkesir, Zonguldak, Bartın oldu. En az iki doz aşı uygulananların oranının en düşük olduğu iller ise Şanlıurfa, Batman, Siirt, Diyarbakır, Muş, Bingöl, Mardin, Bitlis, Ağrı ve Bayburt olarak sıralandı. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, şunları kaydetti: "Yaygın aşılamanın ardından süreç şunu gösteriyor: Tam aşılı olanlar Kovid-19'u genellikle hafif geçirmekte. Aşı aleyhtarı söylemlerden etkilenenler, aşılarını eksik bırakanlar, genç olsalar da kronik rahatsızlıkları bulunmasa da yıpratıcı günler yaşıyor. Aşının sonuçları ortada."