Savaşa yanıt(I)-25/02/2022
Geçtiğimiz yüzyılın başında olduğu gibi bu yüzyılda da “sömürü ve katliamlarla beslenen sermaye düzenine, işçi sınıfının barış ve kardeşlik düzeniyle” yanıt verilecek.
Bu hafta size Dünya’dan bildirecektim. Niyetim, farklı ülkelerden ve sektörlerden işçi eylemleri haberlerini derlemek ve bizde son iki aydır yaşanan hareketlenmelerle ortaklıklarını göstermekti.
Ancak, durduğu yerde durmuyor şu dünya, savaş çığırtkanlığı fiili saldırganlığa dönüştü günler içerisinde ve ekmek kavgası, yaşam kavgasına dönüşüverdi.
Halihazırda yürüyen mücadelelerde, eylemlerde, grev gündemlerinde bir duraksama olmayacaktır, ancak biliyoruz ki çelişkiler daha da derinleşecek, pazarlıklar kızışacak anlaşmalar zorlaşacak.
Yazıya, dünya ölçeğinde eşitsizlik göstergeleriyle başlayacaktım, emek sermaye çelişkisinin, sınıflar çatışmasının temeline işaret edecektim, vazgeçtim.
Savaş bu, ötesinde söz yok. Onun yerine dün Kemal Okuyan’ın soL portaldan bize hatırlattığı “büyük insanlığa” yer vermek istedim.
1912 yılının Kasım ayında Basel’de dokuzuncu toplantısını olağanüstü gündemle gerçekleştiren sosyalist ve işçi partilerinin uluslararası birliği, nam-ı diğer İkinci Enternasyonal, bir sonuç bildirisi yayınlar. Dönem, emperyalist paylaşım hedeflerinin savaş çığırtkanlığına başladığı dönemdir. Bildiride kendi ülkelerinde hükümetlerinin savaş planlarına direnen, halkı burjuvazinin paylaşım hevesleriyle güdülenen savaş kışkırtıcılığı konusunda aydınlatan işçi sınıfından söz edilir, birleşmiş ve elele vermiş işçi sınıfının barışın güvencesi olduğu vurgulanır.
İkinci Enternasyonalin son toplantısı olacak Basel kongresi sonuç bildirisi şöyle sonlanır:
“Tüm ülkelerin proleterleri ve sosyalistleri, kongremizin çağrısı sizleredir, bu kritik karar aşamasında sesinizi duyurmanız içindir. Taleplerinizi her biçimde ve her mekanda haykırınız; parlamentolarda protestolarınızı tüm gücünüzle sürdürünüz; kitlesel eylemlerde biraraya geliniz; işçi sınıfının örgütlü gücünü kullanacağınız her olanağı sonuna kadar değerlendiriniz! Bunları yapınız ki, hükümetleriniz işçi sınıfının barış talebinin ne denli tutkulu ve kararlı olduğunu anlasın. Sömürü ve katliamlarla beslenen sermaye düzenine, işçi sınıfının barış ve kardeşlik düzeniyle karşı çıkınız!”
Bu çağrı, belki sonrasında ardı ardına gelen paylaşım savaşlarını ve emperyalist saldırganlığı durdurmaya, hainleri ve işbirlikçileri tümden caydırmaya yetmedi, ama insanlığa işçi sınıfının barışçıl ideolojisini kazandırdı, eşitlikçi ve adil bir geleceğin umudunu tanıttı.
Yüz on yıl sonra bugün, tam da o umudu kırıp dağıttıkları topraklarda yeniden emperyalist paylaşım için bir savaş başlatılıyor.
Ve bugün yine, insanlık barış için güvenceyi ve umudu tüm ülkelerin işçi sınıflarında ve enternasyonalist dayanışmada görüyor.
Yunanistan ve Türkiye, bugün yaşadığımız çatışmada açıktan taraf yapılmaya çalışılan, ABD’nin ve NATO’nun ateşe sürdüğü, halklarını gözlerinden alevler saçan Rusya saldırganlığına hedef haline getirdiği iki komşu.
Dün NATO, AB ve Rusya’nın karşılıklı restleştiği, tehditler savurduğu, çatışma tetiklediği saatlerde, Yunanistan ve Türkiye Komünist Partileri bir ortak açıklama yaptılar.
Dediler ki:
“Bugün NATO’ya ve her türden emperyalist birliğe karşı yürüttüğümüz mücadele aynı zamanda barış için; halkların kardeşliği için; sömürüye ve kapitalist barbarlığa karşı; geleceğin sosyalist-komünist toplumu için mücadeledir.”
Yine benzer saatlerde, Yunanistan’da Tüm İşçilerin İlerici Birliği- PAME, üç yüze yakın sendikanın ortak kararı ile 26 Şubat günü savaşa karşı işçi sınıfının sokağa çıkacağını açıkladı.
Türkiye’de, haftalardır hakları için direnişte olan işçiler emperyalist savaşa hayır, sınıf mücadelesine devam açıklamaları yapıyorlar.
Sonra yine dün, Türkiye Komünist Partisi, Yunanistan Komünist Partisi, İspanya İşçileri Komünist Partisi ve Meksika Komünist Partisi "Ukrayna'da emperyalist savaşa hayır!" başlıklı bir açıklama daha yayınladılar. Ve “tekellere ve burjuva sınıflarına karşı, kapitalizmin yıkılması için, emperyalist savaşa karşı sınıf mücadelesinin güçlendirilmesi için, sosyalizm için bağımsız bir mücadele” çağrısı yaptılar. Ben bu yazıyı hazırlarken, ilk imzacı partilere, Azerbaycan Komünist Partisi, Bangladeş Komünist Partisi, El Salvador Komünist Partisi, Letonya Sosyalist Partisi, Filipinler Komünist Partisi, ve İtalya’dan Komünist Cephe de eklenmişti.
Arkası da gelecek, ve tıpkı geçtiğimiz yüzyılın başında olduğu gibi bu yüzyılda da “sömürü ve katliamlarla beslenen sermaye düzenine, işçi sınıfının barış ve kardeşlik düzeniyle” yanıt verilecek.
Savaşa yanıt II: 'Nankörler' - 04/03/2022
Tüm dünyada ayaklanan platform emekçileri birleşirlerse, sınıf mücadelesinde yerlerini alıp, bir de enternasyonalist dayanışmanın gücünü keşfederlerse… İşte o zaman görün siz nankörlüğü!
Savaş ikinci haftasında, kanla, zorbalıkla, yalanla, dolanla, çarpıtmayla sürüyor. Savaşın ateşi sadece düştüğü yeri de yakmıyor üstelik, dalga dalga insanlığın üzerine koru düşüyor dokunduğunu eritiyor.
Biz de, bu zorbalıkta taraf olmadığımızı, emperyalizmin ve sermaye düzeninin savaşına yanıtı emekçi halkların örgütlü ve enternasyonalist birliği ile vereceğimizi söylemeye devam ediyoruz.
İşte tam da bu dayanışma ve mücadele birliğini oluşturmaya aday emek süreçlerinden bir tanesi, daha önce bir kaç yazıda daha değindiğim “platform işleri/çalışması”.
İnternet üzerinden, web siteleri, çevrimiçi platformlar ya da mobil uygulamalar aracılığıyla gelir getiren işler yapılmasına genel bir tanımlamayla platform çalışması deniyor. Bu alan birden fazla imalat ve hizmet sektörünün de kesişmesi ile karşımıza çıkıyor. Hem bu çoklu sektörel niteliği hem de geleneksel diye tanımlayabileceğimiz emek süreçlerinden farklı yapısı sebebiyle de bu platform çalışması meselesi epey kafa karıştırıyor.
Oysa, bizim temel kavramlarımızla baktığımızda ortada çok da karmaşık bir durum yok. Aksine, bildiğimiz kurgu: iletişim ve yazılım teknolojileri aracılığıyla kurulan bu platformların, bu platformların ortaya çıkarılmasında kullanılan her tür üretim aracının (donanım ve yazılımlar, ürün imalatlarında kullanılan makineler, hizmetlerde kullanılan mekanlar, araç gereçler vb.) ve üzerlerinde bir araya getirilmiş ürün ve hizmetlerin kendilerinin sahipleri patronlar ve sözü edilen her bir hizmet ve ürünün yaratıcıları emekçiler var.
Biraz daha sadeleştirip simgeleştirirsek, bu platform işlerinde, bir yanda Maldivler’de ada kapatıp düğün yapan YemekSepeti girişimcisi Nevzat Aydın’lar, diğer tarafta bir aya yaklaşan süredir ücretlerini sadece asgari düzeye çıkarabilmek, güvenceli ve örgütlü çalışma olanakları elde edebilmek için kontak kapatan Banabi moto-kuryeleri var.
Geçtiğimiz hafta yeni damat Nevzat Aydın, şirketindeki emekçilerin grevleri sürerken Maldivler’de düğün yapmasını eleştirenlere, ben artık işin başında değilim, çoktan sattım o şirketi diyerek açıklama yapmaya çalışırken kendini tutamamış üstüne “bana kalsaydı ilk işim, o işi yavaşlatan nankörlerin tamamını göndermek olurdu” diyerek tüy dikmiş.
Bu açıklaması için teşekkür etmek gerek kendisine, böylesine duru bir emek-sermaye çatışması örneği, bu denli dobra bir sınıfsal aidiyet dışavurumu az bulunur. Emeğinin karşılığı ve hakları için direnen emekçilere, bundan sonra nankör denecekse, varsın densin, önemli olan bu yaşanan sürecin tarihe nasıl geçeceği. Tüm bunları ders materyali olarak bir köşede arşivlemek gerek.
Herneyse, biz bu platform çalışması alanının ortaya koyduğu küresel dayanışma ve ortak mücadele konusuna geri dönelim.
Ama ben yine kendimi tutamayıp, şu “nankörler” adlandırmasından devam edeceğim. Nevzat Aydın’ın bu açıklamasının üzerine sosyal medyada beliren yorumlardan birinde, bizim pembe montlu kuryelerin etkileyici fotoğraflarının birinin altında Komünist Manifesto’ya atfen “bütün ülkelerin nankörleri birleşin!" yorumunu gördüm, pek beğendim.
Nitekim bütün ülkelerin platform emekçileri bir süredir ayaktalar, mücadele ediyorlar ve dünya bu kadar hızla karanlığa sürüklenirken birleşmelerinin gerekliliği de giderek belirginleşiyor.
Avrupa Sendika Enstitüsü- ETUI bünyesinde, İngiltere’deki Leeds Üniversitesinden bir grup araştırmacı, 2020 yılında “ Küresel bir mücadele: Platform ekonomisindeki işçi eylemleri”1 başlığında bir rapor yayınladı.
Raporda, bir çevrimiçi platform ya da uygulama aracılığıyla gerçekleştirilen her türden ücretli emek biçimi platform çalışması kapsamına alınarak, küresel ölçekte gerçekleşen eylemlerin bilgi belge ve verilerinden derlenen analizlere ver veriliyor. Araştırmacılar, 65 ayrı dilden derlenen bu verileri kendi geliştirdikleri bir endeks ile birleştirerek raporlaştırmışlar. Geniş bir coğrafyaya yayılan ve çeşitlilik barındıran platform çalışmasında, Uber şirketinin çalıştırma modeli prototip olarak tanımlanmıştı. Yani, istihdam statüsündeki belirsizlik (esnaf işçilik vs. bordrolu çalışma), düşük ücret, güvencesizlik, esnek/ağır çalışma koşulları ve örgütsüzlük Uber şoförleri vakaları ile örneklenmişti.
Özel araç sağlayan ulaşım platformlarının ardından raporda öne çıkan ikinci sektör de tahmin edeceğiniz gibi kuryelerdi. Küresel ölçekte, coğrafi, kültürel farklılıklara, ülkelerin internet ve kentsel altyapısına, dijital platformların iş modellerindeki çeşitliliğe bağlı olarak platform işlerindeki kuryeler farklılaşıyor. Moto-kuryeler, bisikletli kuryeler, nakliye araçları ile dağıtım yapanlar gibi farklı emek süreçleri karşımıza çıkıyor. Kuryeler ayrıca, yemek siparişi ve “paket” siparişi dağıtım işleri olarak da ayrışıyorlar.
Ayrımlar var ancak rapor yukarıda bahsettiğim bütünleştirme yöntemi ile farklı alanlardaki ortaklaşmayı ve eğilimleri bize sunuyordu.
Bir kere, 2015-2019 yılları arasından derlenen verilere göre gerçekleşen eylemlerde sürekli ve istikrarlı bir artış var. Raporda toplamda 300’ün üzerinde farklı ölçeklerde eylemin verisi derlenmiş.
Eylemler, bu yıllar arasında Batı Avrupa ağırlıklı gerçekleşse de, dünyanın dört bir köşesine uzanan bir yayılma eğiliminin olduğu da belgeleniyor. Aşağıdaki grafik Ocak 2015- Temmuz 2019 arasında gerçekleşen platform çalışması eylemlerinin küresel dağılımını gösteriyor. (Kaynak: Leeds Index)
Bu haritanın 2022 yılı ilk iki ayı itibariyle çok daha yaygınlaşmış ve yoğunlaşmış bir görünümde olduğunu tahmin edebiliriz. Dolayısıyla geçmiş dönemli bu grafik bize bugünden yakın geçmişe bakıldığında, doğru öngörüler tanımlandığını gösteriyor.
Rapor edilen dönemde gerçekleşen eylemlerin nedenleri bölgesel farklar gösterse de küresel olarak eylem gerekçelerinde ilk üç sırayı düşük ücret, istihdam statüsü tanımsızlığı ve ağır çalışma koşulları almış.
Eylem yöntemlerinde ise ilk üç sırada yasal yollarla itiraz, iş bırakma ve gösteri düzenleme var. Yine tahmin edileceği gibi, yıllar içerisinde yasal yollara başvurma eylemlerinin azaldığı grev ve gösterilerin arttığı gözleniyor.
Eylemlerde yer alan ve/veya öncülük yapan örgütlü yapılara gelince, esnek ve geçici istihdam yaygınlığı ile paralel olacak biçimde, resmi ya da kayıtlı olmayan sendikaların ya da birlik, ağ, oluşum gibi yapıların yaygın olduğunu görüyoruz.
Bu verilere ve gidişata bundan iki buçuk yıl öncesinden bakmak gerek. O iki buçuk yıla koskoca bir pandemi, enerji krizleri ve şimdi de bir emperyalist savaş sığdı. Ve bunların bedeli büyük oranda platform çalışmasını yürüten emekçilerin üstüne yüklendi, yükleniyor.
Demem o ki, bu ağır yük altındaki “nankörler,” pek değerliler. İnsanlığın ücretli sömürü düzenine de, eşitsizliğe de, yoksulluğa da, savaşa da vereceğimiz yanıtta payları büyük olacak.
Tüm dünyada direnen, ayaklanan, platform emekçileri, örgütlenip birleşirlerse, sınıf mücadelesinde yerlerini alıp, bir de enternasyonalist dayanışmanın gücünü keşfederlerse…
İşte o zaman görün siz nankörlüğü!
BURÇAK ÖZOĞLU / SOL