16 Nisan 2022 Cumartesi

Dünya Mirası Kapadokya'da beton tepkisi! - Yusuf Yavuz / SOL

 


Ürgüp Belediyesi’nin tarihi ve doğal mirasın ortasında inşa etmeye başladığı betonarme dükkânlar hakkında Kültür ve Turizm Bakanlığı göreve çağrıldı.

Türkiye’nin en önemli doğal ve kültürel mirasları arasında yer alan dünyaca ünlü Kapadokya bölgesinin kalbi Ürgüp’te belediyeye beton işyeri nedeniyle tepki gösterildi. Mimarlar Odası Ankara Şubesi Başkanı Tezcan Karakuş Candan, daha önce tepkiler üzerine durdurulan Ürgüp Belediyesi'nin yürüttüğü İşhanı Projesi'nin inşaatına yeniden başlandığını belirterek, “Hukuksuz bir şekilde devam eden bu inşaat sürecinde yapım ihalesinin iptal edilmesi ve inşaatın ivedilikle durdurulması gerekmektedir. Ürgüp’te yapılan bu tahribat sürecinde, UNESCO Dünya Miras Listesi’nde olan ve Kapadokya'da belediyenin ve alan yönetiminin tahribata yol açan uygulamalarına yönelik Kültür Bakanlığı’nı göreve davet ediyoruz” açıklamasında bulundu. Ürgüp Belediyesi ise konuyla ilgili açıklamasında Temenni Mahallesi’nde yer alan inşaat çalışmalarının Kapadokya Alan Başkanlığı tarafından onaylandığını belirterek, Temenni Tepesi ve çevresi yüzlerce butik otel, konut, dükkân, han, restoran ve benzeri yapıyı barındırmakla birlikte, Kentsel Sit Alanı içerisinde kalmaktadır. Söylendiği üzere doğal sit alanının ortasına beton atılmış değildir” ifadelerine yer verdi.

Nevşehir’in Ürgüp ilçesinde geçtiğimiz Kasım 2021’de ihalesi yapılarak inşasına başlanan betonarme işyerleri projesine yönelik tepkiler sürüyor. Ürgüp Belediyesi’nin ilçe merkezinde bulunan ve Temenni Tepesi olarak anılan bölgenin eteğinde inşa ettiği iş yerlerinin cepheleri yöreye özgü taşlarla kaplanarak ihaleyle satılması planlanıyor.


'Tarihin üzerine beton dökülüyor'

Mimarlar Odası Ankara Şubesi Başkanı Tezcan Karakuş Candan, 13 Aralık 2021 tarihinde Ürgüp Belediyesi’nin tarihi mağaraları tahrip ederek başlattığı iş hanı projesi çalışmasının 2863 sayılı yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle suç duyurusunda bulunduklarını belirterek, “Suç duyurusu ve kamuoyunun verdiği tepkilerden kaynaklı, Ürgüp Belediyesi iş hanı projesi bir süre durdu ve şimdi yeniden inşaata devam edilmekte ve tarihin üzerine beton dökülmektedir” dedi.

'Kapadokya Beyliği mi kuruldu?' eleştirisi

Önemli bir kısmı UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan Kapadokya’daki tarihi ve doğal alanların tahrip edildiğine dikkat çeken Candan, konuyla ilgili yaptığı açıklamada bölgede 'Millet Bahçesi' adı altında ticaret ve konut alanlarına hizmet edecek yapılaşma alanları yaratıldığını kaydetti. Kapadokya Alan Başkanlığı’nın Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren işlem tarifesi ile yapılacak her projeden işlem ücreti almasının önünün açıldığına değinen Candan, “Kapadokya Beyliği mi kuruldu?” diye sordu.

'Hukuksuz inşaat durdurulmalı'

Kültürel ve doğal varlıkların korunmasına ilişkin düzenlemeleri içeren 2863 sayılı kanuna atıfta bulunan Candan, “Hukuksuz bir şekilde devam eden bu inşaat sürecinde yapım ihalesinin iptal edilmesi ve inşaatın ivedilikle durdurulması, bugüne kadar yapılan inşa faaliyetlerinin ise kaya formasyonuna yeni bir zarar vermesini önleyecek tekniklerle sökülerek alandan uzaklaştırılması gerekmektedir. Ürgüp’te yapılan bu tahribat sürecinde, UNESCO Dünya Miras Listesi’nde olan ve Kapadokya’da belediyenin ve alan yönetiminin tahribata yol açan uygulamalarına yönelik Kültür Bakanlığı’nı göreve davet ediyoruz” dedi.

'Başka Kapadokya yok, katliamı durdurun'

Temenni Tepesi eteklerinde uygulanan iş hanı projesinin tarihi mağaraları tahrip ettiğini savunan Mimarlar Odası Ankara Şubesi Başkanı Tezcan Karakuş Candan, söz konusu projenin aynı zamanda kültürel bir kıyımın göstergesi olduğuna değinerek “Çok kültürlülüğün simgesi olan Kapadokya bölgesi, bu zengin kültürel birlikteliğin de yok edilmesinin ana mekânı haline gelmiştir. Kapadokya Alan Yönetimi ile sistematik şekilde devam eden, arka arkaya gelen bu uygulamalar hem Kapadokya bölgesine hem Ürgüp’te son günlerde yapılmaya çalışılan, içerisinden hızlı tren geçen otel projesi, ikişer katlı villalar ve ranta hizmet eden Millet Bahçesi ve proje üretim süreçlerinde ücretlerin talep edildiği işlemler tarifesi, Kapadokya’da düzenin nereye gittiği konusunda tereddüt uyandırmaktadır. Başka Kapadokya yok. Mimarlar Odası Ankara Şubesi olarak hukuksal süreçlerimiz devam edecek. Kapadokya’da katliamı durdurun” diye konuştu.

   Ürgüp'teki inşaat hakkında daha önce de suç duyurusunda bulunulmuştu.

'Kapadokya Alan Başkanlığı onayladı'

Betonarme işyeri inşaatına ilişkin tepkilerin ardından Ürgüp Belediyesi tarafından yapılan açıklamada ise söz konusu alanın kaya ve moloz yığınlarından temizlendiğini belirtilerek şöyle denildi:

“Alınan rölöve ve belgelendirme çalışmaları Kapadokya Alan Başkanlığı tarafından onaylandıktan sonra Ürgüp Belediyesi Temenni Dükkân Projesi, yeni tadilatlı haliyle tamamlanma aşamasına gelmiştir. Projenin yeni haliyle, eski yerleşimlerden kalan kaya oyma mekânların tamamı rahatlıkla görülebilir duruma gelmiştir.

Ayrıca belediyemiz tarafından, onaylı kentsel tasarım projesinde olduğu gibi ahşap yürüyüş yolları ile Temenni eteklerini turizme kazandırmak amacıyla temizlik çalışmaları devam etmekte olup, mesnetsiz iddialardaki gibi koparılan kayalarla binaya kaplama yapılmamaktadır. Temenni Tepesi ve çevresi yüzlerce butik otel, konut, dükkân, han, restoran ve benzeri yapıyı barındırmakla birlikte, Kentsel Sit Alanı içerisinde kalmaktadır. Söylendiği üzere doğal sit alanının ortasına beton atılmış değildir. Nevşehir Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun onayı  ile Ürgüp Belediyesi tarafından ruhsatlandırılan  yüzlerce yapı, restore edilerek yeniden kullanıma açılmıştır.”

İhale dosyasında beton da var kaplama da

Ürgüp Belediyesi’nin söz konusu dükkânların inşa edilmesi amacıyla hazırladığı ihale dosyasında yer alan teknik detaylarda proje için kullanılacak beton miktarından binaların kaplanmasında kullanılacak doğal taşların niteliğine kadar birçok detaya da yer veriliyor. 17 Kasım 2021 tarihinde ihaleye çıkarılan projeyle ilgili hazırlanan ihale dosyasında yer alan ‘İnşaat İmalatları’ listesinde, betonarme karkas sistem uygulanacağı belirtilerek “Bina çevrelerinin tamamında temel alt kotunda beton santralinde üretilen veya satın alınan ve beton pompasıyla basılan, C 16/20 basınç dayanım sınıfında, gri renkte, normal hazır beton dökülmesi” şartı getirilmesi dikkat çekerken binaların yöresel doğal taşla kaplanmasına ilişkin ise şu detaylara yer veriliyor:

“İdarenin istediği ebatlarda ve istediği renklerdeki en az 10 cm kalınlığında taşların harçlı beton ile kaplama yapılması işi. Yonu taşından 15 cm genişliğe kadar düz veya pahlı söve yapılması ve yerine konması işçiliği.”

3,5 milyon TL'den satışa çıkarıldı

Öte yandan Ürgüp Belediyesi’nin inşa ettiği dükkânlar 3 milyonun üzerindeki muhammen bedellerle satışa çıkarıldı. 3 ila 3,5 milyon TL arasında değişen muhammen bedeller üzerinden satışa çıkarılan işyerleri 46 ila 61 metrekare gibi ölçülere sahip. Geçtiğimiz hafta 6-8 Nisan tarihlerinde Ürgüp Belediyesi’nde yapılacağı duyurulan ihalelerin sonucuna ilişkin henüz bir açıklama yapılmadı.

Adak yeriydi

Ürgüp Cumhuriyet Meydanı’nın bitişiğinde bulunan Temenni Tepesi, 1970’li yıllara kadar yöre halkı tarafından adak yeri olarak kullanıldığı belirtiliyor. Eski bir yerleşim olan bölgenin kaya düşmeleri nedeniyle 19. yüzyılın sonlarından itibaren boşaltıldığı kaydedilirken günümüzde ise Ürgüp’e hâkim bir tepe olması nedeniyle doğal bir seyir terası olarak kullanılıyor.


                       Temenni tepesi olarak anılan tarihi ve doğal mirasın bir arada olduğu alana beton işyeri

Yusuf Yavuz / SOL

Ukrayna savaşının Pasifik’teki uzantıları - Erhan Nalçacı / SOL

 

'Emperyalistler arasındaki tekin olmayan kirli oyun Pasifik’te bütün emekçileri tehdit ederek sürdürülüyor.'

Ukrayna’da can kaybı ve yıkımla giden çatışmaların yerel bir savaş olmadığını, dünya ölçeğindeki emperyalist rekabetin bir ülkede sahne alması anlamına geldiğini biliyoruz. Bu nedenle Ukrayna savaşı bütün coğrafyalarla ilgili.

Bu yazıda Ukrayna savaşının emperyalist rekabetin başlıca odak noktalarından olan Pasifik bölgesine nasıl uzandığına göz atalım.

Aşağıdaki haritadan izleyebilirsiniz, kuzeyden güneye doğru inelim.

                     Emperyalist düzende rekabetin ve askerileşmenin çok şiddetlendiği Pasifik bölgesi izleniyor.

En kuzeyde Rusya ve Japonya arasındaki gerilimin Ukrayna savaşı esnasında yükseldiği görüldü. ABD emperyalizminin peşinden giden ve QUAD adı verilen (ABD-Japonya-Hindistan-Avustralya) ittifakının bir Pasifik NATO’suna dönüşmesinden yana olan Japonya Rusya’ya savaş nedeniyle yaptırım uygulamaya başladı. 

Aslında ulusların tekelleri arasındaki bu savaşta Rus sermayesinin Japonya’daki mal varlığını dondurmalarının bir iç mantığı vardı. Ayrıca Japonya Rusya’dan kömür ithalatını durdurma kararı aldı.

Rusya ise bu yaptırımlara 2. Dünya Savaşı sonunda Sovyetler Birliği’ne geçen Japonya’nın kuzeyindeki Kuril Adaları üzerine Japonya ile yürütülen ikili görüşmeleri sonlandırarak yanıt verdi, hatta Kuril Adaları’nda bir askeri tatbikat düzenledi.

Biraz güneye inince daha önce ele aldığımız Tayvan adası ve sorunu karşımıza çıkıyor. Burası Ukrayna’dan sonra dünyanın en çok ısınan ikinci bölgesi olarak kabul edilebilir.

Çin tarihsel nedenlerle kıta Çin’inden ayrılan bu adayı milliyetçi bir ihtirasla egemenliğine almak istiyor. Oysa Tayvan’da bildiğimiz kadarı ile bunu isteyen ve bu nedenle baskı altında olup kurtarılmayı bekleyen bir halk bulunmuyor. Her iki tarafta da emekçiler kapitalist şirketlerin baskısı altındalar.

Ancak Çin’in bu zaafından istifade eden ABD’nin kışkırtıcı ve çok kirli bir rol oynadığını görmemiz gerekiyor. Ortada kesinlikle demokrasilerle otoriter rejimler arasında bir çatışma yok, tekellerin devletleri arasında askerileşmiş bir rekabete tanıklık ediyoruz.

ABD ikiyüzlüce kâğıt üzerinde kalan “Tek Çin Politikasına” bağlı olduğunu söylese de Tayvan’ı sürekli olarak silahlandırıyor. Son olarak Patriot füzeleri de dahil olmak üzere büyük bir silah anlaşması yaptı. Bu ay içinde ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin sonradan hastalık nedeniyle ertelenen Tayvan ziyaretini Çin büyük bir öfkeyle karşıladı ve gerekli yanıtı vereceklerini bildirdi. 

Biraz daha güneye inince Filipinler’e bakmalıyız. Eski ABD sömürgesi ve sonra ABD hegemonyasında kalan Filipinler’in Çin ile aralarında Güney Çin Denizi’ndeki adalar nedeniyle ihtilaf bulunuyordu. Ancak 2016’da Duterte’nin başkan olarak seçilmesinden sonra Filipinler ABD’den daha bağımsız ve dengeli bir politika izlemişti. 

Şimdi ise Nisan sonuna kadar sürecek kapsamlı bir askeri manevra ABD ve Filipinler Ordusu tarafından sürdürülüyor. Burada ayrıntısına girilmeyecek süreçte ABD Filipinler’i Çin’e karşı ördüğü ittifak sistemine katmış gözüküyor.

Şimdi en güneyde daha önce ele aldığımız Avustralya’nın durumuna bakabiliriz.

On yıl öncesine kadar daha dengeli bir diplomasi yürüten ve coğrafi komşuluk nedeniyle Çin ile karşılıklı gelişkin ticari bağları olan Avustralya sermayesi ABD’nin sıkı müttefikliğini tercih etmiş gözüküyor. QUAD’ın dışında geçen sene ABD ve İngiltere ile birlikte AUKUS adını taşıyan ittifaka dahil oldu ve ilk alınan karar Avustralya’nın nükleer denizaltı üreten bir ülke haline gelmesiydi. Ukrayna savaşından sonra ise bu üç devletin hipersonik füzelerin geliştirilmesi konusunda anlaştığı bildirildi. 

Ukrayna’nın Avustralya’ya uzaklığı ise hiç sorun olmadı. Muhtemelen ABD’li yönlendiricileri Zelinski’nin kulağına Avustralya Parlamentosunda yapacağı konuşma öncesinde “zırhlı araç iste” demişlerdir. İstedi ve hemen kabul edildi, Avustralya Ukrayna’ya zırhlı araç yolluyor.

Son durağımız ise Hindistan. ABD’nin işi burada zora girmiş gözüküyor. 

QUAD üyesi olan Hindistan Ukrayna savaşından sonra ABD’nin yoğun baskısı altında kalmasına rağmen Rusya’ya karşı yaptırımlara katılmadı, hatta Rusya’dan enerji ithalatını artırdı. Rusya ve Hindistan’ın özellikle doğalgaz ve petrol ticaretinde yerel para birimlerinin kullanılması konusunda görüştükleri de söyleniyor.

Burada Hindistan sermayesinin bir ilkesinden çok pragmatizmin rol oynadığını söylemeliyiz. Tarihi nedenlerle Hindistan ordusu Sovyet ve Rus silahlarını kullanıyor, Rusya ile aralarında nükleer denizaltı anlaşması bulunuyor ve Hindistan’ın tek uçak gemisi Rusya’dan satın aldıkları Sovyet uçak gemisi. 

Emperyalistler arasındaki bu tekin olmayan kirli oyun Pasifik’te bütün emekçileri tehdit ederek sürdürülüyor.

Ancak Hindistan’ın burada bahsettiğimiz diğer ülkelerde bu kadar öne çıkmayan başka bir özelliği daha var:

Son yıllarda Hindistan devasa işçi ve köylü eylemlerine sahne oldu. Bunları yönetebilecek kapasitede ve deneyimde hacimli komünist partileri bulunuyor.

Ne diyelim, emperyalizm çağı sosyalizme geçiş çağıdır aynı zamanda.

Erhan Nalçacı / SOL


Masanın altındaki şişe - Orhan Gökdemir / SOL

 'Hayatın bize sunduklarına kendi yorumumuzu, rengimizi, kültürümüzü katmaya mecburuz. Arayıp bulacağız, her şeyin iyisiyle insani bir ilişki kurmanın yolunu kuracağız.'


Boğazda bir restoran. Masa kurulmuş, manzara güzel. Erkek bir masa yalnız, doğal bu da. Başköşede ünlü bir mafya babası oturuyor çünkü. Yemek sırasında fotoğraf çekilmek icap etmiş ama çekilmeden önce masaya çeki düzen verilmiş. İçki şişeleri boş bir koltuğa yerleştirilmiş görülmeyeceği umularak.

Son yıllarda, milliyetçi dinci Erdoğan rejimine geçişle birlikte, sık karşılaştığımız bir tablo bu. Daha önce de bir TV dizisinin çok ünlü oyuncuları yemek masasında fotoğraf çektirip paylaşmış, masanın meze dolu olmasına karşın tek bir içki bardağının olmaması alay konusu olmuştu. Masadakiler fotoğraf çekilmeden önce mıntıka temizliği yapmış, masayı “İslami kurallara” uygun hale getirmişti. 

Düşünsenize, adam mafya babası; işlediği cinayetin, yaptığı eziyetin haddi hesabı yok. Ölüm emri verdiklerinin arasında karısı da var üstelik, o denli acımasız. Darp etmiş, haraç almış, tetik çekmiş, hapislerde yatmış, sonunda iktidar ortaklarından birinin inayetiyle dışarı çıkmış. Eylemlerini geçtik, varlığı bütün Ortadoğu dinlerinin kaynağı olan “10 emrin” beşine aykırı ama özenle içki şişesi saklıyor. Öldürmek, çalmak serbest, içki içmek yasak; içki en belirgin tabudur artık. 

Peki nasıl oldu da içki toplumdaki en büyük günah mertebesine yükseldi? 

Neden? 

Sadece günah olduğundan mı? 

Masanın altındaki şişede bundan daha fazlasının olduğu tartışmasızdır. Şişede dini yasaktan fazlası vardır.

İçki kültürünün tarihi dinlerden daha eskilere dayanıyor. Meyveyi mayalamayı, tanrıya ibadetten önce keşfettik. Pek çok dinde içki var haliyle, pek çoğunda ibadetin bir parçasıdır. İçki, içeni tanrıya yaklaştırır, arındırır, tanrı gibi yapar, yüceltir.

Arap kültürü de bundan azade değildir. “Hamr” var, üzümden yapılan şaraptır. Alışkanlık yaptığı için “akâr”, sarhoş ettiği için “müskir” denilmiştir. Müptelası olanlar “müdmin”dir, “mümin”e yakındır. Bundan başka hurma, arpa, buğday, mısır ve baldan üretilen içkiler vardır. Bu çeşitliliğe rağmen yetinmemiş, dışarıdan da almışlardır. Cahiliye devrinde Taif gibi bağcılığın yapıldığı merkezlerde üretilmekle birlikte Suriye, Irak ve Yemen’den içki getirilir, tüccarlar panayırlarda ve yol boylarındaki konaklama yerlerinde içki satarlardı. Arapçadaki içkiyle alâkalı kelimelerin bir kısmı ticarî ilişkiler sonucu Farsça, Yunanca ve Süryaniceden alınmıştı. Arapların gözünde Suriye şarap diyarıydı, Irak’ta içkisiyle tanınmış yerler vardı. 

İslamiyet’in ilk yıllarında da bolca içilirdi. Medinelilerin kullandığı “fadih”, “Medine hurması”nın koruk veya olgunlaşmaya başlamışı ile yapılırdı. Bazen “sumasına” tat ve renk versin diye üzüm karıştırıldığı olurdu. “Mizr” Yemenlilerin arpa, mısır gibi tahıllardan elde ettikleri bir içki türüydü. “Rahik”, Arapların çok değer verdikleri kaliteli şaraptı. Bu kelime Kuran’da cennet ehlinin içeceklerinden biri olarak geçiyor. Cennet ehli “mührü misk” gibi güzel kokan “rahik” içecekti. Burada zikredilen “mühür” de mühimdir; Sonradan bir şey katılmaması, kalitenin korunması amacıyla içinde değerli içki bulunan kapların ağızları kapatıldıktan sonra özel bir çamurla sıvanır ve mühürlenirdi. Haliyle mührü açılmamış şaraplar daha pahalıydı. Araplar “tehammür” eden, mayalanan, her şeyden, bu arada deve sütünden de içki imal etmişlerdir. Başka türlüsünü düşünemeyiz.

Cahiliye döneminde “hammâre, hânût” veya “dikke” denilen meyhaneler, işret meclislerinin kurulduğu ve “kayne” adı verilen şarkıcı cariyelerin ud çalıp şarkı söylediği, dans ettiği mekânlardı. Yaygındı. Haliyle Cahiliye şiirinin en gözde temalarından biridir içki. Fakat ölçüyü kaçıranlar, ayyaşlar o dönemde de hoş görülmezdi. Kabile şairlerinin sarhoşken söyledikleri şiirlerin başka kabileleri öfkelendirip savaşa sebep olması tehlikesi her zaman vardı. Buna karşın İslâmiyet’ten önce içki içmeyen ve onu haram kabul eden “hanifler” de vardı. İçkinin haram ilan edilmesine kadar Arap, Yahudi ve Hıristiyan tüccarlar Medine’de içki satmaya devam ettiler. İçenler çoğunluktadır.

İçki yasaklanınca, İslam coğrafyasından kısa bir süre çekildi ve sonra geri döndü. Emeviler döneminde refah seviyesinin yükselmesi ve farklı kültürlerin etkisiyle içki yaygınlaştı. Emevi ve Abbasi hükümdarlarının çoğu içkiye düşkündü. Hatta bazıları sarhoş olup akla gelmedik çılgınlıklar yapmışlardı. İçki yasağı, “günah”, hep sözde kalmıştır. 

Haliyle “kitap”ta da birbiriyle çelişen ifadeler vardır. Erken dönemde yasak yoktur, “Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerinden içkiler yapıyor, güzel rızık ediniyorsunuz. Bunda akıl erenler için ibret vardır” yollu teşvik bile vardır. Fakat arazlar da ortaya çıkmaktadır. Savaşlardan önce ölçüsüz içilen içkilerin bedeli ağır olmuştur. Müslümanlar içince birbirleriyle kavga etmekte, cihadı unutmaktadır. “Sana şarap ve kumarı sorarlar. De ki ikisinde de bazı faydalar vardır. Ama ikisinde de büyük günah vardır. Ama onların kötülüğü yararlarından daha büyüktür.” Yasağın son hali budur. Yasaklamak son çaredir. Ancak yasağa rağmen içene ceza yoktur, içiliyorsa niye olsun ki?

***

Peki, bu durumda bizdeki bu içki tabusunun sebebi nedir? Din midir? Onun açık emirleri midir? 

İçkiye gelmeden önce pek çok yasak var dinde. Üstelik İslam dini ibadet açısından çok zahmetli bir din. Açık emirleri var, beş vakit namaz kılacaksın, oruç, tutacaksın, hacca gideceksin… İçki şişesini masanın altına taşıyanların bunların hiçbirine uyduğunu sanmıyorum. İçki içmemiş gibi görünmek veya içmemek ibadetin en yaygın biçimi fakat. Buna uyan Müslüman sayılmakta, hatta sualsiz cennete postalanmaktadır. 

Ne yapacaklar cennette peki? İçki içecekler. Dünyada yasak olan öteki dünyada serbesttir. Fakat tabii, bol bol içecekler fakat sarhoş olup kendilerinden geçmeyeceklerdir. Demek ki yasağın gerekçesi sarhoş olup olmamaktadır. Sarhoş olunmadığı durumda içkide yasak ve sınır yoktur. Günah, içki içmeyi bilmeyenin boynundadır. 

İçkinin taşrada özenle yasaklanması da bu nedenledir. Taşralı, tıpkı Bedevi gibi içmeyi bilmez. İçerse sınırı aşar, sarhoş olur, dağılır, kendine ve başkalarına zarar verir. 

Demek ki yasağın temelinde bir kültür eksikliği var. İçkiyi ve içmeyi öğrenmek gerekir. İçki kültürü toplumsal kültürün önemli bir parçasıdır, uzun denemeler sonucu oluşur, kuşaktan kuşağa aktarılarak pekişir. Yasak veya günah olan içki değildir, içmeyi bilmemektir, cehalettir, taşralılıktır.

Bazen coğrafya bu tür incelmiş kültürlerin gelişmesine izin vermez. Hurma, iyi içki elde etmek için elverişsiz bir meyvedir. O zaman dışarıya bakmak, dışarıdan almak gerekir. Yolu mutlaka Şam’a ve Bağdat’a düşürmelidir, oralarda içenlerle ve içmeyi bilenlerle yarenlik etmelidir. Öğrenmenin, bilgiyi içselleştirmenin başka bir yolunu bilmiyoruz.

***

Sorun içkiden ibaret değil zaten. Bugün dinde yaşanan sorunların çoğunda da bu taşra ahlakına dönüşün etkisi var. İnanç Mekke ve Medine’de doğmuş, oranın örf ve adetlerinin etkisiyle şekillenmiştir. Başlangıçta bu iki küçük şehrin dışına çıkacağının umulmadığını biliyoruz. İki şehri ve üç beş bin kişiyi hedef olan inanç kabından taşıp yayılmaya başladığında evrime uğramaya da başlar. Şam’da, Bağdat’ta yeniden yeniden yorumlanır, saf taşralı inancın içine başka kültürlerin, başka inançların kokusu siner. Taşralı inanç böylece şehirli bir inanca dönüşmeye, büyük kalabalıklara, geniş coğrafyalara uyum sağlamaya başlar.

Ancak ne yazık ki dünyanın bir bütün olarak taşralılaştığı bir dönemden geçiyoruz. İnsanlık ailesinin en şanlı sayfalarına yazılı Rus sanatını Putin’e ait sanan bir Batı var karşımızda. Arap-İslam kültürü de bundan azade değil, yedinci yüzyılı “asrı saadet” sananlar çoğunlukta. Genel eğilim binbeşyüz yıllık evrimi reddedip o asrı saadet dönemine dönmek yönünde. Bu durumda yedinci yüzyılın vahşeti ve cehaleti de yeniden nüksetmiş oluyor. Çalmak, yağmalamak, öldürmek serbest, içki içmek külliyen yasak. Haliyle içki masasında mıntıka temizliği ile başlıyor yemek. Silahlar belde, içki şişeleri masa altında.

***

Günah mı değil mi bilemeyiz, olsa da olmasa da fark etmez zaten. Bildiğimiz şu; iyi müzik, iyi sanat, iyi kitap, iyi içki, iyi yemek insanı yüceltir, onaylar, eğitir. Ve biz, insanı yücelten şeyleri varlığı kuşkulu bir öteki dünyaya erteleyemeyiz; taşralılığa, ondan beslenen ve onu besleyen yobazlığa teslim olamayız. Hayatın bize sunduklarına kendi yorumumuzu, rengimizi, kültürümüzü katmaya mecburuz. Arayıp bulacağız, her şeyin iyisiyle insani bir ilişki kurmanın yolunu kuracağız, bulamadığımızı bulanlara soracağız. 

Yani Mekke ve Medine ile olmaz bu işler. Şam’a uğrayacak yolunuz, Bağdat’ta konaklayacaksınız, Şiraz’da kutsal ateşin önünde şaraba vuracaksınız, evrime uğrayacak, insan olacaksınız.  

Şişeyi masanın üstünde tutmakla başlayacak her şey!

Orhan Gökdemir / SOL



Erdoğan 'siyaseti bırakacağım' demişti: Man Adası davası neydi, nasıl kapatıldı? - SOL

 Yargıtay, Man Adası belgeleri nedeniyle açılan tazminat davasında Kılıçdaroğlu'nu haklı bulunca söz konusu iddialar yeniden gündeme geldi. Peki, neydi Man Adası belgeleri ve üzeri nasıl kapatılmıştı?

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, Man Adası davasında “Para transferlerinin doğru olduğunu” Halkbank'ın yazısı ve MASAK'ın cevaplarına dayandırırken, "Kılıçdaroğlu'nun eleştirilerinin olgusal temelinin olduğu, bu nedenle davanın kabul edilemeyeceğini” belirtti.

 Bu karar sonrası söz konusu dava ve belgeler yeniden gündemde.

Peki neydi Man Adası davası ve nasıl kapatıldı?

Tam 15 milyon dolarlık para transferini içeren, "vergi cenneti" Man Adası merkezli bu yolsuzluk olayı, ilk olarak 2017'de gündeme gelmiş, CHP'nin kanıt olarak gösterdiği tüm dekontların doğruluğu kabul edilmesine rağmen takipsizlikle sonuçlandırılmıştı.

İşte Man Adası hikayesinin kısa bir özeti...

17 Kasım 2017

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, bu tarihte yaptığı bir konuşmada Erdoğan'a sesleniyor, "Çocuklarının, dünürünün, eniştenin, kardeşinin, eski özel kalem müdürünün vergi cennetlerinde bir şirkete milyonlarca dolar gönderdiklerini biliyor musun? Yerli ve milliysen cevabını vereceksin" diyordu.

Kılıçdaroğlu dekontlarla açıkladı

28 Kasım 2017

Kılıçdaroğlu, 17 Kasım'daki açıklamasına yanıt gelmeyince, partisinin grup toplantısında tüm detayları açıkladı.

1 Ağustos 2011'de Man Adası'nda Bellway Limited Şirket adlı bir şirket kurulduğunu söyleyerek sözlerine başlayan Kılıçdaroğlu, şirketin yöneticisinin Sıtkı Ayan olduğunu söylüyordu:

"Bir sterlinlik bir şirket. Ona ait olduğuna dair, hem Türkiye’den hem de Man Adası'nın kayıtları var. 15 Kasım 2011’de bu şirketi Kasım Öztaş’a devreder. Kasım Öztaş kimdir? Ben Erdoğan’a bir soru soruyorum tekrar. Sıtkı Ayan kimdir tanıyor musun? Eminim benden çok daha iyi biliyorsun kim olduğunu. Peki bu Kasım Öztaş’ı tanıyor musun?

Bu şirketin bütün kayıtları bizim elimizde. Diyeceksiniz ki bu şirkete para gitti mi? Evet gitti. 15 Aralık 2011 tarihinde Ziya İlgen, 2,5 milyon dolar para gönderiyor. 1 sterlinlik, 1 kişilik şirkete. Mustafa Erdoğan, 2,5 milyon dolar para gönderiyor. Niye gönderir senin kardeşin? 26 Aralık 2011 tarihi, Ziya İlgen 1 milyon 250 bin para gönderir. Mustafa Erdoğan 1 milyon 250 bin.

27 Aralık 2011 Osman Ketenci, dünür dedim ya. Bu da 1 milyon 250 bin dolar gönderiyor. Mustafa Erdoğan, 1 milyon 250 bin. Dedim ya eski özel kalem müdürü. 28 Aralık 2011 Osman Ketenci 1 milyon dolar. Ahmet Burak Erdoğan, oğlu. 1 milyon 450 bin dolar. 

Ahmet Burak Erdoğan, 2 milyon 300 bin dolar gönderiyor. Şimdi diyecekler ki, bunların belgesi var mı? Bütün bu paraların swift mesajları elimizde. Diyeceksiniz ki, bu swift mesajı ne demek. Bankacılara sorduk, yurtdışına dolar gönderirken bu mesajla gönderiyorsunuz. Hepsi elimizde. Bu beni tatmin etmez dedim. Ne lazım bana? Bankaların dekontu lazım dedim. Bu paranın gönderildiği dekontlar. Bunların tamamı bankaların resmi kayıtlarıdır. O şirketlerin de kayıtlarında var. hepsinde var, hiç sağa sola kaçmaya gerek yok. Haysiyetli bir adamsan gereğini yapacaksın, nokta."

Erdoğan 'istifa ederim' dedi ama...

29 Kasım 2017

AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kılıçdaroğlu'nun dekontlarına kadar açıkladığı belgelere ilişkin, "İspat et, ispat ettiğin anda ben cumhurbaşkanlığını, siyaseti bırakacağım" dedi.

1,7 milyon dolara villa

Önce Turkuaz adıyla kurulan, sonra da kurucularının adını alan BUMERZ Denizcilik adlı şirket iddiaların merkezindeki şirketlerden biri. CHP'nin hazırladığı Man Adası belgeseline göre, bu şirketin merkezi olan villayı bizzat Burak Erdoğan beğendi, 1,7 milyon dolara satın alınan villanın parasını nakit olarak ödeyen kişi ise Sıtkı Ayan oldu.

Şirketin kuruluş sermayedarları ise şöyleydi:


İki sterline Erdoğan ailesi şirket kuruyor

15 Ekim 2008'de aynı isimle bir şirket de Man Adası'nda, iki sterlin sermayeyle kuruldu.

Şirketin yönetiminde Erdoğan'ın eniştesi Ziya İlgen'in adı yer alıyordu, diğer üyeler görünmüyordu.


İki sterlinlik şirket 25 milyon dolara gemi aldı, ardından Mansimov çıktı

İki sterlin sermayeyle kurulan şirket, Malta'dan bir şirket satın alır, şirket de 25 milyon dolarlık bir geminin sahibidir.

O şirket ve geminin sahibi son dönemde Peker videolarıyla da gündemde olan Mübariz Mansimov'du.

İddiaya göre 25 milyon dolarlık geminin 7 milyon doları Sıtkı Ayan tarafından ödendi. Gerisi için kredi çekildi ama hiçbir taksit ödenmedi. Gemi Mansimov tarafından satılmasının hemen ardından yine aynı isim tarafından kiralandı, tüm borçları üstlenildi.

Bellway adımı ve döviz transferi

Sonrasında bu kez Bellway adlı şirket kuruldu, başında Sıtkı Ayan vardı.

Ayan şirketi Kasım Öztaş’a devretti bir süre sonra. CHP belgeselinde bu adım "zira para kendi sahibi olduğu şirketten çıkmamalıdır" diye tanımlanıyor.

Bu geçiş işleminin ardından Bellway'den Erdoğan ailesine döviz transferi başlıyor. CHP belgeselinde bu belgelerin görüntülerine de yer veriliyor:








Paravan şirkete devir tamamlandı

CHP'nin iddiasına göre BUMERZ'in paravan şirket Bellway'e transferi bu para transferleriyle tamamlandı.

MASAK da CHP'nin kanıt olarak öne sürdüğü bu dekontların tamamının gerçek olduğunu kabul etti.

Belgeler nasıl geldi?

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Man Adası para transferleriyle ilgili şunları söyleyecek, belgelerin nasıl geldiğini açıklayacaktı:

Bir para transferi var mı? Var. Bu Mustafa Erdoğan ile ilgili Swift. Gönderici Türkiye Halk Bankası. Paranın miktarı her şeyi burada yazılı. Para çıkıyor. Alıcı da var gönderici de var. Bu para bir şekliyle gidiyor geliyor.' Bunun bir şirket satışı olduğu söylendi. Kim söyledi? Erdoğan söyledi. Bu şirket satışı kime diye sorduk. Bu ana kadar cevabını almış değiliz. Bellway Limited'in sermayesi 1 sterlin. Para transferi 15 milyon dolar. Nasıl oluyor bu? Belgeler sahtedir dediler birisi de sarayın avukatı onu da baroya şikayet ettik belgeyi görmeden nasıl sahtedir der? Bu şirket satışıdır dediler peki hangi şirket? Man Adası'nda niye şirket kurarsınız siz?''

Önce inkar etmediler bu şirket satışıdır dediler. Peki kardeşim hangi şirket? Neden cevap vermiyorlar? Ben bunu neden soruyorum neden Bellway? neden Man Adası? Bir sterlinlik şirketle 15 milyon dolarlık transferi niçin yapıyorsunuz siz? Kadın musluğu açarken 5 çeşit vergi ödeyecek beyler vergi ödememek için gidecek Man Adası ile ticari ilişkiye girecek. Ben bunu sorunca kıyamet kopuyor. Kılıçdaroğlu tüyü bitmemiş yetimin hakkını sormak zorundadır.

Bize çok belge gelir. Bazen posta ile bazen elden verilir. Hiçbir belgeyi check etmeden kullanmayız. Önce dekontlar geldi sonra swift kayıtları geldi. Yüzde 100 doğru. Bunlar da sahte olabilir dedik başka kanallardan da check ettik. Balbey Limited'in internet sitesine girdik. Benim adım nasıl Kemal ise bunların hepsi yüzde 100 doğru. Şimdi araya devletin istihbarat teşkilarını sokuyorlar. Bu ülkede namuslu on binlerce bürokrat var. Hırsızlığı yolsuzluğa tamammül edemeyen insanlar var. Bir açıklama yapıldı Erdoğan'ın yakın akrabalarının Man Adası'nda şirketleri yoktur dediler. Bakın Ziya İlgen'e ait şirket darbeyi öğrendiği enişteye ait. MASAK'ı emniyet istihbaratı Sermaye Piyasası Kurulu'nu göreve çağırıyoruz.''

Erdoğan ne dedi?

Erdoğan, swift olarak yurtdışına yollanıp vergiden temizlenip tekrar getirilen paranın bir şirketin satılması yoluyla elde edildiğini söyledi. Erdoğan tam olarak "bu beş isim para göndermiş değil, mevcut şirketlerini sattığı için onlara para gönderildi" diyecekti.

CHP yanıt olarak şu soruyu soracaktı "Satılan şirketin adı ne, ortakları kimler, bu şirket kaç paraya, nerede satıldı?"

Ancak bu soruya da hiçbir şekilde yanıt verilmedi.

Kısacası, Türkiye'de "kazanılan" paranın vergisisinin ödenmemesi için iki sterline Man Adası'nda şirket kurup, vergisiz milyonlarca para kazanılıp hesaplar arasında gezdiriliyordu.

'Belgeler gerçek' denildi, Kılıçdaroğlu'na 4 dava açıldı

Dönemin CHP yöneticisi Bülent Tezcan, savcılığın belgelerin gerçek olduğunu teyit ettiğini söyleyecek, "Ankara Cumhuriyet Savcılığı bu konuda, belgelerin gerçek olduğunu tespit etti. Halk Bankası'na sordu, Halk Bankası da ‘evet bunlar gerçektir' dedi. Verdiğimiz dekontların gerçek olduğu savcılık kararıyla tespit edildi. Şimdi soruyorum Erdoğan'a, hani sahteydi? Erdoğan'dan cevap bekliyorum, hangi şirketi sattınız, akrabalarınız, yakınlarınız… 1 paundluk yani 5 TL'lik Bellway şirketine 15 milyon dolarlık, yani 60 milyon TL'lik hangi şirketi sattı, o şirketin varlığı neydi, bilançosu ne, ne kadar vergi ödedi?" ifadesini kullanacaktı.

Ancak 2018 yılının şubat ayında konuya ilişkin soruşturmada şaşırtıcı olmayan şekilde takipsizlik kararı verildi.

Kararda, MASAK tarafından yapılan araştırma ile Halk Bankası tarafından şüphelilere ait hesaplarda yapılan inceleme neticesinde, şüphelilerin Man Adası'nda bulunan Bellway şirketinin yurt dışında bulunan hesabına veya yurt dışında bulunan başkaca bir hesaba para göndermedikleri ifade edildi.

Kılıçdaroğlu hakkında ise Erdoğan tarafından 4 ayrı dava açıldı. Bu 4 davanın üçünde hakimler görevden alındı.(SOL)






















15 Nisan 2022 Cuma

KISA KISA GÜNDEM (15 NİSAN 2022)



1-Rektör Hülagü'ye 3 milyon liralık makam aracına tepki: Bütçe rektörün arabası için mi kullanılıyor?(Evrensel)

Kocaeli Emek Gençliği, Kocaeli Üniversitesi Rektörü Sadettin Hülagü'ye 3 milyon liralık makam aracı tahsis edilmesine tepki gösterdi.


Kocaeli Emek Gençliği, Kocaeli Üniversitesi Rektörü Sadettin Hülagü'ye 3 milyon liralık makam aracı tahsis edildiği iddialarına ilişkin açıklamasında "Üniversite bütçesinin kullanımı şeffaf bir biçimde, öğrencilerin ihtiyaçları doğrultusunda, öğrenci temsilcilerinin de dahil olduğu bir komisyonla planlanmalıdır" dedi. ("GÜLE GÜLE KULLANMA HOCAM!") Kocaeli Emek Gençliği  Kocaeli Üniversitesi Rektörü Sadettin Hülagü’ye 3 milyon liralık makam aracı tahsis edildiği iddiasına dair açıklama yayımladı. Açıklamada şu değerlendirmelere yer verildi: "Üniversiteli gençler niteliği düşürülmüş 4 liralık yemek için saatlerce kuyruk beklerken, güvencesiz düşük ücretli işlerde uzun saatler çalışmak zorunda bırakılıyor. Okul bütçesi öğrencilerin nitelikli bir eğitim alması için harcanmalıdır. Üniversite bütçesinden beslenme ve eğitimde kullanılan materyaller öğrenciler için ücretsiz olarak sağlanmalıdır.(ÜNİVERSİTE BÜTÇESİ ÖĞRENCİLER İÇİN KULLANILSIN) Eğitim öğretim yılının başında öğrenci sayısındaki artış ve bütçe gelirlerinin karşılayamayacağı gerekçesiyle yemekhaneye yüzde 33'lük zam yapıldı. Soruyoruz, öğrencilerinin beslenmesine yetmeyeceği söylenen bütçe rektörün arabası için mi kullanılıyor? Yemek çeşidinin azaltıldığı, salata büfesinin kaldırıldığı, yemeğin niteliğinin düştüğü koşullarda zam yaparak öğrencileri mağdur eden üniversite yönetimi rektörün itibarından tasarruf edemiyor mu?(NİTELİKLİ EĞİTİM İÇİN MÜCADELE EDELİM) Üniversite bütçesinin kullanımı şeffaf bir biçimde, öğrencilerin ihtiyaçları doğrultusunda, öğrenci temsilcilerinin de dahil olduğu bir komisyonla planlanmalıdır. Emek Gençliği olarak çağrımızdır, Kocaeli Üniversitesi’nde okuyan gençler olarak bu talepler etrafında yan yana gelelim. Üniversite bütçesinin öğrencilerin nitelikli eğitimine harcanması için mücadele edelim!" 

2- Kısa vadeli dış borç stoku, şubatta 130,5 milyar dolara yükseldi.(Evrensel)

Kısa vadeli dış borç stoku, şubatta 2021 yıl sonuna kıyasla yüzde 8,5 artarak 130,5 milyar dolar düzeyinde gerçekleşti.


Kısa vadeli dış borç stoku, şubatta 2021 yıl sonuna göre yüzde 8,5 artarak 130,5 milyar dolara çıktı. kamu sektörünün kısa vadeli borcu 23,4 milyar dolara, özel sektörün kısa vadeli dış borcu 77,3 milyar dolara yükseldi. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) tarafından Şubat 2022 dönemine ilişkin kısa vadeli dış borç istatistikleri açıklandı. Buna göre, kısa vadeli dış borç stoku, şubatta 2021 yıl sonuna kıyasla yüzde 8,5 artarak 130,5 milyar dolar düzeyinde gerçekleşti. Bu dönemde, bankalar kaynaklı kısa vadeli dış borç stoku yüzde 6,2 artışla 54,7 milyar dolar, diğer sektörlerin kısa vadeli dış borç stoku yüzde 7,6 yükselişle 46 milyar dolar oldu. Bankaların yurt dışından kullandıkları kısa vadeli krediler, şubat ayında 2021 yıl sonuna göre yüzde 1,6 artışla 11,4 milyar dolara çıktı. Banka hariç yurt dışı yerleşiklerin döviz tevdiat hesabı değişiklik göstermeyerek 15,3 milyar dolar, yurt dışı yerleşik bankaların mevduatı ise yüzde 3,2 yükselerek 16,1 milyar dolar düzeyinde gerçekleşti. Aynı dönemde, yurt dışı yerleşiklerin TL cinsinden mevduatları yüzde 26,6 artışla 12 milyar dolara çıktı. Diğer sektörler altında yer alan ithalat borçları, 2021 yıl sonuna göre yüzde 8,5 artarak 40,6 milyar dolara yükseldi.(ÖZEL SEKTÖRÜN KISA VADELİ DIŞ BORCU 77,3 MİLYAR DOLAR) Borçlu bazında incelendiğinde, tamamı kamu bankalarından oluşan kamu sektörünün kısa vadeli borcu 2021 yıl sonuna göre yüzde 4,9 artarak 23,4 milyar dolar, özel sektörün kısa vadeli dış borcu da yüzde 7,4 yükselişle 77,3 milyar dolar oldu. Bu dönemde, özel alacaklılar başlığı altındaki parasal kuruluşlara olan kısa vadeli borçlar yıl sonuna göre yüzde 10,6 artışla 70,3 milyar dolar, parasal olmayan kuruluşlara olan borçlar yüzde 6,1 artarak 59,7 milyar dolar düzeyinde gerçekleşti. 2021 yılının sonunda 460 milyon dolar olan kısa vadeli tahvil ihraçları, şubat sonu itibarıyla 473 milyon dolar oldu. Aynı dönemde resmi alacaklılara olan kısa vadeli borçlar 56 milyon dolar olarak kayıtlara geçti. Kısa vadeli dış borç stoku şubat sonu itibarıyla yüzde 44,1'i dolar, yüzde 25,3'ü avro, yüzde 10,2'si TL ve yüzde 20,4'ü diğer döviz cinslerinden oluştu. Şubat sonu itibarıyla orijinal vadesine bakılmaksızın vadesine 1 yıl veya daha az kalmış dış borç verisi kullanılarak hesaplanan kalan vadeye göre kısa vadeli dış borç stoku 176,4 milyar dolar düzeyinde gerçekleşti. Söz konusu stokun 18,3 milyar dolarlık kısmı, Türkiye'de yerleşik bankaların ve özel sektörün yurt dışı şubeleri ile iştiraklere olan borçlarından oluştu. Borçlu bazında değerlendirildiğinde, toplam stok içinde kamu sektörünün yüzde 19,1, Merkez Bankası'nın yüzde 16,9 ve özel sektörün yüzde 64 paya sahip olduğu görüldü.

3- Tarımsal üretim maliyeti uçuşta: Tarım-ÜFE martta yıllık yüzde 84,11 arttı.(Evrensel)

Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi (Tarım-ÜFE) mart ayında bir önceki aya göre yüzde 12,02, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 84,11 attı.












Tarımsal üretimde maliyet katlanarak artmaya devam ediyor. TÜİK verilerine göre Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi (Tarım ÜFE) martta bir önceki aya göre yüzde 12,02, geçen yılın aralık ayına göre yüzde 46,31, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 84,11 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 36,59 arttı.(ÇOK YILLIK BİTKİSEL ÜRÜNLERDE ÜRETİM MALİYETİ BİR AYDA YÜZDE 17 ARTTI) Sektörlerde bir önceki aya göre değişimlere bakıldığında, tarım ve avcılık ürünleri ve ilgili hizmetlerde yüzde 11,5, ormancılık ürünleri ve ilgili hizmetlerde yüzde 17,49, balık ve diğer balıkçılık ürünlerinde yüzde 25,66 artış kaydedildi. Ana gruplarda aylık bazda değişim ise canlı hayvanlar ve hayvansal ürünlerde yüzde 6,2, tek yıllık bitkisel ürünlerde yüzde 12,56, çok yıllık bitkisel ürünlerde yüzde 16,98 artış olarak kayıtlara geçti. (LİFLİ BİTKİLERİN ÜRETİM MALİYETİNDEKİ YILLIK ARTIŞ YÜZDE 200'Ü GEÇTİ) Yıllık Tarım-ÜFE'ye göre 7 alt grup daha düşük, 4 alt grup daha yüksek değişim gösterdi. Yıllık artışın düşük olduğu alt gruplar sırasıyla yüzde 32,1 ile canlı koyun ve keçi, bunların işlenmemiş süt ve yapağıları, yüzde 32,31 ile turunçgiller oldu. Buna karşılık, yıllık artışın yüksek olduğu alt gruplar ise sırasıyla yüzde 208,09 ile lifli bitkiler, yüzde 148,76 ile sebze ve kavun-karpuz, kök ve yumrular, yüzde 110,56 ile tahıllar (pirinç hariç), baklagiller ve yağlı tohumlar olarak belirlendi. Aylık Tarım-ÜFE'ye göre 8 alt grup daha düşük, 3 alt grup daha yüksek değişim gösterdi. Bir önceki aya göre artışın düşük olduğu alt gruplar sırasıyla yüzde 5,16 ile canlı sığırlar (manda dahil), bunlardan elde edilen işlenmemiş süt ve yüzde 5,73 ile çeltik olarak kaydedildi. Buna karşılık, aylık artışın yüksek olduğu alt gruplar ise sırasıyla yüzde 18,17 ile turunçgiller ve yüzde 17,38 ile sebze ve kavun-karpuz, kök ve yumrular oldu. Bir önceki aya göre azalış gösteren tek alt grup ise yüzde 8,32 ile diğer ağaç ve çalı meyveleri ile sert kabuklu meyveler olarak tespit edildi. (81 MADDEDEN 71'İNİN FİYATI ARTTI) Endekste kapsanan 81 maddeden 4'ünün ortalama fiyatında azalış olurken 6'sının ortalama fiyatında değişim olmadı, 71'inin ortalama fiyatında ise artış gerçekleşti.

4-Bir ayda 390 "ÇED gerekli değil" kararı verildi(Evrensel)

Şirketler bakanlık ve valiliklerin verdiği "ÇED gerekli değil" kararları ile yaşam alanlarını tahrip etmeye devam ediyor. Mart ayında 390 proje için “ÇED gerekli değil” kararı verildi.


Ekolojik  yıkımı engelleyen ÇED süreçleri bir prosedüre dönüştü. Şirketler bakanlık ve valiliklerin verdiği "ÇED gerekli değil" kararları ile yaşam alanlarını tahrip etmeye devam ediyor. Mart ayı içerisinde maden, JES ve kimya tesisleri gibi önemli projelerin de içinde bulunduğu 390 proje için “ÇED gerekli değil” kararı verildi. Son yıllarda tarım, orman ve zeytincilik faaliyetlerini düzenleyen yasa ve yönetmeliklerde yapılan değişiklikler de tarım, orman ve doğal alanlarını ranta açtı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı sitesine göre sadece 2022 Mart ayında bin 23 projenin ÇED dosyası sonuca bağlandı. 390 proje için “ÇED gerekli değildir” kararı verildi. Sadece 12 Nisan 2022 günü duyurusu yapılan 48 proje için ise 17 ayrı “ÇED gerekli değildir” kararı verildi. Yurttaşlardan kaçırılarak verilen kararlar arasında katı atık tesisinden kimyasal üretim yapan tesislere, rüzgar enerji santrallerinden jeotermal enerji santrallerine, hatta madenlere kadar birçok proje bulunuyor. Projelerin bölgede yaşayanlarda oluşturacağı sağlık sorunlarının yanı sıra bölge ekosistemine vereceği zararlar araştırılmadan verilen bu kararlar ciddi riskler oluşturuyor.("PROJELERİN ÖNÜNÜ KESMELİYİZ") MA'dan Tolga Güney'e bakanlık sitesindeki kararları değerlendiren Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) Eş Sözcüsü Berna Babaoğlu “Bunlar su ve gıda krizini daha da büyütecek ve içinden çıkılamaz duruma getirecektir. Bunun için bu talana karşı durmak gerekiyor. Özellikle ‘ÇED gerekli değil’ diyerek halktan kaçırılan bu projelerin önünü kesmemiz gerekir” diye konuştu. İktidarın doğayı ekonomik kaynak olarak gördüğünü söyleyen Bergama Çevre Platformu Sözcüsü Erol Engel de “ÇED gerekli değildir kararı alenen doğayı, o yörede yaşayan insanları iradesini dikkate almaksızın yok etme çabasıdır. Bugüne kadar verilen ‘ÇED olumlu’ kararlarının zaten yüzde 90’ı şirketlerin istekleri doğrultusunda geçmiştir” ifadelerini kullandı. Kuzey Ormanları Savunması Üyesi Levent Büyükbozkırlı ise “Her yeni projede ÇED’lerden kurtulma çabası var. Hukuksal olmayan doğa kıyımlarının önü böylelikle aşılıyor. Geniş bir kamuoyu oluşturup bunların hukuk dışı olduğunu yüksek sesle dile getirmek gerekiyor” dedi.(BEŞ İLÇEDE HALKIN KATILIMI TOPLANTISI 'HALKSIZ' YAPILDI) Bir yandan “ÇED gerekli değildir” kararları verlirken bir yandan da ÇED toplantıları halktan kaçırılıyor. İzmir, Balıkesir ve Manisa olmak üzere üç ilin Burhaniye, İvrindi, Savaştepe, Bergama ve Soma ilçelerindeki toplam 12 bin 500 hektarlık alanında, EN 1 Rüzgar Enerjisi Yatırım A.Ş. tarafından kurulmak istenen rüzgar enerjisi santrali (RES) için başlatılan ÇED süreci kapsamındaki halkın katılımı toplantısı önceki gün Bergama'da gerçekleştirildi.   Gazete Duvar'dan Cihan Başakçıoğlu’nun haberine göre, toplantı için projenin yapılacağı bölgedeki mahalleler, köyler değil Bergama Ticaret Odası Toplantı Salonu seçildi. Seçilen yer nedeniyle toplantıya projenin etkileyeceği 14 köyden yalnızca bir tanesinin muhtarı katılabildi.

5- Yıldırım’ın çocukları ‘talan’ düzenlenmesinden 9 gün sonra zeytinlik işine girdi(Birgün)

1 Mart’ta zeytin ağaçlarının kesiminin önünü açan düzenlemeden 9 gün sonra AKP’li Binali Yıldırım’ın çocukları zeytin bahçesi alım satımı ve kiralaması işine girdi. Daha önce ana iş kolu ‘inşaat’ olan şirket 10 Mart’ta meyve ve sebze meslek grubuna geçti.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın maden yönetmeliğine bir madde ekleyen yönetmeliği 1 Mart'ta Resmi Gazete’de yayımlandı. Buna göre tapuda zeytinlik olarak kayıtlı olan alanlarda ülkenin elektrik ihtiyacını karşılamak üzere yürütülen madencilik faaliyetlerine izin verilmesinin önü açılmaya çalışıldı. Bu karardan sonra zeytin kesimleri hızlandı. Cumhuriyet’ten Bora Erdin’in haberine göre; karardan tam 9 gün sonra ise Binali Yıldırım’ın çocukları zeytin bahçesi alım satımı ve kiralaması için inşaat şirketlerini tarım şirketine çevirdi. Binali Yıldırım’ın çocukları Erkam Yıldırım, Bülent Yıldırım ve Bahar Büşra Köylübay’ın ortak olduğu Gaye İnşaat isimli şirket inşaat işinden çıktı onun yerine tarım işine girdi. Şirket zeytin bahçeleri kuracak, satın alacak, kiralayacak, kiraya verecek ve satacak. Binali Yıldırım’ın Ulaştırma Bakanı olduğu 2005 yılında kurulan Gaye İnşaat Turizm Otomotiv Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi geçen ay inşaat işinden çıktı. Binali Yıldırım’ın çocukları Erkam Yıldırım, Bülent Yıldırım ve Bahar Büşra Köylübay’ın sahibi olduğu şirket meşgale değişime gitti. Daha önce ana iş kolu ‘inşaat’ olan şirket 10 Mart’ta meyve ve sebze meslek grubuna geçti. Şirketin yeni adı Gaye Tarım Otomotiv Turizm Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi oldu. Üç ortaklı şirketin sermayesi ise 37 milyon lira olarak belirlendi.(ZEYTİNLİKLERİN KESİLMESİNİN ÖNÜ AÇILDI) Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı "Maden Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik"te değişikliğe gitti. 1 Mart 2022’de Resmi Gazete’de yayımlanan "Maden Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik"teki şu düzenleme ile zeytinliklerin kesiminin önü açıldı. “Ülkenin elektrik ihtiyacını karşılamak üzere yürütülen madencilik faaliyetlerinin tapuda zeytinlik olarak kayıtlı olan alanlara denk gelmesi ve faaliyetlerin başka alanlarda yürütülmesinin mümkün olmaması durumunda madencilik faaliyeti yürütecek kişinin faaliyetlerin bitiminde sahayı rehabilite ederek eski hale getireceğini taahhüt etmesi şartıyla Genel Müdürlük tarafından belirlenen çalışma takvimi içerisinde zeytin sahasının madencilik faaliyeti yürütülecek kısmının taşınmasına, sahada madencilik faaliyetleri yürütülmesine ve bu faaliyetlere ilişkin geçici tesisler inşa edilmesine kamu yararı dikkate alınarak Bakanlıkça izin verilebilecek."

6-Gerçeğe ambargo(Birgün)

AKP, güvenilirliği kalmayan TÜİK’in açıkladığı istatistiklerden farklı istatistik açıklayanlara hapis cezası verilmesine yönelik düzenleme hazırlığında. Muhalefet söz konusu hazırlığa sert tepki gösterdi.


(TEPKİLERİN ODAĞINDA) Tartışmalı istatistikler yayınlana TÜİK, bugüne kadar birçok konuda tepki çekti. O başlıklardan bazıları şöyle sıralandı: •İstihdamın 90 bin kişi arttığını açıklarken, işsizliğin bir ayda 178 bin kişi azaldığını bildirdi. •1950’den bu yana her yıl açıklanan Sağlık İstatistikleri Yıllığı bile son iki yıldır açıklanmadı. Koronavirüs salgını nedeniyle yaşamını kaç kişinin yaşamını yitirdiği belirsiz. •Ölüm istatistiklerinin yanı sıra göç istatistikleri ve hayat tabloları da yayınlanamadı. 16 Temmuz 2021’de yayımlanması planlanan 2020 Uluslararası Göç İstatistikleri'nin ertelendiği duyurulmuştu. TÜİK'ten hâlâ verilerle ilgili bir açıklama gelmedi. •Enflasyonla ilgili tüm açıklamaları tartışmalara neden oldu. Enflasyon hesaplamaları sonrasında CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, TÜİK'e gitti, ancak içeri alınmadı. •TÜİK, geçen yıl yıllık kira artışını yüzde 11 olarak duyurdu. Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi ise kira enflasyonunun çok daha fazla olduğunu ortaya koydu.(https://www.birgun.net/haber/gercege-ambargo-384293)

7- Yandaş barodan ‘Osmanlı hukuku’(Hüseyin Şimşek-Birgün)

AKP’nin Türkiye Barolar Birliği’ni (TBB) ele geçirme ve barolar arasındaki birliği bozma amacıyla hayata geçirdiği “çoklu baro” uygulaması kapsamında kurulan İstanbul 2 No’lu Barosu, stajyer avukatlara, “Osmanlı hukuku”nu anlattı. Öğretilen konular arasında Osmanlı döneminde kurumsallaşan “Ülke yöneticisinin emri ile katliam” hukuku da yer aldı. Yandaş baro tarafından hayata geçirilen program kapsamında, çok sayıda tartışmalı konu belirlendi. Yandaş baro yönetimi, Türkiye Cumhuriyeti hukukundan çok şer'i hükümlere dayanan Osmanlı hukukunu eğitim programına aldı. Sekiz günlük eğitim kapsamında ilk gün için belirlenen başlangıç eğitimlerinin ardından ikinci gün devlet çıkarları için katletme konusu ele alındı. Bu kapsamda, Prof. Dr. Fethi Gedikli tarafından, siyasal iktidarın mutlak sahibinin emriyle adam öldürülmesi ya da cinayet işlenmesi anlamına gelen “Siyaseten katl müessesesi bağlamında Osmanlı hukuku” dersini verdi. Aynı gün Prof. Dr. Mehmet Akif Aydın tarafından da Osmanlı'nın şeriat mahkemelerinde dayanak olarak kullanılan özel hukuk kurallarını içeren “Mecelle-i Ahkam-ı Adliye” eğitimi verildi.(SAVAŞ HUKUKU DERSİ) Üçüncü gün yandaş baroda ilk olarak Prof. Dr. Mustafa Avcı, Osmanlı Ceza Hukuku eğitimini verdi. Sonraki günlerdeki eğitimler kapsamında ise Abdullah İslamoğlu "Osmanlı’da Anayasal Gelişmeler", Dr. Mahmut Esat Kalıpçı "Osmanlı Miras Hukuku", Prof. Dr. Nuran Koyuncu ise "Osmanlı Vakıflar Hukuku" dersi verdi. Araştırma görevlisi Betül Argunhan ise “Klasik dönem Osmanlı Devleti’nde Yaşam Hakkı Bağlamında Savaş Hukuku”nu öğretti. (YURTTAŞI DA BÖLECEKLER) TBMM Adalet Komisyonu, AKP milletvekilleri tarafından hazırlanan Avukatlık Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ni kabul etti. Teklif, Meclis’te görüşülecek. Ödeneklerin önemli bir bölümünün 2 No'lu barolarla paylaştırılmasına yol açacak düzenlemeyi eleştiren TBB Başkanı Erinç Sağkan, teklifin baroları olduğu gibi vatandaşları da böleceğini ifade etti. Sağkan, yandaş baroların, üye sayısı daha yüksek olan diğer barolardan iki katı daha fazla ödenek alacağının altını çizdi, “İstanbul 2 No'lu Barosu'nun ödeneği 1 milyon 94 bin TL. Bu düzenleme geçerse ödeneği 4 milyon 435 bin TL olacak ve İstanbul 2 No'lu Barosu'nun kayıtlardaki avukat sayısı 2 bin 435. Bu düzenlemenin adaleti, eşitliği getirdiğinden nasıl söz edebileceğiz?” diye sordu.

8- Arkadaşı durdurun (İsmail Arı-Birgün)

Mahkeme, Erdoğan’ın arkadaşı Hasan Gürsoy’un şirketi tarafından talan edilen başkentteki tarihi Saraçoğlu Mahallesi’nin imar planlarını iptal etti. Ancak şirket, yargı kararına rağmen otel ve konut inşaatını sürdürüyor. 

TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası (HKMO) Ankara Şubesi ile Şehir Plancıları Odası (ŞPO) Ankara Şubesi, Ankara’daki tarihi Saraçoğlu Mahallesi'nde Emlak Konut ile Güryapı’nın yürüttüğü projeye karşı açtığı davayı kazandı. Ancak, AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın imam hatipten arkadaşı Hasan Gürsoy’a ait olan Güryapı Şirketi, mahkeme kararına rağmen inşaat çalışmalarını durdurmadı. HKMO Ankara Şubesi ve ŞPO Ankara Şubesi'nin açtığı davada, tarihi Saraçoğlu Mahallesi’nin koruma amacı dışında ranta konu edildiği ve imar planlarının Saraçoğlu Mahallesi’nin sahip olduğu ekonomik, kültürel, doğal ve tarihi değerlerinin dikkate alınmadan hazırlandığı belirtildi. Odaların açtığı davada, eğitim alanının Turizm+Ticaret+Konut alanı olarak değiştirildiği, sosyal donatı dengesinin bozulduğu, planlama süreçlerinde katılım konusunda hassasiyet gösterilmediği gibi birçok gerekçe sıralandı. Odalar, imar planlarının hukuka aykırı olduğu vurgulanarak planların iptali edilmesini istedi. Ankara 17. İdare Mahkemesi ise 10 Mart’ta oybirliğiyle imar planlarının şehircilik ilkeleri ve planlama esaslarına uygun olmadığını belirterek hukuka uygun olmadığına karar verdi. Mahkeme, imar planlarının iptal edildiğini açıkladı.(KONUT VE OTEL YAPILIYOR) Ancak, mahkeme 10 Mart’ta imar planlarını iptal ettiğini açıklasa da Güryapı Şirketi inşaat çalışmalarını durdurmadı. Güryapı Şirketi, mahkeme kararına rağmen 124 adet daireden oluşan konut alanı, 680 araçlık otopark, 160 odalı otel, ofis, kafe ve restoranların inşa edileceği açıklanan proje için yıkım ve restorasyon çalışmalarına son gaz devam ediyor. Tarihi mahallede şirketin personelleri ve iş makinaları çalışmalarını sürdürüyor.(PROJEDEN VAZGEÇİLMELİ) HKMO Ankara Şubesi ile ŞPO Ankara Şubesi’nden yapılan ortak ortak açıklamada ise “Saraçoğlu Mahallesi’ndeki yapılara hiçbir bilimsel kriteri olmayan; yapıların ihtiyaçlarına göre değil sadece restoran, otel, büro gibi kullanımlar oluşturmaya yönelik alınan müdahale kararları ile yapılarda geri dönüşü mümkün olmayan zararlar verilmiştir. Bu kararların altına imza atanlar hesap vermeli, yapıların daha fazla zarar görmemesi için inşaat durmalı ve yapılar acilen iyileştirilmelidi” denildi. “Kentte planlı ve tarihsel olarak gelişmiş tüm kullanımlar gibi Saraçoğlu da Başkentin bir numunesi ve belleği” olduğu hatırlatılan açıklamada şu ifadeler de yer aldı: “Saraçoğlu Mahallesi’nde acilen iyileştirme çalışmalarına başlanmalı, kamuya ait konut alanı olarak kalmalı, parçacıl talan projelerinden vazgeçilmelidir.”(İMAM HATİP LİSESİNDE TANIŞTILAR) Güryapı Şirketi’nin sahibi ise AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imam hatip lisesinden arkadaşı olan Hasan Gürsoy’a ait. Hasan Gürsoy’un şirketleri, Cumhurbaşkanlığı Huber Köşkü, Süleymaniye Cami, Galatasaray Üniversitesi, Arkeoloji Müzesi ve Topkapı Sarayı’nın restorasyon işlerini de yaptı. Ayrıca, Ahlat Köşkü ve Çamlıca Camii gibi milyonlarca liralık projelerin yapımını da üstlenen Gürsoy’un şirketleri, Bilal Erdoğan’ın yöneticisi olduğu Okçular Vakfı tarafından kullanılan Okçular Tekkesi’nin restorasyonunu da yaptı.

9-Akat’ın şirketi, sermayesini üç yılda 60 kat artırdı (Birgün)

Ticaret Sicil Gazetesi kayıtlarına göre, uyuşturucu ticareti yaptığı suçlaması ile tutuklanan Ali Osman Akat’a ait L’actone şirketinin 200 bin TL olan sermayesi, 2017-2020 yılları arasında 60 kat artırarak 12 milyon TL’ye çıktı.

Kolombiya’dan Türkiye’ye “kozmetik ürün” adı altında gönderilen 111 kilogram kokainin alıcısı olarak görüldüğü iddia edilen L’actone Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ali Osman Akat’ın da aralarında bulunduğu altı şirket sahibinin firmaları üzerinden uyuşturucu kaçakçılığı yaptığı ileri sürülmüştü. Uyuşturucu kaçakçılığı ile ilişiği olduğu iddia edilen Ali Osman Akat ile birlikte Ali K., Mustafa G., Sarra C., Süleyman Y. ve Tevfik Akan A. 13 Aralık'ta jandarma ekiplerince gözaltına alınmış; Ali Osman Akat, Süleyman Y. ve Tevfik A. tutuklanmıştı. Ticaret Sicil Gazetesi kayıtlarına göre, Akat’ın sahibi olduğu Lactone Kozmetik Sanayi ve Dış Ticaret şirketi, 3 Aralık 2015 tarihinde, 200 bin TL sermaye ile şirketin Dış Ticaret Genel Koordinatörü Tevfik Akan Akat adına kuruldu. Şirket, 3 Ağustos 2016 tarihinde, Ali Osman Akat’a devredildi.Şirketin sermayesi, Ali Osman Akat’a devrinden yaklaşık bir yıl sonra, 28 Mart 2017 tarihinde; sermayesini 800 bin TL artırdı, şirketin toplam sermayesi bu artış ile 1 milyon liraya çıktı. Şirket 26 Aralık 2018 tarihinde bu kez 4 milyon liralık sermaye artırımına giderek toplam sermayesini 5 milyon liraya çıkardı. Şirketin sermayesi, bundan yaklaşık bir buçuk yıl sonra Nisan 2020 tarihinde; 12 milyon liraya çıkarıldı. Akat; 6 Ocak 2022 tarihinde İstanbul’da tutuklandı. Akat, cezaevindeyken; şirket yönetim kurulu 23 Şubat 2022 tarihinde toplandı. Çetin Akat, bu toplantıda şirket yönetim kurulu üyesi olarak görevlendirildi ve şirket adına işlem yapma yetkisi verildi. Öte yandan, Ticaret Sicil Gazetesi kayıtları, L’actone şirketinin 9 Ekim 2020 tarihinde faaliyet alanlarına “dezenfektan ve biosidal ürünlerin ticaretini” de eklediği görüldü.

10-Erdoğan medrese açtı: 'Tek parti zihniyetinin bir utanç lekesini daha ortadan kaldırıyoruz' (SOL)
Ayasofya Fatih Medresesi Açılış Programı'nda konuşan AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan, 'Ayasofya'yı müzeye çevrilen zihniyet burayı da yıkmıştır' dedi.

AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kültür ve Turizm Bakanlığı Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yeniden restore edilen Ayasofya Fatih Medresesi Açılış Programı'nda açıklamalarda bulundu. Erdoğan, "Bugün bu açılışla sadece emanete sahip çıkmıyoruz, tek parti zihniyetinin bir utanç lekesini daha ortadan kaldırıyoruz" dedi. Erdoğan'ın açıklamasında öne çıkanlar şöyle:('Tek parti zihniyetinin faturası kabarıktır') "Geçen hafta İslam Medeniyetleri müzesinin açılışını gerçekleştirdik. Bugün açılışını yaptığımız Ayasofya Fatih Medresesi ile bir eseri daha şehrimize kazandırıyoruz. Bizans hayranı, batıdan çok batıcı, milletin değerleriyle kavgalı bu zihniyet binlerce yıllık kültür hazinemizin kıymetini bilememiştir. Tek parti zihniyetinin faturası kabarıktır. Bizans hayranı, batıdan çok batıcı bu zihniyet kültür hazinemizin kıymetini de bilememiştir. Sur içi 800 mescidin olduğu yer, buradaki mescitlerin çoğu yıkılmış, satılmış, ahıra çevrilmiş. Kuran kurslarımız kapatılmış. Bugün bu açılışla emanete sahip çıkmıyoruz, tek parti zihniyetinin utanç lekesini daha ortadan kaldırıyoruz. Hizmete açtığımız eser 86 yıl önce yıkılan medresenin o dönemine uygun yeniden ihya edilmiş halidir.('Ayasofya'yı müzeye çeviren zihniyet burayı yıkmıştır') Ayasofya'yı asli kimliğinden kopararak müzeye çeviren zihniyet bu medreseye de tahammül edememiştir. Burası şehrin ilk medresesi olarak hizmete açılmıştır. Burada Ali Kuşçu da ders vermiştir. Medrese farklı tarihlerdeki bakım onarım ve inşalarla 1924 yılına kadar eğitim hizmetine devam etmiştir. Daha sonra görüntüyü bozduğu gerekçesiyle yıkılmıştır. Ayasofya'yı müzeye çevrilen zihniyet burayı da yıkmıştır. Özellikle tek parti zihniyetinin bu konuda sabıkası oldukça kabarıktır. Bu dönemde batılılaşma yolunda atılan adımlar çok yaralar açmıştır. Ayasofya Fatih Medresesi'nde olduğu gibi tarihi eserler yıkılmış içerisindeki nice eserler de kaybolup gitmiştir. Kur'an kurslarımız kapatılmış, ilim irfan yuvalarımızın kapısına kilit vurulmuştur... İşte biz bugün bu açılışta bu emanete sahip çıkmıyoruz, tek parti zihniyetinin tarihe sürdüğü lekeyi ortadan kaldırmanın bahtiyarlığını yaşıyoruz. Yaklaşık 4.5 asır boyunca sayısız alimin yetişmesine vesile olan bu medrese yine ilim vermeye devam edecektir. Burada inşallah yarının alimleri yetişecektir."