13 Kasım 2022 Pazar

BELLEK - 14 KASIM -

 


 OLAYLAR: 

  • 1889 - New York World çalışanı Nellie Bly, 40.071 kilometre sürecek olan Dünya seyahatine başladı. Seyahatine esin kaynağı olan Seksen Günde Devr-i Âlem'in yazarı Jules Verne ile de bu seyahati sırasında tanıştı.
  • 1908- Einstein, Kuantum teorisinin sunumunu yaptı.
  • 1913- İkinci Balkan Savaşı’ndan sonra, Yunanistan ile Osmanlı Devleti arasında Atina Antlaşması imzalandı.
  • 1914 - Fuat Uzkınay, ilk Türk filmi sayılan "Ayastefanos'taki Rus Abidesinin Yıkılışı"nı çekti.
  • 1918 - Çekoslovakya'da cumhuriyet ilan edildi.
  • 1922 - BBCBirleşik Krallık'ta radyo yayınlarına başladı.
  • 1922 - Tekirdağ'ın Malkara ilçesinin kurtuluşu.
  • 1925 - Sivas'ta bazı kişiler şapka inkılabına karşı duvarlara yazılar astı. İmamzade Mehmet Necati, bu nedenle idama mahkûm oldu.
  • 1940 - Birleşik Krallık'ın Coventry şehri hava saldırısına uğradı; 100 sivil öldü.
  • 1941 - Türkçe Terimler Cep Kılavuzu yüksek okul öğretmenlerine dağıtıldı.
  • 1944 - Ahıska Türkleri'nin Ahıska'dan sürülmesi.
  • 1958 - Hukuk Profesörü Ragıp Sarıca, "Gazetecilerin tevkif edildiği yerde demokrasi yoktur" dedi.
  • 1960 - Yassıada duruşmalarında, eski Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'yla ilgili döviz yolsuzluğu davası başladı. Aynı gün, eski Başbakan Adnan Menderes’in yargılandığı "Bebek Davası"nda delil olarak bebeğin kemikleri Ankara'dan getirildi.
  • 1963- İstanbul’da her türlü grev ve lokavt, Sıkıyönetim Komutanlığı’nın iznine bağlandı. İstanbul’daki Bozkurt Mensucat Fabrikası’nda toplu sözleşme görüşmelerinin tıkanması üzerine 300’ün üzerinde işçinin -Türk-İş yönetimine rağmen- dün başlattığı “yasadışı grev” devam ediyor. Sıkıyönetim Komutanlığı grev-lokavtların “izne tabi olduğu”nu hatırlattı.
  • 1964- Türkiye’de kamu sektörünün takip edeceği konut politikası ve kamu kuruluşlarının hangi tip konutlara kredi verebileceği konularını kapsayan kararname yayınlandı. Buna göre halk tipi konutların yüzölçümü en fazla 63 metrekare olacak. 1 Ocak 1963 ile 13 Kasım 1964 tarihleri arasında konut almak için başvurmuş olanlara asgari veya orta nitelikli halk konutları yapımı için kredi verilecek. Orta nitelikteki konutların faydalanma alanı 100 metrekareyi buluyor.
  • 1964 - Amerikalı aktör Kirk Douglas, "iyi niyet elçisi" olarak Türkiye'ye geldi. Başbakan İsmet İnönü, Douglas'ı kabul etti.
  • 1969 - Muammer KaddafiLibya'daki bütün yabancı bankaları kamulaştırdı.
  • 1969 - NASA, Ay yüzeyindeki ikinci insanlı görev için Apollo 12 uzay aracını fırlattı.
  • 1970- Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Behice Boran: “Türkiye Çin Halk Cumhuriyeti’ni artık tanımalı ve Birleşmiş Milletler’e alınması oylamalarında aleyhte oy kullanmamalıdır.”
  • 1970-  Kapatma kararı alınan Robert Kolej yüksek kısmının özerk bir Türk Üniversitesi’ne dönüştürülmesi talebiyle Kolej öğrencileri Beşiktaş’tan Taksim’e yürüdü. Yürüyüşe Güzel Sanatlar ve Maçka Teknik Okul öğrencileri de destek verdi.
  • 1971 - Mariner 9Mars gezegenine ulaştı ve başka bir gezegenin yörüngesinde dönen ilk uzay aracı olma unvanını kazandı.
  • 1972 - İsmet İnönü, 5 Kasım'da CHP’den, bugün de milletvekilliğinden istifa etti.
  • 1975- Ankara Merkez Cezaevi’nde aralarında Yılmaz Güney’in de bulunduğu siyasi tutuklular Devlet Güvenlik Mahkemeleri’ni protesto için 7 günlük açlık grevine başladı
  • 1975 - İspanyaBatı Sahra'daki egemenlik hakkından vazgeçti.
  • 1976- İstanbul Üniversitesi Yönetim Kurulu, öğretim özgürlüğü ve can güvenliği kalmadığı gerekçesiyle öğretimi süresiz olarak tatil etti.
  • 1976 - Çayırhan Termik Santrali ve Kömür Üretim Tesislerinin temeli atıldı.
  • 1977- Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanı Halit Çelenk: “Anayasa Mahkemesi, sivillerin askeri mahkemelerde yargılanması sorununa en kısa zamanda açıklık getirmelidir.” İstanbul Barosu Başkanı Orhan Apaydın:”Cezaevleri patlamaya hazır bir barut fıçısı gibi. Bir yandan baskı ve terör sürerken, öte yandan esrar girer, bıçak girer, tabanca girer… Cezaevlerinin hiç birinde can güvenliği yok.”
  • 1979- CHP’li Yozgat Milletvekili Veli Zeren, 14 Ekim’de tek senatörlüğü MHP’nin kazanmasının ardından Yozgat’ta faşist baskıların arttığını, Kars, Sivas ve Ağrı’dan gelen araçların durdurulup içindekilerin sorgulandığını, yurttaşların çarşıya inemez hale geldiğini söyledi.
  • 1983 - Barış Derneği davası sonuçlandı. 18 kişi 8 yıl, 5 kişi de 5 yıl hapis cezasına mahkûm oldu.
  • 1984 - Türkiye millî futbol takımı, kendi sahasında İngiltere'ye 8-0 yenildi.
  • 1985- 939 sanıklı Artvin Devrimci Yol Davası’nda karar çıktı: 11 ölüm, 10 ömür boyu hapis ve 350 çeşitli hapis cezası, 439 beraat.
  • 1985 - Demokratik Sol Parti (DSP) kuruldu.
  • 1985- Atmosferin ozon tabakasının, Antartika üzerindeki bölümünde önemli ölçüde bir incelme saptandı. İlk kez 1975’te, özellikle deodorantlardan yayılan kloroflorokarbon gazlarının ozon tabakasına zarar verdiği belirlenmişti. Alınan önlemlere karşın, ozonun ancak 21’inci yüzyılın ortalarında normal kalınlığa döneceği açıklandı
  • 1988- 12 cezaevinde 2 bine yakın mahpusun sürdürdüğü açlık grevlerine destek için Cağaloğlu’ndan Vilayet’e yürümek isteyen 400 kadar öğrenciyi polis dağıttı: 6 gözaltı.
  • 1989- İstanbul Cağaloğlu’ndaki “Gazete” gazetesi bürosuna bir haberden dolayı 1 hafta içinde 2.kez silahlı saldırı yapılmasını protesto için 1.000’e yakın gazeteci Vilayet’e yürüdü. Polis barikatını aşıp Vali ile görüşemeyen gazeteciler geri dönüp Cağaloğlu’ya yürüdü.
  • 1990- Sıddık Bilgin davasında bir er, Bilgin’in Karakoldaki sorgu sırasında öldüğünü, yüzbaşının talimatıyla cesedin araziye götürülerek kaçıyormuş gibi ateş edilip, Karakol’un 40 metre yakınına elbiseleriyle gömüldüğünü ve bu senaryoya uygun tutanak imzalatıldığını söyledi.
  • 1990- Berlin’de yıllardır boş 130 harabe evi işgal edip yerleşen “anarşist ve otonom” gençlere karşı iki gün önce 1.500 polisin başlattığı operasyona 500 kadar genç çatışarak direniyor: 150’si polis yüzlerce yaralı, 135 gözaltı var.
  • 1991 - Anadoluhisarı açıklarında koyun yüklü bir yabancı gemi, başka bir yabancı bandıralı gemiyle çarpıştı; 2 gemici kayboldu, 22 bin koyun boğuldu.
  • 1992- – TÜYAP Kitap Fuarı’nda Günay Aslan’ın Yurt Yayınevi’nden çıkan “Cop Cumhuriyeti” adlı kitabına el koymak isteyen polis, yayınevi sahibinin “kitaba el konulamayacağı, ancak sergiden kaldırılmasının istenebileceği” uyarısı ve kitapseverlerin tepkisi üzerine geri döndü
  • 1992- Denizli’de sergilenen 6 nü fotoğraf valinin emriyle kaldırıldı. 
  • 1993- Saz sanatçısı Fevzi Kurtuluş, DİSK/ Tekstil-İş’in Ortaköy Kültür Merkezi’nde düzenlediği “İşçi Şöleni” sonrasında gözaltına alındı.
  • 1993 - Naim Süleymanoğlu, Dünya Halter Şampiyonası'nda üç altın madalya kazandı.
  • 1998- Polis Cumartesi Anneleri’ni İHD İstanbul Şubesi’nden çıktıklarında topluca gözaltına alıp G.Saray Meydanı’na barikat kurarak 183.buluşmayı engelledi.
  • 1999- Güney Kore’nin başkenti Seul’de kitlesel işten çıkarmaları protesto eden yaklaşık 20 bin kişi Meclis’e yürüyüp polisle çatıştı.
  • 2000- Egebank soruşturması kapsamında, bankanın eski genel müdürü Şükrü Esat Erkuş ile eski genel müdür yardımcısı Ali Ertunç Yalçın’ın da aralarında bulunduğu 11 kişi gözlem altına alındı.
  • 2001- F tipi cezaevlerinde tecrite karşı Küçükarmutlu ve Alibeyköy’deki evlerde ölüm oruçlarını sürdürenlere yapılan operasyonda gözaltına alınan 18 kişiden 8’i tutuklandı.
  • 2002- İki partili TBMM yemin töreniyle yasama yılına başladı. Bağımsız ”Jet Fadıl”ın yanısıra belediyeler ve kurumlardaki görevleri sırasında yolsuzluk vb. iddialarla haklarında dava açılmış olan birçok bürokratın, AKP’den milletvekili olarak dokunulmazlık kazandığı açıklandı.
  • 2002 - 1993'te 2 CIA mensubunu öldürmekten mahkûm olan Pakistanlı Aimal Han Kasi, Virginia'da zehirli iğneyle idam edildi
  • 2004- İspanya’da Bask partisi Herri Batasuna, hem ETA örgütüne hem de hükümete barış çağrısı yaptı. Batasuna lideri Arnaldo Otegi, kendilerinin, Bask polisinin, ETA’nın, İspanya ve Fransa devletlerinin katılacağı bir anlaşma yaparak bu anlaşmanın referanduma sunulmasını önerdi. İkitdardaki Sosyalist Parti, “Diyalog sadece şiddet olmadığında olabilir” karşılığını verdi.   
  • 2004- Macaristan’da koalisyon üyesi sağcı Hür Demokratlar, Avrupa Parlamentosu’na Çingene asıllı Viktoria Mohacsi’yi göndermeye oybirliğiyle karar verdi. Avrupa Parlamentosu’nun 732 sandalyesinden ikisinde Çingene parlamenterler oturuyor. 25 üyeli AB’nin 5 milyonluk Çingene nüfusu, diğer AB vatandaşlarının çok altında standartlarda yaşamlarını sürdürüyor.
  • 2005- Türk Telekom’un yüzde 55’i, 1 milyar 310 milyon dolar peşinatı yatıran Oger’e devredildi. Türk Telekom’un özelleştirilmesini protesto eden KESK’e bağlı Haber-Sen üyeleri, Ankara Ulus’taki il müdürlüğü girişlerini kapatarak iş bırakma eylemi başlattı. Haber-Sen ve Türk Haber-Sen’liler, Türk Telekom’un Oger’e satışına dair imza töreninin yapıldığı Halkbank Genel Müdürlüğü önünde protesto düzenlediler.
  • 2005- Muğla Üniversitesi’nde Şemdinli’deki kitabevi bombalaması ve sonrasındaki olayları protesto etmek isteyen öğrencilere ülkücüler satırlarla saldırdı: 2’si ağır 20 yaralı.
  • 2005- Esenboğa Havalimanı iç hatlar terminali tamamen yandı.
  • 2008- Roma’da yaklaşık 100 bin öğrenci, bütçede üniversiteler için ayrılan payda kesinti yapılmasını protesto etti.
  • 2009- DİSK/Emekli-Sen üyeleri, emekli aylıkları arasındaki farklılıkların giderilmesi vb. taleplerle 4 günlük açlık grevine başladı.
  • 2012- Cezaevlerinde süregelen açlık grevlerine çözüm için bir grup aydın TBMM’de siyasi parti gruplarıyla görüştü. Leyla Zana Meclis’teki odasında süresiz-dönüşümsüz açlık grevine başladı. Beşiktaş’taki Başbakanlık Ofisi önünde toplanan İHD’lilere polis sert müdahale etti.
  • 2012- Ankara Aydın Sanatçı Girişimi, cezaevlerinde 65.güne giren açlık grevlerine dikkat çekmek için Yüksel Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı’nda oturma eylemi yaptı.
  • 2012-  Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’a Uludağ Üniversitesi’nce “Fahri Profesörlük” verilmesine karşı bir grup genç “yumurtalı protesto” yaptı.
  • 2013- Norveç Edebiyat ve İfade Özgürlüğü Akademisinin milli şair Bjornstjerne Bjornson adına verdiği “Bjornson Ödülü”ne Yaşar Kemal layık görüldü.
  • 2016- Moldova’da cumhurbaşkanlığı seçimini Rusya yanlısı Sosyalist lider İgor Dodon kazandı.
  • 2017- AİHM, 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin ardından yapılan yaklaşık 25 bin başvuruyu, Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonunu adres göstererek reddetti.



 DOĞUMLAR: 



 ÖLÜMLER: 


(düzenleyen: mstfkrc)






BELLEK - 13 KASIM -

 


 OLAYLAR: 

  • 1805 - Napolyon Bonapart komutasındaki Fransız Ordusu, Viyana'ya girdi.
  • 1907 - Paul Cornu, ilk helikopter uçuşunu başardı.
  • 1918 - İstanbul Limanı'nın İtilaf Devletleri'nce işgâli. I. Dünya Savaşı sonunda; Atatürk'ün "Geldikleri gibi giderler" dediği İtilaf Devletleri Donanması, İstanbul Boğazı'na demirledi.
  • 1920 - Milletler Cemiyeti'nin Cenevre'deki açılışına 41 ülkeden 5 bin temsilci katıldı.
  • 1922 - Tekirdağ'ın kurtuluşu.
  • 1925 - Sürrealistlerin ilk sergisi, Paris Galerie Pierre'de gece yarısı saatlerinde ziyarete açıldı.
  • 1932- Dr. Müfide Kazım, Türkiye’nin ilk kadın hükümet tabibi oldu.
  • 1942 - Devlet memurlarına, parasız elbise ve ayakkabı verilmesine ilişkin kanun kabul edildi.
  • 1945 - De Gaulle, Fransa Cumhurbaşkanı seçildi.
  • 1956 - ABD Yüksek Mahkemesi, Alabama eyaletinde otobüslerde siyah-beyaz ayrımcılığına yol açan yasanın geçersizliğini ilan etti.
  • 1960 - Sammy Davis, Jr., İsveçli oyuncu May Britt ile evlendi. Irklar arası evlilik ABD'nin 50 eyaletinin 31'inde hala yasaktı.
  • 1960 - Millî Birlik Komitesi'nin 14 üyesi, komiteden atıldı. Bu kişiler yurt dışına gönderildi.
  • 1963- Tric Lastik direnişinde “yasadışı grev” gerekçesiyle Lastik-İş Başkanı Rıza Kuas ile sendika temsilcisi Celal Beyaz tutuklandı. Sendika bir çok işyerinde grev uygulamaktaydı. 
  • 1965- Sovyetlerin ihracat malları karşılığı Türkiye’de kuracağı tesislerle ilgili ilk çalışmalar tamamlandı. Yedi proje ile ilgili anlaşma Dışişleri Bakanlığı’nda imzalanan protokolle tespit edildi. Sovyetlerin yapacağı tesisler arasında Petrol Rafinerisi, lif levha, asit sülfürik, alüminyum tesisleri de bulunuyor.
  • 1966 - Adana'da Amerikalı erlerin kadınlara sarkıntılık ettikleri iddiasıyla Amerikalılara ait bina ve otomobiller tahrip edildi.
  • 1966 - Tank ve zırhlı araçlardan kurulu bir İsrail birliği, Ürdün hududunu geçerek 4.000 nüfuslu Samu Köyüne hücum etti ve köy halkını yok etti.
  • 1968 - 360 derneğin bağlı olduğu yaklaşık 60 bin üyesi bulunan Din Görevlileri Yardımlaşma Federasyonu, yayınladığı bildiri ve bültenlerde “Dini politikaya alet ettiği” gerekçesiyle Asliye Hukuk Mahkemesi’nce kapatıldı.
  • 1968- Deniz Gezmiş ve arkadaşları öğleye doğru İstanbul Üniversitesi bahçesi içindeki Atatürk Anıtı’na marşlarla yürüyerek 10 Kasım’da AP Gençlik Kolları’nın koyduğu çelengi parçalayıp yaktı, bildiri dağıtan Hukuk Fakültesi Talebe Cemiyeti 2.Başkanı dövüldü.
  • 1968- Türkiye İşçi Partisi’nde (TİP), Genel Yönetim Kurulu seçimini M.Ali Aybar’ın listesi kazandı, Aybar yeniden TİP Genel Başkanı seçildi. Sadun Aren’in listesinden yalnızca 3 kişi GYK’ya seçilebildi, listeler dışından aday olan Behice Boran ise GYK yedek üyesi olabildi.
  • 1969- Maraş’ta bildiri dağıtan ülkücüler Ramazan ayında mini etekle dolaşan kadınların bacaklarının asitle yakılacağı, oruç yiyenlerin de “imana getirileceği” tehdidinde bulundu.
  • 1970 - Saatte 150 mil süratle esen Bhola kasırgası Doğu Pakistan'ın Ganj deltasını (şimdiki Bangladeş) vurdu. Bir gecede yaklaşık 500.000 kişi öldü. 20. yüzyılın en büyük doğa felaketi olarak kabul edilir.
  • 1970 - Suriye'de, Hafız Esad darbe yaptı.
  • 1972- Dev-Genç Genel Başkanı Ertuğrul Kürkçü, Genel Sayman Zafer Kutlu ile Merkez Yürütme Kurulu Üyesi Oğuzhan Müftüoğlu ve Oktay Etiman’ın Askeri Mahkeme’de yargılanmalarına başlandı.
  • 1976- Uluslararası Af Örgütü’nün, Türkiye’de -başta Ankara Emniyet Müdürlüğü ve İstanbul Gayrettepe 1.Şube olmak üzere- siyasi tutuklulara işkence yapıldığı, işkencenin rutin hale geldiğine yönelik tespitlerinin Nisan’da bir mektupla Başbakan Demirel’e iletildiği bildirildi. Af Örgütü’nün Nisan 1976’da yazılan çalışma raporu ile Demirel’e iletilen mektubunun bazı bölümleri Tutuklu ve Mahkumlarla Dayanışma Derneği (TUMAD-DER) tarafından basına açıklandı.
  • 1976 - BM Genel Kurulu, Kıbrıs'taki bütün yabancı askerlerin çekilmesini ve mültecilerin yerlerine dönmesini öngören tasarıyı kabul etti.
  • 1976- İlerici Kadınlar Derneği’nin düzenlediği “Çalışma hayatıyla analığın bağdaştırılması” konulu açık oturum Türk-İş, DİSK, Tabip Odası ve Cam Sanayi işveren temsilcileriyle İstanbul Tabip Odası’nda yapıldı. İşyerlerinde kreş ve emzirme odalarının kurulması önerildi.
  • 1976- Ortaokullardan sonra liselerde de yeni öğretim yılında -isteğe bağlı- din dersi okutulması kararı alınan Kuzey Kıbrıs’ta Rauf Denktaş’ın “Okullarda din dersine daha özen gösterilmesini arzu ediyorum” açıklamasının ardından velilere tercih formları gönderildi. Eski Kıbrıs Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr.Fazıl Küçük okullarda din dersi okutulmasına şiddetle karşı olduğunu açıklayarak “bırakalım çocuk dinini aile ocağında öğrensin” dedi.
  • 1977- TRT Müzik Dairesi Türk Hafif Müziği Denetleme Kurulu Cem Karaca’nın 10 eserinin TRT’de çalınmasını yasakladı.
  • 1977 - Ajda Pekkan, 7. Dünya Popüler Şarkı Yarışması'nda 2 Altın Madalya kazandı.
  • 1979- Devrimci Yol’un işçi sınıfı içerisindeki örgütlenme çalışmalarında görev alan Güven Yılmaz (1957- Dersim), İstanbul’da sıkıyönetim görevlisi bir mavi bereli komando tarafından vurularak öldürüldü. 
  • 1980- Alparslan Türkeş ve Necmettin Erbakan seçim yasasına muhalefetten 2’şer ay hapse mahkûm oldu.   
  • 1981- Milli Güvenlik Konseyi erken emekliliği teşvik eden yasayı onayladı. Artık isteyen memur 20 yılda emekli olabilecek.
  • 1983 - Yüksek Seçim Kurulu, 12 Eylül Darbesi'nden sonra yapılan ilk seçimin kesin sonuçlarını açıkladı: ANAP 211, HP 117, MDP 71 milletvekili çıkardı.
  • 1984- Federal Almanya’dan ithal edilen 18 ton et piyasaya sunuldu.
  • 1985 - Kolombiya'daki Nevado del Ruiz yanardağı patladı. 23 bin kişinin ölümüne neden olan afet, 20. yüzyılın en ölümcül ikinci yanardağ felaketi oldu.
  • 1986- Haciz ve iflas olayları arttı. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, TOBB hükümetin tüccarı desteklemesini isteyince, Başbakan Turgut Özal, “batan batsın” dedi.   
  • 1988- 12 cezaevinde 1.958 mahpus 1 Ağustos Genelgesi’yle canlandırılan tek tip elbise ve sevk zinciri uygulamalarının kaldırılması için açlık grevi yapıyor. Destek için İHD İstanbul Şube’de açlık grevi yapan mahpus yakınlarının sayısı da 200’e ulaştı.
  • 1990- Dünya Çapında Ağ (World Wide Web veya www) servisi ilk kez olarak İsviçre’de CERN fizik labaratuvarlarında hizmete girdi.
  • 1990- Metal işkolunda örgütlü 50 bin işçi Madeni Eşya Sanayicileri Sendikası MESS’i protesto için işyerlerinde yürüyüş yaptı. Otomobil-İş, Çelik-İş ve Özdemir-İş sendikaları üyesi 50 bin dolayında işçi MESS ile yürütülen toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin uyuşmazlıkla sonuçlanmasını 171 işyerinde sabah servislerden erken inip yürüyerek protesto etti, bu yüzden fabrikalarda geç işbaşı yapıldı.
  • 1991- Eskişehir Özel Tip Cezaevi’ne giren 14 doktor, başka cezaevlerinden Eskişehir’e sevkedilen mahkumlara dayak atıldığını belirledi. Eskişehir Cezaevi’ne sevk edilen tutuklu ve mahkûmlara yönelik dayak ve kötü muamele protesto edildi. Adalet Bakanı Suat Bilge: “SHP’liler isyanı kışkırttı.”
  • 1995 - Açık Radyo yayın hayatına başladı.
  • 1995 - Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da bomba yüklü araçlarla gerçekleştirilen  saldırıda 7 kişi öldü.
  • 1995- İçişleri Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı’nca Kürt kökenli 193 iş adamına devlet ihalelerine girme yasağı getirildiğini doğruladı. Aralarında SHP’li eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ziya Halis’in de bulunduğu iş adamlarının listesi 26 Eylül’de bir gazetede yayınlanmıştı.
  • 1996- 18 yıldır aranan Abdullah Çatlı’ya dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’ın onayıyla sahte kimlikle “silah taşıma ruhsatı” verildiği, 2 kez yakalanıp bırakıldığı ortaya çıktı. Susurluk kazası ile açığa çıkan ilişkilerden dolayı Türk-İş ve DİSK’e bağlı bazı sendikalar, partiler ve kitle örgütlerinin temsilcileri Tansu Çiller, Mehmet Ağar ve Sedat Bucak’ın dokunulmazlıklarının kaldırılıp yargılanmaları için Meclis’e topluca faks çekti. 
  • 1997- Anıtkabir’de 10 Kasım 1994’deki resmi anma töreni sırasında eline Kur’an alıp “puta tapmayın” eylemi yapan “meczup” M.Kaçar’ın cezaevindeyken Van’da 2 fabrika kurduğu ortaya çıktı.
  • 2000- Avrupa’nın savunması için 52 yıl önce kurulan Batı Avrupa Birliği (BAB) kendi kendini feshetti. Yerini Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği’ne bıraktı. BAB Asamblesi ise artık AGSK Asamblesi olarak görev yapacak.
  • 2000- Siyanürlü yöntemle altın çıkarılmasına karşı direnen Bergama köylüleri Çanakkale’ye doğru “Kuvayı Milliye yürüyüşü” başlattı.
  • 2001- Eğitim-Sen Genel Başkanı Alaattin Dinçer: “20 yıldır devrimci eğitimciler tasfiye edilerek eğitim birimlerinin önemli kademelerine adım adım Fethullahçı kadrolar yerleştiriliyor. Korunup kollanıyorlar ve çok sinsiler, her hükümetle uyumlu hareket ediyorlar.”
  • 2001-  Afganistan’da Kuzey İttifakı, Kabil’i direnişle karşılaşmadan ele geçirdi. Taliban şehirden çekildi. ABD Başkanı Bush, “Etnik çeşitliliğe sahip bir Kabil yönetimi istiyoruz” dedi. Türkiye’nin barış gücüne öncülük etmesi istendi. Dışişleri Bakanı İsmail Cem, “Afganistan’ın geleceğinde söz sahibi olursak, kabul ederiz” dedi. 
  • 2002 - Irak, silah denetçilerinin ülkeye dört yıl aradan sonra dönmesini öngören BM kararını kabul etti.
  • 2002- Tek başına iktidar olan AKP’nin -yasaklı- Genel Başkanı Erdoğan dışişleri yetkilileriyle Roma’da Berlisconi ile görüştü. Erdoğan’a AB yolunda destek için hazır olduğunu söyleyen Berlisconi: ”Komünist ittifak ve o ekolden yetişmiş yargıçlardan geçmişte ben de çok çektim.”
  • 2003- 2003- ABD’nin BM Güvenlik Konseyi’nin onayı olmadan BM hesabından kendi kontrolündeki Irak fonuna 1 milyar dolar aktardığı ortaya çıktı.   
  • 2005- Van Kapalı Cezaevinde Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Aşkın ile aynı koğuşta kalan Üniversitenin Genel Sekreter Yardımcısı Enver Arpalı intihar etti. Rahatsızlanan Rektör Aşkın, Tıp Fakültesi Hastanesinin Kalp ve Damar Cerrahisi Servisi’nde yoğun bakıma alındı.
  • 2006- Hollanda’nın uluslararası yardım kuruluşlarından Oxfam Novib, “Pen Awardsé adıyla verdiği ödüle bu yıl, Türkiye’den Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’i layık gördü. Ödül, her yıl dünyanın değişik ülkelerinde baskı ve sansür altında kalan yazar ya da sanatçılara veriliyor. Ödül, 18 Kasım’da Lahey’de törenle verilecek.  
  • 2006- Eski Milletvekili Sedat Edip Bucak, hakkındaki beraat kararının bozulmasının ardından yargılandığı ”Susurluk Davası” kapsamında İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesince, 1 yıl 15 gün hapis cezasına çarptırıldı. Bucak’ın cezası ertelendi.
  • 2007 - İlk kez bir İsrail Cumhurbaşkanı, Şimon Peres, TBMM’de konuştu. Resmi ziyaret için Türkiye’ye gelen Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas ile İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres TBMM Genel Kurulu’nda konuşma yaptılar.
  • 2008- AİHM, 12 Eylül darbecileri için 1999’daki suç duyurusu işleme konulmayan, 2000’de Evren için hazırladığı iddianameden dolayı 2003’de meslekten men cezasına çarptırılan eski Cumhuriyet Savcısı Sacit Kayasu’nun başvurusunda Türkiye’yi 41 bin Euro tazminata mahkum etti.
  • 2009 - Su bulma umuduyla Ay'ın güney kutbunu bombalayan NASA, çarpma sonuçlarını açıkladığı basın toplantısında, Ay'da önemli miktarda su bulunduğunu duyurdu.
  • 2015 - Paris'te akşam saatlerinde konser salonu, stadyum, restoran ve barlara yönelik koordineli şekilde düzenlenen terör saldırılarında 132 kişi öldü
  • 2017- Zimbabve ordusu, Devlet Başkanı Mugabe ve eşinin gözaltında olduğunu duyurdu. Mugabe, sabaha karşı gerçekleştirilen askeri müdahaleyle yaklaşık 37 yıllık iktidarını kaybetti.

DOĞUDMLDAR: 

  •  DOĞUMLAR: 

 ÖLÜMLER: 

  • 1143 - Fulk, 1131 ile ölümüne kadar Kudüs Kralı
  • 1849 - William Ettyİngiliz ressam (d. 1787)
  • 1868 - Gioacchino Rossini, İtalyan besteci (d. 1792)
  • 1899 - Ulrike von Levetzow, Alman yazar (d. 1804)

  • 1903 - Camille Pissarro, Fransız ressam (d. 1830)
  • 1943 - Sadri Ertem, Türk hikâye ve roman yazarı ve Kütahya milletvekili (d. 1898)
  • 1949 - Hıfzı Tevfik Gönensay, Türk eğitimci ve edebiyat tarihçisi (d. 1892)
  • 1957 - Nuri Demirağ, Türk iş insanı ve siyasetçi (d. 1886)
  • 1970 -Ali Ekber Tufan, (14 Ocak 1870 - 13 Kasım 1970, Melekli), 
  • Türk siyasetçi.Bölgede, "Ramazanoğlu" (Melekli) olarak bilinen geniş bir aileye mensuptur. Erivan Rus Gymnasium mezunudur. Birinci Dünya Savaşı sırasında Cemiyet-i Hayriye'nin Iğdır temsilcisi olarak Balkan Savaşı'nda, 93 Harbi'nde düzenli orduya Kafkasya üzerinden para yardımı toplanmasını düzenlemiş ve yürütmüştür. Wilson İlkeleri adına bölgeye gelen Amerika Genelkurmay Başkanı General James Harbord, Ali Ekber Tufan ile birlikte bölgeyi gezerek İtilaf Devletleri'ne; "Büyük Ermenistan denilen yerde Ermeni göremedim" raporunu iletmiştir. Bu durum, Lozan Barış Antlaşması sürecinde Iğdır'ın Türkiye sınırlarında kalması için büyük önem arz eder. Savaş günlerinde çeşitli sebeplerden dolayı babası, annesi ve kızını kaybeden Ali Ekber Tufan, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasından sonra başlatılan "nüfûs mübâdelesi" ile Sürmeli bölgesinin Türk Ocağı başkanlığını üstlenerek Iğdır'a göç eden halk ile ilgilenmiş, belediyecilik alanında çalışmalara yön vermiş ve birçok siyasi partinin kurulmasına öncülük etmiştir. 13 Kasım 1970 tarihinde ölen Ali Ekber Tufan bugünkü Melekli-Çaybaşı aile kabristanındaki anıt mezarına defnedilmiştir .Ali Ekber Tufan 1910 senesinde Difai Partisi'nin ve "İttihad-i İslam Türk Birliği Cemiyeti"nin Iğdır temsilciliğini, daha sonra ise Müsavat Partisi Erivan temsilciliği görevlerini yürütmüştür. Rus Çarlığı'nın dağılmasının ardından doğan otorite boşluğundan dolayı, doğum yeri olan Iğdır'a dönerek Mehmed Emin Resulzade ile birlikte eş zamanlı çalışmalara başlamış ve Türk ordusunun Iğdır'a ulaşabilmesi için Iğdır'da müslüman halkı örgütleyerek Iğdır İcrâ Komitesi'ni kurmuştur. Ermeniler'in de katıldığı, başkanı Türk olmak şartı ile 5 Türk ile 5 Ermeni'den oluşan komitenin başkanlığını üstlendi. Ermeniler'in Bakü'ye saldırmasının ardından Iğdırlı Ermeniler yönetimden istifa etmiş, ardından Iğdır merkezinde bulunan hükûmet konağı 4000 nüfuslu Melekli'ye taşınarak, Iğdır Milli Cumhuriyeti; Iğdır, Tuzluca, Aralık, Şerur, Doğu Beyazıt, Vedibasar, Serdarabad'ı kapsayan ve başkenti Melekli şeklinde ilân edilmiştir. Başkanlığına Ali Ekber Tufan'ın seçildiği bu cumhuriyet Transkafkasya Demokratik Federatif Cumhuriyeti Parlamentosu tarafından tanınmıştır. Kafkasya'da Türk halkını silahlandırmak adına yapılan gizli Tiflis Türk Kurultayı'na katılan Ali Ekber Tufan, Iğdır Milli Hükûmet Birliklerini bu sayede Taşnak çetelerine karşı savunacak hâle getiren silah teminini Mehmed Emin Resulzade'nin yardımlarıyla elde etmiştir. Ermeni Devrimci Federasyonu  (Taşnaksutyun) lideri, Erivan Gimnazyumu'ndan ve Iğdır'dan çocukluk arkadaşı general Drastamat Kanayan "General Dro" ile, savaşan iki toplumun liderleri olarak karşı karşıya geldiler. Melekli-Kireler Savaşı'nda General Dro, Ali Ekber Tufan'a karşı mağlup oldu. Ali Ekber Tufan, millî mücadele sürecinde bölgede kurulan Aras Türk Cumhuriyeti, Güneybatı Kafkas Geçici Hükûmeti  Transkafkasya Demokratik Federatif Cumhuriyeti kurucuları arasında yer almış, Cenubi Garb-i Kafkasya Hükûmetini dağıtmak için bölgeye gelen Anzak Birlikleri'yle çatışarak onları bölgeden uzaklaştırmış, Malta Sürgünü'nden kurtulmuştur. 1920 yılının Haziran ayında şiddetlenen Ermeni Saldırılarına karşı Erhacı Bölgesine çekilme kararı alan Ali Ekber Tufan, "12 Kasım 1920 Iğdır'ın Kurtuluşu Günü" bölgeye ulaşan Kâzım Karabekir komutasındaki Türk Ordusuna, 10 bini aşkın milis gücü desteği sağlayarak, Aras Nehri boyunca mevzilenen Ermeni Kuvvetlerine karşı taarruz etmiştir.

  • 1971 - Celal Esat Arseven, Türk sanat tarihçisi (d. 1876)
  • 1974- “Bisiklet Hırsızları”nın yönetmeni ve oyuncu Vittorio De Sica hayata veda etti.
  • 1975 - Olga Berggolts, Sovyet şair (d. 1910)
  • 1994 - Nedim Günsür, Türk ressam (d. 1924)
  • 2011 - Kaşif Kozinoğlu, Türk asker ve Millî İstihbarat Teşkilatı Dış Operasyonlar Dairesi Başkanı (d. 1955)
  • 2018 - Katherine MacGregor, Amerikalı oyuncu (d. 1925)
  • 2020 - Peter Sutcliffe, "Yorkshire Ripper" olarak da bilinen İngiliz seri katil (d. 1946)

      (düzenleyen: mstfkrc)


Leyla Sayar: Başrollerden dansözlüğe, evliyalığa ve yalnızlığa savrulan güzel - Mesut Kara / Evrensel

 


Medyaya “Türk sinemasının bir dönemine imzasını atan, ’60’lı yıllarda fırtına gibi esen ve Yeşilçam’da ikinci Cahide Sonku gözüyle bakılan Ünlü Oyuncu Leyla Sayar, yalnız yaşadı, yalnız öldü” cümleleriyle yansımıştı ölüm haberi. Yaşasaydı 27 Aralık’ta 83 yaşında olacaktı. 

Yıllardır inzivaya çekilmiş, kapanmış, kendini dine adamış, kimseyle görüşmüyordu bir dönemin güzeller güzeli, “ayrıksı kadını.” Sözcü’den Yüksel Şengül, Leyla Sayar ile evinde bir röportaj yapmayı başarmıştı. Röportaj şu bilgilerle başlıyordu: “Önce sinemanın masum kızıydı Leyla Sayar. Özellikle ’60’lı yıllarda fırtına gibi estiği Yeşilçam’da ikinci Cahide Sonku gözüyle bakıldı ona. Sonra vamp oldu, ardından sahnelerde oryantal yaptı, derken “Kendimi Allah’a adadım” diyerek köşesine çekildi, adeta inziva hayatı yaşamaya başladı. Mutfağı ve banyosu olmayan, tuvaletinin kapısı çıkarılmış, eşyasız, giysisiz, bomboş bir dairede karşıladı bizi ünlü sanatçı” (https://www.sozcu.com.tr/hayatim/magazin-haberleri/leyla-sayar-geride-biraktigimiz-temmuz-ayinda-oldu/)

Leyla Sayar Çerkes bir anne ve Selanik göçmeni bir babanın kızı olarak 27 Aralık 1939’da İstanbul’da doğar. Amerikan Kız Kolejinde okurken güzelliğiyle dikkat çekiyor, ilgi topluyordur. 1954 yılında Caddebostan Plaj Güzeli seçilir. Cahide Sonku’ya özeniyor, onun gibi ünlü olmak istiyordur. Ankara Devlet Tiyatrosunda eğitim alır. 17 yaşında Yıldız dergisinin düzenlediği artist yarışmasına katılır; birinci olur. Fakat bu yarışmaya katılmasından dolayı okuldan atılır. Yarışmada birinci seçilen bu genç kızın parlayan güzelliği film yapımcılarının ilgisini çeker ve oyunculuk teklifleri gelmeye başlar.


1957 yılında Şinasi Özonuk’un yönettiği Hüseyin Peyda, Semih Sezerli ve Necdet Tosun’la başlıca rolleri paylaştığı “Üç Garipler” filmiyle sinema serüveni başlar. Film teklifleri arka arkaya geliyor, setten sete koşuyordur Leyla Sayar. ’60’lı yıllarda arka arkaya çektiği filmlerle, güzelliğiyle dönemin bütün başrol oyuncularının, yıldızların önüne geçer, aranan önemli bir yıldız olur. Masum kız rolleriyle başladığı oyunculuğunda vamp kadın rolleriyle de dikkat çeker.


İçinde önemli filmlerin de olduğu (Şafak Bekçileri, Suçlular Aramızda, Şehrazat, Ankara Ekspresi) 63 filmde yer alan Leyla Sayar 1970 yılında oynadığı “Ankara Ekspresi” filminden sonra sinemadan uzaklaşır; dansözlük yapmak istiyordur. O günlerde büyük aşk yaşadığı oyuncu Muzaffer Tema, Leyla Sayar’ın dansöz olmasını istemez, bu nedenle birlikteliklerini bitirirler. 1974 yılında Erdal Kasidecioğlu’yla evlenen Leyla Sayar’ın evliliği bir yıl sürer.

Dansözlük sonrası bir süre ortalardan kaybolan Leyla Sayar bir kez daha seyircisini, hayranlarını şaşırtır ve bu kez de tesettüre bürünmüş, kendini dine adamış biri olarak çıkar karşılarına. Bu ölümüne dek sürecek olan inzivanın, yeni yaşam biçiminin, yalnızlığının, kimsesizleşmesinin de başlangıcıdır. Yıllarca kimse haber alamaz ondan, kimseyle görüşmez. Evliya olduğunu, hastaları iyileştirdiğini, kendini Allah’a adadığını söyler.

Leyla Sayar’ın 20.11.2011 tarihinde Milliyet gazetesinde Miraç Zeynep Özkartal’la, 1 Ağustos 2016’da da Sözcü’den Yüksel Şengül’le yaptığı söyleşilerde tesettüre ve evine kapandıktan sonraki yaşamıyla ilgili bilgilere ulaşıyoruz.

“Yalnız evime gelemezsiniz. 35 yıldır neredeyse kimse girmedi evime” diyerek bir kafede söyleşi yapmayı kabul ettiği Ali Eyüboğlu’na “Ben yalnızlığı çok severim” diyor. “Yeşilçam’da kalabalıklarla nasıl yaşadınız?” sorusunu da “Sor artistlere, öyle bir hayatım yoktu. Sokağa filan hiç çıkmazdım geceleri. Çıkmamın imkanı da yoktu, dokuz yılda 170 film yaptım. 17 yaşında sinema yıldızı seçildim, 27 yaşında bıraktım. Tek filmimi izlemedim. Hiçbirini. Galalarına bile gitmedim. Şöhreti de hiç sevmedim ki, hiç meraklı değildim. Mânâ beni sarmaya başladı” diye yanıtlıyor.

Kapanma sürecini de şöyle anlatıyor Leyla Sayar o söyleşisinde: “İlk filmim ‘Duvaklı Göl’ beş hafta Taksim sinemasında oynadı. Benim filmlerim bütün yapımcıları zengin etti. Ben figüran olmadan başrol oynayan ilk insanım Türk sinemasında. Bir sabah kalktım, Yeşilçam’ın sihirli değneği dokunmuş bana. Bir baktım, 30 milyonun sevgilisiyim.”

“- Ve şöhreti küt diye bıraktınız.

“Çünkü mânâ beni sarmaya başladı. Peygamberleri görmeye başladım, görüntüler geldi bana. Delirdim sandım. Rahmetli Dr. Yıldırım Aktuna’ya, Recep Doksat’a gittim; delirdim mi ne oluyor bana diye. Bu üç yıl sürdü. Yıldırım Aktuna oynattım zannetmiş, beni bir ay evine aldı. O benim flörtümdü gençliğimde.

Uzun süre Muzaffer Özak’ı aradım. Rabbim nasip etmedi, onu 1.5 sene bulamadım. Çok acı çektim o sürede. Beni kurtaran Muzaffer Hoca oldu. O bana dedi ki ‘Sana Allah’tan bir davet var. Bırakacaksın bu dünyayı, yoksa ölürsün.’ Hemen bıraktım. Kapandım, namazlara başladım. Ve hayatımın en mutlu senelerini yaşadım. Zaten mutluluk akıyor üzerimden.”(*)

Sözcü’den Yüksel Şengül’le yaptığı söyleşide de mutfağı ve banyosu olmayan, tuvaletinin kapısı çıkarılmış, eşyasız, giysisiz, bomboş bir dairede karşılar Yüksel Şengül’ü. “Bu benim elimdeki son evim. 40 yıldır bu evde yaşıyorum, bugüne kadar içeri kimseyi almadım. Ben öldükten sonra da Kızılay’ın olacak. Beş tane evim vardı, onları fakir fukaraya, ihtiyacı olanlara bağışladım.” (**)

Bütün hayatı salondaki yatakta geçiyordur Leyla Sayar’ın. Günde bir simit ya da poğaça yiyor, musluk suyu içiyor. Emekli maaşıyla yarı aç yarı tok yaşasa da şikayet etmiyordur. Tek şikayeti hastalıklarıdır. “Kulakları duymuyor, hemoroidi var, midesi iyi değil ve elbise üzerinden bile belli olan sağ karın bölgesindeki şişlik nedeniyle feci ağrılar yaşıyor. Ancak tedaviyi kabul etmiyor.” (a.g.y.)

Rahim kanserine yakalanan fakat tedaviyi kabul etmeyen Leyla Sayar 22 Temmuz 2016’da 77 yaşında hayatını kaybeder. Cenazesi 23 Temmuz 2016’da Merkezefendi Mezarlığına sessiz sedasız defnedilir. Vasiyeti annesi Zehra Sayar’ın üzerine gömülmektir ve bu isteği yerine getirilir.

Mesut Kara / Evrensel

(*) (https://www.milliyet.com.tr/pazar/olumu-beklemekten-bikip-dondum-1464944
(**) (https://www.sozcu.com.tr/hayatim/magazin-haberleri/leyla-sayar-geride-biraktigimiz-temmuz-ayinda-oldu/)

Modernizmde anonimleşen portreler + Büyük hicivci Daumier’in Cumhuriyeti - FİDE LALE DURAK / SOL-Özel

 

Modernizmde anonimleşen portreler

Hikayemiz, biz anonimleşebildikçe büyüyecek ve özne olabildikçe bize ait olacak. 

Resim sanatında modern dönemin başlangıcı Romantiklerden itibaren sayılır. Fransız Devriminin rüzgârı en çok bu dönemde hissedilmiş ve bu erken modernizm gerçekçilik akımı ile önemli bir kırılıma uğramıştır. Sanatın saray ve dinin belirleniminden kurtulması sayesinde, sıradan insanların portreleri kendine sanat içinde temsiller bulabilmiş ve aynı zamanda sanatçıyı özneleştiren, özgünleştiren bir yolun başlangıcı kurulmuştur. 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başları ile birlikte, bu çok kısa tarih aralığında, resim sanatı en üretken olduğu dönemi yaşamış: Kübizmden sovyet avangardına, izlenimcilerden dışavurumculara ve hatta post modernizmin ilk örneklerine kadar yaygın bir hatta üretimler yapılmış ve çeşitli sanat akımları oluşmuştur. 

Tüm bu akımların belki de en bilineni ya da popüleri kübizmdir. Ama kübizmden bahsederken modern resim tarihine etkisi açısından fovizm, aynı önemde, onun yanına eklenmezse eksik kalacaktır. Hatta daha büyük belirleyen, bir adım geriye attığımızda karşımıza dikilecek olan Cézanne’dır. Picasso da, Matisse de Cézanne ayak izlerini takip eden ve Cézanne’dan aldıkları iki ayrı unsuru kendi özgünlükleriyle zenginleştirip aşan kişilerdir. Biri Cézanne’ın kütlelerini, yani nesnelerin boşluğu dolduruş biçimlerini almış; diğeri ise Cézanne’ın sanata ulaşma kurallarının renklerle ifadesini oluşturmuştur. Picasso’nun kübizmi sadece Cézanne’ın sanata varmak için feda ettiği perspektif bozumundan ilham almaz, aynı zamanda kütlesellik birçok resminde nesnelerin kendi özgül ağırlıklarını hissettirecek şekilde ortadır. Resimdeki unsurlar “gerçek gibi” yanılsaması yaratmadan var olduğunu hissettirir. Matisse’de ise kütle yoktur. Her şey iki boyutlu ve yüzeyseldir. İnsanı şaşırtacak derecede berrak, illüzyonuna gerek duymayan, yaşayan portreler yaratabilmiştir.


                                    Henri Matisse, 1905, “Madam Matisse / Yeşil Çizgi”
 

Matisse’in en önemli resimlerinden sayılan “Madam Matisse” resminde, portrenin ortasından kocaman yeşil bir çizgi geçer. O yüzden resmin diğer adı “Yeşil Çizgi”dir. Geniş yüzeyler fırça izleri görünecek şekilde boyanmış ve yeşil çizgi yüzü sıcak ve soğuk renkler olarak ikiye ayırmıştır. Arka plandaki renkler tamlayan ve ön plana çıkartan rolü ile soğuk rengin olduğu yüzün tarafında sıcak; sıcak yüzün arkasına soğuk olacak şekilde boyanmıştır.

Bu portreye baktığımızda ne portrenin psikolojik bir incelemesine ne de gerçekçi bir betimlemesine rastlarız. Hatta model ressamın karısı olmasına rağmen, ikisi arasındaki özel iletişime dair de ipucu yoktur. Burada ressam varmaya çalıştığı bir amaç için modeli de portreyi de bir araca dönüştürmektedir. Portre anonimleşmekte, aynı bir mask gibi ilkel ve sonsuz bir görüntüye kavuşmaktadır. Bu artık ressamın karısının portresi değildir. 20 yy’a damgasını vurmuş anonim bir portredir. Bir soyut resimdir…Tıpkı Mısır hiyeroglifleri gibi ilkeldir. Ancak hiyerogliflerde özelleşmeye çalışan anlatı, burada genelleşmekte ve herhangi birine ait olabilecek bir kadın portresine bilinçli olarak varmaktadır. Yani modeli tanıyanlar bile resimde modeli değil de harhangi bir kadının portresini görmektedirler. Portrecilik, 4.yy’da Fayyum Portrelerinde sıradan kişileri resme taşıyıp, kişiyi betimlemek ve onun kimliğini oluşturmak için yapılırken; 20. yy’a geldiğimizde sıradan insanın anonimleştirmekte ve “sanatın kendisini” sanatçının sözüne dönüştürmektedir. 

Romantikler öncesinde resim bir araçtı. Bir soylunun portresini, bir tarihi, bir iktidarın kalıcılığını sonsuz hale getirmek için kullanılmaktaydı. Dinin sözünü alegorilerle süsleyerek halka benimsetmek için bir silahtı. Romantiklerden itibaren sanatçılar kendilerine sanat tarihinde bir yer açabilmiş ve “kendi tartışmalarını” başlatabilmişlerdir. Şüphesiz iklim de bu tartışmalar için elverişliydi. Fransız devriminin rüzgarı, sonrasında Avrupa’da uzun süre biriken ve 1871’de Paris’te komün ile somutlanan eşit ve özgür yaşam hakkı, daha insani koşullarda çalışmak için eylemler yapan ve hak kazanan işçiler… Bu ortamda, sanat sınırları içerisinde kalacak olsa dahi, vasat bir tartışmaya yer yoktu. İnsanlığın ileriye sıçradığı zamanlara denk düşen ve meydana geldiği coğrafyayı aşan cesur tartışmalar… Ve hepsi, tüm insanlık için değerli miraslara dönüştü.   

Günümüzün bireyciliği ile birleşen herkesin özel olma ihtiyacı ya da hepimizin çok özel olduğuna dair kulağımıza fısıldananlar, sadece hikayelerimizi kendi cebimize sığacak kadar küçültmüyor, aynı zamanda o küçük hikayelerin çok büyük olduğuna inanmışlığımız bizi kör ediyor. Hikayemiz, biz anonimleşebildikçe büyüyecek ve özne olabildikçe bize ait olacak. 

                                                                 /././

Büyük hicivci Daumier’in Cumhuriyeti 

Gargantua gibi doymak bilmeyenlerin yönettiği Cumhuriyetlerin küskün, dışlanan çocukları çoktur. Halbuki tüm kardeşlerin eşit beslenebildiği, eğitim alabildiği bir Cumhuriyet de mümkün.


                               Hanore Daumier, 1848, “Cumhuriyet / La République”

Daumier ressam, karikatürist, heykeltıraştı ve aynı zamanda büyük hicivciydi. Babası bir cam ustasıydı ama şair olmak istediği için Daumier altı yaşındayken Paris’e taşınmışlardı. Bu taşınma babasının işsiz kalmasına ve büyük geçim zorlukları yaşamalarına sebep olmuştu. 

Daumier çocuk yaşlarından itibaren çalışmak zorunda kaldı, önce bir kitapçıda sonra bir mübaşirin yanında ayak işleri yaptı. Eli çizime hep yatkındı. Orta düzey bir eğitim alıyordu ama aklı fikri çizimdeydi. Bu yüzden ailesi onu, aynı zamanda babasının yakın arkadaşı olan, sanatçı Alexandre Lenoir’in yanına yerleştirdi. Lenoir klasik bir ressamdı, Daumier’in ilgisini ise Remrandt ve Rubens çekiyordu. Ustalara duyduğu hayranlık ve onlardan öğrenme isteğiyle sık sık müzelere taşınıyor ve onların eserlerini kopyalıyordu. Ertesi yıl sanat akademisine yerleşti ve taş baskı tekniğini öğrenme fırsatı buldu. Hayatı boyunca yapmayı bırakmayacağı bu teknikle yaşamını kazanacak ve tarihe kazınacak illüstrasyonlara, karikatürlere imza atacaktı.  

1830 yılında Fransa’da ayaklanmalar yükselir. Napolyon sonrası kurulmuş olan Bourbon restorasyon dönemi tam bir monarşiye dönmüştür. Özellikle XVIII. Louis öldükten sonra yerine geçen kardeşi X.Charles, intikamcı bir saldırganlıkla Fransız Devriminden kalan hakları geri almıştı. Halkın oy hakkını sınırlandırması ve basın özgürlüğüne karşı çıkardığı yasalarla Fransa’yı her geçen gün boğuyordu. Şimdilerde de uygulanan bir yöntem olarak, kendi kendine darbe girişiminde bulunup anayasayı lehine değiştirmişliği bile vardı. Ayaklanmalar Temmuz ayında restorasyon döneminin sonunu getirdi fakat halk rahata ermedi. Yerine geçen Louis-Philippe bir öncekinin benzeri bir hanedandan, Orleans ailesinden bir düktü. Verdiği sözleri koltuğa oturur oturmaz unutacak ve daha Kasım ayında yaptığı ilk icraatlardan biri basın yasasını çıkartmak olacaktı. Böylece, yayınlanacak her şey basılmadan önce kralın onayından geçecekti.

Daumier, sansürden nasibini aldığında “La Caricature” dergisinde karikatürist olarak çalışıyordu. Sivri dilli ve yetenekliydi. 1831 yılında ortalığı karıştıran “Gargantua” karikatürü yayınlanır. Karikatürde, Louis-Philippe klozet işlevi gören bir tahtta oturmakta, bir taraftan sürekli yemekte ve bakanlarına ayrıcalıklar dışkılamaktadır. Daumier kralı 16.yy’da yazılmış bir kitaptaki, doymak bilmeyen dev Gargantua’nın armut kafa hali olarak tasvir etmişti. Üstelik kralı başka karikatürlerinde de armut kafa olarak çizmesiyle meşhurdu. Mizah politik eleştirinin halk tarafından kolay sahiplenilmesini sağlıyordu, kralın kızdığı kadar vardı. Bu yüzden Daumier, henüz 24 yaşındayken, 6 ay hapse ve para cezasına çarptırıldı. Cezasının 2 ayını cezaevinde, 4 ayını ise akıl hastanesinde geçirmek zorunda kaldı.

                                       Honore Daumier, 1831, “Gargantua”

Daumier özgürlüğüne kavuştuktan sonra da muhalifliğine devam etti. Ayrıca Fransa’da halk da hareketliydi. 1834 yılında Transnonain sokağına kurulan barikatta bir Fransız askeri vurulunca, kralın diktatörlüğü askerin brütal vahşetine dönüşmüş ve katliam yaşanmıştı.  Asker ateşin geldiğini düşündüğü bir apartmanda yaşayan herkesi, çocuklar dahil, öldürmüştü. Daumier’in yaşanan bu olayı ele aldığı illüstrasyonu, bir karikatürün sınırlarını aşacak ve gerçekçi resmin iyi bir politik örneğine dönüşecektir. İnsanların bu illüstrasyonu görebilmek için matbaanın vitrinine akın ettiği söylenir. Aynı dergide yazan matbaanın kurucusu, “burada bir mübalağa yok, modern tarihin kana bulanmış bir sayfası” diye yazacaktır.

                      Honore Daumier, 1834, “Transnonain Sokağı / Rue Transnonain”

Fransa’da işçilerin eylemleri devam eder. Şubat 1848’de Louise-Philippe devrilir ve yerine İkinci Cumhuriyet kurulur. İşçi eylemlerinin sosyalist rengi belirgin olsa da burjuvazi hayranı Louise-Blanc’in yönetim kademesine gelmesi daha başından hareketin kendisini yok edeceğinin sinyallerini verir. Yeni hükümet, kurulan Cumhuriyetin imajı için bir yarışma düzenler. Daumier’in de katıldığı yarışmaya ilgi büyüktür. Sanatçı resminde Cumhuriyeti, Fransız Devriminden itibaren ulusal simge haline gelmiş olan “Marianne” ile betimler. Marinane tıpkı Daumier’in yeni cumhuriyette gördüğü umut gibi, güçlü ve kaslıdır. Marianne, 1792’de Birinci Cumhuriyet’in aldığı bir kararname sonucu; devleti temsil eden tüm belgelerden kralın resminin kaldırılması ile ortaya çıkmış, Fransa’yı temsil eden anonim, antik bir kadın figürdür. Devletin para, mühür gibi resmi evrakları dışında, Marianne’ın bir diğer bilinen hali Delacroix’ın “Halka yol gösteren özgürlük” resmindedir. Fransız Devrimi ile halka yön gösteren Marianne, şimdi çocuklarını besler ve eğitir.  

“Cumhuriyet”, Daumier’in niyetinden bağımsız olarak ve Fransa’nın kaderini bilmenin de rahatlığıyla, Marianne’nın kitap okuyan çocuğu eğittiğini değil de besleyemediğini düşündürtüyor. Burjuvazinin çıkarları peşinde koşan bir Cumhuriyet’in besleyemediği küskün çocuğu, annesinin ayakları dibinde boynu bükük, kitap okuyor. Gargantua gibi doymak bilmeyenlerin yönettiği Cumhuriyetlerin küskün, dışlanan çocukları çoktur. Halbuki tüm kardeşlerin eşit beslenebildiği, eğitim alabildiği bir Cumhuriyet de mümkün. Yeter ki; küskünlüğü bir kenara bırakıp, ayağa kalkalım.



                                 Fransa Birinci Cumhuriyet Mühründe Marianne, 1792.

 FİDE LALE DURAK / SOL-Özel