25 Kasım 2022 Cuma

Kelebeksiz 25 Kasım olmaz - BURÇAK ÖZOĞLU / SOL

 Kadına şiddetle mücadele, eşitlikçi, özgürlükçü ve aydınlanmacı ideoloji; sömürüyü ve gericiliği hedef alan örgütlü mücadele; emperyalizme karşı duruş; devrimci dayanışma ve direniş olmadan olmaz.


Bugün 25 Kasım, Birleşmiş Milletler'in 2000 yılında bu günü bir mücadele günü olarak ilan eden kararında kullandığı başlığın İngilizcesi International day for the elimination of violence against women, İspanyolcası Día Internacional para la eliminación de la violencia contra la mujer, Fransızcası Journée internationale pour l'élimination de la violence à l'égard des femmes. Türkiye’de “Kadına yönelik şiddete karşı uluslararası mücadele günü” olarak kullanılıyor bu başlık. Açıkçası ben olsam Türkçesini, “Kadına yönelik şiddeti ortadan kaldırmak için uluslararası gün” olarak çevirirdim. İngilizce bilgisi yarıştırmak istediğimden değil elbette, iki ifade arasında sadece kelimelerden ibaret olmayan bir fark olduğunu düşünüyorum. İkinci ifadede “karşı” olmakla yetinilmeyeceğini gösteren bir irade, bir niyet ve bir çağrı var, tanımlanan mücadelenin ulaşmak istediği sonuç belirgin. 25 Kasım gününün tarihsel anlamı bu netliği ve bu irade beyanını fazlasıyla hak ediyor.

BM bu günü, 1960 yılında Dominik Cumhuriyeti'nde, doğrudan dönemin diktatörü Rafael Trujillo’nun emriyle rejim tarafından katledilen Mirabal kızkardeşlerin anısına ithaf ederek bir mücadele günü olarak karara bağlamıştı. Aslında daha öncesinde, 1981 yılında, Latin Amerikalı ve Karayipli kadın aktivistler 25 Kasım’ı Mirabal’lara atfen, kadına şiddetle mücadele ve farkındalık günü olarak ilan etmişlerdi. 

21. yüzyıl başında BM kararı ile “resmi” hale gelen kadına yönelik şiddetle mücadele, aradan geçen yirmi küsür yılda başka gündemlerle, kararlarla çeşitlendirildi, yeni başlıklar eklendi. Örneğin bu yıl BM Kadın örgütü (UN Women), 25 Kasım’ı izleyen ve 10 Aralık Uluslararası İnsan Hakları gününe kadar olan süreyi (16 gün) kadın ve kız çocuklarına yönelik şiddete karşı uluslararası eylemlilik (activism) günleri ilan etti.

Bu tarihleri ve gündeme getirilen başlıkları önemsemek gerek orası kesin. Ancak takvimlere işaretlenip kalacak veya günlük etkinliklerle yetinilecek bir alan olmadığını da düşünüyorum. Kadına yönelik şiddetin de, ona karşı mücadelenin de ötesi var. 


Birincisi,
25 Kasım gününün “gerçek” tarihsel öyküsünü hatırlamadan olmaz. 25 Kasım 1960’ta Patria, Minerva ve María Teresa Mirabal, nam-ı diğer Kelebekler (Las Mariposas), Dominik Cumhuriyetindeki diktatörlük tarafından rejime karşı direniş örgütledikleri için alçakça katledildiler. Onların mücadele öyküsünü anmadan 25 Kasım’ı geçirmek olmaz. Mirabal kardeşler, Trujillo rejimine karşı mücadele eden “14 Haziran” devrimci örgütünün öncü kadroları arasındaydılar. Kelebekler lakabı,14 Haziran hareketi içerisindeki örgütsel kod adlarıydı. Bağlı oldukları örgüt ise adını, 1959’da diktatör Trujillo’yu devirmek için denizden adaya çıkan 50 devrimcinin öldürüldükleri tarih olan 14 Haziran’dan alıyordu. Ülkelerindeki rejimin, zorba, sermaye yanlısı ve ABD işbirlikçisi karakterine karşı mücadele ediyorlardı. Aynı yıllarda, Batista rejimine karşı mücadelesini sosyalist bir zaferle kazanmış Küba’lı devrimcileri yakından izliyorlardı. Örgütlü, dayanışmacı ve direnişçi bir mücadele içerisindeydiler. İşte bu yüzden, onların mücadelesine atfedilen bu günde, onların devrimciliğine, zorba diktatörlük karşısında yürüttükleri anti-faşist direnişe, ve hepsinin ötesinde örgütlü mücadelelerine değinmeden olmaz. 

Belki de bize en yakın şey ölüm fakat bu beni korkutmuyor, adalet için savaşmaya devam edeceğiz” diyordu Maria Teresa. “Çocuklarımızın, bu yoz ve zalim sistemde yetişmesine izin vermeyeceğiz. Bu sisteme karşı savaşmak zorundayız. Ben kendi adıma her şeyimi vermeye hazırım gerekirse hayatımı da” diye devam ediyordu Patria Mercedes. Kararlı ve direngen bir devrimci lider olan Minevra da “Beni öldürürlerse, kollarım mezarımdan çıkar, uzanır ve daha da güçlenirim” diye tamamlıyordu kardeşlerinin sözlerini.1

Mirabal kardeşler, ülkelerine adalet, eşitlik ve özgürlük getirmek için yaşamlarını ortaya koydukları bir mücadele içindeydiler. Karşılarına halk düşmanı, anti-komunist, faşist bir rejimi almışlardı. Aynı örgütlü mücadele içerisinde yoldaş oldukları eşlerini hapishanede ziyaretten dönerken, ıssız bir dağ yolunda yolları kesildi. Arabalarının sürücüsü Rufino de la Cruz da dahil dört kişi, dövülüp boğularak öldürüldüler, bedenleri arabaya geri yüklenip kaza süsü vermek için uçurumdan aşağı itildi. Kimse olayın kaza olduğuna inanmadı, nitekim olaya karışanlar da kısa sürede çözülüp gerçeği anlattı. Onların ölümü, gözü dönmüş canilerin kişisel sapkınlıklarının değil, faşist bir diktatörlüğün siyasal, ideolojik ve sınıfsal şiddetinin sonucu oldu. Yani 25 Kasım gününde bu üç devrimci kadının yürüttükleri siyasal ve ideolojik mücadelenin kapsamını ve onlara yönelik şiddetin nasıl bir zorbalığın ürünü olduğunu iyice anlamadan olmaz. Bu da ikincisi.

Üçüncü de şöyle: Mirabal kardeşlerin alçakça katledilmesinin ardından, tam da Minerva’nın öngördüğü gibi, kolları mezarlarından çıktı, uzadı ve yayıldı. Ülkede diktatör Trujillo zorbalığına karşı direniş yükselmeye başladı. Ancak bu sefer de bu yükselişteki devrimci tehdidi gören ABD karanlığı devreye girdi ve direnişi halkın elinden alarak Trujillo rejiminin yerine, anti-komünist çizgiyi sürdürecek, “kamulaştırmayı yasaklayan, mülkiyet haklarını devlet korumasına alan, kiliseye saygılı” bir ABD “demokrasisi” yerleştirildi. ABD emperyalizmi, yanıbaşında devrimci Küba’ya dair tüm karanlık planlarını rahat devreye sokabilmek için “güvenli” sular yaratmak peşindeydi. Yani, bu günü kadına yönelik şiddete son vermek için anacaksak, karşısında olduğumuz şiddetin, emperyalist saldırganlıkla nasıl bulaşık olduğunu, kadının kurtuluşunun, insanlığın kurtuluşu ile bir ve aynı şey olacağını da görmeden olmaz. 

Bundan dört yıl önce yine bir 25 Kasım vesilesiyle Serpil Güvenç çok kapsamlı bir yazı ile anlatmıştı öykünün doğrusunu. “Dominik diktatörü Trujillo, direniş hareketleri ve Mirabal Kardeşler” başlıklı yazıyı bu bağlantıdan okuyabilirsiniz.(https://haber.sol.org.tr/yazarlar/serpil-guvenc/dominik-diktatoru-trujillo-direnis-hareketleri-ve-mirabal-kardesler-251909) Yukarıda anlattıklarımın fazlasını, detaylısını bulacaksınız orada.

Kadına yönelik şiddet ile mücadele, eşitlikçi, özgürlükçü ve aydınlanmacı ideoloji; sömürüyü ve gericiliği hedef alan örgütlü mücadele; emperyalizme karşı duruş; devrimci dayanışma ve direniş olmadan olmaz. 

Uzun lafın kısası, 25 Kasım, Kelebekler olmadan olmaz.

BURÇAK ÖZOĞLU / SOL

  • 1.Mirabal kardeşlerden alıntılar için, Haftalık Boyun Eğme Dergisinin 8. Sayısı ve Time dergisinin Mart 2020 sayısındaki yazılardan yararlandım.

24 Kasım 2022 Perşembe

Süleymancılar'ın liderine dolandırıcılıktan suç duyurusu... 'Ailece can güvenliğimiz yok' - CAN KUYUMCUOĞLU / SOL-Özel

 

Süleymancılar cemaati yöneticilerine yönelik ‘dini istismar, tehdit, şantaj ve nitelikli dolandırıcılık’ suçlamasıyla iki adet suç duyurusu yapıldı.

Genel merkezi İstanbul Ümraniye’de bulunan ve kendilerini ‘Süleymanlılar’ olarak tanıtan Süleymancılar Cemaatinde yönetici konumundaki kişilerin yönetimindeki “Fazilet Yapı ve Fazilet Emlak” firması ve bir çok isme yönelik; dini duyguları istismar ederek nitelikli dolandırıcılık, tehdit, şantaj ve adil yargılamayı etkilemeye yönelik suçlardan haklarında iki ayrı suç duyurusunda bulunuldu.

Suç duyurusu dilekçesinde cemaatin lideri olan Alihan Kuriş'in isminin de yer aldığı öğrenildi.

                                                              Alihan Kuriş

'Dini duyguları istismar ederek dolandırdılar'

Firma hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunan T.A., soL'a yaptığı açıklamada, kendilerini Süleymancılar Cemaatinin içinde üst düzey yönetici olarak tanıtan firma yetkililerinin kendilerinin dini duygularını istismar ederek üzerlerinde güven oluşturduklarını söyledi. Firmanın konut projeleri üzerinden taraflarına topraktan satış ile daire satarak ödemesini peşin aldıklarını söyleyen T.A., yetkililerin bir yıl içinde anahtar teslimi ile daireyi vereceklerini yazılı olarak taahhüt ettiğini, ancak aradan 4 yıl geçmesine  karşın daireyi teslim etmedikleri gibi ödemeleri de iade etmediklerini ifade etti. 

T.A, "Haklarımızın peşine düşmeyelim diye ailemle bizi tehditlerle susturmaya çalıştılar. Ümraniye ilçesindeki bir AVM’de tarafımıza içerisinde tehdit yazılı not ilettiler. Olayla ilgili polise şikayette bulundum. Savcılık soruşturması devam ediyor” dedi.


'Cemaat lideri Alihan Kuriş’in yardımcısıyım' dediler 

T.A.’nın yaptığı suç duyurusunda, “Ümraniye Armağanevler Mahallesindeki Nazik sokakta bulunan ve Fazilet Emlak olarak anılan Fazilet Yapı isimli şirketin şu andaki resmi sahibi konumunda olan H.H. isimli şahıs, İstanbul Ümraniye kermeslerden sorumlu olduğunu ve aynı zamanda cemaatin genel yöneticisi Alihan Kuriş’in de gayrimenkul ve yatırımdan sorumlu yardımcısı konumunda bulunduğunu söyledi. Hatta cemaat lideri Alihan Kuriş (Ali Erhan Kuriş) için mimar olduğunu ve cemaat içindeki zengin iş adamlarına yönelik villa ve lüks daire gibi çeşitli inşaat işlerini alt taşeron usulüyle kendi firmaları Fazilet Yapı’ya verdiğini ve bu sistemle de birlikte paydaşlık yaptığını da söyledi” ifadelerine yer verdiği bilgisine ulaşıldı.

Diğer yandan, firma yetkililerinin, mağdurların hukuki yoldan haklarını aramaması için bir algı yönetimini kullanarak, gecikmeden kaynaklı kira ödemesi adı altında ve çok düşük bedellerle düzenli bir şekilde aylık ödeme yaparak hukukun önünü kapatmaya çalıştıkları öne sürüldü. Ayrıca şirketin, henüz 18 yaşına yeni girmiş F.S.Ç. isimli bir gencin üstüne yapıldığı söylendi.

                                          Konut inşasının öngörüldüğü alan 

Hakkını arayan mağdurları susturmak için suç çetelerine ödeme yapmışlar

T.A., Fazilet Yapı Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.'nde sigortasız çalıştırıldığı için işinden ayrılmak zorunda kalan bir işçi tarafından kendisine uyarı yapıldığını aktardı.

Kendisinin ve ailesinin öldürülmeleri için cemaat üyeleri tarafından suç çetesine yapılan ödeme yapıldığını söyleyen T.A., çete lideri M.A. ile anlaşma yapıldığını ve bu anlaşmayı da kendisini cemaatin İstanbul Anadolu Yakası emlakçılık yöneticisi olarak tanıtan ve resmi belgede sahtecilik ile nitelikli dolandırıcılık suçundan daha önce de cezaevinde yatmış olan S.Ç. isimli şahsın yaptığına bizzat şahit olduğunu ifade etti.

Aynı iş yerindeyken, suç çetesi lideri M.A.’ın şirket telefonunu aradığını, o esnada yalnız olduğu için telefona kendisinin çıktığını ve M.A.'nın kendisinden para istediğini söyleyen T.A., bu talep üzerine ödeme yapamayacağını söyleyerek telefonu kapattığını söyledi. T.A., hemen arkasından bu defa şahsına ait olan cep telefonunun çaldığını, kayıtsız numara ile gelen aramayı açınca da az önce konuştuğu M.A.’ın olduğunu anladığını ve hemen telefonunu kapattığını belirtti. T.A. olaya ilişkin yaptığı suç duyurusunda kendisi ve ailesi için koruma talep ettiğini ifade etti.

'Bağış adı altında Cemaate para istediler, Kuran’a el basarak yemin ettiler’  

Konut satışı kapsamında verilen taahhüte öncelik verilmesi adı altında cemaate defalarca kez bağış yapılmasına zorlanarak paralar alındığını söyleyen T.A., yapılan bu ödemelerin karşılığında talep edilmesine rağmen her hangi bir makbuz verilmediğine işaret etti.. T.A., hakları için ofislerine gidildiğinde cemaatin yöneticileri olduğunu söyleyen isimler tarafından, ‘Kuran-ı Kerim’e el basmak şekliyle ikna etmek için yemin ettikleri ve bu şekilde güven sağlayarak taahhüt edilen sözlerin yerine gelecek algısı üzerinden oyalama yolunu seçtiklerini' öne sürdü.

T.A., cemaatin Ümraniye kurs (yurt) okullarından resmi olarak sorumlu olan müdürü H.İ.U.’na kadar ulaşıp, kendilerine ailece yaşatılan mağduriyeti aktardığını, ancak tüm bunlara rağmen  dolandırıcılara yönelik herhangi bir yaptırım uygulayamadıklarının kendisine söylendiğini ifade etti. Kendisini İstanbul Anadolu Yakası Emlakçılık yöneticisi olarak tanıtan ve resmi belgede sahtecilik ile nitelikli dolandırıcılık suçundan daha önce cezaevinde bulunan S.Ç.’nin Whatsapp üzerinden kendisine, “Cemaate geri dönüp uzlaştığımızı söylersen, sana ödemeni garanti altına alabileceğin senetler veririm” diyerek telkinde bulunduğu ve bu nedenle de tarafına senetler verildiğini söyleyen T.A., olayı kurs müdürlerinden H.İ.U.’na da ilettiğini belirtti. T.A., ve senete imza atan şahsın üzerine kayıtlı bir varlık ve ilgili şirket üzerine bir mal varlığı olmadığı anlaşılınca şahsın telefonlara çıkmadığını vurguladı.

Cemaat üyesinden korkunç itiraf: ‘Azmettiricimiz babam’

T.A., şu açıklamalarda bulundu:

Kendisini cemaatin Ankara emlakçılık sorumlusu olarak tanıtan M.Ç. bir telefon konuşmamızda, kardeşlerinin resmi belgede sahtecilik ile nitelikli dolandırıcılık suçlarından daha önce de cezaevinde yattıklarını ve buna neden olan kişinin de babaları olan H.H. olduğunu itiraf etti. Bir defasında babasının yine usulsüz bir şekilde kendisini resmi bir belgeye imza attırmaya azmettirerek sahtecilik suçunu işlediğini ve bu nedenle de yıllarca cezaevinde kaldığını da dile getirdi. Hatta babası H.H.’nin bu yönde Ankara’da suç çetesi kurmuş ve bir çok usulsüzlük yapmak suretiyle suç işlemiş ve işletmiş. Bu yüzden de üyelerden bir çoğu cezaevlerinde tutuklu kalmış. Tüm bu nedenlerle yaşadıkları Ankara’da işledikleri suçlardan dolayı toplumda artık kötü anıldıkları için cemaatin merkezinin de bulunduğu İstanbul Ümraniye ilçesine yerleşmiş. M.Ç., babasının ‘H.Ç.’ olan soyismini de ‘H.H.’ şeklinde değiştirerek cemaat içinde kamufle olduğunu söyledi.” 

Cemaat içinde üst düzey konumda olduğu söylenen bazı isimlere ulaşarak yaşadıklarını anlattığını da vurgulayan T.A., "Mağduriyetimizin giderilmesi için büyük zorluklarla ulaşabildiğim önemli isimler, böylesi ciddi bir konuda ilgili kişilerin davranışlarından vazgeçmelerine yönelik herhangi bir yaptırımda bulunmadılar. Özellikle de çevrelerine cemaat içinde yönetici konumunda olduklarını söyleyerek güven oluşturan ve sonra da yasalara ve usullere uygun hareket etmeyen kişiler hakkında ‘Bu kişiler camiamızdan değil' veya “Dikkat edilsin’ gibi her hangi bir deklarasyon da yayımlamadılar. Hatta bu nedenle suç duyurusunda bulunacağımızı defalarca kez beyan etmemize rağmen, ilgililere sahip çıkarak bizi dikkate bile almadılar" dedi.

'Devlet yöneticilerinin isimlerini de kullanarak ‘göz dağı verdiler'

T.A., “Ümraniye İlçe Belediye Başkanı İsmet Yıldırım için 'Cemaatimizden kardeşimizdir. Bizdendir ve çok sık görüşürüz, tüm işlemlerimize öncelik veriyor ve özel olarak da bize kolaylık sağlıyor' dediler. Üstüne üstlük bir de bazı devlet büyüklerimizin isimlerini kullanarak, yakınlığımız var diyerek bize göz dağı da verdiler. Bu yapı içinde bulunan yönetici konumunda olduklarını söyleyen üyeler tarafından başımıza ne geleceğini bilmiyoruz” vurgusunu yaptı.

'Ailece can güvenliğimiz yok'

"Ailece can güvenliğimizden endişe duyuyoruz ve bu nedenle tedbir amaçlı İl Valiliğine başvuru dilekçesi de verdik" diyen T.A., şöyle devam etti:

Bu sebeple tüm bu kişiler hakkında suç duyurusunda bulunmak zorunda kaldım. Ayrıca, yine aynı yöntemlerle mağdur ettikleri kişiler tarafından suç duyuruları ile açılmış davaların bulunduğunu ancak cemaat üyeleri tarafından kendilerine zarar verilir korkusuyla açıklama yapmaktan çekindiklerini biliyorum” 

‘Sakın açıklama yapma’ dediler 

"En son olarak da cemaatin en tepe noktasında uzun yıllar hizmet verdiği söylenen Y.B. isimli yöneticiye zor da olsa ulaşabildim" diyen T.A., sözlerini şöyle tamamladı:

Yaşadığımız tüm mağduriyeti kendisine aktardıktan sonra da artık basın açıklaması yapacağımı söyledim. Kendisi de bana ‘Sakın böyle bir şey yapma, zaten medya üzerimize geliyor. Bir de böyle vahim bir durumla gündeme gelirsek çok kötü olur. Ben Alihan Kuriş veya yanındakilerle konuşmaya çalışacağım. Benden haber bekle, mutlaka sana dönüş yapılacak’ dedi. Ama ne Y.B. tarafından ne de Alihan Kuriş (Ali Erhan Kuriş) kanadından herhangi bir dönüş olmadı. Tüm bu yaşadığımız mağduriyetler neticesinde bu açıklamayı yapmaktan başka hiç bir çare bırakmadılar. Ayrıca Devletimize ve yargımıza da güveniyorum. Şikayetçiyim

CAN KUYUMCUOĞLU / SOL-Özel

Olası İstanbul depreminde ne beklenmeli: Riskli bölgelerin haritası - SOL

 Düzce'deki 5,9 büyüklüğündeki deprem birçok ilde hissedilirken, İstanbul kenti için olası bir 7,5 büyüklüğündeki depreme ilişkin hasar beklentileri ve tehlikeler tekrar gündem oldu.

Boğaziçi Üniversitesi'ne bağlı Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü (DEZİM), geçtiğimiz yıllarda olası bir 7,5 büyüklüğündeki İstanbul depreminin sonuçlarına ilişkin rapor yayınlamıştı.

Raporda deprem sonrası oluşabilecek kriz başlıkları ve potansiyel zarar incelenirken, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne (İBB) bağlı İstanbul Planlama Ajansı (İPA) da bu raporu baz alarak bir risk haritası oluşturdu.

Binaların yarısından fazlası hasar görebilir

“İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İstanbul İli Olası Deprem Kayıp Tahminlerinin Güncellenmesi Projesi” kapsamında hazırlanan rapor Kandilli Rasathanesi ve İBB tarafından ortak olarak hazırlandı. 2019 tarihli raporda İstanbul bina stoğunun yaklaşık yüzde 30’luk bir bölümünün 2000 yılı sonrası inşa edildiği belirtilirken, 7,5 büyüklüğündeki senaryo depreminde İstanbul’daki binaların ortalama yüzde 57’sinin hasar görmeyeceği tahminine yer verildi.

Binaların ortalama yüzde 26’sının hafif, yüzde 13’ünün orta, yüzde 3’ünün ağır ve yüzde 1’inin çok ağır hasar görmesi beklentisine yer verilen, analizde ağır ve çok ağır hasarlı binaların aldıkları deprem hasarının onarılamayacak boyutta olacağı ve bu hasar seviyelerindeki binaların yıkılıp tekrar yapılması gereği sonucuna varıldı.

Senaryo depreminde İstanbul’daki binaların ortalama yüzde 17’sinin (yaklaşık 194 bin bina) orta ve üstü seviyede hasar göreceği tahmin ediliyor.

Yaklaşık 972 bin binanın ise hasarsız veya hafif hasarlı olması bekleniyor.

Olası kayıp tahminleri

Enkaz değerlendirmesi yapılan hesaplar İstanbul’da senaryo depremi sonrası 25 milyon ton ağırlığında bir enkaz ortaya çıkabileceğini gösteriyor.

Yapısal hasara bağlı mali kayıpların ortalama 68 milyar lira mertebesinde olması bekleniyor.

Yapısal olmayan hasarlara bağlı kayıplar da göz önüne alındığında mali kaybın 120 milyar liraya olaşması öngörülmekte.

Can kaybı ve yaralı sayısı tahminleri

7,5 büyüklüğündeki senaryo depreminin gece meydana gelmesi halinde, İstanbul’da ortalama 14 bin 150 civarında can kaybı meydana gelebileceği tahmin ediliyor. Depremin gündüz saatlerinde olması durumunda beklenen can kaybı ortalama 12 bin 400 civarında olacağı tahmini, raporda yer buldu.

Buna ek olarak hastane şartlarında tedavi görmesi gereken yaralı sayısı tahminleri gece depremi için 39 bin 650, gündüz depremi için 37 bin 500 oldu.

Acil barınma ihtiyaçları

Hane başına 3 kişilik nüfus kabulüyle, yaklaşık 2 milyon kişinin acil barınma ihtiyacı içinde olması bekleniyor.

Elektrik ve gaz altyapısı

Altyapıdaysa İGDAŞ boru hatlarında, kent çapında 355 noktada onarım ihtiyacının oluşabileceği tahmin ediliyor.

İstanbul elektrik şebekesi nakil hatlarının yüzde 95’inin senaryo depremini hasarsız veya hafif hasarlı durumda atlatması beklenirken, şebekenin yüzde 5’inde ise orta düzeyde hasarlar beklenebileceği, raporda ifade edildi.

Trafo merkezlerinin ise yüzde 69’unun hasarsız ve hafif hasarlı olacağı, trafoların yüzde 31 kadarının ise orta hasar ve üstü seviyede hasar alacağı tahmin ediliyor.

İPA'nın risk haritası

İstanbul Planlama Ajansı (İPA) ise söz konusu raporu baz alarak, 7,5 büyüklüğündeki bir depremde kent içerisindeki yerleşim yerlerinin nasıl etkileneceğine dair iki harita yayınladı. Haritalarda, konutların ve altyapının durumu ifade edildi.



(SOL)

BELLEK - 24 KASIM -

 


 OLAYLAR: 

  • 1489 - Jeanne d'ArcYüz Yıl Savaşı sürecindeki Charité kuşatmasında başarısız oldu.
  • 1642 - Abel TasmanTazmanya'ya ayak basan ilk Avrupalı oldu.

  • 1859 - İngiliz doğa bilimci Charles Darwin, "Türlerin Kökeni" adlı kitabını yayınlayarak evrim kuramını ortaya attı.
  • 1870- İlk mizah dergisi “Diyojen”, 131 yıl önce, İstanbul’da yayımlandı.
  • 1874 - Joseph Farwell Glidden, "157.124" numarasıyla dikenli telin patentini aldı.
  • 1880- Haliç Vapur Şirketi işçileri greve çıktı.
  • 1918- Macaristan Komünist Partisi kuruldu.
  • 1925 - Erzurum'da da şapka inkılabına karşı gösteriler yapıldı. Tutuklananlardan 13'ü idama mahkûm oldu ve Erzurum'da 1 ay sıkıyönetim ilan edildi.
  • 1927 - Ankara'da, Heinrich Krippel tarafından yapılan Zafer Anıtı açıldı.
  • 1928- Millet Mektepleri’nin kuruluş kanunu yayımlandı.
  • 1928 - Türkiye Büyük Millet MeclisiAtatürk'e "Millet Mektepleri Başöğretmenliği" unvanını verdi.
  • 1934 - Bakanlar Kurulu Kararı ile Ayasofya Camii’nin müze olması kabul edildi.
  • 1934 - Soyadı Kanunu çıktı.Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal, Meclisten çıkan kanunla  Atatürk soyadını aldı. Bu soyadı yalnız Mustafa Kemal’e aitti ve kimse bunu kullanamayacaktı.
  • 1939 - Gestapo, Çekoslovakya'da 120 öğrenciyi öldürdü..
  • 1961 - BM, nükleer silah yasağını ABD'nin protestosuna karşın kabul etti.
  • 1967- Kıbrıs için Türk-Yunan gerginliği sürüyor. Bakanlar Kurulu, son dönem terhisleri silah altına çağırdı. 
  • 1970- İstanbul teknik Üniversitesi’nde boykot başladı; Rektör Prof. Kâzım Ergin istifa etti.
  • 1974 - Fransız Maurice Taieb ile Amerikalı paleontolog Donald Johanson’un ekibinin Etyopya’nın   Hadar bölgesinde yaklaşık dört milyon yıl yaşındaki 105 cm boyundaki Australopithecus afarensis   fosili Lucy'i buldu.
  • 1976 - Van ve çevresinde; Çaldıran-Muradiye'de etkili olan 7,2 büyüklüğündeki depremde 3 bin 840 kişi öldü.
  • 1977 - Yunanistan, Büyük İskender'in babası Kral II. Filip'in mezarının bulunduğunu açıkladı.
  • 1979- Adana’da Sıkıyiönetim güçleri tarafından sokaktan güpegündüz gözaltına alınan, Devrimci Yol militanı ve stajer öğretmen Durdu Çinçik’in (1957- Adana/ Tufanbeyli), götürüldüğü Adana Emniyetinde polisler İzzettin Ağca, Sarı Niyazi ve askerî tim komutanı Yüzbaşı Atilla tarafından yapılan işkence sonucu yaşamını yitirdiği açıklandı.
  • 1980- Ölüm cezası Askeri Yargıtay Daireler Kurulu’nca tekrar onanan Erdal Eren’in avukatları Eren’in “isnat edilen suçun gerçek suçlusu olmadığı ve yargılamanın usulsüz yapıldığı”gerekçesiyle “kararın düzeltilmesi” talebinde bulundu.
  • 1980- Darbe sonrası 25 Eylül-14 Kasım 1980 tarihleri arasında polis sorgulamaları sırasında oluşan 9 “gözaltında kuşkulu ölüm” olayı sıkıyönetim askeri savcılıklarınca soruşturulmaya başlandı.
  • 1980-  Askeri Yargıtay, TCK 142.madde kapsamındaki (uygulamada “komünizm propagandası”sayılan) suçların ”yaygın şiddet eylemlerinin ve anarşik ortam yaratılmasının kökeni olduğunu” kabul ederek bu suçlara bakmaya Sıkıyönetim Askeri Mahkemeleri’nin görevli olduğuna karar verdi.
  • 1981- MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası’nda Savcı Nurettin Soyer, MHP Genel Merkezi’nde yaptırdığı aramalarda bulunan M.Ali Ağca’nın Türkeş’e gönderdiği mektubu Mahkeme’ye sundu, Türkeş “tertiptir” dedi. (Laboratuvar incelemesinde mektubun Ağca’nın elinden çıktığı kanıtlandı). Türkeş, mahkemede: “ÜGD (Ülkücü Gençlik Derneği) partimize zarar veren bir dernektir. Bunların çeşitli isimler altında para toplamalarından sonra biz partimiz için gittiğimizde vatandaşlar takatlarının kalmadığını söylemişlerdir.”
  • 1982- Çalışma Bakanlığı, 12 Eylül’den beri geçen iki yılda bakanlık izniyle 4172 memurun işine son verildiğini açıkladı.
  • 1982- “Makro Ekonomi ders notlarında komünizmi övdüğü” iddiasıyla tutuklu yargılanan Prof.Sadun Aren bilirkişi raporuyla beraat etti. 
  • 1981 -  İlk kez Öğretmenler Günü kutlandı.
  • 1983 - İsrail, Trablusşam'da tutuklu 6 İsrail askerine karşılık, 4800 Filistinliyi serbest bıraktı.
  • 1983- Ankara’nın hava kirliliğinde dünyanın üçüncü şehri olduğu açıklandı.
  • 1988 - Sürgünde Bağımsız Filistin Devleti kuruldu.
  • 1988- Tuzla Köprüsü operasyonuna katılan 16 polisin 56’şar yıl hapis istemiyle yargılanmasına başlandı. Mahkeme salonu kapıları öldürülenlerin yakınlarına kapatıldı, gazeteciler/yakınlar dövüldü, sınırlı sayıda gazetecinin izlemesine izin verildi, fotoğraf çekimi yasaklandı. 7 Ekim 1988’de TKP/ML- TİKKO örgütüne yönelik operasyonda, Tuzla köprüsünde bir otomobildeki konfeksiyon işçisi İsmail Hakkı Adalı, gurbetçi işçi Reha Şen, belediye şoförü Kemal Soğukpınar ve elektronik işçisi Fevzi Yalçın polisin açtığı yaylım ateşiyle öldürülmüştü.
  • 1988-  Cezaevlerinde süren açlık grevlerine destek için yaklaşık 500 kişi Söğütlüçeşme’den Altıyol’a sloganlarla yürüdü. 
  • 1988- Siyasal Bilgiler Fakültesi girişinde toplanan 50 öğrenci cezaevlerindeki açlık grevlerine destek için 2 günlük açlık grevi başlattı.
  • 1989 - Hakkâri'nin Yüksekova İlçesi'nin İkiyaka Köyü'nde, çoğu kadın ve çocuk olmak üzere 28 vatandaş, teröristlerce öldürüldü.
  • 1989- 8 Kürt milletvekilinin ihracının ardından SHP’de 10 yönetici MYK’yı “parti içi hukuku askıya almakla” suçlayarak olağanüstü kurultay istedi, Aydın Güven Gürkan ve Fikri Sağlar yönetimin hata yaptığını söyledi. Genel Başkan Erdal İnönü ise ihraçları savundu.
  • 1990- Kadınlar, Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Cemil Çiçek’in “Flört fuhuştur”, “feminizm sapıklıktır” sözlerini, düdük çalarak protesto ettiler. İstanbul Galatasaray’daki eylemde, polis 5 kadını dövdü, 11 kadın gözaltına alındı.
  • 1990- Gorbaçov’un yeni “Birlik Antlaşması”nda ülkenin adından “Sosyalist” sözcüğü atılarak “Egemen Sovyet Cumhuriyetleri Birliği” getiriliyor.
  • 1991- Yeni kurulan DYP-SHP Koalisyon Hükümeti’nin Bakanlar Kurulu, açlık grevleri ve direnişlere neden olan Eskişehir Özel Tip Cezaevi’nin boşaltılıp mahkumların başka cezaevlerine nakline karar verdi. 
  • 1992- DGM Başsavcısı Nusret Demiral: “18 HEP milletvekili yayınladıkları bildiriyle devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü ihlal etti. Dokunulmazlıklarının kaldırılması için fezleke düzenlenecek”.
  • 1994- – Başbakan Tansu Çiller, Özelleştirme Yasası’nın gece Meclis’ten geçmesinin ardından yaptığı teşekkür konuşmasında: “Bugünü çocuklarınıza, torunlarınıza anlatırken, ‘Türkiye, coğrafi bölgesindeki son sosyalist devlet olmuştu. Biz onu yıktık’ diyeceksiniz” dedi.
  • 1994- İstanbul’da 30’a yakın işyerinden sabah saatlerinde Gayrettepe Telefon Başmüdürlüğü’ne gelen 4 bin kadar PTT çalışanı kurumun özelleştirme kararını protesto etti.
  • 1994-Türkiye Elektrik Kurumu’nun İstanbul’daki çeşitli işyerlerinde çalışan Ener-Sen üyesi memurlar toplu viziteye çıkarak özelleştirmeyi protesto etti.
  • 1994 - Galatasaray, FC Barcelona'yı 2-1 yendi; kutlamalarda 3 kişi öldü.
  • 1995- Ümraniye Atatürk İlköğretim Okulu Müdürü, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde öğretmenlere Fethullah Gülen’in “Fasıldan Fasıla” adlı kitabını dağıttı.
  • 1996- SİP Beyoğlu İlçe Örgütü önünde konuşan Genel Başkan Aydemir Güler: “Devletin içinde bir çete yok, pislik bu düzenin kendisidir”.
  • 1996 - ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'a Budapeşte'de Hilton Oteli lobisinde yumruklu saldırıda bulunuldu.
  • 1997- Eğitim-Sen üyesi öğretmenler 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde ülke genelinde “tebeşir bırakma” eylemi yaptı.
  • 1997- İHD İstanbul Şubesi’nden bir grup, düşüncenin önündeki engellerin kaldırılması ve cezaevindeki düşünce suçlularının serbest bırakılması için Meclis’e, Başbakan’a ve Bakanlar Kurulu’na Galatasaray Postanesi’nden telgraf çekti.
  • 1997- İstanbul Üniversitesi’ndeki ülkücü saldırılarını protesto etmek isterken Beyazıt’ta gözaltına alınan 145 kişi çıkarıldıkları mahkemede serbest bırakıldı. 
  • 1997- Tabutta Rövaşata Cinema Giovani Festivali’nde Jüri Özel ve Halk ödüllerini de alarak son 1 ayda 3 festivalden 6 ödül kazandı.
  • 1998- 6 Eylül 1996’da KESK mitingindeki konuşmasında M.Ağar için ”Eli kanlı katilleri Adalet Bakanı yapıyorlar” cümlesinden aldığı 1 yıl hapis cezası için temyiz başvurusu reddedilen ve 15 Temmuz’da öğretmenlikten alınan İlknur Birol savcılığa teslim olup cezaevine gönderildi. İlknur Birol ile birlikte Kadıköy Cumhuriyet Savcılığı’na gelen ve Adliye önünde basın açıklaması yapmak isteyen Eğitim-Sen üyelerinden, aralarında 2 No’lu Şube Başkanı Alaattin Dinçer’in de bulunduğu 8 kişi dövülerek gözaltına alındı. 
  • 1999- Eğitim-Sen’liler “12 Eylül ürünü Öğretmenler Günü”nü İstanbul, İzmir ve Samsun’da balonlar uçurarak protesto etti.
  • 2001- ABD’nin İstanbul Başkonsolosluğu önünde ABD’nin Afganistan’a yönelik operasyonlarını ve Türkiye’nin asker göndermesini protesto etmek isteyen 15 öğrenci dövülerek gözaltına alındı
  • 2001- Afganistan’da Kuzey İttifakı, Taliban’ın elindeki Kunduz kentine girmeye başladı. 2 binden fazla Taliban askeri silahlarıyla teslim oldu.
  • -------------------------------------------------

  • -------------------------------------------------
  • 2002- Abdullah Gül başkanlığındaki AKP hükümeti göreve başladığı halde Türkiye’yi yurtdışında “başbakan gibi” temsil eden AKP Genel Başkanı Erdoğan, hakkında açılan davalara katılmıyor.
  • 2002- Gazi Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu’nda öğretim görevlileri Mahmut Tali Öngören ve İbrahim Demirel’in görevine -hizmet süreleri uzatılmayarak-son verildi. Öngören ve Demirel ile birlikte Gazi Üniversitesi’nden ilişiği kesilen öğretim elemanı sayısı 23’e yükseldi.
  • 2002- Nijerya’da yapılacak Dünya Güzellik Yarışması Müslüman-Hıristiyan çatışmasına neden oldu; 215 kişi öldü, binden fazla yaralı var. Çatışmaya yayınlanan bir yazıda “Hz. Muhammed yaşasaydı, kraliçeyi kendine eş seçerdi” sözü neden oldu.
  • 2003- Gürcistan’da Acaristan Özerk Cumhuriyeti lideri Aslan Abaşidze, Eduard Şevardnadze’nin çekilmesine yol açan ayaklanmalardan sonra Tiflis’le bütün bağını kestiğini ilan etti.
  • 2004- Eğitim-Sen’in kapatılma girişimleri 24 Kasım Ögretmenler Günü’nde Milli Eğitim Bakanlığı önünde protesto edildi.
  • 2005 - Picasso İstanbul'da sergisi, Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi'nde açıldı.
  • 2005- Yunanistan’da basın sendikalarının ortak kararıyla gazeteciler bir günlük greve gitti. Gazeteler, radyo ve televizyonlarda haber bültenleri yayımlanmadı. Tüm gazeteciler için tam gün çalışma ve kalıcı iş, yaşanabilir maaş ve iş şartları ile sigorta ve toplu iş sözleşmesi talep ediyorlar.
  • 2005- Fransa’da sol eğilimli gazete Liberation, işten çıkarmaları protesto eden çalışanların grevi nedeniyle 32 yıllık tarihinde ilk kez dört gün üst üste basılmadı. 20 Kasım’da başlayan grev uzatıldı. 1973 yılında yazar, düşünür Jean Paul Sartre ile Serge July’nin kurduğu gazete bu yıl bankacı ve işinsanı Edouard de Rothschild’e satılmıştı.
  • 2006- Tecride Karşı Avukatlar, ölüm orucunun 234.gününde olan Av.Behiç Aşçı’ya destek için yürüdüler
  • 2006- Körfez ülkesi Bahreyn’de ilk defa bir kadın Latife El Gaud, rakipsiz aday olarak doğrudan vekil oldu.
  • 2007- 26 Kasım’da ilk kez duruşmaya çıkacak olan Festus Okey’in katil zanlısı polis memuru C.Y. aynı birimde göreve devam ediyor ve suç delili olarak tutulan silahını mahkeme kararıyla geri aldı. Olay tutanağının da C.Y. ile birlikte hazırlandığı ortaya çıktı.
  • 2007- “Öğretmenler Günü”nde Adana’da Eğitim-Sen’li öğretmenler grevdeki Telekom işçilerini ziyaret etti.
  • 2007- Bandırma’ya bağlı Sahil Yenice köyü sakinleri, köy merasına kurulması planlanan “Fosfat Zenginleştirme Fabrikası”nı protesto etti.
  • 2008- F tipi cezaevlerinde 10 saatlık sohbet hakkının uygulanmadığı gerekçesiyle Adalet Bakanı ile M.Ali Şahin ile görüşmek isteyen 115 TAYAD üyesi, Bakan ile görüştürülmeyince Abdi İpekçi Parkı’nda açlık grevine başladı.
  • 2008- “Dur” ihtarına uymadığı gerekçesiyle polis ateşiyle hayatını kaybeden Baran Tursun yıldönümünde ailesi ve CHP’lilerce anıldı.
  • 2009- Tuzla Torgem Tersanesi’nde 4 aydır ücretlerini alamayan ve 14 gündür Tersane önünde direnen işçiler İstanbul Valiliği önünde gösteri yaptı.
  • 2010- İzmir’de TEKEL işçilerine destek verdikleri için yargılanan 30 öğretmen beraat etti.
  • 2012- Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformu, atama beklerken hayatını kaybeden Ş.Bay ve intihar eden adayları andı.
  • 2013- “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma ve Mücadele Günü” için Kadıköy’de buluşan kadınlar Kadıköy İskele Meydanı’na yürüdü.
  • 2013- BDP, Kadıköy İskele Meydanı’nda düzenlediği mitingde AKP’ye “Rojava’dan elini çek” dedi.
  • 2015- Lazkiye’den havalanan Rus Su-24 tipi uçak Türk hava sahasını işgal ettiği gerekçesiyle, devriye gezen Türk F-16’ları tarafından vuruldu.
  • 2017- Mısır’ın Ariş kentinde Ravda Camisi’ne cuma namazı sırasında IŞİD üyesi 25-30 militan tarafından düzenlenen bombalı ve silahlı saldırıda 310 kişi öldü, 128 kişi yaralandı. Saldırı nedeniyle Mısır’da 3 gün milli yas ilan edildi.


 DOĞUMLAR: 


 ÖLÜMLER: 

   (düzenleyen: mstfkrc)

23 Kasım 2022 Çarşamba

Türkiye’de yakalanan uyuşturucu tüm Avrupa’yı geride bıraktı!- Nurcan Gökdemir / BİRGÜN

 



AB’de 5,1 ton, Türkiye’de 13,4 ton eroin ele geçirildi, Avrupa’da 4,7 milyon, Türkiye’de ise 11,1 milyon ekstazi tableti yakalandı. Tedaviye giren 9 bin 400 kişinin yüzde 93’ü, Çekya, Almanya, Slovakya ve Türkiye’de. Bonzai’den ölümleri rapor eden üç ülkenin rakamları ise Almanya'da 9, Macaristan'da 34, Türkiye'de 49 olarak kayda geçti.

Türkiye’nin uyuşturucunun hem pazarı hem önemli trafik noktası olduğu iddialarını destekleyen en önemli verilerden biri de yakalanan uyuşturucu miktarı. Operasyonların yoğunluğunu da gösteren bu veri aynı zamanda ülkeye gelen ya da üretilen uyuşturucu miktarını da gösteriyor. Avrupa Birliği ülkeleri ile birlikte Norveç ve Türkiye’ye ilişkin verileri de içeren “Avrupa Uyuşturucu Raporu 2022: Trendler ve Gelişmeler” isimli rapor yayımlandı. Raporda yer alan verilere göre, Türkiye’de ele geçirilen uyuşturucu miktarı pek çok türde tüm Avrupa’da yakalanan uyuşturucuyu geride bıraktı.

Raporda öncelikle Avrupa’daki duruma ilişkin bilgi verildi. “AB + 2 (Norveç ve Türkiye)” ülkelerindeki gelişmeler, uyuşturucu piyasasına Ukrayna’da süren savaşın etkileri ile kimyasal uyuşturucu türlerinin sürekli çeşitlenmesi, Afganistan’daki kaotik ortamın Türkiye üzerinden Avrupa’ya geçen uyuşturucu miktarına etkisi anlatıldı.

EN ÇOK ESRAR KULLANILIYOR EN ÇOK KİMYASAL ÖLDÜRÜYOR

Rapora göre, Avrupa Birliği genelinde uyuşturucu erişimi ve kullanımı yüksek düzeylerde seyrediyor. 15-64 yaş arası yetişkinlerin 83,4 milyonu olan nüfusun yüzde 29’u yasadışı uyuşturucuyu kullanıyor. 22 milyondan fazla Avrupalı esrar kullanıyor. İkinci sırada uyarıcılar geliyor. Geçen yıl 3,5 milyon yetişkinin kokain, 2,6 milyon yetişkinin MDMA (ekstazi) ve 2 milyon yetişkinin amfetamin tükettiği tahmin ediliyor. 1 milyon Avrupalı da eroin veya başka bir yasa dışı opioid (morfin, eroin, kokain) kullandığını bildirdi. Opioid kullanımının diğer uyuşturuculara kıyasla daha az yaygın olmakla birlikte yasa dışı uyuşturucu kullanımına bağlı zararlarda hâlâ en büyük paya sahip olduğu vurgulanıyor. Ölümcül doz aşımlarının yaklaşık dörtte üçünde genellikle diğer maddelerle birlikte opioidlerin de bulunduğu tespit edildi.

AFGANİSTAN VE UKRAYNA ETKİSİ

Uluslararası sorunlar başlığı altında Türkiye’nin de uyuşturucu piyasasındaki konumu anlatıldı. “Türkiye’de sıvı form dâhil olmak üzere metamfetamin kullanımının ve ele geçirme vakalarının arttığına dair raporlar, uyuşturucunun hâlihazırda Afganistan’dan ithal edildiğinin belirtisi olabilir” denilen raporda şunlar kaydedildi:

"Afganistan, dünyanın en büyük yasa dışı afyon ve eroin üreticisidir ve Avrupa’daki mevcut eroinin başlıca kaynağıdır. Son yıllarda, başlıca eroin kaçakçılığı güzergahları üzerinden Avrupa’ya gelen ve menşeinin Afganistan olduğu düşünülen rekor miktarlarda metamfetamin ele geçirilmiştir. Örneğin Türkiye’de 2019 yılında 1 ton metamfetamin ele geçirilmişken 2020’de ele geçirilen miktarın 4 ton olduğu bildirilmiştir. Şu anda, AB metamfetamin piyasasındaki uyuşturucunun büyük bir kısmı Avrupa’da yerleşik üreticiler tarafından tedarik edilmektedir. Avrupa’nın, Afganistan’da yaşanan değişikliklerin olası sonuçlarına kendisini hazırlaması gerekmektedir.

Ukrayna’daki savaş Avrupa’daki uyuşturucu durumunu daha da belirsizleştiriyor. Ukrayna’daki savaşın orta ila uzun vadeli etkileri henüz bilinmemekle birlikte savaş, yeni savunmasızlık durumları yaratarak veya güvenlik güçlerinin yoğun olduğu bölgelerden uzak durmak isteyen grupların kaçakçılığını yapmak suretiyle kaçakçılık güzergahları ve uyuşturucu piyasasının işleyişi açısından olası ciddi sonuçlar doğurabilir."

AB-TÜRKİYE KARŞILAŞTIRMASI

► 2020 yılında, AB üye devletleri 584 ton (2019’da 464 ton) miktarında 86 bin kenevir reçinesi ve 155 ton (2019’da 130 ton) 240 bin kubar esrar ele geçirdi. Türkiye 8 bin 300 operasyonda 37,5 ton toz esrar ve 46 bin 900 operasyonda 56,3 ton kubar esrar ele geçirdiğini bildirdi.

► AB üyeleri rekor düzeyde 21,2 ton (2019’da 15,4 ton), Türkiye 4,1 ton (2019’da 1 ton) kokain ele geçirdi.

► Türkiye “captagon” olarak bildirilen 2,9 milyon tablet (2019’da 11 milyon) dâhil olmak üzere 0,7 ton (2019’da 2,8 ton) amfetamin ele geçirdi. AB Üyesi Devletler, 2020 yılında 2,2 ton (2019’da 3,5 ton) miktarında metamfetamin ele geçirme vakası bildirdi. Slovakya’da 1,5 ton Meksika menşeli metamfetamin ele geçirildi.

► Avrupa Birliği’nde ele geçirilen MDMA tozunun toplam miktarı 1 tona (2019’da 2,2 ton) MDMA tabletlerinin miktarı ise 4,7 milyon adete (2019’da 3,9 milyon) ulaştr. Türkiye, rekor bir miktar olan 11,1 milyon adet MDMA tablet (2019’da 8,7 milyon) yakaladı.

► AB’de 5,1 ton (2019’da 7,9) miktarında eroin ele geçirme vakası bildirildi. Fransa (1,1 ton), Belçika (0,7 ton), İtalya (0,5 ton) ve Polonya’da (0,5 ton) büyük miktarlar ele geçirildi. Türkiye, 2020 yılında 13,4 tondan fazla (2019’da 20 ton) eroin ele geçirdi.

► Amfetamin veya metamfetamin kullanıcıları, 2020 yılında Bulgaristan, Çekya, Estonya, Almanya, Letonya, Polonya, Slovakya, Finlandiya ve Türkiye’de, ilk kez tedaviye girenlerin en az yüzde 15’ini oluşturdu. 2020’de bildirilen 9 bin 400 metamfetamin danışanının yüzde 93’ü Çekya, Almanya, Slovakya ve Türkiye’de yoğunlaştı. Bu danışanların 4 bin 200’ü metamfetamini ilk kez kullanan kişiler.

► Sentetik kannabinoidleri içeren ölümler 2020 yılında üç ülke tarafından rapor edilmiştir: Almanya (9), Macaristan (34) ve Türkiye (49)

Nurcan Gökdemir / BİRGÜN