5 Mayıs 2023 Cuma

      

 
      OLAYLAR:
  • 1260 - Kubilay Han, Moğol İmparatoru oldu
  • 1494 - Kristof Kolomb, Jamaika adasına ayak bastı ve adaya "Santiago" adını verdi. Karaya çıktığı koyu ise, "Saint Gloria" olarak adlandırdı.
  • 1809 - İsviçre'nin Aargau kantonu, Yahudileri vatandaşlık haklarından mahrum etti.
  • 1875- Karl Marx, Alman Sosyalist İşçi Partisi için hazırlanan “Gotha Programı” taslağına eleştirilerini bir mektup eşliğinde geri gönderdi.
  • 1891 - New York'taki Carnegie Hall konser salonu, Pyotr İlyiç Çaykovski'nin misafir kondüktörlüğünde ilk açılışını yaptı.
  • 1917- 1.Petrograd Şehir Konferansında, Lenin’in “Geçici hükümete karşı tavır alınması” önerisi kabul edildi.
  • 1920 - Sacco ve Vanzetti, (Nicola Sacco ve Bartolomeo Vanzetti) soygun ve cinayet suçlamalarıyla tutuklandı. Amerikan adalet sisteminin ayıbı olarak tarihe geçen davalarından sonra 1927'de idam edileceklerdir.
  • 1921 - Parisli ünlü modacı Coco Chanel, dünyanın en ünlü parfümlerinden biri olan Chanel No. 5'i piyasaya sundu.
  • 1925- Şeyh Said yargılanmak üzere Diyarbakır’a gönderildi. 26 Mayısta yargılama başladı. Savcı hazırladığı iddianamede isyanın nedenini “dinsel düzen kurma ve Sultanlığı ihya” olarak tespit ediyordu. 27 Haziranda idam kararları açıklandı. 28 Haziranda 49 kişi idam edildi.
  • 1925 - Atatürk Orman Çiftliği'nin kuruluş çalışmalarına başlandı.
  • 1925 - Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal'e suikast girişimi gerekçesiyle ölüm cezasına çarptırılan Manok Manukyan idam edildi.
  • 1936 - İtalyan birlikleri, Addis Ababa'yı (Etiyopya) işgal etti.
  • 1955 - Türk Kadınlar Birliği'nin girişimiyle, her yıl Mayıs ayının ikinci Pazar gününün Anneler Günü olarak kutlanmasına karar verildi. TKB, Nene Hatun'u yılın annesi seçti. Anneler Günü'ne ilişkin ilk resmi öneri, 1872'de Amerikalı Julia Howe'dan geldi.
  • 1960- Ankara’da öğrenciler 555K (beşinci ayın beşinde saat 17.00’de, Kızılay’da) koduyla bir gösteri yaptı. Demokrat Partililer hükümete destek için Ankara Kızılay’da bir gösteri düzenlemeye karar verdiler. İktidara karşı gençler de aynı gün, aynı saat, aynı yerde gösteri yaptılar. Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve başbakan Adnan Menderes alanda protestolarla karşılandı.
  • 1960 - Sovyetler Birliği, bir süredir kayıp olan ABD'ye ait casus uçağı, U-2'yi düşürdüğünü açıkladı. Soğuk Savaşı şiddetlendiren bu olaya, U-2 Krizi adı verildi.
  • 1968- Fransa’da, Vietnam savaşı nedeniyle Amerikan karşıtı gösterilerde 6 öğrenci tutuklanması üzerine Daniel Cohn-Bendit liderliğinde 30.000 öğrenci barikatlar kurarak Paris’te ayaklandı; Sorbonne Üniversitesi kapatıldı.
  • 1971- Bakanlar Kurulu, Demiryolu İşçileri Sendikası’nın aldığı grev kararını “milli güvenliğe” aykırı olduğu gerekçesiyle 29 gün erteledi.
  • 1976 -  Yeraltı Maden-İş’in örgütlü olduğu Yeni Çeltek Kömür ve Madencilik AŞ işyerinde çalışan 980 işçi greve başladı. Bu grev madencilik işkolunda ilgili yasalar uyarınca yapılan ilk grev olması bakımından özel bir öneme sahip oldu. 23 gün süren grev sırasında maden işçileri ile işletmede hissesi bulunan Pancak Üreticileri Kooperatifi üyesi köylüler arasında sıkı bir dayanışma sağlandı.
  • 1979- 1 Mayıs yasağına karşı 30 Nisan’da “çalışmama” eylemi yapan DİSK’in Genel Başkanı Abdullah Baştürk ve yardımcısı ile 3 GYK üyesi ve 3 sendika başkanı tutuklandı.
  • 1985- KKTC’de Kurucu Meclis’in hazırladığı anayasa %70.18 evet oyuyla kabul edildi. Rauf Denktaş %71 oy ile cumhurbaşkanı oldu. 23 Haziran’da yapılan genel seçimle de 7 partiden 50 milletvekili ile Cumhuriyet Parlamentosu oluştu.
  • 1987- Mardin’in Gercüş İlçesi Güzelöz köylülerinden SHP Genel Başkanı Erdal İnönü’ye şikayet: Jandarma karakolunda elektrik işkencesi, çırılçıplak toplu dayak.
  • 1990- Federal ve Demokratik Almanya’nın birleşmesi ve Birleşik Almanya’nın askeri ittifaklarda üstleneceği rolün belirlenmesi konusunun görüşüldüğü “2 + 4” toplantılarının ilki Bonn’da SSCB, ABD, İngiltere, Fransa ve iki Almanya’nın dışişleri bakanlarının katılımıyla yapıldı.
  • 1990-  İlk özel televizyon kanalı olan, Magic Box şirketinin Star 1 televizyonu programlı yayına başladı.
  • 1993- Ülke genelinde 400 belediye de 100 bin işçi, 2.5 trilyon TL’lık ödenmeyen alacakları için 1 günlük iş bırakma eylemi gerçekleştirdi.
  • 1993- 30 Nisan’da Bahariye’de bir evde İstanbul Üniversitesi öğrencileri Şengül Yıldıran ve Uğur Yaşar Kılıç’ın polislerce infazında kaçarak kurtulan görgü tanığından videolu açıklama: “Ev hücre evi değildi, evde silah yoktu.”
  • 1998- Seyrantepe’de bir konfeksiyon atölyesinde çalışan HADEP üyesi Bilal Vural (20) akşam arkadaşlarıyla eve dönerken kapalı olan Seyrantepe Ülkü Ocakları yanında iki ülkücü tarafından darp edilip pompalı tüfekle vurularak öldürüldü, 2 kişi yaralandı; ülkücüler yakalandı.
  • 2000 - Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer, Türkiye'nin 10. cumhurbaşkanı seçildi.
  • 2005 - İngiltere'de yapılan genel seçimleri, Tony Blair'in başında olduğu İşçi Partisi üçüncü kez kazandı.
  • 2006- Ankara 11.Ağır Ceza Mahkemesi, ABD’de yaşayan Fethullah Gülen hakkında Ankara 2 No’lu DGM’nin 10 Mart 2003 tarihinde verdiği “kamu davasının kesin hükme bağlanmasının 5 yıl süreyle ertelenmesi” kararının kaldırılarak beraatine karar verdi. AKP TMY’de değişiklik yaparak, terör örgütünden söz edilebilmesi için ”cebir ve şiddet koşulu” getirmiş, F.Gülen’in avukatları da Emniyet Genel Müdürlüğü’nden “Gülen cemaatinin TMY 1.maddesi kapsamında bir örgüt olmadığı”na dair 3 Mart 2006 tarihli bir yazı alıp mahkemeye sunmuştu.
  • 2007 - Kamerun'un Douala kentindeki Douala Uluslararası Havalimanı'ndan, Kenya'nın başkenti Nairobi'ye gitmek üzere havalanan Kenya Havayollarına ait Boeing 737-800 tipi yolcu uçağı düştü: 115 kişi öldü.
  • 2010- Yunanistan’da sendikaların çağrısıyla sokağa çıkan yaklaşık 100 bin kişi kemer sıkma tedbirlerine karşı parlamentoya yürüyüşe geçtiği sırada ateşe verilen bir bankada iki kadın ve bir erkek işçi hayatını kaybetti. 
  • 2013- İdamlarının yıldönümünde Denizler’i anmak için İstiklal Caddesi’nden Taksim’e yürüyen TKP’lilere engel olup biber gazı ve tazyikli suyla müdahale eden polisin barikatını yaran partililer Taksim Meydanı’nda basın açıklaması yaptı.
  • 2014- Denizler’i ve Gezi Direnişi’nde katledilen 8 genci anmak için 2 Mayıs’ta İstanbul’dan Hatay’a yürümeye başlayan FKF’liler Ankara’ya ulaştı.




      DOĞUMLAR:


  • ÖLÜMLER:
  • 1821 - Napolyon Bonapart, Fransız komutan (d. 1769Fransa İmparatoru Napolyon Bonapart, ikinci sürgün yeri olan Güney Atlantik Okyanusu'ndaki Saint Helena Adası'nda öldü.
  • 1883 - Eva Gonzalès, Fransız İzlenimci ressam (d. 1849)
  • 1897 - James Theodore Bent, İngiliz kâşif, arkeolog ve yazar (d. 1852)
  • 1900 - İvan Ayvazovski, Rus ressam (d. 1817)
  • 1907 - Şeker Ahmet Paşa, Osmanlı ressam (d. 1841)
  • 1973 – Şair Arkadaş Zekai Özger öldü.
  • 1981 - Bobby Sands, Kuzey İrlandalı siyasetçi ve Geçici İrlanda Cumhuriyet Ordusu üyesi (d. 1954IRA militanı Bobby Sandsaçlık grevinin sonunda İngiltere'de hapishanede öldü. Sands, aynı zamanda Birleşik Krallık Parlamentosu'nun da bir üyesiydi. IRA militanı Bobby Sands açlık grevinin sonunda İngiltere’de hapishanede öldü. Sands ve yoldaşları kendilerine “siyasi tutuklu statüsü” tanınması, tek tip elbiseye ve tecrite son verilmesi talepleriyle açlık grevine başlamışlardı. Sands açlık grevine başlamadan önce hapishanede tek tip elbise giymeyi reddedip 4 yıl boyunca bir battaniyeye sarınarak yaşamıştı. Sands açlık grevindeyken milletvekilliği için IRA’nın siyasi kanadı Sinn Fein listesinden parlamentoya aday gösterildi ve seçildi. Sands’ın cenazesine Belfast’ta yaklaşık 100 bin kişi katıldı.
  • 1982 - Orhan Gündüz, Türk diplomat ve Türkiye'nin Boston Fahri Başkonsolosu.
  • 1993- Keramik-İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Aktulgalı, 12 Eylül’ün vücudunda yarattığı tahribat nedeniyle yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak yaşama veda etti.
  • 1993- 1977 yılında Manisa DEV-GENÇ’in kuruluşuna öncülük eden, 1979 yılı Nisan ayında Devrimci Yol Manisa Sorumlusu olarak gözaltına alındıktan sonra, Emniyetin 5.katından atılması sonucu felç kalan ve 1989 yılında Almanya’ya iltica eden Ahmet Özdil (1955/ Artvin), yakalandığı mesane kanseri sonucu yaşamını yitirdi. 
  • 2006 - Atıf Yılmaz Batıbeki, Türk yönetmen (d. 1925)
  • 2011 - Halit Çelenk, Türk avukat (d. 1922) İnsan hakları savunucusu, Deniz Gezmişlerin avukatı, eski Türkiye İşçi Partisi (TİP) yöneticisi Halit Çelenk öldü. Halit Çelenk TİP’te GYK üyeliği, sonraları ÇHD başkanlığı, TİHV ve TİHAK kuruculuğu yaptı. Aydınlar Dilekçesi’ni kaleme alanlar arasındaydı.
  • 2012 - Ali Uras, Tıp Profesörü, eski basketbolcu, eski Galatasaray ve TFF başkanı (d. 1923)
  • 2016 - Romalı Perihan, Türk soprano, ressam, manken ve oyuncu (d. 1942)
  • 2019 - Norma Miller, Amerikalı dansçı, koreograf, komedyen, yazar, oyuncu, şarkıcı, söz yazarı ve sanat yönetmeni (d. 1919)
  • 2021 - Emine Işınsu, Türk roman ve oyun yazarı, şair ve dergi editörü (d. 1938)

      (derleyen: mstfkrc)

4 Mayıs 2023 Perşembe

Lüks yatta kuzu çevirme ve ‘gizemli’ arkadaş - Bahadır Özgür / BİRGÜN

 

Lüks restoranlar, mega projeler ve çıkar ortaklığı… Kırgızistan Cumhurbaşkanı’nın lüks yatında yapılan kuzu çevirme partisinde Bilal Erdoğan’ın yanından ayrılmayan ‘gizemli’ arkadaşın bir portresi…

Bilal Erdoğan ve arkadaşları, Kırgızistan Cumhurbaşkanı’nın yatında kuzu çeviriyorlar. Keyifleri yerinde. Hatta az sonra, yattakilere içli bir Karadeniz türküsü söyleyecek Bilal Erdoğan. Yanından hiç ayrılmayan iki kişi hemen dikkati çekiyor.

Biri; okçuluk, şalvar güreşi, kökbörü vb. faaliyetlerin toplandığı Türkiye Geleneksel Spor Dalları Federasyonu Başkanı Hakan Kazancı. Diğeri pek tanınmıyor. Adı Murat Teksöz. Fotoğraf albümü Bilal Erdoğan dolu.

“Atı alan Üsküdar’ı geçti” sözünün söylendiği seçim gecesi Kısıklı’daki eve ilk gidenlerden ve Recep Tayyip Erdoğan’ın elini öpenlerdendi.

Kim bu Murat Teksöz? Ne iş yapar? Bilal Erdoğan’la nasıl bir ilişkisi var?

Aslında ismini ilk kez 21 Aralık 2021 günü yine bu köşede, Birgün’de yazmıştım. O günlerde Kuzey Kıbrıs basınında yaptığı yatırımlarla üst üste haber oluyordu. Özellikle 2 Aralık 2020 günü, pandemide açtığı The Unique Gusto adlı lüks restoran manşetlere çıkmıştı. Açılışa Cumhurbaşkanı Ersin Tatar başta olmak üzere çok sayıda bürokrat, siyasetçi, sanatçı katılmıştı. Biraz inceleyince Teksöz’ün Ada’daki dijital aşı sistemi ihalesini de aldığı, tapuların dijital ortama aktarılması işini üstlendiği ortaya çıkmıştı. 2021 Eylül ayında ise bu sefer Dubaili HBK Group ile beraber bir dijital ödeme sistemi kuracaklarını duyuruyordu.

PARLAK REFERANS LİSTESİ

Kara para, kumar faaliyetleri vb. meselelerle gündemden düşmeyen Kuzey Kıbrıs’taki böyle bir yatırım ilgi çekiciydi doğrusu. Ama esas gözden kaçan, Türkiye’deki şirketinin parlak referans listesiydi. Sahibi olduğu Grid Teknoloji Kalyon, Limak, Rönesans gibi iktidarla beraber anılan şirketlerle çalışmış; şehir hastaneleri, köprüler, İstanbul Havalimanı, Avrasya Tüneli gibi mega projelerde işler almış görünüyordu.

Peki nasıl oluyor da böylesine büyük bir teknoloji şirketinin adını kamuoyu neredeyse duymuyor? Gerçek göründüğü gibi mi sahiden? Bir yerde kamudan iş alan ve iktidarın güçlü bir figürüyle kol kola birileri varsa, orada bu soruların peşine düşmek gerekir. Düşelim öyleyse…

Teksöz’ü tanıyanlardan bazı bilgiler aktaralım: Gaziantep’te meslek lisesinden mezun olmuş, Adana’da bir zincir marketin bilgi işlem departmanında çalışmaya başlamış, ardından ABD’li Oracle’a girip Kırgızistan bölümüne geçmiş. 2010’da Kırgızistan’da iktidarın devrildiği olaylar nedeniyle ülkede mahsur kalınca Oracle, diplomatik girişimlerle kurtarmış onu. Bu olayla şansı da dönmüş bir anlamda. ABD’li şirketin desteğiyle Kuzey Kıbrıs’ta küçük bir bilişim şirketi kurmuş. Teksöz mütevazı iş yaşamı yıllarının ardından aniden Gülen Cemaati’ne ait/ilişkili şirketlere atanan kayyumların danışmanı olarak çıkıyor karşımıza. Hikâyenin gizemli kısmı buradan başlıyor zaten.


                                          Hakan Kazancı, Bilal Erdoğan ve Murat Teksöz


BİLAL ERDOĞAN GÖNDERDİ

17 Kasım 2015’te ‘FETÖ’ soruşturmaları kapsamında Boydak Holding’den sonra el konulan en büyük grup olan Kaynak Holding’e ve bağlı 23 şirkete kayyum atanıyor. Kayyum kim? Petrol İşverenleri Sendikası Başkanı (PÜİS) İmran Okumuş. Aylık 105 bin lira maaşı gündem oluyor. Çok fazla tartışma yaratınca mahkeme kararıyla maaşı düşürülüyor. Okumuş, Ulusoy Firması’nın küçük bir acentesiyken petrol istasyonları sahipliğine ve Ulusoy Holding’in müdürlüğüne kadar yükselmiş birisi. O dönem Rıza Zarrap’ın ortağı Babek Zencani’nin, Tacikistan’da kurduğu otobüs terminali açılışına katıldığını gösteren fotoğrafın da hayli tartışma yarattığını hatırlatalım. Okumuş’un atanmasından bir hafta sonra Murat Teksöz, Kaynak Holding’e danışman olarak getiriliyor. İddia o ki “Beni Bilal Erdoğan gönderdi” diyor. 2016 sonuna kadar el konulup Kaynak Holding bünyesine katılan şirket sayısı 134’e fırlıyor. Teksöz de bu devasa ‘şirket havuzunda’ yüzmeye başlıyor.

Murat Teksöz, GENAR Araştırma şirketi sahibi İhsan Aktaş-telefonla konuşan-beraber özel bir jetle seyahatte.

Bu süreçte bir dizi şirket ve ortaklık kuruyor Teksöz. Tek tek sıralayalım: 15 Temmuz 2013’te Air Clinic İş Güvenliği Hizmetleri’ni kuruyor ve sonra Kazancı’ya devrediyor. 13 Ekim 2015’te de yine Kazancı ile beraber Air Clinic Sağlık Hizmetleri’ni kuruyor. Onu da Kazancı’ya devrediyor. İlk THY ile anlaşıyorlar. Ardından en büyük 8 havalimanındaki 154 havayolu şirketinin hasta, yaşlı vb. yolcu taşıma, iş sağlığı/iş güvenliği hizmetlerini alıyor. Teksöz 13 Mayıs 2016’da Kayseri’de Teksoft adlı bir şirket kuruyor. 10 gün içinde hisseler el değiştiriyor ve 3 Ekim 2016’da İstanbul’a taşınıp Grid Group adını alıyor. 30 Mart 2016’da kayyum Okumuş’un damadı Emre Baştuğ ile beraber Ulusoy Ulaşım Petrol ile 16 Mayıs 2016’da Bin Seyahat Petrol şirketlerini kuruyor.

KAYYUM İÇİNDE KAYYUM

Hepsini kayyumlara mal ve hizmet satarken görüyoruz. Teksöz kısa sürede ‘kayyum içinde kayyum’a dönüşüyor neredeyse. Yönetim kurulunun imzaladığı kararların çoğu onun şirketine yapılacak ödemelerle dolup taşıyor. El konulan onlarca şirketin bilgi işlem bölümlerini de yönettiği için oralardan da sürekli bir harcama göze çarpıyor. Bir küçük güvenlik kamerasından milyon dolarlık yazılımlara kadar akla gelebilecek her türlü alımda Teksöz’ün imzası var. Mesela akaryakıt alımı Baştuğ’la beraber kurdukları şirketin istasyonlarından yapılmış.

İşte kuzu çevirme partisindeki ‘gizemli’ arkadaşın portresi böyle. El konulan ve devletin eline geçen şirketlerde alınan kararları, yapılan ödemeleri, bunun ileride nasıl bir kamu zararı oluşturacağını ve Teksöz’ün Kuzey Kıbrıs’taki faaliyetlerini incelemeye devam edeceğiz.

Bahadır Özgür / BİRGÜN


AKP gıda enflasyonunu yok sayıyor: 'Fiyatlar düştü denince sorun çözülmüyor' (EMRE ALIM-soL/Özel)+Bakan Kirişçi'ye göre soğan ve et fiyatları geriliyor(soL)

 AKP gıda enflasyonunu yok sayıyor: 'Fiyatlar düştü denince sorun çözülmüyor' (EMRE ALIM-soL/Özel)

Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci, soğan ve et fiyatlarının gerilediğini savunurken, soL'a konuşan tarım ekonomistleri görmezden gelinen sorunların yapısallığına işaret etti.

Son ayların zam şampiyonları kuru soğan ve et, gıda fiyatlarında devam eden artışın sembolleri haline geldi. İktidar ve muhalefet arasında polemiğe dahi konu olan ürünlere ilişkin adım atması beklenen Tarım ve Orman Bakanlığı'ndan ise 'sorun yok' açıklaması geldi.

Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci, soğan fiyatlarının gerilediğini, gözlemledikleri artışın ise 'spekülatif' olduğunu savundu. Et fiyatlarında da düşüş yaşandığını iddia eden Kirişci, "İleri gidiş söz konusu değil" dedi ve fiyatlardaki artışın Ticaret Bakanlığını ilgilendirdiğini söyledi.


'Çözülmeyen sorun tekrar ortaya çıkar'

Antalya Hali'nden paylaşılan veriler ise bakanın açıklamaları ile çelişti. Kilosu 13 liradan satılan en ucuz kuru soğanın son iki ayda fiyatının düşmediği aksine düzenli olarak arttığı görüldü.

Yetkili kurum ve isimlerin yok saydığı gıda enflasyonunu soL'a değerlendiren Çukurova Üniversitesi Tarım Ekonomisi Bölümünde görevli Dr. Burhan Özalp, bitkisel üretimdeki sorununun bugünle sınırlı olmadığını vurguladı:

"AKP’nin genel hamlesi hiçbir hatayı kabul etmeme üzerine kurulu olduğu için her seferinde ‘sorun yok, hata yok’ deniliyor. O süreç bir şekilde geride bırakılmış gibi oluyor ama sorun çözülmediği için sonrasında tekrar ortaya çıkıyor.  Soğan sembolik bir ürün oldu. Birçok üründe benzer bir sorun var. Son 2-3 yılda tarımla ilgili krize varabilecek sorunlar 20 yılda izlenen politikanın çıktısı. Tarımda şu an yaşanan temel problem girdi piyasasının neredeyse tamamının özel sektör ve uluslararası şirketler tarafından kontrol edilmesi. Gübre, tohum, yem ithalata dayalı girdiler olduğu için son 2-3 yılda yaşanan kur krizi de bu maliyetleri patlattı. Çiftçinin üretim maliyeti çok hızlı artarken, ürünü satarken tüccarlar ve şirketler dışında alternatifi yok. Piyasayı regüle edecek bir devlet kurumu olmadığı için iyi bir fiyat elde edilememe problemiyle karşılaşılıyor. Tüketici daha yüksek fiyattan ürün tüketmek zorunda kalıyor, çiftçi de istediği fiyattan satamamış oluyor.

Çiftçi toprağını terk ediyor

Girdi maliyetlerindeki artışın yanı sıra azalan tarım alanlarının da üretimi sekteye uğrattığını belirten Özalp, talebi karşılayacak tarımsal verimliliğine ulaşılamadığının altını çizdi:

"Türkiye’nin tarım alanları 2000’li yıllarda ciddi şekilde daraldı. Tarım alanları azalırken üretim verimliliğini orada oluşan açığı kapatmayacak şekilde artıramadığınızda yine ihtiyacı karşılayamıyorsunuz. Bu da fiyatlara etki ediyor, gıda fiyatları yukarı doğru çıkıyor. Dünyada gıda fiyatları düşme eğilimine girmişken Türkiye’de artıyor. AKP’nin izlediği inşaat odaklı rant ekonomisi tarım alanlarına ciddi bir saldırıyı beraberinde getirdi. Bunu telafi etmek için teknolojiye yatırım yapılmadığı için tarımsal üretim artırılamadı. Artan nüfusun getirdiği talep karşılanamıyor. Çiftçi sonucu bilmediği bir kumar masasına oturur gibi her sene üretim yapıyor. Girdi fiyatlarının, satış fiyatlarının ne olacağını bilmiyor. Her sene para kazanacağı umuduyla imkanları el verdiği ölçüde üretime devam ediyor.  Gübre fabrikaları özelleştirildi, ilaca hiç destek verilmiyor, bütün önemli ürünlerin tohumu özel sektör tarafından üretiliyor."

'Sorunu kabul ederseniz çözümü de kamulaştırma olacaktır'

Et fiyatlarındaki önlemeyen yükselişi soL için yorumlayan Çukurova Üniversitesi Tarım Ekonomisi Bölümünde görevli Dr. Burak Öztornacı ise çözümün bilindiğini ancak harekete geçilmemesinin bir tercih olduğunu söyledi:

"Birincisi, 20 yıldır AKP eliyle hayata geçirilen neoliberal politikalar, özelleştirmelerle Türkiye’nin temel girdi tedarikçilerinin tasfiyesi; ikincisi ise buna dair hiçbir yapısal çözümün ortaya konmaması. Yapılan şey günlük politikalarla göz boyamaktan ibaret. Sayın bakanımızın yaptığı açıklamanın bilimsel olarak hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur.  Ülkenin sahip olduğu potansiyelin yıllar içinde tasfiye edildiğini bilmek, görmek için kitaplar okumaya gerek yok. Sorunun bu olduğunu kabul ederseniz çözümü de kamulaştırma olacaktır. Kamulaştırma ise AKP iktidarının fıtratında yok. Ellerinde iki seçenek var. Ya sorunu görmezden gelecekler ya da sebebini dış güçler gibi nedenlere bağlayacaklar. Bunların hiçbiri sorunu bilmezlikten değil, sorunu çözememezlikten kaynaklanıyor."

'Et fiyatlarının düşeceğini öngörmek delilik' 

Et ve Süt Kurumu aracılığıyla yapılan satışların yetersiz, ithalatın ise geçici bir çözüm olduğunu vurgulayan Öztornacı, et fiyatlarının önümüzdeki aylarda da daha da artacağına işaret etti: 

"Piyasaya ya da Et Süt Kurumu’na yönelik söylemiş olsa da herkes bu bahsedilen düşüşün seçim döneminde tüketicinin tepkisini azaltmak için olduğunu, kalıcı bir çözüm olmadığını tahmin ediyor.  Özelleştirme dalgaları nedeniyle hayvancılığa girdi sağlayan temel kurumlar satıldı. Türkiye iyi-kötü kendi hayvan yemini üreten bir ülkeydi, şimdi bunların hepsi özel şirketlerin elinde. Kimileri ise kapatıldı. Gıda gibi stratejik bir alanda girdi sağlayıcılarını özelleştirmenin sonucu daha pahalıya girdi almaktadır. Gerek bitkisel üretimde gerek hayvansal üretimdeki girdilerin temel tedarikçisi ithalat. Döviz kurlarının önümüzdeki dönemde daha da artacağını düşünürsek girdi fiyatlarının dolayısıyla et fiyatlarının düşeceğini öngörmek deliliktir. İthalat yaparak ya da zararına satışla fiyatları bir derece düşürmüş olsalar da bu kalıcı bir çözüm değil."

                                                                 /././

Bakan Kirişçi'ye göre soğan ve et fiyatları geriliyor(soL)

Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci, kırmızı et fiyatlarının gerilediğini, ileri gidişin söz konusu olmadığını söyledi. Kirişci, Türkiye'nin soğan arzında bir sorun olmadığını kaydetti.

Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci, NTV'nin sorularını yanıtladı. Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci, kırmızı et fiyatlarının gerilediğini, ileri gidişin söz konusu olmadığını söyledi. Kirişci, Türkiye'nin soğan arzında ise bir sorun olmadığını ileri sürdü.

‘Soğan fiyatlarının 11-12 liralara geldiğini duyabiliriz’

Soğan fiyatlarıyla ilgili soruyu yanıtlayan Kirişci şunları söyledi: 

"Türkiye'nin aslında soğan arzıyla ilgili sorunu yok. Şu anda Adana halini arayacak olsanız soğan fiyatlarının 11-12 liralara geldiğini duyabiliriz. Tarım ürünleri üzerinden spekülatif davranışlar karşılık buluyor. Patates için de aynı şekilde, üretim fazlamız var. Buradan ilerisi artık Ticaret Bakanlığımızı ilgilendirdiği için bakanlık olarak görev alanımızın dışına çıkmış oluyor."

‘Et fiyatlarında ileri gidiş söz konusu değil’

Kırmızı et fiyatlarındaki artışla ilgili değerlendirme yapan Bakan Kirişci şunları kaydetti: 

"Et fiyatları geriliyor, ileri gidiş söz konusu değil. Kasap reyonu olan marketlerde biz fiyat garantili ürün verdik. İstanbul'da başladık. Başarılı olduğunu gördüğümüzde Ankara'da da uyguluyoruz. Kıymayı 190 liradan satmaları karşılığında marketlere ürün veriyoruz. Et Süt Kurumu'nun durması gereken yer regülasyon."



3 Mayıs 2023 Çarşamba

UÇAK FABRİKALARIMIZ: “THK-13 UÇAN KANAT PROJESİ” - Sinan Meydan / Cumhuriyet

 "Bütün uçaklarımızın ve motorlarının ülkemizde yapılması ve savaş hava endüstrimizin de bu temele göre geliştirilmesi gerekir.” 

(Atatürk, 1 Kasım 1937)

Ne zaman İHA-SİHA konusu açılsa iktidar ve yandaşları, “CHP’nin Türkiye’de havacılık sanayinin gelişmesini engellediğini” iddia ediyorlar. Buna kanıt olarak da CHP’nin, Nuri Demirağ’ın havacılık çalışmalarını baltaladığını ileri sürüyorlar. Bu arada erken Cumhuriyet döneminde (1923-1950 arasında) devletin kurduğu uçak fabrikalarını ve üretilen uçakları ise görmezden geliyorlar. İşte bugünkü konumuz THK Uçak Fabrikaları ve 1948’de hayata geçirilen THK-13 Uçan Kanat Projesi

Türk Hava Kurumu

Atatürk, Türkiye’de yerli-milli havacılık sanayisinin kurulmasına büyük önem veriyordu. Bu amaçla, daha 1925’te Türk Tayyare Cemiyeti’ni (Türk Hava Kurumu) kurdurdu. THK’nin temel amaçlarından biri uçak fabrikaları kurmaktı.

TOMTAŞ Kayseri Uçak Fabrikası (1926-1950)

15 Ağustos 1925’te Türkiye Cumhuriyeti ile Alman Junkers Uçak Fabrikası AŞ arasında yapılan bir anlaşma ile TOMTAŞ (Tayyare ve Motor Türk AŞ) kuruldu. 3.5 milyon TL sermaye ile kurulan şirkete THK de 125 bin TL sermaye ile katıldı. Anlaşmaya göre TOMTAŞ, Kayseri’de üretim ve montaj için, Eskişehir’de de bakım ve onarım için birer fabrika kuracaktı.

TOMTAŞ Kayseri Uçak Fabrikası, 6 Ekim 1926’da devlet töreniyle açıldı. Fabrika 50 Türk, 120 Alman personelle çalışmaya başladı. Fabrika açıldıktan sonra Türk-Alman ortaklığında bazı sorunlar baş gösterdi. Anlaşmazlıklar nedeniyle Alman Junkers, hisselerini 520 bin TL bedelle THK’ye devredip ortaklıktan çekildi. 28 Haziran 1928’de TOMTAŞ’ın faaliyetleri sona erdi.

Kayseri Uçak Fabrikası, 1930’da MSB’ye devredildi. 1931’de yeniden açılan fabrikada Amerikan Curtiss Hawk, Curtiss Fledgling, Alman Gotha, Polonya P.Z.L, İngiliz Miles Magister uçaklarının üretimi ve montajı yapıldı. Kayseri Uçak Fabrikası’nda 1926-1942 arasında 212 uçak, 27 planör üretildi. Ayrıca 1937-1947 arasında 24 tip uçak fasbatı ve 14 tip motor revizyonu yapıldı. (Osman Yalçın, Türk Hava Harp Sanayi Tarihi, İstanbul, 2013, s.129-132; İsmail Yavuz, Mustafa Kemal’in Uçakları, İstanbul, 2013, s. 38)

Kayseri Uçak Fabrikası, -Marshall Yardımı sürecinde- 1950’den itibaren “Hava İkmal Merkezi”ne dönüştürüldü. Burada Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na ait çeşitli onarım ve revizyonlar yapıldı. (Yavuz, s. 38)

THK Etimesgut Uçak Fabrikası (1942-1952)

Atatürk, 1 Kasım 1937’deki Meclis konuşmasında “Bütün uçaklarımızın ve motorlarının ülkemizde yapılması ve savaş hava endüstrimizin de bu temele göre geliştirilmesi gerekir” diyerek Türkiye’nin yerli uçak ve uçak motoru fabrikaları kurması gerektiğini belirtti.

THK, uçak üretimine Akköprü’de bulunan küçük binasında başladı. 1941’de Ankara’da THK Etimesgut Uçak Fabrikası kuruldu. 1945’te yine Ankara’da Gazi Uçak Motoru Fabrikası kuruldu. 1950’de Ankara Rüzgâr Tüneli tamamlandı. 1941’de açılan THK Etimesgut Uçak Fabrikası, yaklaşık 14 bin m2 yüzölçümüne sahipti. 1947’de yaklaşık 16 bin m2’ye yayılan fabrika 8 milyon TL’ye mal oldu. Fabrika, 1942’de 113 mühendis ve 211 teknisyen ile çalışmaya başladı. 1945’te fabrikanın çalışan sayısı 945 kişiye yükseldi. 1947’de çalışan sayısı 540 kişiye indi. Fabrikada 27 yabancı çalışan vardı. II. Dünya Savaşı sonrası yabancılar ülkelerine dönünce 1948’den itibaren fabrikada yabancı kalmadı. Fabrikadaki çalışan sayısı 1949’da 397 kişiye geriledi. Fabrikadaki genç Türk uçak mühendisleri özgün modeller tasarlayıp ürettiler.

                              THK Etimesgut Uçak Fabrikası 1942’de üretime başladı.

THK Etimesgut Uçak Fabrikası’nda “Dizayn Ofisi” olarak adlandırılan ArGe bölümünde 1945’te 6 yüksek mühendis, 4 mühendis ve 2 teknik ressam görev yapıyordu. Fabrikada 1942-1950 yılları arasında THK1, THK-3, THK-6, THK-7, THK-8, THK-9, THK-13 planör modelleri; THK-2, THK-4, THK-5, THK-10, THK-11, THK-12, THK-14, THK-15 uçak modelleri tasarlanıp üretildi. THK-16 jet uçağı projesi ise tasarım olarak kaldı, hayata geçirilemedi. Bu fabrikada 1942-1952 arasında 126 adet uçak üretildi.

THK-13 Uçan Kanat Projesi

THK Etimesgut Uçak Fabrikası’nın başarılı Türk mühendisleri 1947’de THK-13 Uçan Kanat Planörü’nü geliştirdiler. O sırada THK Başkanı Seyfi Düzgören’in desteğiyle Yüksek Mühendis Yavuz Kansu tarafından projelendirilen THK-13, 1948 yılında THK Etimesgut Uçak Fabrikası’nda üretildi.

THK Etimesgut Uçak Fabrikası’nda THK-13 Uçan Kanat Planörü’nün üretim aşaması.Mustafa Kılıç, Uçan Kanat THK-13, THK Basımevi, Ankara, 2008, s. 50-52)

Yavuz Kansu, THK-13’ü tasarlarken Amerikalıların Northrop ve Alman  Horten kardeşlerin uçan kanat projelerinden de yararlandı.

Hafif olması için ahşaptan üretilen THK-13, 20 m kanat boyunda, 2 m yüksekliğinde, 40 m2 sathında, 5 m kanat uzunluğunda ve toplam 490 kg ağırlığındaydı. Tek pilotlu kokpitin üstü açıktı.

THK-13 yapıldığında henüz Ankara Rüzgâr Tüneli bitirilmemişti. Bu nedenle planörün rüzgâr testleri, bir THK-15 uçağının üzerine özel bir platform takılıp planörün 1/10 modeli bu platforma yerleştirilerek yapıldı.

THK-13 ilk uçuşunu 26 Ağustos 1948’de Çankaya’da uçağın arkasına bağlanarak yaptı. Havada planör uçaktan ayrıldı. Mecburi iniş yapan Pilot Kadri Kavukçu hafif yaralandı. Basında uçak fabrikası hakkında olumsuz haberler çıktı. THK ise planörün tamir edilerek 20 gün içinde uçuşa hazır hale getirileceğini duyurdu.

THK-13’ün 29 Eylül 1948’de yapılan ikinci uçuş denemesinde ise planör düşerek parçalandı. Pilot Cemal Uygun yaralandı. Cemal Uygun, sağ kanat ucunda bir mengenenin unutulduğu, planörün bu nedenle düştüğünü belirtirken; Yavuz Kansu, kazanın pilotaj hatasından kaynaklandığını belirtecekti.

İkinci bir THK-13 yapımıyla projeye devam edilmek istendi. İkinci THK13, 1949’da tamamlandı. Fakat uçuş testleri yapılmadan projeden vazgeçildi.

THK Uçak Fabrikası’nın kapatılma sürecinde THK-13 Uçan Kanat’ın “başarısız” uçuş denemeleri uçak fabrikalarına karşı bir kampanyaya dönüştürüldü. Oysa projeyi geliştirenlerin amacı bu özgün ve iddialı proje sayesinde bir kamuoyu oluşturup uçak fabrikasını canlandırmaktı. Projenin eksikleri tamamlanabilirdi. Nitekim aynı yıl ABD’de B-35 ve B-49 uçan kanat projeleri de başarısız olmuş; pilotlar Daniel Forbes ve Glen Edwards hayatlarını kaybetmişti. Fakat Amerika yeni projeler geliştirmekten vazgeçmedi.

Paris Havacılık Sergisine katılıp ilgiyle karşılanan THK-13 Uçan Kanat Projesi, prototip planör aşamasında kaldı. Aslında amaç bu planörden sonra bu tip bir ileri teknoloji uçak yapmaktı.

(Ayrıntılı bilgi için bkz. Mustafa Kılıç, Uçan Kanat THK-13, Ankara, 2008; “Yerli Uçan Kanat THK-13”, https:// tolgaozbek.com/hobi/kitap/yerliucan-kanat-thk-13/ son erişim 1 Mayıs 2023)

THK uçak fabrikalarının kapatılması

II. Dünya Savaşı sonrası ABD, savaştan kalan uçaklarının bir kısmını “hibe” olarak Türkiye’ye verince THK Etimesgut Uçak Fabrikası’nın üretim kapasitesi düştü. THK, sorunlarını, 1948’de 16 sayfalık bir raporla dönemin başbakanına bildirdi. Ancak sorunlar çözülemedi.

                                                 Uçan Kanat THK-13

1950’de DP iktidara geldiğinde fabrika hâlâ açıktı. Öyle ki, 1951’de çıkarılan bir Bakanlar Kurulu kararıyla bu fabrikada üretilen uçakların ihracına izin verildi. (BCA, 30-18-1-2/126-63- 8, 16 Ağustos 1951) Bu fabrikada üretilen THK-5A (ambulans uçağı) 1951’de Danimarka’ya ihraç edildi. Fabrika 1952’de MKEK’ye devredildi. İddiaya göre Danimarka, 1953’te fabrikaya 26 uçak siparişi daha verdi. O günlerin tanıklarından Şükrü Er’in anlattığına göre “Uçak harp silahıdır, satılmaz, ihraç edilmez” denildi. (Yalçın, s. 149) Amerikan uçaklarının alınması nedeniyle üretimi iyice azalan fabrika birkaç yıl içinde kapatıldı. İsmail Yavuz, Şükrü Er’in defalarca kendisine “Danimarkalılar 1953 yılında tekrar sipariş vermek için gelmişlerdi, fakat bu sırada THK Uçak Fabrikası kapatılmıştı” dediğini aktartıyor. (Yavuz, s.157) THK Gazi Uçak Motoru Fabrikası da 1954’te traktör fabrikasına dönüştürüldü. (Yavuz, s. 130; Yalçın, s. 166)

                                                          ***

Sonuç olarak, Türk havacılık sanayisi Nuri Demirağ’la sınırlı değildi. Erken Cumhuriyet döneminde THK de uçak fabrikaları kurmuş, bu fabrikalarda Türk mühendislerce tasarlanan planör ve uçak modelleri üretilmişti. O modeller arasında THK-13 Uçan Kanat Planörü gibi çok iddialı bir proje de vardı. THK Etimesgut Uçak Fabrikası’nda yapılan uçaklardan biri (THK-5A) 1951’de Danimarka’ya satıldı. “THK Uçak ve Uçak Motoru Fabrikaları”, II. Dünya Savaşı sonrası siyasal ve ekonomik ortamda güç kaybetti, 1950’lerde ise kapatıldı. Erken Cumhuriyet döneminin önemli müteşebbisi Nuri Demirağ’ın 1930’ların sonunda hükümetle yaşadığı sorunların temelinde ise CHP hükümetinin havacılık sanayisine karşı olması değil devletçi sanayileşmeye ağırlık verilmesi vardı. 

Sinan Meydan / Cumhuriyet

Yılda 30 bin ton kiraz üretilen bölgeye mermer ocağı! - Yusuf Yavuz / soL

 Dünyada kirazın en geç hasat edildiği 1900 rakımlı yaylaya mermer ocağı izni verilmesi üreticileri ve yöre halkını isyan ettirdi.

Torosların yüksek rakımlı yaylalarında kiraz üretimi yapılan Konya’nın Hadim ilçesinde mermer ocağı izni verilmesi üreticilerin tepkisini çekiyor. Ağustos 2022’de ÇED Gerekli Değildir Kararı verilen projeye karlı dava açan yöredeki üreticiler mermer ocağının iptal edilmesini talep ediyor. Davaya bakan Konya 2. İdare Mahkemesi’nin kış koşulları yüzünden bahar aylarına ertelediği bilirkişi incelemesi yapıldı. Jandarmanın yoğun güvenlik önlemi aldığı 1900 rakımlı bölgedeki bilirkişi incelemesi sırasında yöre halkı bayrak açıp dövizler taşıyarak mermer ocağına karşı tepkilerini yansıttı.

Kiraz üretimi bölgenin geçim kaynağı

Konya’nın Hadim ilçesindeki yüksek rakımlı bahçelerde yılda 30 ton civarında kiraz üretimi yapılıyor. Kuzey yarımkürede kirazın en son hasat edildiği bölge olarak bilinen Hadim’deki bahçelerin bir kısmı 1900 metreyi bulan yükseklikte Ağustos ayına kadar dalında kiraz görmek mümkün. Türkiye kiraz üretiminde dünyanın önde gelen ülkelerinden biri. Coğrafi ve iklimsel özellikleri nedeniyle de raf ömrü kısa olan kirazda geniş bir hasat dönemi yaşanması önemli bir avantaj sağlıyor. İzmir Kemalpaşa’da kiraz hasadı Mayıs ayı başında başlarken, Hadim’deki ağaçlar henüz yeni çiçeklenmiş oluyor. Temmuz ayında başlayan kiraz hasadı Ağustos ayı ortalarına kadar sürüyor. 

Kilosu ortalama 5 avroya satılıyor

Hadim Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Orhan, hasat döneminde civar ilçelerden binlerce işçi geldiği için kiraz üretiminin bölgede önemli bir istihdam yarattığını söylüyor. Geçtiğimiz yıl ihracata giden Hadim kirazının kilosu ortalama 5 Avro’ya satılmış. Bu yıl da ürün beklentisi yüksek, üreticiler verimden umutlu. Ancak yüksek rakımlı bahçelerdeki ağaçların yeni çiçeklenmeye başladığı Hadim’de özel bir madencilik şirketi tarafından açılmak istenen mermer ocağı üreticilerin de kiraz bahçelerinin de kabusu oldu. 

Valilik 'ÇED Gerekli Değildir' kararı verdi

Hadim’de eski adı Gerez olan Yalınçevre köyü yakınındaki dağlık bölgede 470 bin metrekarelik araziyi kapsayan alanda NGri Maden adlı özel bir madencilik mermer ocağı ruhsatı verildi. Konya Valiliği ise Ağustos 2022’de ilk etapta 200 bin metrekarelik alanda işletmeye başlamak isteyen şirketin hazırladığı projeye ÇED Gerekli Değildir kararı vermişti. 

Üreticiler dava açtı, keşif bahara kaldı

Bu gelişmemin ardından Hadimli üreticiler ve üretici örgütleri ÇED kararının iptali için dava açtı. Ancak kış koşulları nedeniyle mermer ocağı izni verilen araziye ulaşımın ve inceleme yapmanın zorluğu yüzünden geçtiğimiz sonbaharda açılan davayla ilgili bilirkişi incelemesi bahar aylarına ertelenmişti. 

Bilirkişi heyeti 1900 rakımlı bölgede inceleme yapıldı

Konya 2. İdare Mahkemesi’nde görülen davayla ilgili atanan bilirkişi heyeti mermer ocağı açılması planlanan bölgede inceleme yaptı. Jandarmanın yoğun güvenlik önlemi aldığı keşif sırasında Hadimli kiraz ve bal üreticileri ile yörede yaşayan vatandaşlar Türk bayrağı ve dövizler taşıyarak mermer ocağına karşı tepkisini yansıttı. 

Bilirkişi heyetine yerel rehber eşlik etti

Boz ayı, vaşak ve kurt gibi nesli tehlike altındaki yaban hayvanlarının yanı sıra çok sayıda kuş türüne de ev sahipliği yapan bölgedeki inceleme sırasında yerel dağcı ve doğa tutkunu Hasan Hüseyin Kahraman Mahkemenin atadığı bilirkişi heyetine rehberlik etti. 

Yılda 135 bin ton atık çıkacak

Yılda 150.000 ton üretim yapılması, 135 bin ton da moloz ve pasa çıkması beklenen mermer ocağı projesinin faaliyete başlaması durumunda kiraz üretimi başta olmak üzere arıcılık ve hayvancılığın zarar göreceğini belirten yöre halkı bu girişimin durdurulmasını talep ediyor. 

Muhtardan mermer ocağı tepkisi

Mermer ocağının etkileyeceği yerleşimlerden biri olan Yalınçevre (Gerez) Mahallesi Muhtarı Süleyman Yaşar, “Buraya mermer ocağı açıldığı zaman bizim sularımız yok olacak. Ruhsat verilen alanın dibinde hayvanlarımız ve kurtlar kuşlar için yaptığımız çeşmeler kuruyup yok olacak. Keçi ve koyunlarımız hep burada otluyor, buralar yok olacak. Kiraz ağaçları zarar görecek. Kiraz üretimi ve çiftçilik öldüğü zaman Gerez’de de hiçbir şey kalmıyor. Gerez mahallesinin buradan çekip gitmesi lazım. Mermer ocağı açılırsa ormanımız yok olacak. Ardıç ağaçları kolay kolay yetişmiyor, çam ağaçları da aynı. Burada, Şaban Dağında yaşayan vaşak gibi yaban hayvanlarının yaşam alanları yok olacak. Kekliklerimiz bu dağda yaşıyor, onlar da yok olacak. Biz buraya mermer ocağı açılmasını istemiyoruz.” dedi. 

'Buraları vermek istemiyoruz'

Yüksek rakımlı dağlık bölgede yapılan bilirkişi keşfini takip eden bölgede yaşayan vatandaşlardan 80 yaşındaki Safiye Uysal ise bölgenin doğasının tahrip edilmemesi gerektiğini belirterek, “Biz buraları vermek istemiyoruz. Buralar bize atalarımızdan kaldı. Biz de aynı şekilde torunlarımıza bırakmak istiyoruz. Zaten birer avuç küçük bahçelerimiz var, buraları vermek istemiyoruz. Mermer ocaklarının tozu hem bitkilere hem de insanlara zarar veriyor” diye konuştu. 

Mermer tozu halk sağlığı sorunu

Göğüs hastalıkları uzmanı Dr. Yıldız Tekin Uysal da bilirkişi incelemesinin yapıldığı, mermer ocağı açılması planlanan bölgede konuyla ilgili sorularımızı yanıtladı. Mermer ocaklarından çıkan tozların 4 kilometre uzaklığa kadar taşındığına dikkat çeken Uysal, “Vücutta biriken bu tozlar asla gitmiyor, iğne ucu gibi akciğere ve akciğer zarına saplanıyor. Zatürre, verem gibi hastalıklar iyileşiyor ama bu tozlardan kaynaklı hastalıkların geri dönüşü mümkün olmuyor. Mermer ocaklarından çıkan ve etrafa yayılan tozlar halk sağlığı açısından önemli nir sorun oluşturuyor. Aynı zamanda bu ocaklarda çalışan işçiler açısından da riskli” dedi. 

'Bütün canlılara zarar verecek'

Bölgede arıcılık ve kiraz üretimi yapan Yaşar Akdağ da mermer ocağının yaratacağı risklere işaret ederek, “Bu dağlarda kekik, şalba, geven ve kenger gibi bitkiler arıcılık için önemli. Burada arılarımız doğal bitkilerden nektar alarak bal yapıyor. Arıcılar eğer organik bal üretimi yapıyorsa burada yılda yaklaşık 15-20 kg civarında bal üretir. Balın kilogram fiyatı 250 ila 400 arasında değişiyor. Burada mermer ocağı açılırsa Arıcılar olumsuz yönde etkilenecek. Mermer ocağının tozları doğada yaşayan bütün canlılara zarar verecek” ifadelerini kullandı. 

'Kazanan bir kişi, kaybeden binlerce kişi olacak'

Hadim’de yılda yaklaşık 25 ila 30 bin ton civarında kiraz üretimi yapıldığına da değinen Aktaş, “Burada kaybeden binlerce kişi kazanansa yalnızca bir kişi olacak. Bizim asıl zorumuza giden bu. Özellikle AKP Hükümeti’nin 2000’li yıllardan bu yana izlediği yanlış politikalardan bir tanesi bu: Bir kişinin çıkarı ve menfaati mi önemli, doğa mı, gelecek nesillerin menfaati mi önemli? Buraları alan-talan ettiğinizde geleceğe bir şey bırakılmıyor. Burada halkın ağaçsız bile olsa orman arazisine en küçük bir müdahalesinde tutanak tutulup ceza kesilirken, mermer şirketinin ekili dikili olan yüzlerce dönüm alana el koymasına göz yumuluyor” görüşünü dile getirdi. 

Kireçtaşları bölgenin su deposu

Mermer ocağı açılması planlanan arazide incelemelerde bulunan Jeoloji Yük. Müh. Dr. Eşref Atabey ise alanındaki kireçtaşı kayaların bol kırıklı ve çatlaklı; ileri derecede karstik yapılı olduğuna değinerek şu değerlendirmeyi yaptı:

“Karstlaşma ile dolin ve polyeler, çöküntü çukurlukları oluşmuştur. Kireçtaşları erime yüzeyli ve gözeneklidir. Kireçtaşları mikro ve makro çatlaklı ve gözenekli, içinde karstik boşluklar barındıran, kar sularını depolayan tıpkı bir binanın çatısındaki su deposu gibi, birer su deposudurlar. Mermer ocağı ile bu sistem ortadan kalkacaktır. Şaban Dağı’nda eriyen karlar ile yağmur suları bu kırık ve çatlaklardan yerin derinliklerine doğru süzülür ve depolanır. Gözenekleri ile kırık ve çatlakları içinde, yağmur sularının zemin içerisine süzülmesiyle oluşan meteorik sular, daha önceden hapsolmuş formasyon suları vardır. Sedimantasyon sırasında hapsolmuş olan formasyon suları hidrolojik döngünün bir parçasıdır. Ayrıca çok eski jeolojik zamanda oluşan fosil sular bulunur. 

Mermer ocakları aşırı su tüketiyor

Mermer ocağı yarmaları kaya çatlak sistemlerini kestiklerinden, yer altı suyuna sızan suyun açığa çıkmasına, akış yönünün değişmesine, buharlaşmasına ve kaybına neden olur. Mermer ocağı ile karstik yapının ve kırıkların yok olmasına ve bunların doğal dengesinin bozulmasına neden olacaktır. Hadim’in su ihtiyacını karşılayan yer altı suyu azalacak ya da kuruyacaktır. Çevresindeki kiraz bahçeleri ve tarım alanlarının su ihtiyacı doğacaktır. Ayrıca pasalardan (atıklardan) karstik su yollarıyla yer altı ve dere suyuna karışan sedimanlar suların sıcaklığını, pH, elektrik iletkenliği ve biyolojik oksijen ihtiyacı derişimini değiştirerek canlılar için zararı olacaktır. Mermer üretim sanayi, enerji ve su yoğun bir sanayidir. Özellikle blok mermerlerin kesimi esnasında aşırı derecede su kullanılmaktadır. Bir metreküp ham blok mermerde 630 litre sanal su kullanılmakta ve bu tamamen mavi su yani yer altı tatlı su, pazarlanan ürünün son aşamasında bir metrekare katrak cilalı ebatlı üründe kullanılan sanal su miktarı 6.650 litre olup, bunun 1.330 litresini mavi su yani yer altı suyu, 5.320 litresini gri su oluşturur.”

Yusuf Yavuz / soL