02/08/2023 tarihinde yayımladığımız haberde, İstanbul Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü sorumluluğundaki Çocuk Evlerinde kalan devlet korumasındaki çocukların, tek bir kamu görevlisinin bile refakati olmaksızın, Nur Cemaati’nin bir kolu olan Suffa Vakfı’yla ilişkili olan Mutlu Yuva Derneği’nin düzenlediği 40 günlük eğitim kampına alındığını kaydetmiştik.
Kampın, yine bir dini cemaate ait olan, Güngören ilçesinde faaliyet gösteren Özel Gündüzalp Erkek Öğrenci Yurdu’nda gerçekleştirildiğini aktarmıştık.
Söz konusu haberimize, yayımlanmasının ardından 24 saat geçmeden jet hızıyla erişim engeli getirildi.
Erişim engeli, haberde ismi geçen Merkez Valisi A.Y.'nin şikayeti üzerine getirildi.
Söz konusu haberde, A.Y.'le ilgili bölüm şöyle:
Derneğin arkasında AKP’li isim ve Merkez Valisi var
"Kamusal bir sorumluluğu fiili olarak ele geçirmiş görünen derneğin bunu başarmasının ardında siyasi ilişkiler bulunuyor. Derneğin yönetim kurulu başkanı birkaç dönem AKP Erzurum milletvekilliği yapan Muzaffer Güzelyurt, yönetim kurulu üyelerinden biriyse Merkez Valisi Abdülkadir Yazıcı. soL’un görüştüğü kamu personeli, Merkez Valisi Yazıcı’nın nüfuzunu kullanarak müdürlükler üzerinde baskı oluşturduğunu ifade ediyor.
Kaynaklara göre derneğin nüfuzunun vardığı son örnek, Yazıcı’nın İstanbul İl Müdürlüğü yetkililerinden 3-5 yaş arası ailesini kaybetmiş çocukların bilgisini çekinmeksizin talep etmesi. Bu talep, Şubat Depremi sırasında yetim kalmış devlet korumasına muhtaç çocukların, Menzil cemaatinin yurtlarına izinsiz, belgesiz bir içimde götürülmesi olayını akıllara getiriyor.
Derneğin kendi dini müdahalelerini, kamu idare ve personeli üzerinde baskı kurarak genişletmeye çalıştığı da edinilen bilgiler arasında. soL’a konuşan kamu personeline göre, çocukların okul seçiminde imam hatip okullarına yönlendirilmesi için İl Müdürlüğü çalışanları, çocukların gelecek tercihlerine müdahaleye zorlanıyor."
/././
Bakanlıktan 'tarikat kampı' açıklaması: soL'un haberini yalanlamak zorunda kaldılar (soL-Özel)
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, devletin koruması altındaki çocukları 40 günlük tarikat kampına yolladığımıza dair haberimizi yalanladı, yurdun bakanlığa bağlı olduğunu öne sürdü.
İstanbul Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü sorumluluğundaki Çocuk Evlerinde kalan devlet korumasındaki çocuklar, tek bir kamu görevlisinin bile refakati olmaksızın, Nur Cemaati’nin bir kolu olan Suffa Vakfı’yla ilişkili olan Mutlu Yuva Derneği’nin düzenlediği 40 günlük eğitim kampına alınmıştı.
Kampın, 3 Temmuz–11 Ağustos tarihleri arasında, yine bir dini cemaate ait olan, Güngören ilçesinde faaliyet gösteren Özel Gündüzalp Erkek Öğrenci Yurdu’nda gerçekleştirildiğini aktarmıştık.
Söz konusu haberimize Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'ndan yalanlama geldi.
Bakanlık tarafından yapılan açıklamada, Mutlu Yuva Derneği’nin 23.06.2023 tarihli yazısına istinaden çocuk evlerinde kalan çocukların yaz tatilini verimli geçirmeleri için Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı olan yurtta yaz programına katılmalarının planlandığı öne sürüldü. Yurdun bakanlığa bağlı olduğu ve devlet denetimi altında hizmet verdiği iddia edildi.
/././
Devlet koruması altındaki çocuklar 40 günlük tarikat kampına yollandı! (soL-Özel)
Devlet, İstanbul'da koruması altındaki çocukları 40 günlük tarikat kampına yolladı. Devlet görevlileri bir Merkez Valisi'ne işaret ediyor. Tarikatın yurtlarında daha önce iki çocuk taciz edilmişti.
İstanbul Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü sorumluluğundaki Çocuk Evlerinde kalan devlet korumasındaki çocuklar, tek bir kamu görevlisinin bile refakati olmaksızın, Mutlu Yuva Derneği’nin düzenlediği 40 günlük eğitim kampına alındı. Bu dernek, Nur Cemaati’nin bir kolu olan Suffa Vakfı’yla ilişkili.
Kamp, 3 Temmuz–11 Ağustos tarihleri arasında, yine bir dini cemaate ait olan, Güngören ilçesinde faaliyet gösteren Özel Gündüzalp Erkek Öğrenci Yurdu’nda gerçekleştiriliyor. Mutlu Yuva Derneği tarafından seçilen ve gelecek dönemde “abilik sorumluluğu” verebilecekleri gençlere odaklanan “yaz kampı”, hiçbir kamu denetiminden geçmeden sürüyor.
Bakanlık erkek çocukları tarikata emanet etti
Derneğin din eğitimi içerikli kampının cemaatin iç kaidelerine dayalı medrese eğitimi şeklinde planlandığı anlaşılıyor. Duyurularında sadece erkek çocuklara yönelik düzenlendiği belirtilen kamptan soL’un edindiği fotoğraflarda, bu durum açıkça görülüyor.
soL, kamptan edindiği fotoğraflardaki çocukları korumak amacıyla yüzlerini kapattı.Mutlu Yuva Derneği’nin Çocuk Evleri açıkça kanuna aykırı
Türkiye’nin birçok ilinde faaliyet yürüten Mutlu Yuva Derneği’nin internet sitesinde, bugüne kadar 140 Çocuk Evi’nde çalışma yürüttüğünü belirten dernek yönetimi, kendi çocuk evlerini açtığını, personelini kendilerinin seçtiğini ifade ediyorlar.
Oysa Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı Çocuk Evleri’nin açılması ve hizmet vermesi 2828 Sosyal Hizmetler Kanunu’yla net şekilde belirleniyor. Sadece bakanlık bu evleri ve benzer amaçlı merkezleri açabilir, hizmetleri verebilir. Ancak denetimle birlikte sivil toplum örgütlerinden destek alabilir.
soL, İstanbul Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü’nde çalışan kamu personeliyle yaptığı görüşmelerde, habere konu olan mekanın kamu denetiminden geçmediğini teyit etti.
Ayrıca tarikat derneği, Çocuk Evleri’nin bütçelerini dernek bütçesinden karşıladığını açıkça söylüyor. Bu evlerin bütçesinin tarikat tarafından karşılanması, eğitimcilerin tarikat tarafından seçilmesi, kuruluş amacı bir cemaatin örgütsel işleyişine bağlı derneklere devredilmesi açıkça kanuna aykırı.
Suffa Vakfı’nın yurdunda iki erkek öğrenci tacize uğramıştı
Suffa Vakfı, henüz devlet kendi kurumlarını tarikata emanet etmeden önce, vakfa ait özel öğrenci yurtları işletmeye başlamıştı. Erzurum’un Oltu ilçesinde bu vakfa ait bir erkek öğrenci yurdunda 2011-2014 yılları arasında idareci olarak görev yapan Mehmet Sıddık Çiçek isimli kişi, iki erkek öğrenciyi taciz etmekten suçlu bulunmuştu.
Tacizci Mehmet Sıddık Çiçek’e 26 yıl hapis cezası verilmiş, Yargıtay, 'tacizlere devam edebilirdi ama bırakmış' gerekçesiyle cezada indirim istenmişti.Derneğin arkasında AKP’li isim ve Merkez Valisi var
Kamusal bir sorumluluğu fiili olarak ele geçirmiş görünen derneğin bunu başarmasının ardında siyasi ilişkiler bulunuyor. Derneğin yönetim kurulu başkanı birkaç dönem AKP Erzurum milletvekilliği yapan Muzaffer Güzelyurt, yönetim kurulu üyelerinden biriyse Merkez Valisi Abdülkadir Yazıcı.
soL’un görüştüğü kamu personeli, Merkez Valisi Yazıcı’nın nüfuzunu kullanarak müdürlükler üzerinde baskı oluşturduğunu ifade ediyor.
Kaynaklara göre derneğin nüfuzunun vardığı son örnek, Yazıcı’nın İstanbul İl Müdürlüğü yetkililerinden 3-5 yaş arası ailesini kaybetmiş çocukların bilgisini çekinmeksizin talep etmesi. Bu talep, Şubat Depremi sırasında yetim kalmış devlet korumasına muhtaç çocukların, Menzil cemaatinin yurtlarına izinsiz, belgesiz bir içimde götürülmesi olayını akıllara getiriyor.
Derneğin kendi dini müdahalelerini, kamu idare ve personeli üzerinde baskı kurarak genişletmeye çalıştığı da edinilen bilgiler arasında. soL’a konuşan kamu personeline göre, çocukların okul seçiminde imam hatip okullarına yönlendirilmesi için İl Müdürlüğü çalışanları, çocukların gelecek tercihlerine müdahaleye zorlanıyor.
Bakanlık tarikatlarla işbirliği halinde
Bakım ve gözetim altındaki kimsesiz çocukların kendilerini özgürce inşa edecekleri, travmalarını çözümleyebilecekleri bir ortam sağlamak ve gelecek umudu oluşturmak devletin ve toplumun birinci sorumluluğu iken Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, bu çocukları kendi dini öğretilerinde yoğurmak isteyen tarikatların kucağına itiyor.
soL’un konuştuğu kamu personeli, derneğin siyasi bağlantıları sayesinde bütün süreci üst hiyerarşiden yürüttüğünü, böylece karar alma süreçlerinde idarenin devre dışı bırakıldığını, idare ve personel üzerinde baskı oluşturulduğunu ifade ediyor.
Devletin kurumlarına operasyon şüphesi
“Eyüp Çocuk Evleri Koordinasyon Merkezi Müdürlüğü neden kapatılmak isteniyor?” diye soruyor, soL’a konuşan bir kamu personeli:
“Burası İstanbul’un en eski sosyal hizmet kuruluşlarından biri. Üstelik, ilçenin sosyal yaşamında da önemli bir yeri var.”
Bürokraside, yalnızca Eyüp’teki koordinasyon merkezinin hedefte olduğu söylentileri dolaşmıyor. Çalışanlara göre, Beyoğlu’ndaki Atatürk Çocuk Evleri Koordinasyon Merkezi Müdürlüğü de taşınmak isteniyor. Bir kamu personeli, “Nereye taşınacak? Tarikatların ve cemaatlerin etkin olduğu Başakşehir ilçesine…” yorumunda bulunuyor.
Haberin ilk halinde hatalı olarak Bitlis Vali Yardımcısı olarak belirtilen Abdülkadir Yazıcı'nın unvanı, Merkez Valisi olarak düzeltilmiştir.02.08.2023 / saat: 11.00
/././
TKP Genel Sekreteri Okuyan: Kamu kurumları tarikatlar tarafından parsellenmiş durumda (soL)
TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan 'Laikliği savunacaksak ya da yeniden kuracaksak tarikatları Türkiye'de toplumsal hayattan çıkarmamız lazım' dedi.Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan Halk TV’de Sorel Dağıstanlı’nın Gündem Özel programına konuk oldu.
Gazeteci Barış Pehlivan’ın beşinci kez cezaevine girmekle karşı karşıya kalmasıyla ilgili açılan programda Okuyan, Türkiye’deki yargı sisteminin çokça kuralsızlık barındırdığının altını çizdi. Bunun yanı sıra ortada bir suç olmadığını belirten Okuyan, “Barış suç işlemedi, ki Barış'ın yapmış olduğu haberde suç yok. Asıl sorgulamamız gereken kısmı bu” ifadelerini kullandı.
İktidarın zamanı geldiğinde sokak gücü olarak kullanabileceği suçları özendirmeye dönük tavır aldığını belirten Okuyan, insanların haksızlıklar karşısında mücadele etmesinin önündeki engelin yargıya ve sistemin bütününe dönük güvensizlikten kaynaklandığını söyledi.
'Laikliği savunuyorsak tarikatları toplumsal hayattan derhal çıkarmamız lazım'
Tarikat ve cemaatlerle ilgili gündemde ise TKP Genel Sekreteri, bugün Partisinin İstanbul İl Örgütü’nün açığa çıkardığı bir haberi aktardı. İstanbul Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü sorumluluğundaki Çocuk Evlerinde kalan devlet korumasındaki çocukların, tek bir kamu görevlisinin bile refakati olmaksızın, Nur cemaatinin bir kolu olan Suffa Vakfı’na bağlı Mutlu Yuva Derneği’nin düzenlediği 40 günlük eğitim kampına alındığı söylenen haberi değerlendiren Okuyan’ın tarikat ve cemaatlerle ilgili açıklamaları şöyleydi:
“Türkiye'de sorumlu her yurttaşın, bilim insanının, sanatçının, hukukçunun, siyasetçinin odaklanması gereken başlıklardan bir tanesi tarikatlar. Çünkü Türkiye'de laiklik başlığı çok soyut, tuhaf bir hal aldı. Laikliği savunacaksak ya da yeniden kuracaksak tarikatları Türkiye'de toplumsal hayattan çıkarmamız lazım. Zaten kağıt üstünde yasaklar. Örneğin bu ülkede devletin, öğrencilerin barınma ve eğitim hakkını sağlamak gibi bir yükümlülüğü var. Bu anayasal bir yükümlülük. Bunu ihmal ediyor ve çocuklar, öğrenciler tarikat yurtlarına ya da tarikatların eğitim kurumlarına mahkum hale getiriliyorlar. Bir deprem yaşadık, yıkıcı bir deprem. Hemen bunu bir fırsata çevirdiler. Ben depremden hemen sonra deprem bölgesine gittiğimde sürekli tarikatlara ait vakıf araçları ortalıkta dolaşıyordu. İçlerinde arama kurtarma faaliyeti yapanlar çok azdı. Sonra çocukları topladıkları ortaya çıktı.”
Tarikatların toplumsal tabanının iddia edildiği kadar güçlü olmadığını ifade eden Okuyan, bu yapıların para ve devlet kurumlarındaki etkilerinin öneminin altını çizdi. Bu yapıların vergiden muaf şirketler olduğunu belirten Okuyan, içlerindeki ciddi sömürü ilişkisi ve katı hiyerarşiden de söz etti. Okuyan sözlerine şöyle devam etti:
“12 Eylül faşist darbesinin en büyük olumsuzluklarından bir tanesi devletle uyumlu çalışan tarikatlar ve devletle anlaşmayan tarikatlar diye ayırıp, bazı tarikatların önünü açması oldu. Siz sürekli program yapıyorsunuz, size tavsiyem buraya başka partilerden temsilciler geldiğinde tarikat ve cemaatlerin dağıtılması konusunda ne düşündüklerini açıkça sormanızdır. Orada meselenin AKP'den ibaret olmadığı ortaya çıkacaktır. Tarikat ve cemaatler sonuçta insanların inançları üzerinden yapılanıyorlar ve bir dokunulmazlık elde ediyorlar. Bu dokunulmazlık Barış Pehlivan’da yok çünkü Barış Pehlivan o kutsallık üzerinden yazmıyor, onun üzerinden siyaset yapmıyor. İşin içine kutsallık girdiği zaman zaten mücadele zorlaşıyor. Biz ‘tarikatlar ve cemaatler dağıtılsın’ dediğimiz zaman ‘siz din düşmanısınız’ deniyor. Ne alakası var? Türkiye'de yapılan anketlerde toplumun büyük bir bölümü tarikat ve cemaatlerden şikayetçi. Bugün kime sorsanız herkes yargı teşkilatının hangi tarikatlar tarafından parsellendiğini biliyor. Sağlık Bakanlığı öyle, İçişleri Bakanlığı aynı şekilde, bütün kamu ile ilgili kurumlar paylaşılmış durumda. Bunu nasıl kabul edersiniz? Bu tabloda nasıl adalet ararsınız?”
'Mesele gerçekten de birkaç ağaç değil'
Sorel Dağıstanlı Devlet Bahçeli’nin Akbelen ile ilgili “Mesele birkaç ağaç değil” sözlerini hatırlatarak Okuyan’a Akbelen’de yaşanan doğa katliamını sordu. Okuyan’ın konuyla ilgili açıklamaları şöyleydi:
“Mesele gerçekten de Bahçeli'nin dediği gibi birkaç ağaç değil. Türkiye'de sağcı iktidarlar yıllardır solcuları havaalanı, baraj, yol istemedikleri gerekçesiyle suçlar. Şimdi mesele tam da şu: Türkiye'nin enerji ihtiyacı var ve bu enerjinin sadece ve sadece rüzgardan elde edilmesi imkansız. Dolayısıyla sanayileşecek, kalkınacaksak, halkımız yoksulluktan çıkıp refaha ulaşacaksa baraja, santrallere tabii ki ihtiyacımız var. Havaalanına, yola tabii ki ihtiyacımız var ama mesele şu: Birincisi bunlar niye özel sektörde? Limak ya da başka kuruluşlar niye ciddi paralar kazanıyorlar? Niye bu temel sektörler kamuya ait değil? İkincisi niye ormanlarımızı yok ederek enerji elde ediyoruz? Türkiye çok geniş arazilere sahip bir yer. İyi bir planlamayla böyle bir yağma düzeni şeklinde, herkesin kafasına göre takıldığı şekilde gitmezseniz birçok şeyi çözersiniz. Diyorlar ki ‘orada kömür yatağı var’. Çözülür. Eğer siz kamusal çıkarları, toplumun çıkarlarını merkeze koyarsınız, bakarsınız artısına eksisine. Bunlar ise önüne çıkan her şeyi kâr uğruna yıkıyorlar. Bu yüzden de mesele birkaç ağaç değil. Ayrıca öyle küçümsemesinler milyonlarca ağaç gidiyor. Hep kaybeden doğa oluyor, halkımız oluyor, toplum çıkarları oluyor. Ne hikmetse kazanan da bir avuç insan. O bir avuç insanın arkasında Devlet Bahçeli ya da Erdoğan gibi siyasetçiler var. Bir de karışamazsınız diye meydan okuyorlar. Toplumun çıkarları gözetildiği zaman bazı ormanlık alanlar küçültülebilir ama yerine çok daha fazlasını koyarsınız. Bizim ormanlık alanlarımız sürekli daralıyor, yerine de gelmiyor. Bir sürü ekonomik sorunu olmasına rağmen dünyada ormanlarını genişleten tek ülke Küba. Sistematik bir biçimde genişletiyorlar, ormanları yemyeşil bir ülke. Tabii ki bu ülkenin tarımsal ihtiyacı var. İnsanlık zaten öyle gelişmiş, ormanları biraz daraltarak, tarım yapmaya başlamasıyla. Ama bunlar plan dahilinde, toplumun çıkarları dahilinde, mümkün olduğunca doğayı koruyup güçlendirerek yapılmalıdır. Bunlar ise geri dönüşsüz bir şekilde yok ediyorlar. Bir de dalga geçer gibi hareket ediyorlar. Bakın Konya'dan daha büyük bir araziyi yok ettiler iktidarları boyunca. Bu işin çözümü özel sektörün Türkiye'nin temel sektörlerinden dışarı atılmasıdır. Türkiye'nin termik santrali, elektrik üretimi, dağıtımı, petrol rafinerileri niye özel sektörün elinde?
'TÜPRAŞ’ın özelleştirilmesine itiraz etmediyseniz Akbelen’de mücadele edemezsiniz'
Sorel’in muhalefetle ilgili düşüncelerini sorduğu Okuyan, konuyla ilgili şu açıklamaları yaptı:
“Muhalefetin bir bölümü Türkiye'nin hâlâ en zengin, en güçlü sermaye örgütü olan TÜSİAD’la iyi ilişkiler kurmaya, onların desteği ve güvenini kazanmaya çalışıyor. Böyle yaptığınız takdirde Akbelen veya başka bir yerde mücadele edemezsiniz. Bir yerde takılırsınız. O yüzden biz herkese şunu söylüyoruz: Zamanında TÜPRAŞ’ın özelleştirilmesine itiraz etmediyseniz şimdi beşli çete falan biraz tuhaf kaçıyor. Türkiye 5'ten ibaret değil. Çok ciddi bir sömürü ve talan mekanizması var. İhaleler şeffaflaşacak deniyor. İhale dedikleri devletin kaynaklarıyla özel sektöre iş yaptırmak ya da devletin mal varlıklarını devretmek. Bunun şeffaflığı olur mu? Niye devrediyoruz? İlk önce bunun sorgulanması lazım. Bunun şeffaflığı, kurala uygunluğu olmaz. Bunlar hepimize ait varlıklar, bunları satma, devretme hakları yok. Bunu sorgulamadan Akbelen'deki doğa katliamını sorgulayamazsınız, ona karşı çıkma şansınız yok.”
Türkiye’de toplumun edilgen olmaktan çıkması gerektiğini savunan Okuyan, dört yılda bir oy kullanmanın yetersiz olduğunu söyledi. Kolay yoldan bu ülkenin kurtulacağı beklentisinden çıkmak gerektiğini vurgulayan Okuyan, “Bu ülkede çoğunluk olan yoksul, emekçiler ve adil olmayan bir düzenden gelir elde eden bir azınlık var. Çoğunluk ve haklı olanın neden ezildiğini sorgulayıp bununla mücadele etmesi ve böyle gelmiş böyle gider demekten vazgeçmesi lazım” dedi.
(soL)