İşçiyi insandan saymıyorlardı, kavga başlayınca şakaya vurdular
Selçuk Ecza Deposu'ndaki işçiler anlatıyor: "Telefonla konuşuyordum, 'sizin ne özeliniz olabilir ki' diye aşağılıyorlardı." İşçiler örgütlenince, amirler işçilerle "şakalaşmaya" başladı.
İşyerinde yaşadıkları sorunları sosyal medya hesapları üzerinden duyuran Ankara Selçuk Ecza Deposu (SED) işçileri, yaptıkları paylaşımda yemek yeme alanlarının fotoğrafını eklemişlerdi. Paylaşımı gören yöneticiler duruma hızlıca müdahale ederek yemekhaneyi boyatmaya başladı. Aylardır küf ve pas içinde bırakılan mutfak kısmının hızlıca boyanması, işçiler tarafından “ilk kazanım” olarak değerlendirildi.Sağlık sektöründeki şirketin kendi çalışanlarına yemek çıkardığı mutfak, işçiler isyan edene dek böyleydi.İşyerinde yaşadıkları sorunları ve verdikleri mücadeleleri soL'a anlatan Selçuk Ecza Deposu işçileri, mücadele etmek konusundaki gayretlerinin altını çiziyor: "Burası cehennem gibi. Eğer mücadele etmezsek bizi insan yerine bile koymacaklar."
Müdürler araçlarını işçilere yıkatıyor, odalarını işçilere temizletiyor
Yaşadıkları sorunları soL'a anlatan SED işçilerinin ifadeleri, tahammülleri zorlar nitelikte. Bu ay aldığı maaşın neden "dip maaş" olduğunu sormak için yetkiliyle dahi görüştürülmediklerini belirten işçiler, hala bu ay aldıkları maaşın neden en asgari olduğunu bilmediklerini ifade ediyor.
SED işçilerinden biri, sorunlarını şöyle anlatıyor: "Bu ay aldığım maaş dip maaştı. Çok düşüktü. Asgarinin biraz üzeri diyebilirim. Dalga geçer gibi para yattı yani. En kötü şartta günde üç-dört saat ek mesai var ama yatana bakıyorsun asgari ücret seviyesinde. Adam eksikliği var, gelen kaçıyor. Dört kişinin işini üç kişi yapıyor. Bunu dile getirdiğinde de 'İş bu, ister çalış ister çalışma' diyorlar. Araçların sigortası var ama trafik cezalarını bize ödetiyorlar, maaştan kesiyorlar. Mesela diyelim ki ben büyük bir ceza yedim. Bunu taksite bölüp maaşımızdan kesiyorlar. Kaza olunca da masrafları bizden alıyorlar. İşten çıkartmak istedikleri birisini 'kaza yaptın, ceza yedin' gibi bahanelerle hemen işten çıkartıyorlar."
'Sinirlenen müdürler ecza sepetlerini işçilere fırlatıyor'
İşyerinde aynı zamanda psikolojik olarak da sorun yaşadıklarını ifade eden işçiler, gördükleri muameleyi anlattıklarında gözleri öfkeyle parlıyor. soL'a konuşan bir işçi yaşadığı sorunları anlatırken farkında olmadan yumruğunu sıkıyor, "O çalışma yüküne verdikleri parayla sıkıyorsa kendileri geçinsinler" diyor ve ekliyor: "Hakaret ve küfüre maruz kaldığım oldu. Amirimizin öfkesini kontrol edemeyip eczane sepetlerini bize fırlattığı da oldu. Psikolojik olarak da çok ezilip çok baskı görüyoruz.
"Bizi istedikleri kadar depoda tutabileceklerini, istemezlerse 24 saat depoda bırakacaklarını söyleyip tepeden tepeden konuşuyorlar. 'Zaten hiçbir vasfınız yok, buradan atılırsanız kimse size iş vermez' diyorlar. Ağır iş yükümüzü umursamıyorlar ve hep daha fazlasını istiyorlar, Özel hayat diye bir durumumuz yok. Mesela bir gün telefonla konuşmam gerektiği için 'Sizin ne özeliniz olabilir ki?' diyerek uyarıldım. İnsanın zoruna gidiyor gerçekten. İnsanların ortasında rencide ediyorlar."
'Çünkü artık kaybedecek bir şeyimiz kalmadı'
"Mücadele etmeye nasıl karar verdiniz, nasıl bir araya gelip mücadele etmeye başladınız" sorusuna işçiler aynı anda gülümseyerek cevap veriyor. İşçilerden biri arkasına yaslanıyor ve neşeli bir sesle anlatmaya başlıyor: "Valla aslında kaybedecek bir şeyimizin olmadığını anlayınca mücadele etmek de kolay oluyor. Zaten verdikleri para o kadar az ki nereye gitsen alırsın bu maaşı. Haklarımızı alana kadar da pes etmeyeceğiz. En azından müdürler, amirler, tepeden tepeden konuşanlar buranın kimsenin çiftliği olmadığını bilsinler. Ben pazarda limon satsam daha az kazanmam ki" diyor.
Bir diğer işçi de "Ben zaten işi bırakmayı düşünüyordum. Tazminatımı alıp gitmek istiyordum. Önce istemeyen tazminatını alsın gitsin dediler. E iyi o zaman, tamam dedik, verin tazminaıtımızı gidelim dedik. Sonra da isteyen gider isteyen kalır dediler millete tazminat parası vermemek için. Patronların Ensesindeyiz'le temas kurduk. Olaya el attılar yardımcı oldular sağolsunlar. Yalnız kalmadık, birlik olduk" diye anlatıyor bu süreci.
'Olaylar başlamadan önce bir kibirleri vardı görmeniz lazım'
Mücadeleye başlayan işçilere, haberler kamuoyunda çıkınca neler oldu diye sorduk. İşçiler yetkililerin Whatsapp hattına gelen her mesajda yüzlerinin düştüğünü ve morallerinin bozulduğunu belirtiyor. "Haberi görünce konuşma yapmadılar ama duyduğumuz şeyler var. Patronların Ensesindeyiz dayanışma ağı olaya dahil olmadan önce, bir kibirleri vardı görmeniz lazım. Şimdi bir haftadır yalakalık yapıyorlar. Şakalaşmaya başladılar. Halimizi hatırımızı soruyorlar, servise çıkmaya da başladılar."
Tabii tepki veren amirler de olmuş. Ama işçiler bunu gülerek anlatıyor "Tehditler savurdu adam kalkıp. Yok efendim neymiş 'Burası benim ben ne istersem o olur'muş. Bunu söyleyen de maaşlı çalışan haa" diyor ve gülümsemeye devam ediyorlar anlatırken.
"İşine gelen çalışır işine gelmeyen çalışmaz. Kapı orada dediler. Mücadele edenleri, sorunları aktaranları tehdit edecek cümleler de kurdular. Hukuktan falan anlamaz işçiler haklarını bilmez diye düşünüyorlar bence" sözleriyle anlatıyor işyerindeki müdürlerin tavırlarını.
'Korktular. Çok hataları var. Bizi bu sefer basite alamadılar'
Verdikleri mücadelenin sonucunda taleplerinin karşılanmasını anlatan işçiler, aylardır küf ve pas içindeki yemekhanenin hemen temizlenmesini ve duvarların boyanmasını hatırlatıyor.
"Koktular. Çok hataları var. Bizi bu sefer basite almadılar. Tek sorunun maaş sorunu olmadığını onlar da biliyor. Bu yüzden çok korkuyorlar. Biz bu korku karşısında kazanana kadar devam edeceğiz. Diğer depolardaki arkadaşlarımız da artık çekinmesinler, asıl çekinmesi gereken biz değiliz çünkü."
İşçiler "Biz birlik olursak bizi kimse alt edemez. Elde ettikleri her şeyde bizim emeğimiz var ve o emeği çöpe atmaya niyetimiz de yok. Bizim kimsenin ekmeğiyle oynamak gibi bir niyetimiz de yok ama insanca yaşamak istiyoruz ve gerçekten emeğimizin karşılığını istiyoruz" diyerek başka depolarda çalışan işçilere de çağrıda bulunuyorlar.
PE avukatı: İşçiler baskıyı kabul etmek zorunda değil
İşçilerin sahip oldukları hakları hatırlatan ve işçileri korkutmak için adım atan işverenleri uyaran Patronların Ensesindeyiz avukatı Süreyya Gürgil tüm bu süreçlerde gönüllü olarak işçilerin yanında olacaklarını ve mücadelelerinde yer alacaklarını ifade ediyor.
"Selçuk Ecza Deposu işçilerinin hak gasplarına ve ağır çalışma koşullarına karşı verdiği mücadeleyi görüyoruz son haftalarda. İşçiler mesai saatleri içerisinde yoğun çalışma yapıyor, sık sık fazla mesai yapıyor olmalarına rağmen emeklerinin karşılığını alamıyor, şirket yetkilileri tarafından kişilik haklarına saldırılıyor.
"İşçiler birlikte haklarını talep ettiğinde amirleri tarafından hakarete maruz kalıyorlar, işten çıkarılmayla tehdit ediliyorlar, angarya işleri yapmak zorunda bırakılıyorlar.
"İşverenler kârlarına kâr katmak ve her türlü maliyet kalemini düşürmek isterken işçinin ücret ve işçilik alacaklarına el koymaya başlıyor, işçileri daha fazla sömürmenin yollarını arıyor. İşverenin bu isteklerini işçiler aleyhine çalışma koşullarını değiştirmekle sağlamaya çalıştığını görüyoruz. Ancak işçilerin, çalışma koşullarında işçi aleyhine olan değişiklikleri kabul etmek mecburiyeti yoktur."
'İşveren 'Her istediğimi yaptırırım, istediğim şekilde davranırım' diyemez'
Patronların hukuken diledikleri gibi davranma haklarının olmadığını ifade eden PE Avukatı Gürgil, "İş Kanunu’nda, iş sözleşmesinin tarafları olan işverenle işçinin eşit haklara sahip olduğu açıkça ortaya konmuşken, işverenin 'her istediğimi yaptırırım, istediğim şekilde davranırım' yaklaşımıyla yaptığı iş ve işlemlerin de hukuka uygunluğundan söz edemiyoruz" diyor ve ekliyor:
"Selçuk Ecza Depo işçileri de çalışma koşullarında aleyhte değişikliklerle çalışma koşullarının ağırlaştırılmasını ve ücret kayıplarını kabul etmediklerini işveren yetkilisine bildirmiştir. Fakat işverenlik işçilerle durumu müzakere etmek şöyle dursun; işçilere dönük hakaret ve tehditlerde bulunarak, kişilik haklarına saldırarak hakları için mücadele eden işçileri yıldırmaya çalışıyor. Selçuk Ecza Deposu işveren yetkilileri alenen suç işliyor.
"Selçuk Ecza Deposu işçilerinin, işveren tarafından hak gasplarına ve kişilik haklarına saldırılara göz yummamaları, işçilerin bir araya gelip daha yüksek sesle işverenin hukuka aykırı davranışlarına karşı mücadele etmeleri zorunludur. Bu noktada belirtmekte fayda var ki istifa eden işçi tazminat haklarını alamayacaktır. Bu nedenle istifa etmek, işçiler tarafından bir seçenek olarak görülmemelidir.
"Emeklerinin karşılığını almak ve insanca yaşam isteyen Selçuk Ezca Depo çalışanlarının haklı mücadelesinin yanındayız."
Selçuk Ecza deposu çalışanları mücadelede kararlı görünüyor. Attıkları ilk adımın çıkardığı sesten de memnunlar.
(ÖZKAN ÖZTAŞ-soL/Özel)
/././
Selçuk Ecza Deposu’nun gerçek hikayesi: İşçiler yoksullukla boğuşurken patronların keyfi yerinde
İşçilerin sırtından kâr rekorları kıran, Türkiye’nin en büyük 22. şirketi olarak listelere girmiş Selçuk Ecza’yı biraz daha yakından tanıyalım...
Türkiye’nin en büyük 22. şirketi olarak listelere girmiş, milyarca liralık geliriyle haberlere konu olmuş bir firma Selçuk Ecza Deposu (SED). Sektörün en büyük aktörlerinden olan Selçuk Ecza, bugünlerde Patronların Ensesindeyiz Ağı’na ulaşan ve sorunlarını dile getiren, yaşadıkları zorlukları anlatan işçilerin hikayeleriyle gündemde.
Şimdi o şirketi; işçilerin sırtından kâr rekorları kıran Selçuk Ecza’yı biraz daha yakından tanıyalım.
1958’de başladılar, AKP’li yıllarda uçuşa geçtiler
Selçuk Ecza Deposu ilaç dağıtım sektöründe en büyük aktörlerden. Kuruluş tarihi 1958 yılına dayanıyor. Kurucu Ahmet Keleşoğlu 1968’de bölge müdürlüklerini oluşturmaya başlıyor. Konya dışındaki ilk şubelerini de İstanbul’da açıyorlar. 1987 yılında da ikinci bir dağıtım kanalı olarak As Ecza Deposu’nu kuruyorlar. İlginçtir, hayatımıza sanki pandemi döneminde girmiş bir şeymiş gibi algıladığımız motokuryeler 1995 yılında ilaç dağıtımı için bu firmanın bünyesinde çalışmaya başlıyor.
Yıl 2000 olduğunda ülkede toplam şube sayıları 20’yi aşıyor. AKP iktidara geldikten sonra ise firmanın büyüme hızında dikkat çekici bir artış yaşanıyor. 2003 yılında şube sayıları tam iki katına çıkıyor.
İlaç dağıtım tekeli: Yüzde 40’lık paya sahipler
2007 yılında bu sayı 100’e ulaşıyor. Bu yıllarda iktidar üzerinden kurdukları kamu işbirlikleri de göze çarpan diğer bir başlık oluyor. Konya Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi ek binaları, İstanbul Üniversitesi Eczacılık Müzesi renovasyon çalışmaları, İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi içerisinde yer alan Türkiye’nin ilk Eczacılık Tarihi Müzesi yeni teşhir vitrinleri, Esenyurt Ahmet Keleşoğlu İlköğretim Okulu yapımlarını gerçekleştiriyorlar. Türkiye’nin en büyük 500 şirketini belirleyen Fortune 500 Türkiye 2016 sıralamasında, 2015 verilerine göre Selçuk Ecza Deposu A.Ş. 23. sırada yer alıyor. Bu sıralamada 2018 yılında 22’nciliğe yükseliyor.
Bugün Selçuk Ecza Deposu tüm Türkiye’de 117 depo, 6000’den fazla işçiyle ilaç dağıtım sektöründe tam yüzde 40’lık paya sahip.
Halkın karşı çıktığı projeyi yaptılar, bir daireyi 50 milyona satıyorlar
Holding bünyesinde farklı sektörlere ait faaliyet alanları da mevcut. Bunlardan biri de inşaat alanında faaliyet gösteren Selçuklu Turizm ve İnşaat. Bu adı İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, Darüşşafaka Cemiyeti’nin Koşuyolu’ndaki 12 bin 257 metrekare arazisine yapılacak olan hastane projesine izin vermeyip sonrasında Taş Yapı ve Selçuk Ecza Deposu ortaklığının araziyi 7 milyon dolara almasının ardından plan tadilatı yaparak 20 katlı projeye 2013 yılında ruhsat vermesinden hatırlıyoruz.
O dönemde Koşuyolu halkının vermiş olduğu mücadeleyle projeye kısmi yürütmeyi durdurma kararı alınmış ancak yapımı engellenememişti. Bugün bu bölgeye yapılan sitede bir dairenin 30 ila 50 milyon satış fiyatına sahip olduğunu görüyoruz.
Türkiye’nin en zengin 10 patronundan biriydi
Selçuk Ecza Deposu’nun kurucusu, Türkiye’nin en zengin 100 patronu arasında ilk 10’da yer alan Ahmet Keleşoğlu’nun 2015 yılındaki ölümünün ardından 2 milyar dolarlık kişisel serveti çocuğunun olmaması nedeniyle mirasçıları arasında kavgaya neden oldu. Yıllardır sürmekte olan davada son olarak holdinge bağlı 6 şirkette yönetim kurulu başkanlığı yapan Mustafa Sonay Gürgen hakkında yasal defterlerde, muhasebe kayıtlarında, finansal tablo ve raporlarda usulsüzlük, güveni kötüye kullanma ve şirket hakkında yanlış bilgi vermek ya da genel kurula sunulan raporlarda gerçeğe aykırı bilgi vermek suçlamasıyla savcılığa suç duyurusunda bulunuldu.
Servetleri işçi düşmanlığından besleniyor
Selçuk Ecza Holding A.Ş bünyesinde bulunan Selçuk Ecza Deposu son günlerde işçilere yapmış oldukları haksızlıklarla gündeme gelmişti. Mesai saatlerinde yapılan keyfi düzenlemeler, 10 saatlik mesainin normal mesai saati olarak tanımlanması, fazla çalışma saatlerinin mola saatlerinin arttırılması olarak tanımlanması, eksik maaş ödemesi, işten çıkarılma tehditleri vs. gibi pek çok olumsuzluk işçilerin Patronların Ensesindeyiz Ağı’na ihbarı sayesinde kamuoyunun gündemine taşınmıştı. Şimdilerde hakları için mücadeleye soyunan Selçuk Ecza Deposu işçileri tüm Türkiye’de ortak hareket etmenin yollarını arıyor, Patronların Ensesindeyiz üzerinden bir araya geliyor.
Selçuk Ecza Deposu işçileri kısa süre önce Ankara’daki bir depoda sağlıksız koşullardaki yemek alanını yine PE üzerinden gündeme getirmiş, bu haberin ardından şirket yönetimi insanlık dışı koşulları düzeltmek üzere adım atmıştı.
(soL)