29 Kasım 2023 Çarşamba

Tahir Elçi, 8 yıl önce katledildiği yerde anıldı + 8 yıldır adalet yok + Türkan Elçi: Gerçek faillerin cezalandırılmayacağı kanaatine vardık (BİRGÜN)

 

Tahir Elçi, 8 yıl önce katledildiği yerde anıldı 

Diyarbakır'da 8 sene önce katledilen Tahir Elçi, öldürüldüğü yerde anıldı. Anmaya barolar ve çok sayıda avukatın yanı sıra HEDEP ve CHP milletvekilleri de katıldı.

Diyarbakır’ın Sur ilçesinde Dört Ayaklı Minare’nin önünde 28 Kasım 2015’te katledilen Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi, öldürülmesinin 8'inci yılında anılıyor.

Artı Gerçek'in aktardığına göre Tahir Elçi Vakfı ve Diyarbakır Barosu tarafından gerçekleştirilen anma programı, Diyarbakır Adliyesi önünde başladı. Anmaya HEDEP Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, CHP ve HEDEP milletvekilleri, TBB Başkanı Erinç Sağkan, bölge barolarının başkanları, siyasetçiler ve avukatlar katıldı.

Cübbelerini giyerek Diyarbakır Adliyesi önünde bir araya gelen avukatlar ve katılımcılar, Tahir Elçi’nin vurulduğu Dört Ayaklı minare önüne doğru yürüyüşe geçti. Anmaya eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun eşi Selvi Kılıçdardoğlu ve eski CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu da katıldı.

ANMA PROGRAMI GÜN BOYU SÜRECEK

Tahir Elçi için anma programı gün boyu devam edecek. Dört Ayaklı Minare önüne karanfil bırakılmasının ardından saat 13.45’te Tahir Elçi mezarı başında anılacak. Saat 15.00’te Diyarbakır Baro Başkanı Nahit Eren, TBB Başkanı Erinç Sağkan, Londra Middlesex Üniversitesinden Prof. Philip Leach, Amsterdam’dan Avukat Irma Van Der Berg'in katılmı ile 'Cezasızlık ve İnsan Hakları' konulu panel düzenlenecek.

                                                                   /././

8 yıldır adalet yok (Kayhan Ayhan)

Tahir Elçi’nin katledilmesinin üzerinden 8 yıl geçti. Diyarbakır Baro Başkanı Eren, cinayetin bölgede karanlık bir dönemi başlattığını belirterek, "Soruşturma makamlarındaki isteksizlik yargılamada da devam ediyor" dedi.
Diyarbakır’ın Sur ilçesinde Dört Ayaklı Minare’nin önünde 28 Kasım 2015’te katledilen Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi cinayetinin üzerinden 8 yıl geçti. Hukuki süreci BirGün'e değerlendiren Diyarbakır Baro Başkanı Nahit Eren, davada yıllar geçmesine rağmen ilk günkü noktada olunduğunu vurguladı. ‘‘Hala soruşturma makamlarındaki isteksizliğin yargılamada da devam ettiğini görebiliyoruz’’ diyen Eren, ‘‘Katılan olarak bizlerin taleplerinin sürekli mahkeme tarafından reddediliyor olması önemli bir faktör. Biz her fırsatta Tahir Elçi cinayeti açısından sadece o güne özgü bir araştırmanın değil, cinayetten önceki süreç ve sonrasındaki gelişmelerin dikkate alınması gerektiğini, bunların cinayetin aydınlanması konusunda önemli süreçler olduğunu hep söylüyoruz. Çünkü Tahir Elçi cinayetinden sonra gerçekten bölgede yeni karanlık bir dönem başladı. Uzun yıllar süren sokağa çıkma yasakları, yoğun çatışmalı ortam ve ciddi hak ihlallerinin yaşandığı bir döneme girdik. Bu anlamda bütün bunların birlikte değerlendirilmesini ve cinayetin aydınlanabilmesi için bu süreçlere yönelik mahkemenin bizler tarafından dile getirilen istenilen delillerin toplanması konusunda bir karar vermesi gerekiyor. Aksi durumda dediğim gibi hala bu cinayetin aydınlatılmaması konusunda bir iradenin bu dava dosyasına da etki ettiği sonucu çıkıyor" şeklinde konuştu.

DAVUTOĞLU'NUN AÇIKLAMALARI

Yarın görülecek dava için de çağrı yapan Eren, "Davutoğlu'nun dinlenmesi gibi daha önce talepte bulunmuştuk mahkeme kabul etmişti ama sonra duruşma tarihi beklenmeksizin celse arasında Cumhuriyet Savcılığı'nın talebiyle o kararından vazgeçti. Ama biz Davutoğlu'nun daha önce bu cinayeti bir siyasi suikast olarak değerlendirmesi ve olayın yaşandığı tarihte de Başbakan olması nedeniyle tanık olmasının, dava dosyasına katkı sunacağını düşündük. Davutoğlu'nun siyasi suikast beyanı, dava dosyası için önemli bir açıklama" ifadelerini kullandı.

Eren sözlerini şöyle sonlandırdı: "Ben hep söylerim evet bütün politik cinayetlerde salt yargısal makamların faaliyetlerinden öteye her zaman cinayetin aydınlanması konusunda kamu gücünü elinde bulunduranların ve siyasi otoritelerin de bu konuda bir irade ve istek ortaya koyması lazım. Maalesef biz bugüne kadar Tahir Elçi dosyasında kamu gücünü ellerinde bulunduran iktidar tarafından cinayetin aydınlatılması konusunda bir açık niyet göremedik. Daha doğrusu bir irade göremedik. Bu anlamda bu tür cinayetlerin, bu tür etkisi geniş ve o süreçleri aynı zamanda aydınlatacak ya da o süreçleri bizlere yaşananlar anlamında ortaya koyacak bu tür cinayetlerde böyle ciddi bir siyasi cinayetin aydınlatılması konusunda iradesine ihtiyaç var. Diyarbakır Barosu olarak bütün olumsuzluklara rağmen bu dosyanın cezasız kalmaması konusunda ısrarımızı ve mücadelemizi de yürütmeden geri durmayacağımızı kamuoyunun bilmesi lazım."

                                                                  /././

Türkan Elçi: Gerçek faillerin cezalandırılmayacağı kanaatine vardık

CHP İstanbul Milletvekili Türkan Elçi, öldürülen eşi Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi davasının 29 Kasım’da yapılacak duruşması için “dosyanın cezasızlığa doğru gittiğini” söyledi. Elçi, "Devam eden mahkeme sonrasında, kanaatimizin neticesinde bunun artık olumlu bir sonuçla veya gerçek faillerin cezalandırılmayacağı yönünde bir kanaate vardık diyebiliriz” diye konuştu.

CHP İstanbul Milletvekili Türkan Elçi, öldürülen eşi Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi davasının 29 Kasım’da yapılacak duruşması için “dosyanın cezasızlığa doğru gittiğini” söyledi. Türkan Elçi, “Nasıl bir sonla karşılaşabileceğimizi kimi zaman kestiremiyoruz fakat dosyanın gidişatı bunu gösteriyor ki bu da Türkiye’deki birden fazla dosya gibi cezasızlıkla sonuçlanacağı yönünde bir yargıya ulaştık diyebilirim artık. Çok umutlu olmak isterdim umutlu olduğumu söylerken aynı zamanda umudun topluma da sirayet etmesini isterdim fakat her zaman iyi vaatlerle toplumun karşısına çıkayım gibi şeyi de yaratamıyorsun. Neticede gidişatta iyi bir yöne doğru gidilmiyorsa bunu da rahatlıkla söyleyebilmeli. İlk başta bizim açımızdan şahsi olarak çok acıtıcı bir durum. Cezasızlığa doğru giden bir dosyanın da artık bunu bir önyargıyla değerlendirmiyoruz. Kanaatimiz sonrasında, devam eden mahkeme sonrasında, kanaatimizin neticesinde bunun artık olumlu bir sonuçla veya gerçek faillerin cezalandırılmayacağı yönünde bir kanaate vardık diyebiliriz” diye konuştu.

CHP, Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi suikastının incelenmesi için Meclis araştırma önergesi verdi ve önergenin dün Meclis’te görüşülmesi için grup önerisi getirdi. CHP’nin önerisi AKP ve MHP’li milletvekillerinin oylarıyla reddedildi. TBMM Genel Kurulu’nda konuşan Türkan Elçi, Tahir Elçi cinayetiyle ilgili dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun ifadesine başvurulması taleplerinin reddedildiğini söyledi.

Diyarbakır’ın Sur ilçesindeki Dört Ayaklı Minare önünde 28 Kasım 2015’te basın açıklaması yaparken öldürülen Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi davasının sekizinci duruşması 29 Kasım’da yapılacak.

Türkan Elçi, eşi Tahir Elçi’nin öldürülmesiyle ilgili açılan davanın Türkiye’deki bazı davalar gibi “cezasızlıkla” sonuçlanacağı kanaati taşıdığını söyledi. ANKA Haber Ajansı’na konuşan Türkan Elçi şunları söyledi:

“MECLİS’TE ÜRETİLEN POLİTİKALARIN YARGI ÜZERİNDEKİ TEZAHÜRÜNÜ BİLİYORUZ”

Grup önerisi olarak sunmuştuk Meclis’e AKP ve MHP oylarıyla reddedildi. Bu bizim açımızdan çok sürpriz olmadı. Beklediğimiz bir şeydi. Devam eden mahkeme süreci gibi dün gece orada nasıl bir umutsuzluk yaşamışsak orada da aynı bir umutsuzlukla karşılaştık. İşin doğrusu ‘Evet’ deselerdi ben orada şaşıracaktım çünkü Meclis’te üretilmiş olan politikalarının hem toplum hem yargı üzerinde nasıl bir tezahürü olduğunu biliyoruz. Yargının şu anda kararlarında objektif, bağımsız kararlar veremediğini hatta bazen objektif ve bağımsız kararlar veremedikleri gibi biz bazen onların vicdanlarına da kendimizi teslim etmek istiyoruz fakat bir noktadan sonra pek bir vicdanın olmadığını da görebiliyoruz.

“BİR KİŞİ SADECE KURŞUNLA KATLEDİLMİYOR”

Bir kişi katledildiği zaman sadece bir kurşunla katledilmiyor. Aynı zamanda yargının esas failleri hakkında gerekli işlemi yapmayıp failleri cezalandırmayınca mağdurları veya adalet arayanları ikinci kez katledebiliyor, o da ayrı bir katliamdır. O da ayrı bir katliamdır, adalet katliamıdır. O açıdan bizim yolculuğumuz devam eden ve zor bir yolculuk. Nasıl bir sonla karşılaşabileceğimizi kimi zaman kestiremiyoruz fakat dosyanın gidişatı bunu gösteriyor ki bu da Türkiye’deki birden fazla dosya gibi cezasızlıkla sonuçlanacağı yönünde bir yargıya ulaştık diyebilirim artık.

“CEZASIZLIĞA DOĞRU GİDEN BİR DOSYA…”

Çok umutlu olmak isterdim umutlu olduğumu söylerken aynı zamanda umudun topluma da sirayet etmesini isterdim fakat her zaman iyi vaatlerle toplumun karşısına çıkayım gibi şeyi de yaratamıyorsun. Neticede gidişatta iyi bir yöne doğru gidilmiyorsa bunu da rahatlıkla söyleyebilmeli. İlk başta bizim açımızdan şahsi olarak çok acıtıcı bir durum. Cezasızlığa doğru giden bir dosyanın da artık bunu bir önyargıyla değerlendirmiyoruz. bunun kanaatimiz sonrasında, devam eden mahkeme sonrasında kanaatimizin neticesinde bunun artık olumlu bir sonuçla veya gerçek faillerin cezalandırılmayacağı yönünde bir kanaate vardık diyebiliriz.

“BENİM İÇİN İKİ DÖNÜM NOKTASI VARDI…”

Benim için iki dönüm noktası vardı. İlki cinayetin işlendiği ilk dönem. İkinci bir cinayetin yaşanması da benim mahkeme salonunda 4,5 yıl aradan sonra duruşmalara başlandığı dönemin ilk başlangıcında ilk duruşmada mahkeme heyeti tarafından konuşmama müsaade edilmemesi. Ben orada işin vahametini biraz daha anlayamaya başlamıştım. Orada ikinci bir cinayetle karşılaştım diyebilirim. Orada farklı bir srüeç başladı benim açımdan. 4,5 yıldır o şekilde devam ediyor. Belli bir umut da barındıran bir yolculuk da değil.

"TAHİR'DEN ALDIĞIMIZ MİRAS..."

Biz hukuka, insan haklarına inanan insanlarız. Mücadelemizin her zaman hukuki yollarla ilerlemesine inanan insanlarız ben bunu her zaman söylerim. Bu Tahir’den aldığımız bir mirastır. Onun mirasını devam ettiren hukukçu arkadaşlarımız da var, onun mirasını devam ettiren bir vakfımız da var. Adalet için mücadele verilmesi gereken bir toplumu hayal eden biri olarak siyasette mücadelemi devam ettireceğim.”

(BİRGÜN)


Ekonomide beklenen zor yıllar - Öztin Akgüç / Cumhuriyet

 

Orta vadeli programların (OVP) iyimserliğine, ekonomide başarı öykü, söylem, övgü ve övünmelerine karşın yaşanan gelişmeler, TÜİK’in verilerinde dahi ekonomide zor yılların beklendiğini göstermektedir. AKP iktidarının başarımını nesnel olarak değerlendirebilmek için, iktidara gelişi 2002 yılından bu yana ekonomideki gelişmeler, “Temel Ekonomik Büyüklükler” tablosuyla özetlenmiştir.

TEMEL EKONOMİK BÜYÜKLÜKLER

                                                               2002
2022
2023 (GT)


GSYH (cari USD, milyar)

240
906
1.067

Kişi başına gelir (cari USD)

3.608
10.659
1.067

Büyüme hızı (yüzde)

7.9
5.5
4.4

Dış ticaret açığı (cari USD milyar)

(15.5)
(109.5)
(112.0)

Cari işlemler açığı/GSYH (yüzde)

(1.0)
(5.3.)
(4.0)

Dış borç stoku (cari USD milyar)

130.4
458.5
475.8*

İç borç stoku (milyar TL)

149.4
4.035.4
6.069.6**

Fiyat artış hızı (TÜFE)

29.7
64.3
65.0

GT: Gerçekleşme tahmini

* Haziran/2023 

** Eylül/2023

Not: Eksiler parantez içinde gösterilmiştir.

ABD Doları (USD) 2002-2022 döneminde yüzde 60 değer yitirmiştir.

BÜYÜME

2002 yılında yüzde 7.9 olan büyüme hızı 2022 yılında yüzde 5.5’e gerilemiş, 2023 yılında da yüzde 4.4 olacağı tahmin edilmiştir.

2002-22 döneminde GSYH, cari USD değeriyle 240 milyar USD’den 906 milyar USD’ye yükselmiş, cari USD değeri yıllık büyüme hızı yüzde 6.9 olmuştur. Dolar enflasyonuna göre düzeltildiğinde yıllık ortalama büyüme hızı yüzde 4.4 olmaktadır. GSYH ölçeğine göre dünyada ilk 10’a girmesi hedeflenen Türkiye ilk 20’sinin de dışında kalmaktadır.

Kişi başına gelir cari USD değeriyle 2002-22 döneminde yaklaşık 3 kat artarak 3.608 USD’den 10.659 USD’ye yükselmiş, cari USD değeri ile yıllık ortalama artış hızı yüzde 5.5, enflasyon etkisi giderilmiş USD’ye göre yüzde 3.1 olmuştur.

2002-22 döneminde kişi başına gelir cari USD değeri ile en yüksek düzeyine 12.020 USD olarak 2014 yılında ulaşmış ise de bu düzeyini koruyamamıştır. OVP’de kişi başına gelirin 2014 yılında 12.412 USD olarak ulaşacağı hedeflenmişken gerçekleşirse bu hedefe 2023 sonunda ulaşabilecektir.

DIŞ TİCARET

İhracat 2002 sonunda 254 milyar USD, ithalat daha hızlı artışla 364 milyar USD’ye ulaşmış, dış ticaret açığı 110 milyar USD olmuş, ihracat/ithalat oranı yüzde 70 düzeyinde kalmıştır. 2002 yılında cari işlemler açığının 15.5 milyar USD olduğu dikkate alındığında açık cari USD değeri ile 7 kat artmıştır; ihracatın ithalatı karşılama oranı yükselmemiştir. 2023 yılı için dış ticaret açığı 112 milyar USD ihracatın ithalatı karşılaşma oranı yüzde 70 olarak tahmin edilmiştir.

CARİ İŞLEMLER DENGESİ

Cari işlemler açığı 2002 yılında 1.5 milyar USD, cari işlemler açığı/GSYH oranı binde 6 düzeyinde iken, 2022 yılında açık 48.4 milyar USD, açığın GSYH oranı da yüzde 5.3’e yükselmiştir. 2023 için tahmin, açığın 42.5 milyar USD’ye, GSYH oranının da yüzde 4 gerileyeceği yönündedir.

BORÇLAR

Dış borçlar, 2002-22 döneminde 130.4 milyar USD’den yüzde 25 oranında artarak 458.5 milyar USD’ye yükselmiştir. Dış ticaret açığı, yanlış finans politikalarının yanı sıra dış borç artışında etken olmuştur. Dış borç/ihracat oranı yüzde 180’e, dış borç/GSYH oranı da yüzde 50.6’ya yükselmiştir. 2023 haziran sonu itibarıyla da dış borç 425.8 milyar USD’ye yükselmiştir.

İç borçlar; merkezi yönetimin iç borcu 149.4 milyar TL’den 2022 sonu itibarıyla 4.035.4 milyar TL’ye, Eylül 2023 sonu itibarıyla da 6.069.6 milyar TL’ye yükselmiş, faiz giderlerinin de 582 milyar TL olacağı tahmin edilmiştir. Bütçe açıkları yanı sıra, dövizle borçlanarak kur riski alınması KKM uygulaması iç borçlarda hızlı artışa yol açmıştır. Devletin geliri TL iken dövizle borçlanma, finans kurallarına aykırı bir hata olmuştur.

FİYAT ARTIŞI

2002 yılında yüzde 29.7 olan TÜFE enflasyon oranı 2022 yılında yüzde 64.3’e yükselmiştir. 2023 yılı için de yüzde 65 olarak tahmin edilmiştir.

Gelişmeler, enflasyon, işsizlik, devalüasyon, gelir dağılımının bozulması, finansal istikrarsızlığın artması gibi sorunların gelecek yıllarda da süreceğini göstermektedir.

Öztin Akgüç / Cumhuriyet

28 Kasım 2023 Salı

Bir tarikatın köye çökme girişiminin öyküsü: Bayramiç'teki Hilafeti Muhammediyeciler - Burcu Günüşen / soL-Özel

 Çanakkale Bayramiç’te önceki hafta kaçak kazı yaparken yakalanıp tutuklanan tarikat üyelerinden geriye kalanlar köylüleri tedirgin ediyor. Köy ılıcasına yerleşen tarikata tepki var.

Çanakkale’nin Bayramiç ilçesine bağlı Külcüler köyünün ılıcası 2000’lerin başında özelleştirildikten sonra buraya iki otel inşa edildi. Koç Termal ve Hilal Doğa Oteli adlı iki oteli bu yılın Mart ayında “Hilafeti Muhammediye” adlı tarikat üyeleri 2 yıllığına kiraladı. 200-300 kişilik tarikat grubundan 30’u ikametini de köye alarak seçimlerde oy kullandı.

Mart ayından beri bu iki tesiste tarikat faaliyetleri yürüten grup geçtiğimiz haftalarda düzenlediği "biat töreni"nin ardından 19 Kasım'da bölgede kaçak kazıya da girişince jandarmanın operasyonuyla 21 üyesi gözaltına alındı. İlk kez soL'dan Burak Efe'nin haberiyle gündeme gelen operasyonda gözaltına alınanlar arasında tarikatın başındaki isim, kendisini mehdi ilan eden Mustafa Çabuk da yer alıyor.

Nöbetçi mahkemeye çıkarılan Çabuk akıl sağlığı muayenesi için İstanbul'da Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne gönderilirken, müritleri ise tutuklu yargılanmak üzere cezaevine gönderildi. Dosyayla ilgili basına herhangi bir bilgi verilmediği için Çabuk'un hastaneye mi yatırıldığı yoksa cezaevinde mi olduğu belirsizliğini koruyor.

En az 20 kişi tutuklandı ancak Külcüler köyü sakinleri geride kalan 200’e yakın tarikat üyesinin yerleştikleri tesislerde faaliyetlerini sürdürdüğünü, tutuklamalardan sonra durumun daha gergin olduğunu dile getiriyor. 

Köye gitmek için tarikatın kaldığı tesislerin yanından geçmek zorunda olan insanlar ellerinde köpeklerle nöbet tutan tarikat müritlerine rastladıklarını ve tedirgin olduklarını ifade ediyor.

soL’a konuşan Külcüler köyünden isminin yayımlanmasını istemeyen bir emekli öğretmen, köylüler olarak muhtardan ılıcalarının usulsüz kullanımına karşı sözleşmeyi feshetmesini istediklerini dile getirdi.

Emekli öğretmene göre tarikat Külcüler köyü sakinleriyle çok iletişime geçmiyor. Bunun nedenini de köylüyle "doku uyuşmazlığı” olarak açıklıyor.

Ancak tarikat üyeleri kaldıkları ılıca yakınlarındaki daha büyük bir köy olan Evciler köyüne alışveriş için gidiyor. soL’a konuşan emekli öğretmen, tarikat üyelerinin burada gençlerle top oynadıklarını ve onları kaldıkları tesise davet ettiklerini duyduğunu aktarıyor.

Seçim öncesi yerleştiler

Youtube’da 11 binden fazla abonesi olan bir kanaldan "Hz. Mehdi as. Ulusa Sesleniyor” adıyla programlar yapan tarikatın köye yerleşme hikayesi de köye ait ılıcanın yap-işlet-devret modeliyle 25 yıllığına özelleştirilmesinin ardından başlıyor.

Bayramiç’e 25 km uzaklıktaki Külcüler Köyü’nün ılıcası ve çam ormanlarıyla kaplı arazisine özelleştirme sonrası iki turistik tesis inşa ediliyor. Bir süre sonra bu iki tesisi işleten Halil Koç adlı kişi bu tesisleri Mart 2023’te tarikat üyelerine 2 yıllığına rezerve ediyor.

Otel rezervasyonu uygulamalarına girildiğinde de Koç Termal ve Hilal Doğa Oteli'nin Aralık 2024 dahil bu tarihe kadarki günlerde rezervasyona müsait olmadığı görülüyor.

Külcüler köyünden konuştuğumuz emekli öğretmen “2023’ün Mart ayında da burayı 2 yıllığına şimdiki müdavimlerine rezerve etmişler. Yani bir devir söz konusu değil ama burada otel müşterisi şeklinde rezervasyon yaptırılmış. Tabii Mart ayından bu yana burada insanlar git gide çoğalıyorlar. Hatta orayı ikamet göstererek Külcüler köyüne taşınmışlar. Mayıs’taki seçimde 30 kişi kadar seçmen listesinde vardı. Oy kullandılar” diyor.

Seçimlerden sonra tesiste kalan sayısı da artıyor.

'Keçi sürüleri var, geçim kaynaklarının ne olduğu konusunda bilgim yok'

Burada kalanların keçi sürüleri olduğunu söyleyen emekli öğretmene göre bu, tarikat üyelerinin geçimlerini sürdürecekleri kapsamda bir iş değil: “Orada keçileri var, hayvan sürüleri var. Onları etrafta otlatıyorlar. Geçim kaynaklarının tam olarak ne olduğu konusunda benim bir fikrim yok ama buralardan para kazanma şansları yok.”

Öte yandan tarikatın sosyal medya hesaplarından yaptığı paylaşımlarda "bağış toplamadığını" duyurması, bir tarikat mensubunun sosyal medya hesabından AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı da etiketleyerek "Bayramiç Kaymakamı ve buradaki yöneticiler bizleri buradan kovmaya ve yıldırmaya çalışıyorlar" diye yakınması ve "buraya depremzedeleri, bakıma muhtaçları ve fakirleri yerleştirdik, malımızı, paramızı paylaştık" sözleri dikkat çekiyor.

Önceki haftalarda tesiste bir “biat töreni” düzenleyen tarikat bu törenin ardından yapılan ihbarlar üzerine kaymakamlık ve jandarmanın radarına giriyor.

Önce ruhsatlar iptal edildi ancak yürütmeyi durdurma kararı verildi

Emekli öğretmenin anlattığına göre, önce tesislerin çalışma ruhsatları iptal ediliyor ancak açılan karşı davayla yürütmeyi durdurma kararı veriliyor. Bu karardan 2-3 gün sonra ise bu kez tarikat üyelerinin kaçak kazı yaptığı ihbarı üzerine jandarma operasyon düzenliyor ve kazıyı yapan Mustafa Çabuk’un da aralarında bulunduğu 21 kişi gözaltına alınıyor, müritleri çıkarıldıkları mahkemece tutuklanan Çabuk Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne akıl sağlığı muayenesine gönderiliyor.

Silah gömdükleri iddiası

Tarikat mensuplarının sosyal medya hesaplarında silahlı profil fotoğrafları olması dikkat çekerken kazının da tarikata ait silahları gömmek için yapıldığı iddia edilmişti.

X sosyal medya hesabında Hasan Demir adlı hesaptan tarikatın propagandası yapılıyor, hesabın silahlı profil fotoğrafı dikkat çekiyor.

soL'dan Burak Efe'ye konuşan bölge sakinleri bir süre önce tesislerde jandarma tarafından silah araması yapıldığına dikkat çekerek bu nedenle tarikat üyelerince yapılan kaçak kazının da silahları gömmek amaçlı olduğu ihtimalinin yüksek olduğu iddiasını dile getirmişti.

İddiaları sorduğumuz emekli öğretmen bunun doğru olmadığı kanısında: "Yani silahları vardır ama gömdüklerini, daha doğrusu saklamaya ihtiyaç duyduklarını düşünmüyorum”.

Onun anlattığına göre yakalandıkları kazıda tarikat üyeleri "Ahit Sandukası"nı arıyorlardı: “Ahit Sandukası, işte mehdinin işaretlerinden biri olan sandukayı ararken yakalanmışlar, ifadelerini de bu şekilde vermişler ve tutuklanmışlar 21 kişi…

Tutuklamalar sonrası ortam daha gergin

Tutuklamalardan sonra daha gergin bir ortam olduğunu dile getiren emekli öğretmen “Burada kalanlar daha agresif davranıyorlar. Yol kenarında gelip geçene bakıyorlar. Köpekler var ellerinde. Tesisin giriş ve çıkışlarında nöbet tutmaya başladılar. Durum bu. 200 civarında kişi kalıyor hâlâ orada. Gelen giden de olduğu için tam sayılarını bilemiyoruz” diyor.

Kaymakamlığın ve jandarmanın ihbarları değerlendirdiğini ve görevini yaptığını dile getiren emekli öğretmen, köy muhtarından bu tesislerin usulüne uygun kullanılmaması nedeniyle yapılan sözleşmeyi feshetmesi için köylüler olarak mücadele verdiklerini vurguluyor.

'Kaçmaya çalışan bir kadının tarikat üyelerince engellendiğini görenler var'

Öte yandan soL'un 19 Kasım'daki jandarma operasyonunu duyurduğu haberinde bir bölge sakininin şu ifadelerine yer verilmişti: "Köyümüze ait tesisleri işletmecilerine baskı kurarak kiraladılar. Onlar girdiği andan itibaren tesisler kullanıma kapatıldı ve yoğun bir insan trafiği başladı. Kimin girip çıktığını ise hiçbir güvenlik gücü kontrol etmedi. Köyden bazı arkadaşlarımız kaçmaya çalışan bir kadın gördüklerini ama tarikat üyelerinin engel olduğunu anlatıyor. Çocuklarımız aynı okulda okudukları tarikat üyelerinin çocuklarından tarikat kampında şiddet gördüklerini duymuşlar."

Bayramiç'te tarikatların örgütlenmesinde artış var

Çanakkale'nin geneli gibi ilerici bir nüfusa sahip olarak bilinen Bayramiç ilçesine tarikatların ilgisinin tesadüf olmadığı belirtiliyor.

Türkiye Komünist Partisi Çanakkale İl Örgütü'nden Cihan Polat "Bayramiç'te yaklaşık bir yıldır yoğun bir tarikat örgütlenmesi bulunmaktadır. Genel olarak Bayramiç aydınlanma ile anılan bir ilçe olduğundan planlı bir gericileşme operasyonu diyebiliriz" diyor.

Külcüler köyüne yerleşen tarikatla daha fazla gün yüzüne çıkan bu "gericileşme operasyonu"na karşı mücadele edeceklerini ve gelişmelerin takipçisi olacaklarını ifade eden Polat "Çanakkale TÜGVA, ÇEDES ile gericiliğin son dönem saldırısı altında olan bir şehirdir, burada en son yaşanan tarikat örgütlenmesini bunun bir uzantısı olarak düşünebiliriz. Aydınlanma ile anılan bu şehir gericilikle kavgasını sonuna kadar verecektir" diye belirtiyor.

Burcu Günüşen / soL-Özel

Diyanet’e rant için her şeyi yapmışlar: Sahte rapor, rezerv alan - Bahadır Özgür / duvaR

 

Kentsel dönüşüm yasasındaki değişikliklerin ne getireceğini merak edenler, Türkiye Diyanet Vakfı imar rantı elde etsin diye 110 daire sahibi olduğu Üsküdar’daki 10 blokluk site için neler yapıldığına baksın. Öyle ki, sahte riskli yapı raporu dahi aldılar. Sonunda da imdada ‘rezerv alan’ yetişti.

Az sonra okuyacağınız kentsel dönüşüm örneğinde, “benim evime niye çöksünler?”, “yerleşim yeri rezerv alan ilan edilse ne olur?”, “iktidar alelacele yasayı niye değiştirdi?” gibi soruların hepsinin yanıtını bulacaksınız…

Olay acil dönüşüm yapılması gereken bir yerde geçmiyor. Burası, Üsküdar’ın en güzel bölgelerinden Çengelköy’de, yeşillikler içinde bir site. Önce yasaya aykırı imar planı hazırlanıyor. Mahkeme planı iptal edince gidip riskli olmayan yapılar için sahte ‘riskli’ raporu alınıyor. O da ortaya çıkınca bu sefer, üzerinde 10 blok bulunan arsa ‘rezerv yapı alanı’ ilan ediliyor. Yerleşim yerlerinin ‘rezerv alan’ ilan edilemeyeceğine dair itirazların yükseldiği sırada da jet hızıyla yasa değiştirilip, yerleşim yerleri de dahil ediliyor.

Üsküdar’da olanlar, kentin diğer merkezi yerlerinde nelerin olabileceğinin çarpıcı bir örneği işte. Peki Üsküdar’da bütün bunlar kimin için yapıldı? Türkiye Diyanet Vakfı, imar rantı elde etsin diye!

Çengelköy’de bulunan 29 Mayıs Sitesi, üç katlı binalardan oluşan, yeşillikler içinde bir yerleşim yeri. 134 dairenin bulunduğu 10 blokluk bir site burası. Dairelerin 110 adedi, Türkiye Diyanet Vakfı Eğitim Yatırımları AŞ’ye ait. Kiracılar oturuyor. Kalanı da şahısların. Vakıf, böylesine merkezi ve rant değeri yüksek bir yeri yıkıp lüks konutlar yapmak istiyor. Ama diğer mülk sahipleri buna karşı.

SAHTE ‘RİSKLİ RAPORU’ BİLE ALDILAR

Her şey 2016 yılında İBB’nin yeni bir imar planı yapmasıyla başladı. Plan, arsanın büyük çoğunluğuna sahip Diyanet Vakfı’na ciddi imar rantı getiriyordu. Ayrıca 12 bin metrekarelik arazi Boğaziçi Etkilenme Sınırları içinde kalıyordu. CHP’li İBB Meclis üyeleri planı yargıya taşıdı. Mahkeme de 2018 yılında planı iptal etti. Yani arzulanan rantın önü mahkemece tıkandı.

Diyanet Vakfı bu sefer de deprem riski bahanesine sığındı. 6306 Sayılı kentsel dönüşüm yasasına göre sitedeki binaların riskli yapı olarak tespit edilmesi için harekete geçiyor. 7 Haziran 2022 günü evinde oturanlar bir gürültüyle dışarı çıkıyorlar. Bir bakıyorlar ki, kendilerinden izin alınmadan, hiçbir bilgi verilmeden binalarında karot testi yapılıyor. Derhal ‘mülke zarar verme’ gerekçesiyle polise başvuruyorlar. Polis tutanak tutuyor. Tutanakta riskli yapı testini CENA İnşaat adına Agrega Yapı Laboratuvarları Ltd şirketinin yaptığı yazılı. Nitekim şirket görevlisi de yetki evrakını polise teslim ediyor. Bundan sonrası tam bir sahtekarlık.

Ev sahipleri ve avukatlarının incelemesi sonucunda 31 Mayıs 2022 günkü Resmi Gazete’de yayınlanan duyuru ile Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı Yapı İşleri Genel Müdürlüğü tarafından, Agrega Yapı’nın ruhsatının iptal edildiği ve faaliyetlerine son verildiği ortaya çıkıyor. Yani lisanssız ve faaliyeti bakanlıkça durdurulmuş bir şirkete, riskli yapı raporu hazırlatılmış. Skandal bununla da bitmiyor. Şirketin hazırladığı ve sitedeki yapıların riskli olduğunu gösteren rapor 5 Haziran 2022 tarihini taşıyor. Oysa polis tutanağı ve kamera kayıtları karot testinin 8 Haziran 2022 günü yapıldığını kanıtlıyor. Sahte raporu Üsküdar Belediyesi, sitenin kentsel dönüşüme girmesi gerektiğine dair resmi gerekçe olarak belediye meclisine sunuyor.

SAVCI EVRAKTA SAHTECİLİĞİ YOK SAYDI

Site sakinleri İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’na resmi belgede sahtecilik ve mülke zarar verme iddiasıyla suç duyurusunda bulunuyorlar. Ne var ki, savcılık ‘kovuşturmaya yer olmadığı’na dair karar veriyor. Mağdurlar söz konusu rapor ve bakanlığın lisans iptalini gösteren evrak istenmeden böyle bir karar verilmesine itiraz etseler de faydasız. Savcılık işlemlerin 6306 Sayılı Kentsel Dönüşüm Kanunu çerçevesinde yapıldığını belirterek takipsizlik kararı veriyor.

Ancak belediye dahi sahtekarlığı kabul ediyor. Nitekim Üsküdar Belediye Başkan Yardımcısı Abdullah Ayaz, İstanbul Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Müdürlüğü’ne resmi bir yazı yazarak, 29 Mayıs Sitesi’ndeki binalar için ‘riskli’ raporunun lisansı iptal edilmiş Agrega Yapı tarafından hazırlandığını belirtiyor. Ayrıca dilekçede önemli bir ayrıntı da var. Daha önce CENA İnşaat’ın ‘riskli’ raporu aldığı binanın belediye ekiplerince yapılan denetimde ‘riskli olmadığı’nın ortaya çıktığı ifade ediliyor. Sonuç ne oluyor? Hiçbir şey.

DİYANET’İN İMDADINA ‘REZERV ALAN’ YETİŞTİ

Türkiye Diyanet Vakfı’nın talebi üzerine 29 Mayıs Sitesi’nin kurulu olduğu yerleşim alanı 10 Ekim 2022 günü Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı tarafından ‘rezerv yapı alanı’ olarak ilan ediliyor. Böylece hak aramanın da itirazların da yolu kapatılıp, derhal tahliye işlemlerine başlanmasının önü açılıyor. Oysa bu karar da hukuka aykırıydı. Zira, 6306 Sayılı yasanın o günkü uygulamasında ‘rezerv yapı alanları’nın, yerleşime uygun boş bölge ve kamuya ait araziler olması gerektiği yazılıydı. Buna rağmen Diyanet Vakfı’nın talebi kabul edildi.

Rezerv alan ilanı sonrası 29 Mayıs Sitesi’nin mevcut imar planları artık hükmünü yitirdiği için 28 Mart 2023’te, sıfırdan imar planı hazırlanıp askıya çıkarılıyor. Planın açıklama raporunda burasının niye, hangi gerekçeyle rezerv alan ilan edildiğine dair de tek satır bilgi yer almıyor. Türkiye Diyanet Vakfı da imar planı çıkar çıkmaz, 21 Temmuz 2023 günü, inşaat şirketi ile sözleşme imzalandığını ve ‘rezerv alan’ uygulamasında gerekli görülen süreler içerisinde evlerin boşaltılıp yıkılmasını içeren tahliye kararını iletiyor.

Rezerv alan kararına itirazların da yükseleceği sırada iktidarın yaptığı yasal değişiklik jet hızlıyla Meclis’ten geçip, uygulamaya giriyor. En önemli değişiklik, bundan böyle yerleşim yerlerinin de ‘rezerv alan’ ilan edilebilecek olması.

                                                                 ***

İşte önceden yerleşim yerlerine el atıp imar rantı yaratamayan iktidar, 6036 Sayılı Kanun'da yaptığı yeni değişikliklerle pek çok ‘yasal zahmetten’ kurtuldu. Önceden rezerv alan ilanı için yasanın etrafından dolananların, sahte riskli yapı raporu bile hazırlayanların, tahliye için kamu gücünü hemen devreye sokamayanların eli daha rahat artık.

Kısaca yerleşim yerlerinin rezerv alan ilan edilmesinin nelere yol açacağını merak eden, Üsküdar örneğine baksın yeter.

Bahadır Özgür / duvaR


27 Kasım 2023 Pazartesi

KISA KISA GÜNDEM BAŞLIKLARI - 27 KASIM 2023 -

 Mülksüzleştirme operasyonu başladı: İlk 'rezerv alan ilan etme' hamlesi Hatay'da (Can Kuyumcuoğlu-soL/Özel)

Bakanlığın olur kararıyla Hatay'ın Antakya ve Defne ilçesine bağlı yaklaşık 50 bin kişinin yaşadığı mahalleler, hasarlı ve hasarsız yapılarla birlikte rezerv yapı alanı ilan edildi.(https://haber.sol.org.tr/haber/mulksuzlestirme-operasyonu-basladi-ilk-rezerv-alan-ilan-etme-hamlesi-hatayda-387053)

'Emre Belözoğlu ve Arda Turan, Erdoğan’dan yardım istedi'(soL)

'Fatih Terim Fonu'na para kaptıran futbolcuların, alacakları için AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'dan aracı olmasını istedikleri iddia edildi.(https://haber.sol.org.tr/haber/emre-belozoglu-ve-arda-turan-erdogandan-yardim-istedi-387106)

Erdoğan ‘Sende vicdan var mı?’ diye sormuştu: Vakıflar kiraya yüzde 800 zam yaptı!(Mustafa Bildircin-Birgün)
                                     
Kuğupark Konutları (Fotoğraf: sahibinden.com)

Erdoğan, bir ev sahibine "Sende vicdan var mı?" demişti. Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün kiracılarına 7 kat zam dayattığı ortaya çıktı. Yurttaşlara "Kira bedeliniz 18 bin TL olarak belirlenmiştir” yazılı ihbarname gönderildi.(https://www.birgun.net/haber/erdogan-sende-vicdan-var-mi-diye-sormustu-vakiflar-kiraya-yuzde-800-zam-yapti-486490)

RTÜK’ün 11 aylık ceza karnesi: 7 kanala 49 yaptırım, 22 milyon lira ceza(soL)

“Yılın ilk 11 ayında Halk TV, FOX, TELE 1, Habertürk, Flash Haber, KRT ve TV5’e toplam 49 yaptırım uygulandı. Verilen ceza tutarı tam 22 milyon lirayı geçti.”(https://haber.sol.org.tr/haber/rtukun-11-aylik-ceza-karnesi-7-kanala-49-yaptirim-22-milyon-lira-ceza-387073)

ABD'de 3 Filistinli üniversite öğrencisine silahlı saldırı: 'İkisi yoğun bakımda'(soL)

ABD'de 3 Filistinli üniversite öğrencisi silahlı saldırıya uğradı. Filistin'in İngiltere'deki misyonunun başkanı Büyükelçi Zomlot gençlerin kefiye giydikleri için saldırıya uğradıklarını belirtti.(https://haber.sol.org.tr/haber/abdde-3-filistinli-universite-ogrencisine-silahli-saldiri-ikisi-yogun-bakimda-387092)

Dersimli Dilan Yeşilgöz Hollanda'da Kürt emekçilerin oyunu alamadı (Özkan Öztaş-soL/Özel)

Dilan Yeşilgöz Hollanda'nın Başbakan adayı olarak tanındı. Dersimli. Türkiye'de ise 'Bizimki Başbakan olacak' paylaşımlarıyla tanıdık. Ama Hollanda'daki Kürt emekçiler aynı fikirde değil. (https://haber.sol.org.tr/haber/dersimli-dilan-yesilgoz-hollandada-kurt-emekcilerin-oyunu-alamadi-387071)

Öğrencilere Diyanet TV(Mustafa Bildircin-Birgün)
BirGün, Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün ÇEDES kapsamında hazırladığı plana ulaştı. Planda öğrencilere Diyanet TV izletilmesi gibi programlar yer aldı.(https://www.birgun.net/haber/ogrencilere-diyanet-tv-486512)

Çiçek gibi israf(Mustafa Bildircin-Birgün)
Kamu kaynaklarını ölçüsüz şekilde kullandığı gerekçesiyle eleştirilen Gaziantep Büyükşehir Belediyesi, şimdi de milyonlarca liralık bitki aldı. Fatma Şahin başkanlığındaki idare, 27 kalem bitki alımı için 8,7 milyon TL ödedi.  (KIRMIZI ATEŞ ÇİÇEĞİ ALDI) İhale dokümanları arasında yer alan, “Birim Fiyat Teklif Cetveli”nde, 8,7 milyon TL harcama karşılığında alınacak bitkilerin detayları da paylaşıldı. Lale bitkisi, 600 bin adet ile en yüksek sayıda alınacak bitki olurken diğer bazı bitkiler ve adetleri şöyle sıralandı:• Menekşe: 450 bin adet, • Sümbül: 10 bin adet, • Kadife Çiçeği: 400 bin adet, • Kırmızı Ateş Çiçeği: 100 bin adet, • Dik Sardunya: Bin 200 adet, • Vapur Dumanı: 100 bin adet (https://www.birgun.net/haber/cicek-gibi-israf-486482)

MUÇEV, AKP’lilerle doldu(Aycan Karadağ-Birgün)
Karacasöğüt Koyu birinci derece sit alanı olmasına rağmen talan edilmek istenmişti. (Fotoğraf: MUÇEV)
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın birçok sahili ihalesiz olarak verdiği MUÇEV adlı şirketin yönetimi değişti. MUÇEV’in yeni yönetim kadrosunda yine AKP iktidarının bürokratlarının yer alması dikkat çekti.Yönetimdeki isimler şu şekilde:

• Meteoroloji Genel Müdürü Volkan Mutlu Coşkun,• Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Mesleki Hizmetler Genel Müdürü Murat Oral, • Bakanlığın Kentsel Dönüşüm Genel Müdürü Bedri Sinan Gül, • Bakanlığın Destek Hizmetleri Dairesi Başkanı Ahmet Sami Kulaklıoğlu, • Bakanlığın Strateji Geliştirme Başkanı ve Türkiye Çevre Ajansı Yönetim Kurulu üyesi Sadi Kızık, • Bakanlığın Çevre Yönetimi Genel Müdürü Recep Akdeniz, • Türkiye Çevre Koruma Vakfı İktisadi İşletmesi Genel Müdürü Erdal Türk, • Türkiye Çevre Ajansı Başkan Yardımcısı Zübeyir Dedeoğlu, • Türkiye Çevre Ajansı Başkanı Hasan Bebek, • Muğla Vali Yardımcısı Ayhan Yazgan, • Eski AKP Kayseri Milletvekilli İsmail Tamer (https://www.birgun.net/haber/mucev-akplilerle-doldu-486486)


Tansu Gürpınar’ın ardından… - Yusuf Yavuz / soL

 “Bir zamanlar bizim de çok güzel bir ülkemiz varmış" dedirten fotoğraflar, Türkiye’nin doğasının neden arşivlere sığdırılacak bir miras olmadığını bir kez daha hatırlatıyor…

Türkiye’de doğa korumacılığının öncülerinden biri olan Tansu Gürpınar önceki gün yaşamını yitirdi. Hem kamuda hem de sivil toplumda doğa koruma konusunda Gürpınar’ın öğrencisi olan hemen herkesi üzüntüye boğan bu acı kaybın arkasında her anı Türkiye’nin coğrafyasının korunmasına adanmış bir ömür, onlarca yayın, binlerce kare fotoğraf ve anı kaldı.

Bir de “Bir zamanlar ne güzel bir ülkemiz varmış” dedirten kitaplar…

O kitaplardan biri, 1996 yılında dönemin Çevre Bakanlığı tarafından basılmış. Tansu Gürpınar’ın yazılarına, Türkiye’nin dört bir yanında çektiği fotoğrafların eşlik ettiği kitabın adı “Türkiye’nin Doğal Değerleri Türkiye’nin Renkleri” başlığını taşıyor. Dönemin çevre Bakanı Mustafa Taşar’ın önsüzüyle basılan kitapta, Tansu Gürpınar’ın objektifinden yansıyan masal gibi bir ülke coğrafyası yansıtılıyor.

Yıkımdan önceki son dönemeçte Türkiye'nin coğrafyası

HES’lerin yağmalamadığı Karadeniz’in birbirinden güzel vadileri, madenciliğin tahrip etmediği Kaz Dağları, henüz kurutulmamış sulak alanlar, sazlıklar, suyu çekilmemiş göller, antik çağdan bu yana benzer şekilde çiçeklenen ovalar, zümrüt ormanlar, görkemli dağlar ve Kapadokya gibi birbirinden etkileyici jeolojik oluşumlar…

                                         Gemlik Körfezi'nde bahar, Bursa

Tansu Gürpınar bıkıp usanmadan Türkiye’nin doğasının korunması için çaba harcamasının yanında, bu güzel coğrafyanın her köşesini fotoğraflamıştı. Kitaptan, artık yalnızca arşivlerde kalan bir coğrafyanın hüznü yansıyor. Çok değil, yaklaşık 30 yıl öncesine kadar varolan, yaşayan, tüm canlılığı ile yaşayan bir coğrafyayı ne hale getirdiğimizi bir tokat gibi vuruyor yüzümüze.

                                                              Beyşehir Gölü

Çevre Bakanlığı’nın gerçekten çevrenin korunması için çaba harcadığı yıllardan kalan bir anı bu kitap. Yakın geçmişte aslında tüm kamu kurumları benzer bir bakışa sahipti. Çevre Bakanlığı çevreyi korumaya, orman bakanlığı ormanı korumaya, tarım bakanlığı tarımsal üretimi korumaya çalışan kurumlardı.

                                                       Maden köyü, Artvin

Bir gün bir bakan çıktı, “artık devlet ormancılığından millet ormancılığına geçiyoruz” dedi. Bir gün bir kanun hükmünde kararname çıktı, çevre şehirciliğin, kültür turizmin payandası haline getirildi; kuzular kurda, aslanlar kedilere teslim edildi…

                                                             Kapadokya

Son 20 yılda “koruyoruz” diyerek yok edilen ülkenin doğal mirasının yalnızca arşivlerde kalmaması için harcanan çabalar en azından yıkımı biraz geciktirse de, hepimizin geleceği için daha güçlü bir refleks gösteremez isek elimizde bugün kalanları da yitireceğiz.

Gürpınar'ın geride bıraktığı miras

Tansu Gürpınar’ın gözümüzün önüne serdiği bu güzel ülkenin renkleri 30 yıl içinde hızla solduruldu, bir süre sonra da iyice kararacak. Dört bir yanında nice sırların saklı olduğu bu topraklar, o sırlara tanıklık etmiş, renkleriyle büyülenmiş ve her nefesini bu değerlerin korunmasına adamış bir canını daha yitirdi…

                                                Antalya Körfezi'nde gün batımı

Tansu Gürpınar’ın bize bıraktığı miras, yalnızca arşivlerde kalan bir ülke coğrafyası olmamalı; onun bilinç ve kararlılığı ile elimizde kalanları koruma azmi ve kararlılığı olmalıdır. Türkiye’de doğa koruma bilincine çok önemli katkılar yapan Tansu Gürpınar’ın anısını yaşatmanın en önemli yolu budur…

Tansu Gürpınar kimdir?

1939 yılında Van’da doğan Tansu Gürpınar, 1964’te Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümünden mezun oldu. O dönemde biyoloji bölümünde çift dal eğitimi verildiği için aynı zamanda Botanik, Jeoloji ve Zooloji eğitimi de aldı. 1966’dan itibaren Orman Bakanlığı’nın, Milli Parklar, Yaban Hayatı ve Çevre Sorunları birimlerinde uzun yıllar uzman ve yönetici olarak çalıştı. Kuruluşundan itibaren Çevre Müsteşarlığında görev aldı. Çevre Bakanlığı’nda Çevre Koruma Genel Müdür Yardımcılığı yaptı. Kuş Cenneti Milli Pakı, Tansu Gürpınar’ın yıllarca süren çabalarının bir sonucu olarak Türkiye’deki doğa koruma uygulamalarının başarılı örneklerinden biri olarak uluslararası çevrelerin de dikkatini çekti. Gürpınar’ın Türkiye’nin doğasına yönelik “Türkiye’nin Doğal Değerleri-Renklerin Türküsü”, “Doğayla Geçen Yıllar”, “Yedigöller’de 50 Yıl”, “Doğanın Penceresinden Türkiye” gibi yayınlanmış çok sayıda kitabı bulunuyor.

Yusuf Yavuz / soL

Fotoğraflar, Tansu Gürpınar’ın kitabından seçilmiştir ve 1996 yılı öncesinde Türkiye’nin değişik bölgelerinden doğal alanları yansıtmaktadır.