27 Mart 2024 Çarşamba

Cumhuriyet KÖŞEBAŞI - 27 MART 2024 -

 

CHP’nin Erdoğan’ın evinden umudu(Barış Pehlivan)

“Kasımpaşa ve Kısıklı... Deyim yerindeyse, onur meselesi bizim için. Çok önem veriyoruz ve kazanacağımıza inanıyoruz.” 

Konuştuğum CHP kurmayı böyle diyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın doğduğu Beyoğlu ile yaşadığı Üsküdar’ı kastediyor. İki ilçenin de yönetiminin ana muhalefet partisine geçmesini bekliyorlar. 

Seçime günler kaldı. Ve kuşkusuz en büyük merak konusu, İstanbul’un kaderinin nereye evirileceği. Bunun için de hep aynı soru kapıyı çalıyor: Sandık güvenliği nasıl sağlanacak? 

Yanıt için İstanbul’da en iddialı parti olan CHP yöneticileriyle görüştüm... 

Önce, 31 Mart seçimlerinde ilk sınavını verecek olan CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik’i aradım. Çelik, sandık güvenliği ile ilgili yaklaşık iki ay önce çalışmalara başladıklarını söyleyip şu bilgileri verdi: 

“İstanbul’da 33 bin 227 sandıkta oy kullanılacak. Daha önce sandıkta görev alan insanları teker teker aradık. Yeniden görev almayacakların yerine yenilerini görevlendirdik. Ve tüm sandık sorumlularının isimlerini eksiksiz biçimde 24 Şubat’ta ilçe seçim kurullarına teslim ettik. Sonra 39 ilçede asil ve yedek sorumlular için eğitim süreçlerini başlattık. Bu birinci aşamaydı...” 

Araya giriyorum... Ekrem İmamoğlu’nun dört gün önceki çağrı videosunu hatırlatıyorum. İmamoğlu o videoda “Sandıklarda daha kalabalık olmaya ihtiyacımız var” diyerek müşahitlerden ve avukatlardan destek istemişti. Keza bu satırlar yazılırken İstanbul özelinde yaklaşık 100 avukata daha ihtiyaç olduğuna dair duyumumu da paylaşıyorum. CHP il başkanı Çelik şöyle anlatıyor: 

“1980 okulda oy kullanılacak. Her okulda mutlaka bir avukatımız var. Bununla birlikte bazı okullarda 40’ın üstünde sandık var. Oralar için diyoruz ki 3-4 avukatımız olsun. Hiçbir eksiklik yok, barodan da destek aldık bu konuda... Fakat şu çağrıyı yapıyoruz: Asil ve yedek sandık görevlisinin dışında bir de müşahit var, biliyorsunuz... Sınıfın içinde sayımın dökümünü takip edecek kişiler neden bir kişi olsun ki? İstiyoruz ki gerekirse 10 kişi olsun! Ekrem başkanın çağrısı bu yüzdendi...” 

CHP’NİN UMUTLU OLDUĞU İLÇELER

CHP’nin YSK Temsilcisi Mehmet Hadimi Yakupoğlu’nu da arıyorum... “YSK temsilcisi olarak, ‘31 Mart yerel seçimleri için sandık güvenliği sağlandı’ diyebiliyor musunuz” diye soruyorum. Özetle şu yanıtı veriyor Yakupoğlu: 

“YSK’nin bugüne kadar hazırladığı karar ve genelgelere bakacak olursam, bizim açımızdan bir sorun yok şu aşamada. Peki, o gün nasıl tezahür eder? Mesele biz Şanlıurfa’da hiçbir zaman kafamız gözümüz yarılmadan seçim bitiremiyoruz. Mesela deniyor ki ‘CHP şu kadar sandığa sahip çıkmadı!’ Halbuki, kimse bu iddia neye göre belirleniyor, tartışmıyor. Yanıtı basit: YSK’ye soruyorsunuz, YSK ilçe seçim kurullarına iletiyor, onlar da sandık başındaki siyasi parti üyelerinden ücretlerini alanları sayıyor. Ve misal, gündelik almak için IBAN bilgisini vermediyse ya da talepte bulunmadıysa, bu sandıklar boş gibi düşünülüyor. Yani tutanakta imzası olanlara bakılmıyor.” 

CHP’nin YSK temsilcisi kritik bir vurgu daha yapıyor: 

“Şu anda bana gelen üç büyük ilin verileri var. Hangi ilde hangi siyasi partiler kaç sandığa üye bildirmiş, onlar yazıyor. Baktığınız zaman, AKP ve CHP üç büyük ilde hemen hemen bütün sandıklara üye bildirmiş durumda. Ama şimdi bu 31 Mart’ta bütün sandıklarda üyemiz olacağı anlamına gelmiyor. Zira kişi gitmeyebilir ya da hasta olabilir maalesef... O durumda ne yapıyoruz? Yerlerine yedek üyemizi oturtuyoruz...” 

Yazıyı bitirirken... 

CHP yönetiminin, var olan belediyelerinin haricinde İstanbul’da Beyoğlu, Silivri, Çatalca, Eyüpsultan, Arnavutköy, Üsküdar, Sancaktepe ve Bayrampaşa gibi ilçeleri kazanma konusunda oldukça umutlu olduğunu eklemeliyim.

                                                             /././

Olası bir seçim sonucu (Öztin Akgüç)

Yazı bir seçim tahmini, beklentisi değildir. Tahmin için elde sağlıklı verilerin, dayanakların olması gerekir; beklentiyi öznel öğeler, eğilimler etkiler. Yazı, olabilecek sonuçlardan biridir. Kesin fiili sonuç farklı olabilir.

Olası bir sonuç şöyle özetlenebilir:

- Cumhur İttifakı oy yitirir.

AKP, ekonomik nedenlerden, kişi özlük hakları için tehlikeli görülmeye başlandığından, ötekileştirme, kutuplaştırma politikasından, YRP, DEVA, Gelecek partilerinin kuruluşundan kaynaklanan oy yitirişine uğrar.

MHP, kuruluş amacı çözümlendiğinden, ikili oynandığından, bir yanda vatan, millet, Atatürk, antiemperyalist söylem, öte yanda örtülü şekilde şeriat, hilafet, tarikat, Cumhuriyet karşıtı desteklerinden, söylem=eylem tutarsızlığından faşizm eğiliminden, alternatif partilerin de kuruluşu nedenleriyle oy yitirir.

Cumhur İttifakı’nın oy yitirmesi, muhalefetin dağınıklığı nedeniyle belediye başkanlıklarına yansımayabilir.

- CHP’nin oy oranı yükselir.

Aday belirleme yöntemine, bazı adaylara başkan Özgür Özel’e yöneltilen eleştirilere, parti içi dış kumpaslara 1 Nisan beklentilerine, gereksiz, başarısız ittifak jesti girişimlerine karşın CHP oyu artar. Oy artışı, seçime iştirak oranının 28 Mayıs seçimine göre daha yüksek olmasından, geçersiz, protesto oyunun azalmasından, yaşlı kesimin AKP’ye tepkisinden, genç kesimin değişim bekleyişinden, kurultayla bir eşiğin aşılmasından, oy oranı az küçük olarak nitelendirilen parti seçmenlerinin belediye meclisinde kendi partilerine oy verirken, büyükşehir belediye başkanlıklarına CHP’li adaylara tercih etmelerinden, İYİ Parti’de hâlâ ittifaktan yana olanların varlığından kaynaklanır. 

CHP, arınan partidir, iktidar olmasa da sürekli iktidar adayı olan; işbirlikçilerin, tarikatların, dincilerin, emperyalizmin kuklalarının Türkiye Cumhuriyeti karşıtlarının, şeriat hilafet destekçilerinin sürekli hedefinde olan bir partidir. Partinin iç ve dış baltalamalara karşın, asırı aşkın süredir, varlığını, etkinliğini sürdürmesi, kökeninin Rumeli-Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri’nin, dayanmasından Kuvayı Milliye ruhundan kaynaklanır.

- İYİ Parti’nin oy oranı geriler.

Oyun kuramına göre İYİ Parti, sürekli değil tek oyunda başarı gösterecek ya da kaybedecek bir oyuncu idi. 14 Mayıs seçiminde Millet İttifakı, altılı masa seçimi kazanır, AKP dağılır. Siyasal düzen parlamenter sisteme verilseydi İYİ Parti, orta sağın temsilcisi konumuna gelir, ittifak gereği yürütme erki, İYİ Parti’ye geçer, Akşener’in başkanlığında bakanlar kurulu oluşurdu. Akşener’in başbakanlık iddiası boşa değildi. Oyun İYİ Parti için tek atılımlık idi, kazançlı olamadı. İYİ Parti artık oyunda kalsa da kazançlı çıkamaz. Oyu, Cumhur İttifakı, DEVA, CHP’ye yönelik olarak azalır.

- DEVA orta sağ temsilcisi konumuna gelebilir.

DEVA, AKP’nin seküler kesiminin oyunu, ürkek, geçmişte AKP destekçisi olan iş insanlarının liberallerin, İkinci Cumhuriyetçilerin oyunu olarak eşiği aşan, oy oranına ulaşabilirse Batı Avrupa desteğiyle de orta sağın temsilcisi olarak oyunda kalır.

- Üç büyük il büyükşehir belediye başkanlığı CHP yönetiminde kalır.

Tugay’ın oy oranı görece azalsa da İzmir, Yavaş’ın Ankara Büyükşehir Başkanlığı’nı kazanması, AKP iddialarına karşın kesin gibidir. Belediye başkanlığı seçiminde kişiler, halkın hizmet beklentisi de etkiler. Yavaş’ın Ankara’da fark yapması olağan, aksi şaşırtıcı olur. Çekişme İstanbul’da olacaktır. 2019’da görünen aday B.Yıldırım, 2024’te M. Kurum olmasına karşın gerçek, gizli aday Erdoğan’dır. Erdoğan’ın İBB’ye özel önem verdiği saklanmamaktadır. İmamoğlu’nun 1994-2019 dönemine kıyasla başarılı olması yalnız CHP’nin değil, diğer partilerin seçmenlerinin de oyunu en az bir bölümü olacak olması, ayrıca İmamoğlu gönüllülerinin varlığı İmamoğlu’nun kazanma olasılığını yükseltmektedir. Yeter ki sandıklara güven sağlansın. “Atı alan Üsküdar’ı geçti” senaryolarının bir kez daha sahnelenmesine, YSK’nin müdahil olmasına engel olunsun.

- Balıkesir, Bursa, Manisa, Denizli, Antalya, Mersin, Adana, Hatay, Zonguldak, Giresun belediye başkanlıkları seçimi çekişmeli geçecek.

CHP’nin galebesi erken genel seçim olasılığını da getirecektir.

Sonucu; öngörü değil, vatandaşın özlük haklarını, demokrasiyi, Türkiye Cumhuriyeti’ni, özgürlüğü, egemenliği, çevre korunmasını ne ölçüde benimsediği belirleyecektir. İktidarın özlediği faşizme, gidişe geçit verilmesin.

                                                 /././

Halkevi Tiyatroları (Sinan Meydan)

HALKEVLERİNİN KURULUŞU

Atatürk, kurduğu laik Cumhuriyet ile Türkiye’de gecikmiş bir Rönesans başlatmak istedi. 

Cumhuriyet, halkı bilim, kültür ve sanatla buluşturmak için Halkevlerini kurdu. İlk Halkevi 19 Şubat 1932’de Ankara’da Türk Ocağı binasında açıldı. O gün ülke genelinde -Konya’dan Van’a- 13 Halkevi daha açıldı. 1940’tan itibaren köylerde ve kasabalarda da Halkodaları kurulmaya başlandı. Halkevlerinin kapatıldığı 1951’de yurt genelinde 478 Halkevi merkezi, 5 bin Halkevi şubesi ve 4 bin Halkodası vardı. (1) 

Kültür sanat merkezleri durumundaki Halkevlerinde dokuz kol vardı: Bu kollar şunlardı: 1. Dil, Edebiyat, Tarih, 2. Güzel Sanatlar, 3. Temsil (tiyatro ve seyirlik oyunlar), 4. Spor, 5.  Sosyal Yardım, 6. Halk Dersaneleri ve Kurslar, 7. Kütüphane ve Yayın, 8. Köycülük, 9. Müze ve Sergi. Her Halkevi bu dokuz koldan en azından üçünde örgütlenmek zorundaydı.(2) 

DÖNEMİN KÜLTÜR MERKEZLERİ

Türkiye’de güzel sanatların yaygınlaştırılması görevi Halkevlerine verildi. İsmet İnönü, Halkevlerinin 3. açılış yılı söylevinde bu kurumların ülkede güzel sanatların gelişmesi ve sevilmesi için çalışmaları gerektiğini söyledi.(3) 

Halkevi binaları ilkokul, belediye binası ve hükümet konağı ile birlikte ana caddelerde veya kent meydanında kamu binalarıyla birlikte konumlandırıldı. Her Halkevinde tiyatro, sinema, konser, vb. etkinlikler için temsil salonu, açık ve kapalı spor alanı, gazino (büfesiyle birlikte), derslikler, kütüphane, (okuma odası, kitap odası), kapalı jimnastik salonu, müzik çalışma odası, konaklama bölümü (misafirhane) ve idari kısım (başkan ve yönetim kurulu odası) ile komitelerin çalışma odaları standart olarak yer aldı. Büyük Halkevlerinde bir müze ve kıyı kentlerindeki Halkevlerinde su sporları için kayıkhaneler vardı. Halkevleri suyu, elektriği, aydınlatma araçları, ısıtma sistemi olan örnek yapılardı. 

İnsanlar Halkevlerinde kitap, dergi ve gazete okuma, radyo dinleme ve film izleme olanağına sahipti. Halkevlerinde çok çeşitli sahne oyunları sergilendi, çeşitli konserler verildi, resim, heykel ve fotoğraf sergileri açıldı. Okuma yazma, müzik, resim ve çeşitli bilgi beceri kursları düzenlendi. Sağlık, bilim, kültür, sanat, tarım konularında halk konferansları verildi. Çok sesli Batı müziği icra edebilecek orkestralar ve korolar kuruldu. Tarih araştırmaları ve türlü derlemeler yapıldı. Mimar Sinan’dan Ziya Gökalp’a Türk büyükleri anıldı. Zafer, Cumhuriyet ve Dil Bayramları ile Ağaç, Toprak ve Köylü Bayramları kutlandı. Halkevi Sosyal Yardım Kolları hastaları tedavi ettirdi, ücretsiz ilaç verdi. Halkevi Spor Kolları, çeşitli spor etkinlikleriyle halka spor alışkanlığı kazandırdı. Halkevleri kütüphaneleri halkın kitaba, gazeteye, dergiye ulaşmasını sağladı. Her Halkevi kendi yayınlarını çıkardı. Halkevlerinin Ağustos 1944’e kadar çıkardığı eserlerin sayısı 492 bine ulaşıyordu.

(4) 

1930’larda Diyarbakır Halkevi   

Orkestrası salonları “hıncahınc¸ dolduran” büyük kalabalıklara klasik müzik konseri vermekteydi

HALKEVLERİNDE TİYATRO VE SAHNE SANATLARI

Halkevleri Talimatnamesi’nde, Halkevi Temsil Kolu’nun görevleri şöyle sıralanıyordu: 1. Halkı tiyatro aracılığıyla yetiştirmek, 2. Gezici veya yerli, sesli veya sessiz sinemalardan yararlanarak halkın kültürel ve artistik sevgisini yükseltmek, 3 Kukla, karagöz, ortaoyunu gibi ulusal oyunları düzenleyip, bunlardan halk terbiyesi bakımından yararlanmak. (5) 

Halkevleri Talimatnamesi’nin III. bölüm, 46. maddesi dikkat çekiciydi: “Piyeslerdeki kadın rolleri hiçbir bahaneyle erkeklere verilemez.” (6) 

Halkevleri, tiyatro başta olmak üzere aralarında opera ve balenin de bulunduğu her türlü sahne sanatını ülke geneline yaydı. Böylece hem halkın modern ve geleneksel sahne sanatlarını tanımasını hem de birçok genç sanatçının yetişmesini sağladı. (7) Ankara, İzmir, İstanbul, Bursa, Afyon, Kayseri, Diyarbakır Halkevleri başta olmak üzere Halkevleri bulundukları illerin tiyatroları halini aldı. Ayrıca Halkevi Temsil Kolları düzenledikleri turnelerle tiyatroyu ülkenin en ücra köşelerine kadar götürdü. (8) Halkevi Temsil Kolları, salon, sahne, ışık gibi araçları en yalın hale getirip halkın ayağına giderek köy meydanlarında, pazarlarda, panayırlarda oyunlarını halka ulaştırmayı başardı. (9) Halkevleri Temsil Kolları sayesinde Elazığ, Muş gibi doğu illeri de tiyatroyla tanıştı. Örneğin 1936’da Elazığ Halkevi’nin temsil kolu altı ay içinde tam 92 temsil verdi. (10) Halkevleri sayesinde çok sayıda tiyatro eseri halkla buluştu. Bir anlamda modern Türk tiyatrosunun temelleri Halkevlerinde atıldı. Atatürk, bu gerçeği, “Nerede bir Halkevi sahnesi varsa orada gerçek Türk tiyatrosu vardır” sözleriyle dile getirdi. (11) 

                     1934 Sivas Halkevi tiyatrokolu “Kağnı” piyesini sahneler. ( Hayat Ağacı dergisi)

Türkiye Cumhuriyet’inde ilk bale gösterisi ve ilk opera da Halkevlerinde sahnelendi. Dünyanın en ünlü bale öğretmenleri 1930’larda Halkevlerine konuk oldu. Halka açık ilk dans dersleri Halkevlerinde verildi. Örneğin, 1934’te Ankara Halkevi’nde Bayan Marga Melike tarafından küçük kızlara dans ve ritmik jimnastik dersleri verildi ve bu çocuklardan başarılı olanlar temsillerde yer aldı. (12) Türkiye’nin ilk dansçıları da Halkevlerinden çıktı. Örneğin Türkiye’nin ilk baleti Orhan Esenil, Eminönü Halkevi’nde yetişti. (13) Atatürk’ün isteği üzerine hazırlatılan ilk Türk Operası “Özsoy”, İran Şahı Rıza Pehlevi’nin Türkiye ziyareti sırasında 19 Haziran 1934’te Ankara Halkevi’nde sergilendi. (14) “Özsoy”dan sonra Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin 15. yıldönümü anısına 27 Aralık 1934’te “Taşbebek” ve “Bayönder” operaları da yine Ankara Halkevi’nde sergilendi. (15) 3 Haziran 1941’de Ankara Devlet Konservatuvarı ilk mezunlarını verdiğinde opera öğrencileri de ilk gösterilerini 24 Haziran 1941’de Ankara Halkevi sahnesinde sergilediler. W. A. Mozart’ın tek perdelik “Bastien und Bastienne” adlı operası ile Puccini’nin “Madamme Butterfly” operasının ikinci perdesini sahnelediler. Bu oyunları, Beethoven’in “Fidelio”, Smatena’nın “Satılmış Nişanlı”, Mozart’ın “Figaro’nun Düğünü”, Puccini’nin “La Boheme”, Verdi’nin “Maskeli Balo”, Bizet’in “Carmen”, Rossini’nin “Sevil Berberi” operaları izledi. (16) 

Halkevi sahnelerinde oynanacak oyunların ve piyeslerin yazımına da büyük önem verildi. CHP, oyun yazarlarına oyun sipariş etti, çok sayıda oyun yarışması açtı. Hükümetin teşvikleri sonunda 1950’ye kadar, dörtte üçü yerli eserlerden oluşan, 100’e yakın tiyatro oyunu yazıldı. (17) 

Halkevlerinde, Atatürk’ün “Fikirler ve inkılâplar sanatla yayılır” düşüncesi doğrultusunda, devrimin ilkeleri, tiyatro oyunlarıyla, piyeslerle halka ulaştırılmak istendi. Halkevlerinde ve Halkodalarında daha çok Türk tarihini, Türk kültürünü, köy hayatını, Kurtuluş Savaşı’nı anlatan, hurafeleri, yobazlığı, eleştiren oyunlar oynandı. (18) Oyunların adlarına, konularına ve içeriklerine bakılınca Cumhuriyetin “uluslaşma” ve “çağdaşlaşma” hedefine yönelik bir repertuvar oluşturulduğu görülecektir. Oyunları yazanlar, sahneleyenler ve oynayanlar halkın içinden insanlardı. 

Halkevleri tiyatronun yanında diğer sahne sanatlarına da önem verdi. Örneğin Ankara Halkevi, operakukla ve ortaoyununa yer verdi. Şişli ve Eminönü Halkevleri radyoda temsil verdi. Ankara, Balıkesir, İzmir ve Şehremini Halkevleri çocuklar için Karagöz gösterileri yaptı. Ankara, Balıkesir, Zonguldak, İzmit, Bingöl, Elazığ, Kayseri, Kırşehir, Adapazarı, Tefenni, Siirt ve Dinar Halkevleri film gösterdi. (19) 

Halkevleri çeşitli konserlere de sahne oldu. Dünyaca ünlü yabancı sanatçılar da Halkevlerinde konserler verdi, bu konserleri yüz binlerce kişi dinledi. Örneğin, 23 Kasım 1935’te Almanya’nın ünlü sanatçılarından B. Pol Grummer, Ankara Halkevi’nde bir konser verdi. (20) 7 Nisan 1936’da da Berlin Operası sanatçılarından Maria Müller, piyanoda kendisine eşlik eden Münih Devlet Operası’ndan Dr. Franz Hallasch’la birlikte yine Ankara Halkevi’nde bir konser verdi. Sanatçılar, Halkevi salonunu dolduran kalabalığın sürekli alkışlarıyla karşılandı. (21) 

Her yıl Halkevi sayısının artmasına paralel üye ve etkinlik sayıları da arttı. Örneğin 1940’ta Halkevlerinde 2.200 temsil sergilendi, 1.150 konser düzenlendi, 1.950 film gösterildi. 1940’ta Halkevleri toplam 10 milyon 645 bin 720 kişiye hitap etti. 1941’de Halkevlerindeki üye sayısı 145 bini buldu. O yıllardaki ülke nüfusu dikkate alındığında Halkevlerinin etki alanının genişliği çok daha iyi anlaşılacaktır. Halkevleri, Türkiye nüfusunun büyük bir çoğunluğunu kültür, sanat, spor etkinlikleriyle buluşturmayı başardı. 

Erken Cumhuriyet döneminde Halkevleri ve Halkodaları, 18 yıl boyunca, her türlü geri düşünceye ve cehalete karşı kültür, sanat ve spor etkinlikleriyle Türkiye’nin toplumsal aydınlanma evleri oldu. Halkevleri, antik dönemden binlerce yıl sonra Anadolu’da halkı tiyatroyla buluşturdu. 

Demokrat Parti iktidarı, 8 Ağustos 1951 tarihli ve 5830 sayılı yasa ile Halkevlerini ve Halkodalarını kapatarak binalarını Hazine’ye devretti. Böylece erken Cumhuriyet dönemindeki 18 yıllık Halkevi-Halkodası aydınlanması sona erdi. 

DİPNOTLAR/KAYNAKLAR

1. Şerafettin Turan, Mustafa Kemal Atatürk, Kendine Özgü Bir Yaşam ve Kişilik, Ankara, 2008, s. 607,610; Firdevs Gümüşoğlu, Ülkü Dergisi ve Kemalist Toplum, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul, 2005, s.145. 

2. CHP Halkevleri Talimatnamesi, Hâkimiyeti Milliye Matbaası, Ankara, 1932. 

3. İsmet İnönü, “Yeni Halkevlerini Açma Nutku”, Ülkü, C.V, S.25, Mart, 1935, s.401.

4. Uluğ İğdemir, “Halkevleri ve Halkodaları”Atatürk ve Halkevleri, Atatürkçü Düşünce Üzerine Denemeler, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1974, s. 129. 

5. CHP Halkevleri 1940, Ulusal Matbaası, Ankara, 1940, s. 6. 

6. Nurhan Karadağ, Halkevleri Tiyatro Çalışmaları (1932-1951), Ankara, 1998, s. 96. 

7. Çağlar Tunçay, Atatürk Döneminde Müzik Alanında Yapılan Çalışmalar, Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü (Yayımlanmamış) Yüksek Lisans Tezi, İzmir, 2009, s. 101. 

8. Seda Bayındır Uluskan, Atatürk’ün Sosyal ve Kültürel Politikaları, Ankara, 2010, s. 464. 

9. Haydar Ediskun, “Bir Halkevi Nasıl Çalışabilir”, Halkevleri Dergisi, S.38, Ankara, 1969, s.9 

10. “Elaziz’de Tiyatro Vaziyeti”Son Posta, 1 Eylül 1936, s.5. 

11. Anıl Çeçen, Atatürk’ün Kültür Kurumu Halkevleri, İstanbul, 2000,s.133. 

12.  “Kızlarımızın Dans Dersleri”Ulus, 26 Aralık 1934, s.6. 

13. Gümüşoğlu, s. 140. 

14. “Şehinşah Hz. Şerefine Verilen Temsil”, Cumhuriyet, 20 Haziran 1934, s. 5. 

15. “Dün Ankara’da Verilen Müzikal Festival”, Cumhuriyet, 29 Birincikanun 1934, s.1, 5. 

16. Uluskan, s.399. 

17. Uluskan, s. 461-462 

18. Halkevlerinde oynanan belli başlı oyunlar şunlardı: “Akın”, “Mavi Yıldırım”, “Mete”, “Kahraman”, “Atatürk’e İlk Kurbanlar”, “Ana”, “Gönüllerin Türküsü”, “Devrim Yolcuları”, “Vatan ve Vazife”, “Özyurt”, “Atilla’nın Düğünü”, “Sümer Ülkeleri”, “Bir Yavrunun Şarkısı”, “Yanık Efe”, “Çoban”, “Tohum”, “Kanun Adamı”, “Şeriye Mahkemesinde”, “Tırtıllar”, “Mahçuplar”, “İnsan Sarrafı”, “İkizler”, “Yanlış Yol”, “Kozanoğlu”, “Hissei Şaia”, “Bayaz Kahraman”, “Kızıl Çağlayan”, “Yarım Osman”, “Bir Yağmur Gecesi”, “Erkek Kukla”, “Para Delisi” ve “Yapışkanlar.”  (Karadağ, s. 114; Semra Şen, “Atatürk, Cumhuriyet ve Tiyatro”, Erdem, C.XI, S. 32, Eylül 1988, s.624; Uluskan, s. 462-463.) 

19. “Halkevleri”Ulus Gazetesi Eki, Teşrinievvel, 1937,s.4. 

20. “B. Pol Grummer’in Konseri”Ulus, 23 Kasım 1935, s. 3. 

21. “Maria Müller’in Halkevi’ndeki Konseri”Ulus, 8 Nisan 1936, s. 3. 

22.  Ziya G. Mugulkoç, “Halkevlerinin Gelişme Dönemi (Sosyal Bir İnceleme)”Atatürk ve Halkevleri, Atatürkçü Düşünce Üzerine Denemeler, Ankara, 1974s, 144. 

23. Kadri Kaplan, “Halkevleri”Atatürk ve Halkevleri, Atatürkçü Düşünce Üzerine Denemeler, Ankara, 1974, s.137; İğdemir, s. 129

                                                             /././

Fatih, Moskova, kontrolsüz göç ve terör (Zülal Kalkandelen)

Geçen hafta İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 2021’de satın alarak aslına uygun biçimde onardığı Bulgur Palas’ı görmeye gittim. 1912 yılına tarihlenen ve yurttaşların kullanımına kapalı özel mülk olarak duran Bolulu Habib Bey’in konağı, kütüphane, sergi ve çok amaçlı etkinlik alanları, restoran ve seyir terası ile tüm İstanbullulara hizmet veren bir kamusal yaşam alanına dönüştürüldü. 

Bu başarılı iş nedeniyle emeği geçen herkesi kutluyorum. Mutlaka görülmesi gereken görkemli bir alan yaratılmış. 

Ancak bugün anlatmak istediğim asıl konu bu değil; şehrin yedinci tepesi olarak tanımlanan Kocamustafa Tepesi’ndeki Bulgur Palas’a giderken geçtiğim yollardan, İstanbul’un Fatih ilçesinden söz etmek istiyorum... 

FATİH’İN İHMAL EDİLMİŞLİĞİ İSTANBUL’A İHANETTİR

Her yerde karşınıza çıkan Arapça yazılar, tabelalar, kulağınıza çarpan birçok farklı dil nedeniyle sokaklarında yürürken başka bir ülkedeymiş gibi hissettiren bir ilçe Fatih. Bulgur Palas’a giderken ve dönerken yolu uzatıp Aksaray’a, Çarşamba’ya da düşürdüm yolumu. 

İstanbul’un orta halli bir semtinden de farklı görünen, tarikatların ve cemaatlerin üslendiği, dökülen bina duvarlarında sık sık 4-6 yaş arası çocuklar için Kuran kursu ilanlarını gördüğünüz, tek tük kadına rastladığınız, derin bir yoksulluk ile koyu bir gericiliğin tüm izlerini yansıtan bir bölge burası... 

Bizans surları, Haliç ve Marmara’nın çevrelediği bu tarihi yarımadanın ihmal edilmişliği, öyle bir aşamaya varmış ki bu artık İstanbul’a karşı affedilmez bir ihanet! 

Göç dalgasının vurduğu bu bölgede, CHP İstanbul Fatih Belediye Başkanı Adayı Mahir Polat’ın verdiği bilgiye göre 100 bin kaçak göçmen var. Her dört kişiden birinin kaçak göçmen olduğunu söylüyor Polat. 2020’de bir genelge ile Fatih’te göçmen yerleşimi yasaklansa da uygulamada bunun etkin sürdürülmediği açık. Kaçak göçmenler yoğun olarak Fatih’e yerleşirken kira fiyatları birkaç katına çıkınca, zaten yoksulluk sınırının altında kalan yerli nüfustan 110 bin kişi bu merkez ilçeyi terk etmiş. 

KAÇAK GÖÇMEN SORUNU

Moskova’daki konser salonuna silahlı saldırıda bulunan IŞİD teröristlerinden birinin de Fatih’te dolaştığım bölgede, kısa bir süre önce yaşadığı ortaya çıktı. O sokaklarda rahatça gezip sosyal medya hesabında paylaşımlar yaptığı, Moskova’ya İstanbul’dan gittiği yabancı medyada da yer aldı. 

Ne yazık ki bu bir ilk değildi. Ankara gar katliamı, Reina saldırısı, Taksim saldırısı gibi birçok olayda da Türkiye’deki kaçak göçmenlerin neden olduğu terör saldırılarında yüzlerce insanı kaybettik. Çok açık ki bu durum ciddi bir güvenlik sorunu yaratıyor. 

Irak ve Suriye’deki iç savaşlar yüzünden ülkemize gelen her göçmen elbette terörle ilişkilendirilemez, bir bölümü savaş mağdurudur. Ancak herkes biliyor ki AKP’nin pazarlık ederek AB’den aldığı paralar ve oy deposu olarak görüp önünü açtığı kontrolsüz göç sonucunda gelen milyonlar arasında katiller ve cihatçı militanlar da var. Bunlar terör örgütlerinin uyuyan hücreleri! 

Bu duruma derhal çözüm bulunması şarttır. Öncelikle AKP iktidarının sınırlardaki açık kapı politikasını sonlandırması gerekiyor. Kendi emellerine ulaşmak için Ortadoğu’yu kana bulayan emperyalist devletlerle hiçbir şekilde işbirliği yapmamak, komşu ülkelerin topraklarını işgal edenlerin yanında durmamak ve yabancı ülke askerlerinin Suriye’den çıkarmak gerekiyor. 

Suriye ve bölgedeki diğer ülkelerle gereken temasların kurulup insanların ülkelerine insani koşullarda geri dönmelerinin sağlanması ve burada olanların da ucuz insan gücü olarak sömürülmesine son verilmesi gerekiyor. 

Kaçak göçmen sorununa ilişkin gerçekleri dile getirmek ırkçılık değildir. Bu duruma hızla müdahale edilmezse, Türkiye, hem kendi vatandaşlarının güvenliğini tehlikeye atan hem de tüm dünyada terörist yuvası olarak bilinen bir ülke olacaktır.

(Cumhuriyet)


soL GÜNDEM - 27 MART 2024 -

Bu kez yoksuldan alıp yoksula verdiler: KYK yurtlarındaki öğrencilerden erzak topladılar (Özkan Öztaş-soL/Özel)

Zenginler kâr rekorları kırarken, yoksulların derdi de yoksulların sırtında. Zaten KYK yurtlarında barınma ve beslenme sorunları yaşayan öğrencilerden Ramazan diye gıda malzemesi toplandı.(https://haber.sol.org.tr/haber/bu-kez-yoksuldan-alip-yoksula-verdiler-kyk-yurtlarindaki-ogrencilerden-erzak-topladilar)

Akkuyu Nükleer Santrali inşaatında çalışan işçiler maaş almadıkları için iş bıraktı 

Mersin'in Akkuyu ilçesinde devam eden Akkuyu Nükleer Santrali inşaatında çalışan işçiler, bir aydır maaşlarını alamadıkları gerekçesiyle iş bıraktı.(https://haber.sol.org.tr/haber/akkuyu-nukleer-santrali-insaatinda-calisan-isciler-maas-almadiklari-icin-birakti-392347)

Oğuz Murat Aci'nin babası konuştu: Aynı bölgede 5 kez hızdan ceza yediğini öğrendik

Oğuz Murat Aci’nin babası, 17 yaşındaki T.C. için 'Oğlumun ölümüne neden olan olaydan birkaç ay önce aynı lüks araç yine aynı bölgede 5 sefer ceza yemiş' dedi.(https://haber.sol.org.tr/haber/oguz-murat-acinin-babasi-konustu-ayni-bolgede-5-kez-hizdan-ceza-yedigini-ogrendik-392348)

'Her ile bir havaalanı' atıl yatırımları körükledi: Dört limanda hava trafiği yok

                                                                                     Aydın

Havalimanlarında geçen yılın yolcu trafik verileri, sektörde büyük bir atıl kapasite bulunduğunu ortaya koydu. Uşak, Aydın Çıldır, Balıkesir ve Gökçeada limanları çürüyor.(https://haber.sol.org.tr/haber/her-ile-bir-havaalani-atil-yatirimlari-korukledi-dort-limanda-hava-trafigi-yok-392344)

Adana'da Kuran kursunda cinsel istismar: İmam tutuklandı

Adana'da Kozan Cumhuriyet Başsavcılığı’na cami imamı M.A’nın Kuran kursuna gelen 22 yaşındaki Ç.K. adlı kişiye cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla suç duyurusunda bulunuldu. DHA'nın haberine göre, soruşturma kapsamında ifadesi alınan Ç.K., imam M.A’nın ilk kez 9 yaşındayken kendisine cinsel istismarda bulunduğunu ve bu durumun 2022 yılına kadar her hafta devam ettiğini söyledi. Ç.K., imamın istismar sırasında cep telefonu ile kaydettiği görüntülerle kendisini tehdit etmesi nedeniyle korktuğunu söyledi.Gözaltına alınan imam M.A., suçlamayı kabul etmedi. İfadesinin ardından nöbetçi mahkemeye sevk edilen M.A., tutuklandı.

CHP’nin Kartal başkanı ve adayı Yüksel’den adı rüşvetle anılan Ekrem Eray Arda’ya ihale

Kartal Belediye Başkanı Gökhan Yüksel’in, Beşiktaş Belediyesi "Rüşvet, Yolsuzluk" iddianamesinden dolayı gözaltına alınan Kartal Belediyesi Meclis Üyesi Adayı Ekrem Eray Arda’ya yıkılan Kartalspor Stadı alanına "Meydan Projesi"ni verdi. Ekrem Eray Arda’nın eski Kartal Stadı’nın olduğu alanın ihalesini aldığı iddiası kamuoyuna yansımıştı. 31 Mart 2024 Yerel Seçimlerine sayılı günler kala, adı Beşiktaş Belediyesi "Rüşvet, Yolsuzluk" davalarıyla anılan Kartal Belediyesi Meclis Üyesi Adayı Ekrem Eray Arda ismi, kamuoyunda daha fazla gündeme gelecek gibi görünüyor. Gazeteci Gökhan İlhan’ın sosyal medyada paylaştığı haberine göre,  Demokrat Parti İstanbul Eski İl Başkanı olan ve ardından adının karıştığı "Rüşvet, Yolsuzluk" davalarından dolayı görevde alınan Ekrem Eray Arda’nın, Kartal’daki eski stat alanında, planlanan meydan projesini çizdirdiği ve taşeron firmalara dağıttığı iddia edildi. İlhan, “Kartal Belediyesi adına çizdirilen 24 bin 863.11 metrekarelik alanı kapsayan sahanın Elektrik Tesisatı Uygulama Projesini okurlarım için paylaşıyorum” diyerek belgeleri paylaştı:

Ekrem Eray Arda kimdir?

2019 - 2023 yılları arasında Demokrat Parti İstanbul İl Başkanlığı görevini yürüten, isminin karıştığı Beşiktaş Belediyesi'ndeki "Rüşvet, Yolsuzluk" iddiasıyla gözaltına alınmasının ardından görevden uzaklaştırılmıştı. Ekrem Eray Arda, Kartal Belediye Başkanı Gökhan Yüksel tarafından, 2024 yılında CHP Kartal Belediyesi Meclis Adayı gösterilmiş, bu durum kamuoyunun tepkisini çekmişti.

Prof. Nükhet Sirman imza ve yurt dışı yasağı şartıyla serbest bırakıldı

Mersin'de yaptığı bir araştırmada görüştüğü bir kişi nedeniyle gözaltına alınan Prof. Dr. Nükhet Sirman serbest bırakıldı.(https://haber.sol.org.tr/haber/prof-nukhet-sirman-imza-ve-yurt-disi-yasagi-sartiyla-serbest-birakildi-392331)

'Şeyhlik' kavgası sürüyor: Menzilciler sokak ortasında birbirine girdi

Beykoz'da Hidiv Kasrı'na yakın bir bölgede etkinlik için toplanan Menzil'e bağlı bir grup, diğer grup mensuplarını içeri almadı. Tansiyonun yükselmesinin ardından devreye polis girdi.(https://haber.sol.org.tr/haber/seyhlik-kavgasi-suruyor-menzilciler-sokak-ortasinda-birbirine-girdi-392350)

Moskova’daki saldırı: Nuland’ın sözleri ve bir kez daha IŞİD kartı mı?

Victoria Nuland birkaç ay önce Kiev’i ziyaretinde “Putin’i sahada hoş sürprizler” beklediğini söylemişti. ABD’nin ‘IŞİD yaptı’ dediği Moskova’daki katliam sonrası o sözler bir kez daha gündemde.(https://haber.sol.org.tr/haber/moskovadaki-saldiri-nulandin-sozleri-ve-bir-kez-daha-isid-karti-mi-392286)

IŞİD’e yardım gönderen vakıf, üniversitede ‘gençlik iftarı’ düzenlemeye başladı (YEKTA ARMANC HATİPOĞLU-soL/ÖZEL))

Cihatçı örgütlere gönderdiği yardımlarla ve AKP’ye yakınlığıyla bilinen İHH, Anadolu Üniversitesi’nde ‘gençlik iftarı’ düzenledi. İftar, İHH’nın IŞİD ve El-Kaide’li geçmişini akıllara getirdi.(https://haber.sol.org.tr/haber/iside-yardim-gonderen-vakif-universitede-genclik-iftari-duzenlemeye-basladi-392277)

(soL)



1923 Türkiye İktisat Kongresi ve Sanayicilerin İktisadi Esasları - Serdar Şahinkaya / soL

 

Son iki yazıdır kadim kent İzmir’de 17 Şubat – 4 Mart 1923 tarihlerinde toplanan 1923 Türkiye İktisat Kongresi’nin kararlarından işçi sınıfının1 ve çiftçi grubunun2 kararlarını irdeledik. O yazılarda Kongre hakkında özet bilgiye de yer vermiştim. O nedenle bu yazıda doğrudan Kongre’de alınan kararların toplu tablosu ve sanayicilerin iktisadi esaslarına değinmek istiyorum. Bu yazıyla Kongre ile ilgili yazı dizisine ara veriyorum.

Kongrenin Kabul Ettiği Esaslar

Kongre Divan Başkanı Karabekir Paşa, “İktisat Kongresi günlüğüne” şu satırları not eder:

“Kongre, on altı günde, otuz altı celse yapan ve yedi komisyonun hazırladığı kırk sekiz ayrı mevzudan birbiriyle alakadar olanları birleştirip yirmi üç meseleyi yaşadığımız günler ve istikbal için karara bağlamıştır”

Kongre’de alınan kararlar, İzmir’de Anadolu Matbaasında “İktisâd Esaslarımız” başlığıyla kitaplaştırılmış ve Kongre’nin son günü olan 4 Mart 1923’te dağıtılmıştır. Kapaktaki ikinci başlık; “Milletimiz mâzisinden değil, Artık İstikbâlinden mesûldur” biçimindedir. 

                                            Resim: Kongre kararlarının yer aldığı kitap kapakları

Kongre kararları ya da kabul edilen esasları altı gruba ayırmak mümkündür; Misak-ı İktisadî Esasları, Tüccar, Çiftçi, Sanayici, İşçi gruplarının kabul ettikleri esaslar ile birlikte Yabancı Sermaye Hakkında Hükûmete sunulan esaslar.

Kongre Kararları: Bir Toplulaştırma

302 adet Kongre kararının gruplara göre dağılımına bakıldığında 1923 Türkiye ekonomisindeki üretici sınıfların sektörel ağırlıkları konusunda da fikir sahibi oluyoruz. Bu kararların özeti, çok kısa bir süre sonra 8 Nisan 1923’te Gazi Paşa tarafından Dokuz Umde Bildirisi adı ile TBMM’ne takdim edilmiştir. Bu bildiri, kurulacak ve devleti de kuracak  Halk Fırkası’nın ilk fırka / parti programı olarak ta tarihe geçmiştir.

Sanayicilerin İktisadi Esasları – (Özet Analiz)

Sanayicilerin karar altına aldırdıkları madde sayısı yirmi altı olup altı alt başlıkta aşağıdaki biçimde gruplanmaktadır.

  1. Gümrüklerde Himaye Usûlü (4 Madde)
  2. Teşvik-i Sanayi Kanunu Hakkında (8 Madde)
  3. Yollar ve Vesâit-i Nakliyede Hususi Tarife (2 Madde)
  4. Sanayi Bankaları (2 Madde)
  5. Tedrisat-ı Sınaiye (4 Madde)
  6. Sanayi Odaları (6 Madde)

Şimdi hep birlikte bu yirmi altı maddeden ilginç bulduklarıma yakından bakalım:

Öncelikle talep edilen, ülkeni ihtiyaçlarına yeterli üretimi yapılan malların ithalatına ağır gümrükler getirilerek bir anlamda ülkeye girişlerinin yasaklanması; sınaî üretim için gerekli makine ve aksamı ile alet edevatın gümrük vergisinden muaf tutulması hususlarıdır.

1913 yılında yürürlüğe girmiş olan Teşvik- Sanayi Kanunun kapsamının sanayicilerin görüşleri alınarak yeniden düzenlenmesi, sınaî tesislerin yapılması ya da genişletilmesi için devletin beş dönüme kadar arazi tahsisi koşullarının iyileştirilmesi, bahse konu kanunun yürürlük süresinin yirmi beş yıl daha uzatılması ile tüm yurttaşların, mülkiye memurlarının ve askeri personelin yerli mamul ve mensucat kullanmasının zorunlu olmasının önerilmesini de ciddi önemdeki kararlar olarak sayabiliriz.

Yollar ve ulaşım meselesindeki kararlar / talepler, çiftçi ve tüccar grupları ile benzerdir.

Sanayi Bankaları, başlığında yer alan “bir an önce bir sanayi bankası kurulması; hükûmetin memleketteki mevcut imtiyazlı özel bankalardan etkili bir yöntemle birer miktar sermaye ayırarak kurulacak sanayi bankasının açılışında katkıda bulunmak ve memleket sanayii için işletme sermayesinin yükseltilmesi kararları belki de Kongre kararlarından en çabuk hayata geçen kararlardır değerlendirmesinde bulunulabilir.3

Sanayi eğitimine ilişkin olarak; her bölgenin ihtiyacına göre İktisat Vekâleti Sanayi Genel Müdürlüğü gibi uzman bir merkez tarafından tesis ve pratik eğitim meseleleri düzenlenmelidir. Çırak okulları, usta kursları açılmalı, ileri düzeyde eğitim için Avrupa’ya öğrenci gönderilerek sanat mühendisleri yetiştirilmelidir. 

Her liva ve kazada sanayi odalarının açılması, açılan sanayi odaları arasında iletişimin sağlanması, bağların kuvvetlenmesi, hükûmet merkezinde tüm sanayi odalarının temsil edildiği bir merkezi örgüt (sanayi odası) kurulması, esnaf cemiyet ve loncaların oluşumu gibi örgütlenmeye kararlar, Sanayi Odaları başlığıyla esasların son grubunu oluşturmaktadır.

Sanayicilerin İktisat Esasları (Tam Metin)

1- Gümrüklerde Himaye Usûlü

A - Memleketimizde ihtiyaçlarımıza kâfi bir derecede imâl olunan emtianın hariçten ithaline ağır gümrükler vaz'ı suretiyle mümanaat olunması. (Müttefikan kabul)

B - Memleketimizde mevcut ve ihtiyacata kâfi olan mevadd-ı ibtidaiyenin ağır gümrük resimleri vaz'ile hariçten ithalinin men'i ve bilâkis memleketimizde mevcut olmayıp sanayiimize lâzım olan mevadd-ı ibtidaiyenin gümrük resminden muaf olarak ithalinin temini. (Müttefikan kabul)

C - Bilumum sanayi için lâzım olan makine ve makine akşamının gümrükten muafiyeti. (Müttefikan kabul)

Ç - Memlekette ve mamül ve gayri mamül bulunmayan âsar ve semerat-ı san'atın ve bize lâzım olanlarının bilâ resim veya hafif bir gümrük resmiyle ithali. (Müttefikan kabul)

2-Teşvik-i Sanayi Kanunu Hakkında

A - Teşvik-i Sanayi Kanununun yedinci maddesinin beşinci fıkrasında bahsolunan mevadd-ı ibtidaiye cetvelinin san'atın hakikî ihtiyaçlarına muvafık şekilde ve sanayî erbabının reyi alınarak tespit edilmesi. (Müttefikan kabul)

B - Kanundaki vergi muafiyetinin tevsian tatbiki.  (Zürrâ ekalliyetle, diğer gruplar ekseriyetle kabul)

C - Hükûmet mübayaatında mamûlat-ı dâhiliyenin fiyat farkı yüzde yirmi derecesinde bile olsa mamulât-ı hâriciyeye tercihi ve münakaşalara iştirak edecek ecnebî mallarının birinci şart olarak gümrüklenmiş mallardan olması. (Müttefikan kabul)

Ç - Sınaî müesseseler ve müştemilâtının tesis ve tevsii için taraf-ı Devletten beş dönüme kadar arazinin meccanen terkiyle tasarruf senedi verileceğine dair olan hükmü kanuninin infaz ve tatbiki. (Müttefikan kabul)

D - Teşvik-i Sanayî Kanunu müsaadeleriyle muafiyetin yalnız Türkiye tebaasına tahsisi ve Türk sanayi şirketleri için de şirket sermayesinin en az yüzde yetmişbeşi Türkler elinde bulananlara bahşı. (Müttefikan kabul)

E - Teşvik-i Sanayî Kanununun mütebaki müddeti olan beş seneden maada ayrıca yirmibeş sene daha temdidi. (Müttefikan kabul)

F - Her sene meşherler açılması ve mümtaz erbab-ı sanayiin mükâfatlandırılması. (Müttefikan kabul)

G - Kadın ve erkek bil'umum ahali, memurîn-i mülkiye ve askerlerin yerli mamûlât ve mensucat kullanmasının mecburî olması. (Müttefikan kabul)

3-Yollar ve Vesait-i Nakliyede Hususî Tarif

A - Türkiye'nin demiryollarına malik olmasının ve sanal merkezleri olan büyük şehir ve limanlarla dahildeki kasabalar arasında şimendüfer yoksa herhalde şoşeler yapılmasının müstacelen temini. (Müttefikan kabul)

B - Mevcut şimendüfer ve vapur idarelerinin yerli mamulât ve masnuatı nakilde hususî tarifenin tatbikini temin için Hükûmetin sarf-ı mesai etmesi ve bundan böyle inşa olunacak şimendüferler şartnamesine işbu kaydın behemahâl ithali. (Müttefikan kabul)

4-Sanayî Bankaları

A - Erbab-ı sanaiye kredi yapmak için behemahâl bir sanayî bankasının tesisi. (Zürrâ ekseriyetle diğer gruplar müttefikan kabul)

B - Ziraat ve köy bankaları hariç olmak üzere Hükûmetin elveym Türkiye'de mevcut imtiyazlı ve hususî bankalar nezdinde teşebbüsat-ı müessirede bulunmak suretiyle birkaç bankadan birer miktar sermaye tefrik ettirerek husûle gelecek mühimce bir sermaye ile bir sanayî bankasının küşadının temini ile memleketteki sanayiye mahsus mütedavil sermayenin tevsi ve tezyidine çalışması. (İşçiler red, diğer gruplar müttefikan kabul)

5-Tedrisat-ı Sınaiye

A - Sanayi mekteplerinin her muhitin ihtiyacat ve kabiliyetine göre tesis ve tedrisatın iktisat Vekâletinin Sanayi Müdüriyet-i Umumiyesi gibi mütehassıs bir merkezde tevhidi ve tedrisatın bilhassa amelî bir şekle ifrağı. (Müttefikan kabul)

B - Sanayi çırak mekteplerinin açılması. (Müttefikan kabul)

C - Usta Kurslarının açılması. Müttefikan kabul)

Ç - İhtisas için memleketimiz mekâtib-i sınaiyesinden mezûn olanların Avrupa'ya gönderilmesi ve tahsil-i tâlisini memleketimizde ikmâl etmiş olanlardan sanat mühendisleri yetiştirilmesi. (Müttefikan kabul)

6-Sanayi Odaları

A - Her liva ve kaza dahilinde bir Sanayî Odası küşadı. (Müttefikan kabul)

B - Her Sanayî Odası arasında ciddî rabıtalar temin eylemek. (Müttefikan kabul)

C - Makarr-ı Hükûmette bütün Sanayî Odalarının merbut olduğu büyük bir merkezî Sanayî Odası tesisi. (Ekseriyetle kabul)

Ç - Esnaf cemiyet ve loncalarının tesisi. (İşçiler red, diğer gruplar ekseriyetle kabul)

D - Emvâl-i metrûkeye kalan müessesat-ı sınaiyenin bilhassa sanat erbabına verilmesi ve sanayî muhitlerinin inhilâlden vikayesi. (İşçiler red, diğer gruplar ekseriyetle kabul)

E - Îhtirâ beratlarının yeniden tetkik ve tâdili ve Alâmet-i Farika Kanununun ıslahı. (Ekseriyetle kabul)

Serdar Şahinkaya / soL

Vizontele sahnesi gerçek oldu: ‘Başkan akü yok!’ - Ceren Deniz / duvaR

Afyon Akharım’da geçen yıl kaybolan makam aracı tepkiler üzerine geri geldi ama bir farkla; akü ve motor yoktu. Yöre halkı, AK Partili başkana Vizontele’deki gibi seslendi: ‘Başkan akü yok!

31 Mart yerel seçimlerine günler kala Afyon’un Sandıklı ilçesine bağlı Akharım beldesi, filmleri aratmayacak türden bir ‘kaybolan makam aracı’ tartışmasıyla çalkalanıyor. Yaklaşık 3 bin 400 nüfuslu kasabada, Yılmaz Erdoğan’ın Organize İşler ve Vizontele’sini, Aziz Nesin hikayelerini hatırlatan trajikomik olaylar yaşandı.

Her şey Sandıklı’ya bağlı bu kasabaya, belediye yönetimine tahsisli bir makam aracının gelişiyle başladı. Son yerel seçimde Akharım’a başkan seçilen Eşref Ünsal, Covid-19 salgınında vefat edince yerine atanan AK Partili Akharım Belediye Başkanı Süleyman Kaynak’a yaklaşık 1 yıl önce tahsis edilen bu 2020 model araç, geldikten bir ay sonra ortadan kayboldu.

Lüks aracın belediye hizmetinde kısa bir süre kullanıldıktan sonra yok olduğunu fark eden yöre halkı, olayın akıbetini öğrenmeye çalıştı. Araca ne olduğu önce belediye başkanına soruldu. Başkanın uzun süre tekrarlanan ‘tamirde’ yanıtlarından ikna olmayanlar, kamu kurumlarına başvurup şikayetçi oldu. Hiçbir başvurudan sonuç alamayan belde sakinleri, çareyi savcılığa suç duyurusunda bulunmakta buldu. MHP’nin Akharım adayı İbrahim Özcan kamuoyu önünde AK Partili başkan Süleyman Kaynak’a seslenip, makam aracına ne olduğunu sordu.

‘ARAÇ DUA GÜCÜYLE Mİ GERİ GELDİ?’

Bu gelişmelerin ardından bir yıldır kayıp olan makam aracı bir sabah yeniden belediyenin önünde belirdi. Akharımlılar, “Araç dua gücüyle mi belediye önüne geri geldi?” diye sorarken, aracın nasıl geldiği güvenlik kameraları ve tanıklıklardan anlaşıldı. Araç kasaba meydanına sürülerek getirilmemiş, çekiciyle indirilmişti. Beldede yaşayan birkaç genç, araca ne olduğunu anlamak için kaputu açınca, karşılaştıkları manzara karşısında hayrete düştü. Lüks aracın aküsü ve motoru yoktu. Belediye önünde yaklaşık 20 gündür park halinde duran aracın kaputunun içini video çekip kayda alan gençler, akü ve motora ne olduğunu merak etti.

Makam aracı

VİZONTELE’NİN O ÜNLÜ SAHNESİ GERÇEK OLDU

Vizontele'nin ünlü “Baba akü yok" sahnesini anımsatan bu görüntüler sosyal medyada paylaşılınca, kasaba halkının alay konusu oldu. Video çeken 5 gençten şikayetçi olan AK Partili başkan Kaynak, “Kasabanın gençleri makam aracıma takip cihazı taktı” diyerek jandarmaya şikayetçi dilekçesi verdi. MHP’li belediye başkan adayı İbrahim Özcan, AK Partili başkan Süleyman Kaynak’ı yalanlayınca beldede tansiyon yükseldi. Gündüz saatlerinde gerçekleşen olay kamera kayıtlarından incelendi, araca GPS ya da başka bir takip cihazı takılmadığı anlaşıldı. Bu kez resmi kanallarla, “Başkan, akü ve motor nerede?” diye soruldu.

Makam aracının içinde akü ve motorun olmadığına ilişkin görüntüler, Vizontele'nin ünlü “Baba akü yok" sahnesini hatırlattı.
 'HER NE HİKMETSE ARAÇ GİZLENDİĞİ YERDEN ÇIKIP GERİ GELDİ'

Özcan, belediyenin makam aracının bir yıl önce kayboluşundan itibaren yaşananları şöyle anlattı: “Geçtiğimiz yıl belediye bütçesiyle satın alınan makam aracı bir ay kullanıldı, sonra ortadan kayboldu. Ben makam aracını kayıplara karıştığı günden beri bütün meclis toplantılarında sordum. Her mecliste tüm üyelerin önünde ‘Belediyenin aracı nerede?’ dedim. Başkan, bu şaibeli olaya ilişkin bütün sorulara kulaklarını tıkadı, hiçbirine cevap vermedi. Konu kasabada yayılıp tepkiler çoğalınca, her ne hikmetse araç gizlendiği yerden çıkıp geri geldi. Gençler de araca ne olduğunu araştırmış, açıp kaputa bakmışlar. Aküsü ve motorunun olmadığını fark etmişler. Biz de bunu gündeme getirdik, ‘Başkan akü nerede, motor nerede?’ dedik. Başkan, adının karıştığı bu şüpheli durumla ilgili hesap vermek yerine olayı araştıran gençleri takip cihazı takmakla suçlayıp, jandarmaya şikayet etti. Eğer belediyenin aracının içi boşaltılmışsa bu bizim suçumuz değil, belediye başkanının ayıbıdır.”

Belediye Başkanı Süleyman Kaynak, makam aracının kaputunu açıp video çeken gençlerden şikayetçi oldu.
BAŞKAN: AKHARIM HALKINA YAPILAN SAYGISIZLIK

Olayla ilgili yasal işlem başlattığını belirten AK Partili başkan Süleyman Kaynak ise belediye önünde duran makam aracının kaputunu açan 5 kişiden şikayetçi olduğunu söyledi. Kaynak, “Bu yapılan benim şahsıma değil, Akharım halkına yapılan saygısızlık ve devlet kamu malına verilen zarardır. Devletimizin ve halkımızın hiçbir malına zarar verdirmeyeceğim. Yasal işlemleri başlattım. Gereği neyse yapılacak. Her zaman halkımın yanındayım” dedi.

TAMİR USTASI ARAÇ PARÇALARINI YAYINLADI

Bunun üzerine 2020 model aracın götürüldüğü tamirhanedeki usta da araçtan söktüğü parçaların görüntülerini çekerek bir video yayınladı. Videoda makam aracının kendisine yaklaşık bir buçuk ay önce ‘hararet’ sorunuyla getirildiğini belirten tamir ustası, aracın şu anda neden motorsuz ve aküsüz halde belediye önünde durduğunu ise şöyle anlattı: “Hararet sorunu nedeniyle 45 gün önce teslim aldığımız aracı, motoru tamir etmek ve contaları değiştirmek için söktük. Rektifiye (motor yenileme) ustasına motorumuz gitti, motorun bir kısmı da kapakçıda. Motorun şanzımanı ve diğer tüm aksamı da burada. Motorumuzun turbosu yapıldı, birçok sorunu çözüldü.”

Tamir ustasının belediyenin makam aracından söktüğünü söylediği parçalar
‘BU ARAÇTAN TÜRKİYE’DE SADECE BİR TANE VAR’

Türkiye’de bu araçtan sadece bir tane olduğunu söyleyen tamir ustası, “Bir ikincisi daha vardı ama onun da motoru arızalı. O aracın motor parçalarını alabilir miyiz diye sahibine ulaştık. Türkiye’deki tüm yetkili servislere, yedek parçacılara da ulaştık. Fakat bu aracın ana yatağını ve gerekli parçalarını bulamıyoruz. Yurt dışında Kore, Arabistan, Kanada, Dubai ve Almanya’da da irtibatta olduğumuz kişilere ulaştık. Fakat buralarda da motorun parçalarını istediğimiz ölçülerde bulamıyoruz. Sadece Kore’de istediğimiz ölçülerde yapılacağını fakat gelen malzemede herhangi bir kusur çıktığında geri iade alınamayacağını söylediler. Ondan dolayı beklemedeyiz. Durum bundan ibaret. Bilgilendirmek istedim” diye konuştu.

Akharım Belediye Başkanı ve yeni dönem başkan adayı AK Partili Süleyman Kaynak
'GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA' VE 'KAMU ZARARI' SORUŞTURMASI

Sandıklı Kaymakamlığı tarafından 2023'ün ağustos ayında Akharım Belde Belediye Başkanı Süleyman Kaynak hakkında 'görevi kötüye kullanma ve kamu zararının oluşmasına neden olma' iddiasıyla soruşturma başlatıldı. Kaynak hakkında hazırlanan rapor ve alınan ifadelerle hazırlanan kaymakamlık yazısında, 'Görevi kötüye kullanma ve kamu zararı' suçlarını doğrulayacak yeterli bilgi ve belgeye ulaşıldığı için Süleyman Kaynak hakkında soruşturma izni verildiği belirtildi.

ARAÇ TARTIŞMASI YÖRE HALKINI İKİYE BÖLDÜ

Belediyeye tahsis edilip kısa bir süre kullanıldıktan sonra sırra kadem basan ve bir yıl sonra belediye seçimleri öncesi yeniden ortaya çıkan makam aracı tartışması, yöre halkını ikiye böldü. Akharımlıların bir kısmı belediyenin makam aracının neden kaybolduğunu ve kullanılamaz halde geri getirildiğini sorgularken, bazı bölge sakinleri de “Akharım’ın gelişmesi için uğraşacağımıza neden bu tartışmalarla uğraşıyoruz” diyerek, AK Partili başkan hakkında suç duyurusunda bulunanları eleştirdi. Kasabanın gençleri ise sosyal medyada eğlenceli paylaşımlar yaparak, trajikomik olayı tiye almaya devam ediyor.

Ceren Deniz / duvaR

İstanbullu yatıp ölsün mü? - Beyhan Sunal / duvaR

Biz İstanbullular adeta bir saatli bomba üzerinde oturuyoruz. Ve anlaşılan yazmak, çizmek, uyarmak, korkutmak işe yaramıyor. Yerel ve merkezi yönetimleri bu konularda harekete geçmeye zorlamak, İstanbul’u ve Marmara’yı rantçı müteahhit yaklaşımından kurtarmak gerekiyor.

Sadece İstanbullu değil, Kuzey Anadolu Fay Hattı rotasına ilişik herkes yatıp ölsün mü?

Uzun zamandır yazmayı düşünüyordum, bugün Ahmet Ercan’ın “Artık İstanbullular yaşayan ölülerdir” başlıklı açıklamasını okuyunca kendimi tutamadım. Ercan, 2045 yılında gerçekleşeceğini söylediği bir deprem için bizi şimdiden yaşayan ölü ilan etmiş. Deprem için bu kadar net tarih vermesi hangi bilimsel veriye dayanıyor bilemem tabii ama ben bir İstanbul sakini olarak yeterlilik önergesi vermek istiyorum. Artık depremle ilgili iç karartıcı bir haber daha okumak istemiyorum. Artık kabus görmek, panik atak geçirmek istemiyorum. “Yaşayan ölü” olarak adlandırılmak da istemiyorum.

Korkuyorum, deprem sırasında mümkünse başka bir şehirde olmak istiyorum, ya da açık bir alanda. Enkaz altında kalacaksam da günlerce acı çekmektense depremin ilk anında ölmeyi tercih edebilirim.

Kaldı ki, sağ kaldığımda yaşayacaklarım da bir kabus olacak. Doğalgaz hatlarında yangınlar, enkaz altında kalanların yardım çığlıkları, hiçbir şey yapamamak, açlık, sefalet… Yakınınız ya da tanıdığınız, sevdiğiniz birçok kişinin sağ olup olmadığından endişe etmek ya da ölüm haberini almak da başka bir kabus sebebi.

Biz İstanbullular ve sözü geçen fay hattı üzerinde yaşayanlar adeta bir saatli bomba üzerinde oturuyoruz. Üstelik saatin ne zamana kurulduğunu da bilmiyoruz, dolayısıyla her an patlayabilecek bir bombadan söz ediyoruz.

Ve her gün bu bombayı bize hatırlatan bir açıklama ile güne başlıyoruz; İstanbul çok büyük bir deprem yaşayacak, çok bina çökecek, çok insan ölecek…

Deprembilimcilerimizin bilimsel sebeplerle uyarıda bulunmalarını anlıyorum ama her gün buna ilişkin bir açıklama ile medyada yer almalarının kendilerini medyatik ve popüler hissetmekle bir ilgisi olup olmadığını da sorguluyorum.

Sıradan bir İstanbullu olarak ne yapabiliriz? İşimiz, ailemiz, sevdiklerimiz bu şehirde. 20 milyon insan tersine bir göç yaşayamayacağına göre, konunun çözümü kaçmak değil.

Bize önerilen çözüme bakalım: Binayı yıkalım yenisini yapalım… Önce tüm bina sakinleri buna ikna edilsin. Sonra hangi müteahhit olacak karar verilsin. Sonra binalar yıkılsın, yenilerini yapmak için ev sahiplerinden para toplansın, aylarca hatta yıllarca binalar bitmesin. Siz o sırada alıştığınız çevreden ve yaşam standartlarından uzakta kirada yaşamaya çalışın. Yeni yapılan binanın depreme dayanıklılığını kimin kontrol ettiği de ayrı bir tartışma konusu.

Bu seçenek genel olarak depremin rantını yemek isteyenlerin ağzını sulandırdı zaten. Yani insan canını değil kendi cebini düşünenler bu işe kalkıştı.

İSTANBULLU DEPREM KONUSUNDA YALNIZ BIRAKILDI NE YAZIK Kİ

Emeklilerden oluşan bir bina düşünün, insanlar hangi parayla yeni bina için kaynak yaratacaklar, müteahhiti neye göre seçecekler, kime güvenip evlerini emanet edecekler? Yeni evlerinde yaşamak kısmet olacak mı? Alıştıkları çevreden kopmak ömürlerini ne kadar kısaltacak?

İnşaattan, müteahhitlikten hiç anlamayan, yasaları, yönetmelikleri bilmeyen insanlar bu konuda kendi kendilerine ne kadar çözüm üretebilirler? Bu konuda ulusal ve kentsel bir politika olmayınca bireysel çözümlerle ne kadar yol alınabilir?

İstanbul için deprem hazırlıkları diye internette bir arama yaptım. Genel olarak deprem anında çökmek, yaşam üçgeni kurmak ya da deprem çantası gibi “hazırlıklar” hem de koca koca devlet kurumları tarafından önerilmiş. Ev sakinlerinin doğalgazın, elektrik sigortasının nasıl kapatıldığını öğrenmeleri de öneriler arasında.

Böyle ilkokul düzeyinde bilgilerle depreme hazırlanmamız bekleniyor. Zemini, binanın çürüklüğünü, depremin büyüklüğünü her gün gözümüze sokan bilim insanlarının uyarılarına aldırmayalım, deprem çantamızı evde sürekli yanımızda taşıyalım, daha iyisi her odaya bir deprem çantası koyalım rahatlayalım.

5 Şubat depremlerinden sonra 1 mart 2023’te İstanbul Deprem Seferberlik Planı  açıklanmış:

  • İstanbul ve bütün Marmara bölgesini depreme hazırlamak üzere bir ‘Marmara Deprem Konseyi’ kuralım.
  • Bakanlıklar, valilik, İBB, ilçe belediyeleri, ilgili sektörlerin meslek grupları, STK’lar ve üniversitelerle birlikte bir oluşum planlayalım. 
  • Hükümetin ve Marmara Bölgesi'ndeki tüm yerel yönetimlerin uzlaşmasıyla oluşacak bu saygın ve güçlü konseye, gerekli özerkliği ve uygun çalışma koşullarını sağlayalım. Onlar, bize ortak akılla bir yol haritası hazırlasınlar. 
  • Mühendisliğinden planlamasına, lojistiğinden sağlık stratejisine, sosyal alanda yapılması gerekenlerden yönetsel-hukuki boyutlara kadar her düzeyde yapılacak işler bilimsel yaklaşımla tanımlansın. 
  • Hangi kurumun ne düzeyde görev alacağını belirleyelim ve hızlı bir süreç işletelim. İstanbul ve Marmara deprem seferberliğini bilimsel, planlı ve kararlı adımlarla başlatalım.

Bu önerilerin hangisi hayata geçti diye merak edenimiz varsa hatırlatayım, bu toplantıdan 2.5 ay sonra genel seçim yapıldı, sonra yerel seçim hazırlıkları derken muhtemelen bunlar kimsenin umurunda olmadı. Zaten 17 Ağustos depreminin üzerinden yaklaşık 24 yıl sonra konu hâlâ yapılsın, edilsin, yol haritası belirlensin gibi bir yaklaşımla ele alınıyorsa hepimize geçmiş olsun.

17 Ağustos 1999’da İstanbul’daydım. TV8’de editör olarak çalışıyordum. Uzun süre hiçbir mekanda kendimi güvende hissetmediğim gibi, bölgede yaşananları da yerinde görüp haber yaptım. O sırada depreme nasıl hazırlanmalıyız konulu onlarca öneri paketi okuduk, izledik. Ama 12 Kasım’da Kaynaşlı’da deprem olduğunda ilk yaptığımız iş panikle dışarı fırlamak olmuştu. “Yapılması gerekenler” listesine dair hiçbir şey o anda aklımıza gelmemişti.

Yani mesele deprem çantasında değil, mesele güvenilir kurumların örgütlenip bireylere yol göstermesinde. Örneğin neden yerel yönetimler ya da merkezi yönetim bir müteahhit havuzu oluşturmuyor? Belli kriterlerle böyle bir bilgi bankası oluşturulsa, insanlar bütçelerine göre buradan tercihlerini yapsalar. Böylece hem yetkin bir firmayla çalışacaklarına hem de bu havuzu oluşturanların konunun takipçisi olacağına inansalar; güvenseler… Bu bina yenilemeleri için herkesin ödeyebileceği finansal kaynaklar sağlansa.

Hani Marmara’da beklenenden daha büyük depremler olduğunda “masadaki kitaplar yere düştü”, “iki avize sallandı”, “televizyon yerinden oynadı” gibi haberlerin yapıldığı, konuyu kökten çözmüş bir ülke var; Japonya. Eminiz Japon mühendislerin hem yeni binalar için hem de eski binaların güçlendirilmesi için çok uygun önerileri vardır. Uzun yıllar depremi önceden tahmin etmek için yapılan bilimsel çalışmalara kaynak ayıran Japonlar sonunda o kaynakları bina güvenliğine harcamanın doğru yatırım olduğuna karar vermişler. O yüzden de deprem olurken soğukkanlı bir şekilde masa üstündeki eşyalar dökülmesin diye önlem alıyorlar.

Ama tabii burası Türkiye. Herkesin çok konuştuğu, çok şikayet ettiği ama iş çözüm üretmeye gelince “komisyona havale” edip işin içinden sıyrıldığı bir ülke. Nasıl olsa kimseden hesap sorulmuyor, nasıl olsa günah keçisi seçilen birkaç müteahhit de az cezalarla işin içinden sıyrılıyor. Coğrafya kader, ölüm memleketin fıtratında var.

Görünen o ki, Türkiye ekonomisinin kalbi denilen İstanbul’un ve sanayinin merkezi Marmara’nın bir depremle alt üst olması kimsenin umurunda değil. Sadece bu bölgede yaşayanların değil tüm toplumun hayatını alt üst edebilecek bir deprem için bile yıllardır hiçbir şey yapılmıyor.

O zaman iş bize düşüyor. Yerel seçimler için fırsatı kaçırdık. Ve anlaşılan yazmak, çizmek, uyarmak, korkutmak işe yaramıyor. İstanbullular olarak, siyasetler üstü bir yaklaşımla deprem önlemleri için örgütlenmek, kendi kurtuluş planımızı yapmak, deprem sonrası için değil, deprem sırasında zarar görmemek için neler yapabileceğimizi saptamak ve yerel ve merkezi yönetimleri bu konularda harekete geçmeye zorlamak, İstanbul’u ve Marmara’yı rantçı müteahhit yaklaşımından kurtarmak gerekiyor.

Beyhan Sunal / duvaR