Yanlış Doğruyu Kovarsa…(Atilla Aşut)
“Galatımeşhur” konulu yazımız, ummadığım bir ilgiyle karşılandı. Okurlarımızın katkılarıyla konu biraz daha boyutlandı. Geribildirimlerin çoğunun yazar dostlardan gelmesi ayrıca sevindiriciydi. Arkadaşlarımız, Türkçedeki “galatımeşhur” sözlerin çoğalmasından doğal olarak hoşnut değiller. Nedeni açık: Yanlış kullanımların yaygınlaşması, Türkçenin kurallı yapısına zarar veriyor...
Yazar dostların yorumlarından birkaç kısa alıntı:
Lütfiye Aydın: “Sevgili Attila, dil duyarlılığın için teşekkür ediyorum. Kimi gençler, marifetmiş gibi Osmanlıcaya yönelerek kaş yaparken göz çıkarıyor. Bir de öteden beri dilimize dolanan ‘namahrem’ gibi ters kullanımlar var. Bilirsin, sözcük ‘mahrem olmayan’ anlamına gelir ama insanımız yaygın olarak ‘mahrem’ diye kullanır. Dil Devrimi de bir ucundan kemiriliyor. Ne yazık ki ilericiler de bu tuzağa düşüyor. Sevgiler, selamlar.”
Ali Günay: “Attila Ağabey, ellerine sağlık. Sanırım önceden ‘galat-ı meşru’ denirmiş ki o daha da kötü. Alaçatı’da ünlü birinin iç giyim mağazasının adı ‘Haremlique’. Bakkalcı, manavcı, mezbahane diyen yazarlar bile var!”
Asuman Adanur: "Galatımeşhur’u öğreneli çok olmadı. Bana ilginç ve eğlenceli de geldi. Sözgelimi ‘Gazze bezi’, zamanla ‘gazlı bez’ olmuş. Uydurmuşuz resmen!”
Üstün Yıldırım: “Galatımeşhur denilen o yanlışa sığınıp gidiyoruz ya ben en çok ona üzülüyorum.”
Fahriye İpekçioğlu: “Galatımeşhur, Türkçemiz için çok tehlikeli. Giderek öyle örnekler görüyoruz ki Türkçenin canına okunuyor!”
∗∗∗
Bu konuda en kapsamlı mektubu, müzisyen Şanar Yurdatapan göndermiş. Şanar Bey, “galatımeşhur” konusundan yola çıkarak medyadaki dil yanlışlarından duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor:
“Sevgili Aşut,
Bir süredir, Türkçenin -özellikle medya ve sosyal medya kanallarında- kötü kullanımını dert edindim ve örneklerini topluyorum. Bu konuda tutucu olmanın anlamsız olduğunu, dilin de insan gibi canlı bir varlık olduğunu, zaman içinde değiştiğini biliyorum. Evet ‘Galat-ı Meşhur’, ‘Galat-ı Meşru’yu kovar. Ama kader mi, bırakmalı mıyız kendi haline?
Geçmişte dildeki değişimler ‘ağızdan ağıza’ oluşuyordu. Hadi bilemedin, -gazetelerin çıkışından sonra- buna yazılı basın da katılmıştı. Şimdi öyle mi ya? Sosyal medya ve televizyon kanalları böyle değişimleri büyük bir hızla ve genişlikle yayabiliyor.
Amaan. olacağına varsın’ diye bırakalım mı?
Gönlüm buna el vermiyor. Zira tek anlaşma ortamımız dilimiz. Eğer onu kaybedersek, yani aynı sözcüklerden ayrı anlamlar çıkarırsak nasıl konuşup anlaşabiliriz ki?
Ekte size bu konuda şimdiye kadar yaptığım çalışmaların bir özetini sunuyorum. Özellikle TV kanalları spikerlerine bunları iletebilmeyi çok isterdim ama hem onlara nasıl ulaşabileceğimi bilmiyorum hem de beni tanımazlar. Ama siz iletmek isterseniz durum farklı olabilir.
Sevgi ve saygılarımla...”
Şanar Yurdatapan’ın Türkçe duyarlığı bizi mutlu etti. Mektubuna eklediği yanlış kullanım örnekleri, bizim de bu köşede yıllardır üzerinde durduğumuz konular. Kendisinden yeni katkılar gelirse paylaşmaktan elbette sevinç duyarım. Ancak TV sunucularının bize pek kulak asacaklarını sanmıyorum! Çünkü kendilerine yönelttiğimiz uyarılardan bugüne değin olumlu bir sonuç alamadık. Bu arkadaşların “Türkçe” diye bir dertleri olduğunu düşünmüyorum artık!
HAFTANIN NOTU
Kuzey Kıbrıs’ta Tiyatro Festivali
20. Kıbrıs Tiyatro Festivali, 17 Mayıs akşamı Yakın Doğu Üniversitesi’nin Lefkoşa’daki Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nde başladı. Festivalin açılış oyunu "Kadınlar, Filler ve Saireler", Ankara Devlet Tiyatrosu sanatçıları tarafından sergilendi. Dört kadın oyuncunun (Neyra Kayabaşı, Filiz Demiralp, Gül Öz, Gizem Koçer) bir buçuk saatlik kesintisiz sahne gösterisi ayakta alkışlandı. Yunus Emre Gümüş’ün imzasını taşıyan ve Sibel Erdenk’in sahneye koyduğu oyunu soluk soluğa izledik. Hızlı tempolu ve yüksek enerjili bir "kadın oyunu"ydu. Oyunu izlerken tüm duyguları bir arada yaşadık: Güldük, neşelendik ve de hüzünlendik… Seyirciden tam not alan görkemli bir gösteriydi…
Festival kapsamında bizim izleyebildiğimiz ikinci oyun, ünlü yazar Arthur Milller’in “Cadı Kazanı” idi. 1692 yılında ABD’nin Salem kasabasında yaşanmış trajik bir olaydan yola çıkılarak yazılan ama tüm zamanlarda geçerli olan bu oyunu, İstanbul Şehir Tiyatrosu’nun kalabalık sanatçı kadrosu sergiledi.
Lefkoşa Türk Belediyesi’nin ev sahipliği yaptığı "Kıbrıs Tiyatro Festivali", değişik tiyatro topluluklarının sunacağı oyunlarla 11 Haziran’a dek sürecek.
/././
Prof. Dr. Kozanoğlu uyardı: Son çeyrekte ekonomi durma noktasına gelebilir (Birgün)
BirGün yazarı Prof. Dr. Kozanoğlu, yılın ilk çeyreğine ilişkin büyüme rakamları sonrası değerlendirmelerde bulundu. Önümüzdeki çeyreklerde büyüme hızının yavaşlayabileceğini kaydeden Kozanoğlu, tüketim harcamalarına dikkat çekerek "Yılın ilk çeyreğinde uygulanan faiz oranları hala beklenen enflasyonun üzerindeydi. Dolayısıyla borçlanarak harcamayı teşvik ediyordu" dedi. Kozanoğlu, 2024'un son çeyreğinde ekonominin durma noktasına gelebileceğini kaydetti.
2024 yılı ilk çeyrek büyüme rakamlarının açıklanmasının ardından BirGün yazarı Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu önemli değerlendirmelerde bulundu. Kozanoğlu, "Önümüzdeki çeyreklerde büyüme hızının yavaşlamasını, yüksek faizler ve kredi büyümesini sınırlayan makro ihtiyati önlemlerle de ekonomik büyüme hızının düşmesini bekleyebiliriz" dedi.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2024 yılı ilk çeyreğine ilişkin büyüme verisini açıkladı. Buna göre, Gayrisafi Yurt İçi Hasıla (GSYH) 2024 yılı birinci çeyrek ilk tahmini; zincirlenmiş hacim endeksi olarak, bir önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 5,7 arttı.
GSYH'yi oluşturan faaliyetler incelendiğinde; 2024 yılı birinci çeyreğinde bir önceki yıla göre zincirlenmiş hacim endeksi olarak; inşaat sektörü toplam katma değeri yüzde 11,1, bilgi ve iletişim faaliyetleri yüzde 5,5, mesleki, idari ve destek hizmet faaliyetleri yüzde 5, sanayi yüzde 4,9, tarım yüzde 4,6, hizmetler yüzde 4,3, kamu yönetimi, eğitim, insan sağlığı ve sosyal hizmet faaliyetleri yüzde 3,3, diğer hizmet faaliyetleri yüzde 2,8, gayrimenkul faaliyetleri yüzde 2,5 ve finans ve sigorta faaliyetleri yüzde 2 arttı.
Rakamların açıklanmasının ardından Altınbaş Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim Üyesi, Ekonomist Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu konuyla ilgili detaylı değerlendirmelerde bulundu ve gelecek dönemle ilgili beklentilerini aktardı.
"TÜKETİM TALEBİ ÖNE ÇEKİLDİ"
Öncelikle enflasyon beklentilerinin kırılmamasının tüketim talebinin öne çekilmesinden kaynaklandığını söyleyen Kozanoğlu açıklamalarında şu noktalara değindi:
"Yüzde 5,7'lik ilk çeyrek büyüme, Türkiye'nin potansiyel 3,5-4 büyüme temposunun üzerinde büyük ölçüde enflasyon beklentilerinin kırılamaması, tüketim talebinin hem bireyler hem de firmalarca öne çekilmesinden kaynaklanıyor.
Parasal sıkılaşma sürmesine karşın yılın ilk çeyreğinde uygulanan faiz oranları hala beklenen enflasyonun üzerindeydi. Dolayısıyla borçlanarak harcamayı teşvik ediyordu. Kredi kartı aylık faiz oranları yüzde 3,66, 2023 sonunda ihtiyaç kredisi faiz oranları yüzde 62, ticari kredi faiz oranları yüzde 52 düzeyindeydi. Yılın ilk üç ayında bireysel kredi kartı borçları yüzde 19,2 artarak 1377 milyar liraya, tüketici kredileri borç bakiyesi ise 7,4 artışla 1624 milyar liraya yükseldi.
Yılbaşında asgari ücrete yapılan yüzde 49 zam ve emekliler ile kamu çalışanlarının ücretlerinin enflasyona paralel artışı işgücü ödemelerinin katma değer içindeki payını yüzde 42'ye yükseltti. Genel olarak yılın ilk çeyreğinde iş gücünün payı ücret zamlarıyla artıyor, yıl sonuna doğru her çeyrek kademeli geriliyor. Bu da yıl başında ücretlilerin satın alma gücünün daha yüksek olmasını sağlıyor, talebe olumlu yansıyor. Hem yüksek enflasyon beklentisi hem de 2024'te asgari ücrete tek tam yapılacağı açıklaması talebin çekilmesini getiriyor.
Covid salgını döneminde tüm dünyada çevrim içi çalışabilen profesyonel meslek sahipleri ücretlerini olabilirken, kısıtlamalar nedeniyle tüketimlerini kıstılar. Bu da tasarruflarının artışına, tüketimlerinin bastırılmasına neden oldu. Yaşam normalleşince turizm, dışarıda yeme-içme, kültür sanat benzeri faaliyetlere talep sıçradı."
"GELİR VE SERVET DAĞILIMI BOZUKLUĞU VAR"
"Türkiye'de çok ciddi bir gelir ve servet dağılımı bozukluğu var" diyen Kozanoğlu, "Düşük faiz döneminde karlar sıçradı, emlak fiyatları arttı, borsa yükseldi. Bu dönem varlıklı sınıflara yönelik gelir transferi, ‘servet etkisi’ oluşturdu. Yani yakın dönemde daha da zenginleşen kesimler tüketimden kaçınmıyor, yüksek enflasyon harcama eğilimlerini azaltmıyor. Bu olguyu 2024'ün ilk dört ayında ithalat yüzde 9 gerilerken, tüketim malları talebinin yüzde 23,5 artışında da gözlemliyoruz" dedi.
"BÜYÜME HIZI YAVAŞLAYABİLİR"
Kozanoğlu, "Büyüme rakamları reel GSYH'nin hesaplandığı deflatör, üretici ve tüketici fiyatları göz önüne alınarak belirleniyor. Açıklanan enflasyon verilerinin de gerçekten düşük olması halinde, büyüme hızı yüksek çıkıyor" diyerek sözlerini şöyle sonlandırdı:
"Para politikaları sıkı tutulurken, yüksek bütçe açıklarının sürmesi haliyle mal ve hizmet talebini yüksek tutuyor, büyüme hızını yukarı çekiyor. Önümüzdeki çeyreklerde büyüme hızının yavaşlamasını, yüksek faizler ve kredi büyümesini sınırlayan makro ihtiyati önlemlerle ekonomik büyüme hızının düşmesini bekleriz. Hatta 2024'un son çeyreğinde ekonominin durma noktasına gelebileceğini düşünüyorum."
/././
Bir seçim, dört ülke, yüksek gerilim (İbrahim Varlı)
Ortadoğu büyük bir istikrarsızlığın girdabında. İsrail’in Filistin’deki kıyımı, İran-İsrail gerilimi, Irak’taki gerilim, Yemen’deki savaş, Suriye’deki çatışmalar, Lübnan’daki istikrarsızlık… Farklı ülkelerde birbirinden bağımsız gibi görünse de bu sorunların adresi aynı kapılara çıkıyor: Emperyalist müdahalecilik, nüfuz kavgası, güç savaşları, paylaşım mücadelesi. Büyüğü, küçüğü tüm aktörler – yerel, bölgesel, küresel- pozisyon alma, oyun kurma veya kurulan oyunu bozma arayışında.
Gözler İsrail’in Gazze saldırılarına kaymışken Kuzey ve Doğu Suriye’de Kürtlerin düzenleyeceği seçim tam da Ortadoğu’daki kaotik gelişmelerinin ortasına düştü.
Ve haliyle yeni bir krizin kıvılcımını ateşledi. Suriye, Türkiye, Irak ve İran’ı doğrudan etkileyen seçim nedeniyle tehditler, restleşmeler havada uçuşuyor.
Suriye’nin kuzeydoğusunda ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) egemen olduğu Rojava’da ilk kez seçim düzenlemiyor. Aralık ayında genel seçime gidilmişti. Ancak bu seçimin bugün böylesine tartışma konusu haline gelmesinin Ortadoğu’daki gelişmelerle doğrudan ilgisi bulunuyor.
11 HAZİRAN SANCISI
Kürt güçlerinin kontrol ettiği Kuzey ve Doğu Suriye'deki seçimin tarihi 11 Haziran. Cezire, Deyrazor, Rakka, Fırat, Minbic, Efrîn-Şehba ve Tabka kantonlarında yapılacak seçime 30 parti katılacak. Rojava Özerk Yönetimi üç milyondan fazla seçmenin oy kullanma hakkına sahip olduğunu açıkladı. Beş yılı aşkın süredir bölgede yaşayan göçmen ve mülteciler de seçimde oy kullanabilecek.
Seçime girecek parti ve ittifaklar şöyle:
• “Özgürlük İçin Halkların ve Kadınların İttifakı" aralarında PYD, Kongreya Star, Suriye’nin Geleceği Partisi ve Zenubiya Kadın Topluluğu’nun da bulunduğu 22 parti ve örgütten oluşuyor.
• “Daha İyi Hizmet İçin Hep Birlikte İttifakı" çatısı altında ise 5 parti bulunuyor. İttifakta Demokratik Yeşiller Partisi, Kürdistan Çağdaşlık Hareketi, Kürdistan Kardeşlik Partisi (PBK), Suriye Kürt Demokrat Sol Partisi ve Kürdistan Emekçiler Birliği yer alıyor.
Bunların yanı sıra Suriye Ulusal Demokratik İttifak Partisi, Ulusal Kalkınma ve Demokratik Değişim Partisi ile Suriye Kürt Demokratik Birlik Partisi seçime katılacak diğer partiler arasında.
BARZANİCİLER BOYKOTTA
Kürtlerin ana bileşeni olduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) kontrolündeki Rojava Yönetimi’nin seçim kararına sadece Türkiye, İran ve Suriye değil Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) de karşı. Erbil’in kontrolündeki yapıların oluşturduğu Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) seçimleri boykot edeceğini duyurdu. ENKS çatısı altında yer alan Suriye Kürdistan Demokrat Partisi (PDK-S) Genel Sekreteri Muhammed İsmail, “Bu tek parti seçimi. Seçimlere katılmıyoruz ve bize göre meşru da değil. Bir parti kendi başına askeri güçleriyle seçim yapıyor” ifadelerini kullandı.
Buna karşın SDG ve PYD’nin domine ettiği Rojava Özerk Yönetimi cephesi mutlu. Açıklamalarda "Kuzey ve Doğu Suriye seçimleri demokrasi şölenine çevrilmeli. Seçimlerde katılım ne kadar güçlü olursa temsil düzeyi ve meşruiyeti de o kadar güçlü olur” ifadeleri kullanılıyor.
ÖZERK YÖNETİMİN ÇAĞRISI
Özerk Yönetim, Şam hükümeti ile kendileri arasındaki ilişki ve sorunların bir iç mesele olduğunu, seçimlerin sadece Suriyelileri ilgilendirdiğini, Türkiye’nin güvenliğiyle bir ilgisi olmadığını belirtti. Seçimlerin Suriye'de genel siyasi çözümün gelişmesinde olumlu rol oynayacağı da ileri sürüldü.
Türkiye’nin seçimi hedef almasını da eleştiren Rojava yönetimi, “Suriye topraklarının birliğini koruduğumuzu göstermek istiyoruz. Bu bölgede özerk bir yönetim olarak sorunlara genel çözümler bulmaya ve yerel demokrasiyi bölgelerimizde uygulamaya çalışacağız” denildi.
ANKARA ŞAM’DAN ÖFKELİ
Seçime en sert tepki Türkiye’den. Öyle ki bu tepki, Şam’ı da gölgede bırakacak türden. Salı günkü MGK bildirisinde “PKK/KCK-PYD/YPG'nin ve ona sağlanan desteğin bölgemizdeki tüm unsurlarıyla birlikte bertaraf edileceğini, milli güvenliğimiz ve komşularımızın toprak bütünlüğü hilafına herhangi bir oldubittiye fırsat verilmeyeceğini bir kez daha vurguluyoruz" denildi.
MGK toplantısından bir gün sonra İzmir’de Efes-2024 Tatbikatı'na katılan AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise "Türkiye, Suriye ve Kuzey'inde terör örgütünün teröristan kurmasına asla izin vermeyecek" ifadeleriyle olası bir müdahalenin sinyallerini verdi. Cumhur İttifakı ortağı MHP Lideri Devlet Bahçeli de salı günkü grup toplantısında Şam ile işbirliğine gidilmesi çağrısı yaptı, SDG’nin ortak askeri operasyonla sonlandırılması gerektiğini vurguladı.
ABD DE SEÇİME MESAFELİ!
“Özerk yönetim"in seçimine ilişkin ABD’den de “Koşullar uygun değil” açıklaması geldi. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Vedant Patel, Suriye'de "herhangi bir" seçim için koşulların uygun olmadığını, bu mesajı bölgedeki aktörlere ilettiklerini söyledi.
KÜRTLERİN HESABI NE?
Gelişmeleri yakından takip eden gazeteci-yazar Yusuf Karataş, seçimlerin böylesine tartışma konusu haline gelmesinin bölgedeki gelişmelere bağlıyor. Karataş’a göre, “İsrail’in Gazze’deki saldırıları/işgali, bölgedeki gerilimli noktalarda yeni çatışma ve saldırıları tetikleyici bir rol oynadı. Bölgede egemenlik/paylaşım mücadelesi içindeki bütün güçler yeni sürecin ortaya çıkardığı sonuçlara göre pozisyon almaya çalışıyor.”
Karataş Suriye Kürtlerinin bu adımı atmasındaki saikleri şöyle açıklıyor: “Suriye Kürtleri, ABD’nin çekilmesi iddialarının gündemde olduğu ve Suriye yönetiminin de bölgedeki gerilim ve çatışmalardan uzak durmaya çalıştığı bir süreçte bu adımı hem kendi siyasi meşruiyeti ve hem de önümüzdeki dönemde çözüm konusunda olası pazarlıkların bir dayanağı haline getirmek istiyor.”
Karataş şöyle diyor: “Erdoğan iktidarı bölgedeki gelişmelerle de bağlantılı olarak ABD-NATO eksenine daha fazla bağlanma yönünde adımlar atıyor ve bu temelde bölgede yeni roller üstlenmeye çalışıyor. Rojava’da geçtiğimiz dönem yapılan genel (meclis) seçime tepki göstermeyen/gösteremeyen Erdoğan yönetiminin bugün Rojava’daki yerel seçimleri ‘devletleşme girişimi’ gibi gösterip yeni operasyon için baskı oluşturmaya çalışmasının arkasında da bu yeni pozisyon arayışı ve bu temelde sürdürülen pazarlıkların önemli bir rolü bulunuyor. ABD emperyalizmi, kendi bölgesel çıkarları temelinde Suriye Kürtleriyle (SDG) askeri olarak işbirliği yaptığı halde özerk yönetimi siyaseten tanımıyor.
Dahası ABD, Suriye Kürtlerine işbirliğinin ‘IŞİD ile mücadele’ ile sınırlı olduğu ve onları Türkiye’nin olası operasyonlarına karşı korumayacağını söylüyor. En son ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Patel’in Rojava’da ‘koşulların seçim için uygun olmadığı’ açıklamasını da bu politika (Kürtlerle işbirliğini Türkiye ile doğrudan karşı karşıya gelmeyecek bir noktadan sürdürme) içinde değerlendirmek gerekiyor. Elbette bu gelişmeler karşısında Rusya ve Esad yönetiminin tutumunun ne olacağı da önem taşıyor. Sonuçta karşımızdaki siyasi tablo bize Rojava seçimlerinin (ve bir parçası olduğu Kürt sorununun) diğer bölgesel gelişmelerle ne kadar iç içe geçmiş olduğunu ve atılacak her adımın bu gelişmeler ve egemenlik mücadelesi içinde anlam kazanacağını gösteriyor.”
ŞAM SEÇİME NASIL BAKIYOR?
Suriye yönetiminin seçime Türkiye kadar sert sözlerle tepki vermemesi dikkatlerden kaçmıyor. Şam’da yaşayan gazeteci Sarkis Kassargian Şam’ın diğer seçimlerde olduğu gibi bu seçime ve benzer durumlara siyasi değil güvenlik perspektifinden baktığını, bu nedenle siyasi açıklamalar yapmaktan imtina ettiğini söylüyor. Suriye devletinin bu seçimi “illegal yapı”nın “illegal seçimi” olarak gördüğünü, kabul etmeyeceğini belirtiyor. Şam’ın Kürtler tarafından kurulan yapıdan hazzetmese de başından beri askeri seçeneği de reddettiğini ifade eden Kassargian, Suriye'de mevcut statükonun devam ettiğini, Kürtler ile Şam arasındaki müzakere ve diyaloğun kesintilere rağmen sürdüğünü ifade ediyor. Bu temasların da ağırlıklı olarak istihbarat ve askeri kanallarla yapıldığına dikkat çekiyor.
Kassargian da bu seçimlerin bölgede yapılan ilk seçimler olmadığını vurgulayarak, şöyle diyor: Bundan önce de komin seçimleri oldu. Ayrıca Aralık’ta Suriye Demokratik Meclisi başkan seçimleri oldu. O seçimlere Türkiye bu kadar tepki vermemişti. Bu seçimlerin bu kadar köpürtülmesinin arkasında başka türlü bir senaryo olduğunu düşünüyorum. Bu senaryonun da ya Ankara'nın Amerika üstüne baskı yaparak bazı tavizler almaya çalışması olabilir ya da yeni bir askeri hareketin zemini hazırlama olduğunu düşünüyorum.”
ORTADOĞU’DA SICAK YAZ
Erdoğan 31 Mart yerel seçimlerinin hemen öncesinde “Kemeri tamamlayacağız” diyerek Kuzey Irak’a askeri bir operasyon yapılacağını ve burada bir “tampon bölge” oluşturulacağını ilan etmişti. Şimdi de benzer bir askeri harekat sinyalleri seçim üzerinden Kuzey Suriye için veriliyor.
Kürtlerin merkezinde yer aldığı Irak ve Suriye’deki gelişmeler birbiriyle entegre. ABD’nin, Rusya’nın, İran’ın, Türkiye’nin ve de bilumum gücün varlık gösterdiği bölgede her aktör oyun peşinde. Ortadoğu’yu çok daha sıcak bir yaz beklerken yeni çatışmaların fitili ateşlenebilir.
(BİRGÜN)