26 Haziran 2024 Çarşamba

T24 KÖŞEBAŞI - 26 HAZİRAN 2024 -

 


90’lardan bu yana TTB’de ilk kez sol cephe kaybetme olasılığı ile karşı karşıya -Candan Yıldız-

Sol ve demokratik hekimler bu kez iki ayrı listeyle seçime gidiyor, müzakere kapıları kapatılmadı

Türkiye’de halk sağlığından çevre sorunlarına, Kürt meselesi de dahil savaş politikalarından göçmen meselesine, iş cinayetlerinden insan, çocuk, kadın, LGBTİ+ ve hayvan haklarına kadar pek çok başlıkta demokratik değerleri savunan meslek odaları için çanlar çalıyor…

15 Temmuz darbe girişimi sonrası çok sayıda sivil toplum örgütü, dernek ciddi yara aldı, kapatıldı, baskı altına alındı. Kamu kuruluşu statüsündeki meslek odalarındaki son seçimler de bölünerek azalan solun hal-i pür melali gibi…

Hatırlayacaksınız Çevre Mühendisleri Odası, Mimarlar Odası Ankara Şubesi ile Elektrik Mühendisleri Odası Ankara Şubesi seçimlerinde AKP/MHP destekli listeler seçimi kazanmıştı. Ankara Mimarlar Odası Ankara Şubesi seçimlerinde sosyal demokratlarla daha solda yer alan üyeler ayrı listelerle seçime girince AKP ve MHP’lilerin turuncu listesi aradan sıyrılmıştı.

Uzun süredir iktidarın hedefinde olan Türk Tabipleri Birliği de hafta sonu Ankara’da Merkez Konseyi’ni seçecek. 28-30 Haziran'da yapılacak 76. Büyük Kongresi’nde öncesi sol cephe 90’lardan bu yana ilk kez seçimleri kaybetme olasılığı ile karşı karşıya. Zira iki ayrı sol listeyle seçimlere gidilecek. İki ayrı ekip derken biraz ete kemiğe büründürelim. 90’lardan bu yana köklü bir TTB geçmişi olan Etkin Demokratik TTB ekibi ile bu ekip içinde yıllarca yer almış ancak son yıllardaki tartışmalarla politik bir ayrışmaya giden Tabip Odaları İnisiyatifi ekibi iki ayrı liste ile seçime gidecek gibi görünüyor.   Müzakere kapıları kapanmış değil. Zaten İnisiyatif grubunun TTB Merkez Konseyi adayları arasında yer alan, eski Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu üyesi Prof. Alpay Azap da “oyların bölüneceği” yönündeki eleştirilerle ilgili “Son ana kadar birlikte ortak listeyi oluşturabilme arzumuz devam edecek” dedi.

Aynı arzu Etkin Demokratik TTB ekibinde de var. Cumartesi gününe kadar her şey mümkün… Ancak ayrışmanın ardında neler yatıyor?

Gezi eylemlerinde yaralıları tedavi eden, Afrin operasyonu sırasında “Savaş bir halk sağlığı sorunudur” diyen, İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkan, pandemi döneminde Sağlık Bakanlığı verilerinin gerçeği örttüğünü söyleyen bir hekim örgütü olarak iktidarın hep hedefinde oldu. “Kapatılmalı” diyen koroyu hep rahatsız etti.

Son olarak da TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Şebnem Korur Fincancı’nın “TSK’nin kimyasal silah kullandığı iddiası araştırılmalı” sözleri nedeniyle hedef olmuştu. Fincancı aday olmayacak bu seçimde.

Bütün bu süreçlerin etkisi var mıdır bilinmez ama iki ayrı listenin çıkması içeride bir tartışma olduğunun da delaleti.

Her iki listeye de eşit mesafede duran, “bölünmenin” ağır bedelleri olacağını söyleyenlerle yaptığım görüşmelerden çıkardığım sonuç şu: Tabip Odaları İnisiyatifi, demokratik muhalefetin sağlık politikaları üzerinden inşa edilmesi gerektiğini savunuyor. Türkiye’nin mevcut rejimine muhalefetin sağlık alanı üzerinden yapılmasını doğru buluyor. Etkin Demokratik TTB ise otoriter rejime karşı demokratik muhalefetin itirazlarına sahip çıkmayı savunuyor, muhalefetin sadece sağlık alanıyla sınırlandırılmasına mesafeli duruyor.

Tabii şöyle bir tartışma olduğunu da öğrendim. Özellikle Anadolu’daki tabip odaları, Merkez Konseyi seçiminde daha etkin olmayı istiyorlarmış, belirlenen listeye sadece oy veren delegeye indirgenmeye itirazları ediyorlarmış.

İstanbul’un özgül ağırlığını da es geçmemeli. Yüzde 30 gibi ağırlığından söz ediliyor Merkez Konseyi seçimlerinde… Her iki listeye de eşit mesafede duranlar hekimler ise, Türk Tabipleri Birliği’nin örgütlü olduğu sağlık alanındaki etkisinin zayıflamasının görülmesini istiyor. Bu seçimin de piyasalaşan sağlık sisteminin kamucu hekimliği nasıl aşındırdığını tartışılmasına vesile olması gerektiğini düşünüyor. 

Hekime, sağlık çalışanlarına şiddetin yanı sıra hekimlerin failliğinin de konuşulması gerektiğini savunuyor. Katılımcılık, genç hekimlerin meslek odalarıyla bağlarının güçlenmesine yönelik mekanizmaların kurulmasının elzem olduğunu ifade ediyor.

Bakalım her iki ekibin de son ana kadar kapıları açık tuttuğu bir süreçte TTB Genel Merkezi’nin kapısından kim girecek? girecek?

Etkin Demokratik TTB grubunun Merkez Konsey adayları şöyle: Erkan Sümer- (Ankara)

Ali Karakoç- (Ankara)
Önder Okay- (Ankara)
Ayşe Gültekingil- (Ankara)
Pınar Saip- (İstanbul)
Şerif Demir- (Diyarbakır)
Zeynep Altın- (İzmir)
Ayşegül Ateş- (Gaziantep)
Ali Kanatlı- (Hatay)
Abdullah Karadağ- (Bursa)
Cafer Şahin- (Muğla)

Tabip Odaları İnisiyatifi grubunun Merkez Konseyi adayları şöyle:

Alpay Azap (Ankara)
Bilge Ceydilek (Ankara)
Zafer Çelik (Ankara)
Güzide Elitez (Bursa)
Murat Erkan (Samsun)
Özlem Gülbahar (Ankara)
Ali Osman Karababa (İzmir)
Aynur Karadenizli (Kocaeli)
Osman Öztürk (İstanbul)
Necdet Uçan ( Balıkesir)


                                                                  /././  

Yeni vergi paketiyle, tüm tuşlara aynı anda basılmış -Binhan Elif Yılmaz-

Çalışan programı göstermede kritik öneme sahip mali disiplin için vergi paketi açıldı. Çünkü para politikası enflasyonu dizginlemek amacıyla sıkılaşırken maliye politikasının da onunla koordineli olması gerekiyordu.

Orta Vadeli Program (2024-2026)'ın "Kamu Maliyesi" alanındaki politika ve tedbirlerine göre bayram öncesi bir vergi paketi hazırlığı başladı. Bayram ziyaretlerinin en hararetli sohbet başlıklarını da bu vergi paketi taslağı oluşturdu.

OVP'deki politika ve tedbirler şöyleydi:

  • Vergi harcamaları gözden geçirilecek, etkin olmayan istisna, muafiyet ve indirimler kaldırılacak.
  • Gelir, kurumlar, katma değer vergileri kanunları ile vergi usul kanununun, vergilemede adalet, eşitlik, öngörülebilirlik ve şeffaflık ilkeleri temelinde, vergi tabanının genişletilmesine ve gönüllü uyumun artırılmasına destek veren, sade ve kolay uygulanabilir bir yapı oluşturulmak amacıyla güncellenmesi yönünde düzenlemeler hayata geçirilecek, orta vadede doğrudan vergilerin payı artırılacaktır.

Asgari kurumlar (küresel ve yurt içi) ve asgari gelir vergileri başta olmak üzere borsa işlemlerinin, kripto varlıkların vergilendirilmesi, kurumlar vergisinde istisnaların sınırlandırılması, bazı ticari ve mesleki kazanç sahiplerinin harcamaları ile beyan ettikleri gelirleri arasındaki uyumsuzluğun izlenmesi, gelir vergisinde (kira gelirlerinde) ve kurumlar vergisinde beyannameden çok stopajın yerleşmesi, basit usulde ve esnaf muaflığında değişiklik yapılması, yurt dışı çıkış harcının 150 TL'den 3.000 TL'ye çıkarılması, KDV'de bazı istisnaların revize edilmesi, bazılarının kaldırılmasına kadar her kesimi ilgilendiren/tedirgin eden vergi düzenlemeleri çok geniş bir yelpazede hazırlanmış görünüyor. Anlaşılan yeni vergi paketiyle vergide tüm tuşlara aynı anda basılmış.

Ekonomi yönetiminin sıklıkla ifade ettiği, "program çalışıyor"un kanıtlanması için mali disiplinin sağlanması gerekli. Mali disiplin de kamu harcamalarında tasarruf ve/veya vergi gelirlerinin artırılması ile mümkün görünüyor.

Kamuda tasarruf henüz gerçekleşmedi, tasarruf genelgesindeki gider kalemlerinde son aylarda azalış yerine tersine artış ortaya çıktı. Örneğin Nisan ayından Mayıs ayına taşıt alım giderleri ile lojman onarım giderleri üç kat, kırtasiye, baskı giderleri 1,5 kat, temsil, tanıtma giderleri ise tam 7 kat arttı. Taşıt kiralama giderleri için ise her ay bütçeden yaklaşık 120 milyon TL harcanmaya devam ediliyor.

Hâl böyleyken çalışan programı göstermede kritik öneme sahip mali disiplin için vergi paketi açıldı. Çünkü para politikası enflasyonu dizginlemek amacıyla sıkılaşırken maliye politikasının da onunla koordineli olması gerekiyordu.

Ancak para politikasında sıkılaşma bir yıl önce haziran ayında başladı. Maliye politikasında yapılan ise bir yıl önce kamuda tasarruf gündeme geldi ve ardından ÖTV ve KDV artışlarıyla yaz sıcağında dolaylı vergilerin adaletsizliğini yaşadık, üstelik bu vergi artışları fiyatlara yansıdı ve enflasyonu besledi. Son yerel seçimler de bittiğine göre artık maliye politikası da sıkılaşmaya başladı ama geç kalındığı için işte gördüğünüz gibi vergide tüm tuşlara aynı anda basılmaya başlandı. Tam 104 sayfalık vergi paketi taslak metniyle karşılaşmış olduk.

OVP'deki politika ve hedefler doğrultusunda vergi tabanını genişletmek, gönüllü uyumu artırmak, sade ve kolay uygulanan yapıyı kurmak istenmekle beraber, bunun için temel vergileme ilkelerine ihtiyaç var. Onlar da başta adalet, eşitlik, belirlilik, şeffaflık vb ilkeler. Ancak görünüm vergi gelirlerinin artırılması, dolayısıyla verginin fiskal amacının ön plana çıktığı yönünde. O nedenle de bu vergi paketi hayata geçerse dolaylı vergilerin yükünde bir hafifleme olmaksızın dolaysız vergilerin yükü artacak.

O da şöyle bir matematik aslında. Toplam vergi hasılatını 100 kabul edersek, dolaysız vergilerin (gelir üzerinden alınan, yani kazancı/kârı vergileyen gelir ve kurumlar vergileri, servet vergileri) vergi hasılatı içindeki payı arttıkça (şu anda yaklaşık yüzde 32) dolaylı vergilerin (başta KDV, ÖTV) hasılat içindeki payı (şu anda yüzde 68 civarında) azalıyor görünecek.

Ancak bu vergi paketi taslak aşamasında. Basılan tuşların bazılarından parmaklar kaldırıldı bile. Örneğin borsa işlem vergisi, kripto varlıklara ilişkin vergisel düzenlemeler, kira gelirlerinin beyanındaki istisna vb. gibi. Devamında "nerden buldun" sorusu da sorulamayacak. Vergi, tavana da ulaşamayacak. Kayıt dışılıkla mücadelede yol alınamayacak.

Oysa vergide adalet için az kazananın az, çok kazananın çok vergi ödemesi gerekmez miydi? Karar alıcılar, yasa yapıcılar hepimizden iyi biliyorlar ki, verginin yarattığı yükün/maliyetin topluma en adil şekilde bölüştürülmesi gerekir ve bu da ödeme gücüne göre vergilendirme ile mümkün.

Mali disiplini sağlamada başka da sihirli bir tuş bulunmadığına göre maalesef bütçe açığı geçen yıldan farklı olmayacak.

Vergi paketine son şeklin verilmesine ilişkin süreç ilerledikçe, yeniden sizlerle birlikte olacağım.

                                                                  /././

Uzlaşma müessesesi kaldırılıyor (mu?) -Murat Batı-

Uzlaşma müessesesi kaldırılırsa ne olur?

Birkaç gündür uzlaşma aşamasına gelmiş kişilerle uzlaşılmaması yönünde bazı haberler basında/sosyal medyada dolaşmaya başladı. Daha sonra haberin kaynağına indiğimizde Gelir İdaresi Başkan Yardımcılarından biri defterdar ve vergi dairesi başkanlarının bulunduğu bir WhatsApp grubundan "24/06/2024 Pazartesinden itibaren Tüm Birimlerinizde yapılacak Uzlaşmalarda, Uzlaşmaya konu vergi tutarları ile tüm ceza tutarlarında herhangi bir indirim yapılmaksızın, aynı tutarlar mükellef yada mükellef temsilcisine teklif edilecektir. Özetle Uzlaşma konusu vergi ve ceza tutarları olduğu gibi mükellef yada mükellef temsilcisine teklif edilecek, tutarlarda herhangi bir indirim yapılmayacaktır. Bu haliyle Uzlaşma vaki olabilir yada Uzlaşma vaki olmadığı tutanağı imzalanacaktır. Bu durum uzlaşma yapacak tüm birimlere bildirilmesi ve hassasiyetle eksiksiz riayet edilmesi gerekmektedir." şeklinde bir mesaj paylaşıldığı kulağımıza geldi. Mesajın orijinaline bağlı kaldığım için yazım hatalarını düzeltmedim, yazı (mesaj) aynen bu şekildedir.

Bu mesajda geçen vaki olma(ma) ifadesinin anlamı şudur; uzlaşma görüşmesi sonunda, komisyonun teklifinin mükellefçe kabul edilmesi durumunda "uzlaşma vaki olmuş" yani gerçekleşmiş; uzlaşma görüşmesi sonucunda komisyonun teklifinin mükellef tarafından kabul edilmemesi halinde ise "uzlaşma vaki olmamış" sayılır.

Bu mesajdan süresinde uzlaşma başvuru yapan kişiye uzlaşma günü verilmiş ve o gün uzlaşmaya gelmiş kişiye herhangi bir indirim teklifinde bulunmayın anlamı çıkmaktadır. Bunun anlamını daha iyi anlamak için önce uzlaşmanın ne olduğunu biraz anlamakta fayda var.

Uzlaşma nedir?

Mükellef ve sorumlular yani yükümlüler; beyan etme, bildirimde bulunma, defter tasdik etme, işe başlamayı bildirme, ödeme gibi yükümlülüklerini yasal sürelerinde tam ve eksiksiz şekilde yerine getirmeleri gerekmektedir. İşte bu yükümlülüklerini zamanında yerine getirmeyenlere çoğu zaman idari para cezası kesilir ve tebliğ edilir. Kişiler ise bu borçların bir kısmından ve/veya tamamından kurtulmak için ya dava açar ya da cezada indirim, uzlaşma gibi idari yollardan birini kullanır. Uzlaşma bu idari yollardan biridir.

Uzlaşma, vergi idaresi ile tahakkuk edecek vergi ve ceza hususunda anlaşmak için başvurabilecek idari bir çözüm yoludur. Kamu alacağının kısa sürede tahsilini sağlayan uzlaşma yolu, aynı zamanda mükellefin yargı sürecinde katlanacağı maliyetleri ve bürokratik işlemleri de ortadan kaldırmaktadır. Uzlaşma vergi mevzuatımızda yer alan ve idare ile mükellefin vergi ve ceza konusunda idare nezdinde karşılıklı olarak anlaşma neticesinde sağlanan ve uyuşmazlıkların çözümünde kullanılan etkin bir müessesedir. Ve üç türlüdürtarhiyat öncesi, tarhiyat sonrası ve karşılıklı anlaşma usulü.

Uzlaşmanın kapsamına re'sen ikmalen ve idarece tarh edilen vergiler, vergi ziyaı cezası ile 23 bin Türk lirasını aşan usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezaları girer.

Uzlaşmak isteyen kişi süresinde uzlaşmak istediğini vergi idaresine bildirir ve o kişiye bir tarih verilerek uzlaşmaya davet edilir. Vergi idaresi bir komisyon kurarak vergi cezası kesilmiş bu kişiyle pazarlığa oturur. Bu pazarlık sonucunda genel olarak vergi aslında pek indirim yapılmamakta ancak usulsüzlük ve vergi ziyaı cezalarının yaklaşık yüzde 80 ila yüzde 90'ı silinmektedir. Hatta uzlaşılan tutarın süresinde ödenmesi şartıyla yüzde 25'i daha silinmektedir.

Örneğin vergi/ceza ihbarnamesiyle 100.000 TL vergi aslı ve 100.000 TL vergi ziyaı cezası tebliğ edilmiş olsun. Süresinde uzlaşma başvurusu yapılsın ve uzlaşma sonucunda vergi ziyaı cezası 20.000 TL'ye düşürülmüş olsun. Mükellef, bu durumda süresinde ödeme şartıyla uzlaşılan vergi ziyaı cezasını da yüzde 25'ini eksik ödeyecek ve 100.000 TL (vergi aslı) ile birlikte 15.000 TL vergi ziyaı cezasını yani toplamda 115.000 TL ödeyecektir[1].

Görüldüğü üzere uzlaşma müessesesi mükelleflerin vergi cezalarından kurtulmak amacıyla başvurdukları yollardan bir tanesidir.  

Uzlaşma ile ne kadar vergi ve ceza silinmiş?

Uzlaşma yoluyla vergi ve cezaların ne kadarının silindiğini görmek için Gelir İdaresi Başkanlığı ile Vergi Denetim Kurulunun faaliyet raporlarına ayrı ayrı bakmak gerekmektedir.

Merkezi Uzlaşma Komisyonu ile Vergi Daireleri Koordinasyon Uzlaşma Komisyonu 2023 yılı Türkiye geneli tarhiyat sonrası uzlaşma sonuçları bilgilerini içeren tablolar aşağıda yer almaktadır.

Bu tabloyu 2023 yılı Gelir İdaresi Başkanlığı Faaliyet Raporundan aldım.

* Uzlaşmaya konu vergi ve ceza tutarına, geçici vergi aslı ve buna ilişkin ceza dahildir. Ancak, uzlaşılan bu tutarlara; normal vade tarihinden uzlaşma tutanağının imzalandığı tarihe kadar geçen süre için hesaplanan gecikme faizi tutarları dahil değildir.
** 14/10/2021 tarihli ve 7338 sayılı Kanun ile usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezaları uzlaşma kapsamına alınmıştır. 

Yukarıdaki tabloda da görüldüğü üzere 2023 yılında merkezi uzlaşma komisyonuna 8 adet başvuru yapılmış ve uzlaşma sonucu silinen vergi tutarı olmamış. Uzlaşma sonucunda 291 milyon 607 bin TL vergi ziyaı cezasının 232 milyon 827 bin lirası uzlaşılamamış ama 58 milyon 780 bin lirası uzlaşmaya konu olmuş ve 58 milyon 780 bin liralık vergi ziyaı cezasının 56 milyon 609 bin 913 lirası silinmiş.

Vergi Daireleri Koordinasyon Uzlaşma Komisyonuna ise 2023 yılında 256 adet başvuru yapılmış ve uzlaşma sonucu silinen vergi 158 milyon 530 bin 691 liradır. Uzlaşma sonucunda 829 milyon 521 bin 855 TL vergi ziyaı cezasının 440 milyon 471 lirası uzlaşılamamış ama 389 milyon 521 bin 383 lirası uzlaşmaya konu olmuş ve 389 milyon 521 bin 383 liralık vergi ziyaı cezasının 365 milyon 561 bin 73 lirası silinmiş. 11 milyon 766 bin 110 liralık usulsüzlük cezalarının ise 9 milyon 605 bin 753 lirası silinmiş.

Böylece 2023 yılında tarhiyat sonrası uzlaşma yoluyla toplamda silinen vergi tutarı 158 milyon 530 bin 691 lira, silinen ceza toplamı ise 431 milyon 776 bin 739 liradır.

Tarhiyat öncesi uzlaşma yoluyla silinen ceza tutarı ise 2023 yılı Vergi Denetim Kurulu Faaliyet Raporu'nun 55'inci sayfasında bulunan tabloya göre ise 152 milyon 822 bin 911 liradır.

Sorun nerede?

Vergi Usul Kanunu ile diğer mevzuat hükümleri uzlaşma komisyonuna uzlaşma aşamasında kişinin durumuna göre amme alacaklarını belli oranlarda silme yetkisi vermiş durumdadır. Ancak Gelir İdaresi Başkanlığı resmi olmayan bir şekilde -WhatsApp mesajıyla- bu yetkinin kullanılmaması direktifini verememesi gerekir. Bu aleni bir şekilde komisyona müdahaledir.

Bir diğer husus ise Kanunla verilen yetkilerin yürütme tarafından bir mesaj ile kısıtlaması ve/veya kaldırması da hukuken başka tartışmaları da doğuracaktır. 

Uzlaşma müessesesi kaldırılacak mı?

Gelir İdaresi Başkanlığı neden uzlaşılmasını istemiyor? sorusuna cevap ararken  Şimşek'in uzlaşma müessesesini kaldırma planı olduğu duyumlarına rastladım. Hatta şu aralar hazırlanan torba kanun teklifinde uzlaşma müessesesini tamamen kaldırılacağı konuşuluyor.

Kaldırma nedenlerinden biri Şimşek'in uzlaşma müessesesine sıcak bakmadığı ve uzlaşma komisyonunda görev alanlara aylık ortalama 11-14 bin lira aralığında ek ödeme yapılması görülüyor. Bu vergi idaresi cephesinde bazı sorunlara yol açtığı da söyleniyor.

Ezcümle Bakan Şimşek, uzlaşma müessesesini kaldırmayı planlıyor, duyumu mevcut. Kesin sonucu bekleyip göreceğiz elbette.

Uzlaşma müessesesi kaldırılırsa ne olur?

Birçok kişi kesilen cezaları uzlaşma yolunu kullanarak sildirmeyi planlıyordu. Yukarıdaki tabloda da görüldüğü üzere 2023 yılında silinen toplam ceza tutarı (tarhiyat öncesi ve sonrası uzlaşma sonucunda) yaklaşık 585 milyon liradır.

Olur da uzlaşma müessesesi kaldırılırsa vergi cezası tebliğ edilenler, kuvvetle muhtemel VUK m.376'da yer alan cezada indirim müessesesine başvuracak ya da vergi mahkemelerine gideceklerdir. Bu durum iş yükü fazla olan vergi yargısının yükünü daha da fazla artıracaktır.

Gelir İdaresi Başkanlığı'nın yargının yükünü gözettiğini düşünüyorum ama uzlaşma müessesesinin de Hazineyi bazı gelirlerden mahrum ettiği de bir gerçektir.  

Kentler itibariyle uzlaşma sonuçları

Aşağıdaki tabloda da 2023 Yılı Bazı İllerin Tarhiyat Sonrası Uzlaşma Sonuçları görülmektedir. Yazıyı fazla uzatmamak adına aşağıdaki tabloyla alakalı yorumları size bırakayım…


[1] Örnekte gecikme faizi dikkate alınmamıştır.

 (T24)                                                                             


25 Haziran 2024 Salı

Normal ve anormal + 1960’lı yıllardaki gibi bir geçiş sürecinde miyiz? (CUMHURİYET)

 

Normal ve anormal -Özdemir İnce-

Durendiş (Uzağı görür, ileriyi düşünür, öngörülü) hemşerimiz MHP’nin devletlu ve azemetlu reisi Devlet Bahçeli, “Ülkemizde hiçbir şey anormal değildir” diye buyurmuşlar. Bahçeli hazretlerinin lafının üzerine laf söylenmez ama biz Çukurovalılar, bir şeyin özünü, aslını arar-sorarız, huyumuzdur, meraklıyız, bütün saygımıza karşın işin künhünü yani “aslını astarını” bilmek isteriz. Şimdi biraz dilbilgisi çalışalım:

“Normal” ve “anormal”in kökü “norm” ortaktır ki “standart”“ölçü” ve “kural”   anlamlarına gelir.

Normal (sıfat olarak): “Alışılagelen, kurala uygun olan, şaşılacak bir yönü bulunmayan, olağan, düzgülü, ölçülü ve doğal.”

Normal (isim olarak): “Alışılagelene, olağana, kurala uygun olan şey.”

Anormal: Yukarıdaki tanımlamaların tam tersi.

Bu tanımlamalara göre Bahçeli, “Türkiye’de her şey ölçülü, doğal, olağan, kurala uygundur”“Türkiye’de her şey tıkırında” demeye getiriyor. Eyi de her şey Bahçeli’ye göre “normal” yani ve lakin hiçbir şey “anormal” değilmiş, normalmiş, öyle mi acaba?

Bu nedenle, Sayın Bahçeli’nin “Ülkemizde anormal hiçbir şey yoktur!” iddiasını aklın ve gerçeklerin mihenk taşında değerlendireceğiz.

Derinlere inmeden Sözcü gazetesinden (18 Haziran 2924) üç bayram örneği verelim:

1- Salda Gölü’nün kumsalına asfalt yol döşemişler. Bilindiği gibi bu göl kıyısı NASA’nın “Ayakkabıyla bile girilmemeli” dediği kumsala asfalt dökmüşler. Çevrecilere göre kanserojen içerikli asfalt yağmurlarla göle karışacakmış. Bahçeli’ye göre böyle bir şey “anormal” değilmiş.

2- Osmaniye’de jandarmanın 185. kuruluş yıldönümü kutlaması kışla ya da sokak yerine alışveriş merkezinde yapılmış. Vatandaşlar, “Başka yer mi yoktu” diye sormuşlar. Bahçeli’ye göre memleketinde yaşanan böyle bir şey “anormal” değilmiş.

3- Gaziantep’te yüzlerce kurban derisi ve bağırsağı yol kenarlarına atılmış. Kötü koku bütün kenti sarmış. Evlerinde oturamayan vatandaşlar belediyeye tepkiliymiş. Ama Bahçeli’ye göre böyle bir şey “anormal” değilmiş.

Gazetelere bakıp sayın Bahçeli’ye soruyorum:

1- Polis memuru, karısı ve oğlunu öldürüp intihar etmiş. Normal mi, anormal mi?

2- Anayasal hakkını kullandı diye biri hapse girmiş. Normal mi, anormal mi?

3- Bir engelliye bayramı zehir etmişler. Normal mi, anormal mi?

4- Türkiye’de 20 aileden biri yardımla yaşıyormuş. Normal mi, anormal mi?

5- Sağlık çalışanları bayram ikramiyesi normal mi, anormal mi?

6- Beyaz yakalı iş, sanayici elaman bulamıyormuş. Normal mi anormal mi?

7- Ata’nın heykeline saldıranlar tutuklanmış. Normal mi, anormal mi?

8- Milli Eğitim Bakanı Tekin’e “sıfır” vermişler. Normal mi, anormal mi?

9- 11 yılda 410 bin hektar ormanımızı kaybetmişiz. Normal mi, anormal mi?

10- Dört yıl önceki kurban, şimdi but olmuş. Normal mi, anormal mi?

Şimdi ülkemizdeki anayasal ve yasal durumun vaziyetine bakalım:

1- Bahçeli’nin Anayasa Mahkemesi’nin kaldırılmasını; TBMM’de yasal olarak temsil edilen bazı partilerin kapatılmasını istemesi normal mi yoksa anormal mi?

2- AKP iktidarının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve Yargıtay’ın kararlarını uygulamaması normal mi, anormal mi?

3- AKP iktidarının anayasanın ikinci maddesini (Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir) yok sayması normal mi, anormal mi?

4- Bütçe payı üzerinden dolaylı ve dolaysız vergi karşılaştırması yapmak mümkündür. 2020 yılı genel bütçe istatistiklerine göre dolaylı uygulamalar toplam vergi gelirlerinde yüzde 64.6 oranında bir paya sahiptir. Dolaysız vergilerde ise bu pay yüzde 35.4 civarındadır. Bu da verginin gelirler üzerinden değil, tüketim üzerinden alınması, böylece yoksulun bir kez daha sömürülmesi Osmaniyeli Devlet Bey’e göre normal.

5- Yerleşim yerlerine uzak hastaneler yaptırıp yerleşim yerlerindekileri kapatmak; yıllardır uçak inmeyen havaalanları yaptırmak; yolcusuz havaalanlarını kapatmamak; işsiz personele maaş ödemek anormal değil; enflayon oranları ve Türk Lirası’nın neredeyse dünyanın bütün paraları karşısında tuşa gelmesi Osmaniyeliye göre normal.

6- Erkeklerin geçen yüzyılda boşandıkları kadınları bu yüzyılda kıskanıp öldürmeleri bekâr Doç. Dr. Devlet Bahçeli’ye göre “normal”!

1001- Benim bu yazıyı yazmam hem normal hem anormal!

                                                        /././ 

1960’lı yıllardaki gibi bir geçiş sürecinde miyiz? -Şükran Soner-

İç dinamiklerin geriye dönüşü söz konusu olamayacak patlama noktalarından örnekler vermeye kalksak bir köşe değil, sayfalara sığdırılamaz. “Bayram bitti, nerede kalmıştık” türünden haberler sıralamalarında bile kiralar, zamlar, vergiler, bir umut emekliler, çalışanlar için çaresizliğin yüksek beklentileri ile tersine düş kırıklıkları... Bayram öncesi son durumları mumla aratan yeni uçuk olumsuz gelişmeler... Üstüne bindiren doğanın başkaldırısı ile insan eliyle kirli çıkarlar adına işlenen suçlardaki patlamalar, cinayetler...

Bir yandan da yerel seçimlerde çok çarpıcı su yüzüne çıkan, dipten gelen dalgaların, toplumsal başkaldırının, geriye dönüşü olamayacak gücüyle, bireysel, toplumsal, örgütlü, örgütsüz, üstüne üstük sadece ülkemiz değil dünya çapında yaşanan, siyasal, toplumsal savrulmaların toplamının birden yarattığı altüst oluşlar... Gözümüz kapalı ellerimiz uzatılarak sadece filin bir yerine dokunmamız isteniyorsa vay halimize?

Yakın günlerde, birkaç farklı kaynak üzerinden çok iyi bildiğimizi sandığımız 1960’lı yılların gelişmelerine somut, belgeli tanıklıklarla tanıklık etme şansını yakalayınca, ülkemizin somut sonuçları ile gerçekten haklar kazanımlarında çok olumlu gelişmeleri yakalamış olduğu gerçeğini de yadsımak söz konusu olamayacağına göre de... Düzgün, tarihsel gerçekleri saptırmadan yapılmış, bilgiye dayalı tanıklıklardan dersler çıkarmaya çalışmamızın ne kadar değerli olacağının da ayırımına vardım..

                                                  ***

Geriye dönüşü olmayan toplumsal, siyasal olaylardan, tarihin doğru okunabildiği deneyimlerden ne kadar çok doğru, haklı sonuçlara varabilirsek, geleceğimize dönük arayışlarımızda, duruşlarımızda o kadar sağlıklı, doğru sonuçlar çıkarabiliriz değil mi? Artık hiçbir şeyin eskisi gibi sürüdürülemiyeceği kritik bir geçiş sürecini yaşıyorsak, duygusal sapkınlıklardan uzak durabilmek yolunda, doğru zamanda doğru yerde durabilme gibi bir sorumluluğmuz da olmalı değil mi?

“Bana dokunmayan yılana dokunmam” devri kapandı gitti. Bana dokunsa da dokunmasa da insana, canlılara, ülkeme, dünyaya dokunan her şeyi öncelikle doğru anlamaya çalışmak, sonrasında da doğru duruş adına, doğru saflarda, gücümüzün yettiği kadarıyla yerimizi alabilmek gibi bir zamanın içindeyiz... Saklanarak korunabilmenin koşulları uçup gitti. Kutsal evimizin, yuvamızın, ailemizin, ülkemizin bile güvenliğinin uçup gittiği zamanların içindeyiz...

Kör inat sürdürülen anız yakmada bile gerçeği cehaletten gelen masum bir inat, kirli çıkar, rant hesapları değilse bile çıkan yangında ormanlarımız yanmakla kalmıyor, insanlarımız ölüyor. Dün sabah olduğu üzere sadece bir haberde toplanan eski eşine, çocuklarına dönük katliam patlaması yaşanabiliyorsa... Suçlular, iktidarın başına uzanan korumalar ağında, tarikatlarda, cemaatlerde, Diyanet’in işleyişinde aranmalıdır. Katillerin korunup ödüllendirildikleri yargı, hukuk düzeni üzerinden hesap sorulmalıdır.

                                                   ***

Can yakan haberlerin ağırlığında, uçuşan zamları, yaşamımızın içinde bizi yoksullaşmada durmadan dibe çeken zorlukların rakamsal verileri ne kadar çarpıcı, ürkütücü boyutlara varsa da beynimize kaydedilemeden uçuşup gidiyorlar. Bilebildiğimiz tek gerçeklik, yaşamımızın gün gün geriye gidişi, yaşamak zorunda kaldığımız yoksulluk, yoksunluklar... Bayram sonrasında, dünkü ilk iş günündeki ilk haberlere bakabildiniz mi? DİSK’i, Türkİş’i, Saray’ın en yakınları, en yandaşları peşlerinden... Sıraya girdikleri görülebilir miydi?

Suyun akışı durdurulamıyor...

(Cumhuriyet)


Özelleştirme ‘canavar bir tekel’ yarattı: DEDAŞ ‘ölüm hattı’ döşedi+Bu kadar emekçi düşmanı ‘rasyonellik’ fazla!+Batı çıpası ve Erdoğan’ın rotası (EVRENSEL)

Özelleştirme ‘canavar bir tekel’ yarattı: DEDAŞ ‘ölüm hattı’ döşedi - Dilan Temiz / Diyarbakır

                                                                                               Fotoğraf: Dilan Temiz/Evrensel 

Diyarbakır’ın Çınar ve Mardin’in Mazıdağı ilçelerinde çıkan ve 15 kişinin hayatını kaybettiği yangında asli şüpheli Dicle Elektrik Dağıtım Şirketi (DEDAŞ) oldu. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, güvenlik kameralarına yansıyan görüntüler ve tanık anlatımları yangınların elektrik hatlarından sızan elektrik ile başladığını doğruladı. 14 bin 900 dekar alanı kaplayan yangınlarda 15 kişi hayatını kaybetti, 78 kişi yaralandı, 1000’e yakın hayvan can verdi.

Özelleştirme ile Eksim Holdinge satılan DEDAŞ’ın yangınlardaki ihmalleri bilirkişi raporu ve tanık anlatımına yansırken, özelleştirme ile bölgenin ‘özel elektrik tekeli’ konumuna yükselen DEDAŞ’ın yarattığı yıkım bir kez daha gözler önüne serildi.  

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü soruşturmada bilirkişi raporu hazırlandı. Raporda yangının elektrik sigortalı ayırıcı direğinde sigorta yerine iletken tel sarılmış olduğu, iletken telinin koparak, yerdeki otları tutuşturması ve şiddetli rüzgarın etkisi ile geniş bir alana yayıldığı tespit edildi.

Diyarbakır Valiliği ile Sağlık Bakanlığı yangının “anız yakılması”yla başladığını savunsa da İçişleri Bakan Yardımcısı Münir Karaloğlu, “Yangın şu sebepten çıkmıştır dediğimiz bir tespitimiz yok” açıklaması yaptı.

DEDAŞ ise apar topar açıklama yapıp yangının elektrik nedeniyle çıkmadığını savundu ve köylüleri yangın çıkarmakla suçladı. Şirket, köylülerden İbrahim Eren hakkında yangının bakım ve onarımı yapılmayan elektrik hatlarından çıktığını iddia ettiği için suç duyurusunda bulunmuştu.

ÖZELLEŞTİRİLDİ VE…

Bu durum DEDAŞ’ın halka yönelik uygulamalarını gündeme bir kez daha getirdi. Yıllardır elektrikleri kesen, halka milyonlarca liralık faturalar çıkaran DEDAŞ açıklamalarıyla tartışmaların da odağı olmaya devam ediyor. Özellikle elektrik dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesi sonucu artan sorunlar dikkat çekiyor.

Türkiye Elektrik Dağıtım AŞ’nin Özelleştirme Yüksek Kurulunun 02.04.2004 tarih ve 2004/22 sayılı kararı ile özelleştirme kapsamı ve programına alınması neticesinde Diyarbakır, Urfa, Mardin, Batman, Siirt ve Şırnak Dicle Elektrik Dağıtım AŞ (DEDAŞ) kuruldu. 2005 yılında kurulan DEDAŞ’ın 2013’te yüzde 100 oranındaki hissesi özelleştirildi. Özelleştirilen elektrik dağıtım hizmetleri sonucu Diyarbakır’ın elektrik dağıtımını Eksim Holdingin sahibi olan Tivnikli ailesi yapıyor.

AKP’YE YAKINLIĞI İLE BİLİNİYOR

Tivnikli ailesi AKP’ye olan yakınlığı ile biliniyor. İsmail Fahreddin Tivnikli ve Abdullah Tivnikli tarafından kurulan Eksim Holdingin şu an başında Ebubekir Tivnikli var. Abdullah Tivnikli “Erdoğan’ın prensi” ve “becerikli Abdullah” isimleriyle tanınıyor. 17-25 Aralık operasyonlarında da adı geçen Tivnikli, Türk Telekom’dan enerji sektörüne, inşaattan yatırıma kadar birçok alanda iş yapıyor. Tivnikli’nin Mecliste görüşülen bir yasayı, AKP’li bir ismi arayarak değiştirdiği dahi iddialar arasında.

Abdullah Tivnikli, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın kızına da burs vermesiyle gündeme gelmişti. Abdullah Tivnikli, Eksim Yatırım Holding Yönetim Kurulu Başkanıyken, 2018 yılında, 59 yaşında ölmüştü. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, Tivnikli’nin cenazesine katılmış, burada bir konuşma yapmıştı.

SİCİLİ KABARIK

DEDAŞ yalnızca bu yangında değil, bölgede çıkan pek çok yangında yine ihmallerle gündeme geldi. 2023’ün haziran ayında da son yangından etkilenen ve Çınar’da bulunan Karabudak Mahallesi’nde çıkan yangının elektrik direklerinden çıktığına dair tespitler bilirkişi raporuyla da kayıtlara geçti. Raporda, DEDAŞ “asli kusurlu” bulundu. DEDAŞ’ın çıkan yangında sorumluluğu yüzde 70 olarak rapora yansıdı.

40 KÖYÜN ELEKTRİĞİ KESİLDİ

DEDAŞ, 2018 yılının mart ayında Kızıltepe ve Mazıdağı ilçelerine bağlı 40 köyün elektriğini kesti. 7 bin çiftçinin borcu olduğu iddiasıyla köylüler karanlıkta bırakılırken, arazilerini sulama imkanları da ellerinden alındı. Onlarca büyükbaş, küçükbaş hayvan yaşamını yitirdi.

ÇİFTÇİLER EYLEM YAPMIŞTI

2023 yılının temmuz ayında ise Kızıltepe ve Derik’e bağlı mahalleler başta olmak üzere yüzlerce yerleşim yerinde “bakım-onarım” gerekçesiyle 12 saati aşan elektrik kesintisi yaptı. Çiftçiler, eylem yaparak dava açmıştı. Mahkeme “bakım-onarım” için elektrik kesintisinin günlük 3 saati geçemeyeceği kararını aldı.

İŞ CİNAYETİ, İŞTEN ATMA, ÜCRET GASBI…

8 bine yakın işçisi bulunan DEDAŞ işçilerinin haklarını tanımamasıyla da tanınıyor. Yine 2023 yılının temmuz ayında DEDAŞ bünyesindeki işçiler düşük ücret, sendikal hakların engellenmesi, promosyonlarına el konulması, fazla mesai ücretlerinin ödenmemesi gibi sorunlarla karşı karşıya olduklarını duyurarak Urfa, Batman, Mardin, Diyarbakır, Siirt ve Şırnak’ta eş zamanlı iş bırakma eylemi gerçekleştirmişti. Eylem sonrası yaklaşık 200 işçinin işine son verildi.

SLOGAN VAR GÜVENLİK YOK

“Hepimizin hedefi önce iş güvenliği” sloganıyla çalıştıklarını belirten DEDAŞ’ın ‘iş güvenliği’ karnesi de kabarık:

■ 28 Mayıs 2024: Urfa’da 26 yaşındaki DEDAŞ İşçisi Yusuf Turan elektrik akımına kapılarak hayatını kaybetti.

■ 22 Nisan 2024: Çınar’da Dicle elektrik bakım ve onarım ekibinde görevli M.T elektrik akımına kapılan işçi öldü.

■ 2 Haziran 2024: Şırnak Güçlükonak’ta Soğucak köyünde elektrik nakil hattı tamiratı sırasında yüksek gerilime kapılan DEDAŞ İşçisi Ferhat Gök, ağır yaralandı.

DEDAŞ’IN İŞÇİYE REVA GÖRDÜĞÜ: GÜVENCESİZ ÇALIŞMA, ASGARİ ÜCRET

DEDAŞ’ta çalışan işçilerden biri işten çıkarılma kaygısıyla isim vermeden şunları aktardı: “Yoğun bir mesaimiz var. Asla iş güvenliğimiz yok. Çok arkadaşımız çalışırken akıma kapılıp öldü. Mobbing çok fazla, aldığımız asgari ücret. Geçen yıllarda eylemler yaptık, birçok arkadaşımız haksız yere atıldı. Şirket kârına kâr katıyor ama bizim durumumuz ortada.”

HALKA DEĞİL KENDİLERİNE YATIRIM

Yangına neden olan bakım ve onarımı yapılmayan elektrik direkleri mevcutken DEDAŞ bir basın toplantısında yatırımlarının büyük çoğunluğunun kaçak elektrik kullanımını engellemeye yönelik olduğunu açıklamıştı: “Amacımız enerji tedariğinin artırılması, vatandaşların kayıpsız, kesintisiz enerjiye kavuşmasını sağlamak istiyoruz. Yaptığımız yatırımların büyük kısmını bu hedefe yoğunlaştırdık. Etkin çalışmalar ve teknoloji odaklı yatırımlar ile 28 milyar TL’si 2023 yılından olmak üzere 10 yılda toplam 165 milyar TL değerinde kaçak enerji tüketimini önleyerek ülke ekonomisine büyük katkı sağlamış olduk.”

ŞİRKETE AÇILAN DAVA 3 BİN 204, ŞİRKETİN AÇTIĞI DAVA 197 BİN 582

Şirketin 2018-2019 yılları arasındaki dava sayıları ise dikkat çekici. Şirket tarafından açılan veya şirkete karşı açılmış olan dava ve icra takiplerinde veriler şu şekilde: Şirkete karşı açılan davaların sayısı 3 bin 204, şirketin açtığı davaların sayısı ise 248. Şirketin açtığı icra dosyalarının sayısı ise 197 bin 334.

GÖRÜNTÜLER ORTAYA ÇIKTI

Köylüler yangının bakım ve onarımı yapılmayan elektrik hatlarından çıktığını iddia etmiş, DEDAŞ ise iddiaları kabul etmediği gibi iddia sahipleri hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Önceki gün Derik ilçesinde çıkan yangının, elektrik hattından kaynaklandığı güvenlik kamerasına yansıdı.

EMO: SİGORTA TELİ KULLANILMAMASI BAKIM YAPILMADIĞININ GÖSTERGESİ

Elektirik Mühendisleri Odası (EMO) Diyarbakır Şube Yönetim Kurulu Eş Başkanı Ufuk Bulut yangının ihmal ve bakım eksikliğinden kaynaklandığını belirtti. Bulut, kullanılmayan tellerin ihmalin ve bakım yapılmadığının açık bir göstergesi olduğunu söyledi.

Bulut, mevsimsel ısı farklarının tellerde genleşmeye yol açtığını ve bunun sonucunda tellerin gevşediğini ifade etti: “Gevşeyen elektrik iletkenleri ark yapar, bu iletkenlerin izolatörlerle bağlantı kısımlarının düzenli aralıklarla bakım ve onarımı yapılmalı. Yapılmaması ihmalkarlıktır. Bağlanan iletkenler standartların altındaysa düşük akımda bile sigorta atar. Düzgün bağlanmadığı ve sarılmadığı için ark yapma olasılığı artar. Bu durumun fotoğraflarını çektik.”

KAMULAŞTIRMA ŞART

Elektrik özelleştirmelerine de değinen Bulut, özelleştirilen şirketlerin genellikle gelir getirici alanlara yatırım yaptığını, ancak bakım ve onarıma gereken önemi vermediğini belirtti: “Ücra köşedeki bir köylünün elektrik direklerinin telleri sıkı bağlanmış mı, bağlanmamış mı, eskimiş mi, sarkıyor mu, bu görmezden gelinir. Bölgede altyapı 40-50 yıllık ve neredeyse hiç dokunulmamış. Bazı köylerde yenileme adı altında ek yapmışlar, bunu da sıfır tesis diye devretmişler” diye konuştu.

Bulut, enerji sektörünün tekrar kamuya devredilmesi gerektiğini savunarak, “Özelleştirmeye karşıyız. Enerjinin önemli kısmına insanlar erişebilmeli” dedi.

                                                             /././

Bu kadar emekçi düşmanı ‘rasyonellik’ fazla!- Mustafa Yalçıner -

M. Şimşek örtülü olarak “Nas”ı eleştirmiş, indirilmesine son verdiği faizleri artırmaya geçmiş ve faiz artırmak matah şeymiş gibi baş tacı edilmişti. Yaptığı, sadece “Rasyonel politikalar izlemekten başka çare yok” demekti! Londra tefecilerinin adamıydı ve Kemal Derviş’in yerine göz dikmişti.

Şimdi bu “rasyonel”, yani “akılcı” M. Şimşek şapkasından yeni bir “tavşan” çıkardı.

Köprünün başını tutarak geçenden de geçmeyenden de haraç alan Deli Dumrul’a taş çıkartıyor adam! O da suyun başını tutmuş ya da suyun başını asıl tutan patronundan vekalet almıştı.

Kendisinden önce köprü ve yollarla havaalanlarından geçenden de geçmeyenden de haraç alınıp bunlar yap-işletçi sermayedarların ceplerine konduğu için yenilik peşine düştü.

Önce KDV ve ÖTV oranlarını artırdı. Zaten ÖTV ile vergilendirilen ürünlerin üstüne konan KDV’yi bazı ürünlerde yüzde 8’den 10’a, diğerlerindeyse yüzde 18’den 20’ye çıkardı.

Enflasyonu kontrol altına alacak ya beyefendi, işçi ve emekçilerle emeklilerinin ücret ve maaşlarının hiç değilse açlık sınıra yükseltilmesine bile zinhar karşı çıkıyor! Ücretlerle maaşlara zam enflasyonu azdırırmış! Ama iğneden ipliğe bütün yaşam zamlanıyor, umurunda değil. Doğrudan zam olarak tüm ürünlere yansıyan enerji örneğin. Dünyada enerji fiyatları düşerken bizde zamlanıyor. Ve gıda maddelerinin fiyatları zamlandıkça zamlanıyor. Emekçiler açlıkla sınanıyor! Kiralar öyle. Hiçbiri enflasyonu artırmıyor akıllı Şimşek’e göre!

Orta vadeli program onun eseri. Şimdi OVP’de yapacağını söylediklerini yasalaştırma peşinde. Yeni “tavşan”, “vergi reformu” diye sunulan emekçilerin sırtına yeni bir kambur! Vergi de enflasyonu azdırmıyor!

Alın yurt dışına çıkma haracını. Deli Dumrul’dan da insafsız Şimşek 10 misli artırıyor. 150 liralık harç 1500 TL oluyor.

Garsonların aldıkları bahşişe bile göz koydu adam. Vergi koyma peşinde. Motokuryelerin gelirlerine de. Kuryeler sömürü yoğunluğu için kendi araçlarıyla kendi hesaplarına çalışan serbest meslek erbapları sayılıyor. Vur vergiyi sırtlarına! Kan ağlamıyorlarmış gibi küçük çiftçiye de vuruyor yeni vergi piyangosu!

Şimşek, “Hedefimiz vergide adalet ve etkinliği sağlamak için vergilendirilmemiş hiçbir alan bırakmamak” diyor. Gerçekten vergilendirilmemiş alan bırakmayacak. Sudan da vergi alınıyor. Bir tek “nefes alma” vergisi kaldı!

Ama… “Akılcı” Şimşek’in aklı, işçi ve emekçilere yaşamı zindan ederken kapitalistlerden yana zehir gibi çalışıyor. Örnek mi?

Sadece 2024 bütçesinde “vergi indirimi, muafiyeti, istisnası” gibi adlar altında sermayeden 2 trilyon 210 milyar TL’lik vergi alacağından vazgeçildi. Miktara bakın, 2 trilyondan fazla! Fakat ücretlere zamma zinhar karşı bu akıllı!

Vergilerin zaten aslan payı, ÖTV ve KDV’nin yanı sıra, her ürüne konmuş dolaylı vergiler. Koç’la bir işçi aynı suya aynı miktar vergi ödüyor. İşte adalet bu!

Bir de kurumlar ve gelir vergileri var. Allahtan emekçiler “kurum” değil, yoksa yanmışlardı! Ama sermayeye indirim ve muafiyet getirilir, üstüne 10’dan fazla vergi affı çıkarılırken bordrolarından yüzde 15-30 gelir vergisi kesiliyor.

Kurumlar vergisi ise resmen yüzde 25. Ama kağıt üstünde. Ford Otosan 2023’te binde 4 ödedi. Arçelik yüzde 1.6, Otokar yüzde 2.7, TÜPRAŞ yarı yarıya ödeyip rekor kırdı: Yüzde 12.2. 

Oysa emekçi açlığın pençesindeyken TÜPRAŞ, toplam 54 milyara yakın net kâr elde etti. İşçi başına kârı ayda 1.254 milyon TL. PETKİM’in işçi başına yıllık net kârı 4.300 milyon TL. Star Rafineri’nin işçi başına 2023 kârı 3.268 milyon TL.

Star’da örneğin 2023’te en yüksek brüt ücret 35 bin TL’ydi. 20 yıldır TÜPRAŞ’ta çalışan işçinin vardiya primleri ile beraber aylık brüt ücreti 40 bin TL.

Zaten müthiş adaletli olan bu gelir tablosu karşısında akıllı Şimşek’in akılcı politikası “vergide adaleti” pekiştirmek. Bu amaçla her şeyi durmadan zamlandırırken dolaylı vergileri de durmadan artırıyor! Adam adaletli! Ve sermayedarlara, özellikle tekelci kapitalistlere durmadan vergi indirimiyle muafiyeti ve affı getirirken yurt dışı çıkış harcıyla garsonların bahşişlerine bile vergi koyup zamlandırıyor!

Ana muhalefet de sanki bilmeden yapıyormuş gibi, randevu alıp bu “akıllıkların” birkaçını Şimşek’e söylemeyi iş sayıyor.

                                                            /././

Batı çıpası ve Erdoğan’ın rotası -Yusuf Karadaş-

Bayram tatilinin ardından Türkiye’yi iç politikada olduğu gibi dış politikada da sıcak günler bekliyor. Bir yandan işçilerin yüksek enflasyon karşısında eriyen asgari ücrete temmuz zammı yapılması talebi ve öte yandan hükümetin işçi ve emekçilerin sırtındaki vergi yükünü artırmayı hedeflediği yeni vergi düzenlemesi iç politikanın en sıcak gündemini oluşturacak. Dış politikada ise dikkatler Erdoğan’ın 3-4 Temmuz’da Astana’da Putin ile yapacağı görüşme ve ardından da 9-11 Temmuz tarihleri arasında katılacağı NATO liderler zirvesinde olacak.

Erdoğan’ın Astana’da Putin ile yapacağı görüşme, son dönemlerde giderek daha sorunlu hale gelen Türkiye-Rusya ilişkilerinin gidişatı bakımından önem taşıyor.

Daha önce Türkiye’ye yapacağı açıklanan ziyaretle ilgili belirsizlik devam ederken Putin’in Erdoğan’la görüşmek için Astana’da yapılacak Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) toplantısını işaret etmesi, aslında Erdoğan iktidarının ABD-NATO ekseninde ardı sıra attığı adımlara karşı bir tutum olarak da anlam kazanıyor. Nitekim haziran ayı başlarında St. Petersburg Uluslararası Ekonomik Forumu (SPIEF) kapsamında dünyanın önde gelen haber ajanslarıyla bir araya gelen Putin, Türkiye’deki iktidarın Batılı emperyalistlerden hibe ve kredi almaya çalıştığına dikkat çekerek “Bu muhtemelen kötü bir şey değil ama eğer Rusya ile ticari ve ekonomik ilişkilerin kısıtlanmasıyla bağlantılı olursa, o zaman Türk ekonomisinin kazancından çok kaybı olur” sözleriyle Erdoğan iktidarının bu yönelimine karşı üstü kapalı bir şekilde tehditte bulunmuştu.

Kuşkusuz Putin yönetimi, Türkiye’nin Rusya’ya yönelik ambargoya katılmamış olmasını değerli buluyor ve bu temelde hem enerji ve hem de ticari alandaki iş birliğinin devam ettirilmesini istiyor. Ancak öte yandan da son dönemlerde NATO içindeki pozisyonundan ExxonMobil ile enerji anlaşmasına kadar Erdoğan yönetiminin kendini Batılı emperyalistlerin politik eksenine daha fazla bağlayan adımlarını da görüyor.

Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkilerde Suriye sahasındaki iş birliğinin önemli bir rol oynadığı düşünüldüğünde, Putin-Erdoğan görüşmesinde bu konuda yeni pazarlıkların gündeme gelmesi sürpriz olmayacaktır.

Erdoğan yönetimi özellikle ekonomik alandaki saldırılarına karşı işçi sınıfı ve emekçi halk kesimlerinde oluşacak hoşnutsuzluğu dizginlemek ve başta yeni anayasa konusu olmak üzere iç politikayı dizayn etmek için Kürt sorununu kullanmayı amaçlıyor. Kayyum politikasındaki ısrar ve Rojava’da yapılacak yerel seçimlere karşı operasyon tehdidi bu yönelimi açıkça ortaya koyuyor.

Bilindiği gibi Rojava’da yapılacak yerel seçimler konusunda bir geri adım (seçimlerin ertelenmesi) atılmış olmasına rağmen Erdoğan yönetimi ile Suriye Demokratik Güçleriyle (SDG) iş birliğini sürdüren ABD arasındaki anlaşmazlıklar devam ediyor. Bu temelde Erdoğan ve Putin arasında yapılacak görüşmede, Türkiye ve Suriye yönetimi arasındaki ilişkilerin ‘normalleştirilmesi’ ve bunun üzerinden Suriye Kürtleri üzerindeki baskı ve tehdidin büyütülmesinin masada olması şaşırtıcı olmayacaktır.

Ancak Erdoğan’ın ‘Doğu’da Putin ile yeni manevra arayışının sınırlarının anlaşılması için ABD’nin Ankara Büyükelçisi Jeff Flake’in geçtiğimiz günlerde söylediği “Türkiye’nin Batı’ya güçlü bir şekilde çıpalanmış olduğu” sözlerine dikkat çekmek gerekiyor.

Flake, Reuters’ta yayımlanan röportajında Türkiye’nin Rusya ile olan ticari ve enerji bağlarına rağmen “Ukrayna’daki savaşın Ankara’nın NATO’ya ve Batı’ya olan bağlılığını gösterdiğini” ve “Türkiye ile ABD arasındaki stratejik ortaklığın hiç bugün olduğu kadar güçlü olmadığını” söylemişti.

NATO’nun 75. yıl dönümünde 9-11 Temmuz tarihleri arasında ABD’de düzenlenecek NATO liderler zirvesi öncesinde yapılan açıklamalara ve atılan adımlara bakınca Flake’in haksız olmadığını söylemek gerekiyor.

Üyelerinin gayrisafi yurt içi hasılasının (GSYH) en az yüzde 2’sini “savunma” harcamaları için kullanması konusunda NATO tarafından yapılan açıklamada Türkiye, bu hedefi tutturan ve “savunmaya” en fazla kaynak harcayan 6. NATO üyesi ülke oldu. Yine geçtiğimiz günlerde Brüksel’de yapılan ve Türkiye’yi Savunma Bakanı Yaşar Güler’in temsil ettiği NATO savunma bakanları toplantısından Ukrayna’ya silah temini konusunda NATO’nun daha fazla rol üstlenmesi kararı çıkmıştı. Öte yandan 15-16 Haziran’da İsviçre’de yapılan ama Rusya’nın davet edilmediği ve Çin’in katılmadığı ‘Ukrayna barış zirvesi’nin sonuç bildirgesinde de “Rus işgalinin kınanması ve Ukrayna’nın toprak bütünlüğü” yönündeki kararların altına imza atan ülkeler arasında toplantıda Dışişleri Bakanı Fidan tarafından temsil edilen Türkiye de vardı.

Erdoğan, bölgede (Ortadoğu) yeni roller üstlenmek ve Batılı emperyalistlerin finans merkezlerinin kredi musluklarının açılması için uzun zamandır ABD Başkanı Biden ile görüşmek istiyor. Ancak işi ağırdan alan Biden’ın 9-11 Temmuz arasında yapılacak ve Rusya ile Çin’e karşı yeni kararlar alınması beklenen NATO liderler zirvesinde Erdoğan’ın önüne yeni ödevler koyması da kaçınılmaz görünüyor.

Erdoğan iktidarı bir yandan Batı çıpasının gemisinin hareket alanını ciddi biçimde sınırlaması ve öte yandan Rusya’ya karşı atacağı herhangi bir adımın kendisini bölgede ciddi tehditlerle yüz yüze bırakması gerçeğiyle karşı karşıya bulunuyor. “Stratejik özerklik” safsatasıyla pazarlanmaya çalışılan politikanın emperyalist güçler karşısında ülkeyi getirdiği yer burasıdır!

(EVRENSEL)

Veryansın TV ortaya çıkarmıştı, CHP’li vekil ‘teyit ettik’ dedi… Gözler Sinan Oğan’da - Veryansın TV

Veryansın Tv'nin ortaya çıkardığı Sinan Oğan’ın seçim sonrası yaptığı 120 milyonluk mülk alımıyla ilgili konuşan CHP Gaziantep Milletvekili Hasan Öztürkmen "Oğan, seçimlerin ardından, aldığı arsa-araziler basına yansıyınca 'yalan, iftira' demişti. Ancak hepsini teyit ettik. Bugünkü toplam değerleri 100 milyon TL’nin üzerinde!" açıklaması yaptı. Öztürkmen'in açıklaması sonrası dikkatler Sinan Oğan'a çevrildi.

Seçim çalışmalarında emekli maaşıyla geçindiğini söyleyen Sinan Oğan’ın seçim sonrası 120 milyonluk mülk alımını Veryansın Tv ortaya çıkarmıştı.

Oğan seçim sonrası Ankara’nın Gölbaşı ilçesindeki Ballıkpınar Mahallesi’nde 6 dönüm arazi, yine Gölbaşı’ndan 30 milyonluk malikane, aynı ilçeden tarla vasfında henüz imara girmemiş arazi ve Çankaya Beysu Konakları’ndan 1 milyon dolar değerinde ev satın almıştı.

Veryansın Tv’nin haberlerine aylardır sessiz kalan Oğan, konu gündem olunca ‘iftira’ açıklaması yapmış, söz konusu haberleri yapan Veryansın Tv Genel Yayın Yönetmeni Erdem Atay ve Veryansın Tv yazarı Eray Çelebi’nin “İftiraysa mahkemeye ver” çağrısına sessiz kalmıştı.

CHP Gaziantep Milletvekili Hasan Öztürkmen, Halk Tv’de katıldığı programda “Gazeteciler Erdem Atay ve Eray Çelebi söz konusu mülk haberlerini yaptı. Biz de teyit ettik” dedi.

Öztürkmen programın ardından yaptığı yazılı açıklamasında  “Sayın Oğan gerçekten Erdoğan’ı desteklediği Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından “mekân sahibi” oldu! Hem de ne mekân! Tespitlerimize göre Oğan, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapıldığı 2023 yılında adeta “mekân” patlaması yaşamış. Arsalar, araziler, malikâneler, lüks sitelerde konutlar… “Plana sadık kalın” diyen Oğan’ın plandan kastı “imar planları”ymış. Oğan, seçimlerin ardından, aldığı arsa-araziler basına yansıyınca “yalan, iftira” demişti. Ancak hepsini teyit ettik. Bugünkü toplam değerleri 100 milyon TL’nin üzerinde!” açıklaması yaptı.

Öztürkmen, “Bakın, Sinan Oğan, 2023 yılında seçimlerden hemen önce ve hemen sonrasında hangi “mekânları” mal varlıklarının arasına katmış:” sözleriyle Veryansın Tv’nin daha önce gündeme getirdiği Sinan Oğan’ın mülklerini açıkladı. 

CHP’li vekil Oğan’a “Çık ve milletin önünde malvarlığını ve edinme tarihlerini açıkla!” çağrısında bulundu.

‘MÜLK PATLAMASINI BELGELEDİK’

İşte “Sinan Oğan’ın 2023 yılında edindiği mülklerin belgesi” başlığıyla yapılan o açıklama:

“2023 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci turunda Tayyip Erdoğan’a destekleyen ve eleştiriler üzerine “Plana sadık kalın” diyen Sinan Oğan’ın, seçimin yapıldığı yıl mülk patlaması yaşadığı belgelendi. CHP Gaziantep Milletvekili Hasan Öztürkmen’in paylaştığı tapu kayıt bilgilerine göre, Oğan seçimden hemen önce ve hemen sonrasında çok sayıda arsa, arazi, malikâne ve ultralüks konut aldı. Mülklerin bugünkü değerleri 100 milyon TL’nin üzerinde!

Tayyip Erdoğan’a karşı “Cehennemim kapılarını kapatacağız” diyerek yola çıkan ve Türk milliyetçilerinin oylarına talip olan Sinan Oğan, 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda Erdoğan’ı desteklemiş, aldığı 5 milyon oya ihanet etmişti. Oğan gelen eleştirilere “Plana sadık kalın” diye yanıt vermiş ancak o planı bir türlü açıklamamıştı.

Geçmişte MHP’den iki kez ihraç edilen, Meral Akşener’le yolun başında ayrılan, ardından ATA İttifakı’nın adayı olarak Cumhurbaşkanlığı yarışına katılan Sinan Oğan şimdilerde yeniden sahnede boy göstermeye başladı. Oğan, geçen haftalarda yaptığı bir açıklamada, Erdoğan yerine Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleseydi Türkiye’nin ekonomik ve siyasi bir krize sürükleneceğini öne sürdü. Aynı konuşmada 2028 seçimlerinde Türk sağının ortak adayı olmak için çalıştığını da söyledi.

Oğan, ardından yaptığı yeni açıklamalarla CHP’yi hedef almayı sürdürdü ve Genel Başkanımıza seslenerek, “Mekânın sahibi geri geldi sizi artık sahneden alalım Sayın Özgür Özel” dedi.

Evet doğru. Sayın Oğan gerçekten Erdoğan’ı desteklediği Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından “mekân sahibi” oldu! Hem de ne mekân! Tespitlerimize göre Oğan, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapıldığı 2023 yılında adeta “mekân” patlaması yaşamış. Arsalar, araziler, malikâneler, lüks sitelerde konutlar…

‘HEPSİNİ TEYİT ETTİK, 100 MİLYONUN ÜZERİNDE’

“Plana sadık kalın” diyen Oğan’ın plandan kastı “imar planları”ymış. Oğan, seçimlerin ardından, aldığı arsa-araziler basına yansıyınca “yalan, iftira” demişti. Ancak hepsini teyit ettik. Bugünkü toplam değerleri 100 milyon TL’nin üzerinde! Bakın, Sinan Oğan, 2023 yılında seçimlerden hemen önce ve hemen sonrasında hangi “mekânları” mal varlıklarının arasına katmış: 

SİNAN OĞAN’IN MÜLKLERİ

1- Ankara’nın Gölbaşı ilçesine bağlı İncek semtinin Tulumtaş Mahallesi’nden 7 dönümlük arsa ve 800 m2’den oluşan malikâne aldı. (Ada 5029 Parsel 65) Alındığındaki bedeli 30 milyon TL idi. Arsa ve malikânenin bugünkü ortalama değeri 50 milyon TL!

2- Ankara Gölbaşı’ndan 2 bin 941 metrekare arsa aldı (Eski Parsel: 613 / Yeni Ada 5005, Parsel 119). Bugünkü ortalama değeri 4.5-5 milyon TL.

3- Ankara Çankaya ilçesindeki Mutlukent Mahallesi’ndeki Beysu Konakları’ndan lüks daire aldı. (Ada 13071, Parsel 9). Buradaki daireler konum ve büyüklüklerine göre, 12 milyondan başlayıp, 35 milyon TL’ye kadar çıkıyor.

 

4- Sinan Oğan, geçen aylardaki bir röportajında “1 milyon dolardan fazla eder” dediği Gölbaşı’ndaki ilk ünlü malikânesini 2020’de aldı. (Ada 125255, parsel 5) Ancak… Villa 2 dönümlük bir arazi üzerindeydi. Oğan, 2023 yılında burayı genişletti. 3 parsel daha satın aldı. (Ada 125254, Parseller 10-11-13) Arazilerin bugünkü toplam bedeli yaklaşık 20 milyon TL.

5- Oğan, bu villasını (Ada 125255, parsel 5) yeni parsellerle genişletmekle kalmadı. Villasının bulunduğu adanın hemen yanındaki devlete ait yolu bir kapı ile kapattı. Üzerine kurt figürü koydurduğu ve bozkurt işaretiyle pozlar verdiği o ünlü kapıdan bahsediyoruz.

Ayrıca Oğan, yandaki parselin bütünlüğünü bozarak arsasının sınırını 3 metre kadar kaydırdı. Bu kaydırma ile komşu arsaların birçoğunun parseli de kaymış ya da işgal edilmiş oldu. Bu işlem komşuların şikâyeti üzerine mahkemelik oldu. Kasım 2023’te hazırlanan bilirkişi raporu üzerine Ankara 18. İdare Mahkemesi, Oğan’ın komşularını haklı buldu.

‘ÇIK VE MİLLETİN ÖNÜNDE MALVARLIĞINI AÇIKLA’

Millet içine çıkmaya yüzü olmaması gereken Sinan Oğan, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aldığı tavırla Erdoğan’a karşı görevini yerine getirmiş ve Türk Milleti’nin gözleri önünde cehennemin kapılarını kendi üzerine kapatmıştır. O kapıyı açıp çıkabilmesi mümkün değildir. Artık bir siyasi cenazeye dönmüş olan Sinan Oğan’a tavsiyemiz, Saray’dan aldığı yeni görevler doğrultusunda CHP’yi ve Genel Başkanı Özgür Özel’i hedef almayı bırakmasıdır!

Sinan Oğan’ın seçimlerin yapıldığı 2023 yılında yaşadığı mülk patlamasını tapu bilgileriyle ortaya koyduk. Eğer Oğan’ın bunlara itirazı varsa, son çağrımızdır: Çık ve milletin önünde malvarlığını ve edinme tarihlerini açıkla!”

İlgili videolar:

https://youtu.be/1pKsT2VXPuc

https://youtu.be/rx3NsLAycY8

Veryansın TV