EN BÜYÜK SATIŞ
23 Ekim 1840 tarihinde kurulan PTT’nin telekomünikasyon kısmının özelleştirilmesi için 1995 yılında telekomünikasyon ve posta hizmetleri ayrılarak Türk Telekom A.Ş. kurulmuştur. 11 yıllık süreçte kurulan birçok hükümetin öncelikli gündemlerinden olan TT’nin özelleştirilmesi ancak 2005 yılında AKP tarafından başarılabilmiştir.
Şirketin güncel sahiplerine baktığımızda; Levent Yapılandırma Yönetimi A.Ş. (Bankalar): yüzde 55, T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığı: Yüzde 25, Halka açık: yüzde 13.32, Türkiye Varlık Fonu (TVF): yüzde 6.68’ine sahip.
Türk Telekom özelleştirilmeden önce peş peşe 4 yıl en fazla Kurumlar Vergisi ödeyen, 2004 yılında 2,2 milyar TL net kârı olan ve PTT’den ayrıldıktan sonra 75 bine yakın çalışanı bulunan bir kurumdu. 2005 yılında ise Türkiye’nin en çok kâr eden kuruluşlarından birisi ve dünyanın 13’üncü büyük telekomünikasyon firması olan, yaklaşık 50 milyar USD değer biçilen Türk Telekom, yapılan ayrıcalıklı bir özelleştirme ile Lübnan sermayeli Oger Telecoms Ortak Girişim Grubu’nun Türkiye’de kurduğu Ojer Telekomünikasyon A.Ş.ye (OTAŞ) yüzde 55’i 6,55 milyar USD karşılığında satıldı. Sözleşmede OTAŞ’ın Türk Telekom’un alt yapısını yenileyeceği, geliştireceği ve yatırımlar yapacağı şartı da vardı, ancak hiç birisi yapılmadı. Yine sözleşme gereği, OTAŞ, 6.55 milyar USD’nin sadece yüzde 20’sini peşin ödedi, kalanını taksitlendirdi. Özelleştirme sözleşmesine aykırı olarak, tamamı devlet aleyhine ve OTAŞ lehine birçok kez sözleşmede değişiklikler yapıldı. Bu süreçte dikkat çekici bir gelişme daha yaşandı. Türk Telekom’un özelleştirme süreci devam ederken 14 Şubat 2005 tarihinde öldürülen Lübnan’ın eski Başbakanı Refik Hariri için “başsağlığı dilemek” amacıyla Başbakan Erdoğan ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım 15-16 Haziran 2005 tarihinde Lübnan’a giderek Hariri ailesiyle görüştüler. 3 Temmuz 2005’te yapılan ihaleyi büyük hissedarı Hariri ailesi olan Oger Telecoms Ortak Girişim Grubu kazandı.
2007 yılında ise OTAŞ firması taksit borçlarını ödemeyince, 3 Türk bankasının oluşturduğu konsorsiyumdan TT hisseleri rehin verilerek-sözleşmeye aykırı biçimde- 4 milyar 700 milyon USD kredi aldı ve OTAŞ, kalan taksit borcunu peşin ödedi. Böylece peşin ödeme indiriminden yararlanarak alımı da ucuza getirdi. Bununla da yetinilmeyerek, Lübnan firmasına daha fazla kâr etmesi için OTAŞ’ın kurumlar vergisi de yüzde 30’dan yüzde 20’ye düşürüldü. 75 bin olan çalışan sayısı, yüzde 63’lük bir düşüşle 27 bin civarlarına geriledi, personel gideri çok ciddi bir oranda azaltıldı. Yine yaklaşık 20 milyon aboneden ciddi bir gelir olan sabit hat ücreti alınmaya başlandı.
İÇİ BOŞALTILDI
Lübnan firmasına daha fazla kâr etmesi için birçok özel iltimas tanınmasına rağmen; Türk Telekom’un özelleştirildiği 2005 yılında 7,6 milyar TL olan öz sermayesi, 2017 yılının sonunda 4,5 milyar TL’ye düştü. Yine 2005 yılında borçsuz şekilde satışı yapılan ve 12 milyar TL varlığı olan Türk Telekom’un, 2015 yılı mali tablosuna bakıldığında ise borcu 11 milyar TL artmış, varlığı da 3 milyar TL civarında azalmıştı. Oysa Lübnanlı şirket Türk Telekom’u satın aldığı tarihten 2013 yılına kadar 11.4 milyar dolar kâr etti. Türk bankalarına olan kredi borcunu ödemesi gereken şirket, bu kazancın büyük bir kısmını ise yüzde 55 hisse sahibi şirketin en büyük hissedarı olan Lübnanlı Mohammed Hariri’ye ve borçlu olduğu Suudi Arabistanlı ortaklarına temettü olarak aktardı. Bununla da yetinmeyen Lübnanlı şirket, Türk Telekom üzerine kayıtlı ancak PTT’ye ait olan ve geçici olarak yapılan sözleşme ile PTT tarafından devredilmiş tüm ülkedeki arsalar, araziler, binalar eğitim ve sosyal tesislerinin yüzde 89’unu da usulsüz bir biçimde sattı. Bunlardan bazıları ise paha biçilmez değerdeydi. Türk Telekom’un bakır ve diğer değerli madenlerden olan tonlarca yer altı kablolarına ise ne olduğu, kime nasıl satıldığı ise öğrenilemedi. Bunca yaşananlara ve gelirlere rağmen, geçen 3 senelik süreçte de OTAŞ, Türk bankalarına olan kredi borçlarını ödeyemedi. Kamu adına Türk Telekom yönetiminde bulunan kişilerin kurumun içi boşaltılırken nasıl bir tavır aldıkları halen kamuoyuna açıklanmamıştır. Bunlardan biri de Cumhurbaşkanı Yardımcısı olan Fuat Oktay’dır.
Büyük patron Oger Telecoms, Türk bankalarına olan kredi borçlarını ödemeyince, Akbank, Garanti Bankası ve İş Bankası, Türk Telekom’daki yüzde 55 OTAŞ hissesini Hazine ve Maliye Bakanlığının onayı ile devraldı. (Levent Yapılandırma Yönetimi A.Ş.) Sonuç olarak ise Oger Telecoms kasasına yüksek kârlar katarken, ülkenin en büyük kamu mülkiyeti altında kamusal hizmet sunan ve haberleşmenin stratejik önemi ile milli güvenlik argümanı olan kurum bilerek zarar ettirilerek, yapılan satışlar ile içi boşaltılıp, batırılmış oldu. Kamu malının özelleştirilmesi sonucu OTAŞ, Türk Telekom’un içini yıllarca nasıl oluyor da boşaltabiliyordu? Hiçbir yetkili yıllar süren soygunu nasıl olduysa da göremedi? Yerli iş birlikçilerin de çıkar katkısıyla dünyada eşi benzeri olmayan bir ilk yaşandı “Asrın Yolsuzluğu” olarak tarihe geçti! Sanki bir kara delik gibi ülkenin köklü kurumlarını yutan TVF, gözü içi boşaltılan ve eskisi gibi kâr etme şansı olmayan Türk Telekom’a dikmiştir.
BÜYÜK BİR DİRENİŞ VERİLDİ
KESK’e bağlı Haber-Sen ile diğer bazı meslek odaları ve işçi sendikalarının karşı çıkmasına
rağmen, dünyada eşi benzeri görülmemiş bir garip özelleştirmeye ve yabancı bir sermayeye
peşkeş çekilen Türk Telekom’un özelleştirmesine karşı ilk başta insiyatif alarak, bu mücadele
de tarihe önemli not düşenlerin değerlendirmelerine, yaşadıklarına da bakmak gerekir:
Esin Yelekçi Eski Haber-Sen Genel Başkanı:
AKP; birçok kurumun yanında uzun zamandır özelleştirilmek istenen Türk Telekom’u hemen satmak için kollarını sıvadı. Türkiye'nin en stratejik, en kârlı kurumlarını özelleştirerek, uluslararası sermayeye ve onun yerli işbirlikçilerine hızlıca peşkeş çekti. Bu ülkenin öz kaynaklarıyla yaratılan birbirinden önemli, birbirinden değerli kurumlarını haraç mezat sattı, nicelerini de satmaya devam ediyor. Hem de on binlerce emekçiyi kapı önüne koymak, onları çoluğuyla çocuğuyla açlığa ve yoksulluğa mahkûm etmek pahasına! Bizler de sessiz durmadık, uslu çocuklar olmadık. Telekom Halkındır, Satılamaz!diyerekTürk Telekom’un özelleştirme sürecinin başladığı 1995 yılından itibaren kesintisiz sürdürdüğümüz eylem ve etkinlikleri yaygınlaştırdık. Türkiye’nin “en büyük özelleştirmesi” dedikleri, tarihimizin en büyük yağmasına karşı, mücadele ettik.
19-20 Mart 2005 tarihinde yapılan Genel Kurulumuzda, Haber-Sen’in mücadele andını bir kez daha tekrarladık. Türkiye’nin dört bir yanından, Haber-Sen’in direncini, kararlılığını ve mücadeleciliğini Genel Kurul salonuna taşıyan delegelerimiz “TÜRK TELEKOM’un
özelleştirilmesine karşı, işkolunda örgütlü tüm sendikalar, odalar ve meslek örgütleriyle
birlikte, işyerini terk etmeme de dahil, üretimden gelen gücümüzü kullanacağımız ortak eylem
ve etkinlikler yapılmasına”oy birliğiyle karar verdi. Böylece, kurumda örgütlü sendika ve meslek odaları ile ortak mücadele için girişim başlattık. 1 Mayıs 2005’ten başlayıp 8 Kasım 2005 tarihine kadar “Telekom’u Sattırmayacağız” ve “Özelleştirmeye Hayır” eylemlerimizle alanlardaydık. Gayrettepe Telekom Müdürlüğü’nde Haber-İş 1 Nolu Şube ile ortak basın açıklaması yaparak imza kampanyası başlattık. İl Telekom Müdürlüğünün kapısına astığımız pankart, tüm yurtta özelleştirme karşıtı eylemlerin sembolü oldu. Ankara İl Telekom Müdürlüğü önünde basın açıklaması yaparak imza kampanyamızın ikinci adımını attık. 3 Haziran 2005’ten başlayarak, İstanbul’dan Ankara’ya, Bursa’dan Gaziantep’e, Trabzon’dan Diyarbakır’a Türkiye’nin dört bir yanında basın açıklamaları, basın toplantıları ve işyeri ziyaretleri düzenleyerek TÜRK TELEKOM hakkında söylenen yalanları deşifre ettik, gerçekleri çalışanlarla ve halkımızla paylaştık.Değişik tarihlerde iş bıraktık.
9 Haziran 2005 tarihinde Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Ankara İl Telekom Müdürlüğü önünde alıştığı kırmızı halılar ve çiçekler yerine, Haber-Sen’in protestosuyla karşılaştı. Türk Telekom mücadelemizin haklılığını ve meşruluğunu tüm Türkiye’ye bir kez daha duyurduk.24 Haziran 2005’teÖzelleştirme İdaresi Başkanlığını kuşattık. Teklif vermeye gelen şirketleri kovaladık. Şirket yetkilileri, Özelleştirme İdaresi Başkanlığına arka kapıdan girmek zorunda kaldılar.1 Temmuz 2005 günü Özelleştirme İdaresi Başkanlığı önünde Haber-İş ve kurumda örgütlü diğer sendikalarla ortak basın açıklaması yaptık. Aynı gün, teklifleri değerlendirecek olan İhale Komisyonu, Özelleştirme İdaresine giremeyince, Hazine Müsteşarlığına kaçtı. Ancak Haber-Sen orada da Komisyonun peşini bırakmadı. Eylemlerimiz sonunda ihaleciler, Halkbank Genel Müdürlüğüne kaçmak zorunda kaldılar. Böylece Telekom ihalecileri, tarihe “Seyyar Özelleştirmeciler” olarak geçti. Aynı gün, daha ihale bile tamamlanmadan, altyapı devrinin iptali istemiyle, Telekom’un özelleştirilmesine karşı ilk davayı açtık. Konuyla ilgili kamuoyu oluşturmak için yerel ve ulusal radyolarda, televizyon kanallarında, BBC’ye kadar pek çok yayın organında programlara katılarak Türk Telekom gerçeğini anlattık.
5 Temmuz 2005 günü Gayrettepe’deki İstanbul İl Telekom’da iş bıraktık ve kitlesel biçimde AKP İl Başkanlığına yürüdük. Buradaki basın açıklamamızda, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a “Yan gelip yatmadık. Yatsaydık dünyanın 13. büyük telekomünikasyon şebekesini yaratamazdık. Ama şunu iyi bilin ki, siz de bundan sonra yatağınızda huzur içinde yatamayacaksınız” dedik. 25 Temmuz 2005tarihinde, Rekabet Kurulu kararının iptali için Danıştay’da dava açtık. 4 gün sonra da,Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e “İhaleyi onaylamayın” faksları çektik.
8Ağustos 2005 tarihinde, ihaleye saatler kala, CDMA lisansının TÜRK TELEKOM’a verilmesiyle ilgili belgeleri basına açıkladık. Ardından Telekomünikasyon Kurumu’na siyah çelenk bıraktık. Açıkladığımız belgeler Türkiye’nin gündemini değiştirdi. Bunun üzerine eli ayağı birbirine dolaşan ihaleciler, apar topar lisansı iptal etmekten başka çare bulamadılar. Haberleşme sektöründe örgütlü olan HABER-SEN, Elektrik Mühendisleri(EMO), Makine Mühendisleri Odası(MMO) ile ortak basın toplantısı düzenleyerek Telekom’un özelleştirilmesine karşı “Telekom satılamaz” “kampanyası başlattık. ‘Telekomsatilamaz.org’ web sayfası oluşturduk. İmza kampanyaları vb. ile kamuoyunu, halkı ve çalışanları bilgilendirdik. Bu kampanya ile Telekom özelinde tüm özelleştirmelere karşı ortak bir tavır geliştirmek üzere çalışma başlattık. Ayrıca KESK olarak İl Telekom Müdürlüğü önünde toplu görüşme dönemi ve “Telekom’un Özelleştirilmesine” karşı basın açıklaması yaptık. Eylül ayında CEBIT Fuarının açılışına katılan Başbakan’ı protesto etmek üzere Haber-Sen ve Haber-İş olarak TÜYAP Fuar Alanındaydık.
Ancak bu kadar mücadeleye rağmen Türk Telekom’un özelleştirilmesini durduramadık. Tüm çalışanları ve halkı bu mücadelenin içine çekemedik. Çünkü bizler gibi mücadele etmek yerine bazı sendikalar vb. özelleştirmeden pay almaya hatta birleşip Telekom’u satın almaya kalktılar. Diğer taraftan işçi ve memur sendikaları meslek örgütleriyle birlikte en fazla ortak iş yapan sendika olduk.Şurası açık ki, “TELEKOM özelleştiğinde kimse işsiz kalmayacak” diyenler, gözümüzün içine baka baka yalan söylediler. Satış olduktan sonra Telekom’da çalışmaya devam eden personelin iş güvencesi ortadan kaldırıldı. Kalanlar, kendilerine dayatılan “performans değerlendirme” sistemiyle çalıştırıldı. Çalışanlar arasında rekabet, eşitsizlik, dengesizlik yaratılarak iş barışı bozuldu. Örgütlülüğün önüne türlü engeller çıkartılarak çalışanlar yalnızlaştırıldı. Örgütsüz kalan emekçiler, işveren karşısında en doğal insan haklarını bile savunamaz duruma getirildi. Çalışanlara, “gidenlerin” işleri de yaptırılarak insanlık dışı çalışma koşullarında sıkıntılar altında çalışmaya devam etmek zorunda kaldılar. Türk Telekom’un yeni yönetimi örgütlü çalışanlar başta olmak üzere Kurumdan uzaklaştırmak için listeleri havuza (Devlet Personel Başkanlığına) gönderdi.
Eğer eşitsiz ve haksız bir dünyada kendimizi adil ve iyi hissetmemiz kolay değilse çocuklarımıza başka bir yaşam için mücadele etmekten daha anlamlı ve değerli hangi mirası bırakabiliriz. Başka bir yaşamın, sömürüsüz, sınıfsız farklı bir dünyanın mümkün olduğuna inanıyoruz. İnançla ve inatla her yerde hep birlikte mutluluğun resmini yapmak için örgütlenmeye ve mücadeleye devam ediyoruz. Bugün Haber-Sen sendikal haklar ve özgürlükler mücadelesinde söyleyecek sözü ve yüzü olanların adresi olarak kaldığı yerden mücadeleyi onurla yükseltiyor.”
Kemal Keleş Eski Haber-Sen Genel Başkanı: Türk Telekom’un özelleştirilmesinin esası Türk Telekom’un altyapısına konmaktı. 2005’li yıllarda Türk Telekom’un özelleştirme yoluyla 28-38 milyar dolarlık altyapısına konuldu. Satıştan önceki son üç yıllık karı 5 milyar dolar, 2004 yılı karı 1.2 milyar dolar, sahip olduğu 2500 bina ve gayrimenkul ile çok değerli bir kuruluştu. Bu kurum 6.5 milyar dolara yani 4 yıllık karı karşılığı Hariri ailesine peşkeş çekildi. Üstelik Hariri ailesi bu paranın önemli bir kısmını Türk bankalarından kredi olarak aldı. O gün özelleştirmeyi savunanların halkı kandırmak için ileri sürdükleri gerekçeler vardı: Hizmet kalitesi artacak, istihdam artacak, fiyatlar azalacak, yabancı sermaye Türkiye’ye gelecek. Bizler ise bunların bir yalan ve aldatmaca olduğunu, esas olanın halkın vergileriyle oluşan bu devasa kuruluşun altyapısına sahip olarak yerli ve yabancı sermayeye peşkeş çekileceğini söyledik. Haklı çıkmak istemezdik fakat o gün ne dediysek bugün bunu yaşıyoruz. Artan talebe karşılık o gün 120.000 olan çalışan sayısı bugün 35.000’lere düştü, dünya standartlarının çok altında bir hizmet veriliyor, tüm hizmetler paralı hale geldi, Türk Telekom’a ait yüzlerce bina ve arsa usulsüz ve yasalara aykırı biçimde satıldı, Anayasal bir hak olan
haberleşme hakkı ticari kaygılar ve kar hırsı ile birçok bölgeye götürülmedi.
Yabancı sermaye gelecek diye sevinenler, değil yabancı sermayenin gelmesi Türkiye’de elde ettikleri kazançlarını yurtdışına çıkararak ve borçlarını da ödemeyerek gittiler. Ülkemizde tüm özelleştirmelerde olduğu gibi kamu kaynakları bazı çıkar çevrelerine komisyon, yüzdelik pay v.s ile peşkeş çekilmiştir. Bunların sonuçlarını her hangi bir doğal afette çok rahat görebiliyoruz. İstanbul ve Isparta’daki kar yağışında olduğu gibi. (Karayolları ve elektrik dağıtım şirketleri.)
Sonuç olarak; Türk Telekom’un özelleştirilmesi ile binlerce çalışan resen emekli edilerek işsizlik artmış, ülkemizin birçok kırsal kesimine altyapı hizmeti götürülmemiş, tüm hizmetler yüksek ücretli hale getirilmiş, rekabet artmamış, yabancı sermaye gelmemiş ve var olan birikimlerimiz alıp götürülmüştür. En önemlisi sosyal hukuk devletinin gereği olan halka gizliliği esas haberleşme hakkı ihlal edilmiş, tüm bilgi ve belgelerimiz GSM
operatörlerinin eline geçmiştir.
Timur Aytek Eski Haber-Sen Ankara Şube Başkanı: Özelleştirme soygundur, talandır, peşkeştir. 1924 ve 1961 Anayasaları ile 1982 Anayasası’nın ilk halinde özelleştirme ile ilgili bir hüküm yer almamaktaydı. Bu dönem boyunca özelleştirme konusu kanunlar ve kanun hükmünde kararnameler ile düzenlenmeye çalışılmıştır. Zaten Anayasa Mahkemesi’nin 07.07.1994 tarihli ve E:1994/49, K:1994/45-2 sayılı kararında vurgulandığı üzere yasa koyucu, Anayasa’nın genel ilkelerine aykırı olmamak koşuluyla, konuyu düzenleme yetkisine sahipti. Başka bir anlatımla, Anayasa’da özelleştirmenin öngörülmemiş olması yasa koyucunun bu konuda düzenleme yapmasını engellemez denilerek,özelleştirme konusu Anayasa’ya 13.08.1999 tarihli ve 4446 sayılı Kanun’la 47. maddede yapılan değişiklikle girmiştir. 47. maddenin 3. ve 4. fıkraları özelleştirme konusunu düzenlemektedir.
1. Özelleştirmenin Kanunla Düzenlenmesi Zorunluluğu
2. Toplum ve Kamu Yararına Uygun Olma
3. Özelleştirmenin Gerçek Değer Üzerinden Yapılması
Başlıkları altında 2002 yılına dek yasada yapılan 5 değişiklikle Türk Telekom'un özelleştirilme süreci yıllarca Sendikamızın ve kamuoyunun gündeminde olmuştur. Sendikamız HABER-SEN ve üyelerinin, Mümtaz SOYSAL hocamızın, EMO, MMO’nın tüm çabalarına rağmen 2005 yılında Türk Telekom’un özelleştirilmesi gerçekleştirilmiştir. 2006 yılında tamamlanacak olan bu sürece baktığımızda sendikamız HABER-SEN’in birçok eylem ve etkinlikle anlatmaya çalıştığı gibi; ülke ekonomisi, Telekom çalışanları ve kamu hizmeti alan halk açısından birçok vahim sonuçların oluştuğu görülmüştür. 21 yıllık işletme imtiyazı ile Türk Telekom'u 6,55 milyar USD’ye satın alan OGER grubu, satın alma bedelinin büyük bir kısmını Türk bankalarından aldığı kredi ile ödemiştir. Bu krediyi kullanırken teminat olarak Türk Telekom hisselerini rehin göstermiştir. Yapılan imtiyaz sözleşmesinde “Telekom hisselerin devredilemez ve rehin verilemez” hükmü yer almasına rağmen bu kredilerin verilmesini sağlayarak bankaları 3.1 milyar USD zarara uğratan siyasilerden hesap sorulmalıdır. OGER tarafından her yıl kar payı dağıtarak (Hariri ailesi büyük hissedar olarak yaklaşık 7 milyar USD temettü almıştır) kurumun içi boşaltılmıştır. Türk Telekom geçen 15 yılda hiçbir yatırım yapılmayarak zarar eden, akıbeti meçhul bir kurum haline getirilmiştir. 2026 yılında imtiyaz sözleşmesi biterek tüm altyapısı/üstyapısıyla Hazineye devredilmesi gereken Türk Telekom, ne hikmetse Varlık Fonu tarafından 1.6 milyar dolara alınmak istenmektedir. Buda başka bir vurgun girişimidir. Karşı durulmalıdır.
Nitelikli birçok kurum çalışanları zoraki emekli edilerek veya başka kurumlara gönderilerek aldıkları eğitimlerle alakasız işler yaptırılarak birikimleri heba edilmiştir. Anayasaya sokulan 4446 sayılı kanunla özelleştirmeler AKP eliyle hız kazanmış, ülkenin tüm KİT’lerini, fabrikalarını, limanlarını, bankalarını, kamuya ait arazilerini yerli-yabancı gruplara peşkeş çekmiş, yap-sat-devret modeliyle geleceğimiz rehin edilmiştir. Ülke tam bir iflasa sürüklenerek halk açlığa ve yoksulluğa terk edilmiştir. HABER-SEN sürecin her aşamasında tüm engellemelere rağmen örnek teşkil eden bir hukuki, fiili meşru mücadelesini sürdürmüştür. Türk Telekom’un özelleştirme sürecini 11 yıl direnerek erteletmiştir. Bu da HABER-SEN’in başka bir ilkidir. Amerikan mafya tipi sarı sendikacılığın iş kolumuzda teşhirini sağlamıştır. En önemli işyerinin (Türk Telekom) işkolundan çıkarılmasının sonucunda ciddi sayıda kadro ve üye kaybı yaşamasına rağmen bugünde aynı kararlılıkla yoluna devam ettiğini görüyoruz.
Enerjide yaşanan yıkımın, sağlık sistemindeki çöküşün, eğitim sisteminin iflasının, işsizliğin arttığı, gıdaya ulaşmada yaşanan zorlukların yaşandığı günler yaşıyoruz. Buradan çıkışın yolunu bulmak için örgütlenmek gerekmektedir. Emekten, barıştan ve demokrasiden yana tüm sendikalar, siyasi partiler, meslek odaları, demokratik kitle örgütleri kamulaştırmayı öne çıkaran bir mücadele hattını mutlaka örmelidir. Telekom mücadelesinde farklı platformlarda paylaştığımız birçok anı ve mücadele deneyimi biriktirdik. Mücadele sürecinde tanıştığım, yan yana olmaktan onur duyduğum tüm arkadaşlarımıza selamlar, saygılar. Hepimize kolay gelsin.
Abdulhalik Eyyüpoğlu (Durğaç) Eski Haber-Sen Genel Sekreteri: Türk Telekom’un özelleştirme sürecine nasıl geldiğine bakıldığında, 12 Eylül darbesiyle toplumu ezerek dizayn etme girişimiyle kapitalist sistemin Türkiye ayağını milliyetçilik ve din ekseninde güçlendirmeyi temel aldığı görülmektedir. Toplumun 12 Eylül faşist askeri darbesinden sonra nefes alamaz duruma gelmesi, halkın ve emekçilerin örgütsüzlüğü ile Turgut Özal’ın başlattığı liberal ekonomik politikalarla özelleştirmelerin zemini hazırlanmıştır.
2005 yılında Haber-Sen Genel Kurulunda MYK olarak yaptığımız tespitte; ANAP hükümetleri ile birlikte girilen süreçte, piyasacı güçlerin liberal politikalarla tümüyle entegre olma yolunda ciddi adımlar attığı, “Ekonominin yeniden yapılandırılması” adı altında özelleştirme, taşeronlaştırma, sanayi ve tarımın yerli ve yabancı sermayenin yağmasına bırakılması, servetin bir avuç rantçı kesimlerin elinde toplanması yönündeki politikalara hız verdiği tespit edilmişti.
2002 yılı seçimlerinde TBMM; sadece AKP ve CHP tarafından halkın %41 oyu ile oluşurken, tek parti hükümeti isteyen sermaye çevreleri kendilerine demokrasi bayramı ilan etmişlerdi. AKP %34 ile meclisin 3/2 çoğunluğunu alırken, sözcüleri AB politikalarına ve ABD’ye bağlılıkta kusur etmeyeceklerini açıkça ortaya koymuştu. Halk iradesinin %58,5’i meclis dışında kalmıştı. Kapitalistlerce AKP hükümeti, ikinci Özal dönemi olarak ilan edilerek alkışlanırken, uyguladığı halk karşıtı politikalarla yoksulların, emekçilerin ve halkın tepkisiyle karşılaşmıştır.
Bu süreçte, tahkim, tütün yasası, şeker yasası, elektrik piyasası, devlet ihale yasası gibi temel sektörlere dair yasaların yanı sıra standby anlaşmaları ve kararnamelerle ülkenin sanayisi, tarımı uluslararası tekellerin yağmasına açılmıştır. Türk Telekom’da bu süreçte özelleştirmeden nasibini almıştır. Sermaye Telekom’a “altın yumurtlayan tavuk” gözüyle bakıyor ve dillendiriyordu. Tüm bu süreçte, ülkenin bir kesimi OHAL ile yönetilirken, bir kesimi de farklı politikalarla örgütsüz bırakılmaya çalışılmıştır. Örgütlü kesimleri de farklı politikalarla etkisizleştirmeye çalışmışlardır. Özelleştirmelere karşı yürütülen mücadelede Tüm Haber-Sen’den, Haber-Sen’e daima bu mücadele hep yerini almıştır.
Türk Telekom özelleştirmesine karşı mücadele de başta EMO (TMMOB) ve Türk Telekom’da örgütlü bulunan diğer sendika ve derneklerle işçi sendikası ile ortak karşı mücadele yürütmek için toplantılar yapılmış, ortak mücadele zemini oluşturulmaya çalışılmıştır. Aynı zamanda siyasi parti ve TBMM nezdinde girişimlerde bulunmuştuk. Bu başvuru süreçlerinde özellikle ekonomik yönden Prof.Dr. Aziz Konukman’ın desteği unutulmamalıdır. Yine bu süreçte, Türkiye genelinde tüm üyelerimiz ile toplantılar, bildiri dağıtımları, basın açıklamaları, işyeri önlerinde eylemler yanında CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ile de görüşme yapılmıştı. Türk Telekom özelleştirmesinin altyapısını hazırlamak için hükümetçe anlaşma yapılan uluslararası firmanın, Sendikamız ile ısrarla görüşme talebi ve sendika genel merkezinde görüşmeye gelmesi mücadelenin ne kadar etki ettiğinin bir göstergesiydi. Fakat, bu uluslararası firmanın sendikamız genel merkezi ile görüşmesi, bir nabız yoklaması ve mücadelemizi sekteye uğratmak için bilgi alma niteliğinden başka bir şey ifade etmediğini tüm yönetici arkadaşlar olarak farkındaydık.
Yaşanan topyekün saldırılar bizi mücadeleden asla geri bırakmadı, moralimizi de bozmadı. İş bırakmalar, işyeri önlerinde açıklamalar, oturma eylemleri gibi birçok etkinliklerde bulunduk. Yaşanan durumu durumu şöyle değerlendirmek yanlış olmaz; sermayenin saldırıları önce psikolojik, algı oluşturma, bıktırma ve son darbeyi vurma şeklinde gelişmekteydi. Ama şunu da çok iyi biliyorduk ki, mücadele her zaman kazandırdı. Bugün ülkenin geldiği veya getirildiği durum ortadadır. Ülkenin değerleri, aç gözlü bir avuç rantçı kesim tarafından sömürülmekte, halk ise sefalet içindedir. Türk Telekom özelleştirmesi sonrası, başka kurumlara atanan emekçilerle yaptığım görüşmelerde “sayın başkanım siz bize anlattınız, emek verdiniz ama biz anlayamadık, geri durduk, keşke aktif olarak sizinle hareket etseydik” dediklerini defalarca işittim. Bu bir halk tercihi değildir. Örgütlü toplum ve örgütlü mücadele her zaman halka kazandırır.
Osman Köse Eski Haber-Sen MYK üyesi: Türk Telekom’un özelleştirilmesi Türkiye’deki özelleştirmeler arasında en büyük vurgunun, soygunun, talanın yapıldığı özelleştirmedir. Bu talanın teknik ayrıntıları ülkeye/halka maliyeti defalarca anlatıldı.
AKP 2002 yılında hükümeti kurarken açıkladığı Acil Eylem Planı’nda özelleştirmelere ayrı bir yer ayırmıştı. AKP, halkın emeği, alın teri ile yaratılan değerlerin talan edileceğini, sermayeye altın tepside sunulacağını ilan etmişti.
Hem AKP döneminde hem de AKP’den önceki dönemlerde özelleştirmelere karşı maalesef bütünlüklü bir mücadele verilemedi. Herkes sıra kendisine geldiğinde sesini çıkarmaya, bağırmaya başlıyordu. Özelleştirmeciler de bu parçalı yapı karşısında “Babalar gibi satacağım” diyordu ve satıyordu. Maalesef Telekom sürecinde de böyle oldu.
Biz KESK HABER-SEN olarak ortak mücadeleyi örmek ve büyütmek için en çok çaba sarf eden sendika olduk. Tüm işçi sendikalarını, memur sendikalarını, meslek odalarını bir araya getirerek ortak mücadele platformu oluşturmaya çalıştık. Başarılı olduğumuz zamanlar oldu ama toplantılarda her eyleme evet diyenleri eylemlerde göremedik maalesef. “Türk Telekom Vatandır Vatan Satılamaz” diyenler, sendikaların binalarına bu sloganın yazıldığı kocaman pankartları asanlar, billboardları afişlerle donatanlar eylemlere sembolik düzeyde katılıyordu.
O toplantıların çoğuna katılan birisi olarak “Bizim için patronun Hans ya da Hasan olması fark etmez, biz bu kurumlarda çalışmaya devam edeceğiz” diyenleri bile duydum. Biz eylemlerin daha güçlü olması için katılımı artırmaya çalışıyorduk ve mümkün olduğunca ortak eylem yapmak istiyorduk ancak diğer örgütlerden katılım olmasa da haklı ve meşru olduğuna inandığımız eylemleri yapmaktan geri durmuyorduk. Ankara, İstanbul, İzmir, Diyarbakır ve örgütlü olduğumuz tüm il müdürlüklerinde eylem yapıyorduk.
Planlamasından uygulanmasına kadar içinde olduğum üç eylemi hiç unutmuyorum.
İlk eylem Ankara İl Telekom Müdürlüğü’nde iş bırakma eylemiydi. Cumartesi günü sendikada eylemi nasıl yapacağımızı kararlaştırdık ve dar bir kadronun dışında kimseyi haberdar etmedik. Pankartlarımızı, dövizlerimizi, afişlerimizi hazırladık. Pazartesi günü sabah erkenden İl Müdürlüğünün kapılarını tuttuk ve üst düzey yöneticiler dışında kimseyi binalara sokmadık.Eylem çok başarılı oldu. Polis haber alamadığı için saat 9.30 gibi ancak geldi. O dönem toplumda özelleştirmeye karşı oluşmaya başlayan tepkinin de etkisiyle polis müdahale edemedi. Hatta bazı polisler “iyi ki haberimiz olmamış yoksa saat 6’da bizi buraya dikerlerdi” diyerek sevindiler bile.
İkinci eylem dönemin Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın yaptığı bir açılıştaki korsan eylemimizdi.9 Haziran 2005 günü biz Türk Telekom’un özelleştirilmesine karşı Ankara Yüksel Caddesi’nde imza toplarken Binali Yıldırım’ın Türk Telekom İl Müdürlüğü’nde çağrı merkezi açılışına katılacağını öğrendik. Hemen orda hızlıca bir ekip oluşturarak pankartımızı, dövizlerimizi aldık, üzerimizde “Türk Telekom halkındır satılamaz” , “ Özelleştirmeye Hayır” yazılı önlüklerimizle Ulus’a doğru yola çıktık. Bakan geleceği için polis geniş önlem almıştır bize yaklaştırmazlar diyerek bir B planı hazırladık. Eğer bizi İl Müdürlüğü binasına yaklaştırmazlar ve protestomuzu yapamazsak ben basın kartım olduğu için binaya girecek ve tek başıma eylem yapacaktım. Ben önlüğümü çıkardım ve çantama koydum giriş kapısının önünde bekleyen gazeteci arkadaşların yanına gidip beklemeye başladım. Fakat beklediğimiz gibi olmadı. Diğer arkadaşlar binanın yanına yaklaşabildiler hatta bakanla göz göze gelecek şekilde protesto eylemini de yaptılar. Binali Yıldırım çok ilginç şekilde Genel Başkan ve MYK üyeleri ile görüşmeyi kabul etti. Bu görüşmeye basın alınmadı tabii. Ben de gazetecilerle törenin yapılacağı salona geçtim. Bakan konuşmasını bitirdikten sonra “sorusu olan var mı?” diye sözü gazetecilere verince çantamdan önlüğümü çıkarıp giydim ve “Zarar eden kurumlar özelleştiriliyor diyorsunuz ama Türk Telekom her yıl kar ediyor 3 yıllık karı karşılığında Türk Telekom’u niçin özelleştiriyorsunuz?” diye sordum.
Binali Yıldırım da “Sen gazeteci değilsin senin soruna cevap vermiyorum” dedi. AKP’nin ilk dönemleriydi ve protestolara karşı sert tepkiler göstermiyorlardı o zamanlar. Beni salondan çıkarmaya da kalkmadılar ben açılışın sonuna üzerimde gömlekle bekledim.
Bu eylemlerden üçüncüsü ise özelleştirme ihalesinin yapıldığı gün yaptıklarımızdı. Yine ortak eylem kararı almıştık, Kolej’deki Özelleştirme İdaresi’nin önünde eyleme başladık kapıyı tuttuk araçları içeri sokmadık. Sonra ihalenin Hazine Müsteşarlığı’nda yapılacağını öğrendik ve hızla oraya geçip protestoya başladık. Hemen yer değiştirip Halk Bankası Genel Müdürlüğü’ne geçmişler sonra oraya geçtik orada da protestomuzu sürdürdük resmen kovalamaca oynadık. Onlar kaçtı biz kovaladık. Haklıydık ve haklı olduğumuz konuda gözünü budaktan esirgemeyen militan bir kadro ile sonuna kadar mücadele ettik. Bizim haklı olduğumuz yıllar sonra da olsa ortaya çıktı ama olan ülkeye halkın kaynaklarına oldu. Türk Telekom talan edildi.
Türk Telekom sürecinde Haber-Sen olarak 3 koldan hukuk mücadelesi de başlatmıştık.
İlk davamız, Türk Telekomünikasyon Kurumu kararının iptaline dair: Bu karar, imtiyaz sözleşmesi bitiminde, yani 25 yıl sonra, Türk Telekom’un altyapısının ve ana şebekesinin mülkiyetini şirkete bırakıyordu. Yani, 25 yıllığına imiş gibi görünen bir sözleşme, kalem oyunlarıyla bir Mülkiyet Devrine dönüştürülüyordu.
İkinci davamız, Türk Telekom’un %55 hissesinin blok olarak satılmasına karşı. Danıştay’da açtığımız davada, konuyu düzenleyen Rekabet Kurumu kararının iptalini, dava süresince de yürütmesinin durdurulmasını istedik. Danıştay İdari Davalar Genel Kurulunun yürütmenin durdurulması talebini 14’e karşı 15 üyenin oyuyla reddetmesi bile Türk Telekom vurgununun anlaşılması açısından önemli bir göstergedir.
İhaleyi onaylayan 25.7.2005 tarih ve 2005/9146 sayılı Bakanlar Kurulu kararının, yürütmesinin durdurulması ve kararın iptali için Danıştay 13. Dairede dava açtık. Çünkü Türk Telekom’un alt yapısının firmaya mülkiyetiyle devri mevzuata aykırıdır. İhale tarihinden bir gün önce Telekomünikasyon Kurumu tarafından alınan bir karar ile Türk Telekom’a CMDA lisansı verilmesi hukuksuzluk olduğunu anlatmaya çalıştık. Bakanlar Kurulu kararına dayanak olan Rekabet Kurumu kararının yasal dayanaktan yoksun olduğunu dile getirdik.
Tecrübelerimiz bizlere göstermiştir ki, son 20 yılda özelleştirme tüm hızıyla sürmektedir. Ne yazık ki, bunca yaşanan usulsüzlük, yolsuzluk ve ülke zararına sebebiyete rağmen ders almayan iktidar 2022 yılında hız kesmeyerek 200 civarı daha özelleştirme yapmayı planlamaktadır. Bunun icracısı ve ana aktörü de son yıllarda TVF olmuştur. Yaşanan ekonomik krizin önemli bir nedeni de özelleştirme politikalarıdır. Kendi öz kaynaklarımız ile üretilen elektriğin dağıtım tesisleri özelleştirme adı altında peşkeş çekilmiştir. Şu an için 21 adet şirket Türkiye’de enerjinin dağıtım sahibidir. Yine büyük bir özelleştirme kıskacında bulunan ve A.Ş. yapılan PTT ile TCDD aynı tehlikenin merkezindedir. 12 Eylül darbesi neo-liberal politikalar için bir zemin hazırlamış ve özelleştirmelerin önü açılmıştır. Bütün özelleştirmelerin sonu felakettir. Özellikle son dönemde elektrik dağıtımının özelleştirilmesi sonucu yurttaşların kamu hizmeti alamamasının yanısıra pahalılaşmasını, özelleştirmenin kamu yararına aykırı olduğunu, şirketlerin altyapıya yatırım yapmayarak sadece kar hırsıyla hareket ettiğini Isparta ilinin 4 gün elektriksiz kalmasıyla halkımız yaşayarak görmüştür. Sümerbank, Türkiye Şeker Fabrikaları, Tekel, Seka Kağıt Fabrikaları, oto yollar, limanlar, köprülerimiz, madenlerimiz ile ormanlarımızın ve nicelerinin özelleştirilmesi bu yıkım haricinde toplumsal barışı da bozmuştur. Türkiye’de özelleştirme uygulamaları kamu kaynaklarını talan ederek kaynak transferi yapmanın en önemli araçlarından birisi olarak kullanılmaktadır. Halka anlatılan verimlilik, karlılık, hizmetlerin ucuzlaması ve herkesin ulaşabilmesi vb. gerekçelerin tamamı özelleştirmeyi halk nezdinde meşrulaştırmak için kullanılan yaldızlı yalanlardır.
Türk Telekom özelleştirmesi ile çalıştıkları kurumda kalifiye eleman olan binlerce çalışan gönderildikleri kurumlarda birer acemi personel oldu, birikimleri ve uzmanlıkları yok sayılarak atıl duruma düşürüldü. Kurumsal kimlikleri ve deneyimleri heba edildi. Ancak gittikleri her yerde örgütlü olmaya ve mücadeleye devam ettiler.1994’ten Telekom’un özelleştirilmesine kadar geçen sürede Haber-Sen olarak verdiğimiz mücadele ve son yaşanan süreç, emekçilerin mücadelesinin önemini göstermesi açısından önemlidir.
Ortak Örgütlenme ve Ortak Mücadele talebinin bugün daha fazla dillendirilmesi ve çalışanlarla ortak mücadele zeminleri oluşturulması, önümüzdeki zorlu görevleri karşılayabilmemiz ve top yekûn saldırılara karşı top yekûn mücadeleyi örgütleyebilmemiz açısından önemlidir. Bu ülkeyi bizden daha çok sevdiğini söyleyenlerin, bu ülkeye daha fazla zarar vermemesi için mücadele ediyoruz. Haber-Sen olarak yıllardır anlatmaya çalıştığımız özelleştirmenin aslında yasallaştırılmış bir hırsızlık olduğunu halkımız yaşayarak görmektedir.
İbrahim Damatoğülu-Rıfat Kırcı / BİRGÜN