İsrail tam destek veriyor,
ABD zamanı değil diyor,
Rusya sessiz kalıyor,
İran ve Türkiye tehdit ediyordu.
Barzani dinlemedi. Tartışmalı bölgeler de dahil sandıkları kurdu. Tarihe geçti: Günlerden 25 Eylül 2017 idi. “Bağımsızlık” için büyük ekseriyetle “evet” çıktı. KDP dışındaki Kürt çevreler de ABD gibi zamansız gördüler. Ama davete icabet etmekten de geri duramadılar. Hatta Goran neden itiraz ve kabul ettiklerini açıkladı. Konjonktürel hatayı, tarih önünde zor duruma düşmemek için sandığa gitmişti. Sonrasında fırtına koptu. İsrail, yine tam destek, devlet kurmanın Kürtlerin hakkı olduğunu söyledi. ABD “biz size özel teklifte bulunduk, erteleyin, İbadi ile görüştürelim, süreci yayalım, anlaşamazsanız referandum için arkanızda duralım demiştik” dedi.
Bu karşı çıkanlar için işaretti.
Zaten çatışmalar başladıktan sonra ABD “tarafsız”lığını açıklayacaktı.
AKP-İran-İbadi arasındaki trafik hızlandı. Gelip gitmeler, görüşmeler, açıklamalar, küfürler.
Barzani “tarih yazıldı” dedi, geri çekilmedi, kim bilir belki arkasının gelebileceğini tahmin etmiyordu. AKP tehditle yola getirmeye çalışıyordu. Zamanında kırmızı pasaport veren, saraya bayrağını diken, Barzani petrol gelirlerini cebe atarken memurlarına maaş ödeyen sanki kendileri değildi. Şimdi Irak coğrafyasındaki dostla düşman yer değiştirmişti.
Bütün bunlar şüphesiz stratejik derinliğin gereğiydi. Daha üç gün önce AKP’yi Başika’da işgalci sayan ve meydanlarda “sen benim ayarım değilsin” diye fırçalanan İbadi ile ortaklık kuruluyordu.
Her neyse uzatmayalım: Üç vakte kalmadan İbadi ordusunu Kerkük’e doğru hareketlendirdi. Arkada tankları önde İran patentli Haşdi Şaabi vardı. Mübalağa cenk olunmadı. Kenti elinde tutan KYB-Talabani anahtarını kapıda bırakarak çekildi.
Sonradan, bunun İran Devrim Muhafızları komutanı Kasım’la anlaşmalarının gereği olarak gerçekleştiği açıklandı. Kürtlerin bağımsızlığı Kürtleri bölmüş, Barzani’ye göre Talabani ihanet etmişti. Şüphesiz İsrail ve ABD çevrilen işler ihanetten sayılmıyordu.
Talabani ise hiçbir zaman Kerkük’ü savunma sözü vermediğini söyledi. İbadi Kerkük’e Haşdi Şaabi’yi gönderirken, Barzani de bu arada PKK’yi çağırmıştı. Malum bir zaman Kobani için desteğe koşan Peşmerge idi. Şengal’i IŞİD’den birlikte kurtaran PKK ile Haşdi Şaabi Kerkük’te karşı karşıya geldi. Talabani kaçınca PKK çekildi, dedi ki “bunlar birbirine düştü, bizim gücümüz yetmez”.
AKP için durum yine hayli karışıktı. Zira PKK’den farksız terör örgütü dediği Haşdi Şaabi yeni müttefik İbadi adına Kerkük’ü kurtarmıştı. Bu arada basına kafaları karıştıracak haberler sızıyordu. Denildiğine göre Kerkük’ü Talabani ve Barzani anlaşmalı olarak İbadi’ye sunmuşlardı.
Yok öyle değildi, Talabani ile İran arasında 9 maddelik bir anlaşmaya varılmış, Talabani böyle ikna edilmişti. O anlaşmanın bir maddesi oldukça önemliydi.
Buna göre Kerkük’e ayrı bir statü tanınacak, kent etnik yapıya dikkat edilerek birkaç özerk parçaya bölünecekti. Özerklik sınır tanımıyor, demokrasiyi ilçeler düzeyinde tesis etmek üzere yayılıyordu.
Anlaşılan artık ülkeleri bölmek yetmiyordu, sıra kentlere gelmişti. Sanki orta çağ kent devletleri modeline geri dönülüyordu.
Evet dönülüyordu.
Hemen sonrasında (1 Ekim) Katalonya bağımsızlık için referandum yaptı. İspanya, üzerine ordu gönderme kararı aldı. Sanki birisi İbadi diğeri de Barzani olmuştu.
Yetmedi.
Sonra Bavyera biz de ayrılmak istiyoruz dedi.
Çok geçmedi İskoçya ve İtalya’da Lombardini ve Verona biz de biz de diye bağrıştılar.
Bu arada emperyalistlerin ne dediği, yaptığı önemliydi şüphesiz.
Rusya hiç kimsenin kendisini Erbil ile doğal gaz işi yapmaktan alıkoyamayacağını söylüyor,
ABD ise hem Rusya hem de kendisiyle arayı bozmak istemeyen İbadi’ye yanında olduğunu hissettirirken Barzani’ye de had bildiriyordu: “Bağımsızlıksa, referandumsa, hepsinin zamanını ben belirlerim” manasında.
Bu arada olan her zaman olduğu gibi yoksul emekçi halka oldu. Barzani Kerkük’ü Kürtleştirmişti, şimdi sıra Kürtlerin kovulmasındaydı. Oysa Kerkük’ü IŞİD’den kurtaran Peşmerge’ydi.
Ama Peşmerge’ye Erbil’i veren de ABD.
Sıkıldınız mı?
Ben sıkıldım.
Bu işler çok sıktı.
Bu düzenden kurtulmak lazım.
Kimin eli kimin cebinde belli değil, ama emperyalizmin elinin çok uzun olduğu belli. Bu arada AKP’nin elinde tuttuğu vanalar da halen açık.
Bu işler böyledir. Emperyalizmle iş tutan onun sahasında, onun kurallarıyla oynuyor demektir. Tek belirleyici tekellerin kazancıdır.
Irak referandumunun, emperyalizmle sözleşmeli “bağımsızlık” oyunlarının emperyalizmin elini güçlendirmekten ve halkları çaresiz bırakmaktan başka bir işe yaramadığı, bölünmenin sonunun olmadığı, “özerklik” denilen projenin yalnızca halkları böldüğü, düşmanlaştırdığı anlaşılmış olmalıdır.
Etnik siyaset böler. Etnik siyaset o etnik yapıyı bile böler.
Zaman bölünme değil, birleşme zamanı. Kimlikleri değil, sınıfı; kimlikçiliği değil, büyük insanlık anlatılarını; özerkliği değil, büyük anayurdu savunma zamanı.
Yalnızca sınıf siyaseti, kimliklere bakmasızın birleştirir. Yalnızca sosyalist mücadele bizi bu onursuz ilişkilerden, kirli oyunlardan kurtarır.
Eşitlik, bağımsızlık ve özgürlük yalnızca sosyalizmle kazanılabilir. Emperyalizmin vereceği “statü” yalnızca onun bilmem kaçıncı eyaleti olmaktır.
İLKER BELEK / SOL
ABD zamanı değil diyor,
Rusya sessiz kalıyor,
İran ve Türkiye tehdit ediyordu.
Barzani dinlemedi. Tartışmalı bölgeler de dahil sandıkları kurdu. Tarihe geçti: Günlerden 25 Eylül 2017 idi. “Bağımsızlık” için büyük ekseriyetle “evet” çıktı. KDP dışındaki Kürt çevreler de ABD gibi zamansız gördüler. Ama davete icabet etmekten de geri duramadılar. Hatta Goran neden itiraz ve kabul ettiklerini açıkladı. Konjonktürel hatayı, tarih önünde zor duruma düşmemek için sandığa gitmişti. Sonrasında fırtına koptu. İsrail, yine tam destek, devlet kurmanın Kürtlerin hakkı olduğunu söyledi. ABD “biz size özel teklifte bulunduk, erteleyin, İbadi ile görüştürelim, süreci yayalım, anlaşamazsanız referandum için arkanızda duralım demiştik” dedi.
Bu karşı çıkanlar için işaretti.
Zaten çatışmalar başladıktan sonra ABD “tarafsız”lığını açıklayacaktı.
AKP-İran-İbadi arasındaki trafik hızlandı. Gelip gitmeler, görüşmeler, açıklamalar, küfürler.
Barzani “tarih yazıldı” dedi, geri çekilmedi, kim bilir belki arkasının gelebileceğini tahmin etmiyordu. AKP tehditle yola getirmeye çalışıyordu. Zamanında kırmızı pasaport veren, saraya bayrağını diken, Barzani petrol gelirlerini cebe atarken memurlarına maaş ödeyen sanki kendileri değildi. Şimdi Irak coğrafyasındaki dostla düşman yer değiştirmişti.
Bütün bunlar şüphesiz stratejik derinliğin gereğiydi. Daha üç gün önce AKP’yi Başika’da işgalci sayan ve meydanlarda “sen benim ayarım değilsin” diye fırçalanan İbadi ile ortaklık kuruluyordu.
Her neyse uzatmayalım: Üç vakte kalmadan İbadi ordusunu Kerkük’e doğru hareketlendirdi. Arkada tankları önde İran patentli Haşdi Şaabi vardı. Mübalağa cenk olunmadı. Kenti elinde tutan KYB-Talabani anahtarını kapıda bırakarak çekildi.
Sonradan, bunun İran Devrim Muhafızları komutanı Kasım’la anlaşmalarının gereği olarak gerçekleştiği açıklandı. Kürtlerin bağımsızlığı Kürtleri bölmüş, Barzani’ye göre Talabani ihanet etmişti. Şüphesiz İsrail ve ABD çevrilen işler ihanetten sayılmıyordu.
Talabani ise hiçbir zaman Kerkük’ü savunma sözü vermediğini söyledi. İbadi Kerkük’e Haşdi Şaabi’yi gönderirken, Barzani de bu arada PKK’yi çağırmıştı. Malum bir zaman Kobani için desteğe koşan Peşmerge idi. Şengal’i IŞİD’den birlikte kurtaran PKK ile Haşdi Şaabi Kerkük’te karşı karşıya geldi. Talabani kaçınca PKK çekildi, dedi ki “bunlar birbirine düştü, bizim gücümüz yetmez”.
AKP için durum yine hayli karışıktı. Zira PKK’den farksız terör örgütü dediği Haşdi Şaabi yeni müttefik İbadi adına Kerkük’ü kurtarmıştı. Bu arada basına kafaları karıştıracak haberler sızıyordu. Denildiğine göre Kerkük’ü Talabani ve Barzani anlaşmalı olarak İbadi’ye sunmuşlardı.
Yok öyle değildi, Talabani ile İran arasında 9 maddelik bir anlaşmaya varılmış, Talabani böyle ikna edilmişti. O anlaşmanın bir maddesi oldukça önemliydi.
Buna göre Kerkük’e ayrı bir statü tanınacak, kent etnik yapıya dikkat edilerek birkaç özerk parçaya bölünecekti. Özerklik sınır tanımıyor, demokrasiyi ilçeler düzeyinde tesis etmek üzere yayılıyordu.
Anlaşılan artık ülkeleri bölmek yetmiyordu, sıra kentlere gelmişti. Sanki orta çağ kent devletleri modeline geri dönülüyordu.
Evet dönülüyordu.
Hemen sonrasında (1 Ekim) Katalonya bağımsızlık için referandum yaptı. İspanya, üzerine ordu gönderme kararı aldı. Sanki birisi İbadi diğeri de Barzani olmuştu.
Yetmedi.
Sonra Bavyera biz de ayrılmak istiyoruz dedi.
Çok geçmedi İskoçya ve İtalya’da Lombardini ve Verona biz de biz de diye bağrıştılar.
Bu arada emperyalistlerin ne dediği, yaptığı önemliydi şüphesiz.
Rusya hiç kimsenin kendisini Erbil ile doğal gaz işi yapmaktan alıkoyamayacağını söylüyor,
ABD ise hem Rusya hem de kendisiyle arayı bozmak istemeyen İbadi’ye yanında olduğunu hissettirirken Barzani’ye de had bildiriyordu: “Bağımsızlıksa, referandumsa, hepsinin zamanını ben belirlerim” manasında.
Bu arada olan her zaman olduğu gibi yoksul emekçi halka oldu. Barzani Kerkük’ü Kürtleştirmişti, şimdi sıra Kürtlerin kovulmasındaydı. Oysa Kerkük’ü IŞİD’den kurtaran Peşmerge’ydi.
Ama Peşmerge’ye Erbil’i veren de ABD.
Sıkıldınız mı?
Ben sıkıldım.
Bu işler çok sıktı.
Bu düzenden kurtulmak lazım.
Kimin eli kimin cebinde belli değil, ama emperyalizmin elinin çok uzun olduğu belli. Bu arada AKP’nin elinde tuttuğu vanalar da halen açık.
Bu işler böyledir. Emperyalizmle iş tutan onun sahasında, onun kurallarıyla oynuyor demektir. Tek belirleyici tekellerin kazancıdır.
Irak referandumunun, emperyalizmle sözleşmeli “bağımsızlık” oyunlarının emperyalizmin elini güçlendirmekten ve halkları çaresiz bırakmaktan başka bir işe yaramadığı, bölünmenin sonunun olmadığı, “özerklik” denilen projenin yalnızca halkları böldüğü, düşmanlaştırdığı anlaşılmış olmalıdır.
Etnik siyaset böler. Etnik siyaset o etnik yapıyı bile böler.
Zaman bölünme değil, birleşme zamanı. Kimlikleri değil, sınıfı; kimlikçiliği değil, büyük insanlık anlatılarını; özerkliği değil, büyük anayurdu savunma zamanı.
Yalnızca sınıf siyaseti, kimliklere bakmasızın birleştirir. Yalnızca sosyalist mücadele bizi bu onursuz ilişkilerden, kirli oyunlardan kurtarır.
Eşitlik, bağımsızlık ve özgürlük yalnızca sosyalizmle kazanılabilir. Emperyalizmin vereceği “statü” yalnızca onun bilmem kaçıncı eyaleti olmaktır.
İLKER BELEK / SOL