Cumhuriyet davasında yeni bir şey yok. Eksik
tanıklar, eksik bilirkişiler, eksik raporlar ve bir de mahkeme devam
ederken heyetin önüne “son anda” gelen, esareti sürdürmeye bahane “yeni” belgeler; hepsi aynı...
Daha önceki duruşmalarda ne yaşadıysak aynısını yaşattılar.
Kısaca, siyasetin adaleti katli devam ediyor hâlâ!..
Birincisi, Emre’nin (İper), “Büyüyünce ne olacaksın” sorusuna “İnsan olacağım” cevabıyla, “İnsanlığımızın ana vatanı çocukluğumuzdur” deyişini doğrulamış kızı, güzellikle bilgeliğin eşsiz buluşması Yağmur’la tanışma onuruna ermek!..
Onu bir sonraki yazımda da burada misafir etmeyi hedefliyorum.
Dehşete ve kâbusa bakar mısınız?! Telefonunuzda ByLock yok, kurulu değil, ama siz ByLock “kullanıcısı” sayılmaktasınız!..
Konuyu neredeyse bir ilkokul öğrencisi düzeyinde anlaşılır kılarak anlatan bilirkişi, bu usulle herkes ByLock kullanıcısı tespit edilebilir dese de heyeti ikna edemedi! Bize “kırın cep telefonlarını, dönün taş devrine” dedirten hadisenin, daha “net” söylemek gerekirse, Tarkan’ın “Kuzu Kuzu” şarkısının Emre’ye bedeli, tutukluluğa devam!..
***
Son olarak da şu fani dünyada kendisini tanımış olmaktan büyük onur ve gurur duyduğum canım kardeşim Murat Sabuncu’nun söyledikleri var.
Mahkeme heyetine, ara karar aynı, savcı mütalaası aynı, son anda elinize ulaştırılan ve bize Silivri yolu tutturmanın fermanı olan “yeni” belgeler aynı dedikten sonra söyledikleri…
Şu:
“Sokrates, savunmasının son bölümünde ‘ben ölmeye, sizler de yaşamlarınızı sürdürmeye gidiyorsunuz’ der… Aynısını tekrarlıyorum! Bu duruşma sonrasında ben Silivri’ye, sizler de yaşamlarınızı sürdürmeye gidiyorsunuz. Hangisinin daha iyi olduğunu ise tarih yazacak!..”
O halde biz de bakalım tarih ne yazar; yazarsa nasıl yazar?..
“Hitler kanundur!” diye övünüyorlardı.
Göering 12 Temmuz 1934’te Prusya savcılarına şunu söyledi: “Kanun ve Führer’in iradesi aynı şeydir.” (…)
Adalet Müşaviri ve Alman Hukuk Lideri Dr. Hans Frank bu noktayı daha da iyi belirtmek için 1936’da hukukçulara şunları söyledi: “Nasyonal Sosyalist ideoloji bütün ana kanunların temelidir; bu ideoloji özellikle parti programında ve Führer’in konuşmalarında açıklanmıştır.”
Dr. Frank sonra bunun ne demek olduğunu da açıkladı:
“Nasyonal Sosyalizm karşısında hukuk bağımsızlığı yoktur. Vereceğiniz her kararda önce kendinize şunu sorunuz: Benim yerimde Führer olsa nasıl karar verirdi? Her kararda şunu söyleyiniz: Bu karar Alman halkının Nasyonal Sosyalist vicdanıyla uyuşuyor mu? İşte o zaman, Nasyonal Sosyalist halk devletinin birliğine karışmış ve Adolf Hitler iradesinin ölümsüzlüğünü tanımış olarak Üçüncü Alman İmparatorluğu’nun otoritesini kendi karar alanınızda her zaman için sağlayacak bir temel buldunuz demektir.” (...)
“Bazı yargıçlar yine de parti politikasına hemen boyun eğmediler. Hiç olmazsa birkaçı verdiği kararı kanuna dayamaya çalıştı. 1934 Mart’ında duruşmaları yapılan ‘Reichstag’ yangınının dört komünist sanığından üçünü ‘Reichsgericht’in (Alman Yüksek Mahkemesi’nin) beraat ettirmesi, Naziler bakımından bu şekildeki davranışların en kötü örneği idi. Hitler’le Göering bu karara o kadar kızdılar ki, hemen bir ay içinde, 24 Nisan 1934’te, o zamana kadar yalnızca Yüksek Mahkemenin kaza yetkisi alanına giren vatana ihanet dâvâları bu yüksek kurumdan alındı ve ‘Volksgerichtshof’, yani Halk Mahkemesi denilen yeni bir mahkemeye verildi. Bu yeni mahkeme az sonra ülkenin en korkunç mahkemesi oldu.”
(William L. Shirer, “Nazi Almanyasında Adalet”, “Nazi İmparatorluğu: Doğuşu, Yükselişi, Çöküşü, Cilt: 1” içinde, Ağaoğlu Yayınevi, İstanbul, 1968, s. 424-428.)
Tayfun Atay / CUMHURİYET
Daha önceki duruşmalarda ne yaşadıysak aynısını yaşattılar.
Kısaca, siyasetin adaleti katli devam ediyor hâlâ!..
***
Yine de önceki günkü duruşmada benim hisseme yeni olarak düşen bir şeyler yok muydu, vardı. Birincisi, Emre’nin (İper), “Büyüyünce ne olacaksın” sorusuna “İnsan olacağım” cevabıyla, “İnsanlığımızın ana vatanı çocukluğumuzdur” deyişini doğrulamış kızı, güzellikle bilgeliğin eşsiz buluşması Yağmur’la tanışma onuruna ermek!..
Onu bir sonraki yazımda da burada misafir etmeyi hedefliyorum.
***
Bir diğeri, Emre’nin başına gelen fecaatin nedeni: Müzik dinlemek için “Freezy”
adlı bir müzik programını cep telefonunuza yüklüyorsunuz; o sizi
otomatik olarak ByLock’a yönlendiriyor; böylece ByLock kullanmış
oluyorsunuz!.. Dehşete ve kâbusa bakar mısınız?! Telefonunuzda ByLock yok, kurulu değil, ama siz ByLock “kullanıcısı” sayılmaktasınız!..
Konuyu neredeyse bir ilkokul öğrencisi düzeyinde anlaşılır kılarak anlatan bilirkişi, bu usulle herkes ByLock kullanıcısı tespit edilebilir dese de heyeti ikna edemedi! Bize “kırın cep telefonlarını, dönün taş devrine” dedirten hadisenin, daha “net” söylemek gerekirse, Tarkan’ın “Kuzu Kuzu” şarkısının Emre’ye bedeli, tutukluluğa devam!..
***
Son olarak da şu fani dünyada kendisini tanımış olmaktan büyük onur ve gurur duyduğum canım kardeşim Murat Sabuncu’nun söyledikleri var.
Mahkeme heyetine, ara karar aynı, savcı mütalaası aynı, son anda elinize ulaştırılan ve bize Silivri yolu tutturmanın fermanı olan “yeni” belgeler aynı dedikten sonra söyledikleri…
Şu:
“Sokrates, savunmasının son bölümünde ‘ben ölmeye, sizler de yaşamlarınızı sürdürmeye gidiyorsunuz’ der… Aynısını tekrarlıyorum! Bu duruşma sonrasında ben Silivri’ye, sizler de yaşamlarınızı sürdürmeye gidiyorsunuz. Hangisinin daha iyi olduğunu ise tarih yazacak!..”
O halde biz de bakalım tarih ne yazar; yazarsa nasıl yazar?..
***
Nazi Almanyasının kanun adamları “Hitler kanundur!” diye övünüyorlardı.
Göering 12 Temmuz 1934’te Prusya savcılarına şunu söyledi: “Kanun ve Führer’in iradesi aynı şeydir.” (…)
Adalet Müşaviri ve Alman Hukuk Lideri Dr. Hans Frank bu noktayı daha da iyi belirtmek için 1936’da hukukçulara şunları söyledi: “Nasyonal Sosyalist ideoloji bütün ana kanunların temelidir; bu ideoloji özellikle parti programında ve Führer’in konuşmalarında açıklanmıştır.”
Dr. Frank sonra bunun ne demek olduğunu da açıkladı:
“Nasyonal Sosyalizm karşısında hukuk bağımsızlığı yoktur. Vereceğiniz her kararda önce kendinize şunu sorunuz: Benim yerimde Führer olsa nasıl karar verirdi? Her kararda şunu söyleyiniz: Bu karar Alman halkının Nasyonal Sosyalist vicdanıyla uyuşuyor mu? İşte o zaman, Nasyonal Sosyalist halk devletinin birliğine karışmış ve Adolf Hitler iradesinin ölümsüzlüğünü tanımış olarak Üçüncü Alman İmparatorluğu’nun otoritesini kendi karar alanınızda her zaman için sağlayacak bir temel buldunuz demektir.” (...)
“Bazı yargıçlar yine de parti politikasına hemen boyun eğmediler. Hiç olmazsa birkaçı verdiği kararı kanuna dayamaya çalıştı. 1934 Mart’ında duruşmaları yapılan ‘Reichstag’ yangınının dört komünist sanığından üçünü ‘Reichsgericht’in (Alman Yüksek Mahkemesi’nin) beraat ettirmesi, Naziler bakımından bu şekildeki davranışların en kötü örneği idi. Hitler’le Göering bu karara o kadar kızdılar ki, hemen bir ay içinde, 24 Nisan 1934’te, o zamana kadar yalnızca Yüksek Mahkemenin kaza yetkisi alanına giren vatana ihanet dâvâları bu yüksek kurumdan alındı ve ‘Volksgerichtshof’, yani Halk Mahkemesi denilen yeni bir mahkemeye verildi. Bu yeni mahkeme az sonra ülkenin en korkunç mahkemesi oldu.”
(William L. Shirer, “Nazi Almanyasında Adalet”, “Nazi İmparatorluğu: Doğuşu, Yükselişi, Çöküşü, Cilt: 1” içinde, Ağaoğlu Yayınevi, İstanbul, 1968, s. 424-428.)
Tayfun Atay / CUMHURİYET