Donald Trump, ülkesinde popülaritesi düşüşte olan, başı fena sıkışmış popülist ABD Başkanı...
İşleri iyi gitmiyor.
Eski FBI Başkanı Robert Mueller başkanlığındaki komisyon, Rusların 2016’daki seçimi Trump’ın kazanması için müdahale ettiği yolundaki iddiaları soruşturuyor. Ruslarla girdiği meşruiyeti şüpheli ilişkileri hakkında Başkan Yardımcısı Pence’e yalan söylediği için görevinde sadece 23 gün kalabilen eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Flynn geçen hafta bu komisyon nezdinde itirafçı olup işbirliği yapmayı kabul etti.
Flynn, Ruslarla münasebeti konusunda gerçekleri FBI’dan da gizlemiş. Artık anlatacaklarının Trump’la alakalı olması halinde Başkan’ın ciddi sıkıntıya düşeceği muhakkak.
Trump’ın ABD’de bir gündem değişikliğine ihtiyacı vardı.
Eşine az rastlanır bir sorumsuzlukla, Amerikan dış politikasını kendi iç politikasına alet etti.
Önceki gün Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak resmen tanıdığını ilan eden Trump, Tel Aviv’deki Amerikan Büyükelçiliği’nin bu şehre taşınması için Dışişleri Bakanlığı’na da direktif verdi.
Amerikan Kongresi’nin 1995’te çıkardığı “Kudüs Büyükelçilik Yasası”na dayanarak attı bu adımı. Söz konusu yasa başkana, büyükelçiliği Kudüs’e taşımamak için ulusal güvenliği gerekçe gösterme hakkını tanımıştı. Trump’tan önceki başkanlar bu yetkiyi kullandılar ve yasa uyarınca Kongre’ye altı ayda bir sundukları feragatnamelerde büyükelçiliğin Kudüs’e nakledilmesinin ABD’nin ulusal güvenliğini tehlikeye atacağını bildirdiler.
Trump tam da bunu yaptı... Sadece ABD’nin güvenlik çıkarlarına aykırı davranmış olmadı, bir yangın yerine dönmüş Ortadoğu coğrafyasındaki krizi daha da derinleştirebilecek tehlikeli bir adım attı.
Trump’ın başkanı olduğu ülke Amerika Birleşik Devletleri... İdeolojik saiklerle yanlış yönetilmesi sonucunda komşularına vereceği hasar kendi çapıyla sınırlı olan orta boy bir bölge ülkesinden değil, bir süper güçten bahsediyoruz.
Trump’ın bu akılsız Kudüs hamlesiyle ülkesine ve bölgemize vereceği zarar da ABD’nin özgül ağırlığı nispetinde büyük olacaktır.
ABD Başkanı, üzerinde dolaşan Flynn hayaletinden bir süre kurtulmak, Flynn’in itirafları sonucunda Kongre’de aleyhinde vuku bulabilecek her türlü menfi gelişmeye karşı Yahudi lobisinin desteğini şimdiden yanına çekmek, Siyonist-evanjelist dinci seçmen nezdindeki popülaritesini artırmak istemiş olabilir.
Ama bu başkanın dünya hakkındaki bilgisi ve görgüsü hayli sınırlı, uluslararası meseleleri kavrama ve anlama kapasitesi de bir o kadar azdır.
Öyle olmasa, önceki gün Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak resmen tanıdığını ve ABD Büyükelçiliği’nin de oraya taşınacağını ilan ettiği konuşmasında, “Bu kararımız (İsrail ve Filistin arasında) kalıcı bir barışı kolaylaştırıcı rol oynama hususundaki güçlü taahhüdümüzden uzaklaştığımız anlamına katiyen gelmemektedir” diyemezdi. Kudüs kararının ve bu cümlenin aynı konuşma içinde yer alabilmesi, Trump’ın gerçekte ne yaptığının şuuruna vakıf olmadığının nişanesidir. Çünkü Kudüs kararı Trump’ın dediğinin tam tersine ABD’yi Filistin sorunu karşısında barışı kolaylaştırıcı tarafsızlık taahhüt ve iddiasından açığa düşürmektedir.
Ayrıca, BM’nin 1947 tarihli paylaşım planında Kudüs’e uluslararası özel statü öngörülmesinin günümüz siyasi gerçekliğine ters düştüğünü iddia etmek de önceki güne kadar imkânsızdı. Çünkü büyükelçiliği İsrail’in başkent ilan ettiği Kudüs’te olan sadece iki ülke vardı: Kosta Rika ve El Salvador. Dünyada Kudüs’ün nihai statüsünün bir barış sürecinin müzakere ve anlaşma konusu olması hususunda genel bir kabul söz konusuydu.
Trump’ın Kudüs kararı, Filistin-İsrail barışını daha da zorlaştırmıştır. İsrail tarafı Kudüs’ü bölünemez bir bütün olarak görmekte ısrar etmese ve Doğu Kudüs’ün de Filistin devletinin başkenti olabileceğini reddetmese hasar bu kadar büyük olmazdı. Mevcut halde ise bu bir darbe.
Trump, ABD’nin bir barış sürecinde yapıcı rol oynama şansını azalttı. Dolayısıyla ABD’nin diplomatik kapasitesini budadı.
Trump, hazzetmediği İran’a karşı bölgede İsrail ve Suudi Arabistan’ı da içine alan bir reel ittifak oluşturma girişimini kendi eliyle zora soktu.
Ve Trump, terörizmin ve İslamcı radikalizmin ekmeğine yağ sürdü.
Trump yalnız değil. Kudüs tangosundaki partneri, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’dur. Kendisi gibi popülist, aşırı sağcı ve başı sıkışmış olan...
Hakkındaki rüşvet ve sair yolsuzluk iddiaları nedeniyle polis tarafından toplam altı kez sorguya çekilen, geçen kasımda polisin ifadesini almak amacıyla iki kez resmi rezidansına uğradığı, eşi de harcama yolsuzlukları nedeniyle soruşturma geçiren ve tüm bu nedenlerden dolayı muhalefetin meydanlarda gösteri düzenleyerek protesto ettiği Netanyahu’nun da gündemi değiştirmeye ihtiyacı var.
Trump’ın kararını bundan dolayı sevinçle karşıladı ve doğurabileceği güvenlik tehditlerine rağmen destekledi.
Çünkü Netanyahu çatışmadan ve kutuplaşmadan besleniyor.
Trump ve Netanyahu korkunç bir ikili.
Kadir Gürsel / CUMHURİYET
İşleri iyi gitmiyor.
Eski FBI Başkanı Robert Mueller başkanlığındaki komisyon, Rusların 2016’daki seçimi Trump’ın kazanması için müdahale ettiği yolundaki iddiaları soruşturuyor. Ruslarla girdiği meşruiyeti şüpheli ilişkileri hakkında Başkan Yardımcısı Pence’e yalan söylediği için görevinde sadece 23 gün kalabilen eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Flynn geçen hafta bu komisyon nezdinde itirafçı olup işbirliği yapmayı kabul etti.
Flynn, Ruslarla münasebeti konusunda gerçekleri FBI’dan da gizlemiş. Artık anlatacaklarının Trump’la alakalı olması halinde Başkan’ın ciddi sıkıntıya düşeceği muhakkak.
Trump’ın ABD’de bir gündem değişikliğine ihtiyacı vardı.
Eşine az rastlanır bir sorumsuzlukla, Amerikan dış politikasını kendi iç politikasına alet etti.
Önceki gün Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak resmen tanıdığını ilan eden Trump, Tel Aviv’deki Amerikan Büyükelçiliği’nin bu şehre taşınması için Dışişleri Bakanlığı’na da direktif verdi.
Amerikan Kongresi’nin 1995’te çıkardığı “Kudüs Büyükelçilik Yasası”na dayanarak attı bu adımı. Söz konusu yasa başkana, büyükelçiliği Kudüs’e taşımamak için ulusal güvenliği gerekçe gösterme hakkını tanımıştı. Trump’tan önceki başkanlar bu yetkiyi kullandılar ve yasa uyarınca Kongre’ye altı ayda bir sundukları feragatnamelerde büyükelçiliğin Kudüs’e nakledilmesinin ABD’nin ulusal güvenliğini tehlikeye atacağını bildirdiler.
Trump tam da bunu yaptı... Sadece ABD’nin güvenlik çıkarlarına aykırı davranmış olmadı, bir yangın yerine dönmüş Ortadoğu coğrafyasındaki krizi daha da derinleştirebilecek tehlikeli bir adım attı.
Trump’ın başkanı olduğu ülke Amerika Birleşik Devletleri... İdeolojik saiklerle yanlış yönetilmesi sonucunda komşularına vereceği hasar kendi çapıyla sınırlı olan orta boy bir bölge ülkesinden değil, bir süper güçten bahsediyoruz.
Trump’ın bu akılsız Kudüs hamlesiyle ülkesine ve bölgemize vereceği zarar da ABD’nin özgül ağırlığı nispetinde büyük olacaktır.
ABD Başkanı, üzerinde dolaşan Flynn hayaletinden bir süre kurtulmak, Flynn’in itirafları sonucunda Kongre’de aleyhinde vuku bulabilecek her türlü menfi gelişmeye karşı Yahudi lobisinin desteğini şimdiden yanına çekmek, Siyonist-evanjelist dinci seçmen nezdindeki popülaritesini artırmak istemiş olabilir.
Ama bu başkanın dünya hakkındaki bilgisi ve görgüsü hayli sınırlı, uluslararası meseleleri kavrama ve anlama kapasitesi de bir o kadar azdır.
Öyle olmasa, önceki gün Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak resmen tanıdığını ve ABD Büyükelçiliği’nin de oraya taşınacağını ilan ettiği konuşmasında, “Bu kararımız (İsrail ve Filistin arasında) kalıcı bir barışı kolaylaştırıcı rol oynama hususundaki güçlü taahhüdümüzden uzaklaştığımız anlamına katiyen gelmemektedir” diyemezdi. Kudüs kararının ve bu cümlenin aynı konuşma içinde yer alabilmesi, Trump’ın gerçekte ne yaptığının şuuruna vakıf olmadığının nişanesidir. Çünkü Kudüs kararı Trump’ın dediğinin tam tersine ABD’yi Filistin sorunu karşısında barışı kolaylaştırıcı tarafsızlık taahhüt ve iddiasından açığa düşürmektedir.
Ayrıca, BM’nin 1947 tarihli paylaşım planında Kudüs’e uluslararası özel statü öngörülmesinin günümüz siyasi gerçekliğine ters düştüğünü iddia etmek de önceki güne kadar imkânsızdı. Çünkü büyükelçiliği İsrail’in başkent ilan ettiği Kudüs’te olan sadece iki ülke vardı: Kosta Rika ve El Salvador. Dünyada Kudüs’ün nihai statüsünün bir barış sürecinin müzakere ve anlaşma konusu olması hususunda genel bir kabul söz konusuydu.
Trump’ın Kudüs kararı, Filistin-İsrail barışını daha da zorlaştırmıştır. İsrail tarafı Kudüs’ü bölünemez bir bütün olarak görmekte ısrar etmese ve Doğu Kudüs’ün de Filistin devletinin başkenti olabileceğini reddetmese hasar bu kadar büyük olmazdı. Mevcut halde ise bu bir darbe.
Trump, ABD’nin bir barış sürecinde yapıcı rol oynama şansını azalttı. Dolayısıyla ABD’nin diplomatik kapasitesini budadı.
Trump, hazzetmediği İran’a karşı bölgede İsrail ve Suudi Arabistan’ı da içine alan bir reel ittifak oluşturma girişimini kendi eliyle zora soktu.
Ve Trump, terörizmin ve İslamcı radikalizmin ekmeğine yağ sürdü.
Trump yalnız değil. Kudüs tangosundaki partneri, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’dur. Kendisi gibi popülist, aşırı sağcı ve başı sıkışmış olan...
Hakkındaki rüşvet ve sair yolsuzluk iddiaları nedeniyle polis tarafından toplam altı kez sorguya çekilen, geçen kasımda polisin ifadesini almak amacıyla iki kez resmi rezidansına uğradığı, eşi de harcama yolsuzlukları nedeniyle soruşturma geçiren ve tüm bu nedenlerden dolayı muhalefetin meydanlarda gösteri düzenleyerek protesto ettiği Netanyahu’nun da gündemi değiştirmeye ihtiyacı var.
Trump’ın kararını bundan dolayı sevinçle karşıladı ve doğurabileceği güvenlik tehditlerine rağmen destekledi.
Çünkü Netanyahu çatışmadan ve kutuplaşmadan besleniyor.
Trump ve Netanyahu korkunç bir ikili.
Kadir Gürsel / CUMHURİYET