Unutuyoruz.
Balık hafızalı olduğumuzdan değil. O kadar çok şey yaşıyoruz, gündem o kadar hızlı ve can yakıcı halde değişiyor ki; unutuyoruz. Ve oyuna geliyoruz..
AKP yazıyor, biz oynuyoruz... CHP Parti Sözcüsü Bülent Tezcan “Bu tuzağa düşüp tartışmanın bir parçası olmamak lazım” diyerek doğru bir uyarıda bulundu. Çünkü 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün haklı KHK çıkışını bir anda “başkanlık” adaylığı tartışmasına çekti AKP.
Oysa Gül’ün bu yönde bir kararı olmadığını dostu da düşmanı da gayet iyi biliyor. Evet, Gül’ün ofisi hareketli. Ama bu hareketlenme yeni değil. Dedim ya; unutuyoruz.
Erdoğan dolayısıyla AKP’nin Gül’e yönelik çıkışları bir anda en sıcak siyasi gündem oluverdi. Sanki ikilinin arası yeni açılıyormuş gibi. Çok değil iki yıl önceye gidelim. Gül’ün 12 yıllık danışmanı Ahmet Sever, yaşadıklarını ve gördüklerini “Abdullah Gül ile 12 Yıl” adlı kitabında anlatmıştı. Ve o tanıklıkları Cumhuriyet’in manşetinde “Meğer kardeş değillermiş” başlığıyla yer almıştı.
İkilinin arası hiçbir zaman iyi olmamıştı. Taa 2007 yılında Gül’ün Cumhurbaşkanlığı adaylığı sırasında çekişme kapalı kapılar ardında yaşanmaya başlamıştı. 367 krizinin ardından Gül’ün aday olmaması gerektiğini söyleyen isimler o dönem Erdoğan’a yakın isimlerdi ki aralarında Akif Beki de vardı. İkilinin ve yakın çevresinin de dahil olduğu diğer krizleri dün Erdem Gül’ün yazısında da okumuşsunuzdur. (Erdoğan’ın Gül’ün ikinci kez aday olmasını, partiye dönüşünü nasıl engellediğini.)
Bu süreç o kadar sancılı olmuştu ki Gül’ün Cumhurbaşkanlığı’ndan vedası için verdiği resepsiyonda eşi Hayrünnisa Gül resmen patlamıştı:
“Bizi çok üzdüler. İnsan kendisine zor hâkim oluyor. Bizi hiçbir şey görmüyor, bilmiyor, farkında değiliz mi sanıyorlar. Her şeyin farkındayız. Ben her şeyi biliyorum. Şimdi ben de susuyorum ama fazla susmayacağım; asıl intifadayı ben başlatacağım.”
Öyle ki bu sözlerini onaylamayan eşi Abdullah Gül’e de “Sana söylemiştim Abdullah Bey. Sen konuşmazsan ben konuşacağım demiştim” diye yanıt vermişti.
Ve Gül, Köşk’ten indikten sonra etrafında bir hareketlenme oldu. Tıpkı bugünkü gibi. Belki bir iki tık daha düşüğü hepsi o kadar. O günlerde de “Gül ne yapacak” sorusunun peşine takılmıştık hep birlikte. AKP’nin küskünleri, kırgınları kapısını aşındırmaya başlamıştı çünkü.
Oysa Gül’ü yakından tanıyan herkesin bildiği gibi “şartlar tam oluşmadan, garanti görmeden” harekete geçmeyen bir isimden söz ediyoruz.
Evet, Gül’e “Haydi ne duruyorsun, harekete geç, aday ol” diyenler çok. Ve muhtemelen de onların başında Hayrünnisa Gül geliyor. Söz konusu adaylık için geçen isim Hayrünnisa Gül olsaydı emin olun AKP’nin korkusu daha başka olurdu.
AKP her zamanki gibi bir taşla birçok kuşu vurma peşinde. Bir anda sivillere güvence getiren KHK ile ilgili tartışmalar bıçak gibi kesiliverdi. Ve Gül sanki adaymış gibi muhalefete başlandı. Başkanlık için sandıktan önce bir galibiyet hesaplanıyor.
Muhalefetin ortak adayı gibi lanse edilen Gül, “aday değilim” dediği anda bu başarıya ulaşacak. Bunun için de yandaş yazarlar “açıkla, açıkla” diye tempo tutturmaya başladı.
Ha bir de daha vahim bir durum var ki AKP’lilerin Gül’e yönelttiği “bugüne kadar hep sustu” eleştirisi. Söylemek istedikleri “Erdoğan’ın yanında neden yer almadın.” Evet haklılar, Gül hep sustu. Yanlışları gördüğünü ima etti ve Erdoğan’a mesafe koymaya çalıştı belki ama konuşmadı. O yanlışları yüksek sesle dile getirmeyi tercih etmedi. Onun için Gül’e bir eleştiri yöneltilecekse belki de ilk eleştiri bu olmalı; “neden sustun?”
Gül’ü çok iyi tanıyan AKP, sözcüleri Mahir Ünal’ın dediği gibi “ilgi neredeyse enerji oradadır” taktiğini uygulayarak gündemi Gül üzerinden sürdürüyor görünüyor. Onun için Gül’den medet umanların tek bir cümle ile konuyu kapatmaları lazım artık.
“Ya şimdi konuş ya da sonsuza dek sus. Ya da bırak Hayrünnisa Gül konuşsun.”
Ayşe Yıldırım / CUMHURİYET
Balık hafızalı olduğumuzdan değil. O kadar çok şey yaşıyoruz, gündem o kadar hızlı ve can yakıcı halde değişiyor ki; unutuyoruz. Ve oyuna geliyoruz..
AKP yazıyor, biz oynuyoruz... CHP Parti Sözcüsü Bülent Tezcan “Bu tuzağa düşüp tartışmanın bir parçası olmamak lazım” diyerek doğru bir uyarıda bulundu. Çünkü 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün haklı KHK çıkışını bir anda “başkanlık” adaylığı tartışmasına çekti AKP.
Oysa Gül’ün bu yönde bir kararı olmadığını dostu da düşmanı da gayet iyi biliyor. Evet, Gül’ün ofisi hareketli. Ama bu hareketlenme yeni değil. Dedim ya; unutuyoruz.
Erdoğan dolayısıyla AKP’nin Gül’e yönelik çıkışları bir anda en sıcak siyasi gündem oluverdi. Sanki ikilinin arası yeni açılıyormuş gibi. Çok değil iki yıl önceye gidelim. Gül’ün 12 yıllık danışmanı Ahmet Sever, yaşadıklarını ve gördüklerini “Abdullah Gül ile 12 Yıl” adlı kitabında anlatmıştı. Ve o tanıklıkları Cumhuriyet’in manşetinde “Meğer kardeş değillermiş” başlığıyla yer almıştı.
İkilinin arası hiçbir zaman iyi olmamıştı. Taa 2007 yılında Gül’ün Cumhurbaşkanlığı adaylığı sırasında çekişme kapalı kapılar ardında yaşanmaya başlamıştı. 367 krizinin ardından Gül’ün aday olmaması gerektiğini söyleyen isimler o dönem Erdoğan’a yakın isimlerdi ki aralarında Akif Beki de vardı. İkilinin ve yakın çevresinin de dahil olduğu diğer krizleri dün Erdem Gül’ün yazısında da okumuşsunuzdur. (Erdoğan’ın Gül’ün ikinci kez aday olmasını, partiye dönüşünü nasıl engellediğini.)
Bu süreç o kadar sancılı olmuştu ki Gül’ün Cumhurbaşkanlığı’ndan vedası için verdiği resepsiyonda eşi Hayrünnisa Gül resmen patlamıştı:
“Bizi çok üzdüler. İnsan kendisine zor hâkim oluyor. Bizi hiçbir şey görmüyor, bilmiyor, farkında değiliz mi sanıyorlar. Her şeyin farkındayız. Ben her şeyi biliyorum. Şimdi ben de susuyorum ama fazla susmayacağım; asıl intifadayı ben başlatacağım.”
Öyle ki bu sözlerini onaylamayan eşi Abdullah Gül’e de “Sana söylemiştim Abdullah Bey. Sen konuşmazsan ben konuşacağım demiştim” diye yanıt vermişti.
Ve Gül, Köşk’ten indikten sonra etrafında bir hareketlenme oldu. Tıpkı bugünkü gibi. Belki bir iki tık daha düşüğü hepsi o kadar. O günlerde de “Gül ne yapacak” sorusunun peşine takılmıştık hep birlikte. AKP’nin küskünleri, kırgınları kapısını aşındırmaya başlamıştı çünkü.
Oysa Gül’ü yakından tanıyan herkesin bildiği gibi “şartlar tam oluşmadan, garanti görmeden” harekete geçmeyen bir isimden söz ediyoruz.
Evet, Gül’e “Haydi ne duruyorsun, harekete geç, aday ol” diyenler çok. Ve muhtemelen de onların başında Hayrünnisa Gül geliyor. Söz konusu adaylık için geçen isim Hayrünnisa Gül olsaydı emin olun AKP’nin korkusu daha başka olurdu.
AKP her zamanki gibi bir taşla birçok kuşu vurma peşinde. Bir anda sivillere güvence getiren KHK ile ilgili tartışmalar bıçak gibi kesiliverdi. Ve Gül sanki adaymış gibi muhalefete başlandı. Başkanlık için sandıktan önce bir galibiyet hesaplanıyor.
Muhalefetin ortak adayı gibi lanse edilen Gül, “aday değilim” dediği anda bu başarıya ulaşacak. Bunun için de yandaş yazarlar “açıkla, açıkla” diye tempo tutturmaya başladı.
Ha bir de daha vahim bir durum var ki AKP’lilerin Gül’e yönelttiği “bugüne kadar hep sustu” eleştirisi. Söylemek istedikleri “Erdoğan’ın yanında neden yer almadın.” Evet haklılar, Gül hep sustu. Yanlışları gördüğünü ima etti ve Erdoğan’a mesafe koymaya çalıştı belki ama konuşmadı. O yanlışları yüksek sesle dile getirmeyi tercih etmedi. Onun için Gül’e bir eleştiri yöneltilecekse belki de ilk eleştiri bu olmalı; “neden sustun?”
Gül’ü çok iyi tanıyan AKP, sözcüleri Mahir Ünal’ın dediği gibi “ilgi neredeyse enerji oradadır” taktiğini uygulayarak gündemi Gül üzerinden sürdürüyor görünüyor. Onun için Gül’den medet umanların tek bir cümle ile konuyu kapatmaları lazım artık.
“Ya şimdi konuş ya da sonsuza dek sus. Ya da bırak Hayrünnisa Gül konuşsun.”
Ayşe Yıldırım / CUMHURİYET