Türkiye hem iç hem de dış politikada oldukça hareketli bir yılı geride bıraktı.
OHAL, KHK’ler, anayasa referandumu, adalet Yürüyüşü, Rıza Sarraf Davası derken 2017 fırtınalı bir yıl olarak geçirildi. 2017’nin değerlendirmesi için sözü mizahçılara bırakalım dedik, mizahın iki güçlü ismi Bavul Dergisi çizerlerinden Yılmaz Aslantürk (nam-ı diğer Otisabi) ve Metin Uca ile konuştuk. Metin Uca’ya göre Türkiye’de yaşanan olaylara dünyanın hiçbir yerinde rastlamak mümkün değil. Yılmaz Aslantürk ise 2018 için umudunu koruduğunu söylüyor: “Umudum az da olsa hâlâ var, demokrasinin nimetlerinden vazgeçecek kadar aptal değiliz. ‘O gitse yerine kim gelecek?’ sorusuna ‘bundan daha iyisini hak ediyoruz’ diyenlerin çoğunlukta olduğuna inanıyorum.”
***
Yılın büyük aşkı Man Adası’na duyulan aşktı.
Metin Uca: 2017 yılını en iyi özetleyen olay, OHAL’i protesto için yapılacak mitingin OHAL gerekçesiyle yasaklanmasıydı. Yılın en büyük aşkı ise bazılarının Man Adası’na olan aşkı
»Çok fırtınalı bir yılı geride bıraktık, ama eminim mizahçının gözünden bakınca başka unsurlar da çıkacaktır. 2017 denildiğinde ne geliyor aklınıza?
Evet, 2018 geldi, bakalım dileklerimiz, yeni yıla yüklediğimiz anlamlar ne kadar geçekleşecek. Ama bence 2017’yi en iyi özetleyen olay, OHAL’i protesto etmek için gerçekleştirilecek bir mitingin OHAL gerekçe gösterilerek yasaklanması oldu. İnanın, bunu bir gülmece yazarı kaleme almış olsa, absürdün sınırlarını zorluyor derdim ama maalesef gerçek. Tabii bu kadarla sınırlı değil. 2017’de Ankara’dan İstanbul’a yapılan Adalet Yürüyüşü’nde, yakında anayasa değişikliği ile görevini kaybedecek olan son başbakan Binali bey, “Bu sıcakta yürümeye gerek yok, trene binsinler” dedi. Yani adaletin ne kadar gerekli olduğunun kendilerinin de farkında olmasına karşın bunu böyle cümlelerle kapatmaya ve kendi kendini iknaya çalışan bir yönetimin ülkesinde adaletin nasıl ve neden gerçekleşemediğini görmüş olduk. 2017’de toplumun her kesiminde en çok zedelenen değerin adalet olduğu ortaya çıkıyor bence.
»Türkiye’nin hemen her yerine gidiyorsunuz. Dikkat çektiğiniz olaylar tam da Türkiye’e özgü değil mi?
Evet, ama dahası var. Hatırlarsınız bu yürüyüş esnasında Düzce’de yola hayvan gübresi döküldü. Bunu yapan belediye başkanıydı ve sonra Fetullahçı terör örgütünün azılı üyelerinden biri olduğu ortaya çıktı. Dünya tarihinde özgürlük için yapılan bir yürüyüşe bok atıp da sonra kendisi boğazına kadar boka batmış olan başka bir kişi yoktur herhalde. Bundan daha simgesel bir şey olamaz bir ülkede. Hatırlayın, benzer biçimde, Gezi’de “vatanını savunan” palalı saldırganın daha sonra yüz kızartıcı suçlardan arandığı ortaya çıktı. Acı olan, bu insanlar cesaret buluyorlar çünkü bakıyorlar kebapçı basıp adam döven biri Türkiye’nin üç büyük takımından birinin başına getirilip ödüllendiriliyor.
»Bu olaylar mizahçı olarak sizi besliyor olsa gerek?
Hakikaten çok garip şeyler yaşadık. Felsefe öğretmeninin beden eğitimi dersine laf ettiği bir ülke burası aynı zamanda! Meclis başkanı kanlı pazarda devrimci gençlerin üstüne saldıran yapının başında yer alan bir kişi ve aynı meclis başkanı kendisine armağan edilen hereke halısını “aslan yattığı yerden belli olur” diye savunuyor. Yani ülkenin neresinden tutup neresini düzelteceksiniz? 2018’den en büyük dileğim, 2017’de yaşadıklarımızdan daha ağır bir yıl olmaması.
»Umudun rolü ne burada?
Umut bence en büyük silahtır, her şeye karşı. Çünkü hiçbir sistem, hiçbir kaos sonsuza kadar aynı içimde devam etmemiştir, biraz da böyle bakacağız. Şimdi tuhaf bir beyin yıkama döneminden geçiyoruz bakın, insanlık suçlusu Sudan devlet başkanı ziyarete gidildi, ama gazetelerde adamın özelliği bir satır yazılamadı. Çünkü gazetelerde öyle bir korku var ki, sadece Anadolu Ajansı’nın geçtiği dış haberler metinleri yazılıyor.
»2018’de siyasette değişimi kim belirleyecek, ana aktör kim olacak?
Hiçbir zaman oy vermeyecek olsam da İyi Parti. Yüzde 4’lere düşmüş bir milliyetçi hareket partisinden gelen oylar, kısmen CHP’den gelen oylar, ama en önemlisi Anadolu’da merkez sağda parti bulamadığı için, yani eskinin Adalet Partisi veya Doğru Yol Partisi olmadığı için zorunlu olarak AKP’ye oy veren seçmen için İyi Parti’nin çıkmış olması – ben hiçbir zaman oy vermeyeceğim ama- önemli bir adım. Evet, baskı her zaman yaratıcılığı beraberinde getirir. Ben de şimdi bir kitap hazırlıyorum. Adı: “Alışmadık Gözde Lens Durmaz.” Kitapta, dünyadan öyküler anlatıyorum, örneğin bir diktatörün öyküsünü anlatacağım ama onları okuduğunuzda bakalım hangi ülkeye gidecek, kime benzeteceksiniz doğrusu çok merak ediyorum.
»Mesela? Bir iki örnek paylaşın bizimle?
Edison’un rakibini karalamak için bakıcısını öldürmüş olan bir fili 6660 volt vererek öldürüşünün öyküsü... Ya da Nazi öğrenci örgütlerinin lideri konumundaki bir Führer dekanın öyküsü… Yani tarih tekerrürden mi ibaret yoksa biz tarihi anlamadığımız için mi sürekli başımıza aynı şeyler geliyor sorusunu sorabileceğiz bir kitap. Ya da herkesin geçmişte sevdiği eski bir futbolcu çıkıp Deniz Gezmiş’le Erdoğan’ı kıyaslıyor.
»Bir de daha tuhaf olan, belki de kimse onlardan bu kadar yalakalık beklemiyor. Bu insanlar kendilerini durduramıyorlar sanki, değil mi?
İş oraya doğru döndü. Yani ihale alan iş adamları ya da performansı için yerel yönetimlerin dışında hiçbir gücü olamayan bazı ses sanatçılarını bu anlamda belki anlayabilirim. Ama onun dışındaki insanların bu yalakalığı ne adına yaptığını gerçekten çözemiyorum. Gerçi 1 dolar bir lira olacak diyen, bu zeka ve öngörüdeki insan hâlâ ekonomide söz sahibi. Sonra da diyoruz ki Almanya bizi kıskanıyor, neyi kıskanıyor, bu anlattığım dünyayı mı?
»Herkesin bizi kıskandığı hezeyanıyla politika üreten ve toplumun nerdeyse yarısını buna inandırarak yaratılan bu delilik halinin düzelmesi zaman alacak gibi görünüyor, öyle değil mi?
Elbette, rahat 7-8 sene alacak. O nedenle asgari müştereklerde anlaşıp tek adam dalgalanması yerine eski parlamenter demokrasiye döneceğimiz bir onarım sürecine girilmesi şart. Ama beyni yerine omurilikteki sinirle hareket edenler olduğu sürece portakalı bıçaklayan da olacak, Çin protestosu yaparken Özbek aşçı dövenler de. Kim daha çok bağırırsa, kim daha çok sesini duyuracak alan bulursa kendisinin haklılığını gerçek olduğunu dayatmaya çalışıyor. Öte yandan “fikirle” proje üretmesi beklenen alanlara bakıyorsunuz, TÜBİTAK gibi, adamlar papaz eriğinin imam eriğine dönüştüğünü proje olarak kabul ediyor.
METİN UCA’NIN EN’LERİ
»Hadi o zaman 2017’nin enlerini seçelim. 2017’nin en umut verici olayı neydi?
Gençlerin Vaşington portakalını bıçaklaması.
»En komik olayı?
Trump’ı protesto için turp ısıran muhtar.
»Yılın fiyaskosu?
Zafer Çağlayan’ın 45 mi yoksa 50 milyon avro aldığını tam karar veremeyen Zarrab’ın açıklaması.
»En cesur çıkışı, kişisi veya olayı?
Melih Gökçek’in “istifası”.
»Yılın sloganı?
Dünya beşten büyüktür.
»Yılın aşkı?
Bazılarının Man adasına olan aşkı.
***
Otisabi karakterine hayat veren karikatürist Yılmaz Aslantürk: Umudum hâlâ var, daha iyisini hak ediyoruz»2017’de hukuk, adalet, insan hakları açısından nasıl bir süreçten geçtik?
Bakanlar her ne kadar lafı dolandırsa da Reisçiler silahlanıp küçük birimler oluşturarak her türlü muhalif gösteriyi darbe girişiminin devamı olarak görecekler. Ve bu KHK ile haklarında işlem yapılmayacağının garantisiyle silah kullanmaktan kaçınmayacaklar. Her türlü protesto vatan hainliği olarak değerlendirilecek. Devletlerin istihbarat birimleri, kolluk kuvvetleri vardır, demokrasilerde adalet ve güvenlik bu işin profesyonelleri tarafından sağlanır. Yoksa arka camında padişah tuğrası olan Doblo’lular mı asayişi sağlayacak?
»Burdan bakınca 2018’de bizi ne bekliyor?
Çıkarılan her KHK hükümet karşıtlarını korkutmak, sindirmek üzerine kurulu. Kol bükmeyi geçtiler gırtlağımıza çökmek üzereler. CHP’nin artık meclis kürsüsünden yaptıkları konuşmaları Twitter’dan paylaşmaları “like” almaktan bir işe yaramıyor. Sokağa çıkmaları ve ses çıkarmalarının takipçi sayılarını daha çok artıracağını düşünüyorum.
»Yani 2018 Türkiyesi için pek de umutlu değilsiniz…
2018’de öne alınacak seçim nedeniyle iktidarın daha da sertleşmesinden korkuyorum. Halkın desteğinin azaldığının farkındalar ve bu yüzden otomobil cam filminin serbest bırakılmasını bile sağladılar. Umudum az da olsa hala var, demokrasinin nimetlerinden vazgeçecek kadar aptal değiliz.
“O gitse yerine kim gelecek?” sorusuna “bundan daha iyisini hak ediyoruz” diyenlerin çoğunlukta olduğuna inanıyorum.
»Yeni yıldan kendiniz için ne istiyorsunuz?
Yeni yıldan beklentim Otisabi kitaplarının yabancı dilde yayımlanması. Bunun için girişimlerimin gerçekleşmesini umuyorum.
»Üstünüzdeki baskı ortamının 2017’de kültür sanat üretimine yaratıcılık anlamında etkisi olduğunu düşünüyor musunuz?
Şu an için Türk sanatçıların bulundukları baskıcı ortamdan beslendikleri ve eleştirel üretim yaptıklarını görmüyorum. Benim takip edebildiğim kadarıyla batılı meslektaşlarıyla rekabet halindeler. “Aa Türkiye’de de böyle şeyler yapılıyor mu?” övgüsünün peşindeler.
»Köşenizi hazırlarken çekinceleriniz, korkularınız oluyor mu? Sonuç olarak cinsellik her zamankinden daha sakıncalı bir alan...
Otisabi öykülerinde kadın erkek ilişkilerinde yaşanan tuhaflıklar, yalanlar, kurnazlıklar gibi kimsenin dile getirmediği unsurları ön plana çıkarıyorum. Kadın erkek bir araya gelmişse elbette cinsellik kaçınılmazdır. Okur üzerinde etkisi bunu nasıl gösterdiğine bağlı. Yani çizdiğim sahneler tahrik etmekten uzak. Niyetim de zaten birilerini azdırmak değil. Dolayısıyla başıma iş açmayayım diye oturmuyorum masama. Erkek çocuklarına taciz edilen tarikat yurtlarına ses çıkarmayanların “ Otisabi de cinsellik var, ne ayıp” demeleri umurumda değil.
»Kadın erkek ilişkileri demişken, kutuplaşmış bir toplumun gençlerine baktığınızda, karşı kutupla aşk ne kadar mümkün?
Gönül ilişkilerinde her iki grubun birbiriyle karşılaşması ve birbirinden “elektrik alması” için ortak mekanları kullanması gerekiyor ki, yok zaten. Ebeveynlerinden önce zaten başörtülü bir “kızın alnı secde görmüş” birini seçeceği aşikar. Diyelim birbirlerine vuruldular aşık oldular, biri Ertuğrul dizisinden, diğeri Shameless dizisinden bahsetmek isteyecek. O ilişkinin en başında yürümeyeceğini sıra dışı aşıkları bile anlar ve vazgeçirir.
»Geçen röportajımızda muhalefet etmek isteyen bir yolunu bulur demiştiniz ama bugün o “yolun” sosyal medyada dönüp dolaştığını görüyoruz. Sosyal medyanın rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sosyal medyada herkes kendi politik görüşünde olanları takip ediyor. Oradaki muhalefet karşı tarafı ikna etmekten çok uzak. Ama bazı konularda baskı sağlayıp başarı kazandığı da oldu. Mesela Özgecan Aslan cinayeti sosyal medya paylaşımlarıyla aydınlandı, sonuç alındı. Artık muhalefet yöntemini beğenmemek gibi bir lüksümüz yok. Her ne şekilde olsa hepsi kıymetli.
»İç açıcı bir soruyla bitirelim. 2017’de okuduğunuz ve etkisi altında kaldığınız kitap, sinema filmi, tiyatro oyunu, müzik neydi?
Selahattin Demirtaş’ın “Seher” adlı kitabı. Ayla filmi. Datça’da yaşadığım için tiyatro izleyemedim. Yunanca öğreniyorum pratik yapmak için Yunanca şarkılar dinliyorum.
OTİSABİ’NİN EN’LERİ
»2017’nin en umut verici olayı neydi?
Ünsal ünlü ve Ruşen Çakır’ın internet üzerinden hala gazetecilik yapılabileceğini göstermesi.
»En komik olayı?
Rıdvan Dilmen’in Erdoğanı’ı parkasız Deniz Gezmiş’e benzetmesi.
»En üzücü olayı?
Naim Süleymanoğlu’nun ölümü.
»Yılın fiyaskosu?
TEOG sınavının kaldırılması ama yerine ne konacağının açıklanmaması.
»Yılın tartışması?
Metin Hara-Adriana Lima aşkı gerçek mi?
»En cesur çıkışı, kişisi veya olayı?
Kemal Kılıçdaroğlu’nun Adalet Yürüyüşü.
»Yılın sloganı?
Hak, Hukuk, Adalet
»Yılın fotoğrafı?
Veli Saçılık’ın Yüksel Caddesi’ndeki direniş fotoğrafı.
»Yılın aşkı?
Reza Zarrab-Ebru Gündeş aşkı.
Meltem Yılmaz/ BİRGÜN