Bu hafta sonu Öğrenci Veli Derneği (Veli-der) tarafından düzenlenen “Uluslararası Laik ve Kamusal Eğitim Sempozyumu” vardı. Çok yönlü kuşatma ile tahrip edilmiş eğitim sistemi ve politikaları tartışıldı. Kamucu ve laik eğitim hakkının özelleştirilmesi, ticarileştirilmesi, piyasalaştırılması, dinselleştirilmesi, eğitimde rekabet ve adaletsiz sınavlar karşısında, velilerin, akademisyenlerin, siyasilerin, öğretmenlerin düşünsel tutumları, politik önermeleri ve mücadeleye dair perspektifleri ortak aklın arayışına ve buluşmasına zemin sundu.
Bir daha anladık ki, AKP iktidarı döneminde eğitimde yaşanan tahribat çok boyutlu, çok aktörlü. Dincilik, siyaset ve sermayenin işbirliğine dayalı ilişkiler, bu dönem belirleyici role sahipler. Tabii ki etkileri de çok boyutlu oluyor. Kamusal eğitimin çöküşü ve eğitimin dinselleştirilmesi, öğrenciler, eğitim ve bilim emekçileri, veliler ve toplumsal yaşam üzerinde, psikolojik, sosyolojik, hukuksal, sosyal, felsefi ve haklar rejimi açısından derin etkiler yaratıyor.
Dolayısıyla, kamucu ve laik eğitim hakkına yönelik, bu çok boyutlu, çok aktörlü kuşatma karşısında, Veli-der de meseleyi tüm boyutlarıyla ele alarak doğru iş yapmış.
Veli-der, bir şeyi daha ihmal etmemiş; Türkiye’de eğitim sisteminde yaşananların, salt bize ait değil, eğitimin küresel ölçekte ticarileştirilmesi ve dinselleştirilmesi sorununu sempozyuma taşımış. Bize benzer gelişmelerin yaşandığı Polonya örneğinde, Türkiye ile benzerlikleri gördük. İtalya, Brezilya, Finlandiya ve Küba gibi farklı eğitim modellerinin de tartışılması, uluslararası tecrübeleri, mücadele deneyimlerini ve gelişmeleri anlamak açısından önemliydi.
Polonya ve Türkiye’de eğitimin dinselleştirilmesi
Bize benzer örnek olan Polonya’da eğitimin dinselleştirilmesi süreçlerine bakmak istiyorum. Polonya’da eğitimin dinselleştirilmesini anlatan Akademisyen Agnieszka Dziemlanowicz’i dinledikten sonra, biraz ayrıntılı bilgiye ulaşmak için, Polonya’da neler olmuş diye araştırdım.
Polonya’da sağ bir parti olan Hukuk ve Adalet Partisi iktidarda. Onun da “Adalet”i var. Ama adaleti sadece gericiliğe…Bizde de AKP’nin “Adalet”i var. Ama onun da “Adalet”i sadece kendi iktidarını korumaya yarıyor.
Polonya’da hükümet, Katolik Kilisesi’ne sayısız imtiyaz ve ayrıcalıklar tanıyor. Din, devasa bütçeye sahip. Türkiye’de hükümet Sünniliğe sayısız imtiyaz ve ayrıcalık tanıyor. Din ve Diyanet kurumu devasa bütçeye sahip.
Polonya’da eğitimin ve kamusal alanın gericileştirilmesi sürecinin en çok kazananı ve faydalanan kurumu, Katolik Kilisesi olmuş. Türkiye’de ise en çok Diyanet İşleri Başkanlı Kurumu ve İslamcı cemaatler kazanan ve faydalanan olmuş.
Polonya’da Katolik Kilisesi çok sayıda vergi muafiyetine sahip. Türkiye’de de camiler ve cemaat vakıfları her şeyden muaf!
Polonya’da din eğitimi tüm okullarda kalıcı hale ulaştı. Türkiye’de de din eğitimi sadece okullarda değil, her alanda kalıcı hale getirildi.
Polonya’da Katolik Kilisesi, milli eğitim müfredatlarına müdahil oluyor ve etkiliyor. Türkiye’de milli eğitim müfredatlarının içeriğini Diyanet ve İslamcı cemaatler/vakıflar belirliyor. Bu işbirliği “protokoller” ile düzenleniyor.
Polonya’da iktidar, ruhban sınıfının suçlarına ve taciz vakalarına göz yumuyor; kadın ev çocuk haklarını kısıtlayan yasalara sığınıyorlar. Türkiye’de İslamcı yapılarda ortaya çıkan cinsel şiddet ve taciz vakalarının ya üstü örtülüyor, ya yayın yasağı getiriliyor ya da “tahrik ve iyi hal indirimi” ile meşrulaştırılıyor. Kadın ve çocuk haklarını çiğneyen fetvalara sığınılıyor.
Ülkeler farklı olabilir ama sorunlar ortak olunca, Polonya ve Türkiye’deki kamucu ve laik eğitim için mücadele edenlerin talepleri de ortak oluyor.
Polonya ve Türkiye’deki ortak taleplere bakalım:
»Doğuştan kazanılmış eğitim, temel bir insan hakkıdır; devredilemez, satılamaz, tektipleştirilemez ve dinselleştirilmez.
»Anayasa; laik, bilimsel, kamucu ve parasız eğitim hakkına uygun düzenlenmelidir.
»Kamu okullarda dinselleştirmeye hayır. Zorunlu/seçmeli din dersleri kamu okullarında yer alamaz ve devlet dini finanse edemez.
»Dini kurumlara yönelik ayrıcalıklar ve kollamalar ortadan kaldırılmalı.
»Dini yapılar, kamu eğitim kurumlarından ve müfredatlardan elini çekmelidir.
»Din, vicdan ve inanç özgürlüğü, inanan ve inanmayan herkese eşit şekilde sağlanmalıdır. Kamu kurumları dinler ve inançlar karşısında tarafsızlığını korumalıdır.
»Laik devlet, insan ve çocuk hakları temelinde, bilimsel, laik, çoğulcu, kamucu ve parasız eğitim hakkını herkese eşit sunmalıdır.
»Devletin kamu hizmetlerinde din değil, evrensel hukuk referans alınmalıdır.
»Devlet, kamu adına din ve dindarlık üretemez. Bu, özel alana ait bir haktır.
»Devlet çocukların özgür, özerk, eleştirel, yaratıcı düşünme hakkına saygı duymalıdır.
Polonya’da ve Türkiye’de veliler herkese sesleniyor ve mücadeleye davet ediyorlar; Haydi Veli-der’e katılın, laik, bilimsel, kamucu, parasız ve eşitlikçi eğitimi birlikte inşa edelim!
Turan Eser / BİRGÜN