29 Ekim 2018 sabahı, bir partinin genel başkanının televizyonda şöyle dediğini duydum: “Kimilerini dinle, kimilerini Cumhuriyetle bir türlü barıştıramadık!” Başta kendisi ve düz mantıklı vatandaşlarımız, kim bilir ne çok anlamlı bulmuşlardır bu anlamsız cümleyi.
Cümle anlamsız, çünkü: Parti genel başkanı Sünni Müslüman vatandaşlarımızı işaret ediyor ama bu memlekette Hıristiyanlar, Museviler, Şiiler, Aleviler, ateistler, teistler ve daha niceleri yaşamakta. Sünni İslamcılar dışında kalan inanç sahiplerinin, bazı çok istisnalar dışında, Cumhuriyete küs olduklarını düşünmek mümkün mü?
Cumhuriyetçi Müslümanlar, Hıristiyanlar, Museviler, Şiiler, Aleviler, ateistler, teistler neden dinleriyle, başkalarının inançlarıyla barışık olmasınlar. Demokratik ülkelerde bunun aksi düşünülemez.
Sorun Demokrat Cumhuriyetçilerde, Cumhuriyetçi Demokratlarda değil; tamamı başta laiklik olmak üzere Cumhuriyetin niteliklerine ve anayasanın ilk dört maddesine inanırlar, bağlıdırlar ve saygı duyarlar. Anayasa ve yasaların bağlamları içinde her din ve inanca saygılıdırlar. Dinde inanç ayrımı yapmadıkları gibi etnisite ve cins ayrımcılığı da yapmazlar. Sadece Türkiye’de değil dünyanın her yerinde uyumlu ve saygın (muteber) insanlardır.
Gelelim İslamcı ve köktendinci Müslümanlara: Sadece Türkiye’de değil dünyanın hiçbir yerinde uyumlu ve saygın insan değildirler. Kendi tanıklıklarımla ve kanıtlarıyla biliyorum.Yazılarım yüzünden İslamcı basın, İslamcı ve köktendinci bireyler tarafından hedef gösterildim ve ölümle tehdit edildim.
Hepimizin önünde AKP ve R. T. Erdoğan örneği var. Türkiye’nin selameti için “dinle barışık olma” zorunluluğunu ancak bir radikal dinci söyler. Anayasanın 24 ve 25. maddeleri özgürlük ve bağımsızlığın tek güvencesidir. Ama biliyoruz ki, Başyüce’nin devr-i saltanatında artık ne hükümet ne de anayasa güvencedir; dahası anayasanın bile güvenliği tehlikededir. Ama buna karşın, anayasanın 24 ve 25. maddelerini okumak zorundayız:
MADDE 24. - Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.
14. üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir.
Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.
Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.VII. Düşünce ve kanaat hürriyeti
MADDE 25. - Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.
AKP ve seçmenleri saygı ve sevgi duymasalar da laik nitelikli ama demokrasisi çok yaralı bir ülkede yaşıyoruz. Laiklik, birey ve toplumu dinin baskı, saldırı ve zulmüne karşı korumak amacıyla icat edilmiştir. Laiklik, kamusal hayatta dinleri sınırlar; sınırlamak zorundadır. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin rejimi laiktir; AKP istese de teokratik (dine dayalı yönetim biçimi) değildir. İsteyen mümin, özel hayatında dinin baskı, saldırı ve zulmüne katlanır. Kendi bileceği iştir. Ancak, bireysel ve kamusal hayatta dinin belirleyıci olmasına katlanmayanlara, dinin ve radikal dindarların gücenmek ve küsmek gibi hak ve özgürlüğü bulunmamaktadır.
Özdemir İnce / CUMHURİYET
Cümle anlamsız, çünkü: Parti genel başkanı Sünni Müslüman vatandaşlarımızı işaret ediyor ama bu memlekette Hıristiyanlar, Museviler, Şiiler, Aleviler, ateistler, teistler ve daha niceleri yaşamakta. Sünni İslamcılar dışında kalan inanç sahiplerinin, bazı çok istisnalar dışında, Cumhuriyete küs olduklarını düşünmek mümkün mü?
Cumhuriyetçi Müslümanlar, Hıristiyanlar, Museviler, Şiiler, Aleviler, ateistler, teistler neden dinleriyle, başkalarının inançlarıyla barışık olmasınlar. Demokratik ülkelerde bunun aksi düşünülemez.
***
***
Hepimizin önünde AKP ve R. T. Erdoğan örneği var. Türkiye’nin selameti için “dinle barışık olma” zorunluluğunu ancak bir radikal dinci söyler. Anayasanın 24 ve 25. maddeleri özgürlük ve bağımsızlığın tek güvencesidir. Ama biliyoruz ki, Başyüce’nin devr-i saltanatında artık ne hükümet ne de anayasa güvencedir; dahası anayasanın bile güvenliği tehlikededir. Ama buna karşın, anayasanın 24 ve 25. maddelerini okumak zorundayız:
***
VI. Din ve vicdan hürriyeti MADDE 24. - Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.
14. üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir.
Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.
Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.VII. Düşünce ve kanaat hürriyeti
MADDE 25. - Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.
***
Özdemir İnce / CUMHURİYET