2 Ekim 2022 Pazar

Brezilya'da seçimler: Güney Amerika'da bir 'sol dalga' mı geliyor? - KAYA EMRE UZMAY / SOL-Söyleşi

 Erhan Nalçacı'yla Latin Amerika'nın en büyük ülkesindeki siyasi atmosfer ve kıtanın geri kalanındaki siyasi yönelimleri konuştuk.


Brezilya bugün sandık başına gidiyor. Birçok anket sonucuna göre mevcut cumhurbaşkanı aşırı sağcı Jair Bolsonaro'nun seçimden zaferle çıkma ihtimali imkânsıza yakınken, favori aday olaraksa eski cumhurbaşkanı Lula da Silvia öne çıkıyor.

İşçi Partisi'nin adayı Lula geniş bir sol ittifak tarafından destekleniyor. Lula, Bolsonaro döneminde artan yoksullukla mücadele sözü verirken aynı zamanda ABD'yle ülkesinin arasına mesafe koyma ve "bağımsız ve tarafsız" bir dış politika izleme vaadinde bulunuyor.

Brezilya'daki seçim atmosferini ve Latin Amerika'da son yıllarda artan "ABD karşıtı sosyal adaletçi iktidarlar" ekolünü yazarımız Prof. Dr. Erhan Nalçacı'yla konuştuk...

'Örtülü darbe bir yanıyla boşa çıktı'

Bugün Brezilya sandık başına giderken mevcut Cumhurbaşkanı Jair Bolsonaro'nun kaybedeceğine neredeyse kesin gözüyle bakılıyor. İktidara gelmesi de tartışmalı bir hükümet darbesiyle mümkün olan Bolsonaro kendisine dönük bu kadar tepkiyi nasıl toplayabildi?

Öncelikle şunu söylemeliyiz; Brezilya’da yaşanan süreç bir örtülü darbeydi ve onu inandırıcı şekilde sürdüremediler. Lula iki sene hapis yattı ve sonra aklandı, dolayısıyla o örtülü darbe bir yanıyla boşa çıktı.

Ayrıca Bolsonaro iktidarı pandemi döneminden çok kötü etkilendi, çünkü çok çok başarısız bir sınav verdiler. İnsanlık dışı ve bilim dışı bir politika izlediler ve Brezilya halkı kırıldı pandemide, en çok kayıp veren ikinci ülke oldu.

Yine pandemiye de bağlı olarak işsizlik, yoksullaşma, halkın yaşam koşullarının kötüleşmesi çok bariz şekilde belli oldu. Onun dışında Brezilya yağmur ormanlarının yok edilmeye çalışılması, ABD’yle olan bağlantı gibi olayları da göz önünde tutarsak, bütün bunlar Bolsonaro’ya dönük yoğun tepkinin sebepleri olarak ele alınabilir.

Çok hızlı şekilde yıpranmış bir iktidar var. Diğer yandan Lula dönemini Bolsonaro dönemiyle karşılaştırdığımızda da düzen içinde oldukça parlak, daha sosyal adaletçi, Brezilya’nın bağımsız bir ülke olarak öne çıkması, BRICS üyesi olması, bütün bunlar halk tarafından hatırlanıyor. Şimdiyse yüzde 15’lik bir oy farkından bahsediliyor, hatta Lula’nın ilk turda seçimleri kazanması ihtimali üzerinde bile duruluyor.

Burada “Bolsonaro izin verecek mi buna?”, “Bir iç kargaşa, darbe olacak mı?” soruları akıllara geliyor. Ben buna çok ihtimal vermiyorum ama bir şey söylemek de mümkün değil, bunlar da olasılık dahilinde. Brezilya gibi bir ülkeyi ABD bırakmak istemeyebilir ve seçimlerden sonra, belki de hemen seçimlerden önce, çok büyük bir hile olmazsa, bir iç kargaşa olasılığını da şu anda dışlayamayız.

Brezilya bir taraftan dünyanın en büyük onuncu ekonomisiyken aynı zamanda da yüzde 16’lık evsizlik oranına sahip. Ülkedeki eşitsizlikler Bolsonaro döneminde daha da arttı. Bunların ışığında Bolsonaro'nun gözden düşmesine giden süreç nasıl işledi?

Evet Bolsonaro döneminde bunlarda ciddi bir artış oldu, sosyal adaletsizlikte, özellikle pandemiyi yönetememelerinin etkisi olarak çok büyük bir artış oldu.

Sonuçta ABD emperyalizmi kendisine yönetici arıyor, Brezilya sermayesinin en muhafazakâr kesimi kendisine yönetici arıyor. Dolayısıyla Bolsonaro gibi bilim karşıtı, çağ dışı birisini bulabildiler ancak. Bu bir yerde kaçınılmaz bir şey, sahiplerinde aramak gerekiyor Bolsonaro’nun karakterinin sebebini.

Brezilya pandemi sırasında sosyal politikaların olmamasının sonucu olarak da çok büyük bir sosyal yıkım yaşadı. Ülke böyle bir ortamda seçime giriyor.

'Buna sosyal demokrat bir program diyebilirz, ama “sol” bir program olamaz'

Lula’nın destekçileri sadece kendi partisinden oluşmuyor, aynı zamanda Brezilya Komünist Partisi (PCdoB) de dahil birçok sol örgüt tarafından destekleniyor. Ancak Lula temel hatlarıyla kamucu bir plana sahip değil, sosyalist bir figür de değil. En iyi hatlarıyla sosyal demokrat olarak tarif edilecek bir aday. Lula’ya dönük yoğun sol desteğin arkasında büyük bir Bolsonaro karşıtlığının yattığı düşünülebilir mi?

2017’de PCdoB’un kongresine katılma şansım olmuştu, derin tarihi ve köklü bir geleneği olan bir parti. Kitlesel bir parti, pek çok belediyeyi elinde tutuyor.

Kongre sırasında Lula’yı sahneye çıkarttılar, Lula elinde gezici mikrofonla bütün sahne boyunca dolaşarak konuştu ve büyük bir sempati topladı. Bu çok ilginç bir olaydı. Şöyle örnek vereyim, bu Türkiye’de TKP’nin kongresinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun gelip kürsüye çıkması, elinde gezici mikrofonla sahnede şov yapması, delegeler arasında çok büyük alkış toplaması gibi bir şey olurdu.

PCdoB’un programı da aşamacı özellikler gösteriyor, dolayısıyla bakıldığında programatik olarak çok büyük bir fark yok aralarında aslında Lula’yla. Bu sayede kongrede yer verebiliyorlar ve bu kadar rahat destekleyebiliyorlar diye düşünüyorum.

Lula’nın programı sosyal demokrat ve vergi adaletine kısmen dayanıyor. Yoksulluğun önlenmesine dayandığı doğru ama sömürüye karşı değil, Brezilyalı tekellere, büyük şirketlere karşı değil, aksine onlara yeni alanlar açma arayışında Lula.

ABD emperyalizminden daha bağımsız, hatta ABD emperyalizmine karşı, ancak Lula’nın Brezilya sermayesini Latin Amerika’ya yayma ve Güney Afrika’ya yayılmacı politikaları olan bir programı olduğunu düşünüyorum. Buna sosyal demokrat bir program diyebilirz, ama “sol” bir program olamaz.

Özellikle 2008’den sonra emperyalist hegemonya krizi derinleşti ve Brezilya sermayesi tekrar yerini aradı dünyada. Bunun dışında Afrika’da Lula döneminde çok büyük bir sermaye akışı vardı, 500’den fazla Brezilyalı sermaye grubu Afrika’ya yayılmış durumda, hammaddelere el koyma üzerinden dönen bir program yürütüyorlar.

Brezilya’nın sermaye sınıfının merkezinde durduğu, Latin Amerika ülkelerinin arasında emperyalist bir birliğin hedeflendiği anlaşılıyor. Bu da yanlış bir sol algı içerisinde kaybolup gidiyor. Bunun altını çizmemiz gerekiyor ve çok iyi takip etmemiz gerekiyor.

'İnsanın insanı sömürüsünü karşısına almıyor'

Kıta genelinde Lula gibi birçok figür ortaya çıktı. Hatta son seçimlerde Kolombiya’da, Şili’de ve Peru’da da ABD’ye bağlı olmayan, komünist partilerin de destekledikleri “sol” adaylar iktidara geldi. Ancak bu ülkelerde gerçek bir sol dalganın hakim olmasından bahsedilebilir mi?

2005’te Venezuela’da demokratik gençlik federasyonunun kongresi olmuştu, ben de katılmıştım. O dönem dünyada yaprak oynamıyordu, gericilik dönemi içerisindeydik SSCB’nin yıkılmasından beri. Gittiğimizdeyse çok şaşırdık, her yerde devrimci sloganlar asılı, askerler bize “yoldaş” diye hitap ediyor, Hugo Chavez çok sosyalizan konuşmalar yapıyor... O zaman yazdığım yazılarda “2’li iktidar” tarif etmiştim, hem işçi sınıfının hem de burjuvaların iktidarda olduğu bir geçiş dönemi... Daha sonradan bu akım büyüdü, başka örnekler çıktı, “pembe sol” ismiyle anılmaya başladı. Fakat ben şimdi geriye bakınca o yıllar hata yaptığımı düşünüyorum, sonuçta burada sermaye sınıfının iki kliği söz konusu, bir taraftan ABD’ci, daha komprodor, ABD sermayesinin çıkarlarıyla paralel, tutucu sermaye sınıfı duruyor. Diğer taraftaysa Latin Amerika’nın ABD’den bağımsızlığından yana, Latin Amerika’nın siyasi entegrasyonundan yana, sosyal adaletçi programa sahip bir klik var.

Baktığımız zaman Güney Amerika’da ABD bastırıyor bunları, darbeler oluyor, renkli devrimler oluyor, meclis darbeleri oluyor, ne derseniz diyin. Sonra ama o baskı kısa süre sonra geriye dönüyor. Dolayısıyla bu anayasacı demokrat programın Latin Amerika sermayesinin bir genel programı olması dikkat çekiyor. Söz konusu anayasacı demokrat program, anayasa önünde eşitlik talep ediyor, etnik eşitlik, kadın erkek eşitliliği, biyo çeşitlilik, vergi adaleti öngörüyor. Ama katiyen mülkiyet eşitliğini savunmuyor. Dolayısıyla insanın insanı sömürüsünü karşısına almıyor. Öte yandan anti-ABD’ci olmalarına karşın anti-emperyalist olduklarını düşünmüyorum. Güney ve Orta Amerika’nın birliği ve kapitalist şekilde yayılmasını öngören bir programla karşı karşıyayız.

Bütün bu programlara renk veren kadın-erkek eşitliği, ekolojik programlar... Bunlar aslında mülkiyet eşitliği olmadığı sürece gerçekçi de değil, ancak bir illüzyon yaratıyor. Yaşadıkça daha iyi göreceğiz.

KAYA EMRE UZMAY / SOL-Söyleşi

Zülal Kalkandelen: Cumhuriyet'in kazanımlarını sosyalist politikalarla buluşturmak gerekiyor - VOLKAN ALGAN / SOL-Söyleşi

 Gerici odakların son dönemde sıkça hedef gösterdiği Cumhuriyet yazarı Zülal Kalkandelen soL'un sorularını yanıtladı.


Son dönemde iktidar trollerinin, gazeteci olduğu iddiasındaki yobaz kalemlerin en çok hedef aldığı isimlerden birisi Cumhuriyet yazarı Zülal Kalkandelen.

Muhalefet bloğunun laiklik için AKP'nin tarifini kabul etmesi, şımarmış gericiliğin saldırılarını görmezden gelerek geçiştirmesi, "gericilik tehdidini" iktidarın işine yarayan "suni bir tartışma gündemi" olarak görmesi bu saldırılara zemin hazırlayan başlıca nedenler olarak sayılabilir. 

"Aslında altılı masa, “özgürlükçü laiklik” diyerek, AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaklaşımını benimsedi." diyen Kalkandelen, sorularımıza verdiği yanıtta çözümü de şu tarifle özetliyor:

"1923'te kurulan Cumhuriyet'in kazanımlarını, laik, bağımsız ve anti-emperyalist ilkeleri sahiplenerek güçlendirmek gerekiyor. Bunu yapmak için de bu kazanımları, emekçilerin haklarını gözeten kamucu, sosyalist politikalarla buluşturmak gerekiyor."

***

Zülal Hanım, 2012'de “İdris Küçükömer’in tezleri: İkinci Cumhuriyetçiliğin Temelleri” kitabınız çıktığında soL için röportaj yapmıştık sizinle. 10 yıl geçmiş üzerinden, benim de soL'a hazırladığım ilk röportajlardan biriydi. Öncesinde toplumda başlayan kıpırdanış 2013'te Gezi'yle birlikte büyük bir patlamaya dönüştü. Sonrası, bugüne kadar devam eden, bitmeyen bir tartışma, mücadele faslı. Bu 10 yılı size sorarak başlayalım istiyorum... İkinci Cumhuriyetçiler biz röportajı yaptığımız zamanda, 2012'de, pek muteberdiler! "Yetmez ama Evetçi"lik henüz bugünkü gibi herkes için utanılacak bir siyasi fiyasko değildi, bilakis... O imzacılar çoğunu bugün muhalefet saflarında görüyoruz. Tabii yine en doğruyu onlar savunuyor! Kitabınızı okumamış olanlar için de bilgilendirici olsun: İkinci Cumhuriyetçiler derken neyi kastediyordunuz kısaca bahseder misiniz? Türkiye'nin AKP'li yıllarında nasıl bir rol oynadılar ve bugüne gelecek olursak, şimdi neyi savunuyorlar?

Kitap hakkında o dönemde yapılan ender röportajlardan biriydi. O dönemi ve geleceği çok yakından ilgilendiren bir konuya odaklanmasına karşın medyada yok sayıldı o kitap. Çünkü sizin de hatırlattığınız gibi, 2. Cumhuriyetçiler'in çok popüler olduğu günlerdi. Yaşadıkları hezimet nedeniyle bugün seslerinin tonu biraz kısılsa da yine her yerdeler aslında.

Siyasi tarihimizde 1960’lardan itibaren telaffuz edilen İkinci Cumhuriyet fikri, 1990'larda Sovyet bloğunun çöküşü ve küreselleşmenin gelişmesiyle birlikte ulus devletlerin gelişen kapitalizmin önünde engel olarak görülmeye başlandığı bir dönemde yaygın olarak gündeme geldi. 1923’te kurulan Cumhuriyet’in geniş halk yığınlarını temsil etmediği, laik ve elit bürokrat kesimin Cumhuriyet’ten nemalandığı ve çoğulcu olmadığı düşüncesiyle, Cumhuriyet Türkiyesi'nin kurumlarını tümüyle reddeden, Cumhuriyet’in eğitim reformunu, aydınlanma hedefini, kulluktan yurttaşlığa geçiş sürecini görmezden gelerek, Cumhuriyet tarihini sadece bir baskı dönemi olarak algılayan grup, herhangi bir sınıfsal çözüm önermeden, aslında sağ partilerin ülkenin başına bela ettikleri her türlü sorunu laik Cumhuriyet'in üzerine yükleyerek 2. Cumhuriyet'i kuracaklarını iddia ettiler.

İdeolojik olarak üzerine oturdukları zemin öylesine oynaktı ki ancak etik açıdan zayıf olanlar o yalpalamayı kaldırabilirdi. Nitekim "özgürlük", "eşitlik" diyerek sırtlarını dayadıkları yer, emperyalizm destekli siyasal İslamcı AKP'ydi. Demokrasinin sadece bir araç olduğunu, kendisinin "şeriatçı" olduğunu söyleyen Erdoğan'dan bir "demokrasi kahramanı" yaratmaya çalıştılar ama yarattıkları bu hayalet, onların da kabusu oldu. Yıllarca Avrupa ve Amerika'da AKP'nin reklamını yapmak için kent kent gezip fonlananlar, "Yetmez Ame Evet" diyerek, tüm adalet sistemini Cemaat'in eline teslim etti. AKP'nin demokrasiyi güçlendireceği yalanına halkı inandırmak için kanal kanal dolaşıp ekranları parsellediler, köşelerinden kumpas davaları için rıza ürettiler.

Lideri ABD korumasında olan Gülen Cemaat’ine ait Türkiye Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın verdiği ödülleri almak için "sol" liberaller sıraya girdi! Cemaat'in düzenlediği Abant kamplarına, İkinci Cumhuriyetçiler akın etti. Bu yapıların laiklik ve cumhuriyet karşıtı olması, açıkça şeriat istemeleri onlar için sorun değildi.

Gülen Cemaati’nin aslında FETÖ olduğu 15 Temmuz 2016’da ortaya çıkınca “kandırıldık!” dediler; oysa kimse kandırılmadı, her şey ortadaydı, AKP ile Cemaat beraber yürürken paylaşım ve iktidar krizi çıkınca birbirlerine girdiler; çıkarlar bozulunca masalar dağıldı.

O tarihten sonra İkinci Cumhuriyetçilerin bir bölümü, faşizm kendilerine de yönelmeye başlayınca, soluğu yurtdışında aldı. Zaten temasta oldukları, yıllarca fonlandıkları kurumlarda iyi maaşlı pozisyonları hazırdı. Cemaat ile olan ilişkileri nedeniyle hapse girenler de oldu. Bir bölümü ise, aynı iktidar partisindekiler gibi, "kandırıldık!" diyerek paçayı kurtardı; içtenlikle bir özeleştiri bile yapmadan hâlâ yazıp çiziyorlar, bir kısmı yine ekranlarda boy gösteriyor. Şimdilerde işin ucu kendilerene de dokunduğu için "sıkı muhalif" rolünü üstlendiler. Oysa ne dedilerse yalanlanan bu insanlar, AKP'ye ve FETÖ'ye verdikleri destek için, bu belayı ülkenin başına sardıkları için, halkı kandırdıkları için özür borçlular.

Siz, bugün de, kökleri "2. Cumhuriyetçiler" dediğiniz kaynağa yaslanan liberal tehdidin devam ettiğini düşünüyorsunuz, uyarı da içeren yazılarınızdan görüyoruz bunu. İleri sürdükleri fikirler bu kadar yanlışlanmışken bu tehdit hala nasıl canlı kalabiliyor size göre?

Türkiye'de siyasi duruşunuz netse, başından beri doğru bildiğiniz yolda tutarlı bir görüşü savunuyorsanız, pek sevilmiyorsunuz. Aksine duruma göre pozisyon alıyorsanız, "Bu kişi bir gün bizim de işimize yarar" yaklaşımıyla destekleniyorsunuz.. Liberaller bu yaklaşıma en uygun insanlar. Kaygan zeminde patinaj yapıp duruyorlar. Düşe kalka birileriyle yolları kesişiyor; içlerinden birinin ortaya attığı "kullanışlı aptallık" bu olsa gerek.

Üniversitelerde, kültür- sanat ve yayıncılık sektöründe, "sivil toplum" adını verdikleri alanlarda, medyada liberal tehdidin devam etmesinin nedeni, elbette uzun yıllardır emperyalizmin bu alanlarda fonlar aracılığıyla sağladığı büyük destek. Bu yolla muazzam bir ağ da kurulmuş durumda. Çeşitli vakıflar, dernekler, sayısız oluşum bu ağın içinde. Hak mücadelesi verilen hemen her alanda bu nedenle hakimler. Bunların AKP gibi siyasal İslamcı bir parti ile kol kola girmelerinin nedeni, laik Cumhuriyet'e olan düşmanlıklarıydı. Ortak hedefleri buydu. Türkiye’nin Ortadoğu’da kendi çıkarlarına hizmet edecek şekilde yapılandırılmasını amaçlayan emperyalizm, içeride işine yarayacak aparatları her dönemde buldu. AKP, Cemaat ve solcu eskisi liberallerin buluşmasını bu çerçevede görmek gerekir. Bu tehdidin canlı kalması için her türlü desteğin bugün de verildiğine kuşku yok.

Bağlantılı bir konuya girmek istiyorum. Laiklik meselesi... Yazılarınızda, konuşmalarınızda laiklik konusunda muhalefete ciddi eleştirileriniz oluyor: Gericiliğe 'taviz verdiği', hatta 'uzlaştığı' hususunda. Az önce üzerinde durduğunuz liberal kesimin temsilcileri de aslında tam olarak bu uzlaşının peşinde gibi görünüyor, bu konudaki gözlemleriniz nelerdir? İçinden geçtiğimiz süreçte "liberal"lerin nasıl bir misyonla hareket edeceğini düşünüyorsunuz?

AKP döneminde Türkiye’de laiklik anayasada sadece şeklen var ama özü itibarıyla rafa kalktı. Gerçekte laiklik, ülkenin, referanslarını dinden almayan yasalarla yönetilmesidir. Oysa bugün sadece türban meselesine indirgendi; türban her yere, hatta anaokullarına kadar girince bunun adına “esnek ya da özgürlükçü laiklik” denilerek kavramın içi boşaltıldı. Böyle bir ortamda, muhalafetin gereken tepkiyi vermediği her yobaz saldırıdan sonra daha ağırı geldi, suskunlukları siyasal İslamcı AKP’nin önünü açtı.

Altılı masadakiler, parlamenter sistemi demokrasi ile taçlandıracaklarını vaat ediyor ama demokrasinin ilk şartı olan laiklik, açıkladıkları bildiride sadece “Din ve Vicdan Özgürlüğü” başlığı altında sadece bir kere geçiyor. Aslında altılı masa, “özgürlükçü laiklik” diyerek, AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaklaşımını benimsedi. Unutanlara hatırlatalım: 5 Şubat 2011'de Başbakan olan Erdoğan, laiklik ilkesinin anayasaya girişinin yıldönümünde açıklama yapmış ve laikliğin özgürlükçü bir yaklaşımla yorumlanması gerektiğini söylemişti. Karamollaoğlu’nun, Akşener ve Gültekin Uysal’ın, AKP’nin içinden çıkan Davutoğlu ile Babacan’ın, anayasal ilke olan laikliği çarpıttıkları ortada olsa da yıllardır izledikleri siyaseti düşününce, Erdoğan’ın yorumuna katılmalarını garipsemiyorum. Ancak Kılıçdaroğlu’nun kendi partisinin ilkelerinden biri olan laikliğin İslamcı bir yaklaşımla yapılan yorumuna desteği dikkat çekici.

Bu yorum, yıllarca laiklik konusunda endişe taşıyanlarla "laikçi" diyerek dalga geçen liberallerin yaklaşımına da uygun düşüyor. Bunların bir kısmı HDP'nin Danışma Kurulu'na seçildi. 1925'te devrim kanunu ile kapatılmış olan tarikatların ve cemaatlerin dağıtılması gerektiğine dair ne altılı masadan ne de liberallerden bir şey duyduk. "Sivil toplum örgütü" diyerek kılıfa soktukları bu gerici yapıları kollamaya devam edeceklerdir. Liberaller, AKP'nin 2002 versiyonunun peşinde. Çünkü misyonları yeniden o dönemdeki politikaları güçlendirmek.

Peki Sağ'la uzlaşmanın, kucaklaşmanın; Kılıçdaroğlu'nun deyimiyle de 'helalleşmenin' dinci gericiliği geriletmekte başarıya ulaşma şansı olduğunu düşünüyor musunuz? Ya da "böyle bir niyet var mı sahiden" diye de sorabiliriz soruyu.

Ben "helalleşme" politikasının doğru olduğunu düşünenlerden değilim. Toplumdaki kutuplaşmaya karşı iyi niyetle düşünülmüş bir uzlaşma sağlamayı amaçladığı belirtiliyor ama "helalleşme" kavramı, her zaman bir tür özür ve pişmanlık da içerir. CHP lideri, helalleşme ile hesaplaşma arasında denge kuracağını açıklıyor ama sonuçta bu bir orta yolculuğu da işaret ediyor. Ben yaşanan son 20 yıldan sonra Türkiye'nin orta yolcu bir yaklaşıma değil, net bir duruşa ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Hesap sorulacak bazı kesimleri saydı Kılıçdaroğlu, "bu ülkede yolsuzluk yapanlar, kul hakkı yiyenler, er ya da geç hesaplarını verecek" dedi. Usulsüzlük, yolsuzluk yapan, ihaleye fesat karıştıran, kamu kaynaklarını kullanırken zarar yaratanlardan hesap sorulacağını açıkladı CHP'liler. İyi ama dinci gericiliği topluma dayatıp hayatı nefes alınmaz hale getirenlerden, nefret söylemleriyle toplumun farklı kesimlerini hedef yapanlardan da hesap sorulacak mı? Geçenlerde İstanbul'da LGBTİ karşıtı miting yapılırken sesleri çıktı mı? Tarikat ve cemaat yapılanmaları dağıtılmadan Türkiye'de dinci gericiliğin geriletilmesinin başarıya ulaşma şansı yok. Oysa bakıyoruz ki kadınları aşağılayan bir tarikat şeyhi vefat edince parti temsilcileri cenaze töreninde yan yana diziliyor. Bu da herhalde helalleşme politikasının gereği olsa gerek.

Tabii Sağ'a, gericiliğe verilen tavizlerin, AKP'nin 'ideolojik hegemonyasını' utangaçça kabul etmenin bir bedeli oluyor. Bunu en çok ödeyen, sosyal medyadaki dinci trollerin en çok hedefe aldığı isimlerden birisiniz. Bu tür saldırılar karşısında sosyal medyadan size desteklerini ileten çok geniş bir kesim olduğunu da görüyoruz ama bu destek 'gerçek hayatın' içinde de devam ediyor mu, yoksa daha çok 'bu dönem biraz daha uzlaşmacı olmak lazım' türünden tavsiyeler mi ağır basıyor?

Tehdit sadece sosyal medyadaki trollerle sınırlı kalmıyor; Yeni Akit geçenlerde bir hafta içinde üç kere beni hedef gösterdi. Dinci gericiliğe, şeriatçılara karşı durup laikliği savunan bir gazeteci olarak sürekli tehditler alıyorum. Destek iletenler de oluyor ama açıkçası onlar aldığım tehditler kadar fazla değil ne yazık ki. Geçen hafta sonu İlerici Kadınlar Derneği'nin 2. Türkiye Konferansı'nın sonunda yayınlanan deklarasyon kapsamında, bana yönelik saldırılara karşı yanımda olduklarını bildiren bir karar da alındı. Onu ayrı bir yere koymam gerek. Dediğiniz gibi çok sayıda insan, "bu dönemde biraz bu konulara değinme, biraz sosyal medyadan uzaklaş, daha ılımlı ol" şeklinde tavsiyelerde bulunuyor. Oysa gericilerin yapmak istediği de bu; insanları sindirmek. Görüşlerimi yazmak, aydınlanma mücadelesine omuz vermek, benim görevim ve sorumluluğum. Susma zamanı değil.

Cumhuriyet'in 100. yılına giriyoruz. Bir asır sonra Cumhuriyet değerlerinden geriye kalanlar konusunda manzaranın pek de parlak olmadığı açık. Sizce laiklik gibi, bağımsızlık gibi bu değerleri yeniden kazanmanın yolu nereden geçiyor?

1923'te kurulan Cumhuriyet'in kazanımlarını, laik, bağımsız ve anti-emperyalist ilkeleri sahiplenerek güçlendirmek gerekiyor. Bunu yapmak için de bu kazanımları, emekçilerin haklarını gözeten kamucu, sosyalist politikalarla buluşturmak gerekiyor. Dinci gericiliğin neoliberal politikalarla bütünleşerek tüm dünyada sağın önünü açtığını düşünürsek, Cumhuriyet değerlerini yeniden kazanmanın başka yolu da yoktur.

AKP'nin Türkiye'yi emperyalizmin Büyük Orta Doğu Projesi'ne dahil etmesinin halka bedeli çok ağır oldu; "ılımlı İslam" aldatmacasının ülkede yarattığı tahribat yıkıcı oldu. Bütün bunlardan kurtulup yeniden aydınlanmayı atağa geçirmek için sol siyasete büyük iş düşüyor. Elbette seçimde AKP rejiminden kurtulmak için sol üzerine düşeni yapacak. Ancak söz konusu atak, sadece seçim odaklı değildir. Bu nedenle Türkiye'de önümüzdeki dönemde Sosyalist Güç Birliği bileşenlerinin rolünün hayati önemde olacağını düşünüyorum. Solun sesinin yükseleceği ve daha geniş kesimlere ulaşacağı bir dönem olacaktır. Toplumda örgütlenmeyi hızlandırmak ve eğitim için çabaları yoğunlaştırmak gerekiyor. Çünkü biliyoruz ki örgütlü bir halkı hiçbir güç yenemez.

 VOLKAN ALGAN / SOL-Söyleşi


KISA KISA GÜNDEM (2 Ekim 2022)

 1) Konyaspor tribününde jakuzi sefası. Kim giriyor maç günü buna (Yeniçağ)

Süper Lig ekibi Konyaspor, stadın loca bölümüne jakuzi yaptırdı.(https://www.yenicaggazetesi.com.tr/kim-giriyor-mac-gunu-buna-konyaspor-tribununde-jakuzi-sefasi-583303h.htm)

2) Akaryakıta zam geldi (Yeniçağ)

Brent petrolün varili uluslararası piyasalarda 87,25 dolardan işlem görürken, birçok dünya ülkesi akaryakıta indirim uyguluyor. Türkiye'de ise akaryakıt ürünlerinden kalyakın litre fiyatı 67 kuruş,  fuel oilin 16 kuruş, yüksek kükürtlü fuel oilin ise 57 kuruş zamlandı.(SIRADA BENZİN VE MOTORİN VAR)  Zam ile birlikte İstanbul'da güncel kalorifer yakıtının fiyatı 18.84 TL/lt, fuel oilin fiyatı 16.07 TL/lt ve yüksek kükürtlü fuel oilin fiyatı 8.83 TL/lt oldu. 4 Ekim Salı günü, motorine 1 lira 25 kuruş, benzine 96 kuruş zam gelecek. Son dakika değişikliği olmazsa söz konusu zam 4 Ekim Salı günü saat 00.01’den itibaren geçerli olacak.

3) Diyanet’in 'bağımız kalmadı' dediği Mustafa Demirkan ile Ali Erbaş bir kez daha yan yana (Yeniçağ)


Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Mustafa Kemal Atatürk’e lanet okuyan ve kurumunun “bağı yok” dediği Mustafa Demirkan ile icazet töreninde bir araya geldi.
(https://www.yenicaggazetesi.com.tr/diyanetin-bagimiz-kalmadi-dedigi-mustafa-demirkan-ile-ali-erbas-bir-kez-daha-yan-yana-583479)

4) Eski AKP’li vekil yolsuzluktan tutuklanan kardeşini böyle savundu: Suriye'den alınan ganimet helaldir (Yeniçağ)


Şanlıurfa Toprak Mahsulleri Ofisi’nde (TMO) yolsuzluk yapıldığı iddiasıyla tutuklanan TMO Şanlıurfa Şubesi Müdür Yardımcısı Abdurrahman Bağlı'nın ağabeyi eski AKP Milletvekili Mazhar Bağlı, bir yıl sonra sessizliğini bozarak, "Ayrıca İslam hukukunda ganimet müessesi vardır ve Suriye savaş ganimeti helaldir" dedi.
(https://www.yenicaggazetesi.com.tr/eski-akpli-vekil-yolsuzluktan-tutuklanan-kardesini-boyle-savundu-suriyeden-alinan-ganimet-helaldir-583473h.htm)
 
5) A Milli Kadın Voleybol Takımı son 16 turuna grup lideri olarak yükseldi (Sözcü)


A Milli Kadın Voleybol Takımı, FIVB Dünya Şampiyonası B Grubu'ndaki son maçında Polonya'yı 3-2 yenerek son 16 turuna grup lideri olarak yükseldi.
(https://www.sozcu.com.tr/spor/diger-sporlar/a-milli-kadin-voleybol-takimi-son-16-turuna-grup-lideri-olarak-yukseldi-7394757)

6) Yurttaşlar zorla çıkartılmıştı: Erdoğan'a yakın isme 789 milyon TL'lik Tokatköy ihalesi (SOL)

Yurttaşların kapılarının kırılarak ve biber gazı sıkılarak zorla tahliyesinin yapıldığı Tokatköy’de kentsel dönüşüm ihalesi Erdoğan’a yakınlığıyla bilinen İbrahim Turgut’un şirketine verildi. (https://haber.sol.org.tr/haber/yurttaslar-zorla-cikartilmisti-erdogana-yakin-isme-789-milyon-tllik-tokatkoy-ihalesi-350285)

7) Kent Ormanı'nı millet bahçesine dönüştürme projesine karşı çalışma başlatıldı (SOL)
Edirne de Kent Ormanı, Millet Bahçesine dönüştürülme projesine karşı kurulan Söğütlük Doğal Kalsın Platformu, yönetim kurulunu seçti. (https://haber.sol.org.tr/haber/kent-ormanini-millet-bahcesine-donusturme-projesine-karsi-calisma-baslatildi-350326)



1 Ekim 2022 Cumartesi

Tarihi Rum evi arazisinde süren inşaat çalışmaları durduruldu - Şeyda Öztürk / Cumhuriyet

 

1985 yılında Kayalar Holding'e satılan Moda Caddesi’ndeki tarihi Rum evinin arazisindeki inşaat çalışması bölgede arkeolojik buluntuların ortaya çıkmasından dolayı durduruldu.


İstanbul Kadıköy’deki tarihi Rum evinin arazisi yıllarca Kayalar Holding tarafından otopark olarak kullanıldıktan sonra 2 Eylül’de yapılaşmaya açıldı. Kayalar Holding’in internet sitesinde yer alan bilgiye göre projenin toplam 10 adet 4+1 daire, 2 adet 5+2 ve 6+2 daire ve 4 dükkândan oluşması öngörülüyor.

Bölgede yaşayan yurttaşlar ise projeye hem tarihi Rum evinin yeniden inşa edilmesini istediği hem de mahalledeki tarihi yapıların olumsuz etkilenebileceğinden dolayı karşı çıktı.

664 sayılı İlke Kararı’nı da örnek gösteren yurttaşlar, “Kararda ‘Tescilli parsellere komşu olan veya aralarından yol geçse dahi bu parsele cephe veren parseller koruma alanı olarak kabul edilir’ deniyor” ifadelerini kullandı.

            (Tarihi evin arazisinde 10 daire ve dört dükkândan oluşan bir binanın inşaatı başlatılmıştı.)

Tepkilerin ardından çalışmalar, geçen günlerde son buldu. Birkaç gün sessiz duran iş makineleri bölgeden çıkarıldı. Sessizliğin ardından ise bölge, Kadıköy Belediyesi ekipleri tarafından mühürlenerek kapatıldı. Arkeolojik buluntuların bulunduğu bölgede, arkeoloji müzesi çalışma başlatacak. Çalışmaların ardından ilgili kurula bilgi verilene kadar alan mühürlü kalacak. 

                 (Arazi sahipleri, mühürleme işlemi yapıldığının görünmemesi için mührü ters çevirdi.)

6-7 EYLÜL OLAYLARINDA TERK EDİLMİŞTİ

Tarihi ev, 6-7 Eylül olayları sırasında terk edildi. Emanetçilerin ardından Hazine’ye devredilen yapı 1978’te “İçi ve dışıyla olduğu gibi korunması gerekli yapılardan” kabul edildi ve tescillendi. 1985’te ise Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Yüksek Kurulu’nca tescili iptal edilen yapı birkaç ay sonra Kayalar Holding’e satıldı, 1996’da ise tamamen yıkılarak üzeri mıcırla kapatıldı.

Yıkımı belirleyen mahalleliler, ilgili kurumlara başvurarak 10 yıl süreyle bölgede inşaat yapılmasına engel oldu. Mülk sahibi, bölgeyi otopark olarak kullanmak için 2011’de ilgili kurumdan çalışma ruhsatı istedi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ise konuyla ilgili olarak ilgili kurulun görüşünü istedi. Aynı yıl içinde İstanbul 5 No’lu Koruma Bölge Kurulu’nun kararıyla “Dönemini temsil eden ender yapılardan olması ve yapının ihyasına yönelik her türlü şartın uygun olması nedeniyle” yapının tescillenmesine karar verdi.

Mülk sahibi kararın gözden geçirilmesi için Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ne başvuru yaptı. Ancak kurul “Binanın yeniden ihyası ve alanın otopark olarak kullanılamayacağı” kararına vardı. 2012’de ise Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu tarafından yapının tescili iptal edildi.

Şeyda Öztürk / Cumhuriyet



30 Eylül 2022 Cuma

KISA KISA GÜNDEM (30/Eylül/2022)

 


1) Çocuklarına öğle yemeği taşıyan anneler: Okul bahçesinde aç açına bekleyen çocuklar var (Adem KORKMAZ-Hakan PEKMEZ/Kocaeli-Evrensel)

Okuldaki çocuklarına öğlen yemeği taşıyan anneler, getirdiklerinin yetersizliğine vurgu yapıp ekliyor: “Yemek getiremeyen ailelerin çocukları aç açına okulda bekliyor” dedi.(https://www.evrensel.net/haber/471114/cocuklarina-ogle-yemegi-tasiyan-anneler-okul-bahcesinde-ac-acina-bekleyen-cocuklar-var)

2) Erciyes üniversitesine atanan rektörün ilk işi tiyatro yasağı ve yemek zammı oldu (Sadık İŞÇİ-Erciyes Üniversitesi Öğrencisi / EVRENSEL)

Erciyes Üniversitesi Rektörlüğü TÜİK’in enflasyonunu doğru bulmayıp bir öğünü 2.5 TL olan öğrenci yemekhanesine yüzde 100 zam yaptı ve yemek 5 TL oldu. (https://www.evrensel.net/haber/471118/erciyes-universitesine-atanan-rektorun-ilk-isi-tiyatro-yasagi-ve-yemek-zammi-oldu)

3) Kafkas Üniversitesinde yemekhane çilesi (Selda MANDUZ-Kars / EVRENSEL)

                                 
Kafkas Üniversitesinde yemekhane sırası | Fotoğraf: Evrensel

“Geçen sene 5 TL olan yemek ücretinin yüzde 50 zamlanması yetmiyormuş gibi bir de üstüne kuyruklar eklendi. Üniversite yönetimi ise durumun abartıldığını söylüyor." (https://www.evrensel.net/haber/471139/kafkas-universitesinde-yemekhane-cilesi)

4) Kur korumalı mevduat sisteminde değişiklik yapıldı (Evrensel)

Şirketler ve tüzel kişiler, 31 Aralık 2021 ile 30 Eylül 2022 tarihleri arasındaki herhangi bir tarihte bankalarda mevcut olan dolar, avro ve sterlin hesaplarını TL'ye çevirebilecek. Kur korumalı mevduat (KKM) sisteminde tüzel kişiler açısından değişiklik yapıldı.

Merkez Bankasının yeni düzenlemesine göre, şirketler ve tüzel kişiler, 31 Aralık 2021 ile 30 Eylül 2022 tarihleri arasındaki herhangi bir tarihte bankalarda mevcut olan dolar, avro ve sterlin hesaplarını Türk lirasına çevirebilecek. Resmi Gazete'de yayımlanan karar şöyle: "21/12/2021 tarihinde, Resmi Gazete’de yayımlanan Türk Lirası Mevduat ve Katılma Hesaplarına Dönüşümün Desteklenmesi Hakkında Tebliğ’in 4'üncü maddesinin birinci fıkrası, aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir: - Yurt içi yerleşik gerçek kişilerin bankalardaki, yurt içi yerleşik tüzel kişilerin ise 31/12/2021 ile 30/9/2022 tarihleri arasındaki herhangi bir tarihte bankalarda mevcut olan ABD doları, Euro ve İngiliz sterlini cinsinden döviz tevdiat hesabı ve döviz cinsinden katılım fonu hesabı bakiyeleri, hesap sahibinin talep etmesi halinde dönüşüm kuru üzerinden Türk lirasına çevrilir.- Bu Tebliğ yayımı tarihinde yürürlüğe girer; Tebliğ hükümlerini Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı yürütür." Tüzel kişilerin kur korumalı mevduat sistemine dahil olmasını sağlayan düzenleme, 31 Aralık 2021 tarihinde bankalarda bulunan döviz hesapları için geçerli olacak şekilde başlamıştı. Daha sonra bu süre 30 Haziran tarihine kadar olan hesaplar şeklinde değiştirilmişti.  Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren yeni kararla süre 30 Eylül'e uzatıldı. 

5) Devletin ajansı Soylu’nun yanına gizlenerek gidiyor (BİRGÜN)

                                                                                           
Fotoğraf: DHA
İçişleri Bakanı Soylu, bir haber nedeniyle kızdığı Anadolu Ajansı'na ambargo koydu. AA muhabirleri, Soylu'nun açıklamasını kurum logosunu söktükleri mikrofonla izlemek zorunda kaldı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'yla 'kamu yayıncısı' Anadolu Ajansı (AA) yetkilileri arasında gerginlik olduğu iddiaları, Mersin'deki polisevi saldırısında çekilen fotoğrafla başka bir boyuta taşındı.İddiaya göre abonelerine servis ettiği bir haberdeki MİT'le ilgili ifadelere sinirlenen Soylu, AA yöneticileriyle gerginlik yaşadı ve kurumun programlarını izlemesine ambargo koydu. Halktv.com.tr’nin haberine göre Anadolu Ajansı, 21 Eylül tarihinde Bursa'da 20 Nisan'da infaz koruma memurlarını taşıyan cezaevi servisine yönelik bombalı saldırıyla ilgili haberini yayınladı. Haberin detayında operasyonu MİT Başkanlığı ile Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı’nın ortak düzenlediği belirtildi. Ancak haber kısa sürede değiştirildi ve MİT’le ilgili ifadeler metinden çıkarıldı. Bu değişikliğin, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun müdahalesi üzerine yapıldığı iddia edildi. Ayrıca Soylu'nun, AA’nın üst düzey yetkilileriyle yaptığı telefon görüşmesinde gerginlik yaşandığı öne sürüldü. Ancak detaylar silinene kadar başta TRT olmak üzere birçok haber sitesi haberi ilk haliyle yayınladı. AA ise daha sonra operasyon hakkında açıklama yapan Soylu'nun sözlerini haberleştirmedi. Bunun üzerine Soylu AA'ya 'ambargo' kararı aldı.

6) Polis barışçıl eylemlere müdahale etmiyormuş! (İsmail Arı-BİRGÜN)

                                                                                                         
 Fotoğraf: DepoPhotos

BirGün CİMER’e “Bu yıl ülke genelinde kaç eyleme müdahale edildi?” diye sordu. Emniyet’in yanıtında kaç eyleme müdahale edildiği açıklanmayarak “Barışçıl olan hiçbir eylem/etkinliğe müdahale edilmemektedir” denildi. Düzenlenmek istenen eylem ve protestolarda emniyet güçlerin sert müdahalesi sık sık gündem oluyor. Yüzlerce yurttaş bu sert müdahaleler sırasında yaralanıyor veya tartaklanarak gözaltına alınıyor. Hatta polisin sert müdahalesinden gazeteciler de nasibi alıyor. BirGün Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi’ne (CİMER) “Bu yıl ülke genelinde düzenlenen kaç eylem ve gösteriye emniyet güçleri tarafından müdahale edildi? Bu müdahaleler sırasında kaç kişi gözaltına alındı?” sorularını yöneltti. Emniyet Genel Müdürlüğü’ne bağlı Güvenlik Daire Başkanlığı ise kaç eyleme müdahale edildiği ve kaç kişini gözaltına alındığına ilişkin soruları yanıtsız bıraktı. Emniyet’in yanıtında, “Ülkemizde 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu çerçevesinde barışçıl olan hiçbir eylem/etkinliğe müdahale edilmemektedir. Kanuna aykırı eylemlerde ise önce müzakere son çare müdahale prensibinden hareketle orantılılık ilkesi çerçevesinde gerekli müdahaleler yapılmaktadır” ifadeleri yer aldı.

7) Çevre Bakanlığı bütçesinden Emine Erdoğan’ın ajansına 'destek' (Sefa Uyar-Cumhuriyet)

Bakanlığın 2021’deki harcaması 9.8 milyar oldu. Bunun bir kısmı Emine Erdoğan’ın himayesindeki Türkiye Çevre Ajansı’na, bir kısmı KKTC’deki “saray” projesine aktarıldı.(https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/cevre-bakanligidan-butcesinden-emine-erdoganin-ajansina-destek-1986859)

8) 560 milyon TL’lik usulsüzlük yapılmış(Hüseyin Şimşek-BİRGÜN)

Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın kamu zararına neden olan ‘yap-işlet-devret’ projeleri için 560 milyon TL’lik müşavirlik ihalesi gerçekleştirildiği ve bu ihalelerin hiçbirinin yasalara uygun olmadığı tespit edildi.(https://www.birgun.net/haber/560-milyon-tl-lik-usulsuzluk-yapilmis-404479)

9) Dış ticaret açığı yüzde 159,9 arttı(BİRGÜN)

Dış ticaret açığı bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 159,9 artarak 4 milyar 307 milyon dolardan, 11 milyar 194 milyon dolara yükseldi. Ocak-ağustos döneminde ithalatta ilk sırayı Rusya aldı. Rusya'dan yapılan ithalat 38 milyar 413 milyon dolar oldu.

Türkiye İstatistik Kurumu ile Ticaret Bakanlığı iş birliğiyle genel ticaret sistemi kapsamında üretilen geçici dış ticaret verileri açıklandı. Buna göre, dış ticaret açığı bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 159,9 artarak 4 milyar 307 milyon dolardan, 11 milyar 194 milyon dolara yükseldi. Genel ticaret sistemine göre ihracat 2022 yılı Ocak-Ağustos döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 18,2 artarak 165 milyar 608 milyon dolar, ithalat yüzde 40,7 artarak 239 milyar 43 milyon dolar olarak gerçekleşti. Enerji ürünleri ve parasal olmayan altın hariç ihracat, 2022 Ağustos ayında yüzde 9,3 artarak 17 milyar 981 milyon dolardan, 19 milyar 647 milyon dolara yükseldi. Ağustos ayında enerji ürünleri ve parasal olmayan altın hariç ithalat yüzde 16,6 artarak 18 milyar 392 milyon dolardan, 21 milyar 453 milyon dolara yükseldi. Enerji ürünleri ve parasal olmayan altın hariç dış ticaret açığı ağustos ayında 1 milyar 806 milyon dolar olarak gerçekleşti. Dış ticaret hacmi yüzde 13 artarak 41 milyar 101 milyon dolar olarak gerçekleşti. Söz konusu ayda enerji ve altın hariç ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 91,6 oldu.(DIŞ TİCARET AÇIĞINDA BÜYÜK ARTIŞ) Ağustos ayında dış ticaret açığı bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 159,9 artarak 4 milyar 307 milyon dolardan, 11 milyar 194 milyon dolara yükseldi. İhracatın ithalatı karşılama oranı 2021 Ağustos ayında yüzde 81,4 iken, 2022 Ağustos ayında yüzde 65,6'ya geriledi. Ocak-ağustos döneminde dış ticaret açığı yüzde 146,3 artarak 29 milyar 817 milyon dolardan, 73 milyar 435 milyon dolara yükseldi. İhracatın ithalatı karşılama oranı 2021 Ocak-Ağustos döneminde yüzde 82,5 iken, 2022 yılının aynı döneminde %69,3'e geriledi. Ekonomik faaliyetlere göre ihracatta, 2022 Ağustos ayında imalat sanayinin payı yüzde 95, tarım, ormancılık ve balıkçılık sektörünün payı yüzde 2,5, madencilik ve taşocakçılığı sektörünün payı yüzde 2,0 oldu. Ocak-ağustos döneminde ekonomik faaliyetlere göre ihracatta imalat sanayinin payı yüzde 94,6, tarım, ormancılık ve balıkçılık sektörünün payı yüzde 2,9, madencilik ve taşocakçılığı sektörünün payı yüzde 1,9 oldu. Geniş ekonomik gruplar sınıflamasına göre ithalatta, 2022 Ağustos ayında ara mallarının payı yüzde 79,5, sermaye mallarının payı yüzde 11,6 ve tüketim mallarının payı yüzde 8,8 oldu. İthalatta, 2022 ocak-ağustos döneminde ara mallarının payı yüzde 81,6, sermaye mallarının payı yüzde 10,6 ve tüketim mallarının payı yüzde 7,7 oldu.(İHRACATTA İLK SIRADA ALMANYA VAR)  Ağustos ayında ihracatta ilk sırayı Almanya aldı. Almanya'ya yapılan ihracat 1 milyar 664 milyon dolar olurken, bu ülkeyi sırasıyla; 1 milyar 483 milyon dolar ile ABD, 1 milyar 258 milyon dolar ile Irak, 1 milyar 104 milyon dolar ile Birleşik Krallık, 949 milyon dolar ile Rusya Federasyonu takip etti. İlk 5 ülkeye yapılan ihracat, toplam ihracatın yüzde 30,3'ünü oluşturdu. Ocak-ağustos döneminde ihracatta ilk sırayı Almanya aldı. Almanya'ya yapılan ihracat 13 milyar 775 milyon dolar olurken, bu ülkeyi sırasıyla; 11 milyar 416 milyon dolar ile ABD, 8 milyar 609 milyon dolar ile Irak, 8 milyar 604 milyon dolar ile Birleşik Krallık, 8 milyar 352 milyon dolar ile İtalya ve takip etti. İlk 5 ülkeye yapılan ihracat, toplam ihracatın yüzde 30,6'sını oluşturdu.(İTHALATTA ZİRVE RUSYA'NIN)   İthalatta Rusya Federasyonu ilk sırayı aldı. Ağustos ayında Rusya Federasyonu'ndan yapılan ithalat 6 milyar 297 milyon dolar olurken, bu ülkeyi sırasıyla; 4 milyar 147 milyon dolar ile Çin, 2 milyar 49 milyon dolar ile Almanya, 1 milyar 750 milyon dolar ile İsviçre, 1 milyar 324 milyon dolar ile ABD izledi. İlk 5 ülkeden yapılan ithalat, toplam ithalatın yüzde 47,9'unu oluşturdu. 

10) Selvi’ye verilen görev için notlar: Usulsüzlük bulgularının okunması Abdülkadir Selvi için kaynak olabilir (BİRGÜN)

Uzmanlar, şehir hastaneleri sürecini iyi analiz edebilmek için, Sayıştay’ın raporlarına bakılması gerektiğini belirtti. Selvi’nin böylelikle AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘talimatını’ yerine getirebileceğini de söylediler.

Sayıştay tarafından açıklanan Sağlık Bakanlığı 2021 Yılı Denetim Raporu’nun büyük bir kısmını şehir hastaneleri oluştururken; hükümete yakınlığı ile bilinen gazeteci-yazar Abdülkadir Selvi’nin şehir hastanelerini övmesi ve AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Köşenden gereğini yapacaksın” demesi dikkat çekti. Dr. Ergün Demir ve Dr. Güray Kılıç, şehir hastaneleri ihale, işletme ve muhasebe ile ilgili yapılan usulsüzlüklere dikkat çekerek, “Selvi’ye görevi için notlar” diyerek Selvi'ye 8 maddelik soru yönelttiler.

İYİ BİR KAYNAK OLABİLİR

Şehir hastaneleri sürecini iyi analiz edebilmek için, Sayıştay Başkanlığı’nın yayımlandığı Sağlık Bakanlığı 2018-2021 Yılları Denetim raporlarına bakılması gerektiğini vurgulayan Dr. Demir ve Dr. Kılıç, “Burada tespit edilen şehir hastanelerine dair değerlendirmelerde yer alan usulsüzlük bulguları okuması AKP Genel Başkanının gazeteciye verdiği talimatı yazısı için iyi bir kaynak teşkil edebilir. Abdülkadir Selvi’ye görevi (!) için bazı sorular” diyerek şu soruları yönelttiler:

•Sağlık Bakanlığı şehir hastanelerinin ihale dokümanı ile yatırım ve işletme dönemine ait sözleşme ve eklerini neden Sayıştay’dan gizlemiştir? 

•Muhasebe hilesiyle yapılan usulsüzlükler ile şehir hastanelerine yapılan ödemeler kayıt dışı kalmış, borçlar gizlenmiş, talep garantisi neden kayıt dışı bırakılmıştır?

•Neden sözleşmenin uygulanması sırasında taraflar arasında doğabilecek hukuki ihtilaflarda ve ihtilafların çözümünde finansörlerden gelen talepler ile Türkiye Cumhuriyeti mahkemeleri yerine Londra Tahkimi görevli ve yetkili olmuştur?

•Görevli şirketin menfaatlerinin mahkeme kararı gerektirecek derecede korunmasına karşılık kamunun menfaatleri için neden böyle bir koruma öngörülmemiştir?

•Sözleşme hükümlerini ihlal eden, işini yapmayan şirkete neden Sağlık Bakanlığı tazminat ödemek durumdadır?

•Şirketler eksik, kullanışsız, kalitesiz tıbbi cihazları şehir hastanelerine teslim etti. Neden kabul komisyonları tutanak tutmadı, şirketlere yaptırım uygulamadı?

•Şirketlerin ödemesi gereken damga vergisini neden Sağlık Bakanlığı ödedi?

•Sağlık Bakanlığı yasaya aykırı işlemle neden şirketlerin borçlarını üstlendi?

***

ŞİRKETLERİN ELEKTRİK, DOĞALGAZ PARASI ÖDENMİŞ

Dr. Demir ve Dr. Kılıç, Sağlık Bakanlığı 2021 yılı Sayıştay Denetim Raporu’ndan şehir hastaneleri için tespit edilen birkaç bulguyu ise şöyle özetledi: “Kamu-Özel İşbirliği (KÖİ) modeli ile işletilen bazı şehir hastanelerinde çamaşır, yemek, laboratuvar, görüntüleme ve sterilizasyon hizmetleri için kullanılan alanlarda görevli şirketlerin birim fiyat tekliflerine dahil olmasına rağmen ısıtma ve soğutma için kullanılan enerji tüketim giderlerinin şirketten tahsil edilmediği anlaşılmıştır. Oysa ısıtma ve soğutma için kullanılan doğalgaz, elektrik ve su giderlerinin görevli şirketin hizmet ödemelerinden mahsubunun yapılmadığı tespit edilmiştir. Borcunu ödeyemeyen vatandaşın elektrik ve doğalgazı kesilirken, şirketlerin elektrik ve doğalgaz paraları vatandaşların ödediği vergilerden oluşan bütçeden karşılanmıştır. İstanbul Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesinde tüp bebek işlemleri ile ilgili olarak görevli şirket tarafından laboratuvar hizmeti sunulmamasına rağmen bu hizmete ilişkin garanti tutarlarının ödendiği tespit edilmiştir. Sayıştay raporu ile bir kere daha ortaya çıkmıştır ki, AKP Genel Başkanı’nın hayalim dediği yüzde 70 hasta doluluk garantisi verilen şehir hastanelerinin vatandaşların ulaşılabilir ve nitelikli sağlık hizmeti alabilmesinden daha çok şirketler için yapıldığı anlaşılmaktadır.”

***

GARANTİ VERİLMEDİ DİYENLER NE YAPACAK?

Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala ise sosyal medya hesabından Sağlık Bakanlığı 2021 yılı Sayıştay Denetim Raporu’nda yer alan “Şehir hastaneleri sözleşmelerinde görevli şirkete verilmesi garanti tutarların muhasebeleştirilip raporlanmaması” yazılı kısmı paylaşarak “Sayıştay tarafından açıklanan Sağlık Bakanlığı 2021 yılı denetim raporunda şehir hastaneleri ile ilgili pek çok olumsuzluk var. Sayıştay bu raporunda şehir hastanelerine Sağlık Bakanlığı tarafından verilen garantileri de ele almış. 'Garanti verilmedi' diyenler ne yapacak bakalım!” ifadelerini kullandı.

11) Üniversite değil rektörün çiftliği (Mustafa Kömüş-BİRGÜN)

Üniversitelerde kiralamadaki usulsüzlüklerden tesislerin çürütülmesine kadar birçok hatalı işlem tespit edildi. Boş bölümler ve sınavsız yapılan torpilli atamalar da Sayıştay raporlarında kendine yer buldu.


Üniversitelerdeki usulsüzlükler, liyakatsiz yapılan atamalar bu yıl da Sayıştay denetimine takıldı. Sayıştay’ın üniversitelere ilişkin hazırladığı raporlarda birçok tespit gerçekleştirildi. Raporlarda üniversitelerde dolu kadrolara vekaleten yapılan atamalardan sınavsız şekilde gerçekleştirilen yükselmelere, usulsüz ihalelerden atıl durumda bırakılan bölümlere kadar birçok detaya yer verildi. Bazı üniversitelere ilişkin Sayıştay denetçilerinin yaptıkları tespitler şöyle:(ÇANAKKALE 18 MART ÜNİVERSİTESİ:) Sayıştay denetçileri üniversitede dolu kadrolara vekaleten atama yapıldığını tespit etti. Üniversitenin 2021 Yılı Denetim Raporu’na göre bu atanan kişilere harcama yetkisi de kullandırıldı. Bu işlemin genel sekreterlik ve bazı daire başkanlıkları için yapıldığı aktarıldı. (ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ:) Denetçiler üniversitede görevde yükselme sınavına girmeden bazı fakülte veya yüksekokul sekreterlerinin müdürlük kadrolarına atandığını tespit etti. Hazırlanan raporda “Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nde şube müdürlüğü kadrolarına atamalarda mevzuatta öngörülen şartları bertaraf edebilmek ve bu kadrolara sınavsız atama 25 yapabilmek için öncesinde kısa süreli fakülte, enstitü ve yüksekokul sekreterliği gibi üst görevlere atamalar yapıldığı görülmüştür” denildi. Raporda bu durumun liyakate uygun olmadığına dikkat çekildi. (EGE ÜNİVERSİTESİ:) Üniversiteye ait olan Çeşme Dinlenme ve Eğitim Tesisleri’nin uzun süredir atıl durumda bırakıldığı tespit edildi. Hazırlanan raporda tesislere ilişkin şu bilgiler verildi: “-Otelin bünyesinde; 48 oda (3 kat), açık bahçe, kafeterya, havuz kafe, snack bar, ana restoran, Türk hamamı, amfi tiyatro, kapalı restoran, pide fırını, 3 adet lobi, çamaşırhane, resepsiyon, idari birimler, 2 adet soğuk hava deposu, otopark, oyun salonu ve havuz bulunduğu, -Otelin denize sıfır konumda bulunduğu, turistlik açıdan denize girilebilir bir kıyıya sahip olduğu ve bitişiğindeki halk plajından istifade edilebildiği, Otelin yaklaşık beş senedir hiç kullanılmaması ve çatı probleminin olması nedeniyle odalarının ve eşyalarının ciddi bir yıpranmaya maruz kaldığı, -Bölgede termal su kaynağının bulunması nedeniyle alternatif turizm olanaklarına sahip olduğu” (DİCLE ÜNİVERSİTESİ:) Pandemide canlı ders olarak verilmesi kararlaştırılan derslerin bir kısmının yapılmadığı tespit edildi. Denetçiler, canlı ders uygulaması ALMS programı üzerinden sadece ders notu paylaşımı yapıldığını belirledi. Notların ortak zorunlu derslere ait olduğu raporda ifade edildi. Uzun yıllardır tartışılan öğrencisiz bölümler de tespit edildi. Rapora göre Yabancı Diller Yüksekokulu, Kulp Meslek Yüksekokulu ve Lice Meslek Yüksekokulu’nda gerekli görevlendirmelerin yapılmasına rağmen öğrencisi yok ve bu birimlerde eğitim faaliyetleri yürütülmüyor.(ORDU ÜNİVERSİTESİ:) Gölköy ve Aybastı Meslek Yüksekokulu’nun öğrencisinin olmadığı ve bu birimlerde eğitim faaliyetlerinin yürütülmediği tespit edildi. Biri 2011 diğeri 2012 yılında kurulan bu birimlerin öğrenci almadığı aktarıldı. Ayrıca üniversitede genel sekreterlik kadrosu dolu olmasına rağmen tedviren görevlendirme ile başka memurların bu kadrolara görevlendirildiği ve harcama yetkililiği görevinin yine görevlendirilen kişi tarafından yerine getirildiği belirlendi.(SİVAS CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ:) Üniversite tarafından kiraya verilen kantin ve kafe işletmelerinin sorumluluklarını yerine getirmemesine rağmen sözleşmelerinin feshedilmediği ifade edildi. 3 ayrı işletmeden tam 30 aydır herhangi bir kira alınmadığı ve bu işletmelerin su ve elektrik borçlarının da üniversite tarafından ödendiği aktarıldı. Rapora göre bu işletmelerin üniversiteye zararı tam 943 bin TL. Yine raporda kiraya verilen kantinlerin ücretleri belirlenirken bilinçsiz davranıldığı ifade edildi. Rapora göre Sivas Ticaret Odası’nın belirlediği yıllık 700 bin TL ücret önce 500 bin TL’ye indirildi. Daha sonra bu bedel rektörlük onayıyla 300 bin TL’ye düşürüldü. Raporda bu konuya ilişkin “Rayiç bedelin herhangi bir detaylı gerekçeye dayandırılmadan ilk ihaleden sonra yüzde 40 gibi bir oranda 300 bin TL’ye düşürülerek sonuçlandırılmasının nedeni anlaşılamamıştır” denildi. Ayrıca üniversitede müdür veya müdür yardımcılığına atama yapılabilmesi için aranan sınav şartının bir kısım personel için dikkate alınmadığı ve sınavla atanması gereken kadrolara sınavsız atama yapıldığı belirlendi.(NECMETTİN ERBAKAN ÜNİVERSİTESİ:) Üniversitede genel sekreter, daire başkanı, enstitü sekreteri, fakülte sekreteri, yüksekokul sekreteri, şube müdürü olmak üzere toplamda yirmi sekiz adet kadroya, kadronun dolu olmasına rağmen başka bir personelin vekâleten görevlendirildiği tespit edildi. Özellikle genel sekreterlik ve daire başkanlığı kadrolarında harcama yetkisinin kullanılması bakımından hukuki sonuçları olabilecek bir yetki karmaşasına da sebebiyet verebileceği değerlendirildi.

(derleyen:mkrc)



29 Eylül 2022 Perşembe

KYK yurtlarında sorunlar diz boyu: Temizlik yetersiz, yemekler kötü, odalar kalabalık - Berkay AVCI / EVRENSEL

 

    Çemberlitaş Kız Yurdu'ndaki 8 kişilik bir oda | Fotoğraf: Evrensel

KYK yurtlarında yer bulabilen ‘şanslılar’ sorunlarla boğuşuyor. Yurtta kalan öğrenciler, odaların dağınık ve kirli olduğunu belirterek “Temizlik yetersiz, yemekler kötü, odalar kalabalık" dedi.

ÜNİVERSİTELER açılsa da barınma sorunu sürüyor. Kredi ve Yurtlar Kurumuna (KYK) ait yurtlarda yer bulabilenler kendilerini şanslı hissetse de yurtlarda yemeklerden, güvenliğe, temizliğe ve kalabalık odalara ait sorunlar bu yıl daha da artmış durumda. Bursa Uludağ Üniversitesi KYK yurtlarında da durum farklı değil.

"ODALAR DAĞINIK VE KİRLİYDİ"

Üniversitenin KYK yurdunda kalan Otomotiv Teknolojisi Bölümü 2. sınıf öğrencisinin anlattıkları çarpıcı. 1 Eylül’de açılması gereken yurdun 19 gün sonra açıldığını belirten öğrenci “Bu 19 günün de parası bizden alındı. Ayrıca bu süre boyunca hiçbir hazırlık yapılmamış, yurt geçen yıl nasıl bıraktıysak öyle duruyordu” dedi. Yurda girdiğinde odasını kendisinin temizlediğini dile getiren öğrenci “Temizlik yapılmadığı için odalar dağınık, kirli ve düzensizdi. Öyle ki çöpler bile ortada duruyordu” diye konuştu.   

"YAŞANAN HIRSIZLIKLAR UMURSANMIYOR"

Yurda misafirlerin de alındığını belirten öğrenci, sabah temizliğini yapıp çıktığı odasına akşam geri geldiğinde bilgisayarı, kulaklığı ve yaptığı market alışverişinin kayıplara karıştığını gördüğünde adeta sinir krizi geçirdiğini söyledi. Yaşanan hırsızlık nedeniyle yurt yönetimiyle görüşüp kamera kayıtlarının incelenmesini istediğini söyleyen öğrenci “Olumlu bir cevap alamadım, umursamadılar bile.  Açıkçası güvenlik kameralarının çalıştığından dahi şüpheliyim’’ ifadelerini kullanarak yurttaki başka öğrencilerin de benzer sorunlar yaşadığını söyledi.

"YEMEKLER DÜNYA SAVAŞINI HATIRLATIYOR"

Yurtta geçen yıldan farklı olarak sabit bir fiş ile birden fazla seçenek sunan menülerden herhangi birini alabilecekleri bir düzene geçildiğini ve bunun olumlu olduğunu dile getiren öğrenci “İlk başlarda göz boyayan bu sistem yerini fiyaskoya bıraktı. Bazen menüdeki ana yemeklerin bazıları olmuyor.  Verilen yemeklerin ne tadı ne de tuzu var. Sağlığımızdan endişe ediyoruz. Yemek ihalesini 2 yıllığına alan firma ise biz öğrencilerin şikayetlerini umursamıyor” ifadelerini kullanarak yemeklerin durumunu 1. Dünya Savaşı’nda Osmanlı askerlerine dağıtılan hoşaf ve ekmeğe benzetti.  Bu yemeklerin insanın aklına ‘Biz acaba seferberlikte miyiz?’ sorusunu getirdiğini belirten öğrenci cevabı da kendisi veriyor: “Aslında biz de bir geçim ve yaşam savaşı içindeyiz.”

ODALARA YENİ RANZALAR EKLENDİ

Bu yıl yurtlara fazla öğrenci gelmesi nedeniyle yurt kapasitesinin aşırı zorlandığını aktaran öğrenci 3 kişilik odaların 4 kişiye çıkarıldığını anlatarak “Fazladan eklenen ranzalarla bize yaşam alanı kalmıyor. Odalarda adeta hapishane havası var. Yönetim barınma sorununu kapasitenin üstünde öğrenci alarak çözmeye çalışıyor” diye konuştu.

3 BİN ÖĞRENCİYE 50 ÇAMAŞIR MAKİNESİ VAR

Başka bir öğrenci ise çamaşırhanelerdeki soruna değiniyor: “3 bin öğrenciye sadece 50 adet çamaşır makinesi var. Makineler bozulunca yenisi alınmıyor. Bozuk makineler orada öylece durmaya devam ediyor. Bozulan makinenin yerine yenisini alması gereken yurt yönetimi makineleri bir süre sonra tamir ettirip yeniden kullanıma sunuyor” ifadelerini kullanarak geçen yıl çamaşır yıkama kuyruklarının sosyal medyada alay konusu olduğunu hatırlattı.

PERSONEL YETERSİZ, DÜZEN YOK

Yeterli personel olmadığını anlatan öğrenci “Tuvalette bir sorun oluyor sekizinci katta kalan öğrenci birinci kata gelip derdini anlatıyor. Yurt henüz tam kapasite dolmadığı için yurt yönetimi rahat davranıyor. Gelen öğrencilerin odaları ayarlanmamış, temizlik yapılmamış. Hatta hangi odada kalacağım diye soranlara ’Git bir odaya orada kal’ cevabı veriliyor. Bu da düzensizliğin göstergesi. Yurdun içinde yurtsuz kaldık” diye konuştu. 

Berkay AVCI / EVRENSEL