2 Kasım 2022 Çarşamba

BELLEK - 2 KASIM -

   


 OLAYLAR:

  • 1870- İstanbul’da ilk mizah dergisi ‘Diyojen’in birinci sayısı yayınlandı.
  • 1889 - Kuzey Dakota ve Güney Dakota, Amerika Birleşik Devletleri'nin 39. ve 40. Eyaletleri oldular.
  • 1914 - Rusya, Osmanlı İmparatorluğu'na savaş ilan etti.
  • 1917 - Filistin'de Yahudilere yurt verilmesini öngören Balfour Deklarasyonu,  yayınlandı.
  • 1918 - Enver, Talat ve Cemal Paşalar, beraberindekilerle bir Alman gemisine binerek yurttan ayrıldılar.
  • 1920 - İlk radyo naklen yayını ABD'nin Pittsburgh şehrinde gerçekleşti.
  • 1922 - TBMM’nin gizli oturumunda Lozan Konferansı’na katılacak heyetin Hükümetçe belirlenmesi kararı alındı.
  • 1930 - Haile SelassieEtiyopya İmparatoru olarak taç giydi.
  • 1934 - İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, radyo programlarından alaturka musikiyi kaldırdı.
  • 1936 - İtalyan diktatör Benito Mussolini Roma-Berlin anlaşmasını ilan etti, böylelikle Mihver Devletleri blokunun temelleri atılmış oluyordu.
  • 1940 - Ankara Erkek Teknik Öğretmen Okulu kuruldu.
  • 1944 - Pasta imali yasağı ve hava saldırılarına karşı karartma tedbirleri kaldırıldı. 8 Kasım itibarıyla ışıkların yakılabileceği ilan edildi.
  • 1947 - Kaliforniya'da, havacı ve iş insanı Howard Hughes o zamana kadar yapılmış en büyük sabit kanatlı uçak olan Spruce Goose 'u uçurdu. Bu uçuş, dev uçağın ilk ve son uçuşu oldu.
  • 1948 - ABD Başkanlık seçimini Demokrat Harry Truman kazandı.
  • 1953 - Pakistan Kurucu Meclisi aldığı bir kararla ülkenin adını Pakistan İslam Cumhuriyeti olarak değiştirdi..
  • 1960 - Penguin Books yayınevi, basmış olduğu Lady Chatterley'in Sevgilisi adlı kitabın müstehcenlik içerdiği savıyla yargılandığı davadan aklandı.
  • 1964 - Suudi Arabistan Kralı Suud bin Abdülaziz el-Suud tahttan indirildi, yerine kardeşi Prens Faysal bin Abdülaziz el-Suud geçti.
  • 1965 - Norman Morrison isimli ABD vatandaşı Vietnam Savaşı'nı protesto etmek için ABD Savunma Bakanlığı binasının önünde kendini ateşe verdi.
  • 1973 - Beyhan Kıral, Türkiye Güzellik Kraliçesi seçildi.
  • 1975- ABD’de yapılan başkanlık seçimlerini Jimmy Carter kazandı.
  • 1976 - İstanbul Teknik Üniversitesi'ne ateş açıldı. 1 kişi öldü, 3 kişi yaralandı.
  • 1976- Sansür Kurulu’nca 3 kez yasaklanıp Danıştay kararıyla gösterime giren “Kara Çarşaflı Gelin” İstanbul’da ülkücülerin tehditleri nedeniyle başta Beyazıt’taki Marmara Sineması olmak üzere birçok sinemada gösterilemiyor, duvarlardaki tanıtım afişleri de yırtılıyor.
  • 1977- Milliyetçi Cephe hükümetinin MSP’li Sanayi ve Teknoloji Bakanı O.Asiltürk, sansüre karşı Ankara’ya yürüme kararı alan sinema emekçileri için:”Yürüyüş de yapsalar, oturuş da yapsalar sansür değişmez. Yok biz ahlaksızlık yapacağız diye yürüyeceklerse, yolları açık.”
  • 1978 - Aralarında Ferhat Tüysüz ve Veli Can Oduncu’nun da bulunduğu 13 ülkücü  Sağmalcılar Cezaevi'nden firar etti.
  • 1981 - İkinci Türkiye İktisat Kongresi açıldı.
  • 1982 - Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakanlığı, yatılı öğrencilerin yemekten sonra, "Tanrımıza hamd olsun, milletimiz var olsun" demesi kararını aldı.
  • 1985- Olağanüstü Kurultay’da Halkçı Parti Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP) ile birleşti ve Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) doğdu. SHP, 18 Şubat 1995’de CHP ile yapılan ortak kurultayda CHP çatısı altında birleşme kararı alınması üzerine feshedildi.
  • 1989 - Kadınlar cinsel tacize dikkat çekmek için "Bedenimiz Bizimdir, Cinsel Tacize Hayır" kampanyası başlattı. Vapurda yapılan basın açıklaması sonrası kadınlara mor iğne dağıtıldığı için kampanya, "Mor İğne" adıyla tanındı.
  • 1991 - SHP Genel Başkanı Erdal İnönüTunceli'de "Aranızda Kürtçe  konuşmuşsunuz, anadilinizde şarkı dinlemişsiniz, bundan hiçbir şey çıkmaz ve buna kimse engel olamaz. Ama resmi diliniz de Türkçe'dir" dedi.
  • 1991 - Fener Rum Ortodoks Patriği I. Bartholomeos göreve başladı.
  • 1994- Beşiktaş, Sarıyer, Beykoz ve Üsküdar’da milyonlarca m2’lik hukuk dışı imar imkanı sağlayan Dalan dönemine ait Boğaziçi planları Yargı tarafından durdurulurken, RP’li İstanbul Büyükşehir Belediye ve bazı inşaat şirketlerinin itirazları da Bölge İdare Mahkemesi’nce reddedildi.
  • 2000 - Dünya Satranç Şampiyonası'nda Garry Kasparov yurttaşı Vladimir Kramnik'e yenildi. Garry Kasparov 15 yıldır dünya satranç şampiyonuydu.
  • 2000- Leon Troçki’nin İstanbul’daki sürgün yıllarını anlatan “Büyükada’da Sürgün” belgeseli Milano Uluslararası Film Festivali’nde birinci oldu. Yapımcı Ayda Yavuz, yönetmen gazeteci Turan Yavuz.
  • 2004- ABD’de Cumhuriyetçi Parti adayı George W. Bush seçmen oylarının yüzde 51’ini alarak ikinci bir dönem için yeniden başkan seçildi. 44. ABD Başkanı Bush rakibi John Kerry’den 3.6 milyon fazla oy aldı. 1964’tenberi en yüksek katılım oldu: Yüzde 56.  
  • 2004- Ahmet Uluçay’ın yönettiği “Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak” Fransa’da Montpellier Akdeniz Filmleri Festivali’nde büyük ödül Altın Antigone’u kazandı.
  • 2004-  Anayasa Mahkemesi, 11 yıl aradan sonra Yüce Divan sıfatıyla eski Enerji ve Tabii Kaynaklar bakanları Cumhur Ersümer ile Zeki Çakan’ı yargılamaya başladı.
  • 2006- Diyanet İşleri Başkanlığının ev sahipliği yaptığı “Afrika Kıtası Müslüman Ülke ve Toplulukları Dini Liderleri Toplantısı” İstanbul’da yapıldı. Afrikalı dini liderler “Dekolte giyen kadınların tecavüze uğraması normal” diyen Avustralyalı imam El-Hilali’ye destek verdi.
  • 2012- İsrail, 24 yıllık sır perdesini aralayarak Filistin lideri Yaser Arafat’ın yardımcısı Halil El Vezir’i 1988’de Tunus’taki bir baskın sırasında öldürdüğünü kabul etti.


 DOĞUMLAR:


 ÖLÜMLER:

  • 1887 - Jenny Lind, İsveçli opera sanatçısı (d. 1820)
  • Mehmet Celâl Nuri İleri(15 Ağustos 1881, Gelibolu – 1 Kasım 1938, İstanbul), 

    Türk gazeteci, yazar, siyasetçi, fikir adamı. Osmanlı Devleti’nden Cumhuriyet’e geçişin önemli simalarından birisidir. Gelibolu mebusu olarak Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda yer almış, ardından TBMM’nin ilk 4 döneminde milletvekilliği yapmış bir siyasetçi; 50 civarında kitap ve 2200’den fazla makale yayımlayarak Türk düşünce tarihinde önemli bir yer edinmiş bir gazeteci ve fikir adamı olan Celal Nuri, I. Dünya Savaşı’ndan sonra Anadolu’da verilen ulusal mücadeleyi destekleyen İleri gazetesinin sahibi idi. Batıcı düşünce akımının önemli temsilcilerinden birisi olarak fikirleriyle yeni cumhuriyetin fikri mimarlarından birisi olmuştur. İstanbul Radyosu’nun kurucusu ve karikatürist Sedat Nuri İleri ile gazeteci ve hukuk profesörü Suphi Nuri İleri'nin ağabeyidir. Yeğeni Rasih Nuri İleri'dir.15 Ağustos 1881’de Gelibolu’da dünyaya geldi. Babası, devlette çeşitli kademelerde hizmette bulunduktan sonra 1908’de Meclis-i Âyan üyesi olan Mustafa Nuri Bey; annesi ise Adana valiliği, Bahr-i Sefit (Ege Adaları) Valiliği ve Hariciye Nazırlığı gibi görevlerde bulunmuş devlet adamı Abidin Paşa’nın büyük kızı Nefise Hanım’dır. Asıl adı Mehmet Celaleddin idi. Babasına olan sevgisinden ötürü adına “Nuri” mahlasını ekledi. 3 çocuklu ailenin en büyük evladı idi. Kardeşleri Sedat Nuri ve Suphi Nuri’dir. Çocukluğu mutasarrıf ve vali muavini olarak görevli bulunduğu Gelibolu, Sakız ve Canik’te geçti. İlköğrenimini taşra okullarına devam ederek ve özel hocalardan ders alarak tamamladıktan sonra ortaöğrenimini yatılı olarak Galatasaray Mekteb-i Sultanisi’nde, yüksek öğrenimini İstanbul Hukuk Mektebi’nde tamamladı. Hukuk öğrenimi devam ederken Fransızcasını ilerletmek amacıyla Hariciye Nezareti Tahrirât-ı Hariciye Kalemi’ne devam etti. II. Meşrutiyet’in ilanından önce aynı okulda kamu hukuku alanında doktorasını tamamladı.(Gazetecilik yaşamı) Celâl Nuri, çalışma hayatına avukat olarak başladıysa da asıl mesleği gazetecilik oldu. Le Courrier d'OrientJeune TurcTaninİkdam gibi Türkçe ve Fransızca pek çok gazetede ve İçtihatTürk YurduResimli Kitap gibi dergilerde makaleler yayımlayarak başladı. Yazılarında meşrutiyetin hukuki boyutunu, Osmanlı Devleti’nin çöküş sebeplerini tartışmakta; II. Abdülhamit’i ve devrin hükümetlerini eleştirmekteydi.  Hürriyet-i Fikriyet ve Edebiyat-ı Umumiye adlı dergileri ile Ocak 1918’de yayın hayatına giren Âti gazetesi kendisinin sahip olduğu yayın organlarıdır. Âti, 10 Şubat 1919’da kapatıldı ancak hemen ertesi günü İleri adıyla yayın hayatına devam etti. Milli Mücadele yılları boyunca İleri gazetesinde Anadolu’da başlayan kurtuluş hareketini destekledi. Gazete 1924 yılında kapandı. Celâl Nuri, gazetenin kapanmasından sonra herhangi bir basın yayın organında görünmedi.(Kılıç Ali tarafından yaralanması olayı) 1924 yılında milletvekili Kılıç Ali’yi kızdıran bir yazısı nedeniyle gazetesi basılan Celâl Nuri, 30 Temmuz 1924’te Kılıç Ali tarafından yaralandı. Olayın gelişim sürecinde İçişleri Bakanı  Ferit Tek’in istifası, yerine Recep Peker’in atanması gerçekleşti. Olay, haftalarca Türk basınında yankı buldu.(Siyasi yaşamı) Celâl Nuri’nin siyasi yaşamı 22 Kasım 1919’da Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı’na Gelibolu milletvekili olarak girmesiyle başladı; 1935 yılına kadar sürdü. Mebusan Meclisi’nde Misak-ı Milli’nin müsveddesini kaleme almış olan Celâl Nuri, İstanbul'un İşgali’nden sonra Mart 1920’de İngilizler tarafından tutuklanarak Malta’ya sürülenler arasındaydı. Kasım 1921’de Malta’dan dönebildi. Malta sürgününden döndükten sonra, Gelibolu (1920-1927) ve Tekirdağ (1927-1935) milletvekili olarak dört dönem TBMM’de bulundu. 1924 Anayasası’nı hazırlayan komisyonda başkan ve raportör olarak görev yaptı. Soyadı Kanunu çıktığında “İleri” soyadını aldı. 1 Kasım 1938’de İstanbul’da öldü. Celâl Nuri, 50 civarında kitap ve 2200’den fazla makale yayımlayarak Türk düşünce tarihinde önemli bir yer edinmiştir. Yazılarında kendi isminin dışında HelvacızâdeAfife FikretHaydar KemalTarık CelâlMehmet Celâl gibi isimler kullandı; Fransızca eserlerinde ise Djelal Noury ve N. D Helva gibi isimler kullandı. Eserlerinde bazı maddeci, pozitivist düşünürlerin fikirlerini aktardı; bu sırada dinle ilgili bazı düşüncelerinden dolayı eleştiriler aldı. Gerek cumhuriyet öncesinde gerekse sonrasında pek çok kalem kavgasına girdi. Ziya GökalpAhmet AğaoğluAli Kemal ile tartışmaları oldu.Yaşamı boyunca pek çok ülkeye seyahat etmiş, kutuplara kadar gitmiş olan Celâl Nuri, Amerika gezisi hariç tüm gezilerini seyahatname olarak yayımladı. Yazılarında kadının eğitimi meselesine büyük önem verdi. Taç Giyen Millet ve Türk İnkılabı eserlerinde Türk modernleşmesinin ana hatlarını ortaya koydu. Latin harflerine geçiş çalışmaları ile beraber bazı okul kitapları hazırladı.Eserlerinden bazıları şunlardır:

    • Selanik Muhtırası
    • Taç Giyen Millet (1923)
    • Ahir Zaman
    • Anarsizim Hükümetsizlik Meslek-i Felsefesi
    • Türk İnkılâbı (1926)
    • Kendi Nokta-i Nazarımdan Hukuk-u Düvel
    • Havaici Kanuniyyemiz
    • Tarih-i Tedenniyat-ı Osmaniye
    • İttihad-ı İslam (1913)
    • Kadınlarımız
    • Hatem’ül Enbiya
    • İlel-i Ahlakıyyemiz (1916)
    • Tarih-i İstikbal
    • Müslümanlara Türklere Hakaret Düsmanlara Riayet ve Muhabbet
    • Mukadderat-ı Tarihiye
    • Türk Devrimi
    • Türk İnkılâbı
    • Uygarlık Çatısmasında Türkiye
    • Harpten Sonra Türkleri Yükseltelim
    • İştirak etmedigimiz Hareket
    • Kara tehlike (1918)
    • Kutup Musahebeleri
    • İlk Gramer
    • İlk Okuma Yazma Kitabı
    • Türkçe (1916)
    • Simal Hatıraları
    • Millet ve Meclis
    • Coğrafya-yı Tarih-i Mülk-i Rum
    • Devlet ve Meclis Hakkında Musahabeler (1932)
    • Dil ve Edebiyat Yazıları
    • Hiç Bilmeyenlere Türkçe Alfabe ve Hece
    • Perviz
    • Merhume
    • Ölmeyen: Masal
  • 1950 - George Bernard Shaw, İrlandalı eleştirmen, yazar ve Nobel Edebiyat ÖdülüOscar ödülü sahibi (d. 1856)

  • Mehmet Esat Bülkat veya Esat Paşa (18 Ekim 1862, Yanya - 2 Kasım 1952 İstanbul),  Türk asker. Balkan Savaşları sırasında kendi gibi asker olan küçük kardeşi Mehmet Vehib Kaçı ile birlikte Yanya'da gösterdiği savunma ve direnişi ile tanınan Esat Paşa, yine küçük kardeşi ile birlikte görev aldığı Çanakkale Savaşı'nda büyük başarı göstermiş; düşman kuvvetlerinin boğazı geçip  İstanbul'a varmasını önleyen komutanlardan biri olmuştur. 1862'de Yanya'da dünyaya geldi. Esat Paşa’nın soyu Özbekistan’dan Anadolu’ya gelen ve buradan da Rumeli’ye geçen bir Türk boyu olan “Kaçı” veya “Kaçın” boyudur.Bu boya mensup Taşkentli Mehmet Ağa, Selânik’te Osmanlı Hükümdarı II. Murat’ın hizmetine girmiş ve Hükümdar tarafından Yanya “mütesellim”liğine tayin edilmiştir. Ancak bir tarafı da Arnavut kökenlidir. Yanya'daki Rum Zosimea Okulu'nda okudu. 1890'da kurmay yüzbaşı olarak Erkan-ı Harbiye Mektebini bitirdi. Aynı yıl Almanya'ya giderek burada askeri görevlerde bulundu. Temmuz 1893'te Kıdemli Yüzbaşı olarak İstanbul'a döndü. 5 Kasım 1893'te Binbaşı oldu ve Osmanlı Ordusu'nu düzenlemekle görevli Goltz Paşa'nın yardımcılığına atandı.Osmanlı-Yunan Savaşı çıkınca 18 Nisan 1897'de Yanya Kolordusu Kurmay Başkanlığı'na atandı. Burada gösterdiği başarıdan dolayı 31 Ocak 1898'de rütbesi Albaylığa yükseldi. 1899'da Harbiye Mektebinin ders nazırlığına, daha sonra da kurmay başkanlığına atandı. Harbiye mektebindeki hizmetlerinden dolayı 27 Kasım 1902'de Mirlivalığa ve 17 Ocak 1906'da Ferik rütbesine yükseltildi. 15 Temmuz 1907'de Selânik'teki 3. Ordu Komutan Yardımcılığına getirildi. 1908 devrimiyle yönetime gelenler, daha önce çok çabuk ilerleyenlerin rütbelerini 1909'da Tasfiye-i Rütep kanunuyla geri alınınca Mirliva rütbesine indirildi.1911'de Gelibolu'da 5. Nizamiye Tümeni, çok geçmeden de Tekirdağ'da 2. Kolordu ve 12 Temmuz 1911'de İşkodra Müretteb Kuvvetleri Komutanlığına atandı. İtalya'nın savaş ilan etmesi üzerine 16 Eylül 1911'de Yanya Bağımsız Tümen Komutanı ve seferberlik gereği olarak 10 Ekim 1911'de Yanya Kolordusu komutanı oldu. Balkan Savaşları'nda 5 Mart 1913'e kadar Yanya ve civarını üstün düşman kuvvetlerine karşı savunarak büyük bir kahramanlık gösterdi. 16 Ocak 1913'te Tekirdağ'da 3. Kolordu Komutanlığına ve I. Dünya Savaşı'nda Gelibolu Yarımadasında 3. Kolordu ve Arıburnu Kuzey Grubu Komutanlığına atandı. Burada Çanakkale Boğazı'nın kilidi sayılan Conkbayırı'nı düşman kuvvetlerine karşı büyük fedakarlıklara katlanarak savundu. Çanakkale'deki hizmetlerine ödül olarak 15 Eylül 1915'te rütbesi tekrar Ferikliğe yükseltildi. Goltz Paşanın Bağdat Komutanlığı'na gitmesi üzerine 3 Kasım'da 1.Ordu  Komutanlığına atandı. Almanya'nın Doğu ve Batı cephelerini görmek üzere 1917'de Berlin'e gitti ve burada incelemelerde bulundu. Yurda dönünce 21 Şubat 1918'de Bandırma'da 5. Ordu Komutanlığı'na ve 22 Haziran'da Batum'da 3. Ordu Komutanlığı'na atandı. Bundan sonra 2. Ordu Genel Müfettişliği'nden 22 Kasım 1919 tarihinde emekliğe ayrıldı. Hulusi Salih Paşa kabinesinde Bahriye Nazırlığı görevinde bulundu. "Çanakkale Hatıraları" (4 cilt) ve "1912-1913 Balkan Harbi" adlı iki eseri vardır. 2 Kasım 1952'de İstanbul'da öldü. Karacaahmet Mezarlığı'na gömüldü.(Çanakkale Savaşı'ndaki Rolü) 25 Nisan 1915'te İngiliz ve Fransız birliklerinin Seddülbahir Cephesi  ve Arıburnu Cephesini açmalarıyla Çanakkale Kara Savaşları başlamış oldu. Haziran ayına kadar süren saldırılar Türk kuvvetleri tarafından karşılandı ve düşmanın geri çekilmesi sağlandı. Bunun üzerine tekrar saldırı kararı alan İtilaf Kuvvetleri haziran ve Temmuz ayı boyunca Türk mevkilerini sürekli ateş ve bombardıman altında tuttular. Bu sırada Gelibolu'daki savunma hattı iki kısma ayrılmıştı. Esat Paşa Arıburun Kuzey Grubu komutanı olarak, kardeşi Vehip Paşa da Güney Grubu Komutanı sıfatıyla düşmanın kuvvetli saldırılarına karşı direniş göstermekte idi. Kuzey Grubu komutanı Esat Paşa Haziran ve Temmuz aylarında İngiliz ve Fransız birliklerinin Arıburnu'na yaptıkları taarruzlar karşısında zor şartlar altında düşmanı karşılamış ve geri püskürtmüştür. Bundan sonra Ağustos ayında düşman kuvvetleri Conkbayırı denen mevkii üzerine harekete geçmiş ve burayı ele geçirmek için hazırlıklara başlamıştır. 6 Ağustos'ta başlayan düşman taarruzu Conkbayırı'nı korumakla görevli Esat Paşa emrindeki Türk kuvvetleri tarafından karşılanmış ve düşman yenilgiye uğratılmıştır . Ağustos sonuna kadar devam eden savaşlar sonunda İtilaf Kuvvetleri mevki yönünden çok önemli olan Conkbayırı'nı ele geçirememiş ve Çanakkale'den geçerek İstanbul'u işgal etme emelleri suya düşmüştür. Özellikle Conkbayırı savaşlarında büyük kahramanlık gösteren Esat Paşa, Mustafa Kemal Atatürk'ün de bu bölgede Anafartalar Cephesi'nde zafer kazanmasında büyük paya sahiptir. Çünkü Mustafa Kemal'in Anafartalar Kumandanlığına atanmasını sağlamış ve onun burada yeteneğinin görülmesi ve dünyaca tanınan bir asker olması bu sayede mümkün olmuştur. Esat Paşa, İtilaf Kuvvetlerinin Çanakkale Boğazını geçerek İstanbul'a gelmesini önleyen üç önemli kumandandan biri olarak ortaya çıkmaktadır. Diğer iki kişi, Çanakkale Müstahkem Mevki komutanı Cevat Paşa ve Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal Paşa'dır.
  • 1970 - Pierre Veyron, 1933 ile 1953 yılları arasında yarışmış efsanevi Grand Prix sürücüsü (d. 1903)
  • 1972- Sovyet yazar/gazeteci Aleksandr Bek (69) hayata veda etti. Askeri muhabir olarak 1945’de Kızılordu ile birlikte Berlin’e girmişti.
  • 1975 - Pier Paolo Pasolini, İtalyan sinema yönetmeni (d. 1922)
  • 1991 - Irwin Allen, Amerikalı film yapımcısı (d. 1916)
  • 1996 - Duygu Ankara, Türk tiyatro, sinema ve dizi oyuncusu (d. 1950)
  • 1996 - Eva Cassidy, Amerikalı şarkıcı (d. 1963)

  • 1997 -  Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi eski dekanlarından ve öğretim üyesi Prof. Dr. Bahri Savcı öldü.
  • 2005 - Altan Aşar, Türk gazeteci ve TRT Haber Dairesi kurucularından
  • 2010 - Mehmet Can, Türk siyasetçi (d. 1927)
  • Mehmet Can, bakan, milletvekili, siyasetçi, devlet adamı. 1927 yılında Dünek’te doğdu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Adana Maiyet Memuru, Uluborlu, Ünye, Bahçe, Kadirli, Tuzluca, Söke Kaymakamı, İçişleri Bakanlığı Müşaviri ve Nüfus İşleri Genel Müdürlüğü Şube Müdürü olarak görevlerde bulundu. 14 Ekim 1973 (15. Dönem) ve 5 Haziran 1977 (16. Dönem) tarihlerinde yapılan genel seçimlerde Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Adana Milletvekili seçildi. Mustafa Bülent Ecevit’in 21 Haziran 1977 tarihinde kurmuş olduğu 40. Hükümet’te (II. Ecevit Hükümeti) Gümrük ve Tekel Bakanı, 5 Ocak 1978 tarihinde kurmuş olduğu 42. Hükümet’te (III. Ecevit Hükümeti) ise Adalet Bakanı olarak atandı. 29 Kasım 1987 (18. Dönem) tarihinde yapılan genel seçimlerde Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) Adana Milletvekili seçildi. Evli ve üç çocuk babasıydı. Fransızca biliyordu. 2 Kasım 2010 tarihinde vefat etti. Kocatepe Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından Karşıyaka Mezarlığı’nda toprağa verildi.

  • 2016 - Gönül Ülkü Özcan, Türk tiyatro, sinema ve dizi oyuncusu (d. 1931)
  • 2016 - Oleg Popov, Sovyet-Rus palyaço ve sirk gösteri sanatçısı (d. 1930)
  • 2019 - Atilla Engin, Türk davulcu, perküsyon ustası, besteci aranjör, büyük orkestra şefi, jazz/fusion yorumcusu ve jazz konservatuvarı hocası (d. 1946)
  • 2019 - Marie Laforêt, Fransız asıllı İsviçreli şarkıcı ve oyuncu (d. 1939)

  • 2020 - Baron Wolman, Amerikalı fotoğraf sanatçısı (d. 1937)




(derleyen: mstfkrc)


1 Kasım 2022 Salı

Bir gecede cahil mi kaldık? 'Ya bilimi ya Türkçeyi ya da ikisini birden bilmiyor olmak...' - SOL / Söyleşi

 


'Türkiye’de devrimden önceki 30 yılda okuma-yazma oranı %0,2 artmıştır sadece. Devrimden sonraki 7 yıl içinde sadece  %19,25 oranında bir artış gözlemliyoruz. Sonrasını biliyorsunuz.'

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dilbilim Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Özgür Aydın, Harf Devrimi'nin yıldönümü dolayısıyla soL'un sorularını yanıtladı.

Aydın, şehir efsanesine dönen iddiaların aslını açıklarken, "Dil Devrimi iki değişkeli bir durumdan kurtulup halkın kullandığı dili bilim dili, eğitim dili yapma çabasıdır. Bunda da başarılı olmuştur. “Türkçe ile bilim yapılamıyor” demek ya bilimi ya Türkçeyi ya da ikisini birden bilmiyor olmak demektir" ifadesini kullandı.

'Ya bilimi ya Türkçeyi ya da ikisini birden bilmiyor olmak demek...'

Bir süre önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 49. TÜBİTAK Bilim, Özel ve Teşvik Ödülleri töreninde “Son derece zengin, bilim yapmaya, üretmeye son derece  müsait bir dilimiz varken bir gece yattık sabah kalktık, baktık ki o dil yok” sözleriyle Dil Devrimini eleştirmişti. Gerçekten devrim öncesindeki dil, yani Osmanlıca, bilim yapmaya uygun bir dil miydi?

Öncelikle Osmanlıca nedir onu anlatmaya çalışalım. Osmanlıca, Türkçenin tarihsel bir dönemini, hatta o dönemdeki bir dil değişkesini ifade ediyor. “Diglossia” olarak adlandırılan ikideğişkeli durum, genel olarak bir toplumda iki farklı kodun bulunma durumunu ifade ediyor. Bazı durumlarda bu iki kod birbirinden farklı diller olabiliyor ama Osmanlı döneminde olduğu gibi, aynı dilin farklı değişkeleri de olabiliyor. Söz gelimi, Arap ülkelerinde “Fasih Arapça” ya da “Klasik Arapça” olarak adlandırılan üst değişke karşısında alt değişke olarak çeşitli bölgesel değişkeler ikideğişkeli duruma örnek olarak verilebilir. XVI. yüzyıldan sonra, Türkçede ikideğişkeli bir durum ortaya çıkmış, alt ve üst değişkeler birbirinden ayrılmaya başlamıştı. İşte günümüzde “Osmanlıca” olarak adlandırdığımız, “Lisân-ı Osmânî” ya da “Lisân-ı Türkî” olarak da adlandırılan dil değişkesi, bu dönemlerde üst değişkeyken, alt değişke bugün kullandığımız dile çok benzeyen bir dildi. Söz gelimi, XVI. yüzyılda Fuzulî’den şu örnek üst değişkeye örnek verilebilir:

Dost bî-pervâ felek bî-rahm ü devran bî-sükûn
Derd çoh hem-derd yoh düşmen kavî tâli' zebûn

Ama aynı dönemde Pir Sultan Abdal’ın aşağıdaki dizeleri bugün kullandığımız dile çok daha fazla benziyor:

Karşıdan görünen ne güzel yayla
Bir dem süremedin giderim böyle
Ala gözlü pirim sen himmet eyle
Ben de bu yayladan şaha giderim

İşte aslında Dil Devrimi ikideğişkeli bir durumdan kurtulup halkın kullandığı dili bilim dili, eğitim dili yapma çabasıdır. Bunda da başarılı olmuştur. “Türkçe ile bilim yapılamıyor” demek ya bilimi ya Türkçeyi ya da ikisini birden bilmiyor olmak demektir.

'Arap harfleriyle yazılışına ilişkin sorunlar Cumhuriyet döneminde fark edilmiş değildi'

Biliyorsunuz, bugün Harf Devrimi. 1 Kasım 1928 tarihinde 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun’un kabul edilmesiyle Latin harflerine geçildi. Arap harfleri bir sorun muydu da bundan vazgeçildi?

Aslında Türkçenin Arap harfleriyle yazılışına ilişkin sorunlar Cumhuriyet döneminde fark edilmiş değildi. XVII. yüzyılda Kâtip Çelebi, “ömrü boyunca doğru yazılmış bir kitap göremediğini” belirterek Arap yazısının yetersizliğinden söz etmiştir. Tanzimat dönemiyle birlikte sorunlar daha çok dile getirilir olmuştur. 12 Mayıs 1862 tarihinde Münif Efendi Cemiyet-i İlmiye Osmaniye’de verdiği konferansta Arap harfleriyle oluşturulan yazı sisteminin değiştirilerek okumayı ve yazmayı kolaylaştırıcı biçime dönüştürülmesi gerektiğini belirtmiştir. 1869 yılında Namık Kemal’le İranlı aydın Melkum Han arasında başlayan tartışma, ilerleyen zamanlarda Terakki ve Ruzname-i Ceride-i Havadis gazetelerine taşınmıştır. II. Meşrutiyet’in ilanından sonra tartışmalar hızlanmış, bu dönemlerde Hüseyin Cahit (Yalçın), Celal Nuri (İleri), Abdullah Cevdet gibi aydınların açıkça Latin yazı sistemine geçmek gerektiğini dile getirdikleri görülmektedir. Bu dönemlerde, Arap yazı sisteminin yol açtığı sorunları çözmek adına ilk akla gelen çözüm Arap yazı sisteminin yeniden düzenlenebileceği olmuştur. “Hurûf-ı munfasıla” ya da “hatt-ı cedid” olarak adlandırılan, harflerin ayrı yazılması konusu böyle bir çabanın sonucudur. İlk olarak 1863 yılında ortaya atılan bu öneri, sonraları Enver Paşa’nın isteğiyle “Ordu Elifbâsı” adıyla Balkan Savaşı sırasında kullanılmaya başlanmıştı. Arap yazısının yeniden düzenlenmesi yönünde bir başka öneri de yazıda ünlüleri gösteren imlerin eklenmesine yönelik “hareke-i harfiye” önerisiydi. Ancak Arap yazı sisteminin Türkçe için yeniden düzenlenmesine yönelik tüm öneriler başarısız olmuştur. Bu başarısızlıklar da yazı sistemini tartışılmakta olan Latin yazı sistemine yönlendirmiştir. Ancak elbette bu tercihte Batılılaşma çabalarının rolü daha belirleyicidir.

'Devrim, bu sorunu Arap harfleri içinde çözmek yerine Latin harfleriyle çözmüştür'

Osmanlı döneminde bile bu kadar uzun süredir Arap yazı sisteminin tartışılır olması Arap harflerinin Türkçeye uymamasından mı kaynaklanıyor?

Yazı sistemleri “saydam” ve “opak” olarak gruplandırılır, elbette derecelendirmeli bir sınıflamadır bu. Söz gelimi Fince, Macarca, İtalyanca, Sırpça-Hırvatça, Türkçe gibi dillerde görülen yazı sistemi “saydam” olarak nitelenirken seslerin harflerle düzenli biçimde örtüşmediği Arapça, İngilizce, Fransızca gibi dillerin yazı sistemleri “opak” olarak adlandırılır. Eğer Türkçenin Arap harfleriyle yazıldığı dönemde yazı sisteminin saydamlığını değerlendirecek olursak,  bu yazı sisteminin opak olduğunu söylememiz gerekir. Ancak bu durum yazı sisteminin değiştirilmesinin zorunlu olduğu bir duruma işaret etmemektedir. Yani Arap yazı sisteminden kopma çabası bu yazı sisteminin opak olmasıyla doğrudan ilgili değildir. Elbette etkisi vardır. Ama tek neden olarak bunu göstermek doğru değildir. Biraz önce de söylediğim gibi, Arap yazı sistemiyle ilgili sorunlar çok önceleri tartışılmaya başlanmıştır. Devrim, bu sorunu Arap harfleri içinde çözmek yerine, Batılılaşma çabalarının bir sonucu olarak Latin harfleriyle çözmüştür.

'Türkiye’de devrimden önceki 30 yılda okuma-yazma oranı %0,2 artmıştır sadece'

Gerçekten saydam bir yazı sistemi oluşturuldu mu? Yani Harf Devriminde bazı harflerin, örneğin Arapçadaki kaf ve kef harflerinin çıkarılması durumu eleştiriliyor. Ne dersiniz?

İlkece seslerle harflerin tümüyle örtüştüğü bir yazı sisteminden söz etmek olanaksızdır. Söz gelimi, Türkçede kapı ve kedi sözcüklerinde görüldüğü gibi, <k> harfi iki sesle etkileşime girse bile bu iki birim anlam ayırt edici bir özelliğe sahip olmadığı için, diğer bir deyişle birer sesbirim olmadıkları için yazı sisteminin saydamlığını etkilemez. Kısacası, yazı sistemlerinin saydamlığı, harf-ses etkileşimlerine göre değil, anlam ayırt edici birimlere dayalı olarak, yani yazıbirim-sesbirim ya da harf-sesbirim etkileşimlerine göre değerlendirilir.

Son olarak, yazı sisteminin değiştirilmesiyle birlikte ülkede okur yazarlık oranında düşüş olduğu yönünde bir iddia da var biliyorsunuz. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Türkiye’de devrimden önceki 30 yılda okuma-yazma oranı %0,2 artmıştır sadece. Devrimden sonraki 7 yıl içinde sadece  %19,25 oranında bir artış gözlemliyoruz. Sonrasını biliyorsunuz, oran çok daha fazla artıyor. Ancak bunu doğrudan Harf Devrimine bağlamak da yanlış olur. Elbette kolaylaştırıcı olmuştur, ancak asıl etki devrimin kendisidir. İnsanlık tarihinde ileri adımlar atan devrimlerin sonucu böyledir. Küba’da devrimden sonraki 5 yıl içinde okuma-yazma oranı %20 artmış, 1959’da şehirlerde %80’e, 1962’de %96’ya ulaşarak dünya rekoru kırmıştır. Sovyetler Birliğinde de devrim öncesi %24’lerde olan okuma yazma oranı, 1939’da %81.2’ye yükselmiştir. Türkiye’de de olan budur, aydınlanma devriminin bir sonucudur.

SOL / Söyleşi


KISA KISA GÜNDEM - 1 KASIM 2022 -

 


1) Mahkeme kararı bile durduramadı (Dilara Şimşek-Birgün)

     
Yeşil alanın yok edilmesini istemeyen yurttaşlara polis müdahale etti. (Fotoğraflar: ANKA)
İstanbul’daki Kemer Country’nin golf sahalarına inşa edilecek villa projesi için iş makineleri alana girdi. Yürütmeyi durdurma kararının dinlenmediğini söyleyen CHP’li Zeybek, “Hukuk göz ardı ediliyor” dedi. (https://www.birgun.net/haber/mahkeme-karari-bile-durduramadi-408380)

2) SPK’de üst düzey temizlik (Birgün)

Son dönemde Borsa İstanbul’la ilgili tartışmalar, Sedat Peker’in eski Başkan Ali Fuat Taşkesenlioğlu’nun merkezinde yer aldığını iddia ettiği rüşvet çarkına dair yayınladığı belgeler, AKP’li siyasetçilerin adının geçtiği manipülasyon iddialar ile gündeme gelen Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) üst düzey atamalar yapıldı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan imzasıyla Resmi Gazete'de yayımlanan kararlara göre, SPK Başkan Vekili Mutalip Ünal ve Sermaye Piyasası Kurulu Üyesi Ali Akay görevden alındı. Onların yerlerine, Sermaye Piyasası Kurulu Başkan Vekili olarak Enver Usca, Sermaye Piyasası Kurulu Üyesi olarak da Bülent Murat Haholu atandı.CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, SPK’de görevden almaların yetmeyeceğini belirterek, “Tespit komisyonu bu süreçte borsada milletten ne çalındığı derhal belirlemeli, manipülatif operasyonlarla haksız zenginleşenlerin mal varlıklarına el konulmalı ve küçük yatırımcının zararı tazmin edilmelidir. Bunun altında hiçbir şeyi kabul etmem” ifadelerini kaydetti. CHP lideri, eylül ayında SPK’yi uyararak, "Türkiye tarihinin en büyük borsa manipülasyonlarına şahit oluyoruz. SPK’ya son kez sesleniyorum. Aklınızı başınıza toplayın ve görevinizi yapın" ifadelerini kaydetmiş ve borsa manipülasyonunu işaret etmişti. Son atama kararları ise borsa çevrelerin eski SPK Başkanı Ali Fuat Taşkesenlioğlu döneminden kalan isimlerin temizlenmesi olarak yorumlandı.

3) Müftü’nün hedefinde Cumhuriyet var (Mustafa BİLDİRCİN-BİRGÜN)

Diyanet İşleri Başkanlığı’nca 10 bin TL’si karşılanan Kuran kurslarının elektrik borcunun kalanı için bayram namazında yurttaşlardan yardım isteyen ve “Borç ödeme karşılığı cennet” vaadinde bulunduğu iddia edilen Isparta Yalvaç Müftüsü Ömer Can, skandal bir çıkışa daha imza attı. Can’ın, mesajlaşma uygulaması WhatsApp aracılığıyla paylaştığı mesajında Lozan Antlaşması ile Cumhuriyeti hedef aldığı öğrenildi.(LOZAN ZULMÜ) Can, Whatsapp uygulamasında bulunan, “Durum” bölümünden, “TOGG açılış töreninin hatırlattığı” notuyla bir mesaj paylaştı. Mesajında Fatih Sultan Mehmet Han’ın, gemileri karadan yürüterek bir çağı kapatarak yeni bir çağ açtığını belirten Can, “Reis, yüz yıllık Lozan dayatma zulmünü ve ekonomi esaretini yıkarak, milli kalkınma ve şaha kalkma bayrağını cihana ilan edişinin sembolünü gösterdi. Anlayanlar gözyaşı ile şehadet getirerek, Allah’a yaklaşıyor. Anlamak istemeyenler, Onuncu Yıl Marşı ile tagutlarına (tapınılan varlık, put) tapınarak, avunuyor” ifadelerini kullandı. Can gazetecilerin soruları üzerine, “Ben öyle bir şey paylaşmadım” diyerek Lozan ve Cumhuriyeti hedef aldığı mesajını inkar etti.(CENNET VAADİ) Isparta Yalvaç İlçe Müftüsü Can, Temmuz ayında Kuran kurslarının elektrik borçlarına ilişkin yaptığı konuşmada, kursun elektrik parasını ödeyenlere cennet vadetti. Açıklamasının tepki çekmesi üzerine konuşan Can, “Kimseye cennetten yer vadetmek gibi bir dengesizliğe düşmedim. Sadece cemaate böyle hayırların vesile olacağı durumları anlattım” dedi.

4) Yurttaş tefeciye mahkûm edildi(BİRGÜN)

Geçim sıkıntısıyla boğuşan yüz binler tefecilerin eline düştü. Bakanlığın verilerine göre 2008-2021 yıllarında tefecilik iddiasıyla mahkûm olan kişi sayısı yüzde bin 396 arttı. Yargılananlar arasında çocuklar da var. (https://www.birgun.net/haber/yurttas-tefeciye-mahkum-edildi-408400)

5) Otomobile silahlı saldırı düzenleyen saldırganlar, şoförü öldürüp, kadını kaçırdı (Evrensel)

Şişli’de otomobilin önünü kesen silahlı saldırganlar, otomobildeki kadını zorla kaçırırken, otomobile kurşun yağdırdılar. Saldırıda otomobil sürücüsü Muhammet Tekin hayatını kaybetti. (https://www.evrensel.net/haber/473635/otomobile-silahli-saldiri-duzenleyen-saldirganlar-soforu-oldurup-kadini-kacirdi)

6) Amasra'daki patlamaya ilişkin bilirkişi ön raporu: Havalandırma sistemi yeterli olsaydı önlenirdi (Evrensel)


Amasra maden kazasının bilirkişi ön raporu hazırlandı. Rapora göre, patlamanın gerçekleştiği ocakta havalandırma ve kömür tozuna karşı mücadele yetersiz. (https://www.evrensel.net/haber/473620/amasradaki-patlamaya-iliskin-bilirkisi-on-raporu-havalandirma-sistemi-yeterli-olsaydi-onlenirdi)

7) Erdoğan'dan, Kolin için 'acele kamulaştırma' (Cumhuriyet)


Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan imzasıyla dünkü Resmi Gazete’de yayımlanan kararla, Koloğlu Holding Grubu iştiraki Hidro-Gen Enerji’nin işlettiği Soma Kolin Termik Santralı ile ilgili bazı taşınmazlar için “acele kamulaştırma” yapılacak. Gerekçede “gerekli olduğu” yönünde vurgu yapıldı.(https://www.cumhuriyet.com.tr/ekonomi/erdogandan-kolin-icin-acele-kamulastirma-1998290)

8) Turhan Çömez'den Süleyman Soylu'ya: Beni dinlesin, detay vereceğim (Cumhuriyet)

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Twitter hesabından bir video paylaşarak Türkiye’nin metamfetamin salgını ile karşı karşıya kaldığını söyledi.Kılıçdaroğlu, Saray’ın ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun ‘kara para’ için bu duruma göz yumduğunu belirtirken, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı Kılıçdaroğlu hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını açıkladı. Kılıçdaroğlu'nun bu açıklaması sonrası TELE1’de Evren Özalkuş’un sunduğu 'Türkiye’nin Geleceği'  programında konuşan İYİ Parti Genel Başkan Başdanışmanı Turhan Çömez, Türkiye’ye metamfetamin sokulmasıyla ilgili İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya seslenerek, “İçişleri Bakanlığı izlemiyorsa lütfen uyarsınlar. Süleyman Soylu, bizi dinlesin arz ediyorsa programdan sonra detaylı bilgi vereyim"  dedi.(Çömez'in açıklamaları şöyle:) “İçişleri Bakanlığı izlemiyorsa lütfen uyarsınlar. Süleyman Soylu, bizi dinlesin arz ediyorsa programdan sonra detaylı bilgi vereyim. Türkiye’de metamfetaminin problem olması 3-4 yıllık meseledir. Metamfetaminin hammaddesi olan bitki Efedra bitkisidir. İlk 2016’da Afganistan’da yoğun bir şekilde tespit edildi ve yoğun bir şekilde üretilmeye başladı. 2019’da ABD Başkanı Biden bir açıklama yaptı. ‘Afganistan’dan çekiliyoruz’ dedi. 2019’da yine bir toplantı yaptı ve ABD askerlerine yardımda bulunmuş Afganları nerede muhafaza edileceklerini bir program dahilinde deklare etti. Ve burada deniliyor ki Afganlılar Türkiye’ye gelecekler. Ardından Erdoğan’ın Biden ile görüşmesi oldu. Dışişlerinden kimse katılmadı sadece Erdoğan’ın özel tercümanı katıldı. Ve Türkiye’ye oluk oluk Afganlar gelmeye başladı. (“SÜLEYMAN SOYLU DİNLEMEDİYSENİZ DİNLEYİN”)  Afganistan’da yaşayan her 10 kişiden bir meth üreten işletmelerde çalışıyor. Son derece basit yöntemlerle kristalize çevriliyor. En dramatik sorun Türkiye’ye nasıl geliyor? Meth imalatı Özellikle Taliban tarafından destekleniyor ve muhafaza edilip önemli gelir elde ediliyor. Daha sonra bu metler Türkiye’ye gelen bir takım Afganların sırtlarına konuyor. Önce Belucistan’dan sonra Tahran’a geliyor. Tahran’dan Umumiye veya Tebriz’e oradan da Van sınırından Türkiye’ye geliyor. Bakın Süleyman Soylu, dinlemediyseniz dinleyin ayrıntılı bilgi veriyorum.(“GÖÇMENLER ARACILIĞI İLE VAN SINIRINDAN GEÇİRİLİYOR”) Şimdi bu göçmenlerle ilgili özel bir proje var. Bu projenin içerisinde Afganistanlı kaçakçı grubu, İranlı kaçakçı grubu ve Türkiye’de bir kaçakçı grubu var. Bu göçmenlere diyorlar ki sırt çantalarınız ile meth getirecekseniz size özel V.I.P geçiş sağlayacağız. Hatta bu uzun yolu yürümeyip at sırtında veya arabalarla geçeceksiniz. Biz sizi Tebriz’de ya da Umumiye’de bekleteceğiz oradan Van sınırına geleceksiniz. Hepinize kodlar vereceğiz bu kodlarla karşı tarafa geçtiğinizde Türkiye’ye deki muhataplar sırtınızdaki methi alacaklar.(“TÜRKİYE’DEKİ METHİN KAYNAĞI AFGANİSTAN’DIR”) Türkiye’deki methin kaynağı Afganistan’dır. Son derece profesyonel şekilde gelmektedir. Sınırdan geçtiği yerler bellidir. İçişleri Bakanlığı’nın yapması gereken bellidir. Drone'lar ile hava atmak yerine Van civarına kullanın. Orada birlikleri kullanın. Kaçakçılık yapan çeteler ile mücadele edin.(“TÜRKİYE UYUŞTURUCUNUN MERKEZİ OLDU”) Niye Türkiye’de Balkan mafyası varlığını artırdı? Çünkü Türkiye uyuşturucunun merkezi oldu. Eskiden Türk mafyası Balkanlardaydı. Şimdi Balkan mafyası geldi. Resmi istatistiklere bakın meth kullanımı dramatik şekilde arttı. Kaynak belli, geldiği yer belli, çözüm belli. Soylu dinlemiyorsa dinlesin daha kapsamlı bilgi istiyorsa arasın”

9) Ahmet Ergün’den ve AKP’li Süleyman Karaman arasındaki rüşvet belgesi ortaya çıktı (Cumhuriyet)

Eski TÜRGEV Başkanı Ahmet Ergün’ün, eski TCDD Genel Müdürü olan ve bugünün AKP Erzincan Milletvekili Süleyman Karaman’a 5 milyon dolar ödeyeceğini taahhüt ettiği, 16 Ocak 2017 tarihli bir belge ortaya çıktı. Söz konusu belgeyi Ergün’ün boşanma aşamasında eşi mahkemeye sundu. (BELGEDE NE YAZIYOR?) Söz konusu belgede şunlar yazıyor:

“Ortağı olduğum Belen İnşaat Taahhüt ve Turizm Tic. A.Ş. Ankara-İstanbul arası hızlı tren projesi kapsamında Cengiz-İçtaş-Belen ortaklığı çerçevesinde ihale komisyonu olarak Sayın Süleyman Karaman'a ödenmesi gereken ve şahsıma düşen payın 5.000.000 $ (beş milyon Amerikan Doları) 5 (beş) yıl vadeli taksitlerle nakden ödemeyi üstlendiğimi taahhüt ederim. Bu taahhüt gereği şahsıma ait Bakırköy tapusundaki daireler bende kalacak, buna karşılık ödemelerim şirketimi kurduktan sonra başlayacaktır. İş bu taahhütname 2 (iki) nüsha olarak hazırlanmış olup bir nüshası taraflardan Belen A.Ş.'de, diğeri şahsımda saklanmak suretiyle 16.01.2017 tarihinde imza ederek kabul ediyorum”

 10) HKP Elazığ'daki maden ihalesini yargıya taşıdı: Dilekçede 'Bilal Erdoğan' ayrıntısı (Cumhuriyet)

Halkın Kurtuluş Partisi (HKP), Elazığ’da bulunan, Cumhuriyet tarihinin en büyük rezervi olarak nitelendirilen maden rezervinin çıkartılması ve işletilmesiyle ilgili gerçekleşen ihalenin Port Madencilik Anonim Şirketi’ne verilmesini yargıya taşıdı. 

4 kişi hakkında suç duyurusunda bulunduklarını açıklayan HKP avukatı Kerim Bütün, “AKP’den hesap soracağız” dedi. Elazığ’ın Maden ilçesinde bulunan bakır, kobalt, kurşun, çinko ve demir madenleri rezervlerinin çıkarılması için yapılan ihaleyi 2 milyar 205 milyon TL bedelle Cengiz Holding Yönetim Kurulu Üyesi Şeref Cengiz’in ortağı olduğu Port Madencilik A.Ş. kazanmıştı. Bölge halkı tarafından mahkemeye taşınan ve yerel mahkemeler tarafından durdurma kararı verilen ihale ile ilgili Danıştay 13. Daire Başkanlığı’nın ‘ihale hukukuna uygun’ kararına tepkiler sürüyor. (4 İSME ‘NİTELİKLİ DOLANDIRICILIK’ SUÇLAMASI) HKP avukatları; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan, Port Madencilik Yönetim Kurulu üyesi Halil İbrahim Bacacı ve Cengiz Holding Yönetim Kurulu üyesi Şeref Cengiz hakkında Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu.  HKP avukatları tarafından başsavcılığa verilen dilekçede yer alan yetkililerin “görevi kötüye kullanma”, “nitelikli dolandırıcılık”, “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” suçlarını işledikleri iddia edildi. Ayrıca yetkililer hakkında soruşturma yürütülerek kamu davası açılması talep edildi.(CHP’Lİ VEKİLLER TANIK OLARAK DİNLENSİN TALEBİ) Öte yandan avukatlar CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, CHP Elazığ Milletvekili Gürsel Erol, gazeteci Murat Ağırel, Elazığ Mermerciler ve Madenciler (EMMAD) Derneği yöneticileri ile bölge halkının tanık sıfatıyla dinlenilmesini talep etti. (“ASRIN YOLSUZLUĞUDUR”) Suç duyurusuna ilişkin HKP avukatı Kerim Bütün açıklama yaptı. Bütün, şu ifadelere yer verdi: “Saygıdeğer halkımız; boğazına kadar yolsuzluğa batmış AKP, yolsuzluklar siciline bir yenisini daha ekledi. Gazeteci Murat Ağırel’in açıkladığı asrın yolsuzluğu 100 milyar dolar gibi bir rakama ulaşmıştır. 100 milyar dolar sadece 2 milyar dolar karşılığında beşli çeteden biri olan Cengiz Holding’e peşkeş çekilmiştir. Peşkeş çekilme hikâyesi şu şekilde yaşanmıştır; Elazığ yerelde faaliyet yürüten Port Madencilik Anonim Şirketi isimli bir şirket ihaleye katılma hakkı bulunmaması nedeniyle Cengiz Holding’in Yönetim Kurulu üyesi Şeref Cengiz’e hissesinin yüzde 50’sini devretmiştir. Bu devrin ardından söz konusu ihale Port Madencilik Anonim Şirketi’ne verilmiştir. İhale bedeli sadece 2 milyar dolardır, karşılığında elde edilen gelir ise 100 milyar doları bulmaktadır. (“AKP’DEN HESAP SORACAĞIZ”)  Peki, kimdir bu Port Madencilik Anonim Şirketi? Port Madencilik Anonim Şirketi, Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın lise arkadaşı Halil İbrahim Bacacı’nın Yönetim Kurulu Üyesi olduğu bir şirkettir. Böylesi bir yolsuzluk ancak ve ancak siyasi bağlantılarla mümkün olabilirdi. Biz de bunu araştırdık ve teyit ettik. Söz konusu yolsuzluk olaylarında sorumlu olan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, Port Madencilik Anonim Şirketi Yönetim Kurulu üyesi Halil İbrahim Bacacı, Bilal Erdoğan ve Cengiz Holding’in Yönetim Kurulu üyesi Şeref Cengiz hakkında suç duyurusunda bulunduk. Bu yolsuzluk 100 milyar dolar bedeliyle Elazığ’ı ihya edebilecekken, sadece birkaç parababasına peşkeş çekilmiştir. AKP bir kez daha halkımızın çıkarlarını düşünmemiş, parababalarının, sermayenin, zenginlerin çıkarlarını düşünmüştür. Er yahut geç AKP’den hesap soracağız!”

(derleyen: mstfkrc)