25 Kasım 2022 Cuma

BELLEK - 25 KASIM -


 OLAYLAR: 

  • 1893- Orhun Kitabeleri, Kopenhag Üniversitesi Genel Dilbilimi profesörü ve Danimarka Kraliyet İlimler Akademisi üyesi Wilhelm Ludwig Thomsen tarafından okundu. Thomsen, Orhun alfabesini çözdüğünü, 15 Aralık 1893’te Danimarka Kraliyet İlimler Akademisinde sunduğu bildiriyle bilim dünyasına açıkladı.
  • 1922 - Edirne'nin kurtuluşu
  • 1924 - Kazım Özalp Paşa, TBMM Başkanlığı’na seçildi.
  • 1925 - Şapka DevrimiŞapka giyilmesi konusundaki kanun, TBMM'de kabul edildi.
  • 1934 - Mustafa Kemal Atatürkİsmet Paşa'ya "İnönü" soyadını verdi.
  • 1936 - Almanya ve Japonya, Avrupa kültürünü ve Dünya barışını Bolşevik tehditten korumak amacıyla Anti-Komintern Paktını imzaladı.
  • 1940 - Ağaçkakan WoodyKnock Knock isimli çizgi filmle ilk kez seyirci karşısına çıktı.
  • 1943 - Sir Winston ChurchillFranklin D. Roosevelt ve Çan Kay Şek Kahire'de bir araya geldiler; Japonlar teslim olana kadar savaşa devam kararı alındı.
  • 1948 - İlkokullara isteğe bağlı din dersi kondu.
  • 1954- Gazeteci Nurettin Ardıçoğlu, Başbakan Adnan Menderes’e yayın yoluyla hakaretten 6 ay hapis cezasına çarptırıldı.
  • 1955 - Bir yıl önce büyük bir yangınla hasar gören Kapalıçarşı yeniden açıldı.
  • 1956- Meksika’da sürgünde olan Kübalı devrimciler diktatör Batista’yı devirmek için Granma yatıyla Meksika/Veracruz’dan Küba’ya denize açıldı. Alberto Bayo’dan gizlice gerilla eğitimi alan Fidel Castro ve 81 kişinin -Arjantin’li Che Guevara dışında- tümü Kübalı idi.
  • 1956-  Türkiye’de 1 milyon 18 bin adet radyo olduğu açıklandı.
  • 1958 - Ahmet Adnan Saygun'un bestelediği Yunus Emre Oratoryosu, BM'nin yeni çalışma dönemi dolayısıyla New York'ta seslendirildi. Orkestra ve koroyu şef Leopold Stokowski yönetti.


  • 1960- Dominik Cumhuriyeti’nin kuzey bölgesinde, bir uçurumun dibinde üç kadın cesedi bulunur. Cesetler Mirabel kardeşlere (Patria, Minerva ve Maria) aittir. Egemenler bu ölümler için “trafik kazası” açıklamasını yapmışlardır, ancak  kısa süre içinde üç kızkardeşin tecavüz edilerek katledildiği anlaşılır. Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele eden Clandestina Hareketi’nin öncülerinden olan Mirabel kardeşler, bu mücadele içinde sembolleşirler ve “Kelebekler” diye anılırlar. Verdikleri mücadeleden ötürü zindanlara da atılan Mirabel kardeşler, 1960 yılının Kasım ayında diktatörlük tarafından ölümle tehdit edilirler. Kelebekler, ölümleriyle, Dominik’in, Latin Amerika halklarının ve  kadınlarının sembolü haline gelirler. 1981 yılında Kolombiya’da toplanan Latin Amerika Kadın Kurultayı’nda 25 Kasım tarihi, Mirabel Kardeşlerin anısına “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” ilan edilir. Birleşmiş Milletler de, 1999 yılında 25 Kasım’ı “Dünya Kadına Yönelik Şiddete Son Günü” olarak kararlaştırır.
  • 1967 - ABD Başkanı Johnson'un Kıbrıs Özel Temsilcisi Cyrus Vance, Atina'nın önerilerini Ankara'ya getirdi. NATO Genel Sekreteri Manlio Brosio da arabuluculuk için Ankara'ya geldi. BM Güvenlik Konseyi, savaştan kaçınılması çağrısı yaptı.
  • 1968 - İstanbul'da Dr. Siyami Ersek ve ekibi, trafik kazasında ölen bir memurun kalbini bir işçiye taktı; hasta 39 saat yaşayabildi.
  • 1969- İstanbul Üniversitesi’nde Hukuk Fakültesi Dekanı Orhan Aldıkaçtı’nın odasını basıp ”görevli memura hakaret ve mukavemet”ten tutuklu yargılanan Deniz Gezmiş Sağmalcılar Cezaevi’nden tahliye edildi.
  • 1969 - Beatles müzik grubundan John Lennon, İngiltere'nin Biafra'ya müdahalesi ile Amerika'nın Vietnam politikasına verdiği desteği protesto amacıyla, İngiltere Kraliçesinin verdiği unvanı reddetti.
  • 1970- İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi’nde Atatürk resimlerinin gerici bir grup tarafından tekrar yırtılıp-yakılması üzerine solcu öğrenciler “süresiz boykot” kararı aldı ve arka kapıdan kaçan Dekan S.Rıza Alpar’ın oda kapısını kırarak tahribat yaptı.
  • 1971- TBMM, 11 ildeki sıkıyönetimi iki ay daha uzattı.
  • 1971- Trabzon’da “Sosyalist Türkiye” kitabının yazarı yargıç Ali Faik Cihan ve bazı öğretim üyelerinin de aralarında bulunduğu 60 kişi gözaltına alındı.
  • 1973 - Yunanistan'da Yorgo Papadopulos liderliğindeki askerî cunta, ikinci bir askerî darbe ile devrildi.
  • 1974- Ülkücüler sabah İstanbul Üniversitesi’nde Merkez Bina kapılarını tutarak solcu öğrencilerin girmesini engellemek istedi. Silah da kullanılan çatışma sonunda solcu öğrenciler ülkücüleri dışarı atıp kapıları kapattı, bir süre sonra da okulu terketti.
  • 1974- Piyasada büyük ölçüde yağ sıkıntısı çekilirken yağ ve margarin sanayicileri yüzde 50-100 arasında zam talebinde bulundular.
  • 1975 - SurinamHollanda'dan bağımsızlığını kazandı.
  • 1978- Tariş’te 1700 işçi direnişe geçti. 
  • 1979 - Abdi İpekçi'nin katlinden sanık Mehmet Ali Ağca, Kartal-Maltepe Askeri Ceza ve Tutukevi'nden kaçtı.
  • 1979- AP azınlık Hükümeti, MHP, MSP ve CHP’den ayrılan bazı milletvekillerinin desteğiyle güvenoyu aldı.
  • 1979- Malatya’da Yamaçlı mahallesindeki evine gitmekte olan işçi emeklisi Hüseyin Aslan ülkücülerin açtığı ateşte hayatını kaybetti. Sümerbank işçisi ve TİP’in “Genç Öncü”dergisinin Malatya temsilcisi Bayram Aslan da Hidayet mahallesindeki silahlı saldırıda ağır yaralandı.
  • 1993- Özgür Gündem Gazetesi eski Yazı İşleri Müdürü Işık Yurtçu ve İmtiyaz Sahibi Yaşar Kaya, 26 Eylül 1992’de yayınlanan 2 yazıdan dolayı toplam 287 milyon TL para cezasına çarptırılırken Işık Yurtçu‘ya 2 yıl hapis cezası verildi. Özgür Gündem, 18 Kasımda 15 gün kapatılmıştı; 2.kez 15 gün süreyle kapatıldı.
  • 1993- İstanbul Üniversitesi Arkeoloji Kulübü üyeleri, Sultanahmet’teki “Bizans Büyük Saray” kalıntılarında yürütülen hafriyat çalışmalarını protesto etti.
  • 1994- Kamu çalışanları Özelleştirme Kanunu’nu protesto ve grevli-toplu sözleşmeli sendika hakkı için pek çok ilde iş bırakarak yürüdü, alanlara çıktı.
  • 1994- 23 Kasımda Meclis’ten geçen Özelleştirme Kanunu’nun ardından bütçe tasarısındaki “işçilerin memur statüsüne geçirilmesi” hükmüne karşı yaklaşık 5 milyon çalışanı temsil eden “Demokrasi Platformu”nun Meclis’e yürüme kararı üzerine DYP-SHP hükümeti hükmü geri çekti. 
  • 1995- G.Saray’da toplanan kadınlar, Temmuz’da gözaltında tecavüze uğrayan bir kadın için Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, Ankara Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar ve o dönemin İçişleri Bakanı Nahit Menteşe hakkında suç duyurusunda bulundu.
  • 1996- DYP Genel Başkanı Tansu Çiller, TEDAŞ Komisyonu’nda RP ve DYP’lilerin oylarıyla aklandı. Komisyon, Çiller’in görevi kötüye kullanmak suçunu işlemediğine karar verdi.
  • 1996- Refahyol Hükümeti’nin üçüncü kaynak paketi açıklandı.
  • 1996- Bergama’lı köylüler altın madenini işleten Eurogold şirketine karşı Cumhuriyet Alanı’nda miting yaptı. Sağanak yağış altında sabahın erken saatlerinde 16 köyden traktörlerle Bergama’ya gelen binlerce kişiye CHP ve ÖDP il ve ilçe teşkilatları destek verdi.
  • 1996- Gazeteciler, basına getirilmek istenen yeni kısıtlayıcı düzenlemelere karşı protesto bildirisi yayınladı. Düzenlemeler sansür olarak değerlendiriliyor.
  • 1996- Kapatma istemiyle dava açılan Emek Partisi’nin yönetici ve üyeleri istifa ederek Emeğin Partisi’ni kurdu.
  • 1998 - 55. Hükümetgensoru ile düşürüldü. Devlet Bakanı Güneş Taner'in Bakanlık görevi sona erdi. Başbakan Mesut Yılmaz, istifasını Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e sundu.
  • 1999- Server Tanilli 25 yıl aradan sonra geldiği Ankara’da SBF anfisindeki bir konferansa katıldı.
  • 1999 - Yargıtay 9. Ceza Dairesi, PKK lideri Abdullah Öcalan hakkında verilen ölüm cezasını onadı.
  • 2000 - Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de, Richter ölçeğine göre 7 şiddetinde deprem meydana geldi. 26 kişi öldü.
  • 2000- Ankara Abdi İpekçi Parkı’nda F tipi cezaevlerini protesto için binlerce kişinin katıldığı miting düzenlendi.  
  • 2001- 11 Eylül’deki saldırılarda yakınlarını kaybeden Amerikalıların bir kısmı Washington’dan New York’a doğru bir barış yürüyüşü başlattı. “Acılarımız savaş çağrısı değildir” pankartı taşıyorlar.  
  • 2001- Afganistan’da Kuzey İttifakı’nın 10 gündür kuşatma altında tuttuğu Kunduz, Taliban savaşçılarının kitleler halinde teslim olmasıyla düştü. Özbek general Abdürraşid Dostum’a teslim olan 600 Arap savaşçı isyan çıkardı. İsyan kanla bastırıldı.  
  • 2001- Türkiye’nin ilk ve tek Yahudi müzesi olan 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi açıldı.
  • ---------------------------------------------------------------
    ----------------------------------------------------------------
  • 2002- Türkmenistan devlet Başkanı Saparmurat Türkmenbaşı’na otomatik silahla suikast girişiminde bulunuldu;  Türkmenbaşı yara almadan kurtuldu.
  • 2002- Uzay mekiği Endeavor uluslararası uzay istasyonuna kenetlenerek bir Amerikalı ve iki Rus astronotu bıraktı.
  • 2003- Gürcistan’da Yüksek Mahkeme, 2 Kasım’da yapılan genel seçimin sonuçlarının büyük kısmını iptal etti. Başkanlık seçiminin de tarihi belirlendi: 4 Ocak 2004.
  • 2003- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan: “İslami terör ifadesi şahsen kanıma dokunuyor, huzursuz ediyor.”  
  • 2004- “Kadına Yönelik Şiddete Hayır Platformu” üyeleri, Şişli’de basın açıklaması ve yürüyüş yaptı.
  • 2005- Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanlık Divanı, Abdullah Öcalan’ın yeniden yargılanmasıyla ilgili önergeyi reddetti.   
  • 2005- Ankara’da yarın gerçekleştirilecek “Büyük Eğitimci Yürüyüşü” için birçok ilden öğretmenler otobüslerle Ankara’ya yola çıktı. Kolej Kavşağı’nda toplanıp yürüyen Eğitim-Sen’liler Ziya Gökalp Caddesi üzerinde basın açıklaması yaptı. Polis kitleyi Kızılay’a geçirmedi.
  • 2005-  Emek Partisi’nin AİHM’e götürülüp lehte karar alınan kapatma davası sonrası toplanan kongrede Emeğin Partisi ismi tekrar Emek Partisi olarak değiştirildi.
  • 2006- Reha Erdem’in yönettiği “Beş Vakit” Almanya’da düzenlenen Mannheim-Heidelberg Film Festivali Jüri Özel Ödülü’nü kazandı.
  • 2007- 9 Eylül Üniversitesi öğrencisi Baran Tursun (20) gece uygulama yapan polislerin ihtarına uymayıp otomobiliyle devam edince polislerin arkadan ateşiyle başından vurularak öldürüldü. 1.5 ay tutuklu kalıp tahliye edilen bir polise 2011’de 2 yıl 1 ay hapis cezası verildi.
  • 2007- Ezilenlerin Sosyalist Platformu, Feyzullah Ete’nin 22 Kasım’da İstanbul Avcılar’da bir parkta otururken çıkan tartışmada bir polis tarafından göğsüne tekme atılarak öldürülmesini protesto etti.
  • 2009- KESK ve Kamu-Sen üyeleri ülke genelinde günlük iş bırakma eylemi yapıp alanlara çıktı. Ankara’da polis Yüksel Caddesi ve Ziya Gökalp’te gaz bombaları ve tazyikli su ile müdahale etti.
  • 2009-  Şiddetli yağmurun yol açtığı sel, Suudi Arabistan’ın Cidde şehrinde 122 kişinin ölümüyle sonuçlandı. Ayrıca sel binlerce kişinin Hacca gitmesine engel oldu.
  • 2009-  İstanbul Barosu Başkanlığının Danıştay’a yaptığı katsayı itirazı kabul edildi.
  • 2010- İşvereni CHP’li olan Akdeniz Çivi Fabrikası’nda Birleşik Metal’de örgütlendiği için işten atılan 83 işçi CHP Mersin İl Başkanlığı’nı işgal etti.
  • 2010-  Ankara’da kadın kuruluşları ve insan hakları derneği ortak yürüyüş yaptı.
  • 2011- Türkiye, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ni parlamentosunda onayladı. “Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu”nun Taksim yürüyüşüne oyuncular da destek verdi. 
  • 2011- KHK ile özerkliği elinden alınan Türkiye Bilimler Akademisi’nden (TÜBA) ayrılan 70’e yakın bilim insanından, aralarında Prof.Dr.Naci Görür’ün de bulunduğu 17’si İstanbul’da “Bilim Akademisi Derneği”ni kurdu.
  • 2013- Emniyet Genel Müdürlüğü’nün Gezi Direnişi’ne katılanlara ilişkin raporunda “Gözaltına alınan 5.513 şüphelinin %78’inin Alevi kökenli olduğu” tespiti yer aldı.
  • 2013- RedHack’le bağlantılı oldukları iddiasıyla 9’u savcılığa 5’i nöbetçi mahkemeye sevkedilen Barış Atay ve Taylan Kulaçoğlu dahil 14 kişi serbest bırakıldı. 14 kişinin Adliye’deki işlemleri sürerken RedHack AKP Meclis Grup Başkanlığı internet sitesini hack’ledi.
  • 2013- Muğla’da termik santrallerin özelleştirilmesine karşı olan işçilerin AKP İl Binası’na yürüyüşüne polis müdahale etti.


  • 2013-  Kültür ve Turizm Bakanlığı, yardım yaptığı tiyatroların “genel ahlak kurallarına uygun oyun sahnelemesi” için protokol düzenlenmesi zorunluluğu getirdi.


  • 2017- Merve Safa Kavakçı Kuala Lumpur Büyükelçiliğine atandı. Kavakçı, 1999’da Fazilet Partisi’nden milletvekili seçilmiş, ancak TBMM’de türbanla yemin etmesine izin verilmemiş, ardından ABD vatandaşı olduğu için vatandaşlıktan çıkartılmıştı. AİHM’de açtığı davanın lehine sonuçlanması üzerine, 2017’de yeniden vatandaşlığa kabul edildi. 



  •  DOĞUMLAR: 


 ÖLÜMLER: 




    (derleyen: mstfkrc)

Model dediği soygun düzeni: Zam, zulüm, sefalet! - BİRGÜN

 

Ceza, harç ve bazı vergilere tam yüzde 122.93 oranında zam geldi. Buna göre pasaporttan trafik cezalarına kadar pek çok kalem fahiş oranda arttı. Zamlarla birlikte açlık ve sefalet de artıyor. Birleşik Kamu-İş’in araştırmasına göre kasımda açlık sınırı 8 bin 657, yoksulluk sınırı ise 25 bin TL'ye yükseldi.

   
                                          Konya ve Eskişehir'de ucuz ekmek ve su kuyruğu

Derinleşirken ekonomik krizle birlikte zam, pahalılık ve yoksulluk da katlanıyor. Enflasyonun yüzde 85'i aşmasıyla birlikte vergi, harç ve cezaların zam oranlarının hesaplandığı yeniden değerleme oranı da belirlendi. Resmi Gazete’de yayımlanan Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği’ne göre bu oran yüzde 36,2'den yüzde 122.9'a yükseltildi. Yaklaşık üç misli yapılan artışa birlikte pasaporttan trafik cezalarına, harçlardan çeşitli vergilere kadar pek çok kalem cep yakacak. Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanan tebliğe göre 6 aya kadar olan pasaport ücreti 309 TL’den yeni yıl itibariyle 689 TL’ye çıkacak. 10 yıllık pasaport bedeli de defter dahil bin 703 TL’den 3 bin 796 TL'ye çıkacak.

CEP YAKAN ORANLAR

Engelli otoparkını işgal 329 TL'den 874 TL'ye yükselecek. Ruhsatsız araç kullanmanın cezası, 166 TL'den 370 TL'ye emniyet kemeri takmamak ve park yasağını ihlal etmek, 196 TL'den 436 TL'ye yükselecek. Seyir halinde cep telefonu kullanmak, kırmızı ışık ihlali ve muayene yaptırmamanın cezası ise 427 TL'den 952 TL'ye çıkacak. Alkollü araç kullanmanın cezası da 1823 TL'den 4.064 TL 'ye çıkacak. Yurt dışından getirilen telefonlar için alınan harç 2 bin 732 TL’den 6 bin 91 TL’ye çıkacak.

Vergi Usul Kanunu uyarınca cumhurbaşkanının vergi ve harçlarda yeniden değerleme oranını yüzde 50 azaltma ve yüzde 50 artırma yetkisi bulunuyor. Yeniden Değerleme Oranı, yeniden değerleme yapılacak yılın ekim ayından bir önceki yılın aynı dönemine göre Üretici Fiyatları Genel Endeksinde (ÜFE) meydana gelen ortalama fiyat artış oranını ifade ediyor. Yeniden değerleme oranı TÜİK’in, her yıl kasım ayının başında Ekim ayına ilişkin enflasyon oranlarını açıklaması ile birlikte belli oluyor. Hazine Bakanlığı ise bir Tebliğ ile bu oranı kamuoyuna Resmi Gazete’de ilan ediyor.

***

AÇLIK VE YOKSULLUKTA SINIR YOK

Birleşik Kamu-İş'in Açlık Yoksulluk Araştırması'nın kasım ayı sonuçlarına göre dört kişilik bir aile için açlık sınırı 8 bin 657 TL'ye, yoksulluk sınırı ise 25 bin 422 TL'ye yükseldi. Açlık sınırı bir önceki aya göre 434, yoksulluk sınırı da 909 lira artarken, dört kişilik ailenin gıda dışındaki gereksinimlerini ‘yoksunluk hissi duymadan’ karşılayabilmesi için gereken harcama tutarı 16 bin 765 TL oldu. Son bir yılda açlık sınırı 4 bin 767 TL, gıda dışı ihtiyaçlar harcaması 7 bin 558 TL arttı. Ailelerin gıda ve gıda dışı ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için yapması gereken toplam harcama tutarını gösteren yoksulluk sınırı son bir yılda toplam 12 bin 325 liralık artış gösterdi.

(BİRGÜN)

O hastanenin şüpheli sicili + İKİ KRİTİK DAVADAN NOTLAR - Barış Pehlivan / Cumhuriyet

 


O hastanenin şüpheli sicili 

“Sana benzer bir skandalı anlatayım” dedi avukat arkadaşım.

Tokat’taki Medical Park Hastanesi’nde hastaya şiddetin ayrıntılarını okuduğumu görünce söyledi. Biliyorsunuz, Sağlık Bakanlığı soruşturma süresince hastaneyi kapattı, ilgili personel de şimdilik idari ceza aldı.

Bilmediğim ne vardı? “Anlat bakalım” dedim arkadaşıma ve dinlemeye başladım...

2012 yılının şubat ayı...

37 haftalık hamile olan D.E’nin sabah erken saatlerde sancıları başladı. Bunun üzerine eşiyle birlikte İzmir’deki Medical Park Hastanesi’nin acil servisine gitti.

Gelin görün ki o sırada hastanede doğum doktoru yoktu. Öyle olunca, doğumu bir ebe gerçekleştirdi. Ve maalesef ki bebek doğumdan sonra yüzde 93 oranında engelli kaldı. Haliyle, aile de hastane yönetimine ve personeline tazminat davası açtı.

Mahkeme de doğumun tıbbi standartlara uygun olup olmadığını değerlendirmesi için bilirkişiye başvurdu. O isim de kadın doğum uzmanı M.G. adlı doktordu.

Lakin...

M.G. birçok kusuru görmezden gelerek hastaneyi aklayan bir rapora imza attı ve şöyle dedi: “Davacı D.E’nin hastaneye ilk yatışı ve doğum arasındaki geçen süredeki yönetimi ile ilgili herhangi bir kusur ya da ihmal yoktur.”

Bitmedi... 

Bunun üzerine hem hastane hem de hastanede kusur bulmayan bilirkişi doktor hakkında soruşturma başlatıldı. Engelli çocuğun ailesinin yaptığı şikâyetin konusu bu kez rüşvetti.

Nasıl yani, dediğinizi duyar gibiyim...

Şöyle ki...

İlgili bilirkişi doktorun bir süre sonra lehine rapor düzenlediği İzmir Medical Park Hastanesi’nde çalışmaya başladığı anlaşıldı.

Tüm bu öyküde sonuç ne mi?

Şu: Yerel mahkeme tartışmalı bilirkişi raporunu esas alarak hastaneyi akladı. Ancak üst mahkeme raporu yeterli görmediği için bu kararı bozdu. Yani, tazminat davası bir kez daha görülmeye başlandı.

Savcılık ise hastanenin doktorluğuna terfi eden bilirkişi için yapılan “rüşvet” suçlamasının soyut olduğunu savunup dosyayı kapadı. Aile buna da itiraz etti, şimdilik söz sulh ceza mahkemesinde...

İKİ KRİTİK DAVADAN NOTLAR

- Arnavutluk’taki mahkeme binlerce kişiyi dolandırmakla suçlanan Thodex’in kurucusu Faruk Fatih Özer’in Türkiye’ye iade edilmesine karar verdi. Bu karardan çok kısa süre önce Özer kamuoyuna açık bir mektup yazdı. Ve o mektubun girişinde kendisini “Siz beni Cumhuriyet tarihinin en büyük dolandırıcısı olarak tanıyorsunuz fakat işin aslı ben Cumhuriyet tarihinin en büyük iftirası atılmış adamıyım” diye tarif etti. Anlıyoruz ki Özer Arnavutluk’tayken bir Thodex belgeseli hazırlatmış. Bugünlerde YouTube’da yayımlanacak o belgeselde adaletsizliğe uğradığını iddia ediyormuş.

- Eski Avcılar Belediye Başkanı Handan Toprak“ihaleye fesat karıştırma”  ve “resmi belgede sahtecilik” iddiasıyla bundan sekiz ay önce tutuklandı. DSP Genel Başkan Yardımcısı Toprak hakkında bu kadar zaman geçmesine rağmen halen iddianame yazılamamasının nedeni ne? Sorsanız “Bilirkişi raporu bekleniyor” diyorlar. Sahi, bir cep telefonu sekiz aydır nasıl incelenemez?

Barış Pehlivan / Cumhuriyet



TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan'dan çarpıcı Türkiye değerlendirmesi: "Mutlak karanlığa mahkûm değiliz, Türkiye'de ilerici bir damar var" - Mustafa Büyüksipahi / Cumhuriyet

 

Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Okuyan, siyaset arenasındaki tabloyu Cumhuriyet’e değerlendirdi. Okuyan, "Türkiye piyasa ekonomisine, ilkesiz ve yayılmacı ve bir o kadar da NATO’cu bir dış politikaya, gericiliğin yaşamın her alanında söz sahibi olduğu mutlak karanlığa mahkûm değil. Güçlü bir muhafazakârlık var Türkiye’de ama güçlü bir ilerici damar da var. AKP muhafazakâr kitleyi ev sahibi ilan etti, diğerlerini düşman!” diyor.

Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan, Türkiye tarihinin en önemli seçimine doğru iktidarın ve muhalefetin durumunu değerlendirdi. İktidarı eleştiren Okuyan’ın Altılı Masa hakkındaki düşünceleri de dikkat çekti.

Halkın yoksullukla mücadele ettiği bir evrede parlamenter sistem vurgusuyla siyaset oyunu kurmanın pek de kazanım getirmeyeceğini düşünen Okuyan, Erdoğan seçimlerde kazansa bile mücadelenin süreceğini belirtti. Okuyan, “Türkiye piyasa ekonomisine, ilkesiz ve yayılmacı ve bir o kadar da NATO’cu bir dış politikaya, gericiliğin yaşamın her alanında söz sahibi olduğu mutlak karanlığa mahkûm değil” diye konuştu.

Türkiye seçim sürecine girdi. Sizce seçimler olması gereken tarihte mi yapılacak yoksa bir erken seçim bekliyor musunuz?

Hepimiz biliyoruz ki, seçimler iktidarın kendisini en avantajlı hissettiği anda yapılacak. Bu saatten sonra seçimin “erken” tanımlamasını hak etmesi mümkün değil. Öne çekilebilir. Ancak Erdoğan’ın seçim tarihini “hukuki” durumundan hareketle belirleyeceğini düşünmüyorum. Cumhurbaşkanı’nın bir dönem daha seçilmesiyle ilgili tartışmalar başka bir dönem ya da ülkede önemli olabilirdi. AKP Türkiyesi o noktayı çoktan aştı. Hukuk artık bir kılıf bile olmaktan çıktı.

Yakın dönemde iktidar partisi ve ortağı MHP’nin çeşitli nedenlere bağlı olarak oy kaybına uğradığını biliyoruz. Ancak son günlerde tekrar yükselişe geçtiğine yönelik bazı araştırmalar ve sonuçları paylaşılıyor. Sahada genç ve dinamik bir ekibi olan Türkiye Komünist Partisi’nin izlenimi ne? Elinizde veriler bulunuyor mu?

Bizim izlenimimiz, toplumun yaygın bir biçimde umutsuz ve mutsuz olduğudur. Umutsuzluk ve mutsuzluk beraberinde çaresizliği getiriyor. Bugün AKP’ye alternatif olduğunu ileri süren Millet İttifakı’nın bu çaresizliği ortadan kaldıracak ne somut bir programı ne de heyecanı var. Tarihimizin en ağır yoksulluk dalgalarından birini yaşarken insanların Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’den heyecanlanmaları mümkün değil. Kaldı ki, muhalefet AKP’ye benzeyerek seçmeni ikna etmeye çalıştıkça AKP yorgunu geniş bir kesimin enerjisi azalıyor. AKP’ye benzeyen muhalefet AKP’yi güçlendirdiğinin farkında bile değil. Biz TKP olarak, yurttaşlarımızın bu çaresizlik duygusundan çıkması için gece gündüz uğraşıyoruz. Türkiye piyasa ekonomisine, ilkesiz ve yayılmacı ve bir o kadar da NATO’cu bir dış politikaya, gericiliğin yaşamın her alanında söz sahibi olduğu mutlak karanlığa mahkûm değil.

Bugün yurttaşların birçoğuna göre AKP ya da Erdoğan, 20 yıllık süreçte Türkiye’de büyük sorunların açığa çıkmasına neden oldu. Ancak 20 yılın sonunda ülke bir enkaza dönmüşken Erdoğan ve partisi hâlâ siyaset arenasında. Var olan oy potansiyelini, ‘kemik seçmen’ tabir edilen destekçilerini koruyor. Burada bir durumla yüzleşmeli miyiz? Bu yüzde otuzluk seçmen neden AKP’de ısrarcı?

Çünkü karşısında AKP’yi ve AKP felsefesini karşısına alan etkili bir seçenek yok. AKP “tek adam rejimi”nden ibaret değil. Kaldı ki, Türkiye’de düzen partilerinin tamamı “tek kişi”ye dayanıyor. Bunu geçtiğimizde, AKP’yi AKP yapan temel özelliklerin hiçbiriyle hesaplaşılmıyor. NATO, Avrupa Birliği, Suriye, Irak, İmam Hatipler, zorunlu din dersleri, tarikat yapılanmaları, özelleştirmeler, uluslararası tekellerin tahakkümü, emekçileri köleleştiren iş yasaları, sendikasızlaştırma, siyasi partiler ve seçim yasasındaki kısıtlayıcı hükümler… Bunlarda sözü olmayan ya da AKP’den farklı bir şey söylemeyen bir muhalefetimiz var. “Seçmenin çoğunluğu muhafazakâr” kolaycılığı Türkiye toplumunu kötürümleştiriyor. Değişim için, bu kabullenişi sorgulamak gerek. Evet, güçlü bir muhafazakarlık var Türkiye’de. Ama Türkiye’de güçlü bir ilerici damar da var. AKP muhafazakar kitleyi ev sahibi ilan etti, diğerlerini düşman! Muhalefet de, düşman ilan etmese bile “muhafazakârlaşın” diyor topluma. Bu bir saçmalıktır. Biz parti olarak bu oyunu mutlaka bozacağız.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile anlaşmazlık yaşadığı ancak Soylu’yu görevden almadığı söyleniyor. Taksim’deki terör saldırısının ardından da iddialar bir kez daha gündeme geldi. Ne düşünüyorsunuz?

AKP her zaman bir koalisyondu. Zaman zaman çıkar çatışmaları yaşanıyor. Parasal işler, güç paylaşımı ve elbette ideolojik ayrımlar. Ancak bunları abartmak, bunlar üzerinden hesap yapmak büyük hata. Soylu ve Erdoğan arasındaki problemler gerçek evet. Ancak bir yandan da bu farklılıklar Erdoğan’ın işine geliyor. Erdoğan’ın yanında istediği zaman konuşturduğu, ileri çıkardığı “renkli” kadrolar var. Bunlar bazen yükselen değer bazen günah keçisi olmaya namzettirler. Soylu bir sürü konuda şimşekleri üzerine çekerek Erdoğan’ı rahatlatıyor. Bana göre iyi AKP’li kötü AKP’li modelini baştan beri başarıyla uyguladı Erdoğan. “Erdoğan kuşatıldı”, “kendi iyi, çevresi kötü”, “yanlış bilgilendiriliyor” gibi ifadelere Erdoğan gülüp geçiyordur. Bu yaklaşımla AKP’ye karşı mücadele edilemez.

AKP döneminde birçok suç işlendiği ortaya çıktı. Etrafa saçılan yolsuzluklar, usulsüzlükler ve daha neler neler? Bir gün hukuk işleyecek mi? Siyaset kalkanıyla korunanlar halka hesap verecek mi?

Ayağa kalkan, örgütlü bir halk hukuken ve siyaseten hesap sorar. Halk edilgense, hukuk her zaman aklar, geçiştirir. “Cesur savcı”, örgütlü toplumun sonucudur. Evet bir gün hukuk işleyecek, çünkü halk inisiyatifi ele alacak.

Seçim yaklaşırken en çok konuşulan konu AKP’nin iktidarı bırakmamak için her yolu deneyeceği… Sizce de böyle mi olacak? Neler öngörüyorsunuz? İktidar, iktidarını korumak için neler yapabilir?

Bu değerlendirmeler bir noktadan sonra yine AKP’nin işine geliyor. Evet deneyecekler, geçmişte örneklerini gördük, daha fazlasını da yapabilirler. Ancak bunun tek ilacı, halkın örgütlü gücüdür. Hiçbir sandık önlemi tek başına yeterli olamaz. Bugün iktidarı caydıracak olan ne yargı ne gözlemcilerdir. Halkın herhangi bir usulsüzlüğü kabullenmemesi. İşte bundan korkarlar.

Altılı masa sık eleştiriliyor. Millet İttifakı bileşenlerinin arasında sorunlar olduğu ileri sürülüyor. Sizce Millet İttifakı aday çıkarma veya adayını açıklama konusunda geç mi kaldı?

TKP olarak biz altılı masayı eleştirmiyoruz. O masaya oturanların dünya görüşü, programı her şeyleri ortada. Bir yakınlığımız yok. AKP ile 20 yıldır mücadele ediyoruz. Ona benzeyen, aynı yolun yolcusu olan muhalefetle de mücadele halindeyiz. Kuşkusuz bir taraf iktidar. Dolayısıyla önceliğimiz AKP ile mücadele. Ancak Millet İttifakı aday belirlemekte geç mi kaldı, bu soruya bizim yanıt vermemizin bir anlamı yok. Açık söyleyeyim, bu muhalefetten bir beklentimiz yok.

AKP’ye karşı iyi muhalefet edilmediğini düşünüyor musunuz? Millet İttifakı’nın seçim hazırlığı ve programı konusunda fikriniz nedir?

Buna yanıt verdiğimi düşünüyorum, o yüzden atlıyorum

Tarihin en önemli seçimlerinden birine doğru ilerliyoruz. Erdoğan’ın üçüncü kez adaylığı da tartışma konusu. Cumhurbaşkanı Erdoğan kazandığı takdirde Türkiye’de nasıl bir döneme gireceğiz?

AKP iktidarının 20 yılı yeterince öğretici ve acı oldu. Dolayısıyla bir bilinmezlik yok. Türkiye’yi daha da karanlık hale getirmeye çalışacaklar. Bunu engellememiz gerek. Ancak Erdoğan’ın bir daha seçilmesi durumunda dünyanın sonu gelmeyecek. Hayat ve mücadele devam edecek.

Ülkemiz ne yazık ki büyük bir beyin göçü sorunu ile karşı karşıya... Bununla nasıl mücadele edeceğiz?

Gençliği, hatta diğer yaş kuşaklarını ülkelerinden soğuttular. Bugün AKP’nin kafasındaki Türkiye’nin bir genci mutlu etmesi mümkün değil. Özür dilerim mümkün, para derdi yoksa. Bu da küçük bir azınlık için geçerli. İnsanların inancına, dünya görüşüne, kıyafetine, eğlencesine, gülmesine karışan bir iktidar var. Bir de bunun üstüne, piyasa ekonomisinin acımasız mekanizmalarını ekleyin. Onca zorlukla eğitim süreçlerini tamamlayan gençlerimizin mutsuz köleler olmak istememesi doğal. Sorun şu ki, kölelik kapitalizmin olduğu her yer için geçerli. Türkiye’den gidince ancak küçük bir bölüm rahatlıyor. Bunu durdurmak için bağımsız, egemen, kamucu, laik, sosyalist bir Türkiye gerekiyor. Güle oynaya, kardeşçe yaşayacağımız bir ülke!

Suç örgütü lideri olma iddiasıyla yargılanan Sedat Peker, iktidarı zora sokacak pek çok bilgi paylaştı. Bu ifşa sürecini yakından takip ettiniz mi? Şimdilerde Peker tek bir ileti bile atamıyor. AKP, Peker’i susturmayı nasıl başardı?

Elbette takip ettim ama çekirdek çitleyerek ya da bu bilgilerle Türkiye’nin temize çıkacağına ilişkin bir yanılsamaya kapılarak değil. Anlatılanlar önemsiz olduğu için değil. Tersine hepsi çok vahim. Ama bu ülke dosyalarla, bu tür ifşalarla kurtulmaz. Sürekli vurguluyoruz, Haziran Direnişi’nde ortaya çıkana benzer bir halk enerjisine ihtiyaç var. Bu enerji artık sınıfsal bir karakter de kazanmalı. Bugünkü düzenden zarar gören emekçi sınıflar, bütün rezilliklerin kaynağında sermaye egemenliğinin olduğunu görerek hareket etmeli. Diğer türlü “temizlik” olmaz, kendimizi kandırırız.

TKP, bugün ülkeyi yönetmeye başlasa hangi sorun ya da sorunların çözümünü önceler. Ekonomik krizden çıkmak için ilk etapta neler yapılmalı?

Çok basit. Bütün temel sektörlerde büyük işletmeler derhal devletleştirilecek. Böylece ülkenin bütün zenginliklerini gasp edenlerin elindeki kaynaklar topluma ait olacak. Yabancı askerler Türkiye’den çıkarılacak, ABD ve NATO üslerine el konacak, NATO’dan çıkılacak, Türkiye’nin bağımsız ve egemen bir ülke olması sağlanacak. Laiklik amasız, fakatsız uygulamaya konacak. Siyasal sistem halkın katılımı esas olacak şekilde baştan aşağıya değişecek. Bunlar bir bütün. İddia ediyoruz. Bu hamlelerle birlikte Türkiye’nin birçok sorunu kısa sürede çözülür, bir bölümü de çözüm yoluna girer.

Türkiye Komünist Partisi zaman zaman özellikle sosyal medyada açıklamaları, paylaşımlarıyla hedef alınabiliyor. Genel olarak neden hedef alınıyorsunuz?

TKP’nin programı, ilkeleri ortada. Bunları gözden çıkarmamızı isteyenler var. Savunduğumuz değerlerden uzaklaşmış bir TKP arzu edenler olduğunu biliyoruz. Biz doğrularımızı savundukça partimize hakaret etmeyi alışkanlığa dönüştüren bir kesim var. TKP elbette yoluna devam edecek. TÜSİAD ile barışık, Cumhuriyet ile kavgalı, emperyalist ülkelerle ilişkilenmeyi hoş gören bir anlayışın sola egemen olmasına izin vermeyeceğiz.

AKP, geçmişte olduğu gibi seçim sürecine girdiğimiz bu dönemde de HDP ile görüşmeye başladı. Siyaset kulislerinde iki partinin temsilcilerinin çeşitli zaman aralıklarında görüşmeler yaptığı dillendiriliyor. Ancak AKP, siyasetini ortağı MHP’yle birlikte ‘HDP’yi terörle ilişkilendirmek’ üzerine kuruyor. Özellikle CHP’yi HDP ile ortak hareket etmek üzerinden suçlarken kendisi pazarlık masasına oturuyor. Peki sizce AKP, Kürt seçmenin oylarını bu görüşmeler sayesinde kendine çekebilir mi? Yeni bir çözüm sürecine yeşil ışık yakar mı? AKP’nin HDP görüşerek neler hedefliyor?

AKP’nin Kürt yurttaşlarımız arasında da ciddi bir seçmen desteği var. Ama eğer HDP’ye bağlı, ona oy verenler kastediliyorsa, AKP’nin onları ikna etmesi oldukça zor. Öte yandan AKP ile HDP arasında seçim öncesinde başlayacak bir “diplomasi”nin elbette sonuçları olur.

HDP, sizce Türkiye solunu etkisi altına aldı mı? HDP’nin siyasi çizgisi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Türkiye’de düzen dışı solun, seçmen tabanının çok üstünde bir ağırlığı var. Bu ülkede solu etkilemeden meşruiyet kazanılamaz. AKP, kritik dönemeçlerin hepsinde solu ikna etmek için çaba harcadı. Ergenekon sürecini hatırlayalım. Hatta öncesinde AKP’nin ilk yıllarında Türkiye solunda ne yazık ki AKP’den demokratikleşme bekleyen epey bir kesim vardı. Kürt sorununu temel bir sorun olarak gündemine alan ve diğer meseleleri buraya bağlayan bir siyasi hareket olarak HDP’nin solu etkilemek istemesi ya da onu kendi etrafında konumlandırmaya çalışması son derece normal. Ancak bu tablo sola yaramıyor. Sol kendi değerlerinden uzaklaşıyor. Bağımsız ve kendi ayakları üzerinde duran bir sosyalist hareketin Türkiye’de Kürt sorunundaki tıkanmanın aşılmasına da yardımcı olacağına inanıyoruz. Yalnız HDP değil, CHP’den de bağımsız bir sol gerekiyor.

Geçen hafta HDP eski eş Genel başkanı Selahattin Demirtaş’ın helikopter ve uçak ile babasını görmeye gittiği bilgisi medyada yer buldu. Bu, AKP iktidarında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bilgisi dışında yapılması pek de mümkün görülmeyen bir gelişme ve eylem. Burada ne amaçlanmaktadır?

Bunu bir yoklama olarak düşünmek gerekiyor. AKP bu tür hamlelerde artık hem diğer tarafların (HDP de dahil) hem de kamuoyunun tepkisini ölçüyor ve sonra tekrar oyun kuruyor. TKP öteden beri Türkiye’de milliyetçiliğin yukarıdan belirlenimli olduğunu, “otorite” karar verdiğinde geriye çekildiğini söylüyor. Bugün HDP’yi şeytanlaştırıp yarın el sıkışmak Türkiye’de sağın ve devletin hayata bakışına fazlasıyla uygun. Demirtaş’ın hiçbir hukuki temel olmaksızın rehin alınması da aynı zihniyetin ürünü.

Türkiye, Sınır ötesi bir operasyon yürütüyor. Önümüzdeki günlerde güvenlik sorunlarıyla karşı karşıya kalabilir miyiz? Önümüzdeki günlerde güvenlik sorunlarıyla karşı karşıya kalabilir miyiz?

İstiklal Caddesi’nde bomba patladı, bir süre sonra Irak ve Suriye’ye hava harekatı düzenlendi, şimdi Türkiye’ye füzeler düşüyor. AKP’nin güvenlik anlayışının sonucu budur. AKP’nin kendisi bir güvenlik sorunudur. Bu partiye iç politikada karşı çıkıp dış politikada destek verenler aslında iç politikada da AKP’ye benzeyenlerdir. Türkiye kendi yurttaşlarına düşman muamelesi yapan bir iktidarla güvenli bir ülke olamaz. Güvenlik halkçı bir iktidarla mümkün. İşçi sınıfının en temel hak arama çabasının bile tehdit olarak görüldüğü, bütün kurumlarda tarikatların cirit attığı, sınırların Yeni Osmanlıcı bir kafayla her tür harekete açıldığı, dış politikada yayılmacı bir zihniyetle hareket edildiği, muhbirliğin özendirilip toplumsal hayatın temel unsuru haline getirildiği bir ülkede güvenlik olmaz.

Taksim’deki saldırının arka planında sizce ne var? Zamanlaması, patlamanın yeri, yakalanan ve kamuoyu ile paylaşılan teröristler, güvenlik açığı, Soylu’nun ABD’yi suçlaması, Erdoğan’ın ABD’nin taziyesini kabul etmesi vs... Türkiye Komünist Partisi bu yaşananları nasıl değerlendiriyor? “Devlet teröristlerin ayakkabı numarasına kadar her şeyi biliyor” diyen Soylu, güvenlik açığına ve patlamanın nasıl engellenemediğine dair bir açıklama yapmıyor.

Türkiye hâlâ bu patlamayı kimin yaptığını tartışıyor. Adı geçen iki örgütün birbirine karşıt olması yeterince tuhaf. “Gördünüz mü, şu değil bu örgütmüş” yaklaşımı fazlasıyla sorunlu. Bu zemin temizlenmelidir. TKP ilkeli siyaset diyor. Kim kiminle dost, kiminle karşıt olacağını ve bunun nedenlerini ilan etmelidir. İktidarın kapalı kapılar ardındaki çabaları kadar muhalefetin de aynı yöntemleri kullandığını görüyoruz. Bu sona ermeden Türkiye’de siyaset karanlıkta kalır. Ayrıca bu tür eylem ya da saldırılara ilişkin herkesin açık bir pozisyon alması, provokasyon, sahte bayrak vs. türünden girişimlere karşı etkili olur. TKP defalarca kırmızı çizgilerini ilan etti. Kırmızı çizgi ilan etmek sekterlik değil, sadeliktir.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, sığınmacılar akın akın Türkiye’ye giriş yaparken, terörle ve uyuşturucuyla mücadelede büyük bir başarı sağladığını ileri sürüyor. Tablo sizce nasıl?

Bu söylediklerinin hiçbir karşılığı yok. Sıfır.

AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Katar Emiri’nin daveti üzerine katıldığı 2022 FIFA Dünya Kupası açılış resepsiyonda diğer bazı liderlerin yanı sıra Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi ile görüştü. Erdoğan, Sisi'ye 'Katil, darbeci ve firavun' demişti. Sisi ile Erdoğan'ın el sıkışıp birbirlerine tebessüm ettikleri fotoğrafa muhalefetten tepki yağdı. Bu yeni bir sürecin başlangıcı mı? Fotoğrafı nasıl okuyorsunuz?

Erdoğan’ın tutarsızlığı eleştirilebilir ama Mısır ile Suriye ile ilişkilerin düzelmesini istemez duruma düşmek de anlamsız. Erdoğan zaten defalarca dış politikada pozisyon değiştirdi. Burada önemli olan ne dediğinizdir. AKP’nin dış politikası çok tehlikeli. Tamam. Ancak muhalefetin dış politikası ne? Rusya-Ukrayna savaşında neredeyse Moskova’ya savaş ilan etmeyi önerenler var altılı masada. Erdoğan’ı Batı ittifakından uzaklaşmakla itham edenlere de rastlıyoruz. Erdoğan Beyaz Saray’da fotoğraf verdiğinde ABD karşıtı, Putin’le el sıkıştığında NATO’cu olan bir muhalefetin tutarlı olduğunu kim söyleyebilir. Türkiye Mısırla ilişkilerini düzeltmeli. Bölge ülkeleriyle bir tür savaş hali sona ermeli. Türkiye’nin kendisini koruması gereken dış güçler emperyalistlerdir, NATO’dur.

Mustafa Büyüksipahi / Cumhuriyet


Net hata/noksan toplamları buharlaşırken… - KORKUT BORATAV / SOL

 


Ülkeye dış dünyadan uyuşturucu gelirleri giriyorsa, bunlar NHN istatistiklerine yansır; ama toplamı hesaplanamaz. Durum, FATF uzmanlarının da dikkatini çekecektir.

İki yıl önce bu köşede “İstatistiklerle Oynamayınız” ve “Koronavirüs Sonrasında Millî Gelir” başlıklı iki yazım yayımlandı (soL Haber, 22 Mayıs ve 4 Eylül 2020). TCMB’nin ödemeler dengesi hesaplarında yer alan “net hata/noksan” (NHN) kalemi üzerinde yapılan revizyonlara ve bunların TÜİK tarafından millî gelir (GSYH) tahminlerine taşınmasına dikkat çekiyor ve eleştiriyordum. 

“Kayıt dışı fon  hareketleri” olan NHN üzerinde, TCMB ciddi boyutlarda yeni revizyonlar yaptı. Bunların GSYH verilerine taşınması da zorunludur. 

Aynı konuyu tartışan iki yıl önceki yazılarımdan aktarmalar yaparak son revizyonları sorgulamak istiyorum.  Ekonomik istatistiklerin ayrıntılarıyla ilgilenmeyen okurlarım, yazının son bölümüne atlayabilirler.    

Mayıs 2020: 44 milyar dolarlık NHN nasıl buharlaştı?         

Mayıs 2020 tarihli yazımdan aktarmalarla başlayalım:

Ödemeler dengesi hesaplarında AKP’li yıllara özgü bir tuhaflık var: Önceki dönemlerde NHN kaleminin artı ve eksi hareketleri birbirini telafi etmiş; toplam olarak sıfıra yönelmiştir. Örneğin 1984-2002’nin NHN toplamı küçük bir eksi (-2,5 milyar dolar) vermiştir. Bu kalem, AKP ile birlikte boyut ve işaret değiştirmiştir.  2003-2019’un NHN toplamı büyük boyutlu “net giriş”tir: +60,3 milyar dolar…

Kayıt dışı sermaye hareketleri AKP sonrasında niçin sistematik olarak artı’ya dönüştü? TCMB yanıtlayamadı; bunun yerine Mart 2020’de bu kalemi buharlaştırdı. Ararsak, nedenini keşfediyoruz: Hizmet ticareti dengesi (öncelikle yükselen ihracat sayesinde) yaklaşık aynı miktarda artmıştır…”

TCMB Mart 2020 revizyonunu, TÜİK’in yeni düzenlediği ‘hizmet ticareti istatistikleri’ ile açıklıyor. Bu istatistiklerde yapılan değişikliklerin haritasını veriyor; ama sayılarını değil… Bu nedenle hizmet ticaret dengesinde yedi yılda gerçekleşen 44 milyar dolarlık yükselişin dökümü belirlenemiyor. Türkiye’ye olsa olsa Orta Doğu’dan akan ‘esrarengiz’ aktarımların ‘hangi tür hizmet ihracatı’ olarak kayda geçtiğini de öğrenemiyoruz.” 

Yazıda, revizyon öncesi ve sonrası istatistiklerini karşılaştıran bir tablo da yer alıyordu. 2013-2019 yıllarının 44,4 milyar dolarlık kayıt dışı sermaye girişi (NHN), 3,8 milyar net çıkışa dönüşmüş; büyük ölçüde hizmet ihracatı yoluyla cari işlem açığını azaltmıştır. İlgilenen okurlar, yazıdaki tabloya da göz atabilir.

Eylül 2020: Millî gelir hesapları nasıl düzeltildi?

Mayıs 2020 yazısında “hizmet ihracatı”nı artırarak gerçekleştirilen NHN revizyonunun millî gelir hesaplarına da taşınacağını tahmin etmiştim. Aktarıyorum:

Yapılan revizyon, ödemeler dengesi sistematiğine aykırıdır: Sermaye hareketleri içinde yer alan bir kalem, hizmet ticaretine taşınmıştır. Sistematik olarak kayıt dışı para girişlerinden yararlanan (Cayman Adaları, Lüksemburg gibi) ekonomiler, ‘vergi veya para aklama cennetleri’ sayılır. Bu girişlere aracılık yapan bankaların işlemlerden aldığı komisyon ‘hizmet ihracatı’dır; aktarılan servet toplamı ise sadece kayıt dışı sermaye girişidir. AKP yıllarının Türkiye’si gibi…

Bu tespiti Eylül 2020 tarihli yazımda tekrar vurguladım: “Sorun, ödemeler dengesi tablolarındaki “düzeltme” ile son bulmuyor. Hizmet ihracatının şişirilmesi millî gelir hesaplarına da taşınmalı; GSYH toplamı yukarı çekilmelidir.” 

TÜİK son üç yıl için bu işlemi yapacağını, TCMB revizyonundan hemen sonra, duyurdu. Anlaşılan ‘son yılların ekonomik göstergelerini iyileştirmeyi’ hedefleyen siyasal bir irade söz konusudur. TÜİK’in son yayımlanan Nisan-Haziran GSYH tabloları bu ‘düzeltmeye’ başlamıştır. Önceki TÜİK istatistikleri ile karşılaştırın: 2017-2019 GSYH toplamının yukarı çekildiğini fark edeceksiniz.”

Dikkat edilirse TCMB’nin ödemeler dengesi (NHN → hizmet ihracatı) revizyonu yedi yıllıktır (2013-2019); bunları GSYH’ya taşıyan TÜİK revizyonu (2017-2019) ise üç yıllık… Zaman bağlantıları kopuktur; nicel olarak karşılaştırılamaz. 

Kasım 2022: Önce TÜİK, sonra TCMB revizyonları

2020 istatistiklerindeki revizyon önce TCMB tarafından “NHN buharlaştırılarak” başlatıldı; iki ay sonra GSYH’ya taşındı.

Kasım 2022’de benzer revizyonlar gerekli görüldü; ama sırası değiştirildi: Önce TÜİK, sonra TCMB tarafından duyuruldu.

TÜİK’in revizyon niyetini Alaatin Aktaş’ın 11 Kasım 2022 Dünya’daki yazısından öğrendim: GSYH’nın hizmetler sektörünün seyahat gelirleri kaleminde bir düzeltme yapılacaktır.

Bu revizyon niyeti duyurulduktan üç gün sonra TCMB Eylül 2022 istatistiklerini yayımladı. NHN → Hizmet ihracatı bağlantılı revizyonun gerçekten de yapılmış olduğunu gözledik.   Bir ay önce yayımlanan Ağustos 2022 istatistikleri, hem 2022’nin ilk sekiz ayı, hem de 2012-2021’in yıllık verileri için yeniden hesaplanmış.

İktisatçılar ve muhalefet, özellikle 2022’deki kayıt-dışı fon girişlerinin tırmanmasına dikkat çekmekteydi. Sonunda istatistikler “düzeltildi”. Önceki revizyonda yedi yılda (2013-2019’da) 44 milyar dolarlık NHN’yi buharlaştıran ödemeler dengesi revizyonu bir yıl daha geriye (2012’ye) kaydırılıyor ve bu yılın Ocak-Ağustos aylarını da kapsayarak on yıla taşınıyor.

Aşağıdaki tablo büyük ölçüde hizmet ihracatına taşınarak yapılan revizyonun sadece NHN kalemlerini içeriyor. 

Bu sefer “buharlaşan toplam” kayıt dışı fon girişlerinin tümü değil, yüzde 41,9’udur (28 milyar dolar).”     

Niçin yapıldı?

Türkiye “kara para aklama ve terörün finansmanı” ile mücadele etmek amacıyla oluşan Financial Action Task Force’a (FATF’e) 1991’de katıldı. Bugün 39 üyesi olan bu uluslararası kuruluşa tüm Batı blokunun yanı sıra Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti de üyedir.

Türkiye’nin FATF sicili dalgalıdır. 2011-2014 arasında ve 2021’den bugüne FATF’nin “gri listesi” içinde yer aldı. Kara para aklama ve terör bağlantılı varlıklara ve finansal transferlere ilişkin denetim, izleme ve önlemlerde belirlenen bazı aksaklıkları gidermesi istenmektedir. Bu tür isteklerin yerine getirilmemesi ülkenin kara listeye alınmasına yol açabilir. Bu listeye geçiş, ağır finansal ve ekonomik yaptırımlara yol açar. Hayatî bir seçimin arifesinde iktidarın göz alamayacağı bir olasılık…

Ana muhalefet liderinin “uyuşturucu parasıyla karşılanan cari açık” suçlaması Saray’ı bu nedenle de tedirgin etmiş olmalıdır. Sayılara bakalım: TCMB’nin Ocak-Ağustos 2022 ödemeler dengesi tablolarında, revizyon öncesinde 39,7 milyar dolarlık cari açığın 28,3 milyarı (%71,3’ü) kayıt-dışı fon girişleriyle karşılanıyordu. Ülkeye dış dünyadan uyuşturucu gelirleri giriyorsa, bunlar NHN istatistiklerine yansır; ama toplamı hesaplanamaz. Durum, FATF uzmanlarının da dikkatini çekecektir.

Bakan Nebati de herhalde aynı endişeyle demeç vermiş: “NHN konusunda ülkemize FATF’den yönelik bir eleştiri yoktur ve kara para soruşturması kesinlikle söz konusu değildir” (21 Kasım 2022).

Kimi uzmanlar istatistiklerle oynamayı mı önerdi? 28 milyarlık NHN’nin yok edilmesi gibi… Bu boyutta bir “düzeltme”nin sekiz aylık ödemeler dengesinde yoğunlaşması, bu yılın millî gelir tahminlerine yansıtılması güçtür. Anlaşılan, TCMB ve TÜİK istatistiklerinde revizyonların “on bir yıla yayılması” uygun görüldü. 

Tabloda “on bir yılık buharlaşma toplamı” 28 milyardır (Sütun 3, satır 3); sekiz aylık NHN ile (Sütun 1, satır 2) ile başa baş bir sayı… Rastlantı olabilir mi?

2022’de yaklaşık 6 milyar dolarlık “NHN buharlaşması”, bu yılın GSYH istatistiklerinde hizmet ihracatını ne kadar artıracaktır? Dolarlı millî gelir öngörüsünün yüzde 1’inden az… Önceki on yılın millî gelir serileri için de 22 milyar dolarlık “ayarlama” gerekecektir. Dolarlı GSYH toplamının binde 3’ü kadar. Kolay gele… 

KORKUT BORATAV / SOL