Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel
2012 yılının eylül ayında Ordu Fatsa’ya bir çevre paneline konuşmacı olarak gitmiştim. Fatsa Kültür Sarayı’nda yapılan panel Ordu Doğa ve Yaşam Alanlarını Koruma Platformu ve Derelerin Kardeşliği Platformu tarafından gerçekleştirilmişti. “Fatsa Bergama Olmayacak” adıyla yapılan panelde benim dışımda Metalürji Yüksek Mühendisi Cemalettin Küçük ve Derelerin Kardeşliği Platformu Dönem Sözcüsü Ömer Şan da konuşmacıydı.
VAHŞİ MADENCİLİK ÖRNEKLERİ
Panelde emperyalist madenciliğin ülkemize bıraktığı mirasları görseller eşliğinde anlatmıştım. Bergama, Uşak, Kaz Dağı, Balya ve Lefke başta olmak üzere Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde yapılan ve yapılmak istenen siyanürlü altın işletmeciliğinin doğaya verdiği zararların fotoğrafları Fatsa’yı bekleyen tehlikenin boyutlarını da gösteriyordu.
Yüksek lisans tezini siyanürlü altın madenciliği üzerine yapan Cemalettin Küçük de ülkemizde ve dünyada uygulanan vahşi madencilik örneklerinin yanı sıra Macaristan ve Romanya gibi ülkelerdeki altın madenleri ve buralarda meydana gelen kazaları anlatmıştı. Küçük, siyanürlü altın işletmeciliğindeki olumsuz etkilerin işletmenin bulunduğu alanla sınırlı olmadığını, tüm bölgeyi etkilediğini dile getirmişti.
Fotoğraf: Özer Akdemir/EvrenselFINDIK BAHÇESİNE ALTIN MADENİ
Panelin ardından iki araçla Bahar Madencilik ve İngiliz Stratex şirketinin ortak olduğu Altıntepe Madencilik tarafından işletilmek istenen altın madeninin çevresindeki köyleri gezdik. Maden işletmelerinin kurulacağı tepe Ünye ve Fatsa arasında, tamamı çam ormanı ve fındık ağaçları ile kaplı bir alandı.
Tepe üzerinde şirketin işletme tesislerini kurma çalışmaları başlamış, fındık bahçeleri yok edilip, alan tıraşlanmıştı. Yeşillikler arasında kaybolmuş köylerin tam karşısında, gittikçe büyüyen bir kellikti henüz madenin bulunduğu yer. Tabii şirket maden için çalışmalara başlamadan önce “ikna ekipleri”ni bölgeye göndermiş, başta köy muhtarları olmak üzere yerel iş birlikçilerini çeşitli biçimlerde ikna etmişti.
Biz o gün köylerde gezip, bir yandan da Hayat Televizyonu Çepeçevre Yaşam programı için çekimler yaparken “Bu maden bize iş verecek, size ne bizim buradaki madenden” diyen birisi çıktı karşımıza. Hatta muhtarı telefonla arayarak “Gazeteciler, çevreciler geldi, madene karşı çekim yapıyorlar” diye bizi güya ihbar etti. Sonradan öğrendik ki bu maden yanlısı ihbarcı, muhtarın kardeşi imiş. Muhtar da bu telefonun ardından çok geçmeden geldi zaten. “Her yerin bir çobanı, korucusu vardır. Bana bilgi vermeden, izin almadan nasıl köyüme girersiniz!” diye efelenen muhtarı yanımızda gelen yöre halkından arkadaşlar zor sakinleştirdi. İkide bir gözümüze sokmaya çalıştığı belindeki şişkinlikten silahlı olduğunu anladığımız bu kabadayı muhtarla fazla yüz göz olmadan madenin çevresindeki diğer köyleri gezmek için oradan ayrıldık.
MUHTARLARI İKNA TARİFESİ
Gezdiğimiz köylerde köylülerin hepsi altın madenine karşı olduklarını söylüyorlar, doğalarının yok edilmesine, kendilerinin buna dair görüşlerinin bile alınmamasına tepki gösteriyorlardı. Öte yandan, şirket uzun zamandır gerek devlet kurumlarını arkasına alarak, gerekse muhtarlar ve köyden ikna ettikleri iş birlikçileri ile işini sağlama almıştı. Birkaç yıl içerisinde cehenneme çevirecekleri bu güzelim yöreye tırnaklarını sağlam biçimde geçirdikleri görülüyordu.
Aslında altın madencilerinin bu “ikna” yol ve yöntemlerini çok iyi tanıyorduk. Bergama’dan, Kışladağ’dan, Kaz Dağı’ndan, Efemçukuru’ndan biliyorduk biz bu yöntemleri. Mesela Bergama’da köy muhtarlarına kooperatif kurdurmuşlar şirketin işçi servisini yaptırıyorlar, karşılığında madene yönelik olumsuz söz ve eylemlere ilk göğüs geren kişiler olmasını istiyorlardı. Öyle de oluyordu zaten.
Köyünü köylüsünü değil, önüne konan paraları tercih edecek onursuzluğu ve suçu işleyen bu kişilerin her dönem değişen bir bedelleri vardı. Mesela, yıllar önce termik santral kurulmak istenen Çine’nin Gökyaka köyü muhtarı şirketin kendisine 150 bin lira teklif ettiğini bizim kameralarımıza açıklamıştı. Geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz bu onurlu muhtar, o zamanlar için çok büyük bir para olan (günümüzün 1.5 milyonu aşağı yukarı) elinin tersiyle itmiş, kendisine yapılan rüşvet teklifini de ifşa etmişti.
Fotoğraf: Özer Akdemir/EvrenselDEVLET DİŞİNİ KÖYLÜYE GÖSTERDİ
Ordu Fatsa’ya 2012 yılındaki o panelin ardından 2014 yılında bu sefer madene karşı protesto mitingi için gitmiştim. Maden faaliyete başlamış, o tepelere gittikçe yayılmış, iki yıl önce fındıklık olan tepenin büyük bölümünü dümdüz etmişti. Maden çevresinde yine çekimler yaptık, köylülerle konuştuk. Köylüler kan ağlıyordu! Madendeki patlatmalar ve ağır tonajlı kamyonlar nedeniyle evlerinin duvarları çatlayan, sebze-meyveleri toz içinde kalan, gürültüden uyuyamayan köylüler, feryat figan ediyorlardı.
Madene karşı başlattıkları nöbete jandarma müdahale etmiş, nöbet çadırı kaldırılıp, madenin önünde basın açıklaması yapan 90 köylü ifadeye çağrılmıştı. Anayasa’nın 56. maddesinde belirtilen “Sağlıklı ve temiz çevrede yaşama herkesin hakkıdır. Bunu sağlamak devletin ve vatandaşların ödevidir” ilkesini yaşama geçirmek için çabalayan köylülere devlet dişini göstererek, “Biz sizin değil bu şirketlerin devletiyiz” mesajını vermişti.
KİRLENEN SADECE DOĞA DEĞİL!
Geçtiğimiz günlerde, Fatsa-Ünye arasındaki madenden siyanürlü atıkların doğaya karıştığına dair haberleri ve kırmızı bir sıvı şeklinde akan kimyasal atıkların görüntüsünü izleyince aklıma o günler düştü. Bu siyanürlü atıkların nereye kadar yayıldığı, yöredeki tarıma, suya, canlı yaşamına ne kadar zarar verdiği henüz net değil. Net olan o günün fındık kaplı tepelerinden bugüne eser kalmadığı... Fındık bahçeleri altın madeninin iş makineleri tarafından ezildi, adeta siyanürlü fındık ezmesi haline geldi! Bize o gün posta koyan köy muhtarı ne durumdadır acaba? Umarım yaşıyordur ve umarım vicdanı rahattır!..
Maden, verilen hukuk mücadelesine rağmen hukukun sermaye karşısında doğayı ve halkı koruma gücünün neredeyse sıfırlanmış olması nedeniyle yıllardır çalışıyor. ÇED raporları ile ilgili açılan davalar mahkeme koridorlarında tozlanadursun şirket kapasite arttırmak için her yolu deniyor. Şirketin 10 yılı aşkın bir süredir yörede verdiği zarar bir yana bölge açısından nasıl bir saatli bomba olduğu son siyanür kazası ile bir kez daha görüldü.
Fatsa’daki altın madeninde olduğu gibi sermaye girdiği yerde sadece doğayı kirletmiyor. Paranın gücü ve siyasi erkin desteği ile hakkı, hukuku ve adaleti de kirletiyor. Bu kirlilik doğaya olduğu kadar hukuk ve bir bütün olarak toplumsal yaşama da bulaşıyor.
Özer Akdemir / EVRENSEL