AKP düzeninin gölgesinde Cumhuriyet’in 95. yılı kutlanıyor. BirGün’e konuşan tarihçi ve akademisyenler ise tarihsel ve politik hatırlatmalarda bulundu.
Cumhuriyet’in bugün 95. Yıldönümü. Gelinen süreçte İslamcı AKP iktidarı cumhuriyete yönelik saldırılarını hiç olmadığı kadar artırdı. Öte yandan Cumhuriyet bayramı için yurdun birçok yerinde coşkulu kutlamalar yapılırken, bilhassa 2000 sonrası yaşanan rejim tartışmaları da en çok kutlamalar kadar gündemi işgal ediyor. Atatürk önderliğinde kurulan Cumhuriyet’in kurucu bir fikir olarak Anadolu için önemini ve bugün yaşanan ‘Yeni Türkiye’ eksenli rejim tartışmalarını akademisyen ve tarihçilerle konuştuk.
Cumhuriyet’in bugün 95. Yıldönümü. Gelinen süreçte İslamcı AKP iktidarı cumhuriyete yönelik saldırılarını hiç olmadığı kadar artırdı. Öte yandan Cumhuriyet bayramı için yurdun birçok yerinde coşkulu kutlamalar yapılırken, bilhassa 2000 sonrası yaşanan rejim tartışmaları da en çok kutlamalar kadar gündemi işgal ediyor. Atatürk önderliğinde kurulan Cumhuriyet’in kurucu bir fikir olarak Anadolu için önemini ve bugün yaşanan ‘Yeni Türkiye’ eksenli rejim tartışmalarını akademisyen ve tarihçilerle konuştuk.
Tarihçi Sinan Meydan Şunları söyledi: “Atatürk yeni Türkiye kavramını kullanır. Nedir Atatürk’ün yeni Türkiye’si? Sarayın sultanının egemen olmadığı, milletin egemen olduğu bir Türkiye’dir. Laik bir Türkiye’dir. Bunların bahsettiği yeni Türkiye, aslında eski Türkiye’dir. Cumhuriyetten öncesini kast ediyorlar. Bakın anayasamızda yapılan değişikliklerle, Türkiye 1876 düzenine döndü.”
Tarihin akışını değiştiremezler
Meydan konuşmasını şu ifadelerle noktaladı: “Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. Ama bizim bu Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmamız gerekir.”
Meydan konuşmasını şu ifadelerle noktaladı: “Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. Ama bizim bu Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmamız gerekir.”
Sen yanmasan, ben yanmasam...
Prof. Dr. Taner Timur ise yaptığı kapsamlı analizde şunları ifade etti: “Cumhuriyet bir umuttur; bir vaattir. Yalana dayanarak “devlet” olmuş hanedanların, oligarkların, despotların elinden iktidarı alıp, halka devretme vaadidir. Onun için de devamlı bir kavga gerektirir. Bu ülkede Cumhuriyet 95 yıl önce, düşmanla işbirliği yapmış, ülkeyi işgalcilere yalvararak kurtaracağını sanmış bir hanedan rezil olduktan sonra, kurtuluşu sağlayan Büyük Lider’in iktidarı halka devretme vaadi olarak ilan edildi. 95 yıldır da karanlık güçlere karşı kavganın içindeyiz. İnişli çıkışlı bir kavga bu ve itiraf edelim ki son yıllarda bu kavgada büyük mevziler kaybettik. Varılan noktada da Abdülhamid istibdadının gölgesi, düşünce ve vicdan hürriyeti özlemi üzerine bir kara bulut gibi çökmüş bulunuyor. Yine de umutsuzluğa kapılmayalım. Güneş balçıkla sıvanmaz ve bu karanlık günlerde yanan özgürlük kahramanları bu ülkenin aydınlığa kavuşmasının da öncüleri olacaklar. ‘Sen yanmasan, ben yanmasam…’ diyordu Nazım..”
Yazar Zeki Sarıhan şunları söyledi: Gerçek Cumhuriyeti kurmak isteyen güçler, yaklaşık iki yüz yıllık, özellikle de 95 yıllık deneyimden dersler çıkararak halk kitlelerini bilinçlendirmek, örgütlemek ve iktidar mücadelesinde onun önünde cesaretle yürümek zorundalar. Geçmişin iktidar sahipleri, temsil ettikleri sınıfı zengin etmek için işçi ve köylülere bakmayarak bu büyük kitleyi AKP’ye hediye etmişlerdir. AKP de oy deposu olarak gördüğü yoksul yığınları yağma sofrasından artanlarla memnun ederek tepe tepe kullanıyor. Kitleler, kendi iktidarları için harekete geçmedikçe iktidar, sıra ile Köşk’te veya Külliye’de oturma hakkını “kazanan” iki sınıfın bir tahterevallisine döner.
Akademisyen İlhan Tekeli ise şunları söyledi: “Cumhuriyet’e ve o Cumhuriyetin doğal uzantısı olan parlamenter rejime sahip çıkmak, bence insan onuruna yakışan bir yönetim ve yaşam için gerekli bir vaziyet alıştır. Türkiye’nin yaşadığı bu son dönemin (2002 sonrasındaki dönem) içinde, bir 2007’ler civarında kesiklik olduğunu görüyoruz. O tarihe kadar daha parlamenter demokrasiye saygılı bir ele alış varken, ondan sonra bir başka proje uygulanmaya başladı gibi görülüyor. Bunun altında da, bu dini motiflerin önemli katkısı olduğunu insan Türkiye’de yaşadıkça hissediyor. Bunun en önemli göstergesi yaşam kalıplarına yansıması. Türkiye’nin yaşam kalıplarında bir değişim, dönüşüm oldu. Bu da, tabii daha dini motiflerin ön plana geçtiği bir durum, laiklik meselesinin yorumlanma biçiminde de bunu görüyoruz. Özellikle laikliğin bir din özgürlüğü olarak yorumlanıp aynı zamanda din ve devlet işlerinin ayrılması olduğu boyutunun ihmal edildiğini görüyoruz.”
MEHMET EMİN KURNAZ / BİRGÜN