Özel eğitim kurumlarındaki kriz gittikçe büyüyor. Doğa Koleji, Özgür Boza Okulları ve birçok özel eğitim kurumunda yaşanan kriz özel üniversitelere de sıçradı. 2019 yılında üç vakıf üniversitesi satılarak el değiştirdi.
Türkiye’de ekonomik kriz her geçen gün derinleşirken piyasaya teslim edilen eğitim, krizi en yakın hisseden "sektör"lerden oldu.
Doğa Koleji, Özgür Boza Okulları ve birçok özel eğitim kurumunda yaşanan hak gasplarının nedeni borçlar ve kriz olarak gösteriliyor. Çare ise eğitim kurumunu satmakta bulunuyor.
Bu kervana özel üniversiteler de eklenmiş durumda.
2019 yılında üç vakıf üniversitesi satılarak el değiştirdi.
SİGORTACIDAN ÜNİVERSİTE SAHİBİ YAPAN DÜZEN
Son olarak Ayvansaray Üniversitesi’nin satıldığı iddia edildi.
2009 yılında Plato Vakfı’nın kurduğu Plato Meslek Yüksek Okulu, 2016 yılında 98 milyon lira yatırım ile Ayvansaray Üniversitesi ismini almıştı.
İddiaya göre, Ayvansaray Üniversitesi’ni Doğa Sigorta sahibi Nihat Kırmızı satın aldı.
90 MİLYON DOLARLIK DESTEKÇİ
Kendisini ülkenin sayılı üniversitelerinden sayan ABD merkezli Laureate International University’ye ait Bilgi Üniversitesi, Eylül ayında 90 milyon dolara Can Holding’e satılmıştı.
Bilgi Üniversitesi'nin satışının ardından Bilgi Eğitim ve Kültür Vakfı Yönetim Kurulu yaptığı açıklamada Can Holding’in sahibi Kemal Can’ın üniversitenin "destekçi"leri arasına katıldığını dile getirmişti.
EĞİTİM KURUMU DEĞİL TİCARETHANE
2019 yılında satılan bir diğer üniversite ise Antalya AKEV (Antalya Kültür Eğitim Vakfı) Üniversitesi.
2014 yılında kurulan üniversite işletme hataları nedeniyle borç batağına sürüklenmiş, kurucu vakfa ve mütevelli heyetine alınan Kozyatağı İstanbul Sürekli Eğitim Merkezi yönetimi ile borç batağından çıkılacağı kamuoyuna açıklanmıştı.
Borçların ödenebilmesi için ise öğrencilerden daha fazla para alınması, üniversite emekçilerinin haklarının gasp edilmesinden başka çare bulunmuyor.
TERSTEN İŞLEYEN SÜREÇ: ŞEHİR ÜNİVERSİTESİ
Halkbank tarafından hisselerine tedbir konulan İstanbul Şehir Üniversitesi, hami üniversite Marmara Üniversitesi’ne devredilmişti.
Bilim ve Sanat Vakfı’na ait olan İstanbul Şehir Üniversitesi, tartışmalı bir mali krize girmiş, üniversiteye haciz dahi gelmişti.
HAMİ ÜNİVERSİTELERİN GÖREVİ NE?
Yüksek Öğretim Kurumu’nun (YÖK) 2019 yılı Vakıf Üniversiteleri Raporu’na göre Türkiye’de 77 vakıf üniversitesi bulunuyor.
77 üniversitenin ise büyük bir kısmı İstanbul’da yer alıyor.
Vakıf üniversitelerinin yaşayacağı ekonomik sorunlarda çalışanların, akademisyenlerin ve öğrencilerin mağdur olmaması için her üniversitenin bir hami üniversitesi bulunuyor. Hami üniversiteler ise devlet üniversiteleri arasından belirleniyor.
Örneğin; 2017 yılında Haliç Üniversitesi, hami üniversitesi olan İstanbul Üniversitesi’ne devredilmiş, gerekçe olarak ise Haliç Üniversitesi’ndeki kötü yönetim ve mali kriz gösterilmişti.
Alınan hami üniversiteye devir kararlarının az olmakla birlikte siyasi kararlar olup olmadığı tartışmalı. Birçok vakıf üniversitesinin mali tablosunun parlak olmadığı satılan vakıf üniversiteleri ile gözle görülür hale gelirken, hami üniversiteye devir konusu gündeme dahi gelmiyor.
YÖK’ün mali kriz yaşayan vakıf üniversitelerini hami üniversiteye devretmemesi, devletin piyasacı eğitimden memnun olduğunun bir göstergesi.
KİM DEMİŞ VAKIF ÜNİVERSİTELERİ SATILAMAZ DİYE?
Kurulan vakıf üniversiteleri Vakıf Yüksek Öğretim Kurumları Yönetmeliği’ne göre satılamıyor.
Yönetmeliğin 28. Maddesinde, "Vakıflar kendilerine kazanç sağlamak amacı ile yükseköğretim kurumu kuramazlar. Kurmuş oldukları yükseköğretim kurumundan herhangi bir surette gelir, kazanç ve hak elde edemezler. Vakıf yükseköğretim kurumunun her çeşit gelirleri yükseköğretim kurumunda kalır ve geçici ya da dolaylı olarak dahi hiçbir surette vakıf mamelekine veya üçüncü şahıslara intikal ettirilemez" ifadeleri yer alıyor.
Fakat patronlar bunun da çaresini bulmuş durumdalar.
Üniversiteyi satın almak isteyen patron, üniversitenin kurucu vakfına giriyor, satın alma bedelini ise destek olarak sunuyor.
Üniversiteyi satın alan sermaye grubu mütevelli heyetine de dahil olarak üniversiteyi yönetmeye başlıyor.
3-5 YILLIK ÖMÜRLERİ VAR
Vakıf üniversiteleri kuruluşlarından kısa bir süre sonra el değiştiriyor.
Geçtiğimiz günlerde satıldığı iddia edilen Ayvansaray Üniversitesi, kuruluşundan 3 yıl, Antalya AKEV Üniversitesi ise 5 yıl sonra satıldı.
Bilgi Üniversitesi ise 2010 yılında ABD merkezli Laureate International University’ye devredilmiş, Eylül ayında ise Can Holding’e satılmıştı.
ALAN DA MEMNUN SATAN DA
AKP’li yıllarda eğitimin piyasaya teslim edilmesi zirve yaparken, üniversitelerin alınıp satılmasından herkes memnun.
Özel eğitim kurumları birçok sektörde faaliyet gösteren patronların iştahını kabartıyor. Üniversiteleri yeni bir kâr kapısı olarak gören patronlar, üniversite almak konusunda son derece istekli.
Örneğin Bilgi Üniversitesi’ni satın alan Can Holding, inşaat, turizm, sağlık, enerji sektörlerinde faaliyet gösteriyor.
Aynı şekilde metal işkolunda faaliyet gösteren Gedik Holding, aynı zamanda Gedik Üniversitesi’nin de sahibi.
Yaşanan ekonomik krizle birlikte zarar etmeye başlayan vakıf üniversiteleri patronları da sahip oldukları üniversiteleri elden çıkararak borç yükünden kurtulmayı amaçlıyor.
Sonuç olarak; alan da satan da pazarlık masasından memnun ayrılıyor.
'ÖZEL OKULLAR DEVLETLEŞTİRİLMELİDİR'
Türkiye’de uzun süredir tartışılan özel okullar sorunu 68 Kuşağı tarafından da dillendirilmiş, özel okulların devletleştirilmesi için Kasım 1967’de İstanbul’dan Ankara’ya bir yürüyüş düzenlenmiş, öğrenciler tarafından boykotlar örgütlenmişti.
Gerçekleştirilen eylemlerin önderlerinden Harun Karadeniz, Olaylı Yıllar ve Gençlik kitabında özel okullar sorununa şöyle değiniyor:
Özel yüksek okulların eğitimi ciddiyetten uzak hale getirmesi resmi okullarda okuyan öğrencileri rahatsız ediyordu. Durum o kadar açıktı ki özel okullara giden hemen bütün öğretim üyelerinin sınıf geçirme notu özel okullarda çok büyüktü. Bu oran resmi okulların üç beş katına çıkıyordu. Halbuki özel okullarda eğitimin daha başarılı olduğu söylenemezdi. Öte yandan özel okullar düpedüz ticari bir müessese idi ve zaten açanlar, falan ya da filan isimli ticari şirketlerdi.
Türkiye’de piyasaya teslim edilen eğitim sistemi çökerken, üniversitelerin patronlar tarafından pinpon topuna dönüştürülmesinin çözüm olamayacağı açık.
Özel okulların devletleştirilmesi talebi geçen 50 yılın ardından hâlâ gerçekçiliğini koruyor.
Serhat Yılmaz / SOL