Gabonlu Dina’nın ölümüyle ilgili ırkçılık iddialarına mahkeme başkanının yorumu: Yükümüzü ağırlaştırıyorsunuz (Candan Yıldız) Fotoğraf: Candan Yıldız
“Gidip geliyoruz ama Gabon’a sonuç almadan dönüyoruz. Kızım Karabük’te öldürüldü. Okumaya gönderdiğim kızımı tabutla geri aldım.”
Tereddüt Çizgisi filmi iyi anlatıyor taşrada adaletin nasıl seyrettiğini… Sistemin dışına azıcık da olsa kafasını çıkaranların nefes almakta zorlandığı, boğucu taşrada bir kadın avukatın “hayatı değersiz görülen” genç bir işçiyi savunurken tosladığı düzeni anlatır film…
Taşrada olmak, taşrada hakikat ve adaleti aramak zordur. Zira kurumları temsil edenlerin karşılıklı çıkar ve bağımlılık ilişkileri, söz konusu yargı olunca kaygıları derinleştirir. “Hayatı değersiz görülenlerin” hakkını arayanlar hep var oldu bu topraklarda. Gabonlu Dina için hakikat-adalet arayışını kilometrelerce yol gelerek sürdüren, Dina’nın anne ve babasını yalnız bırakmayan Dina İçin Feministler grubu olmasaydı Karabük’ün Karadeniz’e has puslu havası nasıl olurdu bilinmez…
İşçi, esnaf ve aynı zamanda bir öğrenci kenti olan Karabük, Türkiye’nin ırkçılık laboratuvarı gibi… Seçimlere bir hafta kala HIV ve HPV vaka artışları iddiası, ki sonradan yalanlandı, Karabük Üniversitesi’ne okumaya gelen Afrikalı öğrencileri hedef aldı. Karabük Üniversitesi, teşvik politikasının bir sonucu olarak göçmen öğrenciler için odak bir üniversite. Yıllar içinde öğrencisi sayısının 50 bine, göçmen öğrencisi sayısının 10 bine çıktığı Karabük’te farklı Afrika ülkelerinden gelen öğrencilerin yaşadıkları 17 yaşındaki Gabonlu Dina’nın ölümüyle görünür oldu. 26 Mart 2023’te Filyos Çayı’nın kenarında cansız bedeni bulunan Teknoloji Fakültesi Enerji Sistemleri Mühendisliği öğrencisi Dina nasıl öldü?
Bu sorunun peşine düşen Dina İçin Feministler grubu olmasaydı soruşturmadaki yüzeysellik, ifadelerdeki çelişkiler, nitelikli delil olabilecek olguların araştırılmaması, ‘ırkçılık’ ihtimalinin zinhar konu edilmek istenmemesi gibi noktalar açığa çıkmayacaktı.
Nitekim davanın üçüncü duruşmasında bu davayı politik olarak takip eden kadın avukatlardan birinin göçmen düşmanlığına dikkati çeken sözlerine mahkeme başkanının “Bunlar sosyal işler, yükümüzü ağırlaştırıyorsunuz” yorumu “ırkçılık” gerçeğine kapı aralamayan bir bakışı yansıttı.
Dina’yı ölüme götüren süreç bütünüyle araştırılsın talebi üçüncü duruşmada da karşılığını bulmadı. Dina’nın ölü bulunduğu pazar gününün (23 Mart 2023) saatler öncesinde yani cumartesi gecesi arkadaşlarının evinin bulunduğu Han Apartmanı’nın bodrum katından Dina çığlıklarla, ayakları çıplak bir şekilde kaçtı. Bu olayın tanıkları var. Görüntülerle de can havliyle kaçtığı sabit. Görgü tanığı kişi, Dina’yı iki kişinin bodruma doğru çekmeye çalıştığını söyledi ilk duruşmada. “Ne yapıyorsunuz, polisi arayacağım” diye bağırmasa belki Dina o gece kaçamayacaktı.
İşte Dina için adalet arayan kadın avukatlar Karabük 1. Ağır Ceza Mahkemesi heyetine ısrarla, o bodrumda yeniden ve etkin bir keşif yapılmasını talep etti. Çünkü o bodrumda Dina’nın cep telefonu ve bir tutam saç bulundu. O saçın kime ait olduğuna ilişkin DNA incelemesi yapılmadı. Üstelik Dina’nın bodrum katından kaçtığı anda orada bulunduğu HTS kayıtlarıyla da sabit olan iki erkeğin tanık olarak da dinlenmesi talep edildi. Dina neden kaçıyordu, kimden kaçıyordu, kaçarken imdat istediği ve arabasına bindiği Dursun Acar’la bodrumdaki o iki kişinin bir bağlantısı var mıydı ? Bu soruların sorulması ve bu sorulara yanıt bulunmak istenmesi etkin ve adil bir yargılamanın gereği değil mi? Mahkeme bu talepleri üçüncü celsede de reddetti. Filyos Çayı’nda yeniden bir keşif yapılması, kabul edilen tek talep oldu. Dosyada tek sanık var. Adı Dursun Acar ve tutuklu. “Kendini savunamayacak durumda olan kişiyi, suçu gizlemek ya da yakalanmamak amacıyla kasten öldürme” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis ve 'cinsel istismara teşebbüs' suçundan 15 yıla kadar hapsi isteniyor.
Dursun Acar
60 yaşlarında olan Dursun Acar, Dina’nın bodrum katından çıktıktan sonra önüne çıkan otomobili kullanan kişi. Duruşmaya SEGBİS’le katıldı. Kendi ifadesine göre Dina ondan yardım isteyerek hastaneye gitmek istedi çünkü ellerinde kan vardı. Her nedense yol üzerindeki en yakın hastaneye değil de daha uzakta olan devlet hastanesine doğru götürdü Dina’yı o gece… Dina her nedense hastaneye varmadan bir anda araçtan indi ve karşı yola geçip Filyos Çayı’nın kenarına doğru gitti. Kısa bir savunma yapan Acar, Dina’yı merak ettiği ve şeker hastası olduğu gerekçesiyle tuvalet ihtiyacını gidermek için Dina’nın gittiği yöne doğru gittiğini iddia etti. Feminist avukatlar bu ifadeye karşın “Yol boyunca o kadar tuvalet varken Filyos Çayı’nın kenarını tercih etmesinin şüphe uyandırdığını” savundu. Dursun Acar’ın daha önce Dina’nın arkasından gitmediği yönündeki yalan beyanını hatırlattı. Dursun Acar’ın müdafileri ise müvekkillerinin işçi emeklisi olarak aklına devlet hastanesinin geldiğini, o nedenle en yakın hastaneye götürmeyi düşünemediğini öne sürdü.
Duruşmayı ilk kez Gabon Büyükelçisi de takip etti
Gabon Dışişleri Bakanlığı’nın görevlendirmesiyle duruşmayı Gabon Ankara Büyükelçisi de takip etti. Mahkeme, Büyükelçi’nin Gabon öğrenci temsilcisi iki öğrencinin de duruşma salonuna alınmasını istedi. Mahkeme başkanı talebi kabul etti. Duruşma çıkışında sorularımızı yanıtlayan Büyükelçi, Türkçe nedeniyle duruşmayı anlayamadığını söylemekle yetindi. Afrikalı öğrencilerin Karabük’teki durumuyla ilgili fikrinin olmadığını ifade ederken, diplomatik bir krize neden olmak istemediği çok hissediliyordu. Konuşmak istemedi.
Dina'nın annesi ve babası Jessica ve Guy Serge, fotoğraf: Candan Yıldız
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın da müdahil olduğu davada bakanlığı temsilen katılan avukat da duruşmada hazır bulundu.
“Kızımızı üniversiteye gönderdik, tabutu geldi”
Anne Jessica ve baba Guy Serge yine üzerlerinde kızlarının gülen fotoğrafının baskısının olduğu tişörtü giyerek geldiler duruşmaya. Onlar da dosyada ilerleme görmek istediklerini söyledi:
“Gidip geliyoruz ama Gabon’a sonuç almadan dönüyoruz. Kızım Karabük’te öldürüldü. Okumaya gönderdiğim kızımı tabutla geri aldım.”
Annenin bir köşede yüzünü elleriyle kapattığı, babanın ise kızının hakkını aramak için kararlı ve dikkatli cümleler sarf ettiği duruşma salonunda, başkalarının acısına bigane kalan bir tavır vardı mahkeme heyetinde.
Dina’nın dosyasında bu celsede kritik bir ilerleme olmadı.
Sanık Acar’ı savunan avukatlar müvekkillerinin mağdur edildiğini savunarak tahliyesini ve beraatini talep etti. 1. Ağır Ceza, sadece Filyos Çayı’nda yeniden keşif yapılmasını, Dina’nın arkadaşlarının yurt dışına çıkıp Türkiye’ye dönüp dönmediğinin tespit edilmesine karar verdi. Tahliye talebini de reddetti. Bir sonraki duruşma 5 Ağustos’ta…
“Afrikalı öğrenciler için artık marsık ifadesi kullanılıyor”
Adalet için atılan her adım Karabük’teki diğer Afrikalı öğrencileri de ilgilendiriyor.
Zira HIV ve HPV bulaştırdıkları söylentisiyle hedef alınan Afrikalı öğrenciler o günlerde 2-3 gün evlerinden çıkamamışlar. Çünkü Afrikalı öğrencilerin yoğun yaşadığı Yüzüncü Yıl Mahallesi’nde bir grup, bu söylentileri gerekçe yaparak Afrikalı öğrencileri hedef alan bir eylem yapmışlar. Adını vermek istemeyen Afrikalı Müslüman bir erkek öğrencinin aktardıkları ilginç:
“Her şeyin politik olduğunu biliyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Karabük’e geldiği gün HIV ve HPV söylentileri dolaşıma sokuldu. Çünkü AKP’li adayın kazanmaması çıkarıldı o söylentiler. Afrikalı öğrencilerin buranın kültürünü değiştirmek burada kalıcı olmak gibi bir derdi yok. Okulumuzu bitirip gideceğiz.”
Sorularımıza kadın öğrenciler daha cesur yanıtlar verdi. Üstü kapalı konuşmadılar. Zira taciz ve rahatsız edilmeleri onlar daha çok yaşıyor. Bıçak kemikte gibi onlar için…
“Arabayla evlerimize kadar takip ediyorlar. Sosyal medyadan hakaret ediyorlar. Ama bunlar organize bir şekilde mi yapılıyor bilmiyoruz. Artık kendi kültürümüzün parçası olan eğlenceler düzenlemekten, ibadetlerimizi bile yapmaktan çekiniyoruz.”
Dayanışma için gelen Türk bir öğrencinin iddiaları Karabük’e ilişkin şüpheleri daha da perçinledi:
“Uyuşturucu ve fuhuş üzerinden işlerini yürüten bir mafya var Karabük’te… Esnaf da yerel halk da bunu biliyor. Bir öğrenci arkadaşımdan devlet yurdunun bahçesinde bile uyuşturucu satıldığını duydum.
Irkçılık öyle bir noktaya vardı ki, Siyah öğrenciler için artık ‘marsık’ kelimesi kullanılıyor. Bu kelime yaygınlaştı. Siyah öğrencilerin yüzüne de söylüyorlar. Bu son söylentilerden sonra arkadaş grupları dağıldı. Eskiden çok uluslu arkadaş grupları vardı ama artık yok. Herkes kendi arasında gruplaşmış durumda. Onların barındıkları yerde, Yüzüncü Yıl’da, sık sık onlara polis kontrolleri sıklaştı."
Eski Fransız sömürgesi Gabon, son aylarda askeri darbeyle uğraşıyor. Vatandaşı öğrenciler “beyaz” dünyanın tacizini yaşıyor. Dina’nın ailesi de bir umut çocuklarının ölümündeki gerçeğe ulaşmak için her duruşmada 5 bin kilometre yolu aşındırıyor.
*Marsık argoda kara renkli, kapkara demek ve aşağılamak amaçlı kullanılıyor.
CANDAN YILDIZ YAZDI - Öldürülen Gabonlu Dina’nın annesi: Türkiye biraz Allah’tan korksun!
/././
Özel Harekât'ta neler oluyor? (Tolga Şardan)
Spor ayakkabısı alımına müfettiş incelemesi, Özel Harekât'ın dikkat çeken ziyaretçileri, yemek ihalesindeki isim, hibe alınan zırhlı araçların hurdaya yakın çıkması ve dahası...
Emniyet teşkilatının en önemli birimlerinden Özel Harekât Başkanlığı'ndan ilginç bilgiler geliyor, bir süredir.
Emniyet üst yönetimi farkında mı? Emin değilim. Ancak, hem merkez hem de taşrada görevli Özel Harekât personelinde son dönemde dikkat çekici huzursuzluk haberleri geliyor.
Huzursuzluk kaynağını bulmak için biraz kaynaklarımı yokladım. İşin arka planını öğrenmek pek de zor olmadı doğrusu.
Birden fazla konu başlığı var bu süreç çerçevesinde.
Tek tek anlatmaya başlayım.
Emniyet teşkilatıyla bağlantısı bulunan hemen herkesin bildiği üzere, bir 'Garson' kabusudur sürüyor halen.
MİT Başkanlığı'nın sonradan elde ettiği yeni veriler ışığında Emniyet'te teni bir tasfiye süreci başlatıldı, yılbaşından bu yana.
FETÖ'nün gizli tanığının verdiği bilişim materyallerinin çözümlenmesinin ardından yaşananları daha önce de Büyüteç'te aktardım.
Bu yeni veriler sonrasında Özel Harekât kadrosundan bin 200'den fazla personel çıkarıldı. Bu çıkarılanların bir kısmının, Emniyet içinde "sarı liste" olarak bilinen FETÖ'yle bağı olanlar listesinde olduğu ifade ediliyor.
Halen 17 bin 600 dolayında personeli bulunan Özel Harekât kadrosundan çıkartılanlar içinde kıdemli polislerin yer aldığını belirteyim.
Bu uygulamanın başlamasıyla beraber özellikle sosyal medyadan yapılan paylaşımlarda, kadrodan çıkartılanlar arasında geçmişte hendek ve barikat operasyonları başta olmak üzere terörle mücadelede aktif görev alanların bulunduğu iddia ediliyor.
İçişleri Bakanlığı veya Emniyet Genel Müdürlüğü'nün bu konuda muhataplarına ve kamuoyuna bilgilendirme yapması şart.
Tabii Garson'dan elde edildiği belirtilen kodların, kimi isimler gündeme geldiğinde değiştirildiği iddiaları devam ediyor halen.
Böyle bir durum varsa süreç daha vahim boyutlara ulaşır ki, telafisi olmaz.
Spor ayakkabısı alımına müfettiş incelemesi
Özel Harekât'ta yaşanan ve personel tarafından dikkatle takip edilen diğer süreç, personele spor ayakkabı alınması.
Özel Harekât kadrosunda görev yapan personelin kullanımı için kısa süre önce ihale açıldı. İhale çerçevesinde 20 bin çift spor ayakkabısı, 87 milyon 890 bin lira karşılığında satın alındı.
Alım, Emniyet personelinin ortak olduğu Polis Sandığı üzerinden gerçekleştirildi.
Fakat ihaleden sonra, ihaleye giren bir firmanın şikayeti oldu. Emniyet Genel Müdürlüğü'nden sorumlu İçişleri Bakan Yardımcısı Münir Karaloğlu'nun devreye girmesiyle konu İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya'ya aktarıldı.
Bakan Yerlikaya'nın talimatıyla birlikte bakanlık Mülkiye Başmüfettişleri, ihale süreciyle ilgili inceleme başlattı. Müfettişler, bir süredir Gölbaşı'daki Özel Harekât Başkanlığı'nda belge incelemesi yapıyor, ifade alıyor. Müfettişlerin raporu hazırlamasıyla sıkıntının ne olduğu daha iyi anlaşılacak.
Hibe alınan zırhlı araçlar, hurdaya yakın çıktı
Özel Harekât Başkanlığı, geçtiğimiz günlerde Ziraat Bankası'ndan hibe olarak zırhlı aracı envanterine katmak istedi.
Bankanın para taşımada kullandığı Ford Transit Custom modeli 25 araç Özel Harekât Başkanlığı'na alındı.
Amaç, bedavaya alınan araçları, modernize edip birimin çalışmalarında kullanmaktı. Bu konuda bakana da sunum yapıldı!
Ancak, işler pek yolunda gitmedi. Zira, hibe alınan araçların ekonomik ömrü tükenmek üzereydi. Zaten Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesindeki Destek Dairesi, on yılı geçmiş araçların hurdaya ayrılması yönünde uygulaması var.
Söz konusu zırhlı araçların da 2014 yılında üretilmiş olması ve her birinin ortalama 300 bin kilometre yapması, en geç yıl sonunda hurdaya ayrılacağı anlamına gelecek doğal olarak.
İşin özü, başka kamu kurumunun hurda araçları da Emniyet'e hibe edilmiş oldu!
Bu sebeple, Destek Dairesi Özel Harekât Başkanlığı'nın araçların modernizasyonu için gereken bütçeyi "kamu zararı oluşacağı" gerekçesiyle uygun bulmadı.
Şimdi, yaklaşık on milyon liralık bütçe için Polis Vakfı devreye sokulmak isteniyor. Vakıftan hurda sınıfına girecek araçlara yenileme bütçesi verilip verilmeyeceği önümüzdeki günlerde belli olacak.
Yemek ihalesindeki isim
Bir başka konu başlığı ise, Gölbaşı'daki Özel Harekât Başkanlığı'nın yemek ihalesi meselesi.
Birimin yemek ihalesi, yıllık 80 milyon 845 bin lira karşılığında, merkezi Şırnak'ta bulunan Ş.N. adlı yemek firmasına verildi.
Firma, başkanlık personeline günde 4 bin 500 kalorilik yemek ihtiyacını karşılama çerçevesinde sözleşme yaptı.
Gelin görün ki; burada da işlerin yolunda girmediği bilgisine ulaştım.
Personel için çıkarılan yemeğin niteliğinin istenilen ölçüde olmaması nedeniyle, yine personel tarafından sık sık tutanak tutuluyor.
İşin ilginci Ankara'da yemek firması kalmamış gibi, ihalenin Şırnaklı bir firmaya verilmiş olması!
Yemek talebinin ihaleyle verilmiş olması kuşkusuz kurala uygun. İhale süreçleri belli.
Buna karşın, işin aslını araştırınca başka bir boyut karşıma çıktı. Firma sahibi M.İ.'nin AKP Şırnak Milletvekili Aslan Tatar'la yakınlığı bulunduğu iddia ediliyor.
Ve yemek ihalesinin söz konusu firmaya verilmesi için İçişleri Bakan Yardımcısı Mehmet Aktaş'ın devreye girdiği iddiası var. Bu konu bakanlıkta epeyce konuşuluyor.
Aktaş, Emniyet Genel Müdürü olmadan önce Şırnak Valisi olarak görev yaptı. Bakan yardımcısı olduktan sonra da Emniyet Genel Müdürlüğü'nün bağlı olduğu bakan yardımcısıydı yakın zamana kadar.
Bu konuyu da buraya not etmiş olayım.
Özel Harekât'ın dikkat çeken ziyaretçileri
Özel Harekât'ta yaşananlar bununla sınırlı değil.
Şimdi sizinle bazı fotoğraflar paylaşacağım. Kimi zaman bir fotoğraf sayfalarca yazıyı anlatır.
İlk fotoğrafın çekildiği yer Ankara Emniyet Müdürlüğü Özel Harekât Şubesi. Tarih ise, 2022 olması lazım.
Fotoğrafa dikkatli bakıldığında kamuoyunun yakından tanıdığı bir isim var.
Evet, Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş'in öldürülmesinde adı gündeme gelen Eski MHP Milletvekili Olcay Kılavuz.
Yanında ise, kamuoyunun çok da tanımadığı, ancak teşkilatın yakından tanıdığı bir polis şefi var.
Şimdi, diğer iki fotoğrafa sıra geldi.
Söz konusu iki fotoğrafın açıklamasından da anlaşılacağı üzere, çekildiği yer Emniyet Genel Müdürlüğü Özel Harekât Başkanlığı'nın Gölbaşı'ndaki ana karargâhı.
Mesajları paylaşan ise, Galatasaray'ın tribün lideri Sebahattin Şirin. Ya da asıl ismiyle Muzaffer Şirin.
Şirin, destek verdiği Galatasaray'ın Ankaragücü maçı için geldiği başkentte yakın dostu olarak açıkladığı polis müdürünü ziyaret etti. Ve birlikte görüldüğü iki ayrı fotoğrafı da kendi adıyla kullandığı sosyal paylaşım sitesinden yayımladı.
Şirin'in misafiri olduğu Özel Harekâtçı polis müdürü, daha önce de MHP'li Kılavuz'a ev sahipliği yaptı.
Galatasaraylı olması sebebiyle sarı kırmızılı camiayı yakından tanıyan gazeteci Fatih Altaylı, Ocak 2023'te kaleme aldığı bir yazısında Şirin'in asıl isminin Muzaffer Şirin olduğunu açıkladı.
Altaylı, Şirin'in, FETÖ'yle bağı olmasının yanı sıra, Sinan Ateş cinayeti soruşturması çerçevesinde halen tutuklu bulunan Avukat Serdar Öktem'in aynı zamanda Sebahattin (Muzaffer) Şirin'in de avukatı olduğunu iddia etti. Şirin'in ayrıca İsmailağa cemaatiyle de bağının olduğunu öne sürdü.
Kaldı ki; yine Sinan Ateş cinayetinde kapsamında iki Özel Harekât Polisi'nin tutuklu konumunda cezaevinde bulunduklarını hatırlatayım.
Şimdi bu üç fotoğrafı beraberce nasıl okumak lazım sizce?
"Kimler, kimlerle beraber" demek yanlış olur mu?
Ve, her üç fotoğraftaki ortak kişi, halen Özel Harekât Başkanlığı'nda üst düzeyde görev yapıyor.
Tayine kimler, neden imza koydu acaba? Makul bir açıklamasının olabileceği kuşkusuz!
Yeri gelmişken geçmişten de bir örnek vereyim.
Fetullah Gülen cemaatinin henüz FETÖ olmadığı günlerde, Emniyet Genel Müdürü Mehmet Kılıçlar'ın döneminde, şimdilerde FETÖ'cü olduğu için aranan futbolcu Hakan Şükür de Özel Harekât'ın müdavimlerindendi.
İşte o günlerden bir fotoğraf daha...
Şükür, dönemin Özel Harekât Dairesi Başkanı Cemil Tonbul ve ekibinin misafiri. Sık sık Gölbaşı'na gelen Şükür, bizzat başkan tarafından ağırlanıyordu.
Polisevinden Özel Harekât'a
Hep söylerim, uzun yıllardır yakından takip ettiğim Emniyet teşkilatı, hakikaten ilginç ve dikkat çekici bir kurum.
Kendisini yönetenleri / yönettiğini düşünenleri bir gecede vezir de eder, rezil de.
Gerçi bu kadar yaşanmışlıklara karşın rezil olanı pek de göremedim son dönemde ama neyse konumuz bu değil.
Son cümlelerde, mevcut Özel Harekât Başkanı hakkında birkaç not vereyim. Peşinen söyleyim, kendisi ile kişisel hiç bir sorunum olmaz, olamaz. Odak noktam, her zaman olduğu gibi sistem.
Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun ekibin tasfiyesi çerçevesinde Özel Harekât Başkanlığı'na getirilen yeni Başkan, uzun yıllar önce bu işi bırakmış durumdaydı. Özel Harekâtçı olmasına karşın yanlış hatırlamıyorsam 2010 ya da 2011'de ayrılmıştı.
Epeyce zamandır İzmir'deki polis evinin sorumlusuydu. Ve mevcut Emniyet Genel Müdürü Erol Ayyıldız'ın İzmir Valiliği döneminden tanıştıkları için Ayyıldız'ın tercihi olarak yeni görevine atandı. Tabii sadece Ayyıldız'ın referansının yeterli olmadığını söylememe sanırım gerek yok. Başka isimlerin de desteği var kendisinde.
Belki biraz garip örnek olacak; dün, polis evinin gıda başta olmak üzere lojistik ihtiyaçlarını karşılamakla görevli olan Başkan, bugün kamuflajı giyip yeni Özel Harekâtçıların eğitimini planlayıp organize ediyor, yeni teknolojileri öğrenmeye çalışıyor, yeni sistem silah ve mühimmat satın alıyor vs.
Liyakat standardının böylesi de ancak Emniyet'e yakışır! Tercih böyle olunca, yazının önceki bölümündeki yaşananlar da kaçınılmaz oluyor maalesef.
(T24)