“Pembe Trambüs” uygulaması, asıl itibariyle AKP’nin siyasal İslamcı
ideolojik zeminine oturan etnosantrik -kadının erkekten zayıf olduğu ve
buna göre de onun yaşamını belirleme gücünün de erkekte olduğu
anlamıyla-bir yaklaşımdan
başka şey değil.
Eşitsizlik ve ayrımcılık kavramları esas itibariyle hukukun ve
adaletin ama en çok da dezavantajlı grupların günlük yaşam pratikleri
ilgili kavramlar. Bu ülkede kadın-erkek arasındaki eşitsizlik ve bunun
getirdiği ayrımcılık ise özellikle son 15 yılda basit bir eşitsizlik
farkı olarak yaşanmadı. Bu eşitsizlik ve ayrımcılık durumu, AKP
iktidarında kadın-erkek arasındaki ayrımcılığın din olgusu üzerinden
meşrulaştırılmasının yollarının denendiği, zorlandığı süreç olarak
gerçekleşti. Dahası eşitsizlik ve ayrımcılık en başından beri AKP’nin
-başörtüsü üzerinden- varlığının en önemli araçlarından biri olageldi.
Ancak
AKP’nin başörtüsü üzerinden geliştirdiği ayrımcılık; daha fazla eşitlik
yaratmak, eşitsizlikleri ortadan kaldırmak gibi durumların aksine
kadınların yaşam tarzlarına müdahaleye, onların kamusal alandan
tecridine, kadınların neredeyse tamamı için geçerli sayılacak ev
kadını-anne ve eş-olarak geleneksel toplumsal cinsiyet rollerinin dışına
çıkmaması gerektiğine dayanan ve temelde kadının varlığını hedef alan
bir siyasal pakete dönüştü. Eşitsizlik ve ayrımcılık, genel geçer
kadın-erkek farklılıkları üzerinden değil; dinsel baskıyla kamusal
alanda kadının ötekileştirilmesine dair rızanın üretilmesine yönelik
yaklaşımlarla da pekiştirildi.
AKP iktidarı; 15 yıl boyunca
kadının kamusal alandaki varlığını küçümseyen, aşağılayan, kadınlara
hakaret içeren söylemlerden kaçınmadı. Bu iktidar zümresinin, kadının
toplumsal konumunu yalnızca “eş” ve “anne” olarak sınırlandırma
girişimlerine sıklıkla şahit olduk:
“Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz, o fıtrata terstir.”
“Anneliği
reddeden, evini çekip çevirmekten vazgeçen bir kadın iş dünyasında
istediği kadar başarılı olursa olsun özgünlüğünü kaybetme tehlikesiyle
karşı karşıyadır. Eksiktir, yarımdır.”
“Biz kızların erkeklerin devletin yurtlarında karışık kalmasına müsaade etmiyoruz” gibi cümlelerin sahibi Erdoğan,
“Kız
ve erkek öğrencilerin birlikte eğitim yaptırılmasına büyük bir
yanlışlık olarak değerlendiriyorum” diyen TBMM Başkanvekili Sadık Yakut,
“Annelik kariyeri dışında bir kariyeri asla merkeze almamalı” diyen Mehmet Müezzinoğlu,
“Bi kadın olarak sus” diyen Bülent Arınç,
“Hamileliği
davul zurna ile ilan etmek de bizim terbiyemize aykırıdır. Böyle
karınla sokakta gezilmez” diyen AKP’nin sözde alimi Ömer Tuğrul İnançer,
AKP’nin kadına yönelik bozuk sicilinin ve sakat zihninin sabıkalı birkaç ismi sadece…
Modern toplumdan uzaklaşıyoruz
Devletin
kadına ne kadar duyarlı (!) olduğunu, AKP’nin ideolojik kodlarında var
olan paternalist devlet anlayışında kadının toplumdaki neredeyse tek
rolünün “eş” ve “anne” olmasına indirgendiğini gerek kanun tekliflerinde
gerekse yaşamdaki pratiklerinde ve gerekse söylemlerinde defaatle
gördük.
İktidar partisi AKP’nin kadın-erkek arasında var olduğuna
hükmettiği hiyerarşik ilişki ve tahakküm pratikleri de bu 15 yıl boyunca
kendisini giderek hissettiren bir biçimde toplumsal alanda kadını
ikincil plana itmede önemli roller oynadı.
Oysaki modern
toplumlarda geçerliliğe sahip eşitlik ilkesi, dışlanma ve ayrımcılık
ilkelliğini teorik ve pratik olarak reddetmiştir.
Modern
toplumlar, erkeğin kadınları ötekileştiren hukuk anlayışından ve
pratikteki uygulamalarından hızla uzaklaşmış, kadına yönelik hem
fiziksel hem de cinsel şiddeti hukuk sistematiği içinde ağır bir suç
olarak tanımlamıştır. Ancak AKP’nin Yeni Türkiye’sinde gerek hukuk
sisteminin” geçişine izin verdiği tali yollar (İyi hal, rıza, haksız
tahrik indirimi vb. hafifletici nedenler), gerekse yasa koyucu ve
uygulayıcısı erkek egemen zihniyetin yasanın öngördüğü cezayı
uygulamayışı hukuku taciz ve istismar için caydırıcı araç olmaktan
uzaklaştırmıştır.
AKP’nin siyasal pozisyon alışı, hukuk
pratiklerini hayata geçiriş biçimi, günlük hayatta kadının ikincil
olduğu konusunda bir tür söz ve eylem birliği oluşturmuş; tüm bunlar da
kadının ülkede günden güne kaybettiği konumunu toplumsal zihinde
normalleştirmiş, toplumsal zihinde kabullenişin yolunu açmıştır.
Ve
sonuçta AKP’nin 15 yıllık Türkiye pratiğinin aldığı riyakâr
pozisyonlar, AKP ideolojisini yaygınlaştıran dini içerikler; toplumun
zihin dünyasında erkek egemen, tek biçimli yaşamın doğallığı, erkeğin
kadını sınırlı alanlara hapsederek koruması(!) üzerinden geliştirdiği
ayrımcılığı yaygınlaştırmış ve trajik bir sonuç olarak da
sıradanlaştırmıştır.
Evet, AKP’nin hukuk ve dil pratiklerinde bir
riya her zaman var oldu. Pembe rengin naifliği üzerine kurduğu otobüs,
metrobüs, metro, taksi ve şimdi de Malatya’daki trambüs uygulaması da
bunlardan biri.
AKP’nin bugün Malatya’da bir “çözüm yolu” olarak
sunduğu, dahası dayattığı ve bunu da “kadınların isteği” olarak
duyurduğu pembe renkli ulaşım araçları, ilk olarak 2012’de Saadet
Partisi İstanbul İl Kadın Kolları’nın yürüttüğü “kadınlara özel pembe
otobüs” kampanyası ile gündeme gelmişti. Daha sonra Mart 2015’te
Şanlıurfa’da hayata geçirildi.
Saadet Partisi’nin önerisi,
İstanbul Şehir Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Nurullah
Ardıç tarafından 2016’da Özgecan Aslan’ın katlinin ardından İstanbul’da
tekrar gündeme getirildi. Büyük bir tepki ile karşılaşan öneri rafa
kaldırıldı.
Otobüs olmasa da bir başka deneme, bu kez Sivas’ta
“pembe taksi” uygulaması adı altında yeniden piyasaya sürüldü. Başta
kadın örgütleri olmak üzere birçok kurum ve kişi sesini yükseltti.
Sosyal medyanın da tepkisi üzerine bu uygulama da hayata geçirilmeden
geri çekildi. Kadınların böyle uygulamalara dair taleplerinin olmadığını
söylemelerine rağmen kısa süre önce Bursa’da “kadına öncelik vagonu”
erkeklerin de binebilmesi yoluyla da olsa hayata geçirildi.
Kadına yönelik saldırılar böyle önlenemez
Bu
durum cesaret vermiş olmalı ki şimdi de Malatya Büyükşehir Belediye
Başkanı AKP’li Ahmet Çakır, “üniversitedeki kadın öğrencilerin talebi”
diyerek, “pembe trambüs” uygulamasını hayata geçireceklerini duyurdu.
AKP’li Ahmet Çakır’ın zihniyeti, uygulamanın benzerlerinin Japonya,
Meksika, Hindistan, ABD, Mısır gibi ülkelerde de olduğunu savunuyor.
Tüm
bu ülkelerde kadına yönelik taciz ve istismar vakalarının önüne toplu
taşımadaki ‘tecrit’ uygulamalarıyla geçilemediği ortada. Geçtiğimiz
günlerde ise İngiltere’de İşçi Partisi’nden Chris Williamson’un
trenlerde kadınlara özel vagon önerisine sert karşılıklar geldi.
Williamson kadına karşı şiddeti normalleştirme ve ayrımcılığı savunmakla
suçlandı.
BBC Türkçe’nin haberine göre Eşitlik ve Kadın Komitesi
üyesi olan Jess Philips, Twitter hesabında “Kadınların hareketlerini
kısıtlamak onları güvenli kılmaz, saldırıları normalleştirir. Sorunun
kadınların oturma planları değil saldırganlar olduğu konusunda net
olmalıyız” dedi.
İngiliz feminist yazar Laura Bates ise
“Saldırılar nedeniyle toplu taşımada kadın-erkek ayrımına gitmek,
saldırıların kaçınılmaz olduğunu ima etmektir. Kadınlara kaçmalarını ve
saklanmalarını söylemek, sorumluluğun toplumdaki tacizcilerde değil
kadında olduğunu söylemektir” değerlendirmesi yapıyor.
Ama tüm bu
gerçeklik AKP için bir şey ifade etmiyor. Çünkü gerçekleri çarpıtmada,
dahası yalan üretmede oldukça maharetliler. Türkiye’de yarattıkları
iklimin kadının yaşam hakkını elinden aldığını, iktidarlarında kadına
yönelik cinayet, şiddet, taciz ve istismar vakalarının korkutucu
boyutlara vardığını konuşmamızı istemiyorlar.
İslamcı rejim yolunda bir eşik daha…
Sahtekâr
ulema takımının her gün televizyon ekranlarından, gazete köşelerinden,
cuma hutbelerinden kadınları hedef gösteren sözde fetvalarını
sorgulamamızı istemiyorlar. Malatya’daki uygulamanın içeriğinde kadın
öğrencilerin isteği ve toplumsal yapının da rızası olduğu öne sürülüyor.
Oysa uygulama, kadınların AKP’nin kendi ideolojik argümanlarına denk
düşen haliyle var olmaları, yani kamusal alanın dışında, evde “anne” ve
“eş” olarak varlığını sürdürmeleri ve kadınların ancak bu alanda
korunması üzerine kuruluyor.
Aslında bunun bir koruma biçimi
olmadığının AKP de farkında. AKP’nin kafasındaki hinlik, siyasal İslamcı
rejimlerine giden yolda bir eşik daha atlamak ve bunu yine bilindik
“rıza” üzerinden gerçekleştirmek.
AKP bizim bunu bildiğimizi de biliyor.
Bu yüzden bunu bir saldırı üzerinden değil, kadınların talebiymiş gibi sahtekârca bir tutumla yapıyor. 15 yıllık riya sürüyor.
AKP’nin
kadınlara yönelik birçok adımında olduğu gibi bu uygulamanın da
Türkiye’de kadınların taciz ve istismardan koruduğundan, yaşamlarına
kolaylaştırıcı bir etkisi olduğundan söz etmek safdillikten öteye
gitmez. Bu yüzden “Pembe Trambüs” uygulaması asıl itibariyle AKP’nin
siyasal İslamcı ideolojik zeminine oturan etnosantrik -kadının erkekten
zayıf olduğu ve buna göre de onun yaşamını belirleme gücünün de erkekte
olduğu anlamıyla-bir yaklaşımdan başka şey değil.
Tüm bu tutum ve
yaklaşımlar toplumsal zihinde pembe trambüs uygulamasında olduğu gibi
“kadının kamusal alan dışına çıkmasında, tecrit edilmesinde sakınca yok,
kadın daha kolay korunuyor, taciz ve istismar vakaları azalıyor” gibi
stereotipler (kalıp yargılar) oluşumuna neden oluyor. Oysa bu
uygulamanın sonunda toplum için son durağın “AKP İslam Emirliği” olacağı
gerçeğinin görünmesi engelleniyor.
Çoğunluğu fark edilmesi zor,
dolaylı ifade biçimleri aracılığıyla işleyen AKP’nin ayrımcı
politikaları ve söylemleri görünürde hiçbir tehlike arz etmiyor. Aksine
problemli duruma çözüm üretme olarak sunuluyor. Üzerinde kafa yorup
sonuçları irdelendiğinde belirli bir ideolojik-politik hattın izlerine
rastlanıyor. O izler adım adım takip edildiğinde karşımıza bir şeriat
rejimi, bir İslam devleti çıkıyor.
AKP’li yerel yönetimler
uygulamayı hayata geçirmenin yolunu kadınların rızasında buluyor. Oysa
kadınların rızası değil AKP’nin rızası gözetiliyor. Belli kesimler
muhafazakâr zihniyet ve dini referanslar üzerinden buradaki ayrımcılığın
sonuçlarını görmüyor. Pembe trambüsün kadınlar açısından bir çeşit “yok
sayma” ile aynı anlama geleceğini dikkate almıyor. Kaldı ki kadınlar
sadece toplu taşım araçlarında taciz ve istismarla karşı karşıya
kalmıyor. Dünyadaki örnekleri bu tarz uygulamaların kadınları daha çok
savunmasız bıraktığını gösteriyor. Araçlar dışındaki taciz ve istismar
vakalarının çoğu bu araçlardan önceki ya da sonraki süreçte
gerçekleşiyor.
Oysa kadınlar, önce eşitlik sonra araç içi ve
dışında -evde, sokakta,i şyerinde, okulda-güvenliğin sağlanmasını
istiyor. Kategorize olmak, kendisine ayrılan araca binmediği için
suçlanmak istemiyor.
Pembe renkli araçlara binmeyen kadının olası
bir istismar vakasında neden binmediğinin sorgulanmasını, “müstahak
“denmesini, tecavüze “meşruluk” kazandırılmasını istemiyor. Taciz ve
tecavüzcülere caydırıcı cezaların verilmesini istiyor.
Kadınlar;
bu yolla taciz ve istismarın önlenemeyeceğini, ayrıştırıcı uygulamanın
kadınların kamusal alanlardan izolasyon projesinden başka bir şey
olmadığını, AKP iktidarında yaşam tarzına müdahale açısından bir mevzi
daha kaybedeceklerin biliyor. Çünkü temelde bir ulaşım sorunu değil bir
zihniyet sorunu yatıyor.
Önemli bir ayrıntıyı daha görmek
gerekiyor. Pembe trambüs benzeri uygulamaların, dikkat edilirse
muhafazakâr yaşamın ağırlıkta olduğu kentlerde/ bölgelerde ortaya
çıkması tesadüfi değil. Seçilmiş bölgeler nispeten bekledikleri rızanın
yaratılmasında zorlanmayacakları lokasyonlar. Kafalarının arkasındaki
hinlikleri daha rahat hayata geçirecekleri, daha az itirazla
karşılaştıkları bölgeler. İtiraza daha kolay itiraz yükseltilebileceğini
bildikleri yerlerden başlıyorlar. Bu yüzden bu tarz uygulamalar için
kutuplaştırıcı, kamplara bölücü, kadını ayrıştırıcı ve tecrit edici
diyoruz.
Bu uygulamaların sonuçları AKP’nin umurunda olmuyor, AKP
kendi gündemini dayatmaya devam ediyor. Bu tür uygulamalar AKP’nin
ajandasındaki gericiliğin yeni aşamaları, haremlik selamlık hayata bir
adım daha yaklaşma yani gericilikte el yükseltme hamleleri. AKP her
yerde kadına bakışı, zihniyeti değiştirmek yerine kadının tecridini
isteyen bir anlayışı dayatıyor. Bu anlayışla sadece Malatya’da değil
ülkenin her sathında laiklik ve cumhuriyet üzerinde mücadele etmek
gerekiyor. Çünkü sözümona kadını koruma adına dayatılan bu ve benzeri
uygulamalar özünde laik yaşama ve cumhuriyet değerlerine, kazanımlarına
yapılan taciz atışlarıdır, saldırırlardır.
Razı olmayacağız
Bu
uygulama yeni müfredatla evrimin müfredattan çıkarılıp cihadın
getirilmesi, müftülere nikah kıyma yetkisi verilmesi, eğitim ve sağlığın
tarikatlar eliyle hızla dinselleştirilmesinden bağımsız değildir. Her
biri bir eşik, her biri AKP’nin gerici ajandasında bir sayfadır. Bu ve
benzeri uygulamaları kabullenmek, ileride öncelikle kadınların sonra
toplumun büyük kesiminin de AKP ideolojisinin kendilerine tanıdığı
sınırlı alanlarda, daha baskıcı bir toplumda, AKP’nin istediği tarzda
yaşamı kabullenmek demektir.
AKP toplumsal yaşamda çifte alanlar
yaratarak çifte hukuku zorlayan bir süreci bu uygulamalara itiraz
gelmediği için kuracak ve hayata geçirecektir.
Tüm bunları kabullenmek, AKP’nin İslam emirliğinde yaşamaya razı olmak demektir.
Razı olmayacak ve AKP’nin oyununu bozacağız.
TUR YILDIZ BİÇER / CHP Milletvekili
(BİRGÜN)