Dilimize biz üretmişiz gibi yerleşti. “Baron” diyoruz. Devletin gücünün dağıtıldığı feodal rejimde, baronlar; şövalyenin üstünde, vikontların altında.
Günlerdir tartışıyoruz ya... İçişleri bakanı muhalefetin belediyelerinde çalışan binlerce insanı terörist ilan etti ya... İşe nasıl alınmalıydı, adli sicil kaydı mı arşiv araştırması mı diye uzmanı olduk ya...
İşte bunları konuşup, yazıp çizdiğimiz günlerde Emniyet’ten bakış açımı değiştiren bir bilgi aldım. Mesele, “İşte tam da bu” dedim.
Hep İstanbul’u konuşsak da hedefteki belediyelerden biri de Mersin. Hatırlayın, Mezitli’de polisevine yapılan saldırıdan iki gün sonra, 28 Eylül’de, sanki bu saldırıyla bağlantılıymış gibi, CHP’li Mersin Belediyesi’ne operasyon yapılmıştı. 18 belediye çalışanı terör suçlamasıyla gözaltına alınmıştı.
İşte Mersin Belediyesi’ni ilgilendiren hikâye tam da burada başlıyor.
ESKİ POLİS BELEDİYEYE GEÇERSE
Mersin Belediye Başkanlığı’nın zabıta müdürlüğü sayfasını açıyorum. Daire başkanı Fuat Tuğluoğlu olarak görünüyor.
Kimdir Tuğluoğlu anlamak için özgeçmişine bakıyorum.
Eski bir Emniyet müdürü. Hayır, FETÖ ile suçlanan polislerden değil. Poliste FETÖ tasfiyeleri yaşanırken, o terfi etti. Mersin’de, asayiş şube müdürlüğü ve Emniyet müdür yardımcılığına kadar yükseldi.
Derken...
2019’da CHP, belediye başkanlığını kazandı. Başkan Vahap Seçer, zabıta daire başkanlığını, halkın sevdiği Fuat Tuğluoğlu’na teklif etti. Tuğluoğlu, uzun yıllardır görev yaptığı şehri tanıyordu. Mersin’in asayişinden sorumlu polis müdürüydü. Doğal olarak bu göreve en uygun isimdi.
Öyle kolay olmadı. Görevlendirmeyle geçiş için dilekçe verdi. Ancak izin çıkmadı. Yukarıdakiler, “CHP’li belediyeye nasıl geçersin” diye tepki gösterdi. Sonunda emeklilik dilekçesi verip, polis memurluğundan vazgeçip yeni görevine başladı.
ÜÇ KARDEŞ BİRDEN SÜRGÜNDE
Eski çalışma arkadaşları belediyeye operasyon yapıyordu. Eski amiri olan içişleri bakanı, belediye başkanını terörle itham ediyordu. Haliyle işi zordu. Belediyedeki pek çok ismi suçlasalar da Mersin Emniyeti’ni yakın zamana kadar yöneten Tuğluoğlu’na, neyse ki terörist diyemediler.
Peki ne oldu diyeceksiniz...
Önümde İçişleri Bakanlığı’nın üç tane atama kararı duruyor. Altında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Bakan Yardımcısı İsmail Çataklı’nın da imzası var. Hani şu ağabeyinin FETÖ iltisaklı olması nedeniyle hedefte olan bakan yardımcısı.
Tayin edilen üç kişiden biri Pınar Tuğluoğlu. Mersin İl Emniyet Müdürlüğü’nden 26 Aralık’ta Samsun’a gönderilmiş.
Diğeri Deniz Ünsal. 23 Aralık’ta Mersin’den Kastamonu’ya tayin edilmiş.
Sonuncusu Aliye Yeter. Yine 23 Aralık’ta, Mersin’den alınıp Bartın’da görevlendirilmiş. İsim benzerliği değil...
Pınar Tuğluoğlu, Mersin Zabıta Daire Başkanı’nın eşi. Diğer ikisi de Pınar Tuğluoğlu’nun kız kardeşleri.
ŞEHİT ÇOCUĞUNA EZİYET
Üç kız kardeşin de polis olmalarının bir sırrı var. O da babaları Niğde Ulukışlalı Ali Doğan. Devletin resmi kayıtları, 22089 sicil numaralı Ali Doğan’ın, 16 Nisan 1980’de şehit olduğunu yazıyor. Gaziantep’te, terör kaynaklı bir kuyumcu soygununu önlemeye çalışırken onlarca kurşunla şehit edilmiş. Hayatını kaybettiğinde en büyük çocuğu Pınar 7, kardeşi Deniz 2 yaşındaymış. En küçük çocuğu Aliye’yi görememiş bile. Annesinin karnındaymış. Babasının ölümünden üç ay sonra doğmuş.
Anneleri, babasız büyüyen üç kardeşi, zorluklar içinde okutmuş. Devletin şehit çocuklarına sağladığı destekle, üçünü de polis yapmış. Üçü de bugüne kadar Emniyet teşkilatında görev almış.
Gelgelelim, ne zaman ki abla Pınar Tuğluoğlu’nun eşi Fuat Tuğluoğlu, Mersin Belediyesi’nde göreve başlamış... O gün üç kız kardeşin de kaderi değişmiş.
İçişleri Bakanlığı kaynaklarına sorduğum ancak içeriğini öğrenemediğim soruşturmaların sonucunda, üç kız kardeş, üç gün içinde, üç ayrı şehre, kış günü, neden olduğunu bilmeden sürülmüş. Anlatılana göre müfettiş raporu gerekçe gösterilse de üçünün de ifadesi bile alınmamış. 76 yaşındaki bakıma muhtaç anneleri, “Kocam, çocuklarım, damadım yıllarca devlete hizmet etti, eşim şehit oldu, bunu hak edecek ne yaptık” diye soruyormuş.
BARONLAR DEVLETİ ÇÜRÜTÜYOR
Öte yandan...
Bütün bunlar yaşanırken ülke Mersin kaynaklı bir başka skandalla çalkalanıyordu. Eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş, Mersin’den başlayan bir hesaplaşmanın sonucunda, Ankara’nın ortasında öldürüldü. Cinayet ihalesini alan bir torbacıydı. Tetikçiyi İstanbul’dan Ankara’ya iki polis taşımıştı. Katilin peşine düşen güvenlik güçleri, cinayet zanlısının evini bastığında, içeriden MHP’nin Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz çıkmıştı. İçişleri bakanı ile içli dışlı olan Kılavuz, evindeki zanlıyı almaya gelen devlet görevlilerine, “Siz gidin sahibiniz gelsin” demişti. Torbacıların siyasi cinayet işlediği, polisin eskortluk yaptığı olayda, haliyle Kılavuz’a bakıp soruyorduk: Devletin sahibi kim?
Kırık ya da dökük. Eskiden bir “devlet” vardı. Kuşkusuz hep mağdur ettikleri oldu. Öte yandan kurumlarıyla kendisini “herkesin” diye tanıtıyordu. Şimdi aldılar, rozet gibi yakalarına taktılar. Kendileri gibi düşünmeyenleri yabancılaştırdılar. Terörle mücadeleyi kendi ikballerine meze yaptılar. Terörle mücadele diye çıktıkları yolda terörün mağduru polisleri bile harcadılar. Biz derdimizi kime anlatalım?
Devletin içinde devletçikler var. Kurumların çizgileri belirsizleştikçe baronlar, “Devlet biziz” diye ortaya dökülüyor. Kanunların yerine kendi kurallarını koyuyor. Ağacın içindeki kurtlar gibi... Baronlar devlet gibi görünürken devletin kökünü çürütüyor. Çürümeyi heybetine değil, ruhuna bakanlar görüyor.
Barış Terkoğlu / Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder