3 Temmuz 2024 Çarşamba

Kısa kısa "GÜNDEM" başlıkları -3 Temmuz 2024-

 

Memur ve emekli zammı belli oldu -Birgün-
TÜİK'in açıkladığı ve beklentilerin altında kalan haziran ayı enflasyon verileri, memur ve emeklilerin alacağı zammı da şekillendirdi. TÜİK verilerinde 6 aylık enflasyon, yüzde 24.73 olarak ölçüldü. Veriler doğrultusunda yapılan hesaplamaya göre memur ve memur emeklileri yüzde 19.31 zam alacak. SGK ve Bağ-Kur emeklilerinin maaşı yüzde 24.73 zamlanacak.(https://www.birgun.net/haber/memur-ve-emekli-zammi-belli-oldu-541932)

                                                                     *

'Yüzde 0' zam tehlikesi gerçekleşti: Milyonlarca emekli zam alamayacak! -Birgün- 
TÜİK'in beklentilerin altında kalan verilerinin açıklanmasının ardından işçi ve Bağ-Kur emeklileri yüzde 24.73 zam alacak. Söz konusu zam kök aylıklara uygulanacak. Prof. Dr. Aziz Çelik'in hesaplamasına göre, kök aylığı 8 bin liranın altında olan işçi ve Bağ-Kur emeklisi milyonlarca yurttaş yüzde 0 zam alacak.(https://www.birgun.net/haber/yuzde-0-zam-tehlikesi-gerceklesti-milyonlarca-emekli-zam-alamayacak-541951)

                                                          *

Gıdaya yaz gelmedi -Birgün-
Milyonlarca insanın en önemli harcama kalemi olan gıda ürünlerinde fiyatlar çarşı pazarda el yakıyor. Ürünlerin bollaşmasına rağmen TEPAV haziranda gıda fiyatlarındaki artışı yüzde 1,72, İTO ise yüzde 2,66 hesapladı.(https://www.birgun.net/haber/gidaya-yaz-gelmedi-541877)

                                                                    *

Yandaşlar ucuz ev kuyruğuna girmiş! -İsmail Arı/Birgün-
AKP döneminde İBB’nin yandaşlara ucuz ev dağıttığı anlaşıldı. "Yeliz" olarak tanınan AKP’li Çamlı, İçişleri Bakanı Yerlikaya’nın eşi, Gençlik Bakanı Bak’ın kızı ile Ankara Valisi Şahin'in de aralarında yer aldığı yaklaşık 200 isme indirim yapılarak ev satıldı.(https://www.birgun.net/haber/yandaslar-ucuz-ev-kuyruguna-girmis-541912)



T24 "KÖŞEBAŞI" - 3 Temmuz 2024 -

 

Sinan Ateş cinayetinin tetikçisi cezaevinde uyarıldı mı? -Candan Yıldız-

Cinayet davasının kilit sanıkları MHP ve Ülkü Ocakları'nı çağrıştıracak, ima edecek hiçbir ifade kullanmadılar.

Siyasetin bizzat konusu olan Sinan Ateş cinayeti davası başladı.

Kamuoyu, Sinan Ateş'in eşi ve ailesi ilk kez sanıklarla yüz yüze geldi. Özellikle cinayetin kilit sanıklarının hâl ve tavırları, nasıl insanlar olduğu, ne söyleyecekleri merak ediliyordu. Sanıkların kimilerinin MHP ve Ülkü Ocakları ile bağlantıları nedeniyle hem Cumhur İttifakı'nın hem de Türkiye'nin gidişatına ilişkin yön tayin edici yanları olan dava beklenildiği kadar gergin geçmedi. Mahkeme başkanı "Söz atma, laf atma, sataşma olmasın. Bırakın işimizi yapalım. Meseleyi şahsileştirmeyin, sabırlı olun, sakin olun ve tahriklere kapılmayın" açılış cümleleriyle olası gerginliğin önünü aldı. Ateş ailesinin yakınlarının olduğu sıralardan bir iki tepkinin, sanık avukatlarının bazı sorulardan rahatsız olmalarının dışında sakin geçti duruşma. Müşteki yakınlarının olduğu sıralar daha kalabalıktı. Sanık yakınları sıralarında ise ağırlığı erkeklerden oluşan küçük bir grup vardı.

İlk duruşma sanıkların kimlik tespitleri ve iddianamenin okunması gibi usuller atlanarak başladı. Mahkeme başkanı doğrudan savunmalara geçti.

Siyasetin ana konularından biri olan bu dava acaba hızla sonuçlandırılmak mı isteniyor sorusu akıllara gelmedi değil.

Ülkü Ocakları'nın Türkiye genelinden gelerek davada gerginlik çıkaracağı iddiaları üzerine MHP lideri Devlet Bahçeli'nin "davayı avukatlarımız takip edecek" açıklaması sonrası gözler Sincan Cezaevi yerleşkesindeki salonda MHP'nin avukatlarını aradı.

İbrahim Ethem yiğit ve Çağrı Can Pak MHP'nin avukatları olarak duruşma salonundaydı. Mahkeme başkanının şu sözü dikkat çekiciydi. "Taraf sıfatı olmayan hiç kimsenin söz hakkı yok."

"Hedef alındığı, zarar gördüğü" iddiası olan MHP hangi gerekçeyle davaya müdahil olacaktı? Hakim hem sanık avukatlarına hem de sanıklara MHP'li avukatların davaya katılma talebine nasıl yaklaştıklarını sordu. Sanık avukatları "sakınca yok" derken sanıklar da kafalarını sallayarak onayladı. Ama mahkeme heyeti "zarar görmediği" gerekçesiyle müdahillik talebini reddetti ve o esnada müşteki sıralarından bir alkış koptu.

Acaba MHP'li avukatlar hangi tarafın müdahili olacaktı eğer katılım talepleri kabul edilseydi? Bir anlamda mahkeme, MHP'yi bu tartışmanın içinden çekip almış oldu. Bu durumu CHP Genel Başkan Yardımcısı, avukat ve emniyeti iyi bilen Murat Bakan'a sordum ve yorumu şu oldu: "MHP'nin müdahil olması için taraflardan biriyle hareket ediyor olması lazım. Ya da suçtan doğrudan göreceği bir zarar olması lazım. MHP kendi tutumundan dolayı zarar görüyor. Yoksa bu davadan dolayı değil. Suçluya sahip çıktığı için ya da suçluların adalete teslim edilmesi noktasında gereken kararlılığı göstermediği için zarar görüyor. Eğer mahkeme müdahilliğini kabul etseydi bu MHP için tartışmalı ve spekülasyon yapılacak bir durum olurdu."

Bütün girizgahtan sonra savunmalar başladı. Baştan söylemek gerekirse kilit sanıklar; tetikçi Eray Özyağcı, cinayeti planlayan, azmettiren Doğukan Çep, cinayeti planladığı ve tetikçiyi sakladığı iddia edilen Tolgahan Demirbaş, tetikçiyi cinayet mahalline getiren ve oradan kaçıran Vedat Balkaya, tetikçi ve yardımcısına Ankara'da ev ayarlayan Suat Kurt, özel harekat polisi Aşkın Mert Gelenbey emniyet ve savcılıktaki ifadelerini değiştirdiler. Aradan 16-17 ay geçmiş, Cezaevinde derslerine iyi çalışmış gibilerdi…

İlk savunmayı tetikçi Eray Özyağcı yaptı.

Bir kardeşinin Suriye'de cihatçı gruplara katıldığını, bir kardeşinin cezaevinde olduğunu öğrendiğim yoksul mahallelerdeki çetelerle yolu kesişen Eray Özyağcı, bütün savunması boyunca "abi" dediği, cinayetle ilgili "baş aktörüyüm, azmettiricisiyim" diyen Doğukan Çep'i bütün cinayetin tek planlayıcısı gibi gösterdi. Çep'in de benzer bir savunma yapması Özyağcı'nın "lideri" Doğukan Çep'ten icazet aldığını hissettirdi.

Zira konuştuğum başka bir isim Eray Özyağcı'nın süreçte fikir değiştirerek MHP'ye yakın avukatlarla yoluna devam etmeye karar verdiğini, başka çaresi olmadığını söyledi.

Özyağcı'nın savunmasında "Doğukan Çep abisinin kendisini alacak-verecek meselesi nedeniyle bir eyleme yönlendirdiğini, kişiyi tanımadığını ve bütün amacının ayaklarına sıkmak olduğunu, Sinan Ateş'in kendi silahından değil başka silahtan çıkan kurşunla ölmüş olabileceğini" iddia etti.

Dosyaya hakim ve siyasi kimliği de olan avukatlar ise bu iddia karşısında Ateş'in otopsi raporuna işaret ederek bedenindeki kurşunların tek silahtan çıktığını hatırlattılar.

Tetikçi Özyağcı polis ve emniyet ifadesinde nedense söylemediği yeni bir isim ortaya attı ama soyadını vermeden. Mustafa Kemal… İddiasına göre bu kişi cinayet sonrası tetikçi Özyağcı'yı araçla aldı, yardım etti. Oysa dosyadaki şüpheli eski Ülkü Ocakları yöneticisi Tolgahan Demirbaş'tı… Doğukan Çep de "Gerekirse Mustafa Kemal'in kimliğini veririz, sıkıntı yok" diyerek bir anlamda Tolgahan Demirbaş'ı korumuş oldu.

Soruşturmanın altını dolduran savcılar da bu duruşmada hedefe koyuldular. Sinan Ateş'i öldüren Eray Özyağcı soruşturma aşamasında savcı Durdu Özel ve Durmuş Ali Kaya'nın kendisini yönlendirmek istediğini öne sürerek savcıların kendisine "Devlet Bey'den talimat aldığını söyle, MHP'den iki isim verirsen yırtarsın" gibi büyük bir iddia ortaya attı.

Hatırlatalım; Durdu Özer, ki MHP'ye yakın olduğu konuşulmuştu, cinayetin siyasi ayağı olabileceğini gösteren delilleri dosyaya kazandırmıştı ve tenzili rütbeye maruz kaldı süreçte.

Suç örgütü lideri Ayhan Bora Kaplan davasını takip eden bir gazeteci bana, benzer bir iddianın Kaplan davası duruşmalarında da gündeme geldiğini söyledi.

Salondaki herkesin merak ettiği bir diğer sanık Doğukan Çep'ti… Beden dili, cümleleri oldukça rahat olduğunu gösteriyordu. Sosyalistleri vurmak, uyuşturucuya karşı mücadele eden Hasan Ferit Gedik'i öldürmekle övünen, "elim iyi çalışır" diyerek vurduğu, öldürdüğü insanlara dair en ufak bir duygusu belirtisi taşımayan, insan avına çıkmış avcı gibi kamuoyuna ve mahkeme heyetine "ben bu devletin has evladıyım" mesajı veren Doğukan Çep, 21 yaşındaki Hasan Ferit Gedik cinayetinden ceza almasına rağmen yıllarca firarda olabilmesinin nasıl mümkün olduğunu ima ediyordu.

Öyle ya burası "Bu devlet için kurşun atanın da kurşun yiyenin de şerefli" sayıldığı topraklardı.

Bütün suçu üzerine almaya çalışan, Ülkü Ocakları ile bağlantılı sanıkları bu dosyanın dışında tutmaya çalışan, gelecekte yeni Abdullah Çatlı olmaya aday Doğukan Çep, Sinan Ateş'in yargılandığı Hasan Ferit Gedik cinayeti dosyası nedeniyle yardım sözü verdiğini, bu işi halletmesi için Sinan Ateş'e 650 bin lira verdiğini, Ateş için "sözünü tutmayan, delikanlı olmayan reis" imajı çizen Doğukan Çep'i avukatlar yalanladı. Zira Çep'in firarda olduğu dönemde cezası Yargıtay'da onanmış. Avukatlar da kesinleşmiş bir hükme müdahalenin mümkün olamayacağını söyleyerek Çep'in doğru bilgi vermediğini ifade ettiler.

GSM hattı yani SIM kart kullanmadığını, Sinan Ateş'le iclould üzerinden telefonlaştığını öne sürdü. Ateş'in yakınları ile konuştum. Bana bir Ülkü Ocağı başkanına ulaşmanın zor olduğunu, doğrudan telefonla konuşmasının da mümkün olmadığını, Ateş'in o yıllarda Iphone marka cep telefonu olmadığını söylediler.

Zira icloud uygulaması Iphone'a ait bir uygulama…

Duruşmada aylık gelirini 50 bin lira olarak açıklayan, çakma mı değil mi anlayamadığım EA7 logolu Armani marka bir tişört giyen Doğukan Çep'in özellikle gazeteci sıralarına dönerek nefret ve intikam bakışlarıyla başına salladığını da not edeyim.

Çep üzerinde Glock marka silahla yakalandı. Telefonu ise bulunamadı. Oldukça profesyonel bir davranış değil mi? Olayın "azmettiricisi" olduğunu iddia eden, "Öldürün deseydim söylerdim" diyecek kadar delikanlı raconu kesen bir insan neden telefonu için "yakalatmadım" ifadesini kullansın!

Gelelim dosyanın en kritik ismine… "İki dil biliyorum, milli sporcuyum" diyerek bir imaj çizen eski Ülkü Ocakları yöneticisi Tolgahan Demirbaş, hakkındaki bütün iddiaları reddetti. O da bilirkişi raporu ve savcılık, emniyet Sinan Ateş'in adres ve konum bilgilerini eski MİT elemanı Çağlar Zorlu (tutuklu sanık) ve Ankara cinayet büroda komiser Mustafa Ensar Aykal'dan (tutuklu sanık) neden istediğini şöyle gerekçelendirdi. Eski Mersin Ülkü Ocakları Başkanı Çağrı Ünel'e saldıran Ülkü Ocakları mensuplarından Emrullah Kaplan'ın ölümüyle ilgili Sinan Ateş'in Çağrı Ünel'e sahip çıktığını, bunun camiada öfke ve nefrete neden olduğunu, bunun üzerine Sinan Ateş'in evinin önüne protesto pankartı asmak için yer ve adres bilgilerini istediğini öne sürdü. Sinan Ateş'in yakın arkadaşı ve avukat Ali Yücel bu iddiayı da boşa düşüren bir açıklama yaptı. Yücel, Demirbaş'ın komiser Mustafa Ensar Aykal'a Sinan Ateş'in telefon numarasını gönderip adresini istediği tarihin 10 Mart 2022 olduğunu oysa Çağrı Ünel'e saldırı olayının 15 Mart 2022'de olduğunu hatırlatarak Demirbaş'a şu soruyu sordu: "Yaşanmamış bir olayı nasıl tahmin edip de pankart asmayı düşündünüz?"

İlk duruşmada müşteki avukatlar sanıkların ifadelerindeki çelişkileri, yanlış bilgileri çok ortaya koyamadılar. Belki karşı tarafın nasıl bir savunma hattı çizeceğini görmek istediler, bilemeyiz. Bir gözlem olarak paylaşmak isterim. Ayşe Ateş'in avukatları ile Sinan Ateş'in ailesinin avukatları arasında tam bir uyum ve ekip çalışması olduğunu görmedim. Duruşmayı takip eden bazı avukatların gözlemleri de bu yönde. Duruşma savcısı ve mahkeme heyetinin ise müşteki avukatların Tolgahan Demirbaş'a, eski MHP Mersin Milletvekili, cinayetle ilgili açıklamalarından sonra Bahçeli tarafından TBMM danışmanlık görevinden alınan Olcay Kılavuz'un adını sorması üzerine yaptığı değerlendirmeler dikkat çekiciydi: "Dosyaya katkısı olmayacaktır, biz basına yansıyan iddialarla ilgilenmiyoruz, iddianameyle sınırlıyız."

Duruşmalar Cuma gününe kadar sürecek.

Hiç konuşmayan, oğlunu ve sonrasında kocasını kaybeden Sinan Ateş'in annesine sordum duruşmaya ilişkin duygusunu. Her şeyin çok farkında olan bir kadın olduğu yüz ifadesinden okunuyordu. Yüzündeki çizgilerin ifade ettiği birikimle tek cümle kurdu: "Şimdi değil ama zamanı geldiğinde konuşacağım."

                                                                   /././

Asgari ücret sıralamasında Avrupa'nın neresindeyiz? -Murat Batı-

Asgari ücret, bir işçinin o günün ekonomik koşullarında sinemaya, tiyatroya, maça gidebileceği; sağlıklı beslenebileceği, barınma sorununu çözebileceği kadar yani bunlara yetebilecek bir ücret düzeyidir. Şu an uygulanan brüt asgari ücret 20.002 TL, net asgari ücret ise 17 bin 2 TL'dir ve bu sayılanlardan hangisine yeter bu tutar?

1 Temmuz Pazartesi sabahı Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek sabah saatlerinde Habertürk TV'de ekonomik durum ve olası vergi düzenlemeleri hakkında konuştu.

Konuşmada sıra asgari ücrete geldi ve Bakan Şimşek asgari ücretin düşük olmadığını, Türkiye'nin gelişmekte olan ekonomiler arasında en yüksek asgari ücrete sahip olduğunu ve asgari ücretin yeterli olduğunu açıkladı.

Gerçekten asgari ücret yeterli seviyede mi diye çevremdekilere özellikle de kamu görevlisi olmayanlara sordum. İşverenler, konuya maliyet açısından baktı ama işverenler dahil herkes bu enflasyon düzeyinde asgari ücretin yetmeyeceğini net bir şekilde dile getirdi.

Bu durumu, Bakan Şimşek'in görmüyor olması da ilginç bir durum. Zaten  Bakan konuşmasında özellikle borsaya getirilecek işlem vergisiyle alakalı işlemler robotla yapılıyor o nedenle kaldırdık gibi bir cümle sarf ettiğinden çoğu şeyden bihaber olduğunu anlayabiliyoruz. Aynı durum asgari ücret için de geçerlidir.

O nedenle asgari ücretin ne olduğunu da ben buradan izah etmeye çalışayım. Asgari Ücret Yönetmeliği'nin 4/d maddesine göre asgari ücret, "İşçilere normal bir çalışma günü karşılığı ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücreti," şeklinde tanımlanmıştır.

Görüldüğü üzere asgari ücret, bir işçinin o günün ekonomik koşullarında  sinemaya, tiyatroya, maça gidebileceği; sağlıklı beslenebileceği, barınma sorununu çözebileceği kadar yani bunlara yetebilecek bir ücret düzeyidir.

Şu an uygulanan brüt asgari ücret 20.002 TL, net asgari ücret ise 17 bin 2 TL'dir ve bu sayılanlardan hangisine yeter bu tutar? Bilemiyorum.

Dünyada da durum böyle mi ve biz neredeyiz sorusunu da sormamız lazım elbette.

Aşağıdaki tabloyu Avrupa Birliği İstatistik Bürosu verilerinden sizin için derledim.  

Yukarıdaki tabloda görüldüğü üzere aylık brüt asgari ücret sıralamasına göre Türkiye pek de yukarıda değil. Bu listeye göre Lüksemburg aylık 2.571 Euro ile birinci sırada, İrlanda ve Hollanda Lüksemburg'u takip etmektedir. En düşük asgari ücret olan ülke ise aylık 385 Euro ile Arnavutluk sonrasında Bulgaristan, Karadağ ve Sırbistan gelmektedir. Bu dört ülkeyi Türkiye takip etmektedir.

Listede olmayıp da bazı ülkelerin aylık brüt asgari ücreti ise Endonezya'da 250 dolar, Hindistan'da 200 dolar, Kazakistan'da 154 dolardır.  

Satın alma gücü paritesine göre asgari ücret sıralaması

Diğer taraftan ulusal para birimlerinin değerindeki değişmeler Euro cinsinden asgari ücretin değerini de değiştirecektir. Bu yöntem yani her ülkenin asgari ücret tutarını Euro kuruna çevirip kıyaslamak o ülkedeki reel satın alma gücünü tam yansıtmadığı için sağlıklı sonuçlar doğurmayabilir. Bu nedenle ülkelerdeki farklı yaşam koşul ve maliyetlerini gösteren Satın Alma Gücü Standartlarının (Purchasing Power Standarts- PPS) dikkate alınıp karşılaştırma yapılması daha sağlıklıdır. Daha basit bir ifadeyle 1 PPS her ülkede aynı mal ve hizmeti satın alabilmektedir.

Aşağıdaki satın alma gücü dikkate alınarak oluşturulmuş bir tablo bulunmaktadır[1].

Satın alma gücü dikkate alındığında birinciler yer değişiyor ama Türkiye çok az üst sıraya geçmiş bulunmaktadır.

Diğer taraftan Danimarka, İtalya, Norveç, İzlanda, İsviçre ve Finlandiya'da asgari ücret uygulaması bulunmamaktadır.

Ezcümle

Asgari ücret uygulaması dünyada genel olarak uygulama alanı bulan bir ücretlendirme yöntemidir. Avrupa Birliği ülkeleri arasında Almanya, Belçika, Bulgaristan, Çekya, Estonya, Fransa, Hırvatistan, Hollanda, İrlanda, İspanya, Letonya, Litvanya, Lüksemburg, Macaristan, Malta, Polonya, Portekiz, Romanya, Slovakya, Slovenya ve Yunanistan'da asgari ücret uygulaması bulunmaktadır. İngiltere'de de bulunmakta ve saatlik asgari ücret uygulanmaktadır.

Sendikal örgütlenmenin daha güçlü olduğu, örgütlenme ve pazarlık gücünün etkin olduğu toplumlarda toplu sözleşmeler daha yaygındır. Bu ülkeler özellikle İskandinav ülkeleri; Avusturya, Danimarka, Finlandiya, İsveç, İtalya ve Güney Kıbrıs'tan oluşmaktadır. Toplu iş sözleşmeleri ile asgari ücretin belirlendiği ülkelerde insan hakları bilincinin ve demokrasi kültürünün daha fazla yerleştiği görülmektedir. Bu ülkelerde asgari ücretin, tarafların iradesine uygun şekilde düzenlendiği görülmektedir[2].

Diğer taraftan dünyanın bazı ülkelerinde asgari ücret saatlik, günlük ya da aylık olarak hesaplanabilmektedir. Ülkemizde toplu sözleşmeye dayalı bir pazarlık usulüyle belirlenen asgari ücret günlük ücret olarak belirlenir.

Asgari ücret, bir çalışanın beslenme, barınma, sağlık ve kültürel ihtiyaçlarını karşılamak üzere günlük olarak verilen ayni ve nakdi bedeldir. Bu nedenle emeğiyle gelir elde eden kişinin sağlıklı beslenmesi, sosyal hayattan geri kalmaması, sinema, tiyatro, konsere rahatça gidebilmesi, sağlık hizmetlerinden tam ve eksiksiz yararlanması gerekmektedir. Daha da önemlisi bu saydıklarımı elde edeceği ücretle yerine getirmesi getirmektedir.

Buna göre ödenecek asgari ücret ile bu sayılanlar kolaylıkla yerine getirilebilecekse övünelim; yok bunları sağlayamıyorsak o zaman başka ülkelerden ne kadar ilerideyiz ya da başka ülkeler bizden ne kadar geridedir diye övünmenin de pek bir anlamı yoktur.

Daha da önemlisi ülkemizde bugün ücretli çalışanların yarıdan çok fazlası asgari ücretli oldu. Normal koşullarda bu sayının daha düşük olması gerekmektedir. Bu sayı ne kadar düşerse o kadar övünelim.


[1] https://tr.euronews.com/2024/02/01/avrupada-euro-bazinda-asgari-ucret-ve-satin-alma-gucu-turkiye-2024te-ne-durumda

[2] Kadriye Gül Yücel; Asgari Ücretin Belirlenmesi ve Vergilendirilmesi: Adalet Bağlamında Karşılaştırmalı Bir Değerlendirme, Ankara Üniversitesi SBE Doktora Tezi, Ankara, 2020, s.196.

(T24)

Asgari mahcubiyet - Çiğdem Toker / T24

 

Şimşek'in asgari ücret için bakmamızı önerdiği sekiz ülkeden hiçbiri, yolsuzluk konusunda bizden daha kötü durumda değil. Türkiye, son yolsuzluk algı endeksinde sadece Endonezya ve Filipinler ile aynı puanı almış: 34

Endonezya, Filipinler, Tayland, Brezilya, Şili, Kolombiya, Bulgaristan, Macaristan.

Üçü Asya, üçü Latin Amerika, ikisi de Avrupa Birliği (AB) alanındaki bu sekiz ülkeyi art arda yazmamın nedeni; bu sıralamayı, TV yayınında Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in yapmış olmasıdır. (Bloomberg HT/Habertürk ortak yayın)

Konu, asgari ücret.

Şimşek bizden karşılaştırma istiyor.

Bunu yaparken de ücret ve maaş artışlarını, emekli aylığında iyileştirmeleri, kötülüklerden sorumlu gibi gösteren negatif bakışında söylemsel olarak ve kademeli olarak el yükseltiyor.

Daha önce memur ve emekli maaş artışlarının enflasyonist olarak niteleyen Bakan, bu defa da Türkiye'de asgari ücretin düşük olmadığını söylüyor.

Şu ifadeyle: "Asya'daki ülkelere, Endonezya, Filipinler, Tayland'a bakın, bir de Latin Amerika, Brezilya, Şili, Kolombiya, Avrupa'da Bulgaristan, Macaristan ile karşılaştırın. Polonya hariç gelişmekte olan ülkeler arasında en yüksek asgari ücret bizde. Türkiye'de asgari ücret düşük değildir!"

Peki. Madem bizden bakmamızı istiyor Bakan Şimşek; bakalım.

Onca yolsuzluk varken

Genel bir göz atışla evet; Şimyek'in sıraladığı ülkelerdeki asgari ücret düzeyleri, dolar bazında Türkiye'deki asgari ücretin dolar bazındaki karşılığının altında kalıyor. Türkiye'de halen 524 dolar düzeyindeki asgari ücret, Şimşek'in saydığı ülkelerde 300-450 dolar bandında değişiyor.

Peki ne yapmamız bekleniyor?

Türkiye'de yıllardır artarak süregelen, uluslararası raporlara giren ama birçok suç gibi cezasızlık duvarına toslayan yolsuzluklara ve bu sistemik yolsuzluk düzeni ile gelir eşitsizliği arasındaki mutlak bağlantıya gözlerimizi kapatıp Şimşek'e müteşekkir mi kalacağız?

Hiçbir muhabir, hiçbir gazeteci canlı yayında Bakan Şimşek'e mikrofonlar önünde yolsuzluk ile yoksulluk arasındaki somut bağı soramıyor (Çünkü bunun koşulları yok. Şimşek bunu soracak ortamlarda bulunmuyor. Bulunduğu yerlerde karşısına geçen meslektaşlar da sor-mu-yor.) diye, onun hiç mahcubiyet duymadan evine ekmek götüremeyen milyonlarca vatandaştan talep ettiği "sabır"a karşılık boyunlar bükülüp biat mı edilmesi bekleniyor? Bu mudur yani?

Batman'ın Arıca köyünde doğan ve çocukluğu ışık almayan toprak bir damda yoksulluk içinde geçen Şimşek'in, SBF'yi kazanıp ülkesinde bakan, başbakan yardımcısı sonra tekrar bakan olması, normal koşullarda bu ülkeden umudu kesmemek için etkili bir örnek olabilirdi.

Ama normal koşullarda…

Türkiye uzun süredir normal koşullarda değil, bu nedenle ekonomiyi yöneten ismin de kendi ülkesinden çok, yoksul ülkelere tavsiyelerde bulunan ("fakir ev ziyareti" gibi) uluslararası bir finans kuruluşunun teknokratı gibi konuşup tutum alması da maalesef hiç iyi bir örnek oluşturmuyor.

Madem Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek, sekiz ülke sıraladı. Biz de, bizden bakmamızı istediği asgari ücret düzeyleriyle yetinmeyip bu ülkelerdeki yolsuzluk düzeylerine bakalım. Daha doğrusu bu ülkelerin yolsuzlukları ölçüp endeksleyen Yolsuzluk Algı Endeksi'ndeki yerlerine göz atalım. Ne dersiniz?

Önce bir hatırlatma: Uluslararası Şeffaflık Örgütü'nün 180 ülkede her yıl ölçerek yayımladığı yolsuzluk algı endeksinin sonuncusu 2023 yılına ilişkin. Türkiye, önceki yıla (2022) göre 14 sıra gerileyip iki puan daha kaybederek 100 üzerinden 34 puanla 115. sıraya düşmüştü.

Şimdi Uluslararası Şeffaflık Örgütü'nün 2023 yılı için yayımladığı Yolsuzluk Algı Endeksi'ndeki o sekiz ülke ile puan ve yerlerine bakalım:

(Tabloyu Uluslararası Şeffaflık Örgütü'nün listesini temel alarak ben oluşturdum.)

Sonuç şöyle:

Şimşek'in asgari ücret için bakmamızı önerdiği sekiz ülkeden hiçbiri, yolsuzluk konusunda bizden daha kötü durumda değil. Türkiye, son yolsuzluk algı endeksinde sadece Endonezya ve Filipinler ile aynı puanı almış: 34. Ki, bu puanda bile her iki ülke, endeks sıralameasında Türkiye'nin önünde.

Diğer altı ülkenin yolsuzluk algı endeksi puanları ve sıralamadaki yerleri Türkiye'den çok daha iyi. Bunun anlamı ise şu: O ülkelerin asgari ücretleri Türkiye'deki asgari ücretin 100-200 dolar altında bile olsa, yolsuzlukla mücadele ve yolsuzluk algısı konusunda Türkiye'nin önündeler. Bu konuyu Türkiye'den daha fazla dert ediyorlar. Mücadeleleri de Türkiye'den daha fazla.

Uluslararası örgütse, uluslararası örgüt. Somut verilerse, işte bunlar da somut veriler.

Normal koşullarda bu sonuçların, asgari mahcubiyet hissettirmesi gerekir ama normal koşullarda değiliz. Onun için Türkiye'deki asgari ücreti yüksek bulmaya devam edebiliriz!

Çiğdem Toker / T24

2 Temmuz 2024 Salı

KISA KISA GÜNDEM -2 Temmuz 2024-

 


Yargı, insanlığa karşı suçtan IŞİD’İ beraat ettirdi: Gar Katliamı’na göz yumanlar korundu -BİRGÜN-

10 Ekim Katliamı davasında sorumlu kamu görevlileri sanık sandalyesine oturmazken tutuklu 10 sanık hakkında ağırlaştırılmış müebbet cezası verildi. Davada hiçbir sanık “insanlığa karşı suç”tan ceza almadı. Avukat Kaya, “IŞİD insanlığa karşı suçtan beraat ettirildi” dedi.

Ankara Tren Garı’nda 10 Ekim 2015’te IŞİD’in saldırısı sonucu 103 kişinin yaşamını yitirmesine ilişkin görülen davada katliamın adım adım gelmesini izleyen sorumlular cezasız bırakıldı. Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın karar duruşmasında mahkeme heyeti, sanıklar hakkında ağırlaştırılmış müebbet cezası vererek dava bir çırpıda kapatıldı. Mahkeme, sanıklar Yakup Şahin, Hakan Şahin, Resul Demir, İbrahim Halil Alçay, Hacı Ali Durmaz, Erman Ekici, Talha Güneş, Hüseyin Tunç, Metin Akaltın’a “insan öldürmekten” 101'er kere ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi. Erman Ekici hakkında “insan öldürmeye teşebbüs” suçundan 379 kere ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası veren mahkeme, “insanlığa karşı suçtan” beraatına hükmetti. Dosyanın firari sanıklar yönünden ayrılmasına karar verilirken Ekici hakkında “insanlığa karşı suç işlemek” suçundan beraat kararı verilmesi yaşamını yitirenlerin yakınları ve avukatları tarafından alkışlarla protesto edildi.(https://www.birgun.net/haber/yargi-insanliga-karsi-suctan-isidi-beraat-ettirdi-gar-katliamina-goz-yumanlar-korundu-541640)

                                                               *

Yeni Sağlık Bakanı'nın o genelgesi gündemde: 'Edebe, adaba ve inanca uygun giyinin' -Cumhuriyet-

Fahrettin Koca'nın yerine Sağlık Bakanlığı'nın koltuğuna oturan Kemal Memişoğlu, sağlık çalışanlarına gönderdiği bir genelgeyle gündemde. Söz konusu genelgede sağlık çalışanlarının ‘edep, adap ve inanca uygun’ giyinmesi isteniyor.(https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/yeni-saglik-bakaninin-o-genelgesi-gundemde-edebe-adaba-ve-inanca-2222952)

                                                                 *
MHP’nin Sinan Ateş savunması başladı: İfadeler değişti, hayali kişi uyduruldu, amaç partiyi aklamak -soL-
"Organize” ifadelerle tüm sanıklar MHP'yi kurtarmaya çalışan savunmayı bir ağızdan okudu. “Ayağına sıkacaktık, biz öldürmedik, tek muhatap Çep…”(https://haber.sol.org.tr/haber/mhpnin-sinan-ates-savunmasi-basladi-ifadeler-degisti-hayali-kisi-uyduruldu-amac-partiyi)
                                                             *
Ankara'da Sivas anması: 'Laik ve aydınlık Türkiye’yi mutlaka kuracağız' -soL-
Sivas Katliamı'nın 31. yıldönümünde yapılan anma etkinlikleri kapsamında Ankara'da bir araya gelenler 'Hayalini kurduğumuz laik ve aydınlık Türkiye’yi kuracağız' dedi.(https://haber.sol.org.tr/haber/ankarada-sivas-anmasi-laik-ve-aydinlik-turkiyeyi-mutlaka-kuracagiz-393996)
                                                                *

Geçen yıl 36.1 milyar liralık bütçenin üstüne 11.8 milyar lira daha harcama yaptı -Mustafa Çakır/Cumhuriyet-

Diyanet İşleri Başkanlığı’na milyarlarca liralık bütçe de yetmedi. Strateji ve Bütçe Başkanlığı 2023 Yılı Genel Faliyet Raporu’na göre, Diyanet’in geçen yıl ek bütçe dahil ödeneği 36.1 milyar liraydı. Yıl sonunda harcaması ise 47.9 milyar liraya ulaştı. Diyanet’in düzenlediği şura, konferans, panel, seminer ve istişare toplantısı sayısı 2021 yılında 28 bin 5’ti. 2022 yılında 30 bin 833’e çıktı. Geçen yıl hedef 30 bindi. Gerçekleşme ise 41 bin 892 oldu. Hedef aşıldı.(https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/gecen-yil-361-milyar-liralik-butcenin-ustune-118-milyar-lira-daha-2222804)             

                                                             *

AKP’linin ailesine Kanal piyangosu -İsmail Arı/Birgün-

Erdoğan’ın “İnadına yapacağız” dediği Kanal İstanbul’un çevresinde inşaat çalışmaları devam ediyor. Emlak Konut’un düzenlediği 1,2 milyar TL’lik altyapı ve yol ihalesini eski AKP Milletvekili Mallı’nın aile şirketi aldı.(https://www.birgun.net/haber/akplinin-ailesine-kanal-piyangosu-541579)
                              
                                                                  *

Torpille kariyer -Mustafa Bildircin/Birgün

Milyonlarca genç işsiz kalırken, AKP’liler torpille istediği yere geliyor. AKP’li Yörükoğlu’nun kızının sırasıyla Amasya Belediyesi, Çevre Bakanlığı ve son olarak da DHMİ’ye girdiği ortaya çıktı.(https://www.birgun.net/haber/torpille-kariyer-541629)
                                                                    *

Kızılay’ın aracını MHP’li kullanmış -İsmail ARI/Birgün-

Deprem felaketinde çadır satan ve uzun yıllardır yolsuzluk skandallarıyla anılan Kızılay’a dair yine tartışma yaratacak bir olay açığa çıktı. 2021 yılında Kızılay Denetim Kurulu’nun raportörü tarafından kaleme alınan ve Denetim Kurulu üyelerine sunulan yazıda yer alan bilgilere göre, halen MHP Fatsa İlçe Başkanı olan Murat Kaçak’ın kardeşi Volkan Kaçak uzun süre Kızılay’ın resmi plakalı aracını kullandı. Hatta Kaçak, Covid-19 pandemisi dönemindeki sokağa çıkma yasakları sırasında kurumun aracı ile gezdi. Kızılay Denetim Kurulu’na gönderilen yazıda, “Kızılay Fatsa Şubemizin aracı ve personeli yoktu. Genel Merkez’den resmi plaka Volkswagen Caddy marka bir aracın tahsisi alındı. Bu aracı ağırlıklı olarak yetkisi olmamasına rağmen Kızılay Fatsa Şube Başkanı’nın şirketinde çalışan ve Milliyetçi Hareket Partisi Fatsa İlçe Başkanı Murat Kaçak’ın kardeşi olan Volkan Kaçak tarafından kullanılıyordu. Volkan Kaçak aynı zamanda MHP Fatsa İlçe Başkanlığı’nın sekretaryasını yürütüyordu” denildi.(https://www.birgun.net/haber/kizilayin-aracini-mhpli-kullanmis-541628)

                                                               *

Asgari düşük değil, size öyle geliyor! -Birgün-

Geçen yılların aksine bu yıl zam yapılmayan asgari ücret için “Düşük değil” açıklaması geldi. Ancak Şimşek’in “Ücretlerine gidin bakın” dediği 27 Avrupa ülkesi içinde Türkiye, sondan 6’ncı sırada yer aldı.(https://www.birgun.net/haber/asgari-dusuk-degil-size-oyle-geliyor-541609)

                                                                   *

13,5 milyar liralık 'kaçak', gümrüğe takıldı -Cumhuriyet-

Gümrük Muhafaza ekipleri, ocak mayıs döneminde düzenlediği 3 bin 6 operasyonla 13 milyar 534 milyon 650 bin 528 lira değerinde ticari eşya ve uyuşturucu kaçakçılığını önledi. (2 MİLYON 157 BİN 938 ADET ELEKTRONİK SİGARA) Operasyonlarda, kaçak yollardan Türkiye'ye sokulmak istenen 5 bin 115 kilo uyuşturucu, 1 milyon 37 bin 716 paket sigara, 2 milyon 157 bin 938 elektronik sigara, 21 milyon 97 bin 651 adet makaron, 81 bin 364 kilo tütün, 1216 litre içki ele geçirildi. Ayrıca, 103 bin 908 cep telefonu, 760 araç, 770 bin 24 litre akaryakıt, 547 bin 755 adet makine aksamı, 7 milyon 753 bin 733 adet ilaç, 516 bin 394 kilo gıda kaçakçılığı önlendi. Ele geçirilen ticari eşya ile uyuşturucunun maddi değeri şöyle: "Araç 2 milyar 76 milyon 663 bin 23 lira, elektronik eşya 1 milyar 361 milyon 258 bin 867 lira, akaryakıt 37 milyon 203 bin 798 lira, uyuşturucu 4 milyar 649 milyon 768 bin 665 lira, gıda 145 milyon 522 bin 50 lira, tekstil 222 milyon 298 bin 38 lira, çeşitli eşyalar 2 milyar 199 milyon 204 bin 165 lira, değerli maden 1 milyar 754 milyon 462 bin 618 lira, tütün ve alkol 394 milyon 884 bin 976 lira, tıbbi eşya 79 milyon 873 bin 451 lira, makine ve aksamı 417 milyon 815 bin 869 lira, zirai malzeme 18 milyon 463 bin 385 lira, silah ve mühimmat 14 milyon 826 bin 602 lira, döviz 66 milyon 737 bin 5 lira, kimyevi madde 91 milyon 903 bin 939 lira, tarihi eser 3 milyon 764 bin 78 lira."  (https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/135-milyar-liralik-kacak-gumruge-takildi-2222863)

                                                               *

Jeoloji Mühendisi Prof. Dr. Osman Bektaş: Sürekli ısınan Karadeniz ölüyor -Cumhuriyet-

Jeoloji Mühendisi Prof. Dr. Osman Bektaş, "Karadeniz'in sürekli ısınması, küresel iklim değişiminin Karadeniz'e olan etkisidir. Bilim insanları, okyanusların ne şekilde etkilenebileceğini anlamak için çok daha küçük olan Karadeniz'i bir rol model olarak benimsediler ve Karadeniz'i 2005 ile 2019 yılı arasında incelediler. Görülen şu; 2005 ile 2019 yılı arasına her geçen şubat ayı bir öncekinden çok daha sıcak. Sıcak olması, Karadeniz için ölüme doğru gidişatı gösteriyor" dedi.(https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/jeoloji-muhendisi-prof-dr-osman-bektas-surekli-isinan-karadeniz-2222916)

                                                               *
Bolivya’daki darbe danışıklı dövüş müydü? Evo Morales’e göre, evet -soL-
İlk anlardan itibaren tuhaflıklar vardı. Önce darbeci general “bana emri Arce” verdi dedi. Sonunda Evo Morales de özür dileyip “tezgahmış” dedi. Bolivya’daki girişime dair çok soru var.(https://haber.sol.org.tr/haber/bolivyadaki-darbe-danisikli-dovus-muydu-evo-moralese-gore-evet-393987)


                                                                        (derleyen: mstfkrc)


Birgün KÖŞEBAŞI -2 Temmuz 2024-

 

‘Kemer sıkma’ ve ‘acı ilaç’ programı: Ekonomik zorbalık! -Aziz Çelik-

Temmuz ayında emekçileri zorba ekonomik programın acı gerçekleri bekliyor. Asgari ücret ve diğer ücretler artmayacak. Emekliler enflasyonun altında ezilecek. Geçim zorlaşacak ve alım gücü düşecek. Türkiye emekçileri son dönemlerin en ağır faturası ile yüz yüze.

Temmuz, milyonlarca çalışan ve emekli için dört gözle beklenen ay geldi çattı! 3 Temmuz Çarşamba günü Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) enflasyon oranlarını açıklayacak. TÜİK’in 3 Temmuz’da yapacağı, sıradan bir açıklama değil. Adeta devasa bir işveren gibi tüm sabit gelirliler için hayati bir veri açıklayacak. İşçi ücretleri, memur maaşları ve emekli aylıkları 3 Temmuz’da açıklanacak bu veriye bağlı.

3 Temmuz, kimi tuzu kuruların “Acı reçete ama uygulamak lazım” dedikleri kemer sıkma ve enflasyonun faturasını emeğe yıkma politikaları için önemli bir dönemeç. 3 Temmuz 2024 bir tür ekonomik zorbalığın simgesi. AKP hükümeti tarafından uygulanan ekonomik programa “acı reçete”, “kemer sıkma” demek hafif kalır. Dört başı mamur bir zorbalık, zorla yoksullaştırma programı uygulanıyor.

3 Temmuz için hükümet bütün kurumlarıyla organize biçimde aylardır çalışıyor. Bir yandan TÜİK enflasyonu düşük tutmaya çalışıyor. Kesinleşmiş yargı kararlarına rağmen, DİSK tarafından açılan davada verilen karara rağmen TÜİK enflasyona esas madde fiyat listesini açıklamıyor. Dolayısıyla açıklanan enflasyonun dayalı olduğu verileri bilmiyoruz. Resmi enflasyon verilerinin inandırıcılığı yok. TÜİK’in de inandırıcılık gibi bir kaygısı yok. TÜİK yönetimi kamusal bir veri toplama ve yayımlama kurumu gibi değil, adeta bir “enflasyonla mücadele timi” olarak çalışıyor. Aksi halde kesinleşmiş üç ayrı yargı kararına rağmen bu fütursuzlukları anlaşılır şey değil. TÜİK yöneticisi olan bazı üst düzey memurlar yargı kararlarını ve Anayasa’yı çiğnemeye cesaret edebiliyor.

İşin enflasyon kısmı bununla da sınırlı değil. Temmuz başında enflasyonu düşük göstermek ve böylece çalışanlara daha düşük zam yapmak için çeşitli cinlikler yapılıyor. Yerel seçimler nedeniyle bekletilen kamu zamları sırf haziran ayı enflasyonuna yansımasın diye temmuz ayına ertelendi. Örneğin elektriğe yapılan ve diğer mal ve hizmet fiyatlarına artçı etkisi olacak yüzde 38’lik zam 1 Temmuz’dan itibaren geçerli olacak. Böylece Haziran 2024 enflasyonu yaklaşık 0,7 puan eksik gelecek. 0,7 deyip geçmeyin. Aylık enflasyonun yüzde 3 olarak açıklanmasıyla 3,7 olarak açıklanması arasında dağlar kadar fark var.

Dolayısıyla 3 Temmuz’da açıklanacak enflasyon aşağı yukarı belli. 6 aylık enflasyonun yüzde 26 civarında açıklanması çok muhtemel olacak. Ekonomik zorbalığın ilk ayağı bu. TÜİK tarafından açıklanacak oran adeta emir demiri keser gibi kesin nitelikte.

ASGARİ ÜCRET NEDEN ARTMIYOR?

Ekonomik zorbalığın en önemli ayağı asgari ücrete zam yapılmaması. Bu öyle geçiştirilecek bir konu değil. Mart 2024 yerel seçimlerinden bu yana asgari ücretin temmuzda artması yönünde bir beklenti olmasına rağmen hükümet işverenlerden daha kesin bir tavırla asgari ücretin artmayacağını söylüyor.  Asgari ücrete zam yapılmaması sıradan bir mesele değil.

Asgari ücret ülkemizde sıradan bir ücret değil. Merkez Bankası ve DİSK-AR verilerinin teyit ettiği gerçek asgari ücret civarında ücretlerle çalışan işçilerin oranı toplam işçilerin yüzde 50’si civarında. Dolayısıyla asgari ücret zammı genel ücret düzeyinin en önemli belirleyicisi. Dahası asgari ücrete zam yapılmaması, piyasada temmuz ücret artışlarının olmaması anlamına geliyor. Kimi istisnalar dışında diğer ücretlerin de artması zor olasılık.

Böylece asgari ücretin artmaması bölüşüm ilişkilerini doğrudan olumsuz etkileyecek. Peki, asgari ücret artışına hükümet neden karşı çıkıyor? O pek sık tekrarladıkları “kaynak” ve “para yokluğu” nedeniyle mi? Zerre alakası yok!

Asgari ücretin bütçeyle ilgisi yok. Devlette asgari ücretle çalışan yok. Tersine asgari ücret artışı sosyal güvenlik primlerini artıracağı için SGK’nin gelirlerini artırır ve SGK’ye aktarılacak Hazine desteği azalır. Bunu bilmiyorlar mı? Elbette biliyorlar. Ancak neoliberal zorbalık programına göre enflasyonu düşürmek için ücretleri düşürmek lazım. Asıl dert bu. İşlerine geldiğinde kaynak yok, işlerine geldiğinde kaynağa gerek yok!

Dahasını söyleyeyim. Asgari ücretin artmaması eşitlik ilkesinin ihlalidir. Ocak 2024’te asgari ücret, memur maaşları ve emekli aylıkları aynı oranda arttı. Şimdi temmuz geldi. Diğer emek gelirlerine enflasyonla bağlantılı çeşitli zamlar yapılırken asgari ücretin artmaması keyfiliktir, zorbalıktır.

EMEKLİLERE ZORBALIK

Temmuz ayı emekliler için ekonomik zorbalığın daniskası demek. 16 milyon emekli sefalet aylıkları ile yaşamaya çalışıyor. Aylardır emekli müjdeleri dolaşıyor. Ancak günün sonunda emekliyi bekleyen müjde değil hayal kırıklığı olacak. En düşük emekli aylığı 10 bin TL’ye tamamlanıyor. Ancak ortalama emekli aylığı da bu miktara çok yakın. Mart 2024 verilerine göre ortalama emekli aylığı 11 bin 900 TL civarında.

Bu korkunç bir durumdur. En düşük aylıkla ortalama aylık adeta birbirine eşitlenmiş durumda. Durum istatistik bilimiyle, matematikle izah edilecek gibi değil. Durum izlenen ekonomik zorbalık programının yarattığı yıkımı açıkça gösteriyor.

Emeklilere aylarca temmuz ayı işaret edildi. Temmuz geldi çattı ancak durum vahametini koruyor. Emeklilere adeta ekonomik işkence yapılıyor. Fütursuzca “emekliler yılı” ilan edilen 2024’ün Temmuz ayında emeklileri hayal kırıklığı bekliyor.

Yaklaşık 4 milyon emekli 3 Temmuz’da açıklanacak resmi enflasyon kadar bile zam alamayacak. Emekli aylıklarının artışında çok önemli bir hile var. İşçi ve Bağ-Kur emekli aylıkları 6 ayda bir TÜFE oranında artırılıyor. Ancak emeklilerin iki tür aylığı var. Biri kök aylıkları, esas aylıkları veya resmi aylıkları. Diğeri tamamlanan emekli aylıkları. Bilindiği gibi emekli aylıkları 2024 Ocak ayından bu yana 10 bin TL’ye tamamlanıyor. Temmuz 2024’te zam 10 bin TL’ye değil kök aylıklara yapılacak. Hükümet aksi yönde bir yasa teklifi hazırlamadı.

İşin sırrı burada. Örneğin kök aylığı 7 bin 500 lira olan bir emekli halen 2 bin 500 lira Hazine katkısıyla 10 bin TL alıyor. Eğer 6 aylık enflasyon yüzde 26 olursa bu emeklinin kök aylığı 9 bin 450 TL olacak ve 10 bin lira almaya devam edecek. Aylığı değişmeyecek ancak Hazine katkısı 2 bin 500 liradan 550 liraya inecek. Bu durum emeklinin değil Hazine’nin işine yarayacak. Kök aylıkları 10 bin liranın altında olanların sayısı 3,7 milyon.

Sonuç olarak milyonlarca emekli ya sıfır zam veya resmi enflasyondan düşük zam alacak. Ekonomi yönetimi, emeklilere aktarılan kaynakları azaltmak için en düşük emekli aylığının artırılmasına karşı çıkıyor. 10 bin lira olan en düşük aylığın artması için yasa değişikliği lazım. Hükümetin şu ana kadar bu yönde bir hazırlığı bulunmuyor. Ekonomik zorbalık programı en düşük emekli aylığının artmasına izin vermiyor.

Dahası bütün emeklilerin aylıkları resmi enflasyon kadar artsa ne olacak! En düşük aylık 12 bin 600 TL, ortalama aylık yaklaşık 15 bin TL olacak. Bu aylıklarla bile geçinmek mümkün değilken hükümetin milyonlarca emekliden resmi enflasyonu bile esirgemesi zorbalık değilse nedir!

MEMURA MEMUR-SEN KAZIĞI

Temmuz ayı memur ve memur emeklileri için de kritik bir ay. Memur maaşları ve memur emekli aylıkları da temmuzda artacak. Memurları ve memur emeklilerini başka bir tehlike bekliyor. Ayrımsız bütün memur ve memur emeklileri (yaklaşık 6,5 milyon) resmi enflasyonun yaklaşık 5,5 puan altında zam alacak.

Bu konuyu defalarca yazdım. Ancak yeterince farkında olunduğunu sanmıyorum. Ayrıntılar 18 Mart 2024 tarihli BirGün yazımda var: https://tinyurl.com/2dcat8bl Özetle yazayım: Toplu sözleşme gereği 3 Temmuz Çarşamba günü 6 aylık enflasyon açıklandığında memur ve memur emeklisinin alacağı zam şöyle hesaplanacak (örneğin enflasyon yüzde 26 olursa): 126/115*110=120,5. Yani zam 20,5 olacak ve enflasyonun yaklaşık 5,5 puan altında kalacak.

Bu durum Ocak 2025 ve Temmuz 2025’te de devam edecek. Toplu sözleşmedeki hatalı ve öngörüsüz maaş zammı maddesi nedeniyle memurlar ve emeklileri büyük kayıpla yüz yüze. 2024 ve 2025’te memurların birikimli kaybı 72 bin TL’yi aşacak! Böylece kamu görevlilerinin hak ettiği 280 milyardan fazla para Hazine’ye kalacak.

Denebilir ki Memur-Sen’in suçu ne! Toplu sözleşmeyi Hakem Kurulu bağıtladı. Memur-Sen değil. Doğrudur, sözleşmeyi Hakem Kurulu sonuçlandırdı ancak bu zam formülü Memur-Sen’in yıllardır benimsediği hatalı bir formül. TÜFE+ yüzdeli veya seyyanen zam yerine, enflasyon mahsuplaşmasına dayanan zam formülü yüksek enflasyon döneminde memurların aleyhine işliyor.

Daha da vahimi memurlar ve memur emeklilerinin enflasyondan 5,5 puan daha düşük zam alacağı aylardır belli olmasına rağmen Memur-Sen gıkını çıkarmadı. Anayasa Mahkemesi’nin eşitsiz uygulanması nedeniyle bir bölümü iptal ettiği toplu sözleşme ikramiyesinden kaynaklı 300 liralık düşüş için kıyameti koparan ve CHP önünde eylem yapan Memur-Sen enflasyonun 5,5 puan altında zam konusunda sus pus olmuş durumda! 5,5 puan düşük zam alacak memurların 2024 yılı için aylık kaybı 2 bin liranın üzerinde olacak. 300 lira için ortalığı ayağa kaldıran sendikanın 2 bin lira için sus pus olması manidar değil mi? 2024’te memurların enflasyon kaybı 12 bin lirayı aşacak ama Memur-Sen bırakın AKP önünde eylem yapmayı lütfen bu konuyu dile bile getiremiyor.

Memur emeklileri için ekonomik zorbalığın bir diğer sonucu ise emekli aylıklarının maaşa oranının düşmesi olacak. Bir yıl önce emekli aylıklarının yaklaşık yüzde 71’ini emekli aylığı olarak alan memur emeklileri artık maaşlarının yüzde 41’i civarında emekli aylığı alıyor. Memur emekli aylıklarında ciddi bir erozyon yaşanacak. Memur-Sen bunun için de ses yükseltemiyor. Çünkü siyasal iktidara göbekten bağlılar.

ZORBALIĞA KARŞI…

Bütün bu anlattıklarım ekonomik zorbalıktan başka nasıl ifade edilir? İşçinin, memurun, emeklinin eli kolu bağlanmış durumda zorla acı ilaç içiriliyor. Teşhis yanlış, tedavi yanlış ve yöntem zorbaca.

Ekonomik zorbalık programı uygulanırken sendikal alanda da bunun taşları döşenmiş durumda. Türk-İş asgari ücretin artırılması için talepte bile bulunmuyor, Memur-Sen memurların ve emeklilerinin enflasyonun altında ezilmesine göz yumuyor.  Böylece alım gücünü düşürmeye, halkı yoksullaştırmaya dayalı ekonomik zorbalık programı rahatlıkla uygulanabiliyor. Öte yandan hukuk devletinin adeta ortadan kalkması nedeniyle, toplantı ve gösteri hakkının kriminalize edilmesi nedeniyle toplu eylem hakkı da baskı altına alınmış ve toplum sindirilmiş durumda. Hak arayanların önüne set çekmeden acı ilacı kimse içmez!

Asıl ironi elbette piyasacı ve liberal politikaları savunanların bunu zorbalıkla yapmak dışında yolları olmaması. Tarihte hep olduğu gibi liberal ekonomi programları zorbalık olmadan uygulanamaz.

Temmuz ayında emekçileri zorba ekonomik programın acı gerçekleri bekliyor. Asgari ücret ve diğer ücretler artmayacak. Emekliler enflasyonun altında ezilecek. Geçim zorlaşacak, alım gücü düşecek, yoksullaşma artacak. Türkiye emekçileri son dönemlerin en ağır faturası ile yüz yüze. Acımasızca uygulanan zorba ekonomik programdan çıkışın en önemli yolu erken seçimdir. Erken seçim şart!

                                                                    /././

Aşırı sağa karşı umut yaratmalı -İbrahim Varlı-

Avrupalı egemenler, aşırı sağa yol açarken buna karşı aşağıdan büyük bir direnç oluşuyor. Almanya’da on binlerin anti faşist eylemi, Fransa'da sokaklardaki protestolar ve ‘‘Yeni Halk Cephesi’’ girişimi umut verici.

Sağ, aşırı sağ ve faşist partiler, akımlar Avrupa’da yükselişte. Gerek Avrupa Parlamentosu gerekse de iki hafta sonra yapılan Fransa’daki seçimler aşırı sağ yükselişin geldiği boyutu somut olarak gösterdi. Kamuoyu araştırmaları Almanya’da, Hollanda’da, Danimarka’da, İtalya’da ve daha pek çok ülkede aşırı sağcı ivmenin yukarıya doğru gittiğini gösteriyor.

Evet, Avrupa’nın üzerinde kara bir heyulanın dolaştığı malum. Veriler de, sandık sonuçları da bunu gösteriyor. Dipten büyük bir dalga olarak geliyor maalesef.  Öyle ki aşırı sağ dalga İtalya gibi ülkelerde neofaşist yapıları iktidara dahi taşıdı. Hollanda’da sandıktan birinci çıkardı. Pek çok yerde de aşırı sağcılar kapıya iktidar kapılarını zorluyorlar. Finlandiya’da, İsveç’te iktidarın bileşenleri oldular. Ancak hikayeyi sadece buradan okumak eksik kalır. Yaşanan yükselişe rağmen kıtanın bir bütün olarak aşırı sağın kontrolüne girdiğini söylemek zor. Somut veriler öyle olmadığını gösteriyor.

Sağ ve aşırı sağın olduğu kadar sosyal demokrat, ilerici partiler de kıta genelinde hatırı sayılır bir güçte. Aşırı sağ yükseliyor evet, ancak buna karşı sol-sosyalist hareketler de dikkat çekici bir ivme içerisinde. Almanya’dan İspanya ve Portekiz’e pek çok ülkede sosyal demokratlar iktidarda.

DİPTEN GELEN DALGA

Avrupalı egemenler, burjuvazi, büyük sermaye aşırı sağı sistem içinde entegre etmenin yollarını ararken ırkçılığa, aşırı sağa, neo faşizme karşı aşağıdan büyük bir direnç oluşuyor. Hafta sonunda Almanya Essen’de ırkçı, yabancı düşmanı AfD’nin kongresine karşı binlerce kişi sokaklara döküldü. Ülkenin dört bir tarafından gelen anti faşistler, ilericiler, göçmenler, emekçiler, sendikalar Essen’de “aşırı sağa yer yok” dediler. Bu son zamanlarda aşırı sağa karşı yapılmış olan en kitlesel gösteriydi. 9 Haziran’daki seçimden ikinci çıkan AfD, gelecek yıl yapılacak genel seçimlere de yükselen bu ivmeyle girmeye hazırlanıyor.

Benzer şekilde Fransa’da aşırı sağcı Ulusal Birlik’in AP seçimlerindeki zaferinin ardından sol, sosyalist, komünist partiler “Yeni Halk Cephesi”ni kurdular. Cephe, İkinci Dünya Savaşı’nda Nazizme karşı kurulan cepheden sonra bir ilkti. Sosyalistler, Yeşiller, Boyun Eğmeyen Fransa (LFI) ve Komünistler'den oluşan Yeni Halk Cephesi (NPF) seçimden ikinci çıkmayı başardı. Fransa'daki siyasi partiler, Marine Le Pen'in parlamento seçimlerinin ilk turunu kazanarak tarihi kazanımlar elde etmesinin ardından aşırı sağcı Ulusal Birlik hükümetine giden yolu kapatmayı amaçlayan daha büyük bir “birleşik cephe” oluşturmak için harekete geçti.

SOL İTTİFAK’IN BAŞARISI

Yine İskandinav ülkesi Finlandiya’da sol-sosyalist birliktelik, AP seçimlerinde büyük bir zafer getirdi. Avrupa genelinin aksine Fin solcuları “sağa karşı” bir araya gelmenin meyvelerini topladı, seçimden birinci çıkmayı başardı.

20 Haziran’da BirGün’de yayımlanan haberde Finlandiya’da Avrupa Parlamentosu seçiminin asıl galibi olan Sol İttifak’ın lideri Li Andersson, zaferi getiren temel unsurun savaş karşıtlığındaki kararlı tutumlarının olduğuna vurgu yapıyordu. Andersson, aşırı sağa karşı koymak için umut yaratan sol yaklaşıma ihtiyaç duyulduğunu söylüyordu. Hükümet ortağı olan aşırı sağcı Fin Partisi yerine, Sosyalist Sol İttifak oyların yüzde 17,3’ünü almayı başarmıştı.

Finlandiya’nın yanında Danimarka ve İsveç’teki ilerici, kırmızı-yeşil partiler de iyi sonuçlar elde etti. Çevre ve iklim politikaları, işçi hakları, refah hizmetlerine yatırım, gelir dağılımının eşitliği, savaş karşıtlığı gibi politikalar başarıyı getiren etmenlerdi.

BÜYÜK SERMAYENİN TERCİHİ

Fransız egemenleri bir süredir Le Pen’in sistem içerisinde entegre edilmesinin yollarını arıyordu. Ulusal Birlik’in iktidara gelmesi veya ortağı olmasından rahatsızlık duyulmayacağına dair işaretler her fırsatta veriliyordu. Le Pen ile barışmak için kolları çoktan sıvadılar.

Bunun için karşılarında Meloni örneği var. Neofaşist fikirlerini gizlemeyen, Mussolini hayranı Giorgia Meloni’nin İtalya’nın Kardeşleri partisi son seçimde iktidara geldi ve sermayenin sözcülüğünü pekâlâ diğer merkez sağ partilerden daha iyi yapabileceğini gösterdi.

Meloni gerek uyguladığı neoliberal sermaye yanlısı politikalarla gerekse de sosyal devleti hedef alan politikalarıyla İtalyan burjuvazisinin yeni “prensesi” konumunda. Fransız sermayesi için de Le Pen kullanışlı bir siyasi figür olabilir pekala. Krizdeki Fransa’nın katı neo liberal politikalar uygulayacak, sosyal devleti budayacak, savaş yanlısı bir lidere gereksinimleri var. Yıpranmış Macron yerine taze bir Le Pen tercih sebebi. Le Pen’in başbakanı Bardella’nın sermayeye yönelik teskin edici sözleri çıkarların örtüştüğünü gösteriyor.

Aşırı sağcılar ve destekçileri anında Boyun Eğmeyen Fransa (LFI) partisinin lideri, Jean-Luc Mélenchon’u hedef almaya başladı. Irkçı Bardella, ismen andığı tek rakibi olan -Melenchon hakkında şunları söyleyecekti: "Bay Mélenchon ve arkadaşları ulusumuzu varoluşsal bir tehlikeye atıyor.” Le Pen’in partisinin "başarısı" sadece Fransa'yı değil kıta genelindeki aşırı sağa da cesaret verdi. Aşırı sağcı AfD Eş Başkanı Alice Weidel, Ulusal Birlik Partisi'nin ilk turunda elde ettiği zaferin örnek alınması gereken bir başarı olduğunu söyledi.

CEHENNEMİN KAPILARI

Liberalinden merkez sağcısına, solcusundan sosyal demokratına Fransızlar şimdi “aşırı sağ”a karşı olabilecek en geniş cepheyi örmeye çalışıyor. İkinci tura kalınan tüm seçim bölgelerinde “RN’ye karşı baraj oluşturma” çağrıları yükseliyor. Melenchon da, ‘‘Ulusal Birlik Partisi'nin seçim kazanmasına hiçbir yerde izin vermeyeceğiz’’ dedi. İkinci turda cumhuriyetçi ve demokrat adaylar etrafında birleşme çağrıları yanıt bulacak gibi. Ancak bu çağrılar Le Pen’in partisinin yükselişini durdurmaya yetmeyebilir. Daha dipten bir mücadelenin, örgütlülüğün verilmesi elzem.

HİÇBİR SES EKSİK OLMAMALI

Fransız sağının önde gelen gazetelerinden Le Figaro’nun manşetinde vurguladığı üzere ‘‘Fransız trajedisi’’ pek çok dersi içinde barındırıyor. Humanite’den  Aurélien Soucheyre “Aşırı sağla karşı karşıyayız, hiçbir ses eksik olmamalı” diyerek  ülkedeki ikinci güç olan Yeni Halk Cephesi’nin bir siper görevi görme çabalarını iki katına çıkarması gerektiğini vurguluyor.

Umut Deniz Aydın’ın çevirisini yaptığı röportajda Finli sosyalist Andersson şöyle diyordu: “Aşırı sağ, geleceğe dair umutsuzluktan beslenir. Politik atmosferi öyle bir yöne sürüklerler ki, birçok insan artık siyasete girmek istemez. Aşırı sağa karşı koymak için umut yaratan bir politikaya ihtiyaç var. İnsanlara bu yarışı kaybetmediğimizi, durumu değiştirme olasılığının olduğunu göstermeliyiz” diyordu.

Evet, umut her zamanki gibi halkta. Umudu kaybetmemek, mücadeleyi her koşulda büyütmek gerek.

(BİRGÜN)