Destansı mücadele tesadüfle kazanılmadı(1)
Millî
Mücadele süreci, başlangıcından büyük zafere değin bir bütündür. Bu sürecin en
karakteristik özelliği ise Türk Ulusu ile ordusunun bir bütün olarak hareket
edip zafere inanmalarıdır.
Zaferin ilk işareti: Afyon kurtarılıyor(2)
27
Ağustos 1922 günü saat 17.30’da 189. Alay, Afyon’a girerek şehirde emniyet
tedbirlerini aldı. Tanıkların anlattıklarına göre Türk ordusu Afyon’a adeta bir
yıldırım gibi girmişti. Halk askerlere sarılarak, hıçkırıklarla sevinç gözyaşı
döküyordu.
Ufukta görünen zafer(3)
Afyon’un
yeniden özgürlüğüne kavuşmasının Büyük Taarruz’un seyri açısından çok büyük
önemi vardı. Zaferle sonuçlanacak sona adım adım yaklaşılıyordu.
Zaferin yolunu Dumlupınar açtı(4)
Büyük
Taarruz’un dördüncü günündeki hedef, Yunan ordusunun içinde bulunduğu kapanı
daraltarak çekilme yollarını kesmekti. Bu noktada Dumlupınar’ın önemi çok
fazlaydı. 29 Ağustos 1922 günü savaşta çok ağır kayıplar veren Yunanlılar yenik
düştü. Dumlupınar, yani zafer kazanılmıştı.
Kurtuluşa doğru(5)
Bugün
Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasını sağlayan
Kurtuluş Savaşı’nı taçlandıran Büyük Taarruz’un 95. yıldönümü. 95 yıl önce
bugün, 30 Ağustos 1922’de Dumlupınar Meydan Savaşı’nda işgal ordularına son ve
kesin darbe vuruldu. 26 Ağustos’ta başlayan Büyük Taarruz’u zafere ulaştıran bu
savaşın hemen ardından Başkomutan Mustafa Kemal, tarihi emri verdi: Ordular!
İlk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!.
Havanın yağmurlu ve ortalığın sisle kaplı olduğu o
gün, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa harekâtı idare etmek üzere önce 1. Ordu
Karargâhı’na gitti. Yunan kuvvetlerinin özellikle Çal doğrultusunda son derece
düzensiz ve tam bir panik içinde çekilmekte olduğu görülüyordu. Sabah 06.30’da
23. Tümen Kumandanı’nın 1. Kolordu Kumandanı’na yazdığı raporda düşman
askerlerinin yapılan seri taarruz sonucunda ovaya dağıldıkları belirtilerek
“atlı subayların kaçması ve otomobillerin karmakarışık olması, velhasıl bozgun
manzarasının sizin temaşa buyurmamanızdan müteessirim” denilmekteydi.
Yunan ordusunun toparlanma çabası
General Trikopis’in son umudu, dağınık halde çekilen
birliklerinin toparlanmasında idi. Bu amaçla 30 Ağustos gece yarısı 01.00’de
Çalköy’e geldi. Buradaki birliklerinin bozgundan arta kalan askerlerden ibaret
kaldığını gördü. Bu durumda Dumlupınar’a gidemeyeceğini anlayan Trikopis,
Çalköy hattını bir müddet tutarak Banaz’a çekilme kararı aldı. Banaz’da General
Franko’nun birlikleriyle buluşabileceğini umuyordu. Eldeki mevziler akşama
kadar tutulabilirse gece çekilmeye başlanabilirdi. Nitekim Yunan birliklerinin
akşama doğru bütün ağırlıklarını ortada tutan dört taraf savunma düzenini
almışlardı. Ancak akşam olduğunda Türk taarruzu daha da şiddetlenmeye
başlamıştı.
Panik ve endişe!
Akşam saat 18.30’dan sonra Yunan topçusu tamamen
susturulmuştu. Havanın kararmasıyla panik salgına dönüşmüştü. Topçular,
koşumları kesip hayvanlara binerek kaçıyorlardı. Yunanlılar bütün ağırlıkları,
motorlu araçları ve topları bırakarak kaçıyorlardı. Nitekim Büyük Taarruzu ta
başından beri takip eden Aydın Mebusu Esat Bey, Hâkimiyet-i Milliye gazetesine
çektiği telgrafta Yunan ordusunun çekilirken 200 otomobili terk ettiklerini,
çeşitli cinslerde sayısız top ile elli bin sandıktan fazla cephane
bıraktıklarını yazmıştı. Esat Bey telgrafını, on gün sonraki mutlu haberi
şimdiden vererek bitirir: “Aydın ve İzmir’e doğru gidiyorum. Sizi oralardan
selamlayacağım.”
31 Ağustos 1922
Sevinç gösterileri
Büyük savaşın ertesi günü öğleyin Başkomutan Mustafa
Kemal Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ve Batı Cephesi Kumandanı İsmet Paşa
harabe haline gelmiş Çalköy’e gelmişlerdi. “Burada, yıkık ve henüz dumanları
tüten bir evin avlusunda bulunan ve masa gibi kullandıkları kırık bir kağnı
arabasının etrafında durumu gözden geçirdiler.” Yunan ordusunun esas kuvvetleri
imha edilmişti.
Büyük Taarruz sürecinde ordunun elde etmiş olduğu
başarılar bütün Anadolu’yu sevince boğmuştu. Taşranın her yerinden halk,
Meclis’e, Müdafaa-yı Hukuk Grubu’na, Dahiliye Vekâleti’ne, valiliklere kısacası
bütün resmî makamlara tebrik telgrafları çekiyordu. Başta Adana olmak üzere
birçok şehirde sevinç gösterileri sokaklara taşmıştı. Türk ulusunun ordusuyla
birlikte kazandığı zaferin bir özelliği daha vardı ki onu da Adana’daki Rus
Konsolosu tek cümle ile söylemişti: “Bu zafer, mazlum Şark’ın zaferidir!”
Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa konuşuyor!
"Son sözü tekrar Büyük Komutan’a, 1924 yılında
anlattıklarına bırakalım: “Kazandığımız meydan muharebesinin bütün seferi
sona erdirecek bir büyüklük ve önemde olduğunda birleştik. Şimdi Bursa
doğrultusunda çekilen düşman kuvvetlerini mahvetmekle beraber ordunun büyük
kısmıyla durmaksızın İzmir’e yürüyecektik.”
|
Cephe daralmış askerler karışmıştı
Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa öğleden sonra 11.
Tümen’in gözetleme mevkii olan Zafertepe’ye geçmişti. Paşa, iki yıl sonra o
günü anlatırken şöyle konuşacaktı: “Düşman başkumandanının şu karşıki tepede
çırpındığını görüyor gibiydim. Bütün düşman mevzilerinde büyük bir heyecan ve
helecan vardı. Artık toplarının, tüfeklerinin ve mitralyözlerinin ateşlerinde
sanki öldürücü hassa kalmamıştı.” Saat 17.00’de Adatepe’de başlayan savaş
sonunda düşman kuvvetleri ağır kayıplar vererek geri mevzilere çekilmek zorunda
kalmışlardı. Cephe daralmış, neredeyse askerler birbirine karışmıştı. Tam bir
süngü savaşı verilen Adatepe ve civarı düşmandan temizlenmişti.
O gece...
30 Ağustos’u 31’ine bağlayan gece, Dumlupınar’ın boş
ve harap evlerinin birinde, sırtına üşümemek için çadır bezi örtmüş yatan
Mustafa Kemal Paşa’ya bir telgraf getirilir. Telgrafı okutturan Paşa, metinde
geçen komuta kademelerinin harita üzerine işaretlenerek hemen kendisine
getirilmesini emreder. Birkaç dakika sonra gelen haritayı inceledikten sonra
kurmay subaya dönerek “düşman çevrilmiştir” der! Hemen arabasına binerek Ordu
Kumandanı Nurettin Paşa’nın karargâhına gider ve son durum bir kez daha
tartışılır. Durumu kavrayan Nurettin Paşa “Düşman kuşatmadadır” deyince
Başkumandan emrini verir: “O halde görevinizi yapınız. Bulunduğum yer
Başkumandanlık karargâhıdır.”
ÖMER TÜRKOĞLU / CUMHURİYET