Sadece Seyşel adalarındaki veba salgınından ölen onlarca insanı kast
etmiyorum. Ya da Kaliforniya’nın yangına teslim oluşunu, Yemen’deki
kolera salgınını, kasırgadan aylar sonra Porto Riko’nun birçok
bölgesinin elektriksiz kalmaya devam etmesini da kast etmiyorum.
Bunalımın derinliği yaklaşan iktisadi çöküntü öncesi ülkelerin zengin kısımlarının yoksulları terk etme ve onların yükünden kurtulma isteğini yükseltiyor. Katalonya İspanya’dan, Kaliforniya ve bazı güney eyaletleri ABD’den, İskoçya İngiltere’den, Kuzey İtalya Güneyden, Kürt bölgesi Irak’tan ayrılmaya çabalıyor.
Avrupa’da faşist partilerin yükselişini de paralel bir süreç olarak değerlendirebiliriz. Son olarak Avusturya’da faşist parti üçüncü büyük parti olarak yerini perçinledi.
Korkut Boratav hoca daha önce yazmıştı, dün Sol Portal’daki köşe yazısında yeni veriler sundu. Dünyada sermaye reel yatırımlara yönelmiyor. Aksine uyduruk kağıtların fiyatları sürekli artıyor ve aşırı derecede şişmiş olduğu belirtiliyor. Mali sermaye patlayacak ve önümüzdeki birkaç yıl içinde aslında sürekli kriz içinde olan sistem bir kez daha ve ağır bir şekilde çökecek.
Sermaye o güne bir yandan hazırlanıyor. Hem kimsenin yükünü çekmek istemiyor hem çöküşü yağma için bir fırsat olarak görüyorlar. Faşizmin yükselişi bugün sermaye egemenliğinden başka bir şey üretmeyen burjuva hukukunun bile fazla geleceğini gösteriyor.
Örneğin, Yunanistan borçları için çöküş yaşayınca Alman sermayesi “o zaman adalarınızı verin” demişlerdi, bu sefer Alman acil harekat birlikleri doğrudan adaları işgal edecek.
Veya emperyalist müdahaleden kaçan güneyin yoksul halklarından on binlerin denizde boğuluşunu seyretmişlerdi, şimdi “gereksiz” buldukları nüfusu kendileri “temizleyecekler”.
Çin Komünist Partisi’nin 19. Kongresi yapılıyor ve “Yeni çağda Çin karakterinde bir sosyalizm”in Anayasa ilkesi olarak benimsenmesine karar verilmiş.
Oysa bu “karakteri” yaratan yüz milyonlarca köylünün sudan ucuz sunulan emek gücüne sermayenin üşüşmesi değil miydi?
Büyüme oranları açısından daha iyi durumda gözüken Çin’in yaklaşan fırtınadan kurtulması mümkün mü? Çin sanayisi batı emperyalizminin yarattığı “orta sınıfların” tüketim standartlarının belirlediği pazara üretiyor. Bu tüketimin yarattığı cari açığı ise yine kendisi finanse ediyor. Emperyalist sistem, evet piramit tarzında dizilişi uluslardan oluşuyor ama bir bütün aslında. Biri çökerse diğeri kurtulamaz.
Çürümenin bu kadar yükseldiği günlerde Ekim Devrimi’nin 100. yıl dönümüne yaklaşıyoruz. Bunun bir nostalji olmadığını biliyoruz. İnsanlık çok daha büyük bir sosyalist devrimler dalgasının arifesinde bulunuyor.
Lenin’in çok ünlü ve yerinde bir tanımlaması vardır. Toplumsal hareketi bir sarmalın (spiralin) yukarıya dönerek tırmanışına benzetir. Bazı olaylar tekrarlar, fakat daha üst düzeyde bir tekrardır.
Şimdi tam da böyle, yeni çağın sosyalizmi 100 yıl önce yaşananın aynısı değil, bir üst düzeyde tekrarlananı olacaktır.
Korkut Hoca dünyada robotlaşma oranını on bin işçide 70 olarak veriyor. Sermaye robotlaşmak için kâr oranlarına bakıyor, tıkanıyor. Biz ise emeğin özgürleşmesi olarak bakıyoruz.
Yapay zekayı emperyalist savaşı kazanmanın aracı olarak görüyorlar, bizi ise bu uçsuz bucaksız evrendeki süreçlere müdahale etmenin aracı olarak görüyoruz.
Sermaye Birleşmiş Milletler’e bir masraf kalemi olarak bakıyor, biz dünya sosyalist sisteminin kurulacak üst meclisi olarak görüyoruz.
Gerçekten bu dünyaya asalak sermaye sınıfı bir sülük gibi fazla geliyor.
Oysa görülmemiş olanaklarla dolu bir çağa hazırlanıyoruz.
Erhan Nalçacı / SOL
Bunalımın derinliği yaklaşan iktisadi çöküntü öncesi ülkelerin zengin kısımlarının yoksulları terk etme ve onların yükünden kurtulma isteğini yükseltiyor. Katalonya İspanya’dan, Kaliforniya ve bazı güney eyaletleri ABD’den, İskoçya İngiltere’den, Kuzey İtalya Güneyden, Kürt bölgesi Irak’tan ayrılmaya çabalıyor.
Avrupa’da faşist partilerin yükselişini de paralel bir süreç olarak değerlendirebiliriz. Son olarak Avusturya’da faşist parti üçüncü büyük parti olarak yerini perçinledi.
Korkut Boratav hoca daha önce yazmıştı, dün Sol Portal’daki köşe yazısında yeni veriler sundu. Dünyada sermaye reel yatırımlara yönelmiyor. Aksine uyduruk kağıtların fiyatları sürekli artıyor ve aşırı derecede şişmiş olduğu belirtiliyor. Mali sermaye patlayacak ve önümüzdeki birkaç yıl içinde aslında sürekli kriz içinde olan sistem bir kez daha ve ağır bir şekilde çökecek.
Sermaye o güne bir yandan hazırlanıyor. Hem kimsenin yükünü çekmek istemiyor hem çöküşü yağma için bir fırsat olarak görüyorlar. Faşizmin yükselişi bugün sermaye egemenliğinden başka bir şey üretmeyen burjuva hukukunun bile fazla geleceğini gösteriyor.
Örneğin, Yunanistan borçları için çöküş yaşayınca Alman sermayesi “o zaman adalarınızı verin” demişlerdi, bu sefer Alman acil harekat birlikleri doğrudan adaları işgal edecek.
Veya emperyalist müdahaleden kaçan güneyin yoksul halklarından on binlerin denizde boğuluşunu seyretmişlerdi, şimdi “gereksiz” buldukları nüfusu kendileri “temizleyecekler”.
Çin Komünist Partisi’nin 19. Kongresi yapılıyor ve “Yeni çağda Çin karakterinde bir sosyalizm”in Anayasa ilkesi olarak benimsenmesine karar verilmiş.
Oysa bu “karakteri” yaratan yüz milyonlarca köylünün sudan ucuz sunulan emek gücüne sermayenin üşüşmesi değil miydi?
Büyüme oranları açısından daha iyi durumda gözüken Çin’in yaklaşan fırtınadan kurtulması mümkün mü? Çin sanayisi batı emperyalizminin yarattığı “orta sınıfların” tüketim standartlarının belirlediği pazara üretiyor. Bu tüketimin yarattığı cari açığı ise yine kendisi finanse ediyor. Emperyalist sistem, evet piramit tarzında dizilişi uluslardan oluşuyor ama bir bütün aslında. Biri çökerse diğeri kurtulamaz.
Çürümenin bu kadar yükseldiği günlerde Ekim Devrimi’nin 100. yıl dönümüne yaklaşıyoruz. Bunun bir nostalji olmadığını biliyoruz. İnsanlık çok daha büyük bir sosyalist devrimler dalgasının arifesinde bulunuyor.
Lenin’in çok ünlü ve yerinde bir tanımlaması vardır. Toplumsal hareketi bir sarmalın (spiralin) yukarıya dönerek tırmanışına benzetir. Bazı olaylar tekrarlar, fakat daha üst düzeyde bir tekrardır.
Şimdi tam da böyle, yeni çağın sosyalizmi 100 yıl önce yaşananın aynısı değil, bir üst düzeyde tekrarlananı olacaktır.
Korkut Hoca dünyada robotlaşma oranını on bin işçide 70 olarak veriyor. Sermaye robotlaşmak için kâr oranlarına bakıyor, tıkanıyor. Biz ise emeğin özgürleşmesi olarak bakıyoruz.
Yapay zekayı emperyalist savaşı kazanmanın aracı olarak görüyorlar, bizi ise bu uçsuz bucaksız evrendeki süreçlere müdahale etmenin aracı olarak görüyoruz.
Sermaye Birleşmiş Milletler’e bir masraf kalemi olarak bakıyor, biz dünya sosyalist sisteminin kurulacak üst meclisi olarak görüyoruz.
Gerçekten bu dünyaya asalak sermaye sınıfı bir sülük gibi fazla geliyor.
Oysa görülmemiş olanaklarla dolu bir çağa hazırlanıyoruz.
Erhan Nalçacı / SOL