Karşıdaki okulun gürültüsüyle uyandım. 10 Kasım’a hazırlanıyordu
öğrenciler. Daha önceki konuşmalarında ülkenin tarihini 15 Temmuz
2016’dan başlatan at hırsızı kılıklı yönetici çıktı konuştu. “Mustafa
Kemal” dediği her an sesi titredi. Zaten ondan değil “Türk
büyükleri”nden söz ediyordu daha çok; Fatihler, Selimler falan.
Hamasetten Abdülhamit’i anmayı unuttu. Anaokulu bebeleri ve biraz daha
irileri 15 Temmuz marşıyla çıkıyor teneffüse okulda. İçeri “Ölürüm
Türkiye” ile. Öğretmenlere ders başladı zili “Büyük Türkiye”. Öğrendim,
öğretmenlerin ekseriyeti sol bir sendikanın üyesi ama at hırsızının
gücünü Ohal’den aldığını bildiklerinden çıt çıkmıyor okulda.
Okulu esir alan kılıksız Yeni Türkiye’nin eğitim hamlesinin ete kemiğe bürünmüş hali. Sanki hiçbir eğitim almamış, sanki miting alanında bedava tavuk döner yerken yakalanıp okula müdür atanmış gibi bir hali var. Bebelere “ölürüm”ü ezberletmekten zerre rahatsız değil. Atatürkçü oldu dün.
***
Hukuksuz ülkenin avukatlarının başkanı. Ama haksızlığa, hukuksuzluğa hiç ses çıkarmıyor son günlerde. Bu haksızlığın, hukuksuzluğun arkasında Ohal gücü olduğunu biliyor. Başında bulunduğu kuruluşun üyeleri hırpalanırken, gözaltına alınırken, işkence edilirken, tutuklanırken tuhaf paylaşımlar yapıyor sosyal medya hesabından. Saraya çıkıp el etek öptükten sonra sanki esir alınmış gibi bir hali var. AKP’ye, olmadı İYİP’e katılacağı iddia ediliyor ama kıpırdamıyor yerinden.
10 Kasımdan iki gün önce erken 10 Kasım anması yaptı. Şöyle dedi; “8 Kasım 1938... Atatürk, bir daha uyanmamak üzere komaya girdi. Son sözü, ‘ve aleykümüsselam’ oldu. Ben bu olayı her okuduğumda, kendini karşılayan meleklere selam verdi Atam diye düşünür, duygulanırım.”
Pek duygulu hakikaten. İnsan bu kadar duygulu olunca gerçekleri de görmezden gelebiliyor haliyle. “Saat kaç” diye biliyorduk biz son sözünü. Saat durdu, gericiye şirin görünmek moda oldu. Koca adam, profesör, baro maro. Ama komadaki bir insanın meleklere hem de Arapça selam verdiği yalanına inanıyor. İnanmakla kalmayıp bir de paylaşıyor izleyenleriyle. Sorsan ebedi Atatürkçü. Dün de öyleydi.
***
Beni en çok duygulandıran mesaj ise bir TKP’liden geldi 10 Kasım’da. Şöyleydi paylaşımı; “80 öncesi TKP üyesi bir abim mesaj atmış. 'Suphi'nin katili Mustafa Kemal'i anıp duran TKP olmaz, bu ismi kullanmayın siz Kemalist oldunuz yazıklar olsun' demiş. Bu sözü söyleyen abinin CHP delegesi olması ülkemizin geldiği manyaklığı özetliyor.” Hakikaten böyle bir manyaklık var ülkemizde. Yaygın hem de. Sorsan o da Atatürkçüdür!
Şeyh Sait’i ananlar Mustafa Kemal’in anılmasına karşı mesela. Hayır, Şeyh Sait’i bastırdığı için değil Mustafa Suphi’yi öldürdüğü için! Robespierre’i Danton’u öldürdüğü için, Stalin’i de Troçki’yi öldürdüğü için sevmiyorlar zaten. Böylece devrimler tarihinden daima devrimlerden nefret edecek malzeme devşirmeyi başarıyorlar.
Büyük devrimci Robespierre, büyük devrimci Danton’u nahak yere öldürdü evet; sonra kendisi de nahak yere öldürüldü. Yas tutuyoruz arkalarından. Ama Danton’u Danton yapan uğradığı haksızlık değil, Lui ve karısı Marie Antoinette’i gözünü kırpmadan idama göndermesi. Fransız Devrimi diyoruz buna. Troçki nahak yere öldürüldü evet ama onu da Kızılordu’nun kurucusu olarak hatırlıyoruz. Çarın celladıdır, yakışıklıdır. Cephemizin en önünde bulunmuş bileği bükülmez bir devrimcidir. Ekim Devrimi diyoruz. Vuruştular, öldüler, öldürdüler; Devrim içindir.
“Cumhuriyet mi yoksa Mustafa Suphi mi” diye bir soru mu olur? Cumhuriyet tabii ki. Demem o ki, bir devrimcinin haksız ölümünü gerekçe gösterip devrimden nefret eden karşı devrimcinin önde gidenidir. Tarih böyledir. Mustafa Kemal’in yarım bıraktığını Mustafa Suphi’nin mirasçıları tamamlar. Yıkılanın yerine sosyalist bir cumhuriyet kurarız. Mustafa Suphi Karadeniz açıklarından kalkıp gelir, bize katılır o gün. Hep birlikte Mustafa Kemal şerefine içeriz!
***
Patronlar onlar kadar salak değil, fark ettiler gelen dalgayı. “Atatürk’ü görmüştü” biri, müşterilerine muştuluyordu. “Büyük ölülere matem gerekmez, fikirlerine bağlılık gerekir” dedi diğeri. Reklam verdiler televizyonlara, büyük kurucuyu andılar.
Hâlbuki cumhuriyetin mezar kazıcıları da onlar. Gericiliği onlar buldu, onlar getirdi yobazı iktidara. Cumhuriyeti onlar tepeledi. Ülkenin inim inim inlediği, gericiliğin gemi azıya aldığı Ohal günlerinde kârına kâr kattı hepsi. Sorsan hepsi millici, hepsi Atatürkçü.
***
Tuhaf zamanlardan geçiyor ülke. 12 Eylül’ün yıktığı laik cumhuriyetin ölüsü ortalıkta. Cenazeyi kaldırsın diye çağrılan imamlar ölüyü bıraktı, çoluk çocuğa dadandı. Gericilik sadece cumhuriyetin içeriden ihanete uğramasının sonucu değil, halkta karşılığı var. Cumhuriyetten de, kurucusun da nefret eden gerici kalabalıklar dalgalanıyor her yanda. Dün de tanıdık bir nefret günü beklentisiydiler.
"Milletimizin Mustafa'ya saygısında en küçük tereddüt yoktu, Milletimizin Kemal'le de en küçük sorunu bulunmuyor. Atatürk konusunda da hiçbir sıkıntısı olmadığını gayet iyi biliyoruz." Mustafa Kemal nefretiyle kıvranan o kalabalığa söylendi bunlar. Annesini kastederek “hafif meşrep”, kendisini kastederek “piç” diyen yandaşların cezasız kaldığı günlerin üzerine geldi ki acayip bir durum hakikaten. Cumhuriyete tam da tecavüz etme zamanı geldiğini zannederken, kurucusu hakkında birdenbire “ölmedi yaşıyor” komutu alan gerici seçmen şaşkın. Bir bölümü Anıtkabir yolunda tekbir getirerek ilerliyordu ben yazıyı yazarken.
Gericilik dün sabah aslına döndü özetle, su katılmamış bir soytarılık olarak göründü.
Bizi soruyorsanız iyiyiz. Direniyoruz. Önce Gezi’de bayrağı çekip aldık ellerinden. Şimdi Mustafa Kemal kayıp gitti, bomboş kaldı elleri. Cumhuriyet de artık bizim.
Mustafa Kemal yoksa, laiklik yoksa, cumhuriyet yoksa ne kalır geride? Hiç. Para kasaları dışında koca bir hiçten ibarettir hepsi. Bunu fark edip Anıtkabir’e koştular dün panik içinde. Cumhuriyeti gömmeye niyetli imam düzeninin başlamadan bitişinin hikâyesidir bu.
***
Vallahi ne desek fazla bu örnekler üzerine. Ey karşı devrimci soytarı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; çıkarını ve cüzdanını korumaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil ahmaklıkta mevcuttur!
Büyük bir devrimciyi andık dün. Havada devrim kokusu vardı üstelik. Cumhuriyeti kuranlara, özgürlük için savaşanlara, eşitlik için dövüşenlere, düşenlere bin selam olsun!
Orhan Gökdemir/ SOL
Okulu esir alan kılıksız Yeni Türkiye’nin eğitim hamlesinin ete kemiğe bürünmüş hali. Sanki hiçbir eğitim almamış, sanki miting alanında bedava tavuk döner yerken yakalanıp okula müdür atanmış gibi bir hali var. Bebelere “ölürüm”ü ezberletmekten zerre rahatsız değil. Atatürkçü oldu dün.
***
Hukuksuz ülkenin avukatlarının başkanı. Ama haksızlığa, hukuksuzluğa hiç ses çıkarmıyor son günlerde. Bu haksızlığın, hukuksuzluğun arkasında Ohal gücü olduğunu biliyor. Başında bulunduğu kuruluşun üyeleri hırpalanırken, gözaltına alınırken, işkence edilirken, tutuklanırken tuhaf paylaşımlar yapıyor sosyal medya hesabından. Saraya çıkıp el etek öptükten sonra sanki esir alınmış gibi bir hali var. AKP’ye, olmadı İYİP’e katılacağı iddia ediliyor ama kıpırdamıyor yerinden.
10 Kasımdan iki gün önce erken 10 Kasım anması yaptı. Şöyle dedi; “8 Kasım 1938... Atatürk, bir daha uyanmamak üzere komaya girdi. Son sözü, ‘ve aleykümüsselam’ oldu. Ben bu olayı her okuduğumda, kendini karşılayan meleklere selam verdi Atam diye düşünür, duygulanırım.”
Pek duygulu hakikaten. İnsan bu kadar duygulu olunca gerçekleri de görmezden gelebiliyor haliyle. “Saat kaç” diye biliyorduk biz son sözünü. Saat durdu, gericiye şirin görünmek moda oldu. Koca adam, profesör, baro maro. Ama komadaki bir insanın meleklere hem de Arapça selam verdiği yalanına inanıyor. İnanmakla kalmayıp bir de paylaşıyor izleyenleriyle. Sorsan ebedi Atatürkçü. Dün de öyleydi.
***
Beni en çok duygulandıran mesaj ise bir TKP’liden geldi 10 Kasım’da. Şöyleydi paylaşımı; “80 öncesi TKP üyesi bir abim mesaj atmış. 'Suphi'nin katili Mustafa Kemal'i anıp duran TKP olmaz, bu ismi kullanmayın siz Kemalist oldunuz yazıklar olsun' demiş. Bu sözü söyleyen abinin CHP delegesi olması ülkemizin geldiği manyaklığı özetliyor.” Hakikaten böyle bir manyaklık var ülkemizde. Yaygın hem de. Sorsan o da Atatürkçüdür!
Şeyh Sait’i ananlar Mustafa Kemal’in anılmasına karşı mesela. Hayır, Şeyh Sait’i bastırdığı için değil Mustafa Suphi’yi öldürdüğü için! Robespierre’i Danton’u öldürdüğü için, Stalin’i de Troçki’yi öldürdüğü için sevmiyorlar zaten. Böylece devrimler tarihinden daima devrimlerden nefret edecek malzeme devşirmeyi başarıyorlar.
Büyük devrimci Robespierre, büyük devrimci Danton’u nahak yere öldürdü evet; sonra kendisi de nahak yere öldürüldü. Yas tutuyoruz arkalarından. Ama Danton’u Danton yapan uğradığı haksızlık değil, Lui ve karısı Marie Antoinette’i gözünü kırpmadan idama göndermesi. Fransız Devrimi diyoruz buna. Troçki nahak yere öldürüldü evet ama onu da Kızılordu’nun kurucusu olarak hatırlıyoruz. Çarın celladıdır, yakışıklıdır. Cephemizin en önünde bulunmuş bileği bükülmez bir devrimcidir. Ekim Devrimi diyoruz. Vuruştular, öldüler, öldürdüler; Devrim içindir.
“Cumhuriyet mi yoksa Mustafa Suphi mi” diye bir soru mu olur? Cumhuriyet tabii ki. Demem o ki, bir devrimcinin haksız ölümünü gerekçe gösterip devrimden nefret eden karşı devrimcinin önde gidenidir. Tarih böyledir. Mustafa Kemal’in yarım bıraktığını Mustafa Suphi’nin mirasçıları tamamlar. Yıkılanın yerine sosyalist bir cumhuriyet kurarız. Mustafa Suphi Karadeniz açıklarından kalkıp gelir, bize katılır o gün. Hep birlikte Mustafa Kemal şerefine içeriz!
***
Patronlar onlar kadar salak değil, fark ettiler gelen dalgayı. “Atatürk’ü görmüştü” biri, müşterilerine muştuluyordu. “Büyük ölülere matem gerekmez, fikirlerine bağlılık gerekir” dedi diğeri. Reklam verdiler televizyonlara, büyük kurucuyu andılar.
Hâlbuki cumhuriyetin mezar kazıcıları da onlar. Gericiliği onlar buldu, onlar getirdi yobazı iktidara. Cumhuriyeti onlar tepeledi. Ülkenin inim inim inlediği, gericiliğin gemi azıya aldığı Ohal günlerinde kârına kâr kattı hepsi. Sorsan hepsi millici, hepsi Atatürkçü.
***
Tuhaf zamanlardan geçiyor ülke. 12 Eylül’ün yıktığı laik cumhuriyetin ölüsü ortalıkta. Cenazeyi kaldırsın diye çağrılan imamlar ölüyü bıraktı, çoluk çocuğa dadandı. Gericilik sadece cumhuriyetin içeriden ihanete uğramasının sonucu değil, halkta karşılığı var. Cumhuriyetten de, kurucusun da nefret eden gerici kalabalıklar dalgalanıyor her yanda. Dün de tanıdık bir nefret günü beklentisiydiler.
"Milletimizin Mustafa'ya saygısında en küçük tereddüt yoktu, Milletimizin Kemal'le de en küçük sorunu bulunmuyor. Atatürk konusunda da hiçbir sıkıntısı olmadığını gayet iyi biliyoruz." Mustafa Kemal nefretiyle kıvranan o kalabalığa söylendi bunlar. Annesini kastederek “hafif meşrep”, kendisini kastederek “piç” diyen yandaşların cezasız kaldığı günlerin üzerine geldi ki acayip bir durum hakikaten. Cumhuriyete tam da tecavüz etme zamanı geldiğini zannederken, kurucusu hakkında birdenbire “ölmedi yaşıyor” komutu alan gerici seçmen şaşkın. Bir bölümü Anıtkabir yolunda tekbir getirerek ilerliyordu ben yazıyı yazarken.
Gericilik dün sabah aslına döndü özetle, su katılmamış bir soytarılık olarak göründü.
Bizi soruyorsanız iyiyiz. Direniyoruz. Önce Gezi’de bayrağı çekip aldık ellerinden. Şimdi Mustafa Kemal kayıp gitti, bomboş kaldı elleri. Cumhuriyet de artık bizim.
Mustafa Kemal yoksa, laiklik yoksa, cumhuriyet yoksa ne kalır geride? Hiç. Para kasaları dışında koca bir hiçten ibarettir hepsi. Bunu fark edip Anıtkabir’e koştular dün panik içinde. Cumhuriyeti gömmeye niyetli imam düzeninin başlamadan bitişinin hikâyesidir bu.
***
Vallahi ne desek fazla bu örnekler üzerine. Ey karşı devrimci soytarı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; çıkarını ve cüzdanını korumaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil ahmaklıkta mevcuttur!
Büyük bir devrimciyi andık dün. Havada devrim kokusu vardı üstelik. Cumhuriyeti kuranlara, özgürlük için savaşanlara, eşitlik için dövüşenlere, düşenlere bin selam olsun!
Orhan Gökdemir/ SOL