Haziran Hareketi, ekonomik krize dair 10 çözüm önerisi sundu ve “Türkiye’nin sürüklendiği krizden emekçiler lehine çıkışın tek yolu, halkın örgütlü ve birleşik mücadelesidir” dedi.
Birleşik Haziran Hareketi, Türkiye’nin ana gündemini oluşturan ekonomik kriz ve bu krizin çıkışına ilişkin önerileri de içeren bir forum düzenledi. “Acı Reçeteye Hayır” başlıklı ekonomi forumunda, Prof. Korkut Boratav, Prof. Hayri Kozanoğlu, CHP PM üyesi Selin Sayek Böke, Prof. Gamze Yücesan Özdemir, Prof. Aziz Konukman, Doç. Dr. Serdal Bahçe ekonomiye ilişkin analizlerini sundu. Foruma Haziran Hareketi’nden Aslı Aydın ve Kansu Yıldırım’ın çözüm önerileri sunumu ile başlandı.
Haziran Hareketi’nin krizden çıkış için emeğin 10 çözümü şu şekilde:
Çıkış yolu, demokratik planlama temelinde öz kaynaklara dayalı üretim ekonomisinde aranacaktır.
Bu çıkmaz sokaktan dönmenin yolu, ne parasal adımlar, ne de mali disiplin adı altında sıkılan kemer politikalarıdır. Tek çözüm, öz kaynaklara dayalı demokratik planlama temelinde üretim ekonomisidir. Borsa vurguncularına ve sıcak para hareketlerine karşı kamunun denetimi arttırılmalıdır. Cumhuriyetin onca yıllık kurumlarını ve halkın değerlerini Türkiye Varlık Fonu A.Ş gibi finans piyasalarına yem eden aracı kurumlar kapatılmalıdır. İşsizlik ve emeklilik fonunu “zor günlerde arpalık” gibi gören anlayış terk edilerek, bu fonlar bir yurttaşlık hakkı olarak düzenlenmelidir.
Gelir ve servet dağılımı adaletsizliklerine son vereceğiz.
Türkiye ekonomisinin bugünkü sorunları, finansal sorunlardan ziyade, yapısal sorunlardır. Yapısal sorunlardan biri, Türkiye’yi devasa bir şantiyeye dönüştüren inşaat ve betonlaşma faaliyetleridir. Yandaş şirketleri palazlandıran rant-talan ekonomisi artık limitlerine dayanmıştır. Konut rant aracı olmaktan çıkarılmalıdır. Konutlar, ihtiyaca dönük, kentin kültürel ve ekolojik yapısı gözetilerek inşa edilmelidir. Borçlar, faturayı emekçi kesime ödetmeyecek şekilde yeniden yapılandırılmalıdır. Bu kapsama, tüketici kredileri, ihtiyaç kredileri sokularak, kamu bütçesinden şirketler kurtarılmamalıdır. Emekçilere sağlıklı bir barınma imkânı sağlayan lojman hakkı sağlanmalıdır. Lojman satışlarına son verilmeli, lojman ve sosyal tesis sayıları attırılmalıdır.
Dijital teknolojiyi de yakalayarak sanayileşeceğiz.
Sanayisizleşen Türkiye, daha fazla ithalat ve dışa bağımlılığın derinleşmesi demektir. AKP iktidarında sermayenin biriktiği alanlar, sanayiden ziyade rant alanlarıdır. Sanayinin milli gelir içindeki payı düşmektedir. Enerjinin ve ara girdilerin dışa bağımlı elde edildiği “taşeron sanayi”, yani ithalata dayalı üretim biçimi hâkim kılınmaktadır. Türkiye, uygulanan rant politikaları nedeniyle sanayiden uzaklaşmakta, “teknoloji üreten” değil, “teknoloji tüketen” ülkeler arasında sayılmaktadır. Dijital teknolojiler, bugün olduğu gibi eşitsizlik ve sömürünün kaynağı olarak değil, herkesin erişebildiği kamusal niteliğiyle birlikte topluma sunulmalıdır.
Türkiye tarımına kooperatifleşmeye ağırlık veren bir anlayışla sahip çıkacağız.
“Acele kamulaştırma” kararlarıyla toprak gaspı, şirketler adına bizzat devlet tarafından yapılmaktadır. Gıdanın şirketlerin kontrolüne son vermek, gıda egemenliğimizi ve tarım arazilerimizi korumak, küçük aile tarımını geliştirebilmek için:
»Üreticileri tükenme noktasına getiren neoliberal tarım politikalarına son verilmelidir.
»Kamucu ve planlı bir tarım ekonomisi yürürlüğe koyulmalıdır.
»Çiftçinin köylünün emeğinin karşılığı verilmelidir. Taban fiyatı uygulamasında tekeller değil, üreticiler gözetilmelidir.
»Tekellere karşı üretenlerin dayanışmasını ön plana çıkaran kooperatifleşmeye ağırlık verilmelidir.
Toprağı suyu havasıyla ekolojik bir memleket hedefliyoruz.
Ormanlar, dereler, kıyılar, yeşil alanlar can çekişmektedir. Kişi başına düşen yeşil alan herhangi bir Avrupa kentinde 60 metrekare iken, İstanbul’da 7,5 metrekareye düşmüş durumdadır. Ülkenin toprağı, suyu, havası ve denizleri üzerindeki yağma ve talan projeleri bir an önce kaldırılmalıdır. Bu değerler yasal koruma altına alınmalı, imara açılması engellenmelidir. Temiz, sürekli ve ulaşılabilir bir enerji kaynağı yaratmanın yolları aranmalıdır.
İşsizlik “kader” değildir. İstihdam her yurttaşın hakkıdır.
İşsizlik, içinde yaşadığımız düzenin bir sonucudur. İşsizlik ancak kamucu ve istihdam yaratıcı sektörlere teşvik eden politikalarla azaltılabilir. Düşük ücret politikasına son verilmelidir. Asgari ücret enflasyon oranı dikkate alınarak, toplam milli gelir artışından emekçilere pay verilerek ve geçmişten gelen ücret kayıpları telafi edilerek yeniden belirlenmelidir. Esnek istihdamın, taşeron çalışmanın, kiralık işçiliğin hâkim kılındığı bu sömürü düzeni artık son bulmalı, güvenceli istihdamı sağlayan politikalar yürürlüğe koyulmalıdır. İstihdamda kamunun rolü arttırılmalıdır.
Sendikalaşma ve grev yasakları dâhil emekçilerin önündeki tüm engelleri kaldıracağız.
Emekçilerin hayatları sömürü koşulları derinleştikçe hiçe sayılmaktadır. Kar hırsı ve patronları koruyan politikalar, güvencesiz istihdama yol açmakta ve iş cinayetlerine davetiye çıkarmaktadır. İşçi sağlığı ve iş güvenliği için kamunun denetimi arttırılmalıdır.
Eğitim ve sağlık olmak üzere temel kamu hizmetleri bir haktır ve ücretsiz olacaktır.
Rant amaçlı, keyfi kamu harcamalarına son verilmelidir. Eğitim ve sağlık gibi temel kamu hizmetleri ücretsiz olmalı, katkı-katılım payı ve GSS prim uygulamasına son verilmelidir. Dolaylı vergiler minimum düzeye indirilmelidir. Vergi, adaletsizliğin değil, adaleti tesis etmenin bir aracı olmalıdır. Kamu harcamaları, kamu yararı ilkesi doğrultusunda rasyonelleştirilmelidir. Kamunun toplum yararını amaçlayan üretici yönü geri kazandırılmalıdır. Sosyal yardım rejimini siyasi bir silah gibi kullanan iktidar yurttaşları dilenci gibi görmektedir. Bu çürümüş anlayışa Hayır diyoruz. Yoksulluğu sürdürülebilir kılmayı amaçlayan sosyal yardım modeli terk edilerek, yurttaşlık gelirini temel alan eşitlikçi ve nitelikli bir model geliştirilmelidir.
Özelleştirmelere son verilecek, özelleştirilen kuruluşlar koşulların izin verildiği ölçüde kamuya kazandırılacaktır.
AKP iktidarda olduğu süre zarfında 60 milyar dolardan fazla özelleştirme gerçekleştirmiş, kamusal varlıkları satmıştır. Özelleştirmeler, ülkenin yoksullaşması ve yağmalanması, emperyalizme ve dışa bağımlılığın artması demektir. Özelleştirmeler, kamunun tasfiye edilmesi ve emekçilerin güvencesizliğe itilmesi demektir. Özelleştirmelere son verilmelidir. Özelleştirilen kurumlar teknik koşulların olanak verdiği ölçüde kamulaştırılmalıdır. Üretken bir ekonomi için KİT’ler planlı, verimli, kamu yararı için açılmalı ve harekete geçirilmelidir. Kamu mülkiyetini korumaya yönelik yasal düzenlemeler gereklidir. Özelleştirmeleri kolaylaştıran ulusal ve uluslararası anlaşmaların tümü iptal edilmelidir.
Çözüm, üretenlerin yönettiği bir ekonomidir.
Bu sistem çözüm üretemez durumdadır. Sistem içi çözüm arayışları nafiledir. Türkiye’nin içine sürüklendiği krizden emekçiler lehine çıkışın tek yolu, halkın örgütlü ve birleşik mücadelesidir. AKP iktidarının ülkemizi içine sürüklediği krizden emekçiler lehine çıkış, sadece seçimlerde ortaya çıkacak sonuçlarda aranmamalıdır. Türkiye’yi krize sürükleyen, emekçileri yoksullaştıran AKP iktidarına HAYIR diyoruz. Emekçiler kendi örgütlülüklerini mahallelerde, işyerlerinde geliştirdiği ölçüde çözüme yaklaşacaktır. Bunun için tüm emekçileri, işçileri mahallelerde, iş yerlerinde birleşmeye, Meclisleşmeye çağırıyoruz. Haziran Hareketi, Meclisleriyle birlikte bu çarpık düzene HAYIR diyor. Çözüm, merkezine halk iktidarını alan, emeğin kamucu programıdır. Üretenlerin yönettiği bir ekonomik model inşa etmekten başka çözüm yoktur.
“Acı Reçeteye HAYIR diyoruz.”
***
‘Bu sistem içerisinde tam bir mutluluk kimse için yok’
Prof. Dr. Korkut Boratav: “Dünyaya hâkim olan 4 finans kuralı var. Türkiye bundan 1989’da vazgeçti. Serbest bıraktı. İkincisi döviz kurunu kontrol edebilirsiniz. Türkiye bundan da Kemal Derviş döneminde 2001’de vazgeçti. 2002 sonunda iktidara gelen AKP de aynı kuralları kabul etti. Şimdi buna ya uyacaksınız ya da cezalandırılacaksınız. Nedir cezalandırma? Fon girişleri durur. Krediler pahalılaşır ya da ana parayı tahsil etmeye başlar bankalar. Bu da döviz krizine sürükler. Sonuç, kurallara uymaya razı olursanız, teslim olursanız IMF’ye gidersiniz. İşte Türkiye bu noktada.”
Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu: “Bu sistem içerisinde tam bir mutluluk kimse için yok. Artık faiz dilediği gibi oynayabilse bile döviz kurunu gördüğünüz gibi tutamıyor. Kredi kartları bir borçlanma aracı değil bir ödeme aracı olarak kullanılmalıdır. Bu konuyu bir direniş zemini olarak değerlendiren, taleplerini katılımcı süreçlerle kendi belirleyen bir borçlular hareketi Haziran Hareketi'ni yanında bulacaktır.”
Prof. Dr. Aziz Konukman: “Krizde Erdoğan’ın rolü büyük. Türkiye esnek kur, sermaye hareketlerinin serbest olduğu ve bağımsız para politikalarının izlendiği bir model uyguluyor. Sistem böyle devam ettiği müddetçe Erdoğan gitse de çözüm olmaz. Radikal bir çözüm arayışına girilmeli. Nedir bu çözüm önerileri derseniz de, Haziran Hareketi’nin açıkladığı 10 madde. Bu çözüm önerileri dikkate alınmalı ve uygulanmalıdır.”
CHP PM Üyesi Selin Sayek Böke: “Bugün bir iktidar söylemi oluşturmalıyız. Yeni siyaseti kuracaksak sınıfsal bir yerden kurmalıyız. Ekonomiye dair reçetenin acı olmasının önüne geçecek, emek mücadelesinin demokrasi mücadelesi ile el ele gitmesidir. Ekmek, aş, iş için verilecek mücadele, demokrasi mücadelesinden bağımsız değildir.”
Prof. Dr. Gamze Yücesan Özdemir: “Haziran Hareketi’nin açıkladığı emeğin 10 çözümü bütüncül bir ufuk sunuyor. Burada emek politikalarını da bütüncül bakmak gerekiyor. İktidar uzunca bir süredir ve OHAL’de iktisadi, ideolojik ve siyasi ayakları olan bir emek rejimi tesis edilmeye çalışıyor.”
Doç Dr. Serdal Bahçe: Artık müdahale araçları kalmadı; özelleştirmeler, dış ticaret rejiminin serbestleştirilmesi, tarımsal kitlerin tasfiye edilmesi derken devletin müdahale edecek araçları kalmadı. Bunun karşısında muhalefetin geliştirdiği söylem hayal kırıklığı yaratıyor. Merkez Bankası bağımsızlığı artık muhalefetin savunacağı bir şey değildir. Başka bir hat tutturmak durumundayız.
Haziran’ın açıkladığı 10 Madde ciddi bir kapı aralıyor, direniş mevzii sağlıyor.
Burcu Cansu / BİRGÜN