Türk lirası dolara karşı sene başından beri yüzde 40'tan fazla değer kaybederek dünyanın en çok değer kaybeden para birimi oldu. Değer kaybının seyri gerçekten baş döndürücü. Doların Liraya karşı 3 TL’den 4 TL’ye yükselişi iki yıl sürmüş, 4 TL’den 5 TL’ye yükselişi için 4 ay yetmiş. 5 TL’den 6 TL’ye yükseliş seyri üç hafta ve nihayet bir gecede 7 TL’yi geçip 8 TL’ye dayanmış. Araya giren uzun tatile rağmen inişli çıkışlı seyri devam ediyor. Demek ki aşağı yukarı üç yıl içinde yüzde yüzden fazla değer kaybına uğrayan bir para biriminden söz ediyoruz. Düşünün, ücreti mukabili isteyene özgürlük savaşı hizmeti veren Özgür Suriye Ordusu adlı şebeke bile isyan etti bu değer kaybı karşısında. Patronlarına, “Bize Suriye poundu olarak ödeme yapın” dedi.
İktidar çevrelerinin lafı geveleyip durduklarına bakmayın, bunu adı devalüasyondur. Anlamı çok basit: Paramızın Dolar ve Euro cinsinden değeri çok hızlı bir biçimde değişmiştir. Daha çok para vererek daha az şey alabiliyoruz ve buna kısaca devalüasyon diyoruz. Çok belirgin sonuçları var. İthal malların fiyatları arttı ve ihraç edilen malların fiyatları düştü. Artık aldığımız daha pahalı ve sattığımız daha ucuzdur. Yalnız sorun şu ki, ithalat kalemleri ihraç malları içinde de önemli bir yer tutmaktadır. Mesela makineler, çeşitli hammaddeler ve asıl önemlisi petrol ithal mallar kalemindedir. Yani pahalı olsalar bile bu malların ithalatı kaçınılmazdır. Pahalı ithal edip, pahalı üretip, ucuz ihraç edeceğiz demek bu.
Üretimin girdilerinden biri de “emek”. Üretimin bir girdisi sayıldığı şartlarda, ithalat fiyatları artıp, ihracat fiyatları düşerken emeğin payına düşen ücretlerin aynı kalması mümkün değildir. Ücretler düşecektir. Yani işgücünden başka satacak malı olmayanların fakirleşmesi kaçınılmazdır. Nitekim Dolara çevrildiğinde asgari ücret ve en düşük emekçi maaşı pul olmuştur. Fakirleştik. Mevcut seviyelerinin korunabilmesi için bile Liranın Dolar karşısındaki değer kaybı oranında artış yapılmalıdır. Demek ki ilave yüzde 40 artışa ihtiyaç vardır. Piyasanın görünmez elinin eğilimini biliyoruz. İşsizliği bahane ederek, mevcudu daha aşağılara çekmeye çalışacaklardır. İşçiler buna rıza göstermezse baskı artacaktır. “İslamofaşizmin” çıkış noktasına böylece ulaşmış oluyoruz.
AKP koalisyonunun parçalandığı, dincinin dinciye darbeye kalkıştığı 2016’dan beri işte buna hazırlanıyor. Durduk yerde 12 Eylül havası estirmelerini başka türlü açıklayamayız. Devalüasyon varsa ya düşerler, ya da faşizm sopasını sallarlar. Kapitalist krizin ekonomi politiğidir…
***
Yasayı Yalçın Küçük’e borçluyuz; Devalüasyon iktidarları düşürür. Devalüasyon oldu mu, iktidarlar düşer. 1946, 1958, 1970, 1980, 1994, 1999-2001 ve 2015’te devalüasyon olmuş ve iktidarlar düşmüştür. Tek istisnası 7 Haziran 2015’te düşmüş olmasına rağmen, düşmemiş taklidi yapan AKP’dir. Düşmüş, fakat şikeci muhalefete yaslanarak ayakta kalabilmeyi başarmıştır.
Nazif Ekzen ağabey devamını şöyle getiriyor: “1946 sonrasının iktisat tarihi kayıtları hep şunu gösterir. Dış denge krizine bağlı olarak yaşanan Türkiye'nin büyük devalüasyonları hep Ağustos ayında olur. Patlıcan mevsiminin sonunda. Devalüasyonların Ağustos ayında olmasının nedeni, dış denge darboğazının yılın bu ayında en şiddetli düzeyine ulaşmasındandır. Ülke ekonomik krizi dış denge nedeniyle, dış ticaret açığı-cari açık olarak yaşıyorsa, yaz bitip sonbahara girilirken hep Ağustos'ta devalüasyon yaşanır. Şimdi bir kez daha yaşanıyor. Bir kez daha Türk ekonomisi dış denge darboğazı nedeniyle Ağustos ayında devalüasyona zorlanıyor.''
Yalçın Küçük yasasının devamıdır; Ağustos’ta devalüasyon olur. Ağustos sıcağında Lira yangınının sebebi budur. Rastlantıya yer yoktur, her şey yerli yerindedir.
Yalçın Küçük’e göre yakın Türkiye tarihinde 6 devalüasyon olmuş ve bunun sonucu olarak 6 rejim değişikliği yaşanmıştır. Sıralayalım:
1946 Devalüasyonu - Recep Peker - Düşürülmüş, silinmiştir.
1958 Devalüasyonu - Adnan Menderes - Düşürülmüş, idam edilmiştir.
1970 Devalüasyonu - Süleyman Demirel - Düşürülmüş, idam edilmemiştir.
1980 Devalüasyonu - Süleyman Demirel - Düşürülmüş, enterne edilmiştir.
1994 Devalüasyonu - Tansu Çiller - Düşürülmüş, silinmiştir.
2001 Devalüasyonu - Bülent Ecevit - Düşürülmüş, ölüye sayılmıştır.
Bunlardan biri hariç hepsinde devalüasyon gönüllü yapılmıştır. Adını koymakta direnen, reddeden tek iktidar Menderes iktidarıydı. Sonunu biliyorsunuz.
Demek ki devalüasyon tarihine bir katkı daha yapmış oluyoruz. 2018 Ağustosunda çok sert bir devalüasyon olmuştur ve üstelik bu sonuncusu “rejim değişikliği” yaşandığı iddia edilen bir döneme denk gelmiştir.
***
Tuhaf, herkes devalüasyonun ardından islamofaşist bir yeni rejim beklemekte, fakat buna karşın 16 yıllık islamofaşizm yıkılma tehdidi ile boğuşmaktadır.
Reise malum olmuş olmalı, 30 Ağustos konuşmasında “Ekonomik çöküş yaşamıyoruz” dedi. Fakat yasadır, devalüasyon varsa çöküş kaçınılmazdır. Devalüasyon oldu mu sebep olan iktidarlar düşer. Çünkü arkasından derin bir ekonomik çöküş gelir. Henüz yaşamadıysak, yakında yaşayacağız demektir bu.
Derin bir krize doğru yuvarlanıyoruz. Düzenleri çöküyor. Çöküyorlarsa, devalüasyon varsa ya düşerler, ya da faşizm sopasını sallarlar. Kapitalist krizin ekonomi politiğidir…
Ya ayağa kalkarız ya altında kalırız; Bu da bizim ekonomi politiğimizdir!
Orhan Gökdemir / SOL