Sosyal medyada Haydarpaşa Garı’nın yapım süreciyle ilgili yapılan bir paylaşım oldukça dikkat çekti. Söz konusu paylaşımda Haydarpaşa Garı’nın yapım süreci ve dönemin şartlarıyla ilgili çarpıcı bilgiler yer alıyor.
Haydarpaşa ve Sirkeci Garları için açılan ihalede İstanbul Büyükşehir Beldiyesi’nin elenmesiyle ilgili tartışmalar sürerken, sosyal medyadan yapılan bir paylaşım oldukça dikkat çekti.
Sakalar ve İskitler (Gizlenen Eski Anadolu Halkı) isimli bir Twitter hesabından yapılan paylaşımda Haydarpaşa Garı’nın nasıl yapıldığı ve söz konusu projenin Osmanlı İmparatorluğu için öneminin altı çizildi.
Söz konusu paylaşımda Haydarpaşa Garı’nın yapım süreciyle ilgili çarpıcı ve şaşırtıcı bilgiler verilirken, garın, Osmanlı’nın millileşme sürecindeki ilk projesi olduğu belirtildi.
Sakalar ve İskitler (Gizlenen Eski Anadolu Halkı) isimli Twitter hesabından yapılan paylaşımda şu ifadeler yer aldı:
Sakalar ve İskitler (Gizlenen Eski Anadolu Halkı) isimli bir Twitter hesabından yapılan paylaşımda Haydarpaşa Garı’nın nasıl yapıldığı ve söz konusu projenin Osmanlı İmparatorluğu için öneminin altı çizildi.
Söz konusu paylaşımda Haydarpaşa Garı’nın yapım süreciyle ilgili çarpıcı ve şaşırtıcı bilgiler verilirken, garın, Osmanlı’nın millileşme sürecindeki ilk projesi olduğu belirtildi.
Sakalar ve İskitler (Gizlenen Eski Anadolu Halkı) isimli Twitter hesabından yapılan paylaşımda şu ifadeler yer aldı:
“Haydarpaşa garı, 4760 km’lik Hicaz Demiryolları projesinin ilk ayağı olan 91 km’lik Haydarpaşa-İzmit arası hattın başlangıcı olarak 2 senede yapılmış 1873 de hizmete açılmıştı. Bu mega projenin fikir babası Alman Mühendis Wilhem Von Pressel idi. Sultan Abdülaziz, Pressel'i, Asya Osmanlı Demiryolları Genel Müdürlüğüne getirmişti. (1872) Bu proje parça parça inşa edilerek 1901-1908 yılları arasında Şam-Hicaz etabı (Hicaz: Suudi Arabistan'ın Batı bölgesi, Mekke, Medine, Taif'i de içine alan batı bölgesidir) tamamen bağışlarla yapılmıştır.
Bağışlarla yapılacağı açıklandığı zaman, başlangıçta başta Fransızlar ve İtalyanlar olmak üzere bu mega projenin yapılamayacağını, Osmanlı'nın Müslümanları sövüşleyeğini öne sürmüşlerdi. Hatta başta Fas ve Mısır Müslümanları da projeye inanmamış, şüpheyle karşılamışlardı.
İlk büyük bağış 75.000 kuruş idi. Bu bağışı Sadrazam yapmıştı. Başta Sultan ll. Abdülhamid olmak üzere Dönemin devlet erkanı ilk bağışlarla projeyi başlatınca başta Mısır, Fas, Hint ve Rusya’daki Müslümanlar da bağış yağdırmıştı. Mısır da hemen her ilçede yardım sandığı vardı...
Ve yine; başlangıçta projeye ilk finans Ziraat Bankasından alınan 100.000 liralık kredidir. İlk iki yıl yüzerbin lira sonraki yıllarda da 50 şer bin lira kredi verilecek idi. Ve böylece 1908 yılının sonuna kadar 480 bin lira kredi vermiştir. Bu durum çiftçilere krediyi olumsuz etkilemiş olduğundan Ziraat Bankası, Osmanlı Bankasından faizle borç almıştır. Haydarpaşa garı ile başlayıp Hicaz'da ve daha sonra da Basra'ya bağlanacak bu mega projeyi yabancı devletlere imtiyaz vermeden yerli ve milli kaynaklar ve bağışlarla yapmaktı hedef.
Proje ilerleyip Hicaz'a yaklaşıldıkça, imtiyaz elde edemediğinden başta İngilizler projeyi bedevi aşiretleri fonlayarak, kışkırttı ve Demiryolu inşaatına baskınlar yaptırarak büyük zarar verdirildi. Bedeviler tarihte ilk kez birleşip saldırdıkları için 15 bin asker korumasıyla inşaat ancak ilerleyebiliyordu. Bedevi kabileler tam bir gerilla harbi veriyor, askerlere askeri sahra taburu eşlik ediyor çok asker kaybediyorduk. Durum öyle bir hal almıştı ki, işçilere de silah dağıtılmıştı ama korkup kaçan işçiler yüzünden bu projeyi askerlerle yapıyorduk.
Askeri taburların işçi olarak çalışmasıyla maliyet Avrupalı şirketlerin yaptığı imalata göre yarı yarıya ucuzlatılmış ve 3.5 milyon liraya tamamlanmış idi. Bunun 1.7 milyonu Şam-Hicaz arası inşaatların malzeme ve işçilik vb. giderleriydi. (Dönemde Osmanlı bütçesi 18 milyon idi)
Bedevi saldırıları işi çok uzattığı için Bedevilerle uzlaşıldı, verilen imtiyazlar ile saldırılar durduruldu, taki 1916 da büyük Hicaz İsyanını yine İngilizler Mekke Emiri Şerif Hüseyin'e çıkarttırana kadar! (323 km’lik El Ula-Medine arası 1 Eylül 1908 de resmi törenle açıldı)
Bu mega projenin içinde; Tam 2666 adet kagir köprü ve menfez vardı. Yine; 7 tane demir köprü, 7 tane gölet, 9 tane tünel, Hayfa, Der'a ve Maan'da 3 fabrika, Kadem'de lokomotif ve vagonların tamiratının yapıldığı büyük bir imalathane inşa edildi. Ve yine; Medine'de 1 tamirhane, Hayfa'da bir iskele, yine büyük bir istasyon, anbarlar, dökümhane, işçilere mahsus binalar, boruhane ve işletme binası yapıldı. Maan'da bir Otel, Tebük ve Maan'da birer Hastane, Der'a ve Semah’da birer büfe ve çeşitli yerlerde 37 Su Deposu yapıldı.
Hac mevsimi boyunca günde Şam-Medine arası karşılıklı üç sefer yapılıyordu. Şamdan; pazartesi, Çarşamba, Cumartesi günleri saat 07.00 ile 10.00 arası, öğlenden sonra da 13.00 de kalkıyordu. Medine'den de Salı, Perşembe ve Cuma günü yine aynı saatlerde kalkıyordu.
Hac döneminde fakir ve muhtaç hacıların trenlerde ücretsiz seyahatleri sağlanıyordu. Daha önce Şam-Medine güzergahı develerle 40 günde katedilirken Hicaz Demiryoluyla 72 saate inmiştir. Yine bu mega projede sadece Osmanlı vatandaşları istihdam edilmiştir.”
“OSMANLI’DA MİLLİ ANLAYIŞA GEÇİŞİN İLK PROJESİYDİ”
“Hicaz Demiryolları neden yerli sermaye, bağışlar ve askerle yapıldı diye bir soru gelmeden izah edeyim. Başlangıçta İngilizler ve Fransızlara, sonra da denge unsuru olarak Almanlara verilen demiryolu imtiyazlarını sınırlayıp Milli imkanlarla yapmaya yönelmenin altında yatan, temel sebeplerden biri, 1878’den itibaren İngiltere ve Fransa, Osmanlının toprak bütünlüğünü bırakmışlardı. Yine 1882 de İngilizlerin Mısır'ı işgal etmesi. Yine Berlin Anlaşması öncesinde Kıbrıs'ı İngiltereye bırakmamıza rağmen Ruslara karşı bizim yanımızda olmamaları, yine; 1881'de Fransızların Tunus'a asker çıkarmaları, bu işgale İngilizlerin, Mısır işgaline de Fransızların ses çıkarmaları Osmanlı'nın durumdan ders çıkartıp milli politikalara yöneltmesine yol açmıştı. Almanlar da o dönem rusya, İngiltere ve Fransa’ya karşı katalizör idi bize...
ll. Abdülhamid Almanlara yönelmekte çok haklıydı. Çünkü Almanlar diğer ülkeler gibi Osmanlımın toprağında gözü yoktu. Yine İngilizler+Fransızlar+Ruslar gibi aralarında anlaşıp Osmanlıyı yok etmek istemiyorlardı. Ruslar 1770 Çeşme baskını ve ardından 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile niyetini açıkça belli etmişti. Yine, Navarin(1827) ve SİNOP Baskınları(1853) ile donanmayı yok etmeyi amaçlamıştı. Bunda da maalesef başarılı oldular. Küçük Kaynarca Antlaşması ile Osmanlı’daki Ortodoksların hamiliğini, Osmanlı ise Rusya’daki Müslümanların hamiliğini kazanmıştı…
Bu Küçük Kaynarca anlaşmasıyla bir nevi Halifelik tesis edilmiştir. (Sultan l.Abdülhamid dönemidir-1774) Osmanlı'nın son dönemde kullandığı Halifelik yani Hilafet makamı bu anlaşmayla doğmuştur. Hilafet konusunda Yavuz Sultan Selim üzerinden yapılan rivayetler doğru değildir.
Şimdi bu konuyu niye yazdım?
Haydarpaşa Garı , Yukarıda bir kısmını aktardığım Osmanlı'da asırlarca süren acı tecrübelerden sonra milli anlayışa dönülmesi ile yapılan ilk milli projedir. Bu projeyi İstanbul'un simgesi yapıp Paris'in Eyfel Kuşesi gibi Turizmin gözbebeği yapmak varken, ne idüğü belirsiz bir tabela şirketine peşkeş çekilmesi milletin vicdanını yaralar. Bu projeyi hem İBB, hem de Turizm Bakanlığı işbirliğinde çevresini de ıslah edip, yukarıda saydığım nedenlerden de ibret alıp Türkiye’nin yıldızı yapmak gereklidir.”
“OSMANLI’NIN İLK 300 YILINDA KURULAN KURUMLAR, BOZULANA KADAR DEVLETİ AYAKTA TUTTU”
“Osmanlı ile Yeni Osmanlıcıların farkını yazmak da gerekti şimdi... Osmanlı’nın ilk 250-300 senesinde kurulan kurumlar bozulana kadar Osmanlıyı ayakta tutmuştu. Bu kurumlardan birkaçını aktarayım, günümüzün anlayışı ile ortak noktası var mıymış birlikte görelim...
Şühûdúl-hal: Osmanlı da jürisiz mahkeme olmazdı. Çünkü Kadı bir yıllık görev süresindeydi ve yine Muhtesib de bir yıl süreliydi. (Bu yüzden rüşvet ile yanlış kararlar alıp, birilerine iltimas geçilip şehrin ve komşuluk hukuku ihlal edilebilirdi.) Yani bu ihalede Juri kim?
Kadıyan-ı fin-nar : (ateşteki kadılar demek) , (Yıldırım Beyazıt dönemi) Rüşvet alan Kadıları Samanlığa atıp yakıyordu. Baktılar ki ortada kadı kalmayacak mahkeme harcı alınıp kadıyı ve mahkemede çalışanları bu harcla doyurma kararı alındı. Yani döner sermayenin icadı başlar.”
PAPUCU DAMA ATILDI LAFI NEREDEN GELİR?
“Osmanlı da Muhtesibler çok önemlidir kimse kafasına göre zam yapıp halkı kazıklayamaz. Muhtesiblerin her yerde adamları var, denetlerler. Örn: Çocuğa para verip bakkala gönderip fiyatı ve kiloyu kontrol edenler muhtesibler, ilkinde uyarı, 2. sinde ise PABUCUNU DAMA ATARLAR
Osmanlı da herhangi bir ürünün fiyatı bellidir Yani 'Narh" var. NARH: ( Yani devlet tarafından belirlenmiş fiyatlar var, bunun üstünde satamazsın.) Ve yine: Rüşveti önlemek için de MUHTESİB'den önden teminat akçesi alınıyordu. Yani herkes Muhtesib de olamıyordu.
PABUCU DAMA ATILDI" Sözü nereden geliyor: Her şehirde kaç dükkan, kaç terzi, kaç fırıncı olması lazım gibi bir disiplin vardı Osmanlı da. Örn: Eksik gramajlı ekmek üretip halkını aldatan bir Fırıncının Pabucu bir ihtardan sonra Dama atıldı mı, o kimse daha o işi yapamazdı.
Ve yine Pabucu Dama atılan o fırıncı artık başka şehire de gidemez ve bazı şartlarla gitse bile o mesleği yapamazdı.
Peki bu kuralları ve kararları kim veriyordu? Ahi teskilatı ve esnaf teşkilatıyla Muhtesib birlikte veriyorlardı Yine; bir yerden bir yere de taşınamıyorsun. Örn; Edirne'den İstanbul'a teyzeni ziyarete geliyorken bile şimdiki Çekmece İlçesindeki ilk Karakola imza veriyorsun.
Yine girişte kendisi için Dr, hayvanı içinde Baytar kontrolü vardı, yani hastalık kontrolü var. Yine; İstanbul'a çalışmaya mı geliyorsun? O zaman git Beyazıt’taki filanca Han'da kal derlerdi. Kafana göre ikamet edemiyorsun, Şimdi ki gibi gelip dükkân da açamıyorsun...
Dükkan ve esnaf sayısı sınırlandırılmış. Bu yüzden büyükşehirlere göç yasaktır. Köyde üreticisin şehirde tüketici. Bu da etkendir. Bu güzel kurumların temelini Yıldırım Beyazıt ve torunu ll. Beyazıt atmıştır ve Osmanlı bu sıkı kurallar ve disiplin üzerinde yükselebilmiştir.
Ne zaman kurallar bozulmuş, disiplin kaybolmuş, rüşvet ve iltimas patlamış! O zaman hiçbir Padişah artık sarayında rahat edememiştir. Dirlik düzen bozulmuş, öyle bir hal ortaya çıkmıştı yenilik yapayım, düzelteyim diyen padişahlar ya zehirlenmiş, ya boğdurulmuş ya azledilmişti.
Acı tecrübeler yeni yolların ortaya çıkmasına sebep olmuştur hep. Örn: Alfabe tartışmaları Sarayın dışındaki Anadolu Müslüman halkın okuma yazmayı öğrenememesi yüzünden 1860 larda başlamış Latin alfabesine bu uzun tartışmalardan sonra geçilmiştir.
Yeni Osmanlıcı arkadaşlar MEVALİ'yi bilirler... MEVALİ, Arap Milliyetçiliğinde Arap olmayan müslümanlara verilen genel bir ad! Ve, MEVALİ olanların herşeyleri Araplar için helal olarak kabul edilir! Detaylarına girmiyorum burada ama Türkçülük tesadüfen çıkmamıştır ortaya...
Anadolu Selçuklularını yıkan, adaletsiz saray uygulamalarına kızıp başkaldıran Türkmenler, ve Türkmenlere yapılan Malya katliamı demiştik. Osmanlı da isyanlar bitmedi. En son Türkmenlerin yaylaklarını ellerinden alıp Çerkeslere verilmesiyle patlayan isyanı/ DADALOĞLUNU paylaşmıştım.
Binlerce yıllık Türk kültüründen ders almadan yapılan liyakatsız Saray uygulamaları herzaman huzuru bozmuştur ve bozmaya da devam etmektedir. Konuyu burada keserek diyorum ki; Bu eşsiz eseri de yandaş bir şirkete usulsüz devretmek ciddi devlet yönetimi ile ne kadar bağdaşır?"
YENİÇAĞ