Kötüler uzun yaşar (soL-Arşiv)
Orhan Gökdemir'in Boyun Eğme dergisinin 77. sayısında yayımlanan "Kötüler uzun yaşar" başlıklı yazısını Kissinger'ın ölümü vesilesiyle bir kez daha paylaşıyoruz.
2 Haziran 2017'de Boyun Eğme dergisinin 77'nci sayısında yayımlanmış olan Orhan Gökdemir imzalı yazıyı, Henry Kissinger'ın ölümü vesilesiyle bir kez daha paylaşıyoruz.
Kenan Evren’den biliyoruz, kötüler uzun yaşar. Diktatör 1917 doğumluydu, 2015 yılında öldü. Cumhuriyetten önce doğmuştu, cumhuriyet kucağında büyüttüğü dinci gericiler tarafından gömüldüğünde hâlâ hayattaydı.
Mesela ABD'de Jimmy Carter döneminin ünlü diplomatlarından Zbigniew Brzezinski 89 yaşında öldü. Carter dönemi dediğimiz 1970’li yıllarını ikinci yarısı. 1977-1981 yılları arasında ABD Başkanı Jimmy Carter'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak görev yaptı. Kızı Mika Brzezinski’nin Instagram hesabından duyurduğuna göre babası “huzur içinde” ruhunu teslim etmişti. Hâlbuki bugünkü huzursuz dünyanın yaratılmasında katkıları büyüktü. John F. Kennedy ve Lyndon Johnson dönemlerinde de görev yapan Polonya asıllı Brzezinski, Mısır ile İsrail'in "barıştığı" Camp David Anlaşması; Çin Halk Cumhuriyeti ile diplomatik, siyasi ve ekonomik ilişkilerin başlatılması ve Sovyetler Birliği'ne karşı Afgan "mücahitlerin" örgütlenmesinde başroldeydi. Afganistan-Pakistan sınırında mücahitlere yaptığı bir konuşmada şöyle demişti: “Allah'a olan derin inancınızı biliyoruz ve mücadelenizde başarılı olacağınıza eminiz. Şurada gördüğünüz topraklar sizindir. Bir gün oraya geri döneceksiniz, çünkü kavganızda muzaffer olacaksınız. Evlerinizi, camilerinizi geri alacaksınız. Çünkü haklı bir mücadele veriyorsunuz ve Allah sizin yanınızda.” Anlaşılacağı gibi “ılımlı islam”ın da mucitlerinden biri. Sovyetler Birliği’ne karşı yol verdiği o mücahitlerin içinde doğdu El Kaide. Bugün dünyanın karşı karşıya olduğu dinci yobazlığın, o yobazlar eliyle yapılan katliamların her birinde sorumluluğu ve payı var.
Brzezinski, yaşamının son yıllarında ABD'nin başat bir emperyalist bir güç olmadığını savunarak, ülkesinin Ortadoğu'daki kaostan yararlanıp kendisi için esas rakip olan Çin Halk Cumhuriyeti'ni hedef alarak yeni bir küresel uyum inşa etmesi gerektiğini yazıyordu. Uzun yaşamasını işte fikir diye ortaya boşalttığı bu tür şeylerin yarattığı kan kokusuna borçlu. Tıpkı Kenan Evren gibi…
***
Brzezinski, kapitalist enternasyonalin önde gelen ideologlarından biriydi. David Rockefeller ise bu şebekenin finansörü. Dünyaca ünlü bir banker ve eski ABD Başkanlık danışmanı. Tam 101 yaşında öldü. Ölmeden önce çekilen fotoğrafı bir tür zombiye dönüştürdüğünü gösteriyordu. Orasına burasına yapılan yamalarla ayakta tutulan bir tür modern tıp mucizesi. 1915 yılında 1. Dünya Savaşı'nın başlamasından bir yıl sonra doğmuştu. 20 Mart 2017’de kalp yetmezliğinden öldü. Tam bir asır yaşadı.
Standart Oil adlı ünlü enerji şirketinin sahibi. Sadece bu şirketin gezegenimize yaptığı tahribat cehenneme gitmesine yeter de artar bile. Bu şirket de Amerikan iç savaşının finanse edilmesinden elde edilen karlarla kurulmuştu. Böyle bir vampir işte sözünü ettiğimiz. “Dünya imparatorluğu” ve “yeni dünya düzeni” kurmak, hayalleri arasındaydı. Para ve ABD silahlı gücüyle yapmayı denedi de. Uzun yıllar boyunca Rockefeller ailesi ile anılan Chase Manhattan Bank'ta çalıştı. JP Morgan Chase'in ortaklarından biriydi ve dünyanın en yaşlı milyarderiydi. Forbes dergisine göre kişisel serveti 3,2 milyar Dolar. Ancak yönettiği para 5 trilyon Dolar civarındaydı.
Rockefeller Ailesinin sözcüsü Fraser P. Seitel, Rockefeller’ın ABD’nin New York kentindeki evinde uykusunda öldüğünü duyurdu. Giderken de dünyada yaratılmasında pay sahibi olduğu açlıktan, sömürüden, katliamlardan, savaşlardan zerre kadar rahatsız değildi.
***
Samuel Huntington 1929 yılında doğdu, 2008’de öldü. Profesör. Yani kapitalist enternasyonalin ideologlarından biri. Uluslararası İlişkiler Direktörü, Harvard’da yönetici, 1986-1987 yıllarında Amerikan Politik Bilimler Birliği başkanı, 1977-78 yıllarında Beyaz Saray'da Ulusal Güvenlik Konseyi ve Güvenlik Planlama bölümü koordinatörü. Foreign Policy dergisinin kurucusu. ABD dış politikasına yön verdiğine inanılan pek çok kitabın yazarı. İlgi alanları, ulusal güvenlik, strateji ve sivil-asker ilişkileri, az gelişmiş ülkelerdeki demokratikleşme ve politik - ekonomik gelişim, dünya politikasındaki kültürel faktörler ve Amerikan ulusal kimliği olarak tanımlanıyor. Üçüncü dünya ülkelerindeki darbelerin esini ondan aldığına inanılıyor. “Medeniyetler çatışması” da onun öngörüsü. Bu çatışmanın ABD’ye yapılan 11 Eylül El Kaide saldırısı ile başlamış olması da ayrıca kayda değer. Medeniyetler çatışması sonucunda dünya düzeni yeniden kurulacaktı, öyle diyordu. Dönemin ABD Başkanı Bill Clinton bile yazdıklarından rahatsız olmuş, tehlikeli sularda dolaştığı için onu eleştirmişti.
Irak’ın düzlenmesi için yapılan ve bölgeyi kan gölüne çeviren saldırının fikir babası. Milyonlarca insanın öldürülmesi fikri onun bir yerlerinden çıktı özetle. Libya’ya sıçradı o savaş. Oradan Suriye’ye. Bu açgözlülükten doğan çılgınlığın durması için daha ne kadar insanın ölmesi gerektiği de henüz bilinmiyor.
***
Henry Kissinger 1923’te Almanya’da doğdu. Asıl adı Heinz Alfred Kissinger. İnanılır gibi değil ama hâlâ hayatta. Nazi korkusundan ABD’ye göçünce kaderi de şekillenmiş oldu. Söylenenlere göre ABD Başkanı olamamasının tek nedeni ABD’de doğmamış olması. Ama pek çok başkanı perde gerisinden yönetti. Nixon o yüzden “Nixonger” diye anılıyor. Şimdi Trump’ın önde gelen danışmanlarından biri. Kontrgerilla adıyla nam salmış savaş yöntemini de o icat etti. Şaka değil, Nobel Barış Ödülü sahibi. Yaşayan en ünlü savaş suçlusu.
Politikadaki ilk başarısı New York Valisi Nelson Rockefeller’ın destekçisi ve danışmanı olmak. Kissinger’ın desteklediği Rockefeller 1960’lı yıllarda birkaç defa başkanlığa aday oldu. Rockefeller başaramadı ama o Richard Nixon’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı olmayı başardı. 1973’ten itibaren ABD Dışişleri Bakanı. “Detente” (detant - yumuşama) politikasının mucidi. Soğuk Savaş’ın en önemli aktörü. 1973 Yom Kipur Savaşı’nın 6. gününde ABD’nin İsrail’e yardım için tarihteki en büyük askeri hava köprüsünü kurmasını sağlayanlardan biri.
Kissinger, Başkan George W. Bush'un gizli bir ulusal güvenlik danışmanıydı. Obama yönetiminde de ABD Ulusal Güvenlik Konseyi'nin komuta zincirine dâhildi. Hillary Clinton'u da tavsiyeleriyle yönlendirdiği söyleniyordu. Her devrin adamı. Ya da her devir onun devri... Trump, başkan seçilmeden önce onunla görüşmüş ve bu görüşmenin seçilmesinde etkili olduğu iddia edilmişti. 2008’de Başkan Yardımcılığı koltuğuna aday olan Sarah Palin de Kissinger ile görüşmesinden sonra kampanya sürecine hız vermişti. Yani ona hâlâ büyük bir güç vehmediliyor.
İddialara göre Trump’ın seçilmesiyle ABD’nin Suriye’ye yaptığı saldırıların akıl hocası da o. ABD Humus şehrinin güneydoğusundaki Şayrat hava üssüne 59 Tomahawk füzesi ile saldırdı. Füzelerin çoğu hedefi tutturamadı. Akıllarınca Ülkede Rusya’nın edindiği gücü dengeleyeceklerdi. Trump yönetimi, saldırıları “tek seferlik” olarak tanımladı ve tırmandırma planının olmadığını savundu. Ama bu açık bir Kissinger numarası. Gerginliği tırmandır ve masada elini güçlendir. Bunun için de gerekli riskleri al. Dediği şu: ABD yönetimi değişken, hatta görünürde “irrasyonel” davranmak yoluyla muarızlarına ve rakiplerine üstünlük sağlayabilir ve onları devamlı olarak, Amerikan gücünün tehlikeli oynaklığından korkar vaziyette köşeye sıkıştırabilir. Rusya, bombalama konusunda haber verilmesine rağmen ABD’yle yaptığı, Suriye hava sahasındaki çarpışmaları önleme anlaşmasını askıya aldı. ABD saldırıları da anında kesildi. İşte bu yüzden Trump'ın Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, Beşar Esad'ı iktidardan indirecek adımların yolda olduğun iddia etmekten, ABD'nin başka bir eylem planlamadığını savunma noktasına gelebildi. ABD’nin eski gücünde olmadığının emarelerinden biri daha!
***
Kapitalist enternasyonale yön veren, kuran, finanse eden ölçüsüz, kuralsız, vicdansız bir avuç “zombi”nin hikâyesi bu. Biri hariç hepsi yakın zamanda birbiri ardına dünyayı terk etti ama arkalarında 100 yıllık kanlı karanlık bir tarih bırakmayı da başardılar. Biri hâlâ ayakta ve hâlâ kanlı karanlık işler peşinde. Kişisel serüvenleri ile yarattıkları cehennemin tarihleri tamamıyla iç içe. O cehennemin ne menem bir şey olduğunu da bu kadar kötü olmaları ve bu kadar uzun yaşamaları ele veriyor.
Cehenneme gittiklerini sanıyorsanız aldanıyorsunuz. Cehennemden gittiler. Dedik ya, kötüler uzun yaşar!
/././
İnsanlık emperyalizmin en önemli isimlerinden Kissinger’dan kurtuldu(Murat Akad/soL-Özel)
Emperyalizmin en saldırgan ve en sinsi politikalarının mimarı olan Kissinger’ın ölümüyle insanlık bir irinden kurtulmuş oldu.
Emperyalizmin 20. yüzyıl boyunca yürüttüğü saldırgan politikaların en önemli mimarlarından ve uygulayıcılarından biri olan Henry Kissinger 100 yaşında öldü. Kissinger dünyanın gündemine ABD Dışişleri Bakanı olarak girdi. Bakanlığı Richard Nixon ve Gerald Ford’un başkanlıkları dönemine denk gelen 22 Eylül 1973 ile 20 Ocak 1977 tarihleri arasında yürütmüştü.
Kissinger 27 Mayıs 1923’te Yahudi bir ailenin çocuğu olarak Almanya’nın Fürth kentinde doğdu. Aile Nazi iktidarının zulmünden kaçmak amacıyla 1938’de ABD’ye göç etti. Kissinger İkinci Dünya Savaşı sırasında, 1943’te orduya katıldı ve Almanca bilgisi dolayısıyla askeri istihbarat çalışmasında yer aldı. Savaştan sonra askeri istihbarat okulunda öğretmen oldu. Ordudan ayrıldıktan sonra da bir süre bu görevi sürdürdü. 1950’de Harvard Üniversitesi’nden siyasal bilgiler lisans derecesi aldı. Yüksek lisans ve doktora derecelerini de aldıktan sonra aynı üniversitede öğretim üyeliği yaptı. Aynı dönemde çeşitli devlet kurumlarında ve düşünce kuruluşlarında görev aldı. 1957’de yayımladığı Nükleer Silahlar ve Dış Politika isimli kitapta, savaşlardan zaferle çıkmak için taktik nükleer silahların sürekli kullanılması gerektiğini savundu. Dış politika teorisyeni olarak ABD’de öne çıktı.
ABD dış politikasında daha etkin olma isteğiyle, 1960’larda 3 kez Cumhuriyetçi başkan aday adayı olan Nelson Rockefeller’ın dış politika danışmanlığını üstlendi. Nixon 1969’da ABD başkanı olunca ulusal güvenlik danışmanı oldu. Bunu, dışişleri bakanlığı izledi ve böylece 1969 ile 1977 arasında ABD dış politikasına tam anlamıyla yön verdi.
Kissinger’ın dünyaya bakışını özetleyen sözlerinden biri şöyle: “Kendi halkının sorumsuzluğu yüzünden bir ülkenin komünistleşmesini neden öylece durup izlememiz gerektiğini anlamıyorum.” Bu güçlü antikomünist yaklaşımının, ülkesinin dış politikasını soğuk savaşın önemli dönüm noktalarında yönlendirmesinde büyük bir etkisi oldu.
ABD'nin Çin hamlesi
En önemli hamlelerinden birinde, Çin Halk Cumhuriyeti’nin ABD ile birlikte Sovyetler Birliği’ne karşı işbirliği yapmasını sağlamada büyük bir rol oynadı. Bu döneme kadar Batı emperyalizmi meşru Çin devleti olarak Tayvan’ı tanımaktaydı. Tayvan Birleşmiş Milletler’de de Çin’i “temsil ediyordu”. 1971’den itibaren Çin Halk Cuhuriyeti ile ABD, SSCB’ye karşı işbirliğine başlayınca emperyalizmin bu yaklaşımı değişti ve Çin Halk Cumhuriyeti kapitalist dünya tarafından da tanındı. Tayvan’ın BM üyeliği düştü.
ABD’nin Çin’i kendi tarafında çekmesinde rolü büyük olan Kissinger, Çin’le ilişkilerini daha sonraki dönemlerde de sürdürdü. Bu ülkeyi 100’den fazla kez ziyaret etti. En son geçtiğimiz Temmuz ayında, 100. doğumgününden iki ay sonra Çin’e gitti. Her ne kadar görünüşte gayriresmi olsa da Kissinger’ın bu ziyaretinin ABD ile Çin ilişkilerinde bir yumuşama sağlamak amacıyla yapılmış olması muhtemeldi. Son haftalarda her iki taraftan bu doğrultuda çeşitli adımlar atıldı.
Detant politikası
Dışişleri bakanlığı döneminde ayrıca Sovyetler Birliği ile ABD arasındaki ilişkilerde yumuşamanın hedeflendiği detant politikasında da etkin oldu. Elbette bu yumuşama sözde bir yumuşamaydı. ABD emperyalizmi, son derece zayıf olduğu “insan hakları ve demokrasi” başlığında Avrupa’da büyük bir ideolojik saldırı başlattı. Sovyetler Birliği buna şiddetli bir karşılık vermek yerine kapitalist dünyayla onların argümanlarıyla tartışarak savunmaya çekildi ve bunun sonucunda 1975’te Helsinki Nihai Senedi’nin imzalanmasına alan açtı. Sovyetlerin emperyalizmin yatışmasını ve Sovyetler Birliği’nin insan haklarına saygılı, barışsever bir ülke olduğunu kabul etmesini sağlayacağına inandıkları bu uluslararası belge, emperyalizmin saldırılarına zemin hazırlayan bir belgeye dönüştü.
Latin Amerika'ya müdahaleler
ABD emperyalizmi Kissinger’ın dışişleri bakanlığı döneminde Latin Amerika’ya yönelik ciddi müdahalelerde de bulundu. Şili’nin sosyalist devlet başkanı Salvador Allende ve onun önderliğindeki Unidad Popular iktidarına yönelik askeri darbenin örgütlenmesinde pay sahibi oldu. Benzer bir rolü, 1976’da Arjantin’deki darbede de üstlendi. Aynı dönemde Condor Operasyonu adı verilen CIA destekli bir plan uygulamaya sokuldu. Paraguay, Brezilya, Arjantin, Uruguay, Bolivyave Şili'de iktidarda olan faşist askeri cuntaların temsilcileri Santiago'da toplanıp komünistve muhalif örgütlenmeleri yok etmek için birlikte hareket etme kararı aldılar. Bu karara göre ülkeler sadece birbirlerinin sınırlarındaki muhalifleri yakalamakla kalmayacaklar, aynı zamanda dünyanın çeşitli yerlerine dağılmış muhalifleri de yakalayacaklardı. Bu planın uygulanmasıyla çok sayıda Latin Amerikalı devrimci ya tutuklandıktan sonra ya da herhangi bir yerde kaybedildi.
Küba Devrimi'nin amansız düşmanı
Soğuk Savaş’ın emperyalizmin zaferiyle sonuçlanmasında Kissinger’ın öncülük ettiği hamlelerin önemli payı olduğunu belirtmek gerekiyor. Öte yandan Kissinger’ın başarısız olduğu meseleler de oldu.
Kissinger Küba Devrimi’nin amansız düşmanıydı. 1976’da Küba’nın Angola’nın kurtuluşu için verilen mücadeleye askeri destek birimleri göndermesine karşılık, adaya hava saldırıları düzenlenmesini ve Guantanamo’daki ABD üssüne yeni birlikler yerleştirilmesini savundu. Ancak ne bu politikası yürürlüğe girebildi ne de Küba’daki sosyalist iktidarın yıkılması için atılan diğer adımlardan sonuç elde edilebildi.
Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti’in galibiyeti ve ABD’nin geri çekilmesiyle sonuçlanan Vietnam savaşı 1975’te sona erdi. ABD’nin mümkün olan en az kayıpla karşı karşıya kalması için çabalayan Kissinger, bunda arzu ettiği başarıyı elde edemedi.
Bunun dışında Kissinger 1970’ler boyunca başka uluslararası meselelerde de etkin oldu. Bakanlık görevi sonrasında da ABD dış politikası üzerindeki ağırlığı devam etti. 100 yaşındaki Çin ziyareti bunun en son örneğini oluşturdu.
Emperyalizmin en saldırgan ve en sinsi politikalarının mimarı olan Kissinger’ın ölümüyle insanlık bir irinden kurtulmuş oldu.