15 Aralık 2023 Cuma

Akbelen'e dinamit Avrupa'ya yeşil enerji hikâyesi - Çiğdem Toker / T24

 

"Kabaca bir hesaplamayla termik santral ihtiyacı için Akbelen Ormanı'ndan kesildiği ileri sürülen 65 bin ağaç, 7 milyon 800 bin kilogram oksijen üretimi gerçekleştirmekteydi. Bu da 130 bin kişinin oksijen ihtiyacının karşılanması anlamına gelmektedir"
Türkiye'de, iktidarın gücünü arkasına alan şirketlerin yol açtığı, vatandaşın hayatını alt üst eden o kadar çok sorun var ki; birinden ötekine geçtikçe, ilk ilgilendiğimiz arkalarda kalıyor. Bu somut durum nedeniyle geride kalan sorunu unutuyor, hatta bazen bittiğini zannedebiliyoruz. Oysa güncelken herkesin dikkatini verip sonra koşulların ağırlığından olsa gerek unuttuğu sorunların çoğu, öylece duruyor. Daha doğrusu durmak bir yana ağırlaşarak, vatandaşın yaşamını karartmaya devam ediyor.

İktidar şirket birlikteliğinin katlettiği Akbelen sorununda olduğu gibi...

Limak ile İçtaş şirketlerinin ortak kurduğu YK Enerji'nin Akbelen ormanlarında, açık kömür madeni için yaptığı zeytinlikleri yok etme ve ağaç kesiminin ardından son birkaç haftadır köylülerin evinin yakınlarında dinamitler patlatılıyor. İkizköylüler yaşam alanlarını savunmayı sürdürüyor ama yalnızlar.

İkizköylü bir kadın yurttaş Cumhuriyet TV'de yayınlanan kayıtta "Ekmeğin, suyun üzerine enerji üretilmez'' diyor. Çoraklaşmış gri bir alana dönüşmüş yeri eliyle göstererek şöyle diyor:

"Şuradaki helikopter pisti gibi olan yerde zeytinlikler vardı. Üzerine molozlar dökülmüş. Derenin yönü değişti, kanyonun ağzını tıkamışlar, zeytinin üzerine moloz dökmüşler, köylünün üzerine dinamit patlatıyorlar."

Yine aynı köyden bir başka yurttaş "Dere yatağını değiştirmişler, ağır metalli pis suyu dereye verdiler. Devlet Su İşleri ne yapıyor bu ülkede?" diye soruyor. 

Başka birçok altyapı projesini üstlenmiş ve Hazine garantili bu projelerden ödeme alan iki büyük şirket, çalıştıkları tanıtım ve medya şirketler aracılığıyla ne kadar haklı olduklarını anlatan açıklamalar gönderip durdular medyaya. Şirket yöneticilerinin kendi yaşam alanlarında yaşama ihtimalleri bulunmayan ve kendilerinin yol açtığı bu sorunları ihtiyaç ve zorunluluk ile açıkladılar. Oradan çıkarılacak kömürle çalışan santralların ürettiği elektriği, bu elektriğin payını, o kömür çıkmazsa elektriksiz kalınacağını anlattılar.

Oysa bazen gerçeğin bir değil birden fazla yüzü ve boyutu olduğunu biliyoruz.

TÜRMOB tarafından hazırlanıp yeni yayımlanan "Akbelen Gerçeği - Başka Bir Enerji Mümkün mü?" raporu bu aşamada önem kazandı. Rapor, konuyu enine boyuna inceleyip verilerle analiz eden kapsamlı bir perspektif sunuyor. TÜRMOB raporunun amacı, girişte şu ifadelerle anlatılmış:

Sıfır karbon hedefiyle çelişiyor 

"Bu çalışmaya konu olan 68 kömür santralinden ikisi olan Yeniköy ve Kemerköy Santrallerinin ihtiyacı olan kömürün temini için Muğla bölgesinin oksijenini ve suyunu sağlayan, 200'den fazla bitki, 100'den fazla kuş türü ve 10'dan fazla memeli hayvanın yaşadığı Akbelen Ormanı ve çevre köylülerin mücadelesidir.

Dünyanın temiz enerjiye yöneldiği, Türkiye'nin en büyük ihracat pazarı Avrupa Birliği'nin Yeşil Mutabakat kapsamında temiz enerji ve üretime yöneldiği ve ticari alışveriş ilişkisi içinde olanları da buna mecbur bıraktığı süreçte Akbelen Ormanı'nın tahrip edilerek fosil yakıt teminine ilişkin çalışması, Türkiye'nin 2053 yılı için belirlediği sıfır karbon emisyonu hedefiyle çelişmektedir."

Raporda Akbelen ormanının doğal koridor oluşu, biyolojik çeşitliliği, Türkiye'nin habita kalitesini arttırdığı anlatılıyor.

Kömür madeni kararından sonra İkizköy'ün kamulaştırılarak boşaltıldığı, köylülerin Karadam köyüne gitmek zorunda kaldığı, maden ruhsat sahasının çok geniş bir alanı kapsaması nedeniyle köylülerin yeni ikametgâhı Karadam'a da ihbarname gittiği anlatılan TÜRMOB raporundan çok çarpıcı bir hesabı aktarıyorum:

Kesilen ağaçlarla 130 bin kişilik oksijen gitti

"Kabaca bir hesaplamayla termik santral ihtiyacı için Akbelen Ormanı'ndan kesildiği ileri sürülen 65 bin ağaç, 7 milyon 800 bin kilogram oksijen üretimi gerçekleştirmekteydi. Bu da 130 bin kişinin oksijen ihtiyacının karşılanması anlamına gelmektedir."

Akbelen Ormanı'nın ortadan kalkmasının, orman altından süzülerek gelen ve Çamköy yeraltı kuyularında biriken su varlığının ortadan kalkması anlamına geldiği vurgulanan raporda, "Bu da Bodrum'un içme suyunun 1/3'ünün ortadan kalması demektir. Arıca ağaçlarla birlikte önemli miktarda karbon yutak alanı kaybedilmiş durumdadır." deniliyor.

Santral kaynaklı sağlık maliyeti

Raporda çalışma yapılan bir diğer başlık, termik santralların sağlık maliyetine etkisi.

Türkiye'nin enerji açığını havayı, suyu, doğayı kirleten kaynaklardan karşıladığı sürece sağlık harcamalarımının da artacağı vurgulanıyor.

Sağlık sorunları ve erken ölümlerin kaynağına göre tatmin edici bir istatistiki bilgiye erişmek pek mümkün olmasa da, termik santrallerin yoğun olarak yer aldığı Ege ve Marmara Bölgelerinde, hastalık nedenleri arasında santral faaliyetlerinin yer aldığı hususu, bazı kurum ve kuruluşlar ile bağımsız kurumların raporlarında görüldüğünün altı çiziliyor.

22 milyar TL sağlık maliyeti

TÜİK Sağlık Harcamaları İstatistiklerine göre 2021'de toplam sağlık harcamalarının 353 milyar TL'yi aştığı hatırlatılıyor.

2022 yılında ise bütçe açığı 139 milyar TL olurken, SGK'nın yaptığı sağlık harcamaları 283 milyar TL'yi aştığı vurgulanan raporda, Avrupa Sağlık ve Çevre Birliği'nin çalışmasına göre Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerinin tüm bölgeyi hasta etmesi nedeniyle yıllık sağlık maliyetinin 22 milyar TL olarak hesaplandığı bilgisine yer verildi.

şletmeci para kazanacak diye..."

Türkiye'nin artan enerji kullanımı ve enerji ihtiyacı için fosil yakıtlarda ısrar etmek yerine, temiz enerji kaynaklarına yönelmesi öneriliyor TÜRMOB raporunda. Şu değerlendirmeye yer veriliyor:

"Ancak sırf temiz enerji olacak diye şirketlerin büyük hacimli güneş enerjisi yatırımlarını verimli tarım arazileri üzerinde önlenmelidir. Yine acil olarak Türkiye'nin kömüre dayalı elektrik enerjisi üretimini kademeli olarak azaltma planını ortaya koyarak radikal bir şekilde bunu hayata geçirmesi gerekmektedir. Tartışmalara konu olan Yatağan ve Kemerköy Termik Santrallerinin bulunduğu bölgede, doğa ve insan tahribatı geri dönülemez bir noktaya gelmeden sağduyulu şekilde bir eylem planı ortaya konmalıdır. Yani burada işletmeci şirketin kazanacağı para için ülkemizin cennet köşelerinden birisinin geleceği feda edilmemelidir."

Türkiye'de insanların şirketler marifetiyle yerinden yurdundan edilmesi, toprağının suyunun kirletilmesi mevcut sistem içinde kanıksanmış görünüyor. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek kısa bir süre önce AB'nin yakında uygulamaya koyacağı karbon vergilerine karşı Türkiye'de de yeşil dönüşüme öncelik vereceklerini açıklamıştı. Son zamanlarda daha sık duymaya başladığımız yeşil dönüşüm planında doğayı, ağaçları, temiz havayı geri dönülmez biçimde bozan, insan sağlığını olumsuz etkilediği kanıtlanmış olan termik santralların yerinin ne olacağı da daha somut biçimde açıklanmak zorunda.

Çiğdem Toker / T24


14 Aralık 2023 Perşembe

(soL) GÜNDEM - 14 ARALIK 2023 -

Meclis'te kalp krizi geçiren Saadet Partili Hasan Bitmez yaşamını yitirdi (soL)

Meclis'teki bütçe görüşmeleri sırasında kalp krizi geçiren Saadet Partili Hasan Bitmez, kaldırıldığı yoğun bakım ünitesinde kurtarılamadı.

Saadet Partisi Kocaeli Milletvekili Hasan Bitmez, bütçe görüşmelerinde konuşma yaparken fenalaşması ve hastaneye kaldırılması sonrası yoğun bakımda hayatını kaybetti.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Bitmez'in ölüm saatini 11.50 olarak açıkladı.

Bilkent Şehir Hastanesi'ne kaldırılan Bitmez'e, Meclis Genel Kurul sağlık ekibi tarafından müdahale yapılmış ve hastaneye kaldırılana kadar kalp masajı yapılmıştı. Entübe edilerek Ankara Bilkent Şehir Hastanesi'ne getirilen Bitmez, anjiyoya alınmış ve kalp akciğer pompasına alınarak yoğun bakım ünitesine kaldırılmıştı.

                                                               /././

AKP’lilerin yeni gözdesi 'kırmızı Filistin sazanı'(Ege Galip-soL-Polemik)

Yetti artık bu mantık hatası, diğer deyişle safsata. Kim ne dese “peki Gazze için ne dedin” diye soruyorlar. Ne alakası var? Ayrıca, Filistin’e sahip çıkan biziz, satan sizsiniz.

Gündem, malum, Ankaragücü Başkanı Faruk Koca’nın sahaya inip hakeme attığı yumruk.

AKP’li Mehmet Metiner, Haber Global’de canlı yayında “çok iyi tanırım, çok beyefendi bir insan” dediği Koca’ya sahip çıktı. Metiner, “bir öfke anında” attığını iddia ettiği yumruk için, Koca’nın “fark ettiğinde özür dileyeceğini” söyledi. Sanki ağzından laf kaçırmış gibi… “O an fark edememiş”çesine…

Konumuz tek başına Metiner değil. Zaten Metiner’in şahsi saçmalamalarının bunca yılın ardından ne kadar haber değeri var, o da tartışmalı.

Fakat, söylevinin devamında Metiner, son dönemde tüm AKP’lilerin favorisi haline gelen bir mantık hatasına başvuruyor, bizi bu satırları kaleme almaya, “yetti gari” demeye iten de o.

“Şiddetin her türüne karşı çıkalım, eyvallah, sporda şiddet olmasın, eyvallah” diyor Metiner, ekliyor: “Peki Gazze’de, 67 günden beridir, bütün bir dünyanın gözü önünde insanlar hunharca katlediliyor. Bebekler katlediliyor. Çocuklar katlediliyor. Kadınlar katlediliyor. Bu Faruk Koca’nın atmış olduğu yumruktan dolayı şiddete karşı olduğunu söyleyenlerin bir tekinin, bu konuda bir tek laf ettiğini duydunuz mu ya?”

Yani, neresinden tutsanız elinizde kalır, öyle bir demagoji.

Diyelim “sporda şiddet olmasın” diyenler Gazze’deki şiddete dair görüş beyan etmediler, eee, “o zaman sporda şiddet olsun” sonucuna mı varacağız?

Bilindik bir mantık hatası, veya safsata, burada kullanılan. İngilizce’de “red herring” deniyor, Türkçesi “kırmızı sazan”.

“Babacım niye sabahın kör karanlığında okula gidiyoruz” diye soran çocuğa “Yaşıtların Afrika’da açlıktan ölüyor, seninki de dert mi” diyen babanın mantığı bu. Oysa, ne alaka?

Ama işte, çok sevdi AKP’liler son dönemde bu kırmızı Filistin sazanını kullanmayı. Biri hayvan haklarından bahseder, “Peki Gazze’deki çocuklar” derler. Başkası yoksulluğa işaret eder, sözde yanıt hazır, hemen Filistin’den dem vururlar.

Niye böyle yapıyorlar? Yalnızca yanıt veremedikleri sorudan kaçmak için değil… Daha derin bir dürtüden kaynaklanıyor bu safsataya meyil.

Sürekli “Filistin” diyorlar, çünkü içten içe biliyorlar, kendileri Filistin’i satıyorlar. İktidar İsrail’e tüm desteği sürdürüyor. Patronların İsrail’le ticareti tıkır tıkır sürüyor. Gemiler vızır vızır yük taşıyor.

Zeki Demirkubuz verdi yanıtı aslında, sonra içine sinmedi, sildi, biz de tekrar etmeyelim.

Böyle saçma mantık karşısında herkesin refleksi Demirkubuz’unki oluyor ama, tutalım kendimizi, soLTV’nin “İslamcının İsrail’le İmtihanı” dosyasını hatırlatmakla yetinelim. Size mi düştü Filistin halkının direnişi!

                                                                  /././

Heinrich Böll Vakfı, Gazze’yi Nazi işgali altındaki gettoya benzeten gazetecinin ödülünü geri çekti (soL)

Heinrich Böll Vakfı, Gazze’yi Nazi işgali altındaki bir Doğu Avrupa kasabasına benzeten Yahudi gazeteci Masha Gessen’e verilecek Hannah Arendt Ödülü’nden çekildiğini duyurdu.

Almanya’da Yeşiller Partisi bağlantılı Heinrich Böll Vakfı, Hannah Arendt Siyasi Düşünce Ödülü’nü Rus asıllı ABD’li yahudi gazeteci Masha Gessen’e vereceğini duyurmuştu. Ancak vakıf Gessen’in İsrail’in saldırıları altındaki Gazze’yi Nazi işgali altında bir Doğu Avrupa kasabasına benzettiği makalesi nedeniyle ödülden çekildiğini duyurdu.

Vakfın ödülden çekilmesine gerekçe olarak gösterdiği makale, 9 Aralık’ta New Yorker’da “Holokostun gölgesinde” başlığıyla yayımlandı.

Gessen makalesinde son 17 yıldır Gazze’nin yoksullaştırılmış, duvarlarla çevrilmiş ve aşırı nüfus yoğunluğunun olduğu, sakinlerinin yalnızca küçük bir bölümünün kısa süreli çıkmasına izin verilen bir gettoya dönüştürüldüğünü yazmıştı. 

Gazze’yi “Nazi Almanyası’nca işgal edilen bir Doğu Avrupa ülkesindeki Yahudi gettosu”na benzeten Gessen makalesinde, Gazze'de her on dakikada bir çocuğun öldürüldüğünü, İsrail’in hastaneleri, doğumhaneleri ve ambulansları bombaladığını, her 10 Gazzeliden 8’inin evinden edildiğini anlatıyordu.

Alman-İsrail Derneği Gessen’in bu yazısının ardından ödül töreninin askıya alınması çağrısı yapmıştı. Derneğin Bremen şubesinin yayımladığı açık mektupta Gessen’i ödüllendirmenin “antisemitizme karşı kararlı eylemlerle zıtlık oluşturacağı”belirtiliyordu.

Büyükbabası Naziler tarafından öldürülen bir Yahudi yazar olan Gessen, Moskova doğumlu ve 1980’lerden beri ABD’de yaşıyor. Gessen sözkonusu ödüle “totaliterlik karşıtı” görüşleri ve Rusya’ya yönelik eleştirileri nedeniyle değer bulunmuştu. 

Heinrich Böll Vakfı Bremen Senatosu’yla anlaşarak Hannah Arendt Siyasi Düşünce Ödülü’nden çekildiğini açıkladı.

Die Zeit’ın haberine göre gelecek Cuma günü Bremen’de yapılması planlanan ödül töreni gelecek Cumartesi gününe başka bir programla yapılmak üzere ertelendi. Habere göre Hannah Arendt Ödülü’nü 1994’te başlatan ve ödülün o yıldan beri her yıl sponsorluğunu yapan Heinrich Böll Vakfı bu törene katılmayacak.

İsrail’in Gazze’deki saldırılarına koşulsuz destek veren Alman hükümeti Filistin’le dayanışma ve destek gösterilerine karşı yasakçı politikasını sürdürürken kültür alanında da sergi, ödül iptalleri gibi eylemleriyle Filistinlilerin seslerini susturmaya yönelik adımlar atıyor.

                                                              /././

Almanya’da Filistin'le dayanışan İspanyol akademisyene Yeşiller tacizi (Can Seven-soL/Özel)

                          Berlin Frei Üniversitesi'nde görev yapan İspanyol akademisyen Jaime Martinez

Almanya'da Filistin'le dayanışma paylaşımlarının ardından yoğun bir karalama kampanyasının hedefi olan akademisyen Jaime Martinez'le yaşadıklarını ve Alman devletinin baskı ve sansürünü konuştuk.

Almanya’da yaşayan İspanyol akademisyen Jaime Martinez, sosyal medyada yaptığı Filistin'le dayanışma paylaşımları yüzünden Yeşiller Partili ve CDU’lu vekil ve yöneticilerin hedefi oldu. Bunun üzerine İspanyol Birleşik Sol Partisi (Izquierda Unida) üyesine sahip çıkarken, Yeşiller'i eleştirdi.

Geçen hafta tırmanan İsrail saldırıları ve İsrail ordusunun bir kez daha Filistinli sivilleri hedef alması üzerine Berlin Frei Üniversitesi'nde görev yapan İspanyol akademisyen Jaime Martinez, üyesi olduğu İspanyol sol partisi Izquierda Unida’nın (Birleşik Sol) yaptığı Twitter gönderilerini paylaştı. Bunun yanında Izquierda Unida’nın Avrupa Parlamentosu milletvekili ve Avrupa Parlamentosu’nun Filistin ile ilişkilerden sorumlu delegasyonunun başkanı olan Manu Pineda’nın bir açıklamasını Almancaya çevirip paylaşan Jaime Martinez, önce Yeşiller Partisi'nin yerel temsilcilerinin, daha sonra da Yeşiller Partisi ve CDU milletvekilleri ve yöneticilerinin başını çektiği yoğun bir karalama kampanyasının yanında antisemitizm ve terörizm destekçiliği suçlamalarıyla karşılaştı.

Aynı zamanda Alman Sol Partisi Die Linke’nin Steglitz-Zehlendorf sözcüsü olan Jaime Martinez’e ulaştık ve hem bu süreçte yaşadıklarını hem de Filistin meselesinde Alman devletinin uyguladığı sansür ve baskıyı kendisiyle konuştuk.

Filistin’in, BM kararlarını sürekli ihlal ederek topraklarını işgal eden İsrail’e karşı, ezilen bir halk olarak kendini savunma hakkı olduğunu söylediği için belli bir miktar tepkiyi beklediğini belirten Martinez özellikle terörizm apolojisi suçlamasını beklemediğini söyledi. 

Antisemitizm suçlamasını bekleyebilirdim. Çünkü burada İsrail’e karşı en ufak tepkinizde size antisemitizm suçlaması gelebiliyor. İsrail’i boykotu savunduğunuzda ya da İsrail'in kriminal bir hükümete sahip olduğunu söylediğinizde size hemen antisemitist yaftası yapıştırılıyor. Ancak terörizm savunucusu olarak adlandırılmak bana biraz sınırları aşmak gibi geliyor çünkü bu (ağır) bir suçlama. Eğer bunu gerçekten yaptığımı düşünüyorlarsa konu yargıya taşınmalı” diyen Martinez antisemitizm suçlaması üzerinden işini kaybeden çok sayıda insan olduğunu da hatırlattı. Martinez kendisi de bir kamu kuruluşunda çalıştığı için aslında, gazetecileri ve basını etiketleyerek yapılan bu suçlamalarla işinin de tehlikeye atıldığını sözlerine ekledi.

'Die Linke'den insanlar beni arayıp özür dilemem gerektiğini söylediler'

Kendi partisi Die Linke’den de özür dilemesi yönünde telkinler aldığını fakat bunu reddettiğini açıklayan İspanyol akademisyen, parti içinde yaşadıklarını şöyle anlattı:

Die Linke'den insanlar benimle temasa geçerek neler olup bittiğini sordular ve bana kamuoyuna bir açıklama yapmam ve özür dilemem gerektiğini söylediler. Ben de özür dilemeyeceğimi, isterlerse, bir çatışmada sivil kurbanların olmasının yanlış olduğunu düşündüğümü ve antisemit olmadığımı yazabileceğimi söyledim, ancak yanlış yaptığımı düşünmediğim bir şey için özür dilemeyeceğimi kendilerine ilettim. Die Linke'deki çalışma arkadaşlarıma bu konudaki ideolojik pozisyonumun tüm partiye zarar verdiğini düşünüyorlarsa istifa edebileceğimi ama bu konuda pozisyonumun değişmeyeceğini de belirttim. İstifa etmememe gerek olmadığını söylediler, ben de özür dilemeyeceğimi söyledim ve konu orada kapanmış oldu.”

Alman 'antifaşizm'indeki Siyonist damar

Avrupa’da Filistin dayanışmasının en güçlü olduğu toplumlardan biri olan İspanya’dan Almanya’ya giden birisi olarak Almanya antifaşist hareketinde siyonizmin ağırlığını nasıl karşıladığını sorduğumuz Martinez, bu durum karşısında yaşadığı şaşkınlığı ise şu sözlerle dile getirdi:

Gittiğim ilk Filistin’le dayanışma eylemini hatırlıyorum. Bireysel olarak gitmiştim, orada Alman Komünist Partisi'nin (DKP) bayrakları vardı. Bir grup, bu eyleme karşı bir eylem düzenlemişti ve karşımızda İsrail ve ABD bayraklarının yanında antifaşist bayraklarla yürüyen bir kitle vardı. Benim için akıllara durgunluk verecek bir şeydi”.

Martinez, Anti-Deutsch adı verilen ve ciddi anlamda siyonist olan bir akımın Alman antifaşist hareketinde ve solunda ciddi bir ağırlığı olduğunu ve giderek azalsa da partisi Die Linke içinde de belirli bir ağırlıkları olduğunu sözlerine ekledi.

İstifa etmesini istemeseler de Die Linke’den çalışma arkadaşlarının kendisini sadece kişisel düzeyde desteklediğini, açıktan destek görmediğini belirten Martinez, aynı zamanda partisi Die Linke’nin AFD, Yeşiller, CDU, SPD ve Liberaller ile birlikte FHKC ve Hamas’ın yanında Filistinli mahkumlarla dayanışma örgütü olan Samidoun’u yasaklayan ve İsrail’e kayıtsız şartsız destek veren yasayı mecliste onamasını "kabul edilemez" olarak değerlendirdi. 

Die Linke’nin, İsrail’e destek veren açıklamayı imzalamasını “Gazze’nin suyunun ve elektriğinin kesilmesinin insan haklarına aykırı olduğunu belirten bir açıklama yaptıktan sonra, mecliste hiçbir şerh dahi koymadan, hiç eleştirmeden İsrail’e kayıtsız şartsız destek veren bir açıklamayı imzalamak kabul edilemez” diyerek eleştiren Martinez, kendisine destek için mesaj atan partililerin bu desteği aleni şekilde vermekten çekindiklerini ve bu karalama kampanyasının amacının da tam olarak bu olduğunu söyledi.

Filistin'le ilgili her türlü gösteri ve desteğe yasak

"Almanya’da Filistin'e yönelik her türlü gösteri ve halk desteğine karşı uygulanan baskının düzeyi şok edici" diyen Martinez şu ifadeleri kullandı:

"Sokakta toplanma özgürlüğü gibi temel haklar bile askıya alınıyor. Uluslararası Af Örgütü dahi Alman devletini bu konuda eleştirdi. Sözde anti-semitizm tehlikesi nedeniyle mitingleri henüz yapılmadan ‘önlem olarak’ yasaklıyor olmaları ve bunu özellikle Filistinlilerin en yoğun olarak yaşadığı mahallelerde de yasaklıyor olmalarında ırkçı bir taraf da var. Dahası, böylelikle söz konusu mahalleleri birer barut fıçısına dönüştürüyorlar. Bu yasaklama ve baskıları son derece saldırgan bir şekilde uyguluyorlar. Bence Almanya’ya vurmamız gereken yer burası. Antisemitizm bahanesiyle temel hakları bastırıyorlar ve bunu son derece ırkçı bir şekilde yapıyorlar. Başka bir deyişle, Almanya otoriterliğe ve temel hakların askıya alınmasına geri dönüyor."

KISA KISA GÜNDEM -14 ARALIK 2023 -

 

Para karşılığı kayıt alındığı iddia edilmişti: Rektör hakkında soruşturma başlatıldı (soL)
Yabancı öğrencilerin para karşılığı notları değiştirilerek Pamukkale Üniversitesi'ne kaydedildiği öne sürülmüştü. Rektör hakkında soruşturma başlatıldı.(https://haber.sol.org.tr/haber/para-karsiligi-kayit-alindigi-iddia-edilmisti-rektor-hakkinda-sorusturma-baslatildi-387756)

'Para tanrısı' şiddeti affetti: Ligler hiçbir şey olmamışçasına yeniden başlayacak (soL-Analiz)

Meler'e uygulanan şiddet sonrası henüz sorunun çözümü için hiçbir somut adım atılmış değil. Ancak milyarlık sektörün para tanrıları, çarkların dönmeye devam etmemesini kabul edemedi.(https://haber.sol.org.tr/haber/para-tanrisi-siddeti-affetti-ligler-hicbir-sey-olmamiscasina-yeniden-baslayacak-387728)

Fabrikaya Levi's yetkilileri geldi, jandarma Özak işçilerine saldırdı: 20 gözaltı (soL)

Direnişteki Özak Tekstil işçilerine bu sabah barikat OSB girişinde kuruldu. Almanya'dan Levi's yetkililerinin fabrikada görüşme yaptığı sırada işçilere saldıran jandarma 20 kişiyi gözaltına alındı.(https://haber.sol.org.tr/haber/fabrikaya-levis-yetkilileri-geldi-jandarma-ozak-iscilerine-saldirdi-20-gozalti-387724)

Zabıtanın tezgahını kaldırmak istediği seyyar satıcı kendini yaktı (soL)

Tokat'ta seyyar satıcı Hakan Yıldırım, zabıtanın tezgahını kaldırmak istemesi nedeniyle kendini yaktı. Yıldırım hastaneye kaldırılırken olayla ilgili soruşturma başlatıldı.(https://haber.sol.org.tr/haber/zabitanin-tezgahini-kaldirmak-istedigi-seyyar-satici-kendini-yakti-387721)

Bankada parası olanlar dikkat! Mevduat hesaplarıyla ilgili yeni karar (Cumhuriyet)

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun (TMSF)  söz konusu kararı, Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında yayımlandı. Buna göre, 400 bin lira olan sigortaya tabi mevduat ve katılım fonu tutarı, 2024'ten itibaren geçerli olmak üzere 650 bin liraya yükseltildi.Söz konusu karar, Sigortaya Tabi Mevduat ve Katılım Fonları ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunca Tahsil Olunacak Primlere Dair Yönetmelik'in 4. maddesi ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu uyarınca ve 32380 sayılı Resmi Gazete 'de ilan edilen yeniden değerlendirme oranına dikkat edilerek alındı.

Resmi Gazete'de yayımlandı.... Zorunlu trafik sigortası için yeni karar! Zorunlu trafik sigortasında azami prim artış oranı belli oldu (Cumhuriyet)

Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu (SEDDK), zorunlu trafik sigortasında azami prim tutarı artırım oranının 2024 yılı başından itibaren yüzde 2'den yüzde 5'e çıkarıldığını duyurdu. Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında yer alan karayolları motorlu araçlar zorunlu mali sorumluluk sigortasında tarife uygulama esasları hakkında yönetmeliğin geçici 11. maddesinde yapılan değişikliğe göre, bu oran, her ay bir önceki ayın azami prim tutarları üzerinden 2024 yılı Ocak, Şubat, Mart, Nisan ayları için aylık yüzde 5, 2024 yılı Mayıs ayından itibaren hasar maliyet endeksine göre her ay bir önceki ayın azami prim tutarları üzerinden artırılarak hesaplanacak.  (HASAR MALİYET ENDEKSİ HESAPLAMASINDA YENİ DÜZEN) Yönetmelik değişikliğiyle ayrıca, zorunlu trafik sigortasında hasar maliyet endeksi hesaplamasında da düzenlemeye gidildi. Buna göre, hasar maliyet endeksi hesaplamasında; yüzde 45 ağırlık ile asgari ücret artış oranı, yüzde 30 ağırlık ile TÜİK tarafından açıklanan harcama endeksi - kişisel ulaştırma araçlarının yedek parça ve aksesuarları fiyat artış oranı, yüzde 15 ağırlık ile TÜİK tarafından açıklanan harcama endeksi - motorlu araçlar fiyat artış oranı ve yüzde 10 ağırlık ile TÜİK tarafından açıklanan harcama endeksi - kişisel ulaştırma araçlarının bakım ve onarımı fiyat artış oranı dikkate alınacak.  SEDDK, hasar maliyet endeksi üzerinde izleme ve düzeltme faktörü belirlemeye, hasar frekansı, hasar maliyetleri ve diğer hususları göz önünde bulundurarak 2024 yılı Ocak, Şubat, Mart, Nisan ayları için belirlenen artış oranı ile 2024 yılı Mayıs ayından itibaren endeks ile belirlenecek oranı sıfıra kadar indirmeye veya 2 katına kadar artırarak uygulamaya yetkili olacak.  Yönetmelikle, otomobil, minibüs ve otobüslerde kaza başına asgari sigorta teminat ve bu tutara eklenecek teminat tutarları da yeniden belirlendi.

Konyaaltı'nda kalan son sahil de ticarileşecek! + Milli parka 5 yıldızlı otel inşası Çevre Bakanı’na soruldu: 'Bilerek mi göz yumuluyor’ (Yusuf Yavuz-soL)

 

Konyaaltı'nda kalan son sahil de ticarileşecek! 

Antalya’da yerel seçime kısa süre kala ihale bedelinin iki katına uygulamaya konulan 950 metrelik sahil projesi için harcanacak para, Gündoğmuş ilçesinin bir yıllık bütçesinin iki katına yakın…

Antalya Büyükşehir Belediyesi, önceki başkan AKP’li Menderes Türel döneminde hazırlanan Konyaaltı sahili projesinin devamı olan Boğaçayı-Liman arasındaki kesimi de ticarileştirecek projenin inşasına başladı. Yaklaşık 950 metrelik sahilde 60 bin metrekarelik alanı kapsayan proje kapsamında, 5 ayrı büfe, büfe önü kullanım alanları ile şemsiye-şezlong alanları oluşturulacak. 202 milyonun üzerindeki maliyetiyle dikkati çeken proje ile binlerce metrekare beton kullanılacak, ortalama 3 futbol sahası büyüklüğündeki 23 bin metrekarelik alanda ise rulo çim uygulaması yapılacak. Meksika ve Brezilya kökenli palmiyelerden, Avustralya kauçuğuna 60 tür bitki ile peyzaj uygulaması yapılacak. Yerel seçime kısa süre kala ihale bedelinin iki katına uygulamaya konulan 950 metrelik sahil proje için harcanacak para, Elmalı ilçesinin bir yıllık bütçesine yakın, Gündoğmuş ilçesinin bir yıllık bütçesinin ise yaklaşık iki katı.

AKP’li Türel sahili Hülya Koçyiğit'in damadına kiraya vermişti

Konyaaltı Sahilinde AKP’li Menderes Türel döneminde yapımı tamamlanan sahil projesi, 2018 yılında ünlü oyuncu Hülya Koçyiğit’in damadı Ender Alkoçlar’ın da ortak olduğu şirkete kiralandı. Antalya Arkeoloji Müzesinin önünden başlayan varyant ile Boğaçayı arasındaki kesimi kapsayan proje kapsamında yaklaşık 7 kilometrelik sahil 28 yıllığına kiraya verilmişti.

CHP’li Muhittin Böcek: Belediye bu proje ile zarara uğratıldı

Tartışmalı ihalenin ardından Mart 2019’da başkanlık koltuğunu devralan CHP’li Muhittin Böcek, kent halkının önemli kesiminde tepki çeken projeyle ilgili Ocak 2020’de yaptığı açıklamada, “Belediye tarafından bugüne kadar bu Konyaaltı Sahili projesine 254 milyon 289 bin 127 lira para harcandı. Belediye bu proje ile zarara uğratıldı” ifadelerini kullanmıştı.

Sahilin ticarileştirilmesinde partiler üstü işleyiş devam etti

Ancak Konyaaltı sahilinin Boğaçayı ile Liman arasındaki yaklaşık 950 metrelik kesim geçtiğimiz CHP’li Muhittin Böcek yönetimince Mayıs ayında ihaleye çıkarılmıştı. Yaklaşık 7 ay önce 89 milyon yatırım bedeliyle ihaleye çıkarılan ancak daha sonra iptal edilen proje, Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamaya göre 202 milyon sözleşme bedeliyle ihale edildi.

Büyükşehirden 'çevreci yaşam alanı' açıklaması

Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin “Boğaçayı-Liman arasına çevreci yaşam alanı” başlığıyla duyurduğu proje hakkında şu ifadelere yer verildi:

“202 milyon 339 bin TL sözleşme bedeliyle hayata geçecek ‘Konyaaltı Sahili Boğaçayı Köprüsü-Liman Kavşağı Arası Çevre Düzenlemesi’nde çalışmalar başladı. Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek, Konyaaltı Sahili’nde Boğaçayı Köprüsü ile Liman arasında kalan bölümü yeni bir yaşam alanına ve çağdaş bir görünüme kavuşturmak için kolları sıvadı. Büyükşehir Belediyesi bu kapsamlı proje ile Konyaaltı Sahili'ni sadece estetik olarak değil, aynı zamanda işlevsel ve çevreci bir yaşam alanına dönüştürmeyi hedefliyor.

Tasarımında ‘Konyaaltı Sahili Düzenlemesi’ ile uyumlu bir dil kullanılan proje, ışıl ışıl aydınlatma elemanlarıyla gece ve gündüz bölgeye estetik bir görünüm kazandırılacak. Projede ayrıca çocuk oyun alanları, mini oyun parkları, spor sahaları ve spor aletleri gibi birçok sosyal yaşam alanını içeriyor. Yapılan çalışmalarla ailelerin ve sporseverlerin keyifli vakit geçirebileceği bir ortam sunulması hedefleniyor. Sahil boyunca Kıyı Kanunu'na uygun olarak belirlenmiş 5 adet büfe, kullanıcılarının ihtiyacına cevap verecek sayıda wc-duş düzenlemeleri, bisiklet yolu, yaya yolları park alanlarıyla ‘Konyaaltı Liman Sahili Çevre Düzenleme Projesi’, bölgenin sosyal yaşamını ve değerini artıracak.” 

Sahilde 23 bin metrekarelik rulo çim uygulanacak

Projeyle ilgili ihale sözleşmesinde yer verilen bilgilere göre sahilde binlerce metrekare beton kullanılacak, ortalama 3 futbol sahası büyüklüğündeki 23 bin metrekarelik alanda ise rulo çim uygulaması yapılacak. Meksika ve Brezilya kökenli palmiyelerden, Avustralya kauçuğuna 60 tür bitki ile peyzaj uygulaması yapılacak.

Konyaaltı Sahili'nde kıyı işgalleri bir türlü önlenemiyor

Önceki Başkan Menderes Türel döneminde bir yarışma açılarak hazırlanan proje, kent halkına katılımcılık örneği olarak sunulmuştu. Yarışmayla seçilen proje planında, Varyant bölgesindeki falezlere yaslanan bir su müzesi yapılması onaylanmıştı. Ancak su müzesi hayata geçirilmedi. Bu örnekte de olduğu gibi, sahil projesi ticari işletmelerin ağırlıklı olduğu, kamu alanlarının da giderek daha çok işgal edildiği bir uygulama alanına dönüştü. Antalya Kent Konseyi’nin hazırladığı raporun yanı sıra Sayıştay da 2022 yılı raporunda Konyaaltı Sahil projesi kapsamındaki işletmelerin kıyı işgallerine yer verdi.

İki şube müdürlüğü yetmedi, denetleme kurulu oluşturuldu

Büyükşehir Belediyesi bünyesindeki Çevre Koruma ve Kontrol Daire Başkanlığı’na bağlı Deniz ve Kıyı Yönetimi Şube Müdürlüğü ile Park ve Bahçeler Daire Başkanlığına bağlı Kıyı Yapıları Şube Müdürlüğü’nün sorumluluk alanında bulunan Konyaaltı Sahili’ndeki işgallerin önüne bir türlü geçilemedi. İki şube müdürlüğünün onca personel ile çözemediği sorunların önüne geçilebilmesi için ayrıca Başkan Danışmanı Lokman Atasoy’un girişimiyle bir de ‘Konyaaltı Sahili Alan Yönetimi Denetleme Kurulu’ oluşturuldu. Kurul’un 4 Aralık’ta yaptığı sezon sonu toplantısında, Konyaaltı sahilinde 300’ün üzerinde personelin görev yaptığı, sahilden günde 50 ton civarında çöp toplandığı belirtildi.

Proje maliyeti Gündoğmuş'un bir yıllık bütçesinin iki katı

İşletmelerin işgali altındaki 7 kilometrelik sahilden günde 50 ton civarında çöp toplanıyor olması ürkütücü bir tabloyu ortaya koyuyor. Sahilin Liman bölgesindeki son kesiminin de benzer şekilde düzenlenmesiyle Antalya’da halkın sahillerden kamucu bir yaklaşımla yararlanabildiği alanlar iyice daralmış olacak. Seçim atmosferine girildiği, kış sezonu dalgaların sahili dövdüğü bu dönemde, Mayıs ayındaki proje bedelinin iki katından fazla bir bütçeyle 202 milyonluk sahil düzenlemesi ihalesine çıkmak, Büyükşehir Belediyesi’nin kentin önceliklerinin belirlenmesinden çok yeni ticari rant alanları yaratmaya yönelik uygulamalara imza attığını ortaya koyuyor. Yalnızca 950 metrelik sahil düzenlemesine harcanacak bütçe, neredeyse Antalya’nın Elmalı ilçesinin 2024 yılı için ayrılan bütçesine eşit, Gündoğmuş ilçesinin bütçesinin ise yaklaşık iki katı oranda. Elmalı’nın 2024 bütçesi 213 milyon TL olarak belirlenirken, Gündoğmuş ilçesinin bütçesi de 110 milyon TL olarak açıklanmıştı.

                                                             /././

Milli parka 5 yıldızlı otel inşası Çevre Bakanı’na soruldu: 'Bilerek mi göz yumuluyor’ 

AKP MKYK Üyesi Güral’ın Antalya Kemer’de bir kısmı milli park arazisi olan sahilde inşa etmek istediği 5 yıldızlı otel projesi TBMM’ne taşındı.

AKP MKYK Üyesi Erkan Güral’ın şirketi tarafından Antalya Kemer’de yapılmak istenen yeni otel projesinin bir kısmı Beydağları Sahil Milli Parkı sınırları içerisinde yer alıyor. Konuyla ilgili haberimizin ardından TBMM Başkanlığı’na yazılı bir soru önergesi veren CHP Antalya Milletvekili Aliye Coşar,  ÇED süreci başlayan otel projesiyle ilgili Bakan Özhaseki’ye “Elli yılda Milli Parkların yarıdan fazlası rant uğruna yağmalanmış durumda ve bu yağma günümüzde de hala devam etmektedir. Bu yağmaya daha ne kadar göz yumacaksınız?” diye sordu.

Antalya’nın Kemer ilçesine bağlı Göynük Mahallesi sahilinde toplam 77 bin metrekarelik arazide AKP MKYK Üyesi olan Erkan Güral’ın yönetim kurulu başkanlığını yaptığı NG Kütahya Seramik Porselen Tur. A.Ş tarafından inşa edilmesi planlanan ve 41 havuzlu villayı da içeren 636 yatak kapasiteli 5 yıldızlı otel projesi Meclise taşındı.

Kültür ve Turizm Bakanlığı araziyi 2022'de tahsis etti

CHP Antalya Milletvekili Av. Aliye Coşar, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki tarafından yanıtlanması istemiyle TBMM Başkanlığı’na soru önergesi verdi. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 2022/1 kapsamında tahsisi yapılan kamu taşınmazları arasında bulunan Göynük’teki arazi için bir yıl süreli ön izin verildiğini belirten Coşar, önergesinde şunları kaydetti:

Otel yapılmak istenen sahilin bir kısmı milli park içerisinde

“Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın 24 Kasım 2023 tarihinde ÇED sürecinin başladığını duyurduğu Göynük sahilindeki yeni bir otel projesi için seçilen arazinin bir kısmı hazineye ait orman arazisi, bir kısmı günübirlik alan, 1021,69 metrekarelik kısmı ise Beydağları Sahil Milli Parkı sınırları içerisinde kalmaktadır. Daha ayrıntılı belirtmek gerekirse, otel projesi için seçilen alan, 106 ada 15 parsel (eski 1761 parsel), kısmen 106 ada 8, 20, 21 (orman) ve 9 parsellerden oluşmaktadır. Otel projesi için seçilen toplam ÇED alanı 77448,33 metrekare olduğu belirtilirken, 106 ada 15 parselin hazine arazisi, Çevre Düzeni Planında ‘Günübirlik Kullanım Alanı’ olarak ayrılan 20, 21 ve 21 nolu parsellerin ise orman arazisi olduğu anlaşılmaktadır.”

Elli yılda yarısı yağmalanan milli park

1993 yılından bu yana yürürlükte olan ÇED Yönetmeliğinin birçok kez değişikliğe uğratılarak çevreyi ve doğayı korumaktan çok, çevre üzerinde baskı ve tahribatı kaçınılmaz olan projeler için aşılması gereken bir prosedür ve yol gösterici haline geldiğini savunan CHP Antalya Milletvekili Aliye Coşar,  “Otel inşa edilmesi planlanan 21 nolu parselin 1021,69 metrekarelik kısmının da Beydağları Sahil Milli Parkı sınırları içerisinde kaldığı açıkça görülmektedir. Türkiye’nin önemli milli parklarından biri olan Antalya’daki Beydağları Sahil Milli Parkı, 1972 yılında 69 bin 800 hektarlık bir alanı kapsıyordu. Aradan geçen süre içinde yarıdan fazlası turizm ve yapılaşmaya açılan milli parkın bugünkü yüzölçümü 31 bin 165 hektara kadar gerilemiş durumdadır. Elli yılda Milli Parkların yarıdan fazlası rant uğruna yağmalanmış durumda ve bu yağmanın büyük bir bölümü de son 20 yılda AKP iktidarında gerçekleşti. Bu yağma ve talan günümüzde de son hızla hala devam etmektedir. Yangından zarar gören ormanlarımızı bile imara açtılar. Sahillerimiz, ormanlarımız, doğamız, günübirlik alanlarımız rant uğruna peşkeş çekilmektedir” görüşünü savundu.

Bakan Özhaseki'ye 'Bilerek mi göz yumuluyor' sorusu

Antalya’daki Beydağları Sahil Milli Parkı’nın 50 yılda yarısının rant uğruna yağmalandığına işaret eden Coşar, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki’ye “Bu yağmaya daha ne kadar göz yumacaksınız? Buna bilerek mi göz yumulmaktadır?” sorularını yöneltti.

ÇED süreci tahribata neden olan projeler için gösterici oldu

Yüzde 99’luk kısmı orman alanı olan milli parkın turizm uğruna kırpılmasının önüne neden bir türlü geçilemediğini soran Coşar, şu sorulara yanıt istedi: “1993 yılından bu yana yürürlükte olan ÇED Yönetmeliği birçok kez değişikliğe uğratılarak çevreyi ve doğayı korumaktan çok, çevre üzerinde baskı ve tahribatı kaçınılmaz olan projeler için aşılması gereken bir prosedür ve yol gösterici haline gelmiştir. 1993 yılından bu yana bakanlığınızın yürüttüğü ÇED süreçlerinde verilen ÇED kararlarının istatistiki dağılımı nedir? Ulusal mevzuatımız ve ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle korunması taahhüt edilen korunan alanlarımızın betonlaşmasına izin veren ÇED kararlarının korumacı bir anlayışla işletilmesini düşünüyor musunuz? Antalya halkının denizle buluşabileceği günübirlik alanın halkın elinden alınarak özel bir ticari işletmeye tahsis edilmesi konusunda Bakanlığınızın bir yaptırımı olacak mıdır?”

(Yusuf Yavuz-soL)




Ödemeler dengesinde işler yoluna girdi mi? - Mustafa Durmuş / T24

 

Ülke ekonomisinin cari açıkla büyüyebilmesi için sırasıyla; büyük çapta doğrudan yabancı sermaye yatırımlarına, portföy yatırımlarına ve yabancı bankalardan sağlanacak kredilere ihtiyaç var.

Her ne kadar Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, "Büyümede dengelenmeye yönelik politikalarımızla cari denge ekim ayında da fazla verdi, yıllık açık mayısa göre 9,6 milyar dolar azaldı. Cari dengedeki düşüş ve ülkemize yönelik artan uluslararası yatırımcı ilgisi sayesinde rezervlerimiz 140 milyar dolar ile tarihi yüksek seviyesine ulaştı" (1) dese de, ekim ayı ödemeler dengesi verileri Türkiye ekonomisinin yüksek cari açık sorunu biçiminde kendini gösteren yapısal sorunlarının devam ettiğini gösteriyor.

Ayrıca bu açığın finansman biçimi ve yabancı kaynak temin etme konusundaki sıkıntılar önümüzdeki yıl ekonominin daralacağına işaret ediyor.

Cari açık ülke ekonomisinin büyüme motoru

Cari açık denildiğinde, kabaca, bir ülkenin ithalatının ihracatından çok daha fazla olması, buna karşılık turizm gelirleri gibi gelirlerinin de bu açığı kapatmaya yetmemesi yüzünden ortaya çıkan bir dış açık kast edilir.

Bu yıl ocak-ekim dönemini kapsayan 10 ayda, geçen yılın aynı dönemine göre, cari açık sadece 1,7 milyar dolarlık bir artış gösterdi (yüzde 4'lük artış). Keza bu 10 ayın 3 ayında cari denge fazla verildi. (2)

Cari açığın büyümesindeki bu yavaşlama ve eylül ve ekim aylarında üst üste bu açığın fazlaya dönüşmesi iyi bir şey gibi görünse de, peşin konuşmamakta fayda var. Zira bu açığın finansman biçimi derinde yatan bazı sorunları yansıttığı gibi,  önümüzdeki bir-iki yıl ekonomik büyüme açısından pek iyimser ip uçları da vermiyor.

Yabancı kaynak girişi azaldı

Öncelikle, aşağıda tarafımızca hazırlanan özet tablodan da görülebileceği gibi, doğrudan yabancı sermaye girişleri yüzde 31 oranında azaldı. Dahası ekonomiyi döndüren ve "sıcak para" olarak da anılan portföy yatırımları yüzde 68 azaldı. Hisse senedi piyasasından (BİST) net çıkışlar (azalarak da olsa) devam etti. Yani yabancıların borsadan çıkışı sürdü.

Faiz artırımının etkileri

Buna karşılık bu süreçte yabancılar, yüzde 8,5'ten bugün itibarıyla yüzde 40'a kadar çıkan MB politika faizinden faydalanmak için borç senedi/DİBS  (faiz) piyasasına yöneldiler.

Öyle ki haziran ayına kadar net çıkışların olduğu bu piyasaya hazirandan itibaren, giderek artan biçimde, girişler oldu. Yani bu piyasadan geçen yıl ve bu yılın mayıs ayı dâhil çıkışlar söz konusu iken, bu yıl 4 milyar doların üzerinde bir giriş var.

En büyük fonlayıcı devlet

Cari açığı fonlayan en büyük iki kalemden biri, yaklaşık 15 milyar dolar ile kamu bankaları dâhil, bankaların aldığı dış krediler (bu yıl yüzde 2'lik küçük bir artış olsa da).

Ancak buradaki asıl husus fonlamayı asıl olarak devletin üstlenmesi. Öyle ki TCMB'nin swap/takas yoluyla diğer merkez bankalarından borçlanması 13,6 milyar doları buldu. Yani geçen yıla göre TCMB borçlanması yüzde 84 arttı. Geçen yıla damgasını vuran Net Hata ve Noksan Kalemi ise tersine döndü ve bu kalemden 8 milyar doların üzerinde çıkış oldu.

İşte Bakan Şimşek'in, brüt rezervlerin 140 milyar doları bulduğuna yönelik yaptığı vurgusunun ardındaki asıl gerçek tam da bu. Özetle, döviz rezervleri ihracat artışları gibi döviz kazandırıcı doğal yollarla değil, bankaların yurt dışından sağladığı kredilerle ve yine TCMB'nin dışarıdan döviz borçlanmasıyla arttı. Bu, kendimize ait olmayan (borç para niteliğinde) döviz rezervlerimizin olduğu anlamına geliyor.

Nitekim bu durum TCMB'nin Uluslararası Rezervler ve Döviz Likiditesi Gelişmeleri (Aralık) raporunda da belirtiliyor. Buna göre 1 Aralık itibarıyla,  toplam resmi rezervler 140,1 milyar dolara yükseldi. Ancak bunun 85,6 milyar dolarlık kısmı döviz varlıklarından oluşurken, bunun da 70,3 milyar dolarlık kısmı merkezi yurt dışında bulunan yabancı bankalar, BIS, IMF ve 11,9 milyar dolarlık kısmı ise merkezi Türkiye'de bulunan bankalarla yapılan swaplardan/takaslardan oluşuyor. (3)

Ödemeler Dengesi (2022-2023 Ocak-Ekim)
                                                                        
(Kaynak: TCMB)

Bu veriler, politika faizindeki artışların sermaye girişlerini artırsa da yeterince yabancı kaynak girişi sağlayamadığını gösteriyor. Bunda enflasyonun hâlâ çok yüksek olması yüzünden cari reel faizlerin negatif olmasının etkisi var kuşkusuz. Nitekim bu yüzden, politika faizinin bu ay da 250-500 puan arasında artırılarak yeni yılda da faiz artışlarının sürdürülmesi bekleniyor.

Gri Liste önemli mi?

Ayrıca ülkede anayasanın fiilen rafa kaldırılması, hukukun üstünlüğünden söz edilememesi, özel mülkiyet haklarının ihlaline yönelik düzenlemeler gibi piyasa ekonomisinin kuralları ile ters düşen uygulamaların yanı sıra, ülkenin kara para ile mücadele açısından hala Gri Listede yer alıyor olması yabancı sermaye girişlerini caydırıyor. Bu faktörler özellikle de doğrudan yabancı sermaye yatırımlarındaki sert düşüşte ve borsadan çıkışta kendini gösteriyor. 

Gri Liste konusunu biraz açmakta yarar var. 1989'da G-7 ülkeleri tarafından kurulan Mali Eylem Görev Gücü (FATF), küresel mali sistemi kara para aklama ve terörizmin finansmanına karşı korumak için politikalar geliştiren ve teşvik eden hükümetler arası bir organ olarak işlemeye başladı.

Bu çerçevede devletlerin kara para aklama ve terörizmin finansmanı sorunlarıyla yasal ve düzenleyici eylemler yoluyla nasıl mücadele etmesi gerektiğine dair 40 tavsiye kararı yayınlandı. 2000 yılından bu yana da kurum, periyodik olarak, stratejik AML/CFT eksiklikleri olduğuna karar verdiği ülke ve yetki alanlarının listesini yayımlıyor.

Bir başka anlatımla, FATF'nin Gri Listesi, kara para aklama ve terörizmin finansmanını önleme politikalarında stratejik eksiklikleri olan ülkeleri kamuya açık bir şekilde tanımlıyor, listeliyor. Bu tür eksikliklere sahip ülkelerin listesi Gri Liste olarak anılıyor.

Gri Liste yabancı sermaye girişlerini olumsuz etkiliyor

Gri Liste'ye alınmanın bir ülkeye olan sermaye akışını ne kadar etkilediği hususu ise politika yapıcıların, yatırımcıların ve ayrıca (ülke gözetimi, kapasite geliştirme çabalarının önceliklendirilmesi ve Fon destekli programlara yönelik talep tahminleri ve geri ödeme kapasitesi tahminleri ile ilgili olarak), IMF'nin de ilgi alanına giriyor.

Bu çerçevede bir IMF araştırmasının bulgularından söz etmek gerekiyor. Bu çalışma (4), çıkarımsal bir makine öğrenimi tekniği kullanarak sermaye girişi etkisinin büyüklüğünü tahmin ediyor ve sonuçta Gri Listenin sermaye girişlerinde büyük ve istatistiksel olarak anlamlı bir azalmaya yol açtığını ortaya koyuyor.

Buna göre, bir ülke Gri Liste'ye alındığında, ülkeye olan sermaye girişleri GSYH'nin ortalama yüzde 7,6'sı oranında azalıyor. Bu etki doğrudan yabancı sermaye yatırımlarında ortalama olarak GSYH'nin yüzde -3,0'ü ve portföy yatırımlarında ortalama olarak GSYH'nin yüzde -2,9'u oranında ve diğer yatırım girişleri üzerinde ortalama olarak GSYH'nin yüzde -3,6'sı oranında azaltma biçiminde görülüyor. Keza Gri Listedeki bir ülkeye fon akışlarda ani bir sermaye kaybı dış rezerv kaybına yol açabiliyor ve bu durum kırılgan ülkeler için ödemeler dengesi krizi ve bir IMF programı talebi anlamına gelebiliyor. (5)

Bakan Şimşek'in Türkiye'nin Gri Liste'den çıkartılması yönündeki temennisi ise, kara paranın yaygınlığı ve ülke ekonomisinin ve siyasetinin işleyişi üzerindeki etkisi ve bununla mücadele etmeyi benimsemeyen bir siyasal kültürün varlığı dikkate alındığında, yerine kolayca getirilemeyecek bir temenni gibi görünüyor.

Bu da ülkenin uluslararası finans piyasalarından sağlayamadığı finansmanı, ciddi tavizler karşılığında yasal ya da etik olmayan başka yollardan ya da Körfez ülkeleri gibi ülkelerden sağlamaya yönelmesine neden oluyor. Bu durum, ülkede yolsuzluk, kara para aklama, rüşvet, siyasetin etik olmayan yollardan finansmanı ve burjuva hukukunun dahi çiğnenmesi başta olmak üzere ciddi sosyal sorunlara yol açıyor.

2024 yılı ekonomik yavaşlama yılı olacak

Türkiye ekonomisinin AKP iktidarları döneminin büyük bir bölümünde cari açık ile göreli olarak yüksek bir oranda büyüyen bir ekonomi olduğu biliniyor. Böyle bir ekonomik büyüme stratejisi, kâr ve rantı her şeyin üstünde tutan AKP iktidarlarının bilinçli tercihi oldu. Ancak özellikle de 2018 yılından bu yana bu strateji zora girdi. Nitekim bu tespiti IMF de, 2021 yılındaki Türkiye raporunda şu ifadelerle yapıyor:

"Covid-19 salgınına kadar geçen yıllarda, Türkiye'deki ekonomik büyüme dış kaynaklı talep teşvikleriyle yönlendirildi. 2000'li yılların başında, geniş tabanlı makroekonomik ve yapısal reformlar, ülkenin gelişmiş ekonomilerle gelir yakınsamasını destekledi. Ancak reformlar azaldıkça verimlilik yavaşladı ve büyüme giderek dış kaynaklı kredi ve talep teşviklerine bağımlı hale geldi. Bu büyüme modeli dış ve iç dengesizlikleri artırarak ekonomiyi salgına karşı savunmasız bıraktı. Ağırlıklı olarak borçla finanse edilen büyük cari işlemler açıkları, net uluslararası yatırım pozisyonunun zayıflamasına, kur uyumsuzluklarına ve dış finansman ihtiyacının artmasına yol açtı. Düşük ve genellikle negatif reel politika faizleri, hızlı kredi büyümesi ve sürekli yüksek enflasyon, para politikasının kredibilitesini zayıflattı ve liraya olan güveni aşındırarak mevduat dolarizasyonu körükledi. Lira üzerindeki baskıyı durdurmak amacıyla yapılan yoğun döviz satışları yüksek düzeyde rezerv kayıplarına yol açtı. Bu gelişmelerin banka ve finansal olmayan şirket bilançoları üzerinde olumsuz etkileri oldu. Buna bağlı olarak, kamu sektörü hariç tüm sektörler için kırılganlık göstergeleri küresel finansal krizin zirvelerine yaklaştı ve diğer gelişmekte olan piyasalara kıyasla kötüleşti". (6)

Sonuç olarak

Cari açık formülünü hatırlatarak bitirelim: (X-M) ≡ (FDI + PF + BL) ≡ (S-I) – (G-T).

Yani sırasıyla; Cari açık ≡ (Doğrudan yabancı sermaye yatırımları + Portföy yatırımları + Banka kredileri ) ≡ (Özel sektör yatırım-tasarruf açığı /borçları - Kamu sektörü açığı/borçları).

Özetle, bu denklem cari açığın temelde, ülke ekonomisindeki tasarruf açığının (S-I) bir sonucu olduğunu ve ekonominin, bu açığın finansmanı anlamında, üç tür yabancı sermaye akımına bağımlı olduğunu gösteriyor.

Yani ülke ekonomisinin cari açıkla büyüyebilmesi için sırasıyla; büyük çapta doğrudan yabancı sermaye yatırımlarına, portföy yatırımlarına ve yabancı bankalardan sağlanacak kredilere (dış kredi) ihtiyaç var. Ülke, yatırımlarını gerçekleştirebilmek için dışarıdan kaynak bulmak zorunda. Ülkenin bu talebi uluslararası sermaye hareketlerinin (kâr oranlarını yükseltmek gibi) hedefleriyle uyumlu olsa da, öznel koşulları yeterince yabancı kaynak sağlamasını zorlaştırıyor.

Ayrıca yabancı kaynak temini sadece cari açığı fonlamak için değil, aynı zamanda 211 milyar doları bulan kısa vadeli borç ve faiz geri ödemelerini yapabilmek için de gerekiyor. (7)

Yeterince yabancı kaynak temin edilemediğinde (kısa vadede yerli tasarrufları artırmak mümkün olmadığından), ithalatı ve yatırımları azaltmak, ayrıca ihracatı teşvik etmek için iç talebi de düşürmek lazım.

Bugün aslında iktidar bloku, her ne kadar yabancı kaynak arayışını her yerde sürdürse de, bunun önünde ekonomik olduğu kadar, politik engellerin de olduğunu bildiğinden, asıl olarak B planını hayata geçiriyor.

Yani "enflasyonla mücadele" adı altında iktidarın uygulamakta olduğu sıkı para ve maliye politikalarının, emek karşıtı ücret ve gelir politikalarının ve işçi haklarına karşı sert tutumunun asıl nedeni; önümüzdeki yıl (özellikle de yerel yönetim seçimlerinden sonra) ortaya çıkacak ekonomik yavaşlama, bunun beraberinde getireceği iflaslar, işsizlik artışı ve yoksullaşmanın daha da derinleşmesi ile halkın satın alma gücünü iyice düşürüp, yani iç pazarı baskılayarak, ihracata yönelmek biçimindeki stratejisidir.

Kısaca, iktidar bloku ekonomik krizden çıkışı ucuz emek sömürüsüne dayalı ihracatta arıyor. Bu yüzden de iç talebi bastırmak için reel ücretleri ve diğer emek gelirlerini düşük tutuyor.  Bu denli yüksek enflasyona rağmen asgari ücretin yılda sadece bir kez artırılacağı konusundaki kararlılığı bu stratejinin bir sonucudur.

Ancak bu bir çözüm olmadığı gibi, yeni bir strateji de değil. 1980'li yıllarda ülkede krize giren ithal ikameci (iç talebe dayalı) büyüme stratejisi 12 Eylül askeri darbesi ile desteklenen Özalcı neo-liberal ihracata dönük büyüme stratejisine geçiş ile aşılabilmişti. Ama bundan 40 yıl sonra bugün ekonominin geldiği durum ortada. Ekonomi en az o yıllar kadar ciddi bir kriz içinde.

Özetle, ülkenin en temel ihracat pazarı olan Avrupa pazarının daralma içinde olduğu, Orta Doğudaki jeopolitik risklerin arttığı bir dönemde dış pazarı, hele de rekabet gücü yüksek olmayan ürünlerle, zorlamak ekonomiyi krizden çıkartmaya yetmeyecektir.

Mustafa Durmuş / T24


Dipnotlar

(1) https://twitter.com/memetsimsek (11 Aralık 2023).

(2) https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/tr/tcmb+tr/main+menu/istatistikler/odemeler+dengesi+ve+ilgili+istatistikler (13 Aralık 2023).

(3) https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/tr/tcmb+tr/main+menu/istatistikler/odemeler+dengesi+ve+ilgili+istatistikler/uluslararasi+rezervler+ve+doviz+likiditesi (1 Aralık 2023).

(4) Mizuho Kida and Simon Paetzold, The Impact of Gray-Listing on Capital Flows: An Analysis Using Machine Learning, IMF Working Paper WP/21/153 (May2021).

(5) Agç, s. 18-19.

(6) IMF Republic of Türkiye 2021 Article IV Consultation- press release and staff report, June 2021.

(7) https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/TR/TCMB+TR/Main+Menu/Istatistikler/Odemeler+Dengesi+ve+Ilgili+Istatistikler/Kisa+Vadeli+Dis+Borc+Istatistikleri ( 12 Aralık 2023).