Dünyanın egemenlerinin bir buluşması daha artık ölçüsü kaçan küresel adaletsizliklerin üstü örtülemeyecek kadar aşikar hale geldiğini gösterdi. Bu haksızlıkların, eşitsizliklerin, adaletsizliklerin bırakın giderilmek, biraz törpülenmesi dahi zenginlerin himmetiyle değil, “dünyanın lanetlilerini” gazaba gelip, haklarını mücadeleyle almaları mümkün.
Küresel elitlerin genel kurulu sayılabilecek Davos buluşmalarının bu yıl 50’ncisi gerçekleşti. Özellikle Berlin Duvarı’nın yıkılması, “tarihin sonunun” ilanıyla birlikte zamanın ruhuna “kapitalizmin zaferi” ön kabulü egemen olmuştu. Küreselleşme marifetiyle “piyasa toplumunun” tüm yeryüzüne yayılmasıyla herkesin kovası dolacak; tüm çalışkan, girişimci, risk almaya eğilimli insanların yüzü gülecekti…
Gelgelelim özellikle Küresel Finansal Kriz’den sonra ortalama yurttaşın yaşam standardının düşmesi, borçluluk sorununun iyice derinleşmesi, gelir ve servet dağılımı uçurumlarının belirginleşmesiyle İsviçre Alpleri’nden yükselen neşeli, coşkulu melodi kayboldu. Her yıl insanlığı bekleyen tehlikeler, riskler, dertler Dünya Ekonomik Forumu’nun gündemine damga vurmaya başladı. Şirket CEO’ları dahi küresel adaletsizlikleri dile getirme yarışına girdi. Ne var ki her geçen yıl geniş kitlelerin durumu daha da kötüye giderken, “miktarsal genişleme” tabir edilen düşük faiz ve bol likidite ortamında borsalar rekorlar kırmakta, küresel elitler Davos’a biraz daha zenginleşmiş, hisse senedi portföyleri iyice şişmiş durumda gelmekteydiler.
Oxfam Küresel Eşitsizlik Raporu
Oxfam yardım kuruluşu da “küresel eşitsizlik” raporunu her yıl Davos zirvesi öncesi yayımlayarak “küresel adaletsizliklere” dikkat çeker. Bu yılki raporda da çarpıcı bulgular ortaya kondu:
♦ Dünyadaki en zengin %1’in serveti en yoksul 6.9 milyar kişinin tam 2 katı.
♦ En zengin 22 kişinin serveti Afrika’daki tüm kadınların servetinden daha fazla.
♦ Kadınlar günde 12.5 milyar saat bedelsiz ev işi yapıyorlar.
♦ Bu ev işlerine bir ücret ödenseydi tam 10.8 trilyon dolarlık bir fatura ortaya çıkacaktı.
♦ En zengin %1’in servetinin %0.5 vergilenmesi bile yoksulların yaşamında büyük fark yaratabilir.
Oxfam bu çarpıklıkları sergilemekle kalmıyor, şu çözüm önerilerini de ortaya koyuyor:
Bu eşitsizlik krizini hükümetler yarattığına göre bunu sona erdirmek için hemen şimdi harekete geçmeliler. Şirketlerin ve zengin bireylerin üzerlerine düşen adil vergileri ödemesini sağlamalılar ve bu fonlarla kamusal hizmetlere ve altyapıya yatırım yapmalılar. Kadınların ve kızların yaptığı müthiş miktarda bakım hizmetine -ebeveynlerimize, çocuklarımıza ve en zayıf durumda bulunanlarımıza yönelik- yaşanabilecek bir ücret ödenmesi için gereken yasaları hayata geçirmeliler.
Paydaş Kapitalizmi Nedir?
Davos 2020 işte böyle bir ortamda “Uyumlu ve Sürdürülebilir bir Dünyada Paydaşlar” temasıyla toplandı. “Paydaşların kapitalizmi” (stakeholder capitalism), hissedarlar kapitalizmi (shareholder capitalism) zihniyetinin yerine ikame edilmek için öneriliyor. Hissedarlar kapitalizmi firmanın tek amacının kârı maksimize etmek olduğunu, bu kârlarla zaten yatırım yapılacağı, istihdam yaratılacağı için topluma hizmetin de karşılıksız kalmayacağını vazeder. Gelgelelim son yıllarda yeni yatırımlar yavaşlar, üretkenlik duraklarken; borsaya açık büyük şirketlerin kârlarını büyük ölçüde ya temettü ödemesiyle mevcut hissedarlara aktarıyorlar, ya da kendi hisselerini piyasadan satın almaya yönlendiriyorlar. Böylelikle hisselerin piyasa değeri şiştikçe, şişiyor.
Başta ABD gelmek üzere gelişmiş ekonomilerde büyüme hızları tarihsel ortalamalarının altında seyrederken, ücretler yerinde sayıyor, borsa zenginlerinin servetlerine servet katılıyor
Paydaşlar kapitalizmi şirketin sadece hissedarları değil çalışanları, müşterileri, tedarikçileri ve yöre halkını da kollaması gerektiğini dile getiriyor. Davos Dünya Ekonomik Forumu’nun kurucusu ve başkanı Klaus Schwab kapitalizmin meşruiyetinin sorgulanması, politik kurumlara güvenin sarsılması nedeniyle böyle bir açılıma gerek duyulduğunun altını çiziyor. “Halk kendilerine ihanet ettiğine inandığı ekonomik elitlere karşı başkaldırıyor” sözleriyle de zenginler açısından tehditkar bir durumun varlığına dikkat çekiyor.
Davos Manifestosu
Schwab 80’ine gelmiş oldukça deneyimli ve pişkin bir şahsiyet. Bunca gözünü kar bürümüş, kendisi zevk-ü sefa içinde yaşayan, vergisini ödememek için binbir madrabazlığa başvuran, küresel iklim değişikliğine doğayı kirleterek katkıda bulunan insanı bir araya getiriyor. Üstelik ciddi katılım ücretleri tahsil ederek kendisi de kâr sağlıyor. Bu organizasyonla vahşi kapitalizmi meşrulaştırdığı suçlamalarına şöyle cevap veriyor:
Eğer bir kilisenin papazıysanız, tüm vebal sahiplerinin günah çıkarmak için sizin kiliseye akın etmesini arzulamaz mısınız?
50. yılda bir de Davos Manifestosu hazırlanarak şirketler vergilerini adilane bir şekilde ödemeye, çalışanları ve tedarikçileri hoş tutmaya, yolsuzluğa sıfır hoşgörü göstermeye davet ediliyor. Manifestonun halisane niyetlerle hazırlandığını kabul etsek bile, şirketleri bu metni imzalamaya zorlayan bir mecburiyet bulunmadığı gibi, imzalayanların da şartlara uymaması halinde harekete geçecek bir mekanizma da yok.
Forumda bir yandan İsveçli genç iklim aktivisti Greta Thunberg dokunaklı ifadelerle yaklaşan küresel ısınma felaketine dikkat çekerken, öte yandan “iklim değişikliği inkârcısı” Donald Trump alışılagelen yalan ve demagojilerle büyük bir haz içerisinde gövde gösterisi yapmaktan geri durmuyor. Hiçbir sorgulamaya da maruz kalmıyor. Geçtiğimiz yıl Hollandalı tarihçi Rutger Bergman “burada bulunanlar vergi kaçırmasaydı bugün küresel gelir adaletsizliği sorununu tartışıyor olmazdık” deyince alkış almış, ancak sonuçta hiçbir değişiklik gerçekleşmemişti.
Umut Dünyanın Lanetlilerinde
Davos’ta ortaya atılan “paydaşlar kapitalizminin” benimsenmesi halinde bunun nasıl uygulanacağı, sonuçlarının nasıl ölçüleceği, bu ilkelere bağlı kalan şirketlerin rakipleriyle ne ölçüde rekabet edebileceği açık değil.
Dünyanın egemenlerinin bir buluşması daha artık ölçüsü kaçan küresel adaletsizliklerin üstü örtülemeyecek kadar aşikâr hale geldiğini gösterdi. Bu haksızlıkların, eşitsizliklerin, adaletsizliklerin bırakın giderilmek, biraz törpülenmesi dahi zenginlerin himmetiyle değil, “dünyanın lanetlilerini” gazaba gelip, haklarını mücadeleyle almaları mümkün. Dünyanın farklı coğrafyalarında Fransa’dan Şili’ye, Lübnan’dan İtalya’ya kadar umut verici parlamalar da eksik değil.
HAYRİ KOZANOĞLU / BİRGÜN
Küresel elitlerin genel kurulu sayılabilecek Davos buluşmalarının bu yıl 50’ncisi gerçekleşti. Özellikle Berlin Duvarı’nın yıkılması, “tarihin sonunun” ilanıyla birlikte zamanın ruhuna “kapitalizmin zaferi” ön kabulü egemen olmuştu. Küreselleşme marifetiyle “piyasa toplumunun” tüm yeryüzüne yayılmasıyla herkesin kovası dolacak; tüm çalışkan, girişimci, risk almaya eğilimli insanların yüzü gülecekti…
Gelgelelim özellikle Küresel Finansal Kriz’den sonra ortalama yurttaşın yaşam standardının düşmesi, borçluluk sorununun iyice derinleşmesi, gelir ve servet dağılımı uçurumlarının belirginleşmesiyle İsviçre Alpleri’nden yükselen neşeli, coşkulu melodi kayboldu. Her yıl insanlığı bekleyen tehlikeler, riskler, dertler Dünya Ekonomik Forumu’nun gündemine damga vurmaya başladı. Şirket CEO’ları dahi küresel adaletsizlikleri dile getirme yarışına girdi. Ne var ki her geçen yıl geniş kitlelerin durumu daha da kötüye giderken, “miktarsal genişleme” tabir edilen düşük faiz ve bol likidite ortamında borsalar rekorlar kırmakta, küresel elitler Davos’a biraz daha zenginleşmiş, hisse senedi portföyleri iyice şişmiş durumda gelmekteydiler.
Oxfam Küresel Eşitsizlik Raporu
Oxfam yardım kuruluşu da “küresel eşitsizlik” raporunu her yıl Davos zirvesi öncesi yayımlayarak “küresel adaletsizliklere” dikkat çeker. Bu yılki raporda da çarpıcı bulgular ortaya kondu:
♦ Dünyadaki en zengin %1’in serveti en yoksul 6.9 milyar kişinin tam 2 katı.
♦ En zengin 22 kişinin serveti Afrika’daki tüm kadınların servetinden daha fazla.
♦ Kadınlar günde 12.5 milyar saat bedelsiz ev işi yapıyorlar.
♦ Bu ev işlerine bir ücret ödenseydi tam 10.8 trilyon dolarlık bir fatura ortaya çıkacaktı.
♦ En zengin %1’in servetinin %0.5 vergilenmesi bile yoksulların yaşamında büyük fark yaratabilir.
Oxfam bu çarpıklıkları sergilemekle kalmıyor, şu çözüm önerilerini de ortaya koyuyor:
Bu eşitsizlik krizini hükümetler yarattığına göre bunu sona erdirmek için hemen şimdi harekete geçmeliler. Şirketlerin ve zengin bireylerin üzerlerine düşen adil vergileri ödemesini sağlamalılar ve bu fonlarla kamusal hizmetlere ve altyapıya yatırım yapmalılar. Kadınların ve kızların yaptığı müthiş miktarda bakım hizmetine -ebeveynlerimize, çocuklarımıza ve en zayıf durumda bulunanlarımıza yönelik- yaşanabilecek bir ücret ödenmesi için gereken yasaları hayata geçirmeliler.
Paydaş Kapitalizmi Nedir?
Davos 2020 işte böyle bir ortamda “Uyumlu ve Sürdürülebilir bir Dünyada Paydaşlar” temasıyla toplandı. “Paydaşların kapitalizmi” (stakeholder capitalism), hissedarlar kapitalizmi (shareholder capitalism) zihniyetinin yerine ikame edilmek için öneriliyor. Hissedarlar kapitalizmi firmanın tek amacının kârı maksimize etmek olduğunu, bu kârlarla zaten yatırım yapılacağı, istihdam yaratılacağı için topluma hizmetin de karşılıksız kalmayacağını vazeder. Gelgelelim son yıllarda yeni yatırımlar yavaşlar, üretkenlik duraklarken; borsaya açık büyük şirketlerin kârlarını büyük ölçüde ya temettü ödemesiyle mevcut hissedarlara aktarıyorlar, ya da kendi hisselerini piyasadan satın almaya yönlendiriyorlar. Böylelikle hisselerin piyasa değeri şiştikçe, şişiyor.
Başta ABD gelmek üzere gelişmiş ekonomilerde büyüme hızları tarihsel ortalamalarının altında seyrederken, ücretler yerinde sayıyor, borsa zenginlerinin servetlerine servet katılıyor
Paydaşlar kapitalizmi şirketin sadece hissedarları değil çalışanları, müşterileri, tedarikçileri ve yöre halkını da kollaması gerektiğini dile getiriyor. Davos Dünya Ekonomik Forumu’nun kurucusu ve başkanı Klaus Schwab kapitalizmin meşruiyetinin sorgulanması, politik kurumlara güvenin sarsılması nedeniyle böyle bir açılıma gerek duyulduğunun altını çiziyor. “Halk kendilerine ihanet ettiğine inandığı ekonomik elitlere karşı başkaldırıyor” sözleriyle de zenginler açısından tehditkar bir durumun varlığına dikkat çekiyor.
Davos Manifestosu
Schwab 80’ine gelmiş oldukça deneyimli ve pişkin bir şahsiyet. Bunca gözünü kar bürümüş, kendisi zevk-ü sefa içinde yaşayan, vergisini ödememek için binbir madrabazlığa başvuran, küresel iklim değişikliğine doğayı kirleterek katkıda bulunan insanı bir araya getiriyor. Üstelik ciddi katılım ücretleri tahsil ederek kendisi de kâr sağlıyor. Bu organizasyonla vahşi kapitalizmi meşrulaştırdığı suçlamalarına şöyle cevap veriyor:
Eğer bir kilisenin papazıysanız, tüm vebal sahiplerinin günah çıkarmak için sizin kiliseye akın etmesini arzulamaz mısınız?
50. yılda bir de Davos Manifestosu hazırlanarak şirketler vergilerini adilane bir şekilde ödemeye, çalışanları ve tedarikçileri hoş tutmaya, yolsuzluğa sıfır hoşgörü göstermeye davet ediliyor. Manifestonun halisane niyetlerle hazırlandığını kabul etsek bile, şirketleri bu metni imzalamaya zorlayan bir mecburiyet bulunmadığı gibi, imzalayanların da şartlara uymaması halinde harekete geçecek bir mekanizma da yok.
Forumda bir yandan İsveçli genç iklim aktivisti Greta Thunberg dokunaklı ifadelerle yaklaşan küresel ısınma felaketine dikkat çekerken, öte yandan “iklim değişikliği inkârcısı” Donald Trump alışılagelen yalan ve demagojilerle büyük bir haz içerisinde gövde gösterisi yapmaktan geri durmuyor. Hiçbir sorgulamaya da maruz kalmıyor. Geçtiğimiz yıl Hollandalı tarihçi Rutger Bergman “burada bulunanlar vergi kaçırmasaydı bugün küresel gelir adaletsizliği sorununu tartışıyor olmazdık” deyince alkış almış, ancak sonuçta hiçbir değişiklik gerçekleşmemişti.
Umut Dünyanın Lanetlilerinde
Davos’ta ortaya atılan “paydaşlar kapitalizminin” benimsenmesi halinde bunun nasıl uygulanacağı, sonuçlarının nasıl ölçüleceği, bu ilkelere bağlı kalan şirketlerin rakipleriyle ne ölçüde rekabet edebileceği açık değil.
Dünyanın egemenlerinin bir buluşması daha artık ölçüsü kaçan küresel adaletsizliklerin üstü örtülemeyecek kadar aşikâr hale geldiğini gösterdi. Bu haksızlıkların, eşitsizliklerin, adaletsizliklerin bırakın giderilmek, biraz törpülenmesi dahi zenginlerin himmetiyle değil, “dünyanın lanetlilerini” gazaba gelip, haklarını mücadeleyle almaları mümkün. Dünyanın farklı coğrafyalarında Fransa’dan Şili’ye, Lübnan’dan İtalya’ya kadar umut verici parlamalar da eksik değil.
HAYRİ KOZANOĞLU / BİRGÜN