Ani siyasal dönüşümlerin köylüler üzerindeki etkisi, sosyalbilimciler kadar edebiyatçılar tarafından da kâğıda dökülmüştür. 20. yüzyılda paylarına kapitalizmin eşitsiz gelişmesi düşen ülkelerin edebiyatlarında, siyasal olayları konu eden romanların pek çoğu bu başlığı ele alır. Örneğin Chinua Achebe’nin Ruhum Yeniden Doğacak romanındaki Okonkwo’nun trajedisi, Mariano Azuela’nın Meksika Devrimi’ni anlattığı ve Latin Amerika’daki sarsıntılı siyasal süreçlerin köylülük üzerindeki etkisini çok iyi betimleyen “Aşağıdakiler” [Los de Abajo] başlıklı romanı, Jorge Amado’nun Brezilya’nın kakao kırsalını anlattığı trajikomik romanları, Ciro Alegría’nın kırsal Peru’dan portreleri sahnelediği “Dünya, Geniş ve Yabancıdır”ı [El Mundo es Ancho y Ajeno] ve Márquez’in Kolombiya kırsalını anlattığı Şer Saati ilk akla gelenleri oluşturuyor. Benzer şekilde Yaşar Kemal’in romanlarının çoğunun geçtiği ve çoğu eleştirmen tarafından William Faulkner’ın Yoknapatawpha ve Márquez'in Macondo kasabası ile karşılaştırılan Çukurova’sı da siyasal değişimlerin köylülük üzerindeki etkilerini benzer şekilde yansıtır.
Doğduğu ve büyüdüğü Güneydoğu Anadolu toprağını temel alan klasiği İnce Memed (1955-1989) kapitalizmin darmaduman ettiği bir dünyaya uyum sağlamaya çalışan köylülerin ve göçebelerin mücadelesine odaklanır. Yaşar Kemal destansı bir anlatımla, halk hikâyeleri ve Anadolu ozanları geleneğinden gelen karakter ve konusuyla (bununla birlikte Tolstoy’u hatırlatan somut detay ve toplumsal ilişkilerle) köy yaşamının makineleşme, piyasa ekonomisi ve kırsalın toptan dönüşümü ile birlikte derinlikli bir parçalanmasını betimler. İnce Memed, memleketin çok etnikli, dilli ve tek bir kimliği olmayan bir imparatorluktan geç kapitalistleşen, ulusal birliğini tam anlamıyla oluşturamamış bir ulus-devlete dönüşümünün de romanıdır.
Yaşar Kemal’de Çukurova’nın süregelen eşkıya geleneği ile kültürel birikimin sayısız katmanı da kaybolmamıştır. İnce Memed’de de Antik Çağ, Hıristiyanlığın doğuşu, Osmanlı dönemi ve sonrası Çukurova’dan (ya da Homeros’un adlandırdığı gibi Kilikya’dan) geçen uygarlıklar ve tarihi kişilikler sık sık dile getirilir. Romanın konusu aslında Yaşar Kemal’in çocukken dinlediği sözlü hikâye geleneğinin modern bir yeniden anlatımıdır. Anadolu köy hayatının dar kafalılığı ve kendine yetmezliği, köyün mülkiyet ilişkilerinden ve büyük ölçekli ticari tarımdan kaynaklanan maddi ve köylülerin psikolojik dönüşümü, ağaların açgözlülüğü İnce Memed’in etrafında gelişen olay örgülerinden bazılarını oluşturur.
Yaşar Kemal, İnce Memed’i inşa ederken çok yönlü bir tip çizer. İnce Memed, sosyal sorunları algılayıp bu sorunları çözüme ulaştırabilmek için her türlü fedakârlığı yapabilecek kadar gerçekçi, sevdiği kız uğruna ölümü bile göze alabilecek kadar “romantik”, insanların gözünde olağanüstü bir kahramanın vasıflarına sahip olabilecek kadar destansı, kahramanlığı ve yardımseverliğinden dolayı ermiş bir kişi olarak anılabilecek kadar efsanevi, çok yönlü bir kişiliktir.
Birinci cilt
Dörtlemenin ilk cildinde İnce Memed, annesiyle beraber Değirmenoluk köyünde yaşayan bir çocuktur. Yetim olan Memed’le annesi geçimlerini sağlamaya çalışmakta ve bunun için tarla sürmektedirler. Başlarında bütün köylünün olduğu Dikenlidüzü’ndeki beş köyün ağası Abdi Ağa gibi bir dertleri vardır. Eziyetleri karşısında eli kolu bağlı olan Memed romanın başında kendi köyünden kaçmıştır. Arkadaşı Dursun’dan duyduğu ve kendi köylerine benzemeyen “o köy”ü aramaya çıkmıştır. Yaşar Kemal, aranan o köyde simgesel olarak tarlalardaki ürüne zarar verecek çakırdikenini de yetiştirmez. Çünkü halkı sömüren ağaların doğadaki yansıması olarak da adlandırılabilen çakırdikeni toprağı verimsizleştirir.
Bir gün İnce Memed’in köyüne geri döndüğünü öğrenen Abdi Ağa oldukça sinirlenir ama Memed’e şiddet uygulamaz. Bununla birlikte günlerce anasıyla tarlada çalışan Memed, Abdi Ağa’nın gelip kendi hakkını gasp edeceğini bildiğinden harman işi bitince buğdayı eve taşımaz. Buna rağmen Abdi Ağa karşılarına çıkar ve her zamanki adaletsizliğiyle buğdayı pay eder. Yakacak odun ve yiyecek yemek bulamayan Memed ile anası çok zor bir kış geçirirler. Sahip oldukları tek ineği Ağa’ya buğday karşılığında verdikleri için köylünün zaman zaman yaptıkları yardımlara muhtaç olurlar.
Köyde İnce Memed’in Hatçe adında sevdiği bir kız vardır. Fakat küçüklüğünden beri evlenmeyi düşündüğü Hatçe Abdi Ağa’nın zoruyla yeğeni Veli ile nişanlanır. Bunun üzerine İnce Memed, bu duruma razı olmayan Hatçe’yi kaçırır. Memed’in “kaderi”ni belirleyen olaylar da bununla birlikte gelişir. Topal Ali’ye iz sürdüren Abdi Ağa onların izini bulur ve çıkan çatışmada ağanın yeğeni Veli ölür, Ağa ise yaralanır. İnce Memed artık dağa çıkmak zorundadır. Eşkıyalığa doğru sürüklenen Memed Hatçe’ye köye dönmesini, sonra geri gelip onu alacağını söyler.
Kanun kaçağı hayatı yaşamaya başlayan Memed bir süre dağlarda saklandıktan sonra, anasının ağa tarafından öldürüldüğünü, Hatçe’nin de bir iftira sonucu hapse atıldığını öğrenir. Haksızlığa uğradığının bilinciyle ve ağaya olan kiniyle intikam yemini eder ve Abdi Ağa’yı öldürmek için dağlarla köy arasında mekik dokur. Yaşar Kemal, bu noktadan itibaren Memed’in davasını kişisel nedenlerden toplumsal olana doğru kaydırmaya başlar.
İnce Memed dağlarda jandarmayla çarpışıp, köylerde gizlenirken köy halkı ona yardım eder. Köylüler ölmek pahasına da olsa Memed’i jandarmaya teslim etmezler, gerektiğinde onu evlerinde gizlerler. Abdi Ağa’yı öldürmek için gizlendiği evi bulup ateşe veren Memed, bir kadının Abdi Ağa’yı yatakların arasına sarıp evden çıkardığını öğrenir.
İlerleyen bölümlerde karısı Hatçe ve arkadaşı Iraz’ı hapishaneden kaçıran Memed, Hatçe’nin dağda yaptığı doğum sırasında ölmesiyle kahrolur. Oğlunu ise Iraz büyütecektir. Bununla birlikte gönülsüz eşkıyalık yapmaya devam eden ve af çıktığında bundan faydalanmak ister ve Hürü Ana’nın telkinleriyle Abdi Ağa’yı kasabada gizlendiği evde bulup öldürür. Böylece düze çıkması başka bahara kalır. Bu olayla birlikte birinci cildin sonunda Memed, kayıplara karışır.
İkinci cilt
İlk ciltte Abdi Ağa’yı öldürdükten sonra Alidağı’na doğru yürüyerek ortadan kaybolan Memed, yaklaşık dört yıl Çukurova ve Toroslar’dan ayrı kaldıktan sonra geri dönmeye karar verir ve ikinci ciltte karşımıza üçüncü şahıs olarak ve Anavarza Ovası’ndaki bir Karaçalılık’ta çıkar. Üçüncü şahsın Memed olduğunun ortaya çıkmasıyla birlikte okurun merakı giderilerek olay örgüsüne geçilir. Memed’de hem yıllardır kaçak hayatı yaşamanın vermiş olduğu bir yorgunluk, hem de doğup büyüdüğü Değirmenoluk köyüne özlem vardır. Bir an önce köyüne gidip dostlarıyla ve yakınlarıyla hasret gidermek ister. Abdi Ağa’yı ortadan kaldırdıktan sonra köylünün bütün sorunlarının bittiğini, refah ve mutluluk içinde olduğunu düşünerek Koca Osman’ın evinden ayrılıp köyüne gider. Köye gittiğinde hiçbir şeyin düşündüğü gibi gelişmediğini ise Hürü Ana’dan öğrenir. Abdi Ağa’nın ölümünden sonra ağanın kardeşi Kel Hamza, köye gelerek her şeye el koymuş ve köylünün elindeki her şeyi almıştır. Üstelik köylü, başına gelen her şeyden Memed’i sorumlu tutmakta, Abdi Ağa’yı öldürdükten sonra kahraman ilan edip efsaneleştirdiği Memed’e beddualar yağdırmaktadır. Köylü, Abdi Ağa’yı mum ile arar bir duruma gelmiş, birçok kişi ya açlıktan ölmüş ya da hastalanmıştır. “Abdi Ağa ölmeseydi başımıza bunlar gelmezdi” düşüncesi ile bütün sorumluluğu ağayı öldüren Memed’e yükleyen Değirmenoluklular, Memed’in köye geldiğini öğrendiklerinde jandarma ile iş birliği yaparak Memed’i yakalamaya çalışırlar. Köylünün olumsuz tepkisiyle karşılaşan ve Abdi Ağa’nın yerine başka birinin geldiğini öğrenen Memed’in ağalığın ortadan kalkması konusundaki inancı sarsılır ve bu konuyu sürekli sorgulamaya başlar. Yaşar Kemal, Memed’e ağalığa ve haksızlığa karşı verilen mücadelenin yersiz, hatta boşuna olduğunu düşündürtür.
Dikkat edilmesi gereken başka bir nokta ise Memed’in ikinci ciltte eşkıya kimliğini bırakmış olmasıdır. Kaçak olarak geçirdiği yıllarda ya çobanlık yaparak geçimini sağlamış ya da gittiği yerlerde kimliğinin açığa çıkması üzerine fazla barınamamıştır. Bu zaman diliminde kimsenin önünü kesmemiş, kimseyle çatışmamış, dağlarda vakit geçirmemiş, sürekli yerleşim yerlerinde kalmıştır. Çukurova’ya geldikten sonra da kendisini savunmak dışında romanın sonuna kadar hiçbir kanun dışı harekette bulunmamış, zamanını bostanda düşünerek geçirmiştir. Bu bağlamda İnce Memed genel eşkıya kavramını temsil etmeyen, geleneksel ve edebî bir figür ve ezilen, haksızlığa uğrayan halk tarafından yaratılan kurtarıcı ya da teselli kaynağı bir tiptir.
Memed, içinde yaşadığı toplum için birleştirici bir unsurdur ve istemeyerek de olsa bir önder statüsü kazanmıştır. Çukurova’ya geldiği duyulur duyulmaz hakkında efsaneler çıkmış, türküler yakılmış, insanlar onu görmek için Vayvay Köyü’ne akın etmişlerdir. Köylüler, jandarmaların her türlü işkencesine karşın Memed’in yerini söylememiş, Ali Safa Bey’in baskısından bunalarak köylerini terk edenler bile geri dönmüş, bazı gençler Memed’den cesaret alarak Ali Safa Bey’in harmanlarını tutuşturmuş, atlarını çalmıştır. Yaşadığı toplumun zorlamasıyla kendini bunu yapmakla yükümlü hisseden Memed hem iç hesaplaşmasının sonucunda hem de toplumun beklentileri doğrultusunda harekete geçerek Kel Hamza’yı ve Ali Safa Bey’i öldürüp tekrar ortadan kaybolur.
Üçüncü cilt
3. ciltte İnce Memed yaralı bir biçimde karşımıza çıkar. Köylü ise sadece ağalardan değil, bürokratlardan da çekmektedir. Memed eşraf, ağalar ve köylüler etrafında gelişen olay örgüsünde çok fazla ön plana çıkmaz. Buna karşın köylüler tarafından unutulmaz, halkın gözünde daha da yüksek mertebelere gelir. Yaşar Kemal, cildin 22. sayfasında vurulan ve 271. sayfada ikinci defa, fakat yaralı olarak karşımıza çıkan Memed’i, bu süre içinde işlenen olay örgüsüne dahil etmez ve gerilimi arttırmak amacıyla Memed hakkında herhangi bir bilgi vermeyerek okuru merakta bırakır. Anacık Sultan’ın tedavisiyle iyileşen Memed, romanın 382. sayfasında anlatıya dahil olur. İyice abartılı bir üne kavuşmuştur. Herkes onun ermiş ve tılsımlı olduğuna inanmıştır. Hatta ona kurşun işlemediğini düşünürler. Yaralı olarak bulunan İnce Memed, Hürü Ana tarafından Kırkgöz ocağına, Anacık Sultan’ın yanına getirilir. Bu noktada Yaşar Kemal, Anadolu’nun Antik Yunan’la olan bağını okura hissettirir. Halk, kurşunun işlememesi için Anacık Sultan tarafından tılsımlı bir yüzük ve gömlek verilen Memed’in sadece gözünden öldürülebileceğini söyler ve bu okura Helen mitolojisindeki Tepegöz’ü anıştırır.
İnce Memed ilk ciltte istemeden başladığı eşkıyalığa ikinci ve üçüncü ciltlerde de kendi isteğiyle devam etmez. Eşkıyalık kimliğini bir türlü üzerinden atamayan Memed, ilk ciltte annesinin ve nişanlısının ölümüne neden olan ve Dikenlidüzü köylüsüne yapmadığı kötülüğü bırakmayan Abdi Ağa’yı, ikinci ciltte Vayvay köylüsüne zulmeden Ali Safa Bey ve Değirmenoluk köylülerine Abdi Ağa’yı aratan Kel Hamza’yı öldürmek “zorunda” kalır. Görüldüğü gibi toplumsal sorunlar yüzünden sürekli ağalık düzeni ile mücadele eden İnce Memed mecbur adam konumundadır. Yaşar Kemal, romantik bir başkaldırının söz konusu olduğu romanda İnce Memed’e yine romantik bir tip olan mecbur adamı yükler. Bu mecburiyet İnce Memed’in yakasını bir türlü bırakmaz ve onun bu özelliği romanda sürekli işlenir. Bu ciltte dikkat çeken bir başka başlık da ikinci ciltte Memed’de gördüğümüz ölen ağanın yerine yenisinin geleceği ve bu düzenin böyle sürüp gideceği düşüncesinin değişmesidir. Ezilen halkın ağalardan daha fazla olduğunu düşünen Memed doğal olarak halktan daha çok kahraman çıkacağı kanısındadır. Ona göre bir Memed ölür, yerine başka Memedler gelir.
Cildin sonlarına doğru ağalar ve bürokratlar tarafından azılı bir eşkıya olarak köylüye yansıtılan Memed, işlenen bazı cinayetlerin ve Kertiş Ali Onbaşı’nın sorgulama sırasında öldürdüğü kişilerin katili olarak gösterilir. Bir günah keçisi yapılır ve işlenen her suçun faili olarak gösterilmeye başlanır. Bu olumsuz durum, onun gelmiş geçmiş en eli kanlı eşkıya olarak ün salmasına neden olur. Değişken bir yapıya sahip olan kasabadaki bürokratlar ve zenginler, kendi çıkarları doğrultusunda çok çabuk taraf değiştirebilme özelliğine sahiptirler. Mahmut Ağa’nın Memed’i yakalamasından rahatsız olurlar ve bu sefer de Memed’in suçsuz biri olduğunu savunarak onu aklamaya çalışırlar. Bunun nedeni ise acımasız bir kişi olan Mahmut Ağa’nın, Memed’i yakaladığı için Ankara tarafından ödüllendirilerek kasabadaki zenginlerin ve ağaların başına bela olacağı korkusudur. Böylece İnce Memed adı, kişilerin amaçları için kullanılan bir meta haline gelir. Öte yandan, halk tarafından Memed hakkında çıkarılan çeşitli efsaneler ona keramet sahibi bir kişi özelliği de yükler. Halkın gözünde Memed sadece haksızlıklara karşı mücadele eden ünlü bir eşkıya değil, aynı zamanda bir ermiştir.
Dördüncü cilt
Dördüncü ve son ciltte olgunlaşmış bir tip olarak karşımıza çıkan İnce Memed, Mahmut Ağa’yı öldürdükten sonra eşkıyalığı bırakarak deniz kenarında bir köye yerleşir. Bahçeli bir ev alıp içini kendi zevkine göre döşeyen Memed, Hürü Ana ve karısı Seyran’ı da yanına alır. Yerleştiği köyün yakınındaki kasabada kısa sürede çevre edinen Memed’in arkadaşları kasabanın ileri gelenlerindendir. Bu arkadaşları arasında Memed’i en çok etkileyen ise öğretmen Zeki Nejad’dır. Bilgili ve dürüst bir İstiklal Savaşı gazisi olan Zeki Nejad kısa sürede fikirlerini Memed’e aşılar. Zeki Nejad’ın Şakir Bey’e karşı mücadelesine katılan Memed okuma yazmayı da kendisinden öğrenir. Bütün bunlara rağmen karakteristik özellikleri değişmeyen Memed hâlâ çekingen, içine kapanık bir kişiliğe sahiptir; hatta öldürdüğü Kuzgun Veli’nin parasını aldığı için dahi vicdan azabı duyarak kendine kızan biridir. Toprak sahibi Şakir Bey, bölgede çeltik ekerek insanların sıtmaya yakalanmasına, çocukların ölmesine sebep olmaktadır. İnsan hayatını hiçe sayan kendisi için para kazanmanın sınırı yoktur. Üstelik ona karşı koyduğu için öğretmen Zeki Nejad’ı da vurdurtur. Yolsuzluklara tahammül edemeyecek bir “erdemli eşkıya” olan İnce Memed, olanlara daha fazla katlanamaz ve Şakir Bey’i öldürüp tekrar dağlara çıkar. Diğer ağaların kışkırtmasıyla Memed’i yakalamayı kafasına koyan Arif Saim Bey, birçok köylüye eziyet eder. Bulunması için Anacık Sultan’ı getirttiği bir gün, Onbaşı Kertiş Ali ile Yüzbaşı Faruk’un hakaretleri Anacık Sultan’ın üzüntüsünden ölmesine yol açar. Arif Saim Bey’in yaptıkları Memed’in kulağına gelir. Başkaldırının simgesi haline gelen Memed, romanın sonunda bölgedeki en büyük otorite olan ve yaptığı kötülüklerle adından söz ettiren, hatta ağaların ve beylerin bile düşman olduğu Arif Saim Bey’i öldürerek diğer ciltlerde olduğu gibi ortadan kaybolur.
'Soylu eşkıya'
Geleneksel anlatılarımızda ve dünya edebiyatının başka örneklerinde Memed figürüne edebî anlamda benzeyen başka kahramanlar vardır. Örneğin folklorik geleneğimizde yer alan Köroğlu bunların en önemlilerinden biridir. Adaletsizliğe karşı olan Köroğlu cesur ve kibirli bir kahramandır ve İnce Memed’de olduğu gibi yoksullara yardım etme ülküsüyle hareket eder. 15. yüzyılın bu önemli halk şairiyle birlikte daha modern bir anlatı olan Ömer Seyfettin’in Yalnız Efe (1910) başlıklı romanı da bir diğer örnek olarak verilebilir. Bunların dışında kimi eleştirmenler İnce Memed’i Robin Hood, Billy the Kid veya Jesse James’e de benzetmektedir. Memed doğuştan bir asidir. Sahip olduğu vicdan dağlara çıkmasına ve bir eşkıyaya dönüşmesine yol açar ve onu köylülerin efsanesi ve umudu durumuna getirir ki adı geçen kahramanlarda da benzer davranış kalıplarından söz etmek mümkündür.
E. J. Hobsbawm Haydutlar’da, köylülerin baskı altında ezildiği, sömürüldüğü kırsal kesimlerde, zalim yöneticilere karşı başkaldırmış ve adalet istemiş haydutlara “soylu eşkıya” denebileceğinden bahseder. Zenginden alıp fakire vermek, haksızlığa uğradığı için dağa çıkmak, yapılan haksızlıkları düzeltmek, sadece kendini savunmak için adam öldürmek, halkın arasına saygın birisi olarak dönmek, kralın düşmanı olmamak, halkı kendisine hayran bırakmak, sadece ihanet sonucu ölmek, yenilgiye uğramamak vb. soylu eşkıya tipinin temel özellikleridir. Toplumsal eşkıyalar devlet tarafından yasadışı, kanun kaçağı olarak görülmelerine karşın, halk tarafından adalet savaşçısı, hayran kalınacak ve örnek alınacak, desteklenecek sıradan köylüler olarak görülürler. Soylu eşkıyaların bu özellikleri ile İnce Memed’in özellikleri tamamen örtüşmektedir. Memed isteyerek suç işlememiş, onu öldürmek isteyen Abdi Ağa’yı yaralamış, yeğenini de öldürmek zorunda kalmıştır. Deli Durdu’nun Kerimoğlu’na karşı yaptığı acımasızca davranışlara tahammül edemeyen Memed’in tepkisini sert bir şekilde dile getirmesinde olduğu gibi eşkıya olduktan sonra adaletsizliğe dayanamamış ve böyle durumlarda tepkisini ortaya koymuştur. Erdemli bir eşkıya olan Memed, zevk veya kendi çıkarları için adam öldürmez. Örneğin Abdi Ağa’nın köydeki evini bastıklarında Recep Çavuş’un tüm ısrarlarına karşın ağanın çocuğuna dokunmaz. Ona pusu kuran Kalaycı Osman’ı kendini savunmak için, Abdi Ağa’yı ise köylüyü zulümden kurtarmak ve öcünü almak için öldürür. Bunlarla birlikte İnce Memed, eşkıyaların vazgeçilmez aksesuarlarından biri olan mor fesi başından çıkarıp atarak, yerine yağlık takmayı yeğler. Memed, haydutlar gibi giyinmeyerek kendini diğer eşkıyalardan ayırır ve erdemli eşkıya çizgisini korur.
Koca Ahmet romandaki bir diğer erdemli eşkıya olarak Memed’in 18 yaşındayken kasaba yolunda karşısına çıkar. Koca Ahmet de benzer şekilde isteyerek suç işlememiş, kendisi askerdeyken annesine tecavüz eden adamı öldürmüş ve ondan sonra da eşkıyalık yaptığı 16 yıl boyunca kimseyi öldürmemiş, zenginden alıp fakire dağıtmış, af çıktıktan sonra da köyüne yerleşerek çiftçilik yapmaya başlamıştır. Erdemli eşkıya tipi, Memed’in bilinçaltına Koca Ahmet vasıtasıyla yerleşmiş, onun Sefil Ali’den dinlediği Köroğlu’nun ortaya çıkışı hikâyesiyle de pekişmiştir.
Erdemli eşkıyanın kişisel kaygıları olmadığı gibi kerim olan devletle, imparatorla veya padişahla da herhangi bir sorunu yoktur. Onun kaygıları daha çok toplumsal içerikli sorunlardır ve bu sorunların kaynağı ise ona göre yerel ya da bölgesel güçtür. Söz gelimi, erdemli bir eşkıya olan Köroğlu’nun padişahla herhangi bir sorunu yoktur, onun sorunu yerel bir güç olan beyledir ve aynı şekilde Memed, devlet otoritesine değil, ağalık düzenine karşı başkaldırmıştır.
Efsane-gerçek, yazı dili-konuşma dili
İnce Memed’de düş ile gerçek iç içe verilir. Romanın alışılmış kalıpları; zora düştükçe durmadan efsaneler yaratan, yarattıkları efsanelere sığınan ve bunu bir bastırma mekanizması olarak kullanan insanların yaşamlarının ifade edilmesini kolaylıkla gerçekleştiremez. Sıradan bir yazarın elinde İnce Memed’deki gibi bir olay örgüsü, destanın bilinen şemasının dışına çıkmaz. Buna karşın, Yaşar Kemal gerçekçi ve masalsı formlar arasında ustaca mekik dokuyarak aralarındaki karşıtlığı ortaya çıkarır. Okur, romanın halk anlatılarını anıştıran bölümlerinde sonsuzluk duygusuyla dinlenirken, çok iyi bir biçimde gözlemlenmiş bir gerçeklik ânıyla sarsıcı bir şekilde bölünür. Yaşar Kemal, Memed’in çarpışırken nasıl “dev bir adam”a dönüştüğünü ve elindeki çam tomruğu nasıl ustalıkla kullanıp tekrar normal hâline döndüğünü anlatırken bu karşıtlıklardan yararlanır. Bu olay örgüleriyle, İnce Memed gibi efsanelerin nasıl yaşanmış deneyimlerin karmaşıklığından ortaya çıktığını betimler. Bir bakımdan efsane Memed, kurtarıcı kahraman Memed ve karakter Memed (orta boylu, çelimsiz) arasındaki fark ona inananların yarattıklarından ibarettir.
Yaşar Kemal’in romanda karşılaştığı temel sorun sadece romanın nasıl destan diline sahip bir biçemde yazılacağı değil, halihazırdaki dilin fakirleşmiş, tutucu ve değişime yakın olmasıdır. Osmanlı döneminde Anadolu’nun zengin sözlü geleneği Pers, Arap ve 19. yüzyılda Fransız edebiyatının etkisi altındaki kentlere zorlukla girebilmiştir. Bu bağlamda Yaşar Kemal’in yazınsal amaçlarından biri de Çukurova’nın yaşayan, zengin Türkçesi ile şehirlerin yazılı dilini birleştirmektir. Mark Twain’in Amerikan İngilizcesinde, Marcel Proust’un Fransızcada, Puşkin’in Rusçada gerçekleştirdiğini Nâzım Hikmet’le birlikte Türkçede gerçekleştiren Yaşar Kemal, yazılı dile konuşma diliyle nüfuz ederek onu yeniden canlandırır.
Sonuç
İnce Memed, 30’lu yılların Çukurova’sından ekonomik, toplumsal, siyasal bir kesit verirken; ağalar, beyler ve bürokrasi ittifakının Türk köylüsünün sırtına nasıl çöktüğünün, yaşanılan zulmün ve yoksulluğun destanıdır. Cumhuriyet’in rejimi tahkim ettiği bir dönemde Memed’in dağa çıkışı “ihkak-ı hak”ka başvurmak zorunda kalan bir köylünün adaleti arayışının da bir serüvenidir. Okur, dörtlemenin tüm ciltlerinde Anadolu gerçekliğinin izlerini takip eder. Roman yaşamın, insan olmanın ve gerçeğin tüm olanaklı kapılarını açarken, bu süreçte doğa da bir kahraman gibi romana dahil olur. Yaşar Kemal yaşadığı, gördüğü ve soluk aldığı yaşamı yazar ve gerçekliğe yaklaşmak için insan olma ve doğa arasındaki ilişkiye odaklanır. Denebilir ki o, dünyamıza tıpkı bir çocuk gibi ya da bir çocuğun gözleriyle bakmaktadır. Çocuk gerçek canlıdır; acı çeker, üzülür, korkar, sevinir… İnce Memed’de de çocuğun tanıklığı ya da onun bakışı tarihsel olanla yansıtılır. İnsan olmanın ve doğanın gerçekliği de yaşanan çağla, tarihsel ve toplumsal gerçeklikle ilişkilendirilir.
KAYA TOKMAKÇIOĞLU / SOL