AKP iktidarının Gezi ile derdi yıllar geçse de bitmedi, bitmeyecek. Ayşe Barım'ın hedef olması, işkenceye ve cinayet girişimine dönen bu yargılama süreci, bu geçmeyecek dertle ilgili.
Tarih 26 Ocak 2025…
"Şüphelinin sahibi olduğu ajansa mensup, toplumda tanınan oyuncuları hükümeti ortadan kaldırma amacına matuf Gezi Parkı olaylarına, planlanan amaç dahilinde yönlendirmek suretiyle, oyuncuların toplumdaki etki/imaj rolünü de kullanarak olayların kitleselliğini arttırma çabası içerisinde olduğu tespiti üzerine, şüphelinin ajansına mensup olup eylemlere katılan oyuncular bilgilerine başvurulması amacıyla Cumhuriyet Başsavcılığımıza davet edilmiş ve ifadeleri alınmıştır. İfade alma işlemleri halen devam etmektedir. Şüphelinin gerek söz konusu dönem gerekse günümüz bağlantılarına dair ayrıntılı soruşturma genişletilerek devam edecektir."
AKP iktidarının zaman zaman nükseden Haziran Direnişi krizi, bir kez daha hortlamıştı.
Cadı avı torbasından bu kez dizi sektöründe tekelleşmeye yol açtığı haberlerine konu olan, AKP’lilere ise alan açmamakla suçlanan Ayşe Barım ismi çıkıyordu.
Barım’ın dizi sektöründe tekelleştiği savı, AKP’lilere alan kapatma gündemi iddiaları kısa süre içinde ortadan kalktı.
Oysa her şey böyle başlamış, Barım Eylül 2024’ten itibaren zaman zaman bu iddialarla suçlanmış, 8 Ocak’ta Rekabet Kurulu inceleme başlatmış, 10 Ocak’ta ise hakkında soruşturma başlatılmıştı.
Ancak dediğimiz gibi, bu iddialar zamanla buhar oldu.
Yukarıda, habere başlarken aktardığımız alıntıdaki suçlama, birden esas suçlama haline geldi.
Barım, “toplumda tanınan oyuncuları hükümeti ortadan kaldırma amacıyla Gezi Parkı’na yönlendirmişti”, iddia buydu.
Sonuç itibariyle başlangıçta kimse bu suçlamanın sürdürüleceğini düşünmedi, eğer mesele dizi sektörüyse zaten gözaltına alıp bu suçlamaları yöneltmek yeterli olurdu sindirmek için. Böyle düşünüldü.
Olmadı…
24 Ocak’ta gözaltına alınan Barım 27 Ocak’ta tutuklanacak, böylece süreç başka bir aşamaya taşınacaktı.
Suçlamalar ve deliller
Yargılama başlığı hayli iddialı: Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs Etmeye Yardım.
Savcı Furkan Kafalı tarafından hazırlanan iddianameyi daha önce soL’da ayrıntılarıyla ele almıştık.
Kısaca hatırlayalım.
Savcıya göre milyonların iktidara karşı sokağa döküldüğü gösteri, yurtdışı destekli bir girişimdi.
Bu ülkede halkın en temiz, en cesur ve haklı çıkışlarından biri olarak tarihte yerini alan Haziran Direnişi, oldukça ucuz bir şekilde karalanıyor, yıllardır tutmayan bu suçlamalar bir kez daha deneniyordu anlayacağınız.
Milyonların, halkın büyük ayağa kalkışı, ilgisiz şekilde Osman Kavala’nın çevresine, Mehmet Ali Alabora ve arkadaşlarının oynadığı bir tiyatro oyununa ve Soros ve Açık Toplum örgütlenmesine dair tuhaf alıntılarla gölgelenmeye çalışılıyor.
Çalışılıyor diyoruz, çünkü bu iddiaların sokağa dökülen milyonlar nezdinde hiçbir karşılığı yok.
İddianamede Barım’a dair dişe dokunur hiçbir ciddi suçlama yok, zaten böylesi bir suçlamanın güçlü bir iddianamesi ve delili olmasını beklemek de oldukça gülünç
Bu tuhaf güldürünün geldiği noktayı, Barım’ın hakim karşısına çıktığı son duruşmada görmedik mi hem? Buraya geleceğiz ama önce bu süreç boyunca yaşanan tuhaflıkları ele almaya devam edelim.
Açık bir cinayet girişimi
"Emine Ayşe Barım’ın tutuklanmadan önceki ve tutuklandıktan sonraki muayene raporlarının ve tetkik sonuçlarının değerlendirilmesi neticesinde, her biri kendi başına ani ölüm ve sakatlık riski taşıyan beyin anevrizması, kalp kası bozukluğu nedeniyle sol karıncık çıkışında daralma ve kapak yetmezliği, uykuda solunum durması hastalıkları ve bu üç hastalığa bağlı risklerin hapishane koşullarında gerçekleşmesinden endişe ediyor olması nedeniyle gelişen ağır kaygı bozukluğu ve panik atakları olduğu anlaşılmaktadır. …Barım’ın mevcut hapishane koşullarında müdahale edilmediği takdirde kalıcı sağlık hakkı/yaşam hakkı ihlaline yol açabileceği anlaşılan tıbbi rahatsızlıklarla baş edemeyeceği, sağlık durumunun kötüleşeceği ve tutukluluğa bağlı kaçınılmaz acı eşiğini aşan yoğunlukta bir sıkıntıya veya zorluğa maruz bırakabilecektir."
Bu rapor, 14 Ağustos 2025 tarihini taşıyor.
Cezaevinde ani ölüm ve sakatlık riski olduğuna işaret ederek Ayşe Barım için tahliye edilmesi çağrısı yapıyordu TTB.
Barım, 7 Temmuz’da ilk kez hakim karşısına çıktığında ise 2 Temmuz tarihli Sağlık Kurulu raporu mahkemenin gündemine girmiş, Barım'ın beyninde bulunan anevrizmanın büyüdüğü ve patlama riskinin arttığı ve Barım’da 6 farklı kalp rahatsızlığı tespit edildiği ifade edilmişti.
Barım duruşmada, “162 gündür tutuklu yargılanıyorum, beyin anevrizmam var. Kalbimde 6 tane ayrı hastalık teşhis edildi. Sağlıksız koşullarda mücadele veriyorum” demiş, mahkeme tutukluluğuna devam kararı vermişti.
Bir türlü tahliye kararı gelmedi, yaşanan ve ağırlaşan sağlık sorunları hep göz ardı edildi.
Bir tuhaf ve erken istisna dışında, belki de artık unutuldu bu olay. Hatırlayalım…
Tahliye kararı veren hakimin başına gelenler
“HSK, menajer Ayşe Barım'ın tahliyesine karar veren Fatih Kapan'ı görevden alarak tüketici mahkemesi hakimliğine atadı.”
Biraz geriye gidiyoruz, Barım yukarıda işaret ettiğimiz tuhaf iddialarla tutukluluğunun ikinci ayında.
Barım'ın avukatları tutuklama kararına ilişkin sulh ceza hakimliğine başvurarak itirazda bulunuyor.
Talebi değerlendiren hakimlik beklendiği üzere tutukluluğun devamına karar veriyor.
Sonrasında ise Barım'ın avukatı, yeniden itiraz ederek İstanbul 8. Asliye Ceza Mahkemesine başvuruyor.
İtirazı değerlendiren mahkeme hakimi Fatih Kapan, başına geleceklerden habersiz şekilde, “şüpheliye yüklenen suçun vasıf ve mahiyeti, lehine olan tanık beyanları, aleyhine olan telefon konuşma kayıtları ve tüm deliller kapsamında suçun değişme ihtimali bulunduğu ve bu durumda ise tutukluluk kararının ölçülü olmayacağı" gerekçesiyle tahliye kararı veriyordu.
Ancak jet hızıyla bu tahliye kararı durduruldu ve tutukluluğa devam kararı aldırıldı.
Sonrası mı?
Sonrasını başta aktarmıştık: HSK, menajer Ayşe Barım'ın tahliyesine karar veren Fatih Kapan'ı görevden alarak tüketici mahkemesi hakimliğine atadı.
Son duruşmada ortaya çıkan skandal: İhbarcı ihbarı hatırlamıyor
Uydurma tanıklıklar, uydurma suçlamalar, uydurma ifadeler…
Yargının silah olarak kullanıldığı o kadar fazla olaya şahitlik ettik ki.
Bu davada da bir tanığımız var, Barım hakkındaki tüm bu suçlamaları dile getiren isimlerden biri, Sedat Gün.
Mahkeme Başkanı soruyor, “Emine Ayşe Barım’ı tanıyor musun?” aldığı yanıt “sosyal medyadan ve televizyondan” oluyor.
Başkan bu kez “İhbar ettin mi? ” diye soruyor, “Sosyal medyada gördüklerimi yazdım, içeriğini hatırlamıyorum” yanıtı alıyor.
Mahkeme Başkanı bunun üzerine zorluyor ve ihbar mektubunu okuyor, peki, Sedat Gün ne diyor?
“Sosyal medyada gördüklerimi vatandaşlık görevimi yerine getirmek için topladım yazdım, kendim bir şey görmedim.”
Gerçekten bu kadar basit mi?
Mahkemenin oyuncuları Gezi Parkı’na yönlendirdi suçlaması var, malum.
Oyuncular son duruşmada çıkıp bir kez daha ve açık açık yanıt veriyor.
Bergüzar Korel, "Ayşe Barım beni yönlendirmedi eşimle birlikte Gezi Parkı’na gittim. Kendisini de orda görmedim" derken, Dolunay Soysert ise "Gezi Parkı olaylarına katılmamda Ayşe Barım’ın hiçbir yönlendirmesi ya da talimatı olmadı. Ben kendi irademle gittim” diyordu.
Diğer oyuncuların ifadeleri de çok benzer.
Bunun üzerine Barım söz alıyor ve şunları diyordu:
"Ben günlerdir aynı soruyu soruyorum kendime: Neden hedef alındım? Neden yaşam hakkım elinden alındı? Adaletin varlığına güvenmek istiyorum ama bu süreç beni korkutuyor. Tek başına bir hücrede beyin ve kalp sorunları ile uğraşıyorum. 30’dan fazla kilo kaybettim. Sunulan tüm somut veriler hasta olduğuma ikna edemedi. Bayılmalarla ilgili sevklerim başladı ama panik atak yüzünden o kadar zor sevk oldum ki… Ben tedaviyi reddetmiyorum. Bu ameliyatlarım çok riskli bir an önce sağlığıma kavuşmam gerekiyor. Tanık beyanlarını da dinlediniz. Artık ben tutuksuz yargılanmak istiyorum. Temel hakkımı bana vermenizi istiyorum. Tahliyemi talep ediyorum."
AKP'nin hukuksuz saldırısı karşısında çaresizlik ve şaşkınlık hissini gösteren sözler...
Sonrasında savcılık tanıkları, ihbarcıları hepsi boşa düşmüşken bir kez tutuklu yargılama talep etti ama buna rağmen mahkeme, Barım'ın yurtdışına çıkış yasağı ve adli kontrol şartıyla tahliyesine karar verdi.
Barım, tahliye olduktan ve evine gittikten kısa süre sonra rahatsızlandı.
Hastaneye kaldırıldı, bu sırada savcılığın talebiyle bir kez daha tutuklanması talep edildi ve bu yönde karar çıktı.
Sonrasında öğrendik ki, kararın hemen ardından tutuklama işlemi için hastaneye polisler gönderilmiş.
Bu ülkede hukukun ve güvenliğin nasıl da canı isteyince çalışıp, istemediğinde çalışmadığını bir kez daha gördük.
Daha dün IŞİD’li bir ailenin, tüm bağlantılarına rağmen nasıl da özgürce cinayet işleyip, vatandaşlık bile alabildiğine şahit olmuştuk… Bugün de bu jet adli takip ve tutuklamaya.
Tek hedef gerçekten Ayşe Barım mı?
AKP iktidarının Gezi ile derdi yıllar geçse de bitmedi, bitmeyecek.
Hâlâ o günlerden büyük bir korku duyduğu, halkın adalet için, eşitlik ve özgürlük için sokağa dökülmesine tahammül edemediklerini biliyoruz.
Yani aslında dertleri ne Osman Kavala ne de Ayşe Barım.
Tek dertleri, Gezi’de kendi iradesiyle, tertemiz şekilde sokağa dökülen halkımız. Gezi’ye bir parça da olsa kir bulaştırabilmek için, “dış bağlantılı” diyebilmek için ellerinden geleni yapmalarına rağmen ortaya çıkan iddianameler bundan ibaret.
Oysa Gezi’ye dış bağlantılı diyenler, dış bağlantı arıyorsa “meşruiyet” için ABD’ye yapılan sefere, ülkenin her yerindeki NATO ve ABD üslerine bakmalı öncelikle.
Halkın direnişi, Gezi, Haziran günleri karalanamayacak kadar temiz kalmaya devam edecek...
soL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder