Ne ilginç bir ülkede yaşıyoruz…
Yıllardır Mehmet Yılmaz Suudi Arabistan Kralı Abdullah’ın devlet ricaline bahşettiği armağanları sorup durur yanıt alamaz. Konuyla ilgili herkes tavana bakıp ıslık çalar. İlgili makamlardan çıt çıkmaz. Bunun hiçbir hukuki müeyyidesi olmaz…
Ama sıradan yurttaş, kapısına dayanan TÜİK memurlarına “zorunlu istatistik” adı altında, konukların getirdiği “baklava”nın hesabını vermek zorundadır…
Konuğun getirdiği bir kutu “baklava” bile “kazanç” hanesine eklenip -devlet istatistiklerinin anketinde!- vatandaşın geliri olarak yazılacakmış.
Titizliğe bakın!
Bu ve bu gibi bir dizi saçmalığı, Defne Samyeli’nin ortaya çıkardığı bir TÜİK skandalıyla öğrendik.
İnternete yansıyan ilk haberler daha çok bir “Zaytung” şakasını andırıyordu.
“Ülkedeki açlık, yoksulluk ve fakirlik rakamlarının belirlenmesi için çalışmayürüttüklerini belirtip Samyeli’nin kapısını çalan TÜİK yetkilileri, Samyeli’ye bilgiverdikten sonra harcamaları kontrol edecek bir görevlinin 1 ay boyunca evinde kalacağını söyleyip kendilerine yardımcı olunmasını istedi. Ancak Samyeli görevlilere özel hayatın gizliliği ilkesinin çiğneneceğini, zaten bu araştırma için vaktinin de olmadığını belirterek kendilerine yardımcı olamayacağını beyan etti. Bu nedenle Samyeli’ye 923 TL para cezası kesildi” diyordu haber. “
Kızlı erkekli ev denetimi projesinden sonra sıra şimdi bunda mı?” diye sosyal medyada yayılan haberin yarattığı “şok” üzerine; TÜİK görevlileri açıklama yaptı.
Kurumun Başkanı Birol Aydemir; “24 saat sizinle yaşayacağız diye bir şey yok” dedi.
Ama gelin görün ki haberin gerisi doğru.
‘Ayşe Teyze-Samyeli farkı’
Samyeli’yi de kapsayacak kadar geniş çaplı tutulan “yoksulluk anketini”(!) haberleştiren gazeteci; “anketör 7/24 evde kalacak” diye evet konuyu fazla özetlemiş. TÜİK evlere şilte atmayacakmış…
Ama buna yakın bir durum var ortada. Çünkü bir aylık “komple konaklama dışında” kalan her şey gerçek!
Bilgisayarda “rasgele örnekleme” ile seçilen evlerde adınız çıkarsa; TÜİK görevlileri kapınıza dayanacak, sizden 1 aylık masraflarınızı, dolayısıyla kazancınızı belgelendirmenizi isteyecek!
Marketten satın aldığınız “ped”den, konukların armağan ettiği baklayava dek her şey, Samyeli’nin anlattıklarına göre buna dahil.
TÜİK görevlileri ayda 6 kez -yani beş günde bir!- vicdan azabı gibi karşınıza çıkacak: Ne yediniz, ne içtiniz, ne tükettiniz, hangi restoranda, hangi eğlence yerinde kafayı çektiniz çetele tutacaksınız.
Çalışan bir kadın olarak Samyeli önce annesinin yardımına sığınmış.
Ancak yaşlı kadın “Bu defteri ben dolduramıyorum. Fazla ayrıntı var!” deyince, Samyeli haklı olarak “Böyle bir ankete vaktim yok” demiş ve cezayı yemiş!
Neden?
Çünkü daha önce anayasa mahkemesince “özel yaşamın korunması hakkına aykırı” diyerek iptal edilen ancak ardından ufak rötuşlarla tekrar devreye sokulan bir yasayla tüm yurttaşlar, TÜİK’in istediği her bilgiyi vermekle yükümlü tutulmuş.
TÜİK Başkanı Aydemir, “Bu bilgileri Ayşe Teyze nasıl veriyorsa, sen de vereceksin!” diyor: “Defne Hanım’ın ne üstünlüğü ne farkı, ne ayrıcalığı var? Kimsenin vatandaşlık görevi konusunda diğerinden üstünlüğü yok. Kusurabakmayın şunu söylemek zorundayım. Zengin kesimlerimiz bu konuda biraz farklı” diye dayatıyor.
Zengin, fakir yurttaş ayrımı
TÜİK başkanının söylediği gibi Samyeli’nin eğer bir ayrıcalığı varsa; bu onun “zenginliği değil bir birey olarak haklarının bilincinde” olmasıdır.
“Zenginler”, neden böyle ayrı bir kategoriye dönüştürülüyor?
Vatandaşlar arasında bu şekilde “zengin”, “fakir” ayrımı yapılıyorsa; “zenginlerin yaşamları o halde neden yoksulluk araştırmasına dahil ediliyor?”
Bu soruları çoğaltabiliriz…
Ancak TÜİK başkanını çileden çıkaran konu aslında “haklarının ayırdında” olan okuryazar bir vatandaş olarak Samyeli’nin olayı anlaşılan hukuki düzleme taşıması olmuş.
Ayşe Teyze kapısına dayanan TÜİK’çilere “hayır” diyemezdi ama Samyeli demiş. O çünkü “özel hayatın gizliliği ilkesinin ihlal edilemeyeceğini” bilen bir yurttaş. Bunun için cezalandırılması mı gerekiyor?
AB’de olamaz
Türkiye’nin aday olduğu AB ülkelerinin hiçbirinde herhangi bir ankete “zorunlu katılım” söz konusu olamaz. AB ülkelerinde “zorunlu” tek anket “nüfus sayımı” anketleridir.
Yurttaşı “metazori bir istatistiğe indirgemek” ve ilerde ne şekilde devreye sokulacağı belli olmayan “özel yaşam istatistiği tutmak” çok farklı konular…
TC Anayasa Mahkemesi de nitekim söz konusu anketin dayandırıldığı yasayı “insanların özel hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkı bulunduğu” gerekçesiyle vaktiyle iptal etmiş!
Konuyu “birey özgürlüklerini” hiçe sayan bir hukuk devleti ihlali olarak görmüş…
“İleri demokrasi” uygulamaları bu kaygılara ne var ki hep daha çok sırt çevirdikçe; “hukuk devletini”aramak Samyeli gibi bu ayrımın farkında olan -heyhat!- bireysel düzeyde yurttaşlara düşecek.
NİLGÜN CERRAHOĞLU
Cumhuriyet.
Yıllardır Mehmet Yılmaz Suudi Arabistan Kralı Abdullah’ın devlet ricaline bahşettiği armağanları sorup durur yanıt alamaz. Konuyla ilgili herkes tavana bakıp ıslık çalar. İlgili makamlardan çıt çıkmaz. Bunun hiçbir hukuki müeyyidesi olmaz…
Ama sıradan yurttaş, kapısına dayanan TÜİK memurlarına “zorunlu istatistik” adı altında, konukların getirdiği “baklava”nın hesabını vermek zorundadır…
Konuğun getirdiği bir kutu “baklava” bile “kazanç” hanesine eklenip -devlet istatistiklerinin anketinde!- vatandaşın geliri olarak yazılacakmış.
Titizliğe bakın!
Bu ve bu gibi bir dizi saçmalığı, Defne Samyeli’nin ortaya çıkardığı bir TÜİK skandalıyla öğrendik.
İnternete yansıyan ilk haberler daha çok bir “Zaytung” şakasını andırıyordu.
“Ülkedeki açlık, yoksulluk ve fakirlik rakamlarının belirlenmesi için çalışmayürüttüklerini belirtip Samyeli’nin kapısını çalan TÜİK yetkilileri, Samyeli’ye bilgiverdikten sonra harcamaları kontrol edecek bir görevlinin 1 ay boyunca evinde kalacağını söyleyip kendilerine yardımcı olunmasını istedi. Ancak Samyeli görevlilere özel hayatın gizliliği ilkesinin çiğneneceğini, zaten bu araştırma için vaktinin de olmadığını belirterek kendilerine yardımcı olamayacağını beyan etti. Bu nedenle Samyeli’ye 923 TL para cezası kesildi” diyordu haber. “
Kızlı erkekli ev denetimi projesinden sonra sıra şimdi bunda mı?” diye sosyal medyada yayılan haberin yarattığı “şok” üzerine; TÜİK görevlileri açıklama yaptı.
Kurumun Başkanı Birol Aydemir; “24 saat sizinle yaşayacağız diye bir şey yok” dedi.
Ama gelin görün ki haberin gerisi doğru.
‘Ayşe Teyze-Samyeli farkı’
Samyeli’yi de kapsayacak kadar geniş çaplı tutulan “yoksulluk anketini”(!) haberleştiren gazeteci; “anketör 7/24 evde kalacak” diye evet konuyu fazla özetlemiş. TÜİK evlere şilte atmayacakmış…
Ama buna yakın bir durum var ortada. Çünkü bir aylık “komple konaklama dışında” kalan her şey gerçek!
Bilgisayarda “rasgele örnekleme” ile seçilen evlerde adınız çıkarsa; TÜİK görevlileri kapınıza dayanacak, sizden 1 aylık masraflarınızı, dolayısıyla kazancınızı belgelendirmenizi isteyecek!
Marketten satın aldığınız “ped”den, konukların armağan ettiği baklayava dek her şey, Samyeli’nin anlattıklarına göre buna dahil.
TÜİK görevlileri ayda 6 kez -yani beş günde bir!- vicdan azabı gibi karşınıza çıkacak: Ne yediniz, ne içtiniz, ne tükettiniz, hangi restoranda, hangi eğlence yerinde kafayı çektiniz çetele tutacaksınız.
Çalışan bir kadın olarak Samyeli önce annesinin yardımına sığınmış.
Ancak yaşlı kadın “Bu defteri ben dolduramıyorum. Fazla ayrıntı var!” deyince, Samyeli haklı olarak “Böyle bir ankete vaktim yok” demiş ve cezayı yemiş!
Neden?
Çünkü daha önce anayasa mahkemesince “özel yaşamın korunması hakkına aykırı” diyerek iptal edilen ancak ardından ufak rötuşlarla tekrar devreye sokulan bir yasayla tüm yurttaşlar, TÜİK’in istediği her bilgiyi vermekle yükümlü tutulmuş.
TÜİK Başkanı Aydemir, “Bu bilgileri Ayşe Teyze nasıl veriyorsa, sen de vereceksin!” diyor: “Defne Hanım’ın ne üstünlüğü ne farkı, ne ayrıcalığı var? Kimsenin vatandaşlık görevi konusunda diğerinden üstünlüğü yok. Kusurabakmayın şunu söylemek zorundayım. Zengin kesimlerimiz bu konuda biraz farklı” diye dayatıyor.
Zengin, fakir yurttaş ayrımı
TÜİK başkanının söylediği gibi Samyeli’nin eğer bir ayrıcalığı varsa; bu onun “zenginliği değil bir birey olarak haklarının bilincinde” olmasıdır.
“Zenginler”, neden böyle ayrı bir kategoriye dönüştürülüyor?
Vatandaşlar arasında bu şekilde “zengin”, “fakir” ayrımı yapılıyorsa; “zenginlerin yaşamları o halde neden yoksulluk araştırmasına dahil ediliyor?”
Bu soruları çoğaltabiliriz…
Ancak TÜİK başkanını çileden çıkaran konu aslında “haklarının ayırdında” olan okuryazar bir vatandaş olarak Samyeli’nin olayı anlaşılan hukuki düzleme taşıması olmuş.
Ayşe Teyze kapısına dayanan TÜİK’çilere “hayır” diyemezdi ama Samyeli demiş. O çünkü “özel hayatın gizliliği ilkesinin ihlal edilemeyeceğini” bilen bir yurttaş. Bunun için cezalandırılması mı gerekiyor?
AB’de olamaz
Türkiye’nin aday olduğu AB ülkelerinin hiçbirinde herhangi bir ankete “zorunlu katılım” söz konusu olamaz. AB ülkelerinde “zorunlu” tek anket “nüfus sayımı” anketleridir.
Yurttaşı “metazori bir istatistiğe indirgemek” ve ilerde ne şekilde devreye sokulacağı belli olmayan “özel yaşam istatistiği tutmak” çok farklı konular…
TC Anayasa Mahkemesi de nitekim söz konusu anketin dayandırıldığı yasayı “insanların özel hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkı bulunduğu” gerekçesiyle vaktiyle iptal etmiş!
Konuyu “birey özgürlüklerini” hiçe sayan bir hukuk devleti ihlali olarak görmüş…
“İleri demokrasi” uygulamaları bu kaygılara ne var ki hep daha çok sırt çevirdikçe; “hukuk devletini”aramak Samyeli gibi bu ayrımın farkında olan -heyhat!- bireysel düzeyde yurttaşlara düşecek.
NİLGÜN CERRAHOĞLU
Cumhuriyet.