“Pembe Trambüs” uygulaması, asıl itibariyle AKP’nin siyasal İslamcı
ideolojik zeminine oturan etnosantrik -kadının erkekten zayıf olduğu ve
buna göre de onun yaşamını belirleme gücünün de erkekte olduğu
anlamıyla-bir yaklaşımdan
başka şey değil.
Eşitsizlik ve ayrımcılık kavramları esas itibariyle hukukun ve adaletin ama en çok da dezavantajlı grupların günlük yaşam pratikleri ilgili kavramlar. Bu ülkede kadın-erkek arasındaki eşitsizlik ve bunun getirdiği ayrımcılık ise özellikle son 15 yılda basit bir eşitsizlik farkı olarak yaşanmadı. Bu eşitsizlik ve ayrımcılık durumu, AKP iktidarında kadın-erkek arasındaki ayrımcılığın din olgusu üzerinden meşrulaştırılmasının yollarının denendiği, zorlandığı süreç olarak gerçekleşti. Dahası eşitsizlik ve ayrımcılık en başından beri AKP’nin -başörtüsü üzerinden- varlığının en önemli araçlarından biri olageldi.
Ancak AKP’nin başörtüsü üzerinden geliştirdiği ayrımcılık; daha fazla eşitlik yaratmak, eşitsizlikleri ortadan kaldırmak gibi durumların aksine kadınların yaşam tarzlarına müdahaleye, onların kamusal alandan tecridine, kadınların neredeyse tamamı için geçerli sayılacak ev kadını-anne ve eş-olarak geleneksel toplumsal cinsiyet rollerinin dışına çıkmaması gerektiğine dayanan ve temelde kadının varlığını hedef alan bir siyasal pakete dönüştü. Eşitsizlik ve ayrımcılık, genel geçer kadın-erkek farklılıkları üzerinden değil; dinsel baskıyla kamusal alanda kadının ötekileştirilmesine dair rızanın üretilmesine yönelik yaklaşımlarla da pekiştirildi.
AKP iktidarı; 15 yıl boyunca kadının kamusal alandaki varlığını küçümseyen, aşağılayan, kadınlara hakaret içeren söylemlerden kaçınmadı. Bu iktidar zümresinin, kadının toplumsal konumunu yalnızca “eş” ve “anne” olarak sınırlandırma girişimlerine sıklıkla şahit olduk:
“Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz, o fıtrata terstir.”
“Anneliği reddeden, evini çekip çevirmekten vazgeçen bir kadın iş dünyasında istediği kadar başarılı olursa olsun özgünlüğünü kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Eksiktir, yarımdır.”
“Biz kızların erkeklerin devletin yurtlarında karışık kalmasına müsaade etmiyoruz” gibi cümlelerin sahibi Erdoğan,
“Kız ve erkek öğrencilerin birlikte eğitim yaptırılmasına büyük bir yanlışlık olarak değerlendiriyorum” diyen TBMM Başkanvekili Sadık Yakut,
“Annelik kariyeri dışında bir kariyeri asla merkeze almamalı” diyen Mehmet Müezzinoğlu,
“Bi kadın olarak sus” diyen Bülent Arınç,
“Hamileliği davul zurna ile ilan etmek de bizim terbiyemize aykırıdır. Böyle karınla sokakta gezilmez” diyen AKP’nin sözde alimi Ömer Tuğrul İnançer,
AKP’nin kadına yönelik bozuk sicilinin ve sakat zihninin sabıkalı birkaç ismi sadece…
Modern toplumdan uzaklaşıyoruz
Devletin kadına ne kadar duyarlı (!) olduğunu, AKP’nin ideolojik kodlarında var olan paternalist devlet anlayışında kadının toplumdaki neredeyse tek rolünün “eş” ve “anne” olmasına indirgendiğini gerek kanun tekliflerinde gerekse yaşamdaki pratiklerinde ve gerekse söylemlerinde defaatle gördük.
İktidar partisi AKP’nin kadın-erkek arasında var olduğuna hükmettiği hiyerarşik ilişki ve tahakküm pratikleri de bu 15 yıl boyunca kendisini giderek hissettiren bir biçimde toplumsal alanda kadını ikincil plana itmede önemli roller oynadı.
Oysaki modern toplumlarda geçerliliğe sahip eşitlik ilkesi, dışlanma ve ayrımcılık ilkelliğini teorik ve pratik olarak reddetmiştir.
Modern toplumlar, erkeğin kadınları ötekileştiren hukuk anlayışından ve pratikteki uygulamalarından hızla uzaklaşmış, kadına yönelik hem fiziksel hem de cinsel şiddeti hukuk sistematiği içinde ağır bir suç olarak tanımlamıştır. Ancak AKP’nin Yeni Türkiye’sinde gerek hukuk sisteminin” geçişine izin verdiği tali yollar (İyi hal, rıza, haksız tahrik indirimi vb. hafifletici nedenler), gerekse yasa koyucu ve uygulayıcısı erkek egemen zihniyetin yasanın öngördüğü cezayı uygulamayışı hukuku taciz ve istismar için caydırıcı araç olmaktan uzaklaştırmıştır.
AKP’nin siyasal pozisyon alışı, hukuk pratiklerini hayata geçiriş biçimi, günlük hayatta kadının ikincil olduğu konusunda bir tür söz ve eylem birliği oluşturmuş; tüm bunlar da kadının ülkede günden güne kaybettiği konumunu toplumsal zihinde normalleştirmiş, toplumsal zihinde kabullenişin yolunu açmıştır.
Ve sonuçta AKP’nin 15 yıllık Türkiye pratiğinin aldığı riyakâr pozisyonlar, AKP ideolojisini yaygınlaştıran dini içerikler; toplumun zihin dünyasında erkek egemen, tek biçimli yaşamın doğallığı, erkeğin kadını sınırlı alanlara hapsederek koruması(!) üzerinden geliştirdiği ayrımcılığı yaygınlaştırmış ve trajik bir sonuç olarak da sıradanlaştırmıştır.
Evet, AKP’nin hukuk ve dil pratiklerinde bir riya her zaman var oldu. Pembe rengin naifliği üzerine kurduğu otobüs, metrobüs, metro, taksi ve şimdi de Malatya’daki trambüs uygulaması da bunlardan biri.
AKP’nin bugün Malatya’da bir “çözüm yolu” olarak sunduğu, dahası dayattığı ve bunu da “kadınların isteği” olarak duyurduğu pembe renkli ulaşım araçları, ilk olarak 2012’de Saadet Partisi İstanbul İl Kadın Kolları’nın yürüttüğü “kadınlara özel pembe otobüs” kampanyası ile gündeme gelmişti. Daha sonra Mart 2015’te Şanlıurfa’da hayata geçirildi.
Saadet Partisi’nin önerisi, İstanbul Şehir Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Nurullah Ardıç tarafından 2016’da Özgecan Aslan’ın katlinin ardından İstanbul’da tekrar gündeme getirildi. Büyük bir tepki ile karşılaşan öneri rafa kaldırıldı.
Otobüs olmasa da bir başka deneme, bu kez Sivas’ta “pembe taksi” uygulaması adı altında yeniden piyasaya sürüldü. Başta kadın örgütleri olmak üzere birçok kurum ve kişi sesini yükseltti. Sosyal medyanın da tepkisi üzerine bu uygulama da hayata geçirilmeden geri çekildi. Kadınların böyle uygulamalara dair taleplerinin olmadığını söylemelerine rağmen kısa süre önce Bursa’da “kadına öncelik vagonu” erkeklerin de binebilmesi yoluyla da olsa hayata geçirildi.
Kadına yönelik saldırılar böyle önlenemez
Bu durum cesaret vermiş olmalı ki şimdi de Malatya Büyükşehir Belediye Başkanı AKP’li Ahmet Çakır, “üniversitedeki kadın öğrencilerin talebi” diyerek, “pembe trambüs” uygulamasını hayata geçireceklerini duyurdu. AKP’li Ahmet Çakır’ın zihniyeti, uygulamanın benzerlerinin Japonya, Meksika, Hindistan, ABD, Mısır gibi ülkelerde de olduğunu savunuyor.
Tüm bu ülkelerde kadına yönelik taciz ve istismar vakalarının önüne toplu taşımadaki ‘tecrit’ uygulamalarıyla geçilemediği ortada. Geçtiğimiz günlerde ise İngiltere’de İşçi Partisi’nden Chris Williamson’un trenlerde kadınlara özel vagon önerisine sert karşılıklar geldi. Williamson kadına karşı şiddeti normalleştirme ve ayrımcılığı savunmakla suçlandı.
BBC Türkçe’nin haberine göre Eşitlik ve Kadın Komitesi üyesi olan Jess Philips, Twitter hesabında “Kadınların hareketlerini kısıtlamak onları güvenli kılmaz, saldırıları normalleştirir. Sorunun kadınların oturma planları değil saldırganlar olduğu konusunda net olmalıyız” dedi.
İngiliz feminist yazar Laura Bates ise “Saldırılar nedeniyle toplu taşımada kadın-erkek ayrımına gitmek, saldırıların kaçınılmaz olduğunu ima etmektir. Kadınlara kaçmalarını ve saklanmalarını söylemek, sorumluluğun toplumdaki tacizcilerde değil kadında olduğunu söylemektir” değerlendirmesi yapıyor.
Ama tüm bu gerçeklik AKP için bir şey ifade etmiyor. Çünkü gerçekleri çarpıtmada, dahası yalan üretmede oldukça maharetliler. Türkiye’de yarattıkları iklimin kadının yaşam hakkını elinden aldığını, iktidarlarında kadına yönelik cinayet, şiddet, taciz ve istismar vakalarının korkutucu boyutlara vardığını konuşmamızı istemiyorlar.
İslamcı rejim yolunda bir eşik daha…
Sahtekâr ulema takımının her gün televizyon ekranlarından, gazete köşelerinden, cuma hutbelerinden kadınları hedef gösteren sözde fetvalarını sorgulamamızı istemiyorlar. Malatya’daki uygulamanın içeriğinde kadın öğrencilerin isteği ve toplumsal yapının da rızası olduğu öne sürülüyor. Oysa uygulama, kadınların AKP’nin kendi ideolojik argümanlarına denk düşen haliyle var olmaları, yani kamusal alanın dışında, evde “anne” ve “eş” olarak varlığını sürdürmeleri ve kadınların ancak bu alanda korunması üzerine kuruluyor.
Aslında bunun bir koruma biçimi olmadığının AKP de farkında. AKP’nin kafasındaki hinlik, siyasal İslamcı rejimlerine giden yolda bir eşik daha atlamak ve bunu yine bilindik “rıza” üzerinden gerçekleştirmek.
AKP bizim bunu bildiğimizi de biliyor.
Bu yüzden bunu bir saldırı üzerinden değil, kadınların talebiymiş gibi sahtekârca bir tutumla yapıyor. 15 yıllık riya sürüyor.
AKP’nin kadınlara yönelik birçok adımında olduğu gibi bu uygulamanın da Türkiye’de kadınların taciz ve istismardan koruduğundan, yaşamlarına kolaylaştırıcı bir etkisi olduğundan söz etmek safdillikten öteye gitmez. Bu yüzden “Pembe Trambüs” uygulaması asıl itibariyle AKP’nin siyasal İslamcı ideolojik zeminine oturan etnosantrik -kadının erkekten zayıf olduğu ve buna göre de onun yaşamını belirleme gücünün de erkekte olduğu anlamıyla-bir yaklaşımdan başka şey değil.
Tüm bu tutum ve yaklaşımlar toplumsal zihinde pembe trambüs uygulamasında olduğu gibi “kadının kamusal alan dışına çıkmasında, tecrit edilmesinde sakınca yok, kadın daha kolay korunuyor, taciz ve istismar vakaları azalıyor” gibi stereotipler (kalıp yargılar) oluşumuna neden oluyor. Oysa bu uygulamanın sonunda toplum için son durağın “AKP İslam Emirliği” olacağı gerçeğinin görünmesi engelleniyor.
Çoğunluğu fark edilmesi zor, dolaylı ifade biçimleri aracılığıyla işleyen AKP’nin ayrımcı politikaları ve söylemleri görünürde hiçbir tehlike arz etmiyor. Aksine problemli duruma çözüm üretme olarak sunuluyor. Üzerinde kafa yorup sonuçları irdelendiğinde belirli bir ideolojik-politik hattın izlerine rastlanıyor. O izler adım adım takip edildiğinde karşımıza bir şeriat rejimi, bir İslam devleti çıkıyor.
AKP’li yerel yönetimler uygulamayı hayata geçirmenin yolunu kadınların rızasında buluyor. Oysa kadınların rızası değil AKP’nin rızası gözetiliyor. Belli kesimler muhafazakâr zihniyet ve dini referanslar üzerinden buradaki ayrımcılığın sonuçlarını görmüyor. Pembe trambüsün kadınlar açısından bir çeşit “yok sayma” ile aynı anlama geleceğini dikkate almıyor. Kaldı ki kadınlar sadece toplu taşım araçlarında taciz ve istismarla karşı karşıya kalmıyor. Dünyadaki örnekleri bu tarz uygulamaların kadınları daha çok savunmasız bıraktığını gösteriyor. Araçlar dışındaki taciz ve istismar vakalarının çoğu bu araçlardan önceki ya da sonraki süreçte gerçekleşiyor.
Oysa kadınlar, önce eşitlik sonra araç içi ve dışında -evde, sokakta,i şyerinde, okulda-güvenliğin sağlanmasını istiyor. Kategorize olmak, kendisine ayrılan araca binmediği için suçlanmak istemiyor.
Pembe renkli araçlara binmeyen kadının olası bir istismar vakasında neden binmediğinin sorgulanmasını, “müstahak “denmesini, tecavüze “meşruluk” kazandırılmasını istemiyor. Taciz ve tecavüzcülere caydırıcı cezaların verilmesini istiyor.
Kadınlar; bu yolla taciz ve istismarın önlenemeyeceğini, ayrıştırıcı uygulamanın kadınların kamusal alanlardan izolasyon projesinden başka bir şey olmadığını, AKP iktidarında yaşam tarzına müdahale açısından bir mevzi daha kaybedeceklerin biliyor. Çünkü temelde bir ulaşım sorunu değil bir zihniyet sorunu yatıyor.
Önemli bir ayrıntıyı daha görmek gerekiyor. Pembe trambüs benzeri uygulamaların, dikkat edilirse muhafazakâr yaşamın ağırlıkta olduğu kentlerde/ bölgelerde ortaya çıkması tesadüfi değil. Seçilmiş bölgeler nispeten bekledikleri rızanın yaratılmasında zorlanmayacakları lokasyonlar. Kafalarının arkasındaki hinlikleri daha rahat hayata geçirecekleri, daha az itirazla karşılaştıkları bölgeler. İtiraza daha kolay itiraz yükseltilebileceğini bildikleri yerlerden başlıyorlar. Bu yüzden bu tarz uygulamalar için kutuplaştırıcı, kamplara bölücü, kadını ayrıştırıcı ve tecrit edici diyoruz.
Bu uygulamaların sonuçları AKP’nin umurunda olmuyor, AKP kendi gündemini dayatmaya devam ediyor. Bu tür uygulamalar AKP’nin ajandasındaki gericiliğin yeni aşamaları, haremlik selamlık hayata bir adım daha yaklaşma yani gericilikte el yükseltme hamleleri. AKP her yerde kadına bakışı, zihniyeti değiştirmek yerine kadının tecridini isteyen bir anlayışı dayatıyor. Bu anlayışla sadece Malatya’da değil ülkenin her sathında laiklik ve cumhuriyet üzerinde mücadele etmek gerekiyor. Çünkü sözümona kadını koruma adına dayatılan bu ve benzeri uygulamalar özünde laik yaşama ve cumhuriyet değerlerine, kazanımlarına yapılan taciz atışlarıdır, saldırırlardır.
Razı olmayacağız
Bu uygulama yeni müfredatla evrimin müfredattan çıkarılıp cihadın getirilmesi, müftülere nikah kıyma yetkisi verilmesi, eğitim ve sağlığın tarikatlar eliyle hızla dinselleştirilmesinden bağımsız değildir. Her biri bir eşik, her biri AKP’nin gerici ajandasında bir sayfadır. Bu ve benzeri uygulamaları kabullenmek, ileride öncelikle kadınların sonra toplumun büyük kesiminin de AKP ideolojisinin kendilerine tanıdığı sınırlı alanlarda, daha baskıcı bir toplumda, AKP’nin istediği tarzda yaşamı kabullenmek demektir.
AKP toplumsal yaşamda çifte alanlar yaratarak çifte hukuku zorlayan bir süreci bu uygulamalara itiraz gelmediği için kuracak ve hayata geçirecektir.
Tüm bunları kabullenmek, AKP’nin İslam emirliğinde yaşamaya razı olmak demektir.
Razı olmayacak ve AKP’nin oyununu bozacağız.
TUR YILDIZ BİÇER / CHP Milletvekili
(BİRGÜN)
Eşitsizlik ve ayrımcılık kavramları esas itibariyle hukukun ve adaletin ama en çok da dezavantajlı grupların günlük yaşam pratikleri ilgili kavramlar. Bu ülkede kadın-erkek arasındaki eşitsizlik ve bunun getirdiği ayrımcılık ise özellikle son 15 yılda basit bir eşitsizlik farkı olarak yaşanmadı. Bu eşitsizlik ve ayrımcılık durumu, AKP iktidarında kadın-erkek arasındaki ayrımcılığın din olgusu üzerinden meşrulaştırılmasının yollarının denendiği, zorlandığı süreç olarak gerçekleşti. Dahası eşitsizlik ve ayrımcılık en başından beri AKP’nin -başörtüsü üzerinden- varlığının en önemli araçlarından biri olageldi.
Ancak AKP’nin başörtüsü üzerinden geliştirdiği ayrımcılık; daha fazla eşitlik yaratmak, eşitsizlikleri ortadan kaldırmak gibi durumların aksine kadınların yaşam tarzlarına müdahaleye, onların kamusal alandan tecridine, kadınların neredeyse tamamı için geçerli sayılacak ev kadını-anne ve eş-olarak geleneksel toplumsal cinsiyet rollerinin dışına çıkmaması gerektiğine dayanan ve temelde kadının varlığını hedef alan bir siyasal pakete dönüştü. Eşitsizlik ve ayrımcılık, genel geçer kadın-erkek farklılıkları üzerinden değil; dinsel baskıyla kamusal alanda kadının ötekileştirilmesine dair rızanın üretilmesine yönelik yaklaşımlarla da pekiştirildi.
AKP iktidarı; 15 yıl boyunca kadının kamusal alandaki varlığını küçümseyen, aşağılayan, kadınlara hakaret içeren söylemlerden kaçınmadı. Bu iktidar zümresinin, kadının toplumsal konumunu yalnızca “eş” ve “anne” olarak sınırlandırma girişimlerine sıklıkla şahit olduk:
“Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz, o fıtrata terstir.”
“Anneliği reddeden, evini çekip çevirmekten vazgeçen bir kadın iş dünyasında istediği kadar başarılı olursa olsun özgünlüğünü kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Eksiktir, yarımdır.”
“Biz kızların erkeklerin devletin yurtlarında karışık kalmasına müsaade etmiyoruz” gibi cümlelerin sahibi Erdoğan,
“Kız ve erkek öğrencilerin birlikte eğitim yaptırılmasına büyük bir yanlışlık olarak değerlendiriyorum” diyen TBMM Başkanvekili Sadık Yakut,
“Annelik kariyeri dışında bir kariyeri asla merkeze almamalı” diyen Mehmet Müezzinoğlu,
“Bi kadın olarak sus” diyen Bülent Arınç,
“Hamileliği davul zurna ile ilan etmek de bizim terbiyemize aykırıdır. Böyle karınla sokakta gezilmez” diyen AKP’nin sözde alimi Ömer Tuğrul İnançer,
AKP’nin kadına yönelik bozuk sicilinin ve sakat zihninin sabıkalı birkaç ismi sadece…
Modern toplumdan uzaklaşıyoruz
Devletin kadına ne kadar duyarlı (!) olduğunu, AKP’nin ideolojik kodlarında var olan paternalist devlet anlayışında kadının toplumdaki neredeyse tek rolünün “eş” ve “anne” olmasına indirgendiğini gerek kanun tekliflerinde gerekse yaşamdaki pratiklerinde ve gerekse söylemlerinde defaatle gördük.
İktidar partisi AKP’nin kadın-erkek arasında var olduğuna hükmettiği hiyerarşik ilişki ve tahakküm pratikleri de bu 15 yıl boyunca kendisini giderek hissettiren bir biçimde toplumsal alanda kadını ikincil plana itmede önemli roller oynadı.
Oysaki modern toplumlarda geçerliliğe sahip eşitlik ilkesi, dışlanma ve ayrımcılık ilkelliğini teorik ve pratik olarak reddetmiştir.
Modern toplumlar, erkeğin kadınları ötekileştiren hukuk anlayışından ve pratikteki uygulamalarından hızla uzaklaşmış, kadına yönelik hem fiziksel hem de cinsel şiddeti hukuk sistematiği içinde ağır bir suç olarak tanımlamıştır. Ancak AKP’nin Yeni Türkiye’sinde gerek hukuk sisteminin” geçişine izin verdiği tali yollar (İyi hal, rıza, haksız tahrik indirimi vb. hafifletici nedenler), gerekse yasa koyucu ve uygulayıcısı erkek egemen zihniyetin yasanın öngördüğü cezayı uygulamayışı hukuku taciz ve istismar için caydırıcı araç olmaktan uzaklaştırmıştır.
AKP’nin siyasal pozisyon alışı, hukuk pratiklerini hayata geçiriş biçimi, günlük hayatta kadının ikincil olduğu konusunda bir tür söz ve eylem birliği oluşturmuş; tüm bunlar da kadının ülkede günden güne kaybettiği konumunu toplumsal zihinde normalleştirmiş, toplumsal zihinde kabullenişin yolunu açmıştır.
Ve sonuçta AKP’nin 15 yıllık Türkiye pratiğinin aldığı riyakâr pozisyonlar, AKP ideolojisini yaygınlaştıran dini içerikler; toplumun zihin dünyasında erkek egemen, tek biçimli yaşamın doğallığı, erkeğin kadını sınırlı alanlara hapsederek koruması(!) üzerinden geliştirdiği ayrımcılığı yaygınlaştırmış ve trajik bir sonuç olarak da sıradanlaştırmıştır.
Evet, AKP’nin hukuk ve dil pratiklerinde bir riya her zaman var oldu. Pembe rengin naifliği üzerine kurduğu otobüs, metrobüs, metro, taksi ve şimdi de Malatya’daki trambüs uygulaması da bunlardan biri.
AKP’nin bugün Malatya’da bir “çözüm yolu” olarak sunduğu, dahası dayattığı ve bunu da “kadınların isteği” olarak duyurduğu pembe renkli ulaşım araçları, ilk olarak 2012’de Saadet Partisi İstanbul İl Kadın Kolları’nın yürüttüğü “kadınlara özel pembe otobüs” kampanyası ile gündeme gelmişti. Daha sonra Mart 2015’te Şanlıurfa’da hayata geçirildi.
Saadet Partisi’nin önerisi, İstanbul Şehir Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Nurullah Ardıç tarafından 2016’da Özgecan Aslan’ın katlinin ardından İstanbul’da tekrar gündeme getirildi. Büyük bir tepki ile karşılaşan öneri rafa kaldırıldı.
Otobüs olmasa da bir başka deneme, bu kez Sivas’ta “pembe taksi” uygulaması adı altında yeniden piyasaya sürüldü. Başta kadın örgütleri olmak üzere birçok kurum ve kişi sesini yükseltti. Sosyal medyanın da tepkisi üzerine bu uygulama da hayata geçirilmeden geri çekildi. Kadınların böyle uygulamalara dair taleplerinin olmadığını söylemelerine rağmen kısa süre önce Bursa’da “kadına öncelik vagonu” erkeklerin de binebilmesi yoluyla da olsa hayata geçirildi.
Kadına yönelik saldırılar böyle önlenemez
Bu durum cesaret vermiş olmalı ki şimdi de Malatya Büyükşehir Belediye Başkanı AKP’li Ahmet Çakır, “üniversitedeki kadın öğrencilerin talebi” diyerek, “pembe trambüs” uygulamasını hayata geçireceklerini duyurdu. AKP’li Ahmet Çakır’ın zihniyeti, uygulamanın benzerlerinin Japonya, Meksika, Hindistan, ABD, Mısır gibi ülkelerde de olduğunu savunuyor.
Tüm bu ülkelerde kadına yönelik taciz ve istismar vakalarının önüne toplu taşımadaki ‘tecrit’ uygulamalarıyla geçilemediği ortada. Geçtiğimiz günlerde ise İngiltere’de İşçi Partisi’nden Chris Williamson’un trenlerde kadınlara özel vagon önerisine sert karşılıklar geldi. Williamson kadına karşı şiddeti normalleştirme ve ayrımcılığı savunmakla suçlandı.
BBC Türkçe’nin haberine göre Eşitlik ve Kadın Komitesi üyesi olan Jess Philips, Twitter hesabında “Kadınların hareketlerini kısıtlamak onları güvenli kılmaz, saldırıları normalleştirir. Sorunun kadınların oturma planları değil saldırganlar olduğu konusunda net olmalıyız” dedi.
İngiliz feminist yazar Laura Bates ise “Saldırılar nedeniyle toplu taşımada kadın-erkek ayrımına gitmek, saldırıların kaçınılmaz olduğunu ima etmektir. Kadınlara kaçmalarını ve saklanmalarını söylemek, sorumluluğun toplumdaki tacizcilerde değil kadında olduğunu söylemektir” değerlendirmesi yapıyor.
Ama tüm bu gerçeklik AKP için bir şey ifade etmiyor. Çünkü gerçekleri çarpıtmada, dahası yalan üretmede oldukça maharetliler. Türkiye’de yarattıkları iklimin kadının yaşam hakkını elinden aldığını, iktidarlarında kadına yönelik cinayet, şiddet, taciz ve istismar vakalarının korkutucu boyutlara vardığını konuşmamızı istemiyorlar.
İslamcı rejim yolunda bir eşik daha…
Sahtekâr ulema takımının her gün televizyon ekranlarından, gazete köşelerinden, cuma hutbelerinden kadınları hedef gösteren sözde fetvalarını sorgulamamızı istemiyorlar. Malatya’daki uygulamanın içeriğinde kadın öğrencilerin isteği ve toplumsal yapının da rızası olduğu öne sürülüyor. Oysa uygulama, kadınların AKP’nin kendi ideolojik argümanlarına denk düşen haliyle var olmaları, yani kamusal alanın dışında, evde “anne” ve “eş” olarak varlığını sürdürmeleri ve kadınların ancak bu alanda korunması üzerine kuruluyor.
Aslında bunun bir koruma biçimi olmadığının AKP de farkında. AKP’nin kafasındaki hinlik, siyasal İslamcı rejimlerine giden yolda bir eşik daha atlamak ve bunu yine bilindik “rıza” üzerinden gerçekleştirmek.
AKP bizim bunu bildiğimizi de biliyor.
Bu yüzden bunu bir saldırı üzerinden değil, kadınların talebiymiş gibi sahtekârca bir tutumla yapıyor. 15 yıllık riya sürüyor.
AKP’nin kadınlara yönelik birçok adımında olduğu gibi bu uygulamanın da Türkiye’de kadınların taciz ve istismardan koruduğundan, yaşamlarına kolaylaştırıcı bir etkisi olduğundan söz etmek safdillikten öteye gitmez. Bu yüzden “Pembe Trambüs” uygulaması asıl itibariyle AKP’nin siyasal İslamcı ideolojik zeminine oturan etnosantrik -kadının erkekten zayıf olduğu ve buna göre de onun yaşamını belirleme gücünün de erkekte olduğu anlamıyla-bir yaklaşımdan başka şey değil.
Tüm bu tutum ve yaklaşımlar toplumsal zihinde pembe trambüs uygulamasında olduğu gibi “kadının kamusal alan dışına çıkmasında, tecrit edilmesinde sakınca yok, kadın daha kolay korunuyor, taciz ve istismar vakaları azalıyor” gibi stereotipler (kalıp yargılar) oluşumuna neden oluyor. Oysa bu uygulamanın sonunda toplum için son durağın “AKP İslam Emirliği” olacağı gerçeğinin görünmesi engelleniyor.
Çoğunluğu fark edilmesi zor, dolaylı ifade biçimleri aracılığıyla işleyen AKP’nin ayrımcı politikaları ve söylemleri görünürde hiçbir tehlike arz etmiyor. Aksine problemli duruma çözüm üretme olarak sunuluyor. Üzerinde kafa yorup sonuçları irdelendiğinde belirli bir ideolojik-politik hattın izlerine rastlanıyor. O izler adım adım takip edildiğinde karşımıza bir şeriat rejimi, bir İslam devleti çıkıyor.
AKP’li yerel yönetimler uygulamayı hayata geçirmenin yolunu kadınların rızasında buluyor. Oysa kadınların rızası değil AKP’nin rızası gözetiliyor. Belli kesimler muhafazakâr zihniyet ve dini referanslar üzerinden buradaki ayrımcılığın sonuçlarını görmüyor. Pembe trambüsün kadınlar açısından bir çeşit “yok sayma” ile aynı anlama geleceğini dikkate almıyor. Kaldı ki kadınlar sadece toplu taşım araçlarında taciz ve istismarla karşı karşıya kalmıyor. Dünyadaki örnekleri bu tarz uygulamaların kadınları daha çok savunmasız bıraktığını gösteriyor. Araçlar dışındaki taciz ve istismar vakalarının çoğu bu araçlardan önceki ya da sonraki süreçte gerçekleşiyor.
Oysa kadınlar, önce eşitlik sonra araç içi ve dışında -evde, sokakta,i şyerinde, okulda-güvenliğin sağlanmasını istiyor. Kategorize olmak, kendisine ayrılan araca binmediği için suçlanmak istemiyor.
Pembe renkli araçlara binmeyen kadının olası bir istismar vakasında neden binmediğinin sorgulanmasını, “müstahak “denmesini, tecavüze “meşruluk” kazandırılmasını istemiyor. Taciz ve tecavüzcülere caydırıcı cezaların verilmesini istiyor.
Kadınlar; bu yolla taciz ve istismarın önlenemeyeceğini, ayrıştırıcı uygulamanın kadınların kamusal alanlardan izolasyon projesinden başka bir şey olmadığını, AKP iktidarında yaşam tarzına müdahale açısından bir mevzi daha kaybedeceklerin biliyor. Çünkü temelde bir ulaşım sorunu değil bir zihniyet sorunu yatıyor.
Önemli bir ayrıntıyı daha görmek gerekiyor. Pembe trambüs benzeri uygulamaların, dikkat edilirse muhafazakâr yaşamın ağırlıkta olduğu kentlerde/ bölgelerde ortaya çıkması tesadüfi değil. Seçilmiş bölgeler nispeten bekledikleri rızanın yaratılmasında zorlanmayacakları lokasyonlar. Kafalarının arkasındaki hinlikleri daha rahat hayata geçirecekleri, daha az itirazla karşılaştıkları bölgeler. İtiraza daha kolay itiraz yükseltilebileceğini bildikleri yerlerden başlıyorlar. Bu yüzden bu tarz uygulamalar için kutuplaştırıcı, kamplara bölücü, kadını ayrıştırıcı ve tecrit edici diyoruz.
Bu uygulamaların sonuçları AKP’nin umurunda olmuyor, AKP kendi gündemini dayatmaya devam ediyor. Bu tür uygulamalar AKP’nin ajandasındaki gericiliğin yeni aşamaları, haremlik selamlık hayata bir adım daha yaklaşma yani gericilikte el yükseltme hamleleri. AKP her yerde kadına bakışı, zihniyeti değiştirmek yerine kadının tecridini isteyen bir anlayışı dayatıyor. Bu anlayışla sadece Malatya’da değil ülkenin her sathında laiklik ve cumhuriyet üzerinde mücadele etmek gerekiyor. Çünkü sözümona kadını koruma adına dayatılan bu ve benzeri uygulamalar özünde laik yaşama ve cumhuriyet değerlerine, kazanımlarına yapılan taciz atışlarıdır, saldırırlardır.
Razı olmayacağız
Bu uygulama yeni müfredatla evrimin müfredattan çıkarılıp cihadın getirilmesi, müftülere nikah kıyma yetkisi verilmesi, eğitim ve sağlığın tarikatlar eliyle hızla dinselleştirilmesinden bağımsız değildir. Her biri bir eşik, her biri AKP’nin gerici ajandasında bir sayfadır. Bu ve benzeri uygulamaları kabullenmek, ileride öncelikle kadınların sonra toplumun büyük kesiminin de AKP ideolojisinin kendilerine tanıdığı sınırlı alanlarda, daha baskıcı bir toplumda, AKP’nin istediği tarzda yaşamı kabullenmek demektir.
AKP toplumsal yaşamda çifte alanlar yaratarak çifte hukuku zorlayan bir süreci bu uygulamalara itiraz gelmediği için kuracak ve hayata geçirecektir.
Tüm bunları kabullenmek, AKP’nin İslam emirliğinde yaşamaya razı olmak demektir.
Razı olmayacak ve AKP’nin oyununu bozacağız.
TUR YILDIZ BİÇER / CHP Milletvekili
(BİRGÜN)