Tunus kırılgan, Libya parçalı Yemen savaş ve işgal altında.(I)
“Bahar” sonrası büyük kayıpları oldu Tunus’un. 2010 yılında 7 milyondan
fazla turist ağırlayan ülke bu rakama “Bahar”dan sonra asla ulaşamadı.
Tunus'ta, “Arap Baharı”nın ülke ekonomisine maliyeti 2 milyar dolar
oldu. Bu GSYH'nin yüzde 5,2'si demek.
Üzerinden yedi yıl geçti. Tunus’ta işsiz bir mühendis olan Muhammed
Buazizi’nin 18 Aralık 2010’da kendini yakmasıyla başlayan protesto
gösterileri Ortadoğu ile Kuzey Afrika’da büyük çalkantılara yol açtı.
Batılı merkezlerin “Arap Baharı” adını verdikleri süreç Tunus ve
Mısır’da iktidar değişikliklerine, Libya’da Muammer Kaddafi’nin vahşice
öldürülmesine, ardından da NATO işgaline, Yemen’de Ali Abdullah Salih’in
ülkeyi terk etmesine neden oldu.
Etkisi altına aldığı ülkelerde
meydana gelen halk hareketlerinin gerekçesi olan demokratik talepleri
kendi çıkarları doğruktusunda yönlendiren emperyal güçlerin “Arap
Baharı” adını verdikleri süreçten sonra her şey çok değişti. Bölge
diktatörlüklerine karşı direniş olarak başlayan ancak daha sonra başta
ABD olmak üzere emperyal merkezlerce yönlendirilip bölgedeki “ulus
devletlerin” yıkılması aracına dönüştürülen “Arap Baharı” coğrafi
sınırları değiştirdi, ülkeleri parçaladı, etnik, dini çatışmaları
körükledi, tüm bölgeyi içinden çıkılması zor bir kaosa soktu.
Bunca
zaman sonra bile “Arap Baharı”nın etkileri adı geçen bölgelerde
etkilerini sürdürüyor. Bugün, “Bahar”ı çoşkuyla karşılayan, bölge
halklarının taleplerini kendi çıkarlarına denk düştüğü için destekleyen
Batılı merkezler, aslında yaşananların bölge halklarına hiçbir yarar
getirmediğini kabul etmiş bulunuyorlar. Tunus’un her an bozulma ihtimali
olan şu anki istikrara ulaşması çok uzun zaman aldı, Libya iki ayrı
hükümete sahip, ikiye bölünmüş, huzursuzluğun hâlâ dinmediği bir “ülke”
durumunda. Yemen, “Bahar”dan en zararlı çıkan ülkelerin başında geliyor,
Bahreyn, Cezayir, Ürdün şimdilik “sessiz.”
Baharın etkileri
“Bahar”ın etkisini küçük çapta gösterdiği ülkeler Suudi Arabistan,
Irak, Lübnan, Moritanya, Fas ve Umman. Bunlardan Suudi Arabistan’ın
Yemen nedeniyle içine girdiği sıkıntı da “Bahar”la ilgilidir yine.
Yemen
“Bahar”ın yarattığı karışılıkların üzerine ABD destekli Suudi işgali
ile de karşı karşıya kaldı. Suriye’de olanlar ise tüm dünyanın gözünün
önünde gerçekleşiyor. Suriye yönetimi ve halkı ülkeye komşu ülkelerin de
desteğiyle sokulan, kimi kaynaklara göre sayıları 60 bini bulan cihatçı
çetelere karşı yurtlarını koruma savaşını sürdürüyor.
“Arap
Baharı” Ortadoğu ve Kuzey Afrika için tarihi önemde bir hareketlilikti,
kuşku yok. Ama etkilerinin ne olacağı konusu bugün bile kestirilebilir
özellikte değil. Her an her şeyin değişebileceği bir ortam var adı geçen
bölgelerde. Çünkü “Arap Baharı” Batılı merkezlerin bekledikleri gibi
gelişmiş olabilir ama onların bekledikleri gibi sonuçlanmadı. Bu
merkezlerin Ortadoğu’daki, Kuzey Afrika’daki dengeleri hesaba
katmadıkları çok belli. “Arap Baharı”ndan çok çok önce ABD tarafından
devrilen Irak lideri Saddam Hüseyin’in cezaevindeyken kendisinden
sorumlu olan ABD’li komutana “Irak yönetilmesi zor bir ülkedir, siz asla
yönetemezsiniz” sözleri, tüm Ortadoğu için geçerli bir gerçeği ifade
ediyordu. Bu bölgeler “diktatör” olarak bilinen “yerel aktörler”
tarafından yönetilebilen ülkelerdi gerçekten. ABD ile müttefiklerinin
sözümona Irak ile Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın Müslüman ülkelerine
götürmek istedikleri “demokrasi”, yerel liderlerin yönetimlerini
baskıyla kurdukları dengeler üzerinde iğreti kalmıştı.
Bunca zaman
sonra “Bahar”dan geriye ne kaldı? Örneğin Tunus ne durumda? Libya’da
işler nasıl gidiyor? Yemen’de yaşananlar nedir? Suriye’de ne oluyor?
“Bahar”ın hem bu ülkelere hem de bölgeye mali açıdan külfeti ne oldu?
Onca can kaybınının yanı sıra büyük ekonomik yıkımlar da yaşandı, peki
mali kayıplar ne kadar?
Tunus istikrar arıyor
Tunus’tan başlayalım. “Bahar”ın yol açtığı iktidar değişikliğinin
kansız olduğu tek ülke Tunus’tu bilindiği gibi. Diğer ülkelerle
karşılaştırıldığında son derece barışçıl bir geçiş olduğu söylenebilir.
Ancak
bu barışçıl ortam Zeynel Abidin Bin Ali devrildikten sonra korunamadı.
“Bahar”la gelen “demokratik” seçim ortamında iki muhalif lider
öldürüldü. 2013 Şubat ayında da ülkenin en sevilen liderlerinden solcu
muhalif lider Şükrü Belayid uğradığı suikast sonucu yaşamını yitirdi. Bu
“Bahar” sırasında görülen protestolar kadar büyük gösterilere yol açtı,
dönemin hükümeti bu gösteriler sonucu düştü. Bundan tam altı ay sonra
ise yine muhalefetteki Halk Partisi’nin lideri Muhammed İbrahimi
öldürüldü. Bu cinayet sonrası meydana gelen protesto gösterileri de
hükümet düşürdü. Bu cinayetlerden İslamcı Ennahda Hareketi sorumlu
tutuldu. Bu o kadar yaygın bir görüştü ki 2014 seçimlerinde Ennahda
karşısında laik Nida Tunus Partisi seçimleri kazandı.
Ancak
“Bahar” sonrası İslamcılarca oluşturulan nefret ortamı dinmedi. Nida
Partisi milletvekili Rıza Şerefüddin 8 Ekim 2015’te suikasta uğradı.
Tunus’da bugün bir sessizlik hâkim olsa da her an patlak verecek bir
toplumsal kutuplaşma mevcuttur.
Buazizi’nin kendisini yakmasına yol
açan işsizlik “Bahar”dan önce ne durumdaysa sonrasında da aynı durumda
Tunus’ta. Hatta diplomalı işsiz sayısı “Bahar” sonrası yüzde 31’e kadar
ulaştı. Bu kadar yüksek işsizlik oranının olduğu ülkede gençlerin
radikal hareketlere, cihatçı örgütlere ne kadar kolay kayabildikleri
anlaşılabilir.
Tunus bir turizm ülkesi. “Arap Baharı”ndan önce
önemli bir gelir kaynağı olan turizmde “Bahar” sonrası büyük kayıpları
oldu Tunus’un. 2010 yılında 7 milyondan fazla turist ağırlayan ülke bu
rakama “Bahar”dan sonra asla ulaşamadı. Tunus'ta, “Arap Baharı”nın ülke
ekonomisine maliyeti 2 milyar dolar oldu. Bu GSYH'nin yüzde 5,2'si
demek.
Libya üç parça
“Bahar”ın sonuçlarının en kanlı olduğu ülke Libya’ydı. Ülkenin kırk
yıllık lideri Muammer Kaddafi uluslararası güçlerin operasyon desteğiyle
ülkesindeki cihatçılar tarafından linç edilerek öldürüldü. 1969 yılında
kralı devirerek genç subaylarla birlikte yönetimi ele alan Kaddafi,
soldan da etkilenmiş kendine özgü halkçı yönetimiyle ülkesindeki
kabileleri uzlaştırmayı başarmış, Libyalıları milletleştirme yolunda
önemli adımlar atmıştı. Ülkesinin petrolünü parasını almadan Batılı
tekellere satmamasıyla bilinen, bu nedenle yıllardır söz konusu Batılı
tekellerın hedefi olan Kaddafi, nihayet “Arap Baharı” sürecinde
demokratik talepler bahane edilerek uluslararası bir komployla
katledilmişti.
Sonrasında “Bahar”ın ülkeye demokrasi, özgürlük
getireceğini düşünenlerin istediği gibi gitmedi hiçbir şey. 2012’de bir
seçim yapıldı. Kurulan hükümet asla gerçek anlamda bir hükümet olamadı.
Sayıları binleri bulan silahlı İslamcı grupları kontrol edecek gücü hiç
bir zaman olmadı. 2014’te çatışmalar ülkenin hemen her yerinde artarak
yayıldı.
Libya’da şu anda üç ayrı hükümet var. Biri Tobruk
merkezli Temsilciler Meclisi hükümeti, ikincisi İslamcıların
desteklediği Trablus hükümeti, üçüncüsü ise IŞİD destekli Derne merkezli
Ensaru’ş Şeria Emirliği hükümeti.
Libya’nın politika sahnesine
ilginç bir isim de katıldı “Bahar” sonrasında. General Halife Haftar.
Haftar yıllardır ABD’de yaşayan eski bir Kaddafi muhalifi. Ülkeye
döndükten sonra oluşturduğu kuvvetlerle birlikte Bingazi’deki
İslamcılara karşı savaş başlattı. Tobruk merkezli hükümeti destekliyor.
Ülkede
2 bine yakın aktif silahlı grup var. Bu BM İnsani Yardım İşleri
Koordinasyon Ofisi’nin raporunda yer alan bilgi. Çatışmalarda 2014’ten
bu yana ölenlerin sayısı 5 bine yakın. 2.5 milyon Libyalı sağlık
hizmetine muhtaç, 400 bin Libyalı ise yiyecek sıkıntısı çekiyor. Asıl
önemli olan IŞİD’in Libya’da çok büyük bir alana hükmediyor oluşu.
Kaddafi’nin
emperyalist tekellere damlasını bile koklatmadığı Libya petrolü şimdi
Batılı tekellerin depolarına bol bol akıyor. Çünkü ülkenin en zengin
petrol bölgesi olan Sirenayka’da aşiret liderleri “özerklik” ilan etti.
Kaddafi’nin 1969’da devirdiği Kral Sunusi’nin aynı adı taşıyan
yeğenlerinden birini de “prens” unvanıyla başlarına geçirdiler. Çift
başlılığın olduğu, hükümet otoritesinin bulunmadığı ülkede bu “özerk”
bölge ülke petrolünü dilediği fiyata dilediği petrol tekeline satıyor.
“Bahar”
sonrası yaşanan iç savaşın Libya'nın GSYH'sine maliyeti 7,7 milyar
doları buldu, toplam maliyet ise GSYH'nin yüzde 29'una yani 6,5 milyar
dolara ulaştı.
“Arap Baharı” Libya’ya emperyallerin beklediği gibi
ne özgürlük ne demokrasi ne de istikrar getirdi. Götürdükleri ise
belli: İnsan kaybı, ekonomik yıkım ve petrol.
Yemen paramparça
“Arap Baharı”nın iktidarı değiştiren ama sorunları çözmediği ülkelerden
biri de Yemen oldu. Ülkede baş gösteren ayaklanmalar sonucu
Cumhurbaşkanı Salih, kaçmak zorunda kalmış ama yerine geçen Abddurrabbih
Mansur Hadi de gösterileri yatıştıramadı.mıştı. Çünkü Yemen’de “Bahar”
ABD ile Suudi Arabistan elçilikleri aracılığıyla yönetiliyordu. Halk
buna itiraz ediyordu. Özellikle Ensarullah hareketi öncülüğünde yükselen
Husi protestoları sonucu Cumhurbaşkanı Hadi önceleri Ensarullah
Hareketi ile uzlaşmak zorunda kaldı. Sünniliğe en yakın Şii gruplardan
biri olan Husilerle bu yakınlık Suudi Arabistan’ın kabul etmeyeceği bir
gelişmeydi. Bir süre sonra Suudi krallığı ABD’nin de desteğiyle Yemen’le
sınır sorunlarını bahane ederek ülkeyi işgal etti. Bu işgal aslında
Suudi Arabistan’a da pahalıya mal oldu. Suudi krallığı son üç yılda 250
milyar dolar sermaye kaybı yaşadı. Bunun nedenlerinden biri de Yemen
işgaliydi.
Yemen’de “Bahar”ın ilk dönemlerinde yaşanan toplumsal
olaylar nedeniyle yoksulluk sınırının altında yaşayanların oranı yüzde
15’in üzerine çıktı. Olayların ekonomiye toplam maliyeti ise mali
dengenin 858 milyon dolar kötüleşmesiyle GSYH’nin yüzde 6.3’üne denk
düşmüş oldu. Yemen’de bunun dışında ciddi bir kolera salgını da
yaşanıyor. Her gün artarak süren çocuk ölümleri de BM raporlarına geçmiş
bulunuyor. Olaylar nedeniyle Yemen'de yoksulluk sınırı altında
yaşayanlarının sayısının yüzde 15'in üzerine çıkması beklenirken,
olayların ekonomiye toplam maliyetinin GSYH'nin yüzde 6,3'üne denk
düşeceği tahmin ediliyor.
Bölge ekonomisi tam 614 milyar dolar kayıp yaşadı(II)
Suriye kendi kendine yeten, çok az dış borcu olan bir ülke iken, “Bahar”
sonrası ekonomisi zor durumda olan bir ülke haline geldi, ekonomide
2011 yılından bu yana 259 milyar dolarlık kayıp yaşandı.
Mısır’da halk İslamcıları reddetti
“Bahar”ın en çarpıcı sonuçlarından birine Mısır’da tanık olduk.
Tunus’ta başlayan, ardından Mısır’a sıçrayan protesto dalgası Hüsnü
Mübarek rejimini devirmiş, yıllarca yarı illegal yarı yasal mücadele
veren Müslüman Kardeşler başta olmak üzere birçok İslamcı örgüt durumu
fırsat bilerek siyaset sahnesinde etkili olmaya başlamıştı. Mübarek’ten
sonra da onun döneminden kalma yöneticilerin göreve devam
ettiklerinin görülmesi protestoların sürmesine yol açmış, bu kez
İslamcılar bu gösterilerde yer almayıp Tahrir Meydanı’nı dolduran solcu,
laik, ılımlı dindar kesimlerin karşısına geçmişti. Yapılan seçimlerde
İslamcı Muhammed Mursi’nin Başkanlığa seçilmesinden sonra Mısır’ın hızla
İslamcılaştırılması protestoları daha da artırmış, ancak Mübarek
döneminin üst düzey komutanlarından olan Genelkurmay Başkanı Abdülfettah
Sisi, Mursi’yi devirerek halkın devrimini çalmıştı. Burada önemli olan
halkın İslamcılara olan tepkisiydi. Aslında 2011’deki Mübarek karşıtı
ayaklanmaları destekleyen laik kesimler, İslamcılara karşı askeri
darbeye destek vermek durumunda kaldılar. Darbeden bu yana geçen süre
içinde Mısır’da İslamcılara karşı yapılan hiçbir uygulamaya yönelik
ciddi bir itiraz olmayışı “Arap Baharı” denen sürece asıl damgasını
vuranın en azından Mısır özelinde İslam karşıtı kesimler olduğunu
gösteriyor.
“Bahar” sonrası üç yıl
“Bahar”dan sonra Mısır da eskisinden daha kötü oldu. “Bahar”ın
üzerinden üç yıl geçtiğinde döviz rezervi 36 milyar dolardan 15 milyar
dolara geriledi. Mısır parası dolar karşısında yüzde 18 değer kaybetti.
Mübarek döneminde ortalama yüzde 5-6 büyüyen ekonomi, 2011’de yüzde 1.8,
2012’de yüzde 2.2 büyüdü. 2013 beklentisi yüzde 1.8. Milli gelirin
yüzde 10’unu oluşturan turizm sektöründe turist sayısı yüzde 22, turizm
gelirleri de “Bahar” öncesine göre yüzde 25 azaldı. Sektör, 2.5 milyar
dolarlık gelir kaybetti. Elektrik ve su kesintileri başladı. Birçok
yerde ekmek bulunamadı. Mübarek döneminde yüzde 10 olan işsizlik, Mursi
döneminde yüzde 13’e yükseldi. 2013 Eylül-Ekim-Kasım döneminde bu oran
yüzde 13.4 oldu. Mübarek döneminde genç işsizlik oranı yüzde 25’ti.
Mursi döneminde bu rakam yüzde 70.8’e çıktı. Yoksulluk yüzde 20’den
yüzde 25’e fırladı. Mübarek’in devrilmesinden sonra kamu borcu 30 milyar
dolardan, 40 milyar dolara çıktı. Enflasyon yüzde 3 seviyesinden, yüzde
13 yükseldi. 2013 enflasyonu yüzde 12,5 oldu.
Diz çökmeyen Suriye
“Arap Baharı” sürecinde en büyük emperyal çullanma Suriye’ye karşı
yapıldı. Suriye, son bir yıla kadar Hizbullah ve İran’ın da desteğiyle
ülkeye başta Türkiye olmak üzere komşu ülkelerden sızdırılmış çeşitli
ülkelerden gelen 60 bine yakın cihatçıya karşı savaş yürüttü. Hem
İslamcılara hem de emperyal propaganda makinesine karşı muazzam bir
mücadele verdi. Bu süre boyunca Suriye tüm memurlarına maaş ödemeye
devam etti. Ancak dış müdahalelerle yaratılan iç savaş sonucu 500 bine
yakın insan yaşamını yitirdi, 3 milyon insan komşu ülkelere sığındı, bir
o kadar nüfus iç göç yaşadı, kültürel yapılar, tarihi şehirler yok
oldu. Rusya’nın Suriye’ye destek vermesiyle durum Suriye’nin lehine
döndü. Suriye’ye muhalefet edenlerin ılımlı ya da radikal ne olursa
olsun hiçbirinin demokrasi yanlısı olmadığının anlaşılmış olması
Suriye’nin yönetimi için ne kadar önemli olduğunun anlaşılmasına yaradı.
Ancak bu süreç Suriye’ye pahalıya mal oldu. Ülke fiili olarak ikiye
bölündü. Ekonomisine de büyük zarar verdi. Kendi kendine yeten, çok az
dış borcu olan bir ülke iken, “Bahar” sonrası ekonomisi zor duruma
düştü. Altı yıllık çatışma Suriye gayri safi yurt içi hasılasında ve
sermayesinde 2011 yılından bu yana 259 milyar dolar kayba yol açtı.
Bahreyn söz konusu olunca
Libya, Yemen, Suriye, Mısır söz konusu olduğunda “Bahar”ın demokrasi
getireceğinden dem vuranlar konu Bahreyn’e gelince nedense
“demokrasi”den söz etmediler. Bahreyn’de de 2011 yılında muhalif
gösteriler başladı. Protestocular demokratik reformlar, siyasi
özgürlükler talep ediyorlardı. Suriye’de “demokrasi yanlısı”
protestocuları destekleyen Suudi Arabistan, Katar, ABD ve Batılı “Bahar”
dostları Bahreyn’deki demokrasi yanlısı gösterileri bastırması için
Bahreyn yönetimine yardım ettiler. Çünkü Bahreyn’de krallık sünni, halk
Şii idi. Suudi Arabistan’ın Bahreyn’e ilişkin en büyük korkusu bir rejim
değişikliği sonucu oluşacak Şii yönetimin İran’la kuracağı sıkı
ilişkiler. Bu, İran’ın bölgedeki etkisini artıracağı gibi başka
ülkelerdeki Şiilere de örnek olabilirdi. ABD için de İran yanlısı bir
yönetim tercih edilmezdi Bahreyn’de. Çünkü bu ülkede 5. Filosu vardı
ABD’nin. Kenya’ya kadar olan bir alanı buradan kontrol ediyordu ABD.
“Arap Baharı”na destek vererek bölgeyi ateşe atanlar Bahreyn’i kendi
çıkarları için bu “ateş”in dışında tutmuşlardı. Bahreyn’in “Bahar”ı
kazasız belasız atlatan birkaç ülkeden biriydi.
Ürdün de bölgede
ABD müttefiki bir ülke olarak ABD desteğiyle zamanında aldığı
önlemlerle “Bahar”dan zarar görmeden çıkabildi. Kral Abdullah, halkın
her protesto gösterisinde hükümet değişikliğine giderek öfkeyi
yatıştırmayı başardı.
Ama “Bahar” Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da
büyük tahribatlara yol açtı. “Bahar”ın en büyük destekçilerinden Suudi
Arabistan bile zarar gördü. Etkileri 2014’e kadar gelen “Bahar”ın
etkileri yüzünden petrol fiyatlarında değişmeler oldu. Fiyatlar son on
üç yılın en düşük seviyesine inince Suudi Arabistan gibi büyük
üreticiler bundan çok zararlı çıktı
Yapılan bir araştırmada
“Bahar”ın yaşandığı ülkelerde “Bahar”ın hemen öncesinde tarım sektörünün
GSYH içerisindeki payının yüzde 11 olduğu vurgulanarak, gelişmiş
ülkelerde tarımın GSYH içerisindeki payının yüzde 5’in altında olduğu
anımsatılıyor. Buradan yola çıkılarak “Bahar”ın yaşandığı ülkelerin hâlâ
büyük ölçüde tarım toplumları oldukları vurgulanıyor. Söz konusu araştırmanın sonuç bölümünde “Arap Baharı”nın (Kısa Dönem) Sonuçları şöyle açıklanıyor:
1)Arap
Baharı’nın yaşandığı günden bu yana Libya, Mısır, Tunus, Suriye, Yemen
ve Bahreyn için GSYH cinsinden kaybının 20 milyar doları ve kamu
finansmanı cinsinden 35 milyar doları aştığı hesaplanmaktadır;
2)
Arap Baharı’nın bölgedeki etkisi ülkeden ülkeye önemli ölçüde
farklılıklar göstermektedir. Örneğin, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi
Arabistan, Katar ve Kuveyt gibi zengin Arap ülkelerinde GSYH önemli
ölçüde arttı. Bu durumun bir nedeni de bu ülkelerin ekonomilerinin
görece daha dinamik ve büyüme temelli olmalarıdır;
3)Yemen ve Libya gibi ülkelerde hükümet gelirleri hükümetin temel kamusal hizmetleri vermesini engelleyecek düzeyde azaldı;
4) Arap Rönesansı için Arap liderliğinin ve bölge ülkeleri arasında işbirliğinin zorunlu olduğu ortaya çıktı;
5)
İstikrarlı ve sürdürülebilir bir ekonomik yapının, güçlü ve hesap
sorulabilir hükümet sisteminin ve demokrasinin inşası için yerel ve açık
sosyo-politik bir çerçevenin gerekliği anlaşıldı;
6)
Geri dönüşlere neden olabilecek sosyo-politik ve güvenlik risklerinin
varlığının gözükmesi. Mısır’da Arap Baharı sonrası yaşanan politik
gelişmeler ve askeri darbe bu tür risklerin gerçek olduğunu ortaya
koydu;
7) Birleşmiş Milletler’in bölgeye yönelik bakış açısı ve politikalarını değiştirmesi gerektiği ortaya çıktı;
8)
Politik özgürlükler, politik temsil, ulusal kaynakların kullanımından
elde edilen gelirlerin kullanılmasında açıklık, sağlık, eğitim, kadın
gibi konulardaki gelişmelerin uzun dönem yapısal dönüşüm için zorunlu
olduğunun görülmesi ve 9) Doğal kaynak bağımlılığını azaltarak
ekonominin çeşitlendirilmesi sağlayacak ekonomik sistemin
kurgulanmasının zorunlu olduğunun görülmesi.
Uluslararası perspektif Uluslararası bir perspektiften bakıldığında ise Arap Baharı’nın sonuçları şöyle değerlendirilebilir:
1) Arap Baharı en azından başlangıçta uluslararası politik çevrelerce yanlış algılandı ve yanlış öngörüler yapıldı;
2) Uluslararası politik çevreler ve yerel politik örgütlenme yanlış jeopolitik değerlendirme ve tercihler yaptı;
3) Batılı devletler Bahar süreci üzerinde çok az etkili olabildiler;
4) Batılı devletler yeni yerel aktörler hakkında çok az sosyo-politik bilgiye ve değerlendirmeye sahiptirler;
5) Bahar süreci büyük bir bulaşıcılığa sahiptir;
6) Dış çatışmalar rejimleri kurtarmamaktadır;
7) Uluslararası müdahalelerin yararlılığı sorgulanmaya başlandı;
8)
İstikrar kavramı değişti ve demokrasi, bireysel özgürlükler, adalet ve
insan hakları gibi uluslararası değerler ile ilgili dünyanın tamamına
güçlü bir sinyal gönderildi. Dalacoura da Arap Baharı sürecinin olay ve
olgularının çeşitliğinin sonuçlarına ve politik etkilerine de
yansıdığını ifade etmektedir.
“Bugünün Arap Dünyası büyük bir
belirsizlik ile tanımlanabilir. Jeopolitik bir çerçevede, yerel politik
değişiklikler, yakın coğrafyada ve Batı’da güç dengelerinin değişmesine
neden olacaktır”. (Bknz: Arap Baharı’nın Ekonomik Analizi- Harun
ÖZTÜRKLER
http://www.akademikortadogu.com/belge/ortadogu16makale/harun_ozturkler.pdf)
Yıktılar şimdi onarmak için girecekler
BM’ye bağlı Batı Asya Ekonomik ve Sosyal Komitesi (ESCWA) bölgenin
“Arap Baharı”ndan sonra uluslararası yardıma her zamankinden daha fazla
ihtiyacı olduğunu açıkladı. Bölge ülkelerinin yaşadıkları tahribatın
altıdan kalkmaları tek başlarına mümkün değil. Hemen hemen hepsi dış
müdahaleye muhtaç hale getirilmiş durumdalar. Emperyalizmin mali
kurumları sözde yardım adı altında bu bölgelere sermayelerini sokmaya hazırlanıyorlar. Aynısını yıllar önce Latin
Amerika’da, Batı Avrupa’da, Balkanlar’da da yaptılar. Bu gölgelerde
savaşlar, çatışmalar çıkaran emperyal güçler ardından buralara yardım
adı altında kendi sermayelerini soktular. Aynısı şu an hâlâ
belirsizliğini koruyan Ortadoğu ve Kuzey Afrika için de olacak. Ama
henüz erken.
MUSTAFA K. ERDEMOL / BİRGÜN