Son günlerde, FETÖ’cülük suçlamasıyla gözaltına alınan alınana.
Gün geçmiyor ki hiç umulmayanbiri FETÖ’cülükten içeri tıkılmasın. Geçen cuma bunlara, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun avukatı Celal Çelik de eklendi.
Celal Çelik, HSYK’nin tümüyle Fethullahçıların eline geçmesi, adil yargının tarihe karışması, davaların kumpas aracı haline getirilmesi üzerine 2011’de, 12 yıldır yapmakta olduğu yargıçlıktan istifa etmişti. Aynı Celal Çelik, Akıncı Üssü davasına da Kılıçdaroğlu adına müdahil olma talebinde bulunmuştu.
Kısacası, böyle bir kişinin FETÖ’cülükle suçlanabilmesi abestir.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu “demokrasi adına yüz karası” olarak nitelediği bu olayı akıl tutulmasına bağlıyor.
İlk bakışta Kılıçdaroğlu haklıymış, olay akıl tutulmasından başka bir şeyle açıklanamazmış gibi görünüyor.
Gerçekten de bu davranış, somut bir tehlike olan FETÖ tehdidini soyut bir hale sokuyor ve efsaneleştiriyor.
Her köşeden, her bucaktan FETÖ çıkarma girişimleri, herkese, FETÖ’nün her su başını tutmuş, bütün mevzileri eline geçirmiş, her yere sızmış, her şeye kadir bir güç olduğunu düşündürüyor.Bu durum toplumda FETÖ’ye karşı duyulan nefretin yerini gizli bir hayranlık ve onun karşısında çaresizlik duygusunun almasıyla, FETÖ ile mücadeleyi aksatacağından, olayı akıl tutulmasıyla açıklamak makul görünüyor.
Ama gerçekte olayın akıl tutulmasıyla uzaktan yakından ilgisi yoktur.
Çünkü FETÖ etiketi altında yürütülen operasyonun amaçları arasında, FETÖ ile mücadele yoktur.
9 Eylül Cumartesi bu köşede “Baskı geldi cihane, FETÖ bahane” başlığı altında belirtmeye çalıştığım gibi, asıl amaç dikta yöntemlerine bahane bulmak, biat etmeyenleri hizaya sokacak baskıyı bu bahanenin şalı altına gizlemektir.
Nitekim, rejimin gerçekte en ve tek yetkili kişisi, MİT TIR’ları soruşturmasının Kılıçdaroğlu’na kadar uzayabileceğini ima ederek “Yakında bu içeride olan zat ile Kılıçdaroğlu’nun bağlantısı çıkarsa şaşırmayın” demiştir.
Olaya bu açıklamanın ışığında bakınca, görüntü netleşmekte, amacın FETÖ ile mücadele değil, bunun aslında, baskı yöntemlerinin bahanesinden başka bir şey olmadığı görülmektedir.
Saptırılmış gelişme hızı rakamlarına falan bakmayın siz! Türkiye’de işler hiçbir alanda iyi gitmiyor. Rejimin başı gittikçe sıkışıyor.
Bu durumda aslında yapılması gereken, gerginlikleri azaltmak, sosyal, siyasal ve ekonomik alanda daha olumlu bir ortam yaratmak, komşularla ve yabancı ülkeler ile ilişkilerde “şaşkın ördek diplomasisini” bir yana bırakarak demokrasiyi bütün kurum ve kurallarıyla yürürlüğe sokmak olmalıydı.
Ama bugünkü iktidarın bunu yapmaya niyeti olmadığı artık açıkça görülüyor. Tam tersi bir yol tutularak, baskıyı artırmak ve bu şekilde biat etmeyenlere haddini bildirmek yolu yeğlenmektedir.
Şu sıralarda, bütün kötülüklerin simgesi FETÖ
olduğundan, baskılar da bu etiket ardına saklanmaktadır. Gerçekte FETÖ
ile uzaktan yakından ilişkisi olmayan, FETÖ ile mücadele bahanesi
altında biat etmeyenlerin hepsinin çanına ot tıkanacaktır.
Bu durumda biat etmeyen her Türk vatandaşının başına FETÖ soruşturması kurbanı olmak gelebilecektir. Gerçek FETÖ’cülerin ellerini kollarını sallayarak gezdikleri bir ortamda, FETÖ’cülerle mücadelesi herkesin malumu olan Celal Çelik veya Cumhuriyet ya da Sözcü gazeteleri mensupları FETÖ’cülükten içeri tıkılabileceklerdir.
Artık herkes FETÖ’cü olabilir. Hatta bu her özgür kalmaya çalışanın kaçınılmaz kaderidir. Bir fani için ölüm ne ise biat etmeyen, boyun eğmeyen Türk vatandaşları için de FETÖ’cülük o olmak durumundadır.
Bu durumda, “Adalet Saray!”larının kapılarının üstüne, uzaktan da kolayca okunabilecek biçimde şu ibarenin yazılması yerinde olacaktır:
“Her Türk FETÖ’cülüğü tadacaktır.”
Ali Sirmen / CUMHURİYET
Gün geçmiyor ki hiç umulmayanbiri FETÖ’cülükten içeri tıkılmasın. Geçen cuma bunlara, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun avukatı Celal Çelik de eklendi.
Celal Çelik, HSYK’nin tümüyle Fethullahçıların eline geçmesi, adil yargının tarihe karışması, davaların kumpas aracı haline getirilmesi üzerine 2011’de, 12 yıldır yapmakta olduğu yargıçlıktan istifa etmişti. Aynı Celal Çelik, Akıncı Üssü davasına da Kılıçdaroğlu adına müdahil olma talebinde bulunmuştu.
Kısacası, böyle bir kişinin FETÖ’cülükle suçlanabilmesi abestir.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu “demokrasi adına yüz karası” olarak nitelediği bu olayı akıl tutulmasına bağlıyor.
İlk bakışta Kılıçdaroğlu haklıymış, olay akıl tutulmasından başka bir şeyle açıklanamazmış gibi görünüyor.
Gerçekten de bu davranış, somut bir tehlike olan FETÖ tehdidini soyut bir hale sokuyor ve efsaneleştiriyor.
Her köşeden, her bucaktan FETÖ çıkarma girişimleri, herkese, FETÖ’nün her su başını tutmuş, bütün mevzileri eline geçirmiş, her yere sızmış, her şeye kadir bir güç olduğunu düşündürüyor.Bu durum toplumda FETÖ’ye karşı duyulan nefretin yerini gizli bir hayranlık ve onun karşısında çaresizlik duygusunun almasıyla, FETÖ ile mücadeleyi aksatacağından, olayı akıl tutulmasıyla açıklamak makul görünüyor.
***
Çünkü FETÖ etiketi altında yürütülen operasyonun amaçları arasında, FETÖ ile mücadele yoktur.
9 Eylül Cumartesi bu köşede “Baskı geldi cihane, FETÖ bahane” başlığı altında belirtmeye çalıştığım gibi, asıl amaç dikta yöntemlerine bahane bulmak, biat etmeyenleri hizaya sokacak baskıyı bu bahanenin şalı altına gizlemektir.
Nitekim, rejimin gerçekte en ve tek yetkili kişisi, MİT TIR’ları soruşturmasının Kılıçdaroğlu’na kadar uzayabileceğini ima ederek “Yakında bu içeride olan zat ile Kılıçdaroğlu’nun bağlantısı çıkarsa şaşırmayın” demiştir.
Olaya bu açıklamanın ışığında bakınca, görüntü netleşmekte, amacın FETÖ ile mücadele değil, bunun aslında, baskı yöntemlerinin bahanesinden başka bir şey olmadığı görülmektedir.
Saptırılmış gelişme hızı rakamlarına falan bakmayın siz! Türkiye’de işler hiçbir alanda iyi gitmiyor. Rejimin başı gittikçe sıkışıyor.
Bu durumda aslında yapılması gereken, gerginlikleri azaltmak, sosyal, siyasal ve ekonomik alanda daha olumlu bir ortam yaratmak, komşularla ve yabancı ülkeler ile ilişkilerde “şaşkın ördek diplomasisini” bir yana bırakarak demokrasiyi bütün kurum ve kurallarıyla yürürlüğe sokmak olmalıydı.
Ama bugünkü iktidarın bunu yapmaya niyeti olmadığı artık açıkça görülüyor. Tam tersi bir yol tutularak, baskıyı artırmak ve bu şekilde biat etmeyenlere haddini bildirmek yolu yeğlenmektedir.
***
Bu durumda biat etmeyen her Türk vatandaşının başına FETÖ soruşturması kurbanı olmak gelebilecektir. Gerçek FETÖ’cülerin ellerini kollarını sallayarak gezdikleri bir ortamda, FETÖ’cülerle mücadelesi herkesin malumu olan Celal Çelik veya Cumhuriyet ya da Sözcü gazeteleri mensupları FETÖ’cülükten içeri tıkılabileceklerdir.
Artık herkes FETÖ’cü olabilir. Hatta bu her özgür kalmaya çalışanın kaçınılmaz kaderidir. Bir fani için ölüm ne ise biat etmeyen, boyun eğmeyen Türk vatandaşları için de FETÖ’cülük o olmak durumundadır.
Bu durumda, “Adalet Saray!”larının kapılarının üstüne, uzaktan da kolayca okunabilecek biçimde şu ibarenin yazılması yerinde olacaktır:
“Her Türk FETÖ’cülüğü tadacaktır.”
Ali Sirmen / CUMHURİYET