Siz de mi bekliyorsunuz?
Bugünlerde tanıdığım herkes Godot’yu bekler gibi yeni partiyi bekliyor. Adı belli değil, logosu çizilmemiş, kurucuları da ortada yok. Tek bildiğimiz, Erdoğan’ın eski yol arkadaşları kuracak. Birden fazla merkez çalışıyor. Bir ucunda Ahmet Davutoğlu öbür uçta Abdullah Gül var.
Bugünlerde tanıdığım herkes Godot’yu bekler gibi yeni partiyi bekliyor. Adı belli değil, logosu çizilmemiş, kurucuları da ortada yok. Tek bildiğimiz, Erdoğan’ın eski yol arkadaşları kuracak. Birden fazla merkez çalışıyor. Bir ucunda Ahmet Davutoğlu öbür uçta Abdullah Gül var.
Birkaç gün önce “Yeni Parti” adıyla bir internet sitesi ortaya çıktı. “Yoksa geldimi” dedik. “Olağan şüpheliler” ile konuştuk. Meğer yanlış alarmmış. Gizli bir el “Yeni Parti”nin internet sitesini piyasaya sürerken, ilan edilen manifestoyu ne Gülcüler ne Davutoğlucular sahiplendi.
Salı akşamı Erdoğan, “Bu ayrılanlarla bir daha beraber yol yürümek mümkün değil” diyerek Gülcülerin de Davutoğlucuların da artık AKP’de yeri olmadığını söylemiş oldu.
“AKP içinde mi denge kuracaklar yoksa yeni bir yol mu açacaklar” diye tartışılıyordu. Erdoğan, konuşmasıyla ilk ihtimali tamamen ortadan kaldırdı.
Abdullah Gül, birlikte anıldığı Ali Babacan ile birlikte süreci sessiz ve derinden yürütüyor. Görüştüğü siyasetçilerin sırdaşlarından Gül’ün yeni bir harekete alan açtığını öğreniyoruz.
Abdullah Gül, birlikte anıldığı Ali Babacan ile birlikte süreci sessiz ve derinden yürütüyor. Görüştüğü siyasetçilerin sırdaşlarından Gül’ün yeni bir harekete alan açtığını öğreniyoruz.
Davutoğlu ise şaşırtıcı derecede daha açıktan oynuyor. Henüz “parti” demeseler de görüştüğüm destekçileri çalışmalarını gizlemiyorlar. “Hoca” dedikleri Davutoğlu, AKP’nin geldiği noktadan rahatsız olan küskünleri çevresinde topluyor.
İşte bu noktada dikkat çeken bir ayrıntı var.
İşte bu noktada dikkat çeken bir ayrıntı var.
ABD’de başlayan tartışma
Davutoğlu, 9 Şubat Cumartesi günü Ankara’da bir konferans verdi. Bu, sıradan bir konuşma değildi. Önce “Ankara’nın manevi başkenti” saydığı Hacıbayram Camii’nde öğle namazı kıldı. Kendisine ilgi gösteren kalabalığı selamladı. Yürüyerek konferans vereceği salona geçti. En ön sıralarda eski AKP’lilerden oluşan bir protokol vardı. Kürsüye “Sayın Başbakanımız” diye çağrıldı.
Davutoğlu, 9 Şubat Cumartesi günü Ankara’da bir konferans verdi. Bu, sıradan bir konuşma değildi. Önce “Ankara’nın manevi başkenti” saydığı Hacıbayram Camii’nde öğle namazı kıldı. Kendisine ilgi gösteren kalabalığı selamladı. Yürüyerek konferans vereceği salona geçti. En ön sıralarda eski AKP’lilerden oluşan bir protokol vardı. Kürsüye “Sayın Başbakanımız” diye çağrıldı.
Konferansın başlığı “Sistemik Deprem: Ulusal, Bölgesel ve Küresel Bunalım” idi. Tesadüf değil. 2016 sonunda, Trump’ın iktidara gelmesinin ardından, ABD’de liberallerin başlattığı “nereye gidiyoruz” tartışmasına Ahmet Davutoğlu da katılmıştı. Seçimden birkaç ay sonra California Üniversitesi’nin dergisine bu konuda bir makale yazdı. Ardından makaleyi genişleten Davutoğlu, konuyu bir kitaba dönüştürdü. Kitap, önümüzdeki dönemde Cambridge Yayınları’ndan İngilizce olarak çıkacak. Türkçeye de çevrilecek. Davutoğlu ABD’de başlattığı tartışmayı böylece Türkiye’ye taşıyacak.
95 dakikalık konuşmayı izledim. Davutoğlu, görevi bırakması sonrasındaki AKP politikalarını sistematik şekilde eleştirdi. “Son dönemde düşünce hayatının sığlığı” ifadesini de kullandı, “baskının olduğu her yerde ikilitipler çıkar” sözleriyle gönderme de yaptı. Türkiye’deki baskı ortamını ABD’deki dönüşüm ile açıkladı. Sanki Trump’ın ya da Putin’in politikalarını eleştirirken Erdoğan’ın son yıllarına gönderme yapıyordu. Başbakanlığı bıraktığında enflasyonun yüzde 3 olduğunu söyleyerek, ekonomideki kırılmayı bile “herkesin kaybettiği” politik dönüşümle açıkladı. “Liyakatın yerini nepotizmin (kayırmacılık) aldığı bir yerde herhangi bir düzen kurmak mümkün değildir” dediği anlarda kızgın görünüyordu.
‘Reisçiler’in parmağı o vakfı gösteriyor
Tam da “neler oluyor” diye düşünürken, “Reisçi”lerin uyarılarını duydum. “Davutoğlu’nun konuştuğu yeri gördünüz mü” diye soruyorlardı.
Davutoğlu, Ankara’da Araştırma ve Kültür Vakfı’nda konuşmuştu. İlk değil, 25 yıl önce pek tanınmazken de aynı vakfın Trabzon şubesinde konuştuğunu kendisi anlatı. Vakıf, bugün “Yeniden Milli Mücadele” diye bilinen ve 60’ların sonlarındaki “Mücadele Birliği”nden süzülüp gelen grubun merkeziydi. Daha da ilginci var. Bu vakfı destekleyen kişi, Ankara’da herkesin bildiği gibi Melih Gökçek. Hatta vakfın kritik isimleri arasında Gökçek’in bürokratları da var. Sürpriz değil. Zira Gökçek de “Mücadele Birliği” ekibinden geliyor.
Davutoğlu’nun çıkış yaptığı günlerde, AKP camiasının çok konuştuğu, elden ele dolaşan bir yazı var. Kaleme alan, bir dönem Başbakanlık’ta Davutoğlu ile birlikte çalışan Ömür Çelikdönmez. Davutoğlu’nun çocuk yaşlarda “Mücadele Birliği” ile tanışmasını anlatan yazı, sonrasında da bu yapıyla ilişkisini sorguluyor. Davutoğlu’nun 28 Şubat’a rağmen Harp Akademileri’nde ders veriyor olmasını bile, devlet ve askerle her zaman iyi ilişkilere sahip olan yapılanmaya bağlıyor.
Sözünü ettiğim makale, devletin zirvesinde yolu “Mücadele Birliği”nden geçenlerin fotoğrafını veriyor. Verdiği isimlerden (Hakan Fidan hariç) çoğunluk bugün Erdoğan’ın çevresinde pek de görünmeyen kişiler. Buraya uzun bir isim listesi bırakarak sizi yormayayım. Geçtiğimiz günlerde, muhalif sözler söyleyince Erenköy Cemaati’nin yayınlarından kovulan Davutoğlu’na yakın yazar Ahmet Taşgetiren’in bile bir zamanlar yolunun Mücadele Birliği ile kesiştiği hatırlanırsa karşımıza karmaşık bir mazi çıkıyor.
Söylenti öyle yayıldı ki; vakıf, Davutoğlu’nun partisiyle ilgisi olmadığını anlatan bir açıklama yapmak zorunda kaldı. “Mazi arkeolojisi yaparak gündem oluşturmanın herhangi bir anlamı ve yararı yoktur” diyerek de “Yeniden Milli Mücadele” tartışmalarından uzak durmak istediğini gösterdi.
Nihayetinde “gelmez” denilen Godot bu kez galiba geliyor. Öyle anlaşılıyor ki Erdoğan, tüm hamleleriyle Davutoğlu Partisi’ni erken doğuma zorlarken, Davutoğlu kendi yolunu sabırla örüyor. Trump karşıtı ABD demokratlarından İslamcı İHH’ye, liberal yazarlardan kimi tarikatlara uzanan şaşırtıcı bir ağ Erdoğan’ın karşısına çıkmaya hazırlanıyor. 31 Mart seçimlerine giremeyeceğine, 4 yıl da gündemde seçim olmadığına göre yeni partinin ufkunda ne var acaba?
Tam da “neler oluyor” diye düşünürken, “Reisçi”lerin uyarılarını duydum. “Davutoğlu’nun konuştuğu yeri gördünüz mü” diye soruyorlardı.
Davutoğlu, Ankara’da Araştırma ve Kültür Vakfı’nda konuşmuştu. İlk değil, 25 yıl önce pek tanınmazken de aynı vakfın Trabzon şubesinde konuştuğunu kendisi anlatı. Vakıf, bugün “Yeniden Milli Mücadele” diye bilinen ve 60’ların sonlarındaki “Mücadele Birliği”nden süzülüp gelen grubun merkeziydi. Daha da ilginci var. Bu vakfı destekleyen kişi, Ankara’da herkesin bildiği gibi Melih Gökçek. Hatta vakfın kritik isimleri arasında Gökçek’in bürokratları da var. Sürpriz değil. Zira Gökçek de “Mücadele Birliği” ekibinden geliyor.
Davutoğlu’nun çıkış yaptığı günlerde, AKP camiasının çok konuştuğu, elden ele dolaşan bir yazı var. Kaleme alan, bir dönem Başbakanlık’ta Davutoğlu ile birlikte çalışan Ömür Çelikdönmez. Davutoğlu’nun çocuk yaşlarda “Mücadele Birliği” ile tanışmasını anlatan yazı, sonrasında da bu yapıyla ilişkisini sorguluyor. Davutoğlu’nun 28 Şubat’a rağmen Harp Akademileri’nde ders veriyor olmasını bile, devlet ve askerle her zaman iyi ilişkilere sahip olan yapılanmaya bağlıyor.
Sözünü ettiğim makale, devletin zirvesinde yolu “Mücadele Birliği”nden geçenlerin fotoğrafını veriyor. Verdiği isimlerden (Hakan Fidan hariç) çoğunluk bugün Erdoğan’ın çevresinde pek de görünmeyen kişiler. Buraya uzun bir isim listesi bırakarak sizi yormayayım. Geçtiğimiz günlerde, muhalif sözler söyleyince Erenköy Cemaati’nin yayınlarından kovulan Davutoğlu’na yakın yazar Ahmet Taşgetiren’in bile bir zamanlar yolunun Mücadele Birliği ile kesiştiği hatırlanırsa karşımıza karmaşık bir mazi çıkıyor.
Söylenti öyle yayıldı ki; vakıf, Davutoğlu’nun partisiyle ilgisi olmadığını anlatan bir açıklama yapmak zorunda kaldı. “Mazi arkeolojisi yaparak gündem oluşturmanın herhangi bir anlamı ve yararı yoktur” diyerek de “Yeniden Milli Mücadele” tartışmalarından uzak durmak istediğini gösterdi.
Nihayetinde “gelmez” denilen Godot bu kez galiba geliyor. Öyle anlaşılıyor ki Erdoğan, tüm hamleleriyle Davutoğlu Partisi’ni erken doğuma zorlarken, Davutoğlu kendi yolunu sabırla örüyor. Trump karşıtı ABD demokratlarından İslamcı İHH’ye, liberal yazarlardan kimi tarikatlara uzanan şaşırtıcı bir ağ Erdoğan’ın karşısına çıkmaya hazırlanıyor. 31 Mart seçimlerine giremeyeceğine, 4 yıl da gündemde seçim olmadığına göre yeni partinin ufkunda ne var acaba?
Barış Terkoğlu / CUMHURİYET