Antonio Gramsci, düşünsel boyutta Ekim Devrimi’nin önemini ve
‘biricikliğini’ kavrayan Marksistlerin başında gelir. Gramsci açısından
devrimin, aslında “Karl Marx’ın Kapital’ine karşı bir devrim” özelliği
taşımasına yol açar. Çünkü Rusya’daki olaylar, yalnızca tarihsel
materyalizmin eleştirel şemalarını altüst etmekle kalmamış, olağan
koşullar altındaki muhtemel bir tarihsel düzenliliğin de dışına
çıkmıştır.
“Sovyet iktidarı mucizeler yaratan bir sihir değildir”. Lenin,
Devrim’den iki yıl sonra böyle seslenir: Sovyet iktidarının cehaleti,
kültürsüzlüğü, barbarca bir savaşın sonuçlarını, yağma dolu kapitalist
düzenin ürünü olan kötülükleri bir gecede yok edemeyeceğini söyler.
Haklıdır; Çarlık otokrasisinde sömürülen ve ezilen sınıflar açısından
Ekim Devrimi, sadece bir kapı aralamıştır. Kapıyı kimin araladığı, daha
da önemlisi içeriye nasıl girdiği ve kapıyı açık tutup tutamadığı en az
devrim öncesi ve sonrasındaki moment kadar önemlidir.
Bolşevik
Devrimi’nin teorik ve pratik boyutları, aralık mesafesini de belirler.
Pratik boyut, en basit ifadesiyle, Petrograd İşçi ve Köylü Vekilleri
Sovyeti’nin bir toplantısında dile getirildiği üzere eski devlet
aygıtının temelleri ile paramparça edilmesi ve Sovyet örgütleri
biçiminde yeni bir idari mekanizmanın kurulmasıdır. “Ezilen yığınların
kendisi yeni bir iktidar yaratacaktır” diyen Lenin, yeni tip devletin
dümeninde ezilen sınıfların olduğunu söyler. Ekim Devrimi’nin
materyalist karakteri, egemen sınıfların siyasal birliğini sağlayan
organı parçalaması ve devlet iktidarını proletaryanın siyasal
egemenliğini inşa etmek üzere ele geçirmesidir.
Sovyet deneyiminin teorik (düşünsel) içeriği, belki de, pratik (eylem)
yönüne kıyasla uzam-zaman açısından özel bir tür aşkınlığa sahiptir.
Teorik öncülleri Marx’a kadar uzanır. Marx’ın 1852’de Weydemeyer’e
mektubunda1 sınıf mücadelesinin zorunlu olarak proletarya diktatörlüğüne
vardığını, bu diktatörlüğün kendisinin, tüm sınıfların ortadan
kaldırılmasını ve sınıfsız topluma geçişi oluşturduğunu kanıtladığını
yazar. Bu satırlar daha sonra Lenin’in düşüncesinde de yer edinecektir. Weydemeyer’e yazılan satırlar, Lenin’in
kaleminde, “İnsanlığı ücretli kölelikten kurtarmak için bunları [ezen
sınıfları] baskı altına almak zorundayız” şeklinde cisimleşir.2 Ekim
Devrimi, Marx’tan bugüne değin aynı zamanda düşünsel boyutta da bir
devrimdir.
“Kapital’e karşı”
Antonio
Gramsci, düşünsel boyutta Ekim Devrimi’nin önemini ve ‘biricikliğini’
kavrayan Marksistlerin başında gelir. 24 Aralık 1917’de Avanti
Gazetesinde, Bolşevik Devrimin “olaylara ilişkin olmadığını”,
“ideolojilere ilişkin bir devrim olduğunu” yazar.3 Bu da, Gramsci
açısından devrimin, aslında “Karl Marx’ın Kapital’ine karşı bir devrim”
özelliği taşımasına yol açar. Çünkü Rusya’daki olaylar, yalnızca
tarihsel materyalizmin eleştirel şemalarını altüst etmekle kalmamış,
olağan koşullar altındaki muhtemel bir tarihsel düzenliliğin de dışına
çıkmıştır.
‘Kapital’e Karşı Devrim’ nitelemesine yol açan,
Rusya’da proletaryanın tarihsel materyalizmin kanonlarına göre
şekillenen güzergahın dışına çıkmasıdır. “Bolşevikler”, der Gramsci,
“Kapital’deki önermelerin bazılarını bir tarafa atıyorlar, onun
dinçleştirici/içkin düşüncesini değil”. İlk bakışta çelişkili gibi
görülebilecek bu yorumun kaynağındaki çekirdek düşünce ise kendi içinde
tutarlıdır: Gramsci, normal zamanlarda kolektif [devrimci] iradenin
oluşması için “uzun, tedrici bir sürecin olması” gerektiğinden, “geniş
kapsamlı bir sınıfsal deneyim” ile tikel iradeleri örgütlemenin
gerekliliğinden bahseder.
Normal koşullar altında Marksist
tarihsel eleştirel kanonların gerçekliği yakalamasındaki başarısının
sırrı genel hatlarıyla şu ‘düzenliliktir’: Burjuvazi ve proletarya
arasındaki, yani iki temel sınıf arasındaki sınıf savaşımı tarihi
yaratır; proletarya kendi yoksulluğunun farkındadır ve yaşam
standartlarını iyileştirmek için burjuvaziye baskı uygular — burjuvaziyi
üretim tekniklerini geliştirmesi için zorlar. Proletaryanın yarattığı
itki ve burjuvazinin baskısı arasında pek çok kişi saf dışı kalır,
geride kalanların ihtiyaçları acil hale gelir ve toplumsal çalkantı
içerisinde yeni bir düzen düşüncesinin nüveleri belirginleşir. En
önemlisi, kitleler kendi potansiyellerinin ve “toplumsal sorumluluk
yüklenme kapasitelerinin bilincine” varırlar. Gramsci’nin özetlediği bu
düzenlilikte, nihai aşama “kendi kaderlerinin hâkimi olmalarıdır”.
Bolşevik
Devrimi, söz konusu düzenlilik durumunun ötesine sosyalist propaganda
ile geçmiştir. Üç yıl boyunca savaş ve sefalet arasında sıkışan ezilen
sınıfların siyasal iradesi “neredeyse bir günde oluşmuştur”. Gramsci,
savaş, kıtlık ve açlıktan ölüm ile otokrasinin baskısına karşı oluşan
iradeyi tarif ederken söz konusu iradenin “birinci devrimden sonra
mekanik”, “ardından etkin ve bilinçli oluştuğundan” bahseder. Gramsci’ye
göre tarihsel materyalist kanondaki zaman öğesini hızlandıran ve
“halkın iradesini oluşturan” şey, irade faktörü yani “sosyalist
propagandadır”.
Bolşeviklerin siyasal alanın inşasında izlediği
yol, abartılı olmayacaksa, kitabın sonundan başına doğru bir okumadır.
Devrimin gelişmiş kapitalist toplumsal formasyonlarda gerçekleşeceğine
yönelik hâkim görüş, Bolşeviklerin müdahaleleriyle yeniden yoruma açık
hale gelmiştir. Bu, mekana (devlet ölçeğine) olduğu kadar, zamana
yönelik de bir müdahaledir. Gramsci şöyle ifade eder: “Marx’ın
kolektivizm için gerekli bir koşul olarak mütalaa ettiği ekonomik
olgunluk düzeyine erişmeye yöneleceklerdir. Devrimciler de kendi
hedeflerine tam ve eksiksiz olarak ulaşmak için gerekli olan koşulları
yaratacaklardır. Ve bunları kapitalizmin yaratabileceğinden daha hızlı
yaratacaklardır”.
Gramsci, irade faktörünü özellikle vurgulasa bile her şeyin üzerinde
yükseldiği zemin yapısal ‘koşullar’dır. Gerek tarihsel düzenliliğin
nasıl işlediğini, gerekse devrimci iradenin hızını anlatırken koşulların
neye ne kadar izin verdiğini göz önünde bulundurur. Zaten ‘Kapital’e
karşı’ demesinde de, olayların her zaman önceden belirlenmiş bir
doğrultuda seyretmesinin mümkün olmayacağı düşüncesi hâkimdir. Bu
düşüncenin izi Lenin’de takip edilebilir.
Devrimden bir yıl sonraki bir yazısında koşullara dikkat çeker:
“Kapitalizmden sosyalist sisteme geçiş uzun ve zorlu bir mücadeleyi
gerektir. Çarlığı devirdikten sonra Rus devriminin daha ileri gitmesi
kaçınılmazdı; burjuva devriminin zaferinde duramazdı; çünkü savaş ve
onun tükenmiş halka çektirdiği anlatılması güç ızdırap, toplumsal
devrimin patlak vermesi için uygun bir zemin oluşturuyordu”.4
“Bizim Marx”
Ekim
Devrimi’nin dünya devrimleri tarihinde ‘biricikliğine’ yol açan diğer
bir etken, Marx’ın görüşlerini kavrama biçimidir. Gramsci’nin Marx’ı
kavrayışı Devrime ilişkin bakış açısını da belirler. “Kapital’e Karşı
Devrim” makalesinde bir paragraf önce “Bolşevikler Karl Marx’ı bir
tarafa atıyorlar” derken, bir sonraki paragrafta Kapital’in içkin
düşüncesinden ayrılmadıklarından söz eder.
Gramsci Marx’ın
doğumunun yüzüncü yılında yazdığı “Bizim Marx” 5 makalesinde “Herkes,
farkında olmasa da, bir parça Marksisttir” der. Gramsci için Marx, ne
yoktan var eden ne “kendi imgeleminden özgün bir tarih görüşü çıkaran”
ve ne de “mutlak ve sorgulanamaz normlarla yüklü bir dizi mesel bırakan
bir Mesih” değildir. Marx, “Dünyanın bütün işçileri, birleşin!” diye
seslenirken ve eserleriyle düşünceyi dönüştürürken dünyayı da
dönüştürdüğü için “bir eylem adamıdır”.
Bolşevik Devrimi’ndeki
irade öğesinin Gramsci’deki anlamı, Marx’ın eserlerinde geçen
‘volontarizm’ kavramına yaklaşımıyla belirlenir. Volontarizmin kendi
başına anlam içermediğini ya da genellikle keyfi irade anlamında
kullanıldığını ifade eden Gramsci, iradenin siyasal eylemde içerik
kazanmasının üzerinde durur: “Marksist anlamda irade, hedeflere ilişkin
farkındalık demektir, bu da kişinin kendi gücünün tam bir bilgisine
sahip olması ve onu eylemle ifade edebilmesi demektir”. Her irade,
belirgin sınıf karakteri ile anlamlı hale gelir.
Başta Lenin ve
Bolşeviklerin iradesinden bahsedilirken bağlam, siyasal eylemlilik
halidir. Halihazırda üretim araçlarının mülkiyetine sahip sınıf kendi
nesnel pozisyonunun farkındadır ve egemen pozisyonunu kaybetmemek üzere
irade ortaya koyar. Ezilen ve bağımlı sınıflar ise iradelerini siyasal
örgütlülükle temellendiremedikleri ölçüde, başka bir irade tarafından
mülk edinilirler. Marx’ın pre-kapitalist toplumlardaki sınıf
ilişkilerinden bahsederken üzerinde durduğu bir nokta da, sınıf
egemenliğinin bir başkasının iradesinin mülk edinilmesi olduğuydu. 1917,
işte buna son verdi!
Siyasi doğrulanma
Ekim
Devrimi’nde ortaya çıkan siyasal eylem ve Sovyet iktidarı ile inşa
edilen siyasal alan, Gramsci’nin düşüncesindeki “Marksist anlamda”
iradenin doğrulanmasıdır. Lenin açısındansa geçmişe ve geleceğe dair bir
doğrulanma söz konusuydu. Lenin, 1913 yılında Pravda’da yayımlanan
“Karl Marx’ın Doktrinin Tarihsel Yazgısı” makalesinde dünya tarihini (1)
1848 Devrimlerinden Paris Komünü’ne, (2) Paris Komünü’nden 1905
Devrimine, (3) 1905 Devrimi’nden bugüne olmak üzere üç döneme ayırır.
Makalesinin sonuna “Marksizmin ortaya çıkışından bu yana dünya tarihinin
üç büyük döneminin her biri Marksizme yeni bir doğrulanma ve zafer
getirmiştir” diye de not düşer.6
Ekim Devrimi, en başta
belirtildiği üzere bir sihir olmadığı gibi, bir Mesih kelamının mutlak
yazgısı da değildir. Devrim, yoksulluk içerisinde yaşayan halklara
eşitlik ve özgürlüğün kapısını aralayan, çoğunluğu oluşturan mülksüz
sınıfların azınlıktaki burjuva sınıflardan Bolşeviklerin öncülüğünde
siyasi iktidarı aldığı, “mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi”
sürecidir. Ekim Devrimi, ‘devrimci ateşi yaktı’ ve Lenin’in cümleleri
ile “bu ateş, kendini, işçi devriminin temel direği olan Sovyetlerin
yaratılmasında dışa vurdu”. Gramsci’nin ‘Kapital’e Karşı Devrim’ diye
nitelendirdiği devrimci moment, bıraktığı mirasla birlikte, Marksizmin
zaman ve mekan ölçeğinde siyasal doğrulanmasıdır.
KANSU YILDIRIM
BİRGÜN-PAZAR
***
1 K.
Marx to J. Weydemeyer in New York (5 March 1852), in Marx & Engels
Collected Works: Letters 1852-55, Volume 39, Lawrence & Wishart, pp.
64-65
2 V.I. Lenin, Devlet ve Devrim, Çev. M. Salim Spatar, Celal Üster, Yordam Kitap, 2016, sf. 114
3 Antonio
Gramsci, “Kapital’e Karşı Devrim”, içinde Gramsci Kitabı: Seçme Yazılar
1916-1935, (Haz.) David Forgacs, Çev. İbrahim Yıldız, Dipnot Yayınları,
2010, sf. 39-44. Gramsci’den tüm alıntılar bu esere aittir.
4 V.I.
Lenin, “Kurucu Meclisin Lağvedilmesi”, içinde Seçme Yazılar: Devrim,
Demokrasi, Sosyalizm, Çev. Sungur Savran, Yordam Kitap, 2009, sf. 256
5 Antonio Gramsci, “Bizim Marx”, içinde Gramsci Kitabı, sf. 44-48
6 V.I. Lenin, “Karl Marx’ın Doktrinin Tarihsel Yazgısı”, içinde Seçme Yazılar, sf. 181, 185