Bir zamanların oligarklarından Cem Uzan’ın geçen günlerde Taraf gazetesi ile yaptığı söyleşi, bildiğimiz, yıllardır yazdığımız medya-iktidar ilişkilerini de bir kez daha faş etti.
Örneğin Cem Uzan, 28 Şubat’a verdikleri destek nedeniyle Mesut Yılmazhükümeti döneminde “rüşvet” olarak Aydın Doğan’a Petrol Ofisi’nin, Dinç Bilgin’e de Etibank’ın verildiğini söylüyor.
Oysa, tıpkı Doğan ve Bilgin grubuna olduğu gibi, mevcut iktidara yanaşma, Uzan Grubu’na da yaramıştı. Nisan 1998’de Mesut Yılmaz’ın Anasol-D koalisyonunda, o dönemde Akşam gazetesine sahip olan Çukurova Grubu ile birlikte kendisine (Star gazetesi, Star televizyonu o dönemde Uzan’a aitti) cep telefonu lisans hakkı toplam 1 milyar dolara verilmişti.
O günlerde medya, halka bu satışı “Devletin kasasına, -o günün kuruyla- 250 trilyon lira girdi” diye duyurmuştu. Oysa, satışın yapıldığı ertesi gün devlet, cep telefonlarının lisans hakkının satışından kazandığının yaklaşık 2.5 katı düzeyinde, yani 600 trilyon liralık iç borçlanma tahvili çıkarıyordu. Bir başka deyimle, yine devlet yüksek faizle trilyonlarca lirayı rantiyeye aktarıyordu. İşin ilginç yanı, cep telefonlarının lisans hakkını alan iki holdingin bir ayağı medyadaydı, diğer ayağı bankacılıkta. Çukurova Grubu, Yapı Kredi Bankası ile Pamukbank; Uzan Grubu da İmar Bankası ile Adabank’a sahipti ve bankalar borçlanma ile yaratılan rantın büyük bölümünden pay alıyorlardı.
Şimdi durum farklı mı sanki? Eski tas, eski hamam... İki örnek verelim.
Recep Tayyip Erdoğan’a yakınlığı ile bilinen Ahmet Çalık’a ait Çalık Grubu medyada Sabah gazetesine ve ATV televizyon kanalına sahip. Çalık Grubu, elektrik dağıtım özelleştirmeleri sürecinde Yeşilırmak Dağıtım AŞ’yi 441.5 milyon dolara aldı. Çalık Grubu ayrıca, AKP milletvekili Vahit Kiler’in kardeşleri Nahit ve Ümit Kiler’e ait Kiler Holding ile birlikte Aras Elektrik’e 128.5 milyon dolara sahip oldu.
AKP’yi destekleyen Yeni Şafak gazetesinin sahibi Ahmet Albayrak’ın Albayrak Grubu’na da, Balıkesir’deki SEKA fabrikası özelleştirme ile 1.1 milyon dolara verildi. Bu satış davalık oldu ve iptal edildi. Ancak, AKP bu yıl nisan ayında çıkardığı bir yasa ile özelleştirme konusunda yargı kararlarının uygulanıp uygulanmaması yetkisini Bakanlar Kurulu’na verince SEKA Albayrak Grubu’nda kaldı.
Dünden bugüne medya-iktidar ilişkilerinde hiçbir değişiklik yok. Ali Veli gidiyor, Veli Ali geliyor...
Çürümüş bu medya düzeninde de gazeteci kılığına girmiş yaratıklar, siyasilerden bayram harçlığı dilenebiliyor.
Örneğin Cem Uzan, 28 Şubat’a verdikleri destek nedeniyle Mesut Yılmazhükümeti döneminde “rüşvet” olarak Aydın Doğan’a Petrol Ofisi’nin, Dinç Bilgin’e de Etibank’ın verildiğini söylüyor.
Oysa, tıpkı Doğan ve Bilgin grubuna olduğu gibi, mevcut iktidara yanaşma, Uzan Grubu’na da yaramıştı. Nisan 1998’de Mesut Yılmaz’ın Anasol-D koalisyonunda, o dönemde Akşam gazetesine sahip olan Çukurova Grubu ile birlikte kendisine (Star gazetesi, Star televizyonu o dönemde Uzan’a aitti) cep telefonu lisans hakkı toplam 1 milyar dolara verilmişti.
O günlerde medya, halka bu satışı “Devletin kasasına, -o günün kuruyla- 250 trilyon lira girdi” diye duyurmuştu. Oysa, satışın yapıldığı ertesi gün devlet, cep telefonlarının lisans hakkının satışından kazandığının yaklaşık 2.5 katı düzeyinde, yani 600 trilyon liralık iç borçlanma tahvili çıkarıyordu. Bir başka deyimle, yine devlet yüksek faizle trilyonlarca lirayı rantiyeye aktarıyordu. İşin ilginç yanı, cep telefonlarının lisans hakkını alan iki holdingin bir ayağı medyadaydı, diğer ayağı bankacılıkta. Çukurova Grubu, Yapı Kredi Bankası ile Pamukbank; Uzan Grubu da İmar Bankası ile Adabank’a sahipti ve bankalar borçlanma ile yaratılan rantın büyük bölümünden pay alıyorlardı.
Şimdi durum farklı mı sanki? Eski tas, eski hamam... İki örnek verelim.
Recep Tayyip Erdoğan’a yakınlığı ile bilinen Ahmet Çalık’a ait Çalık Grubu medyada Sabah gazetesine ve ATV televizyon kanalına sahip. Çalık Grubu, elektrik dağıtım özelleştirmeleri sürecinde Yeşilırmak Dağıtım AŞ’yi 441.5 milyon dolara aldı. Çalık Grubu ayrıca, AKP milletvekili Vahit Kiler’in kardeşleri Nahit ve Ümit Kiler’e ait Kiler Holding ile birlikte Aras Elektrik’e 128.5 milyon dolara sahip oldu.
AKP’yi destekleyen Yeni Şafak gazetesinin sahibi Ahmet Albayrak’ın Albayrak Grubu’na da, Balıkesir’deki SEKA fabrikası özelleştirme ile 1.1 milyon dolara verildi. Bu satış davalık oldu ve iptal edildi. Ancak, AKP bu yıl nisan ayında çıkardığı bir yasa ile özelleştirme konusunda yargı kararlarının uygulanıp uygulanmaması yetkisini Bakanlar Kurulu’na verince SEKA Albayrak Grubu’nda kaldı.
Dünden bugüne medya-iktidar ilişkilerinde hiçbir değişiklik yok. Ali Veli gidiyor, Veli Ali geliyor...
Çürümüş bu medya düzeninde de gazeteci kılığına girmiş yaratıklar, siyasilerden bayram harçlığı dilenebiliyor.
Soylu İnsan
Oktay Ekinci gitti.
Yetim kaldı; uygar kentlilik, soylu insanlık ve ince duyu...
Yetim kaldı; uygar kentlilik, soylu insanlık ve ince duyu...
Türban ve Çocuklar
Türbanlı öğretmen çocuğu nasıl etkiler?
Soruyu, çocuk ruh sağlığı uzmanı Prof. Dr. Bahar Gökler yanıtlıyor:
“Özellikle ilkokulda çocuklar, aileden çok, öğretmenlerini rol modeli olarak alırlar. Eğer kendi evinde, bu tür bir inanca yönelik bir giyim tarzı benimsenmiyorsa, çocukların hangi rol modelini takip edecekleri konusunda kafaları karışacaktır. Bu da ergenlikte, çocukların kendi kimlikleri oluşurken tek tip bir model üzerinden değil de, daha özgürce davranabilme olanakları daha baştan kısıtlanmış olacaktır. Öğretmenin dinsel bir motif içeren davranış, görünüm içinde olması çocukları ikilem içinde bırakacaktır.”
Usta Teyyüp, nasıl bir “nesil” istediğini daha önce açıklamıştı. Dinine ve kinine bağlı bir gençlik...
Din dediği belli bir mezhep anlayışı, kin dediği de Cumhuriyet değerlerine düşmanlık...
Soruyu, çocuk ruh sağlığı uzmanı Prof. Dr. Bahar Gökler yanıtlıyor:
“Özellikle ilkokulda çocuklar, aileden çok, öğretmenlerini rol modeli olarak alırlar. Eğer kendi evinde, bu tür bir inanca yönelik bir giyim tarzı benimsenmiyorsa, çocukların hangi rol modelini takip edecekleri konusunda kafaları karışacaktır. Bu da ergenlikte, çocukların kendi kimlikleri oluşurken tek tip bir model üzerinden değil de, daha özgürce davranabilme olanakları daha baştan kısıtlanmış olacaktır. Öğretmenin dinsel bir motif içeren davranış, görünüm içinde olması çocukları ikilem içinde bırakacaktır.”
Usta Teyyüp, nasıl bir “nesil” istediğini daha önce açıklamıştı. Dinine ve kinine bağlı bir gençlik...
Din dediği belli bir mezhep anlayışı, kin dediği de Cumhuriyet değerlerine düşmanlık...
Zedelenmişlikler
Hukukçu Fikret İlkiz ile Yargıtay’ın Balyoz davası ile ilgili kararı konusunda küçük bir söyleşi:
- Yargıtay’ın kararına ne diyorsunuz?
- Kanun ve ceza hukukunun temel ilkeleri yanlış değerlendirilmiş. Delillerin ve dijital kanıtların değerlendirilmesi, tanıkların dinlenmesi açısından karar kanuna ve hukuka aykırı.
- Dosya Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na gidecek. Orada bir değişiklik bekliyor musunuz?
- Beklemiyorum. Ama şu önemli: Dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na gitmesi, kararın daha çok hukukçu tarafından tartışılmasına neden olması açısından yararlıdır.
- Deniyor ki, “Bu bir siyasi davadır, siyasi olarak çözülmelidir.” Bu görüşe katılıyor musunuz?
- Katılmıyorum. Davalar, mahkemelerde görülür. Yargı bağımsızlığına hâlâ inanıyorum. Dolayısıyla siyaseten çözüm herhangi bir şekilde adaletsizliği ortadan kaldırmaz. Burada önemli olan hukuken çözüm ile siyasetin önünü açmaktır.
- “Yargının bağımsızlığına inanıyorum” derken içten misiniz?
- Kural olarak yargının bağımsızlığına inanırsınız, ama uygulamayı gerçekleştirecek olan yargının aktörlerine güveniniz yoksa, hukuk da, yargı da, bağımsızlık da zaten zedelenmiş demektir.
- Balyoz davası kararı, Yargıtay’da görülecek olan Ergenekon davası sonucunu etkiler mi?
- Özellikle teşebbüs değerlendirmesi bakımından aynı daire göreceği için etkiler.
- Yargıtay’ın kararına ne diyorsunuz?
- Kanun ve ceza hukukunun temel ilkeleri yanlış değerlendirilmiş. Delillerin ve dijital kanıtların değerlendirilmesi, tanıkların dinlenmesi açısından karar kanuna ve hukuka aykırı.
- Dosya Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na gidecek. Orada bir değişiklik bekliyor musunuz?
- Beklemiyorum. Ama şu önemli: Dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na gitmesi, kararın daha çok hukukçu tarafından tartışılmasına neden olması açısından yararlıdır.
- Deniyor ki, “Bu bir siyasi davadır, siyasi olarak çözülmelidir.” Bu görüşe katılıyor musunuz?
- Katılmıyorum. Davalar, mahkemelerde görülür. Yargı bağımsızlığına hâlâ inanıyorum. Dolayısıyla siyaseten çözüm herhangi bir şekilde adaletsizliği ortadan kaldırmaz. Burada önemli olan hukuken çözüm ile siyasetin önünü açmaktır.
- “Yargının bağımsızlığına inanıyorum” derken içten misiniz?
- Kural olarak yargının bağımsızlığına inanırsınız, ama uygulamayı gerçekleştirecek olan yargının aktörlerine güveniniz yoksa, hukuk da, yargı da, bağımsızlık da zaten zedelenmiş demektir.
- Balyoz davası kararı, Yargıtay’da görülecek olan Ergenekon davası sonucunu etkiler mi?
- Özellikle teşebbüs değerlendirmesi bakımından aynı daire göreceği için etkiler.
IŞIK KANSU.
19 Ekim 2013 - Cumhuriyet