ABD yönlendirdiği IŞİD ile bensiz bir istikrar olmaz diyor. Arkasının geleceğini ilan ettikleri terör saldırıları ile kendi siyasi ağırlığını ve payını dayatıyor.
ABD’nin ve NATO’nun yarattığı toplumsal felaket Kabil Havaalanında cisimleşti. Taliban yönetimi 31 Ağustos’u tahliyeler için son tarih olarak ilan etmişti, sonra havaalanı Taliban’a devredilecekti.
Öncesinde Biden IŞİD’in havaalanına saldırabileceğini duyurdu, hemen sonra intihar saldırısı gerçekleşti. IŞİD tarafından üstlenilen saldırıda 13’ü ABD askeri olmak üzere çoğu tahliye için havaalanı etrafına yığılan Afgan halkından 170 kişi yaşamını yitirdi.
Bu olayı anlamlandırmak çok kolay değil. Üç başlıkta kodları çözmeyi deneyelim.
Birincisi, IŞİD’in ABD’nin kökünü kazımak için mücadele ettiği cihatçı bir terör örgütü olmadığı, aksine uzun süredir ABD tarafından yönlendirildiği ve kullanıldığı çok iyi belgelendi.
Irak işgali sonrası Irak direnişinin bir parçasıyken 2008-2009 yıllarında bir cehennemi andıran ABD ve İngiltere yönetimindeki hapishanelerde itirafçı ve işbirlikçi haline gelen örgüt üyelerinin daha sonra örgüt hiyerarşisi içine yerleştirilerek yönlendirmenin yapıldığına ilişkin kanıtlar bulunuyor. ABD ise zaman zaman askeri müdahalelerle temizlik yaparak hiyerarşiyi daha pürüzsüz hale getiriyor.
Ayrıca Suudi Arabistan ve Katar gibi ABD müttefiklerinin mali desteğinin ABD tarafından sessizce yakından izlendiği de biliniyor.
Böylece IŞİD Ortadoğu’dan Afrika’ya korkunç ve kör terör eylemleri ile bazen ABD’nin askeri varlığını ve işgallerini meşrulaştıran bazen rakipleri için istikrarsızlık yaratan bir rol oynuyor.
Son birkaç yıldır İranlı ve Rus yetkililer yana yakıla IŞİD militanlarının ABD tarafından Afganistan’a taşındığını duyurmaya çalıştılar. Ayrıca kimliği belirsiz helikopterlerin –ki Afganistan hava sahasında ABD’den izinsiz kimse uçamıyordu- IŞİD’e yardım taşıdığı da bildirildi.
IŞİD Afganistan’da yeterince dindar olmadığı için (!) Taliban’ı beğenmedi ve çatışmalara girdi. Ancak anlaşılan bir cephe savaşından çok giderek artan sıklıkta çoluk çocuk demeden giriştiği bombalı eylemleri tercih etti.
Olayı anlamak için açmamız gereken ikinci kod, ABD sermayesinin kendi askerleri ve halkını feda ettiği durumlar. ABD’nin alçaklıklar ve kalleşlikler tarihinde bu fedalar ABD’nin yapacağı operasyonları meşru ve daha inandırıcı kılmak için kullanılıyor. 1898’de İspanya sömürgelerine iştahı artan ABD Havana açıklarında kendi savaş gemisini bombalayıp İspanya’nın üzerine atmış, yüzlerce ABD denizcisi bu saldırıda yaşamını yitirmişti.
11 Eylül 2001 İkiz Kulelere saldırının ise ne kadar müphem olduğu biliniyor. Doğrudan ABD tarafından yönlendirilmenin dışında en azından saldırıya ABD’nin engel olmadığı düşünülüyor. İlginç olan çok yeni Taliban’ın da bu olayın Bin Ladin’in üzerine yıkıldığını ve bu saldırının Afganistan’dan yönetildiğine ilişkin hiçbir kanıt olmadığını söylemesi oldu.
ABD havaalanı saldırısı sonrası ölen askerleri için yas ilan etti ve olayın peşini bırakmayacaklarını ilan etti. Muhtemelen bunu belli başlı köşe taşlarını tutmak için bahane olarak kullanacaklar.
Üçüncüsü ise istikrar kodu.
Bütün devletler Afganistan’da istikrar istiyorlar. Hemen hepsi Taliban ile görüştü veya görüşme kuyruğundalar. Kimse Taliban gericiliğinin neye mal olacağı veya nasıl bir rejim kurulacağı ile esastan ilgilenmiyor. Ama istikrar istiyorlar.
Örneğin Merkel, “Taliban ile görüşmeliyiz, 20 yıllık Afganistan’daki kazanımlarımızı korumalıyız” diyerek istikrara bir açıklık getirdi.
“İstikrarlı” bir Afganistan’da öncelikle eroin ticaretinin ne olacağını normal diplomatik koşullarda görüşmek istiyorlar. Dünyanın en kârlı işlerinden olan eroin üretimi ve ticaretinin kontrol altında ve şirketlerin, devletlerin komisyonlarının pay edilmesi müzakere edilebilir olmalı.
İkincisi, bütün şirketlerin ağzının sulandığı ama işgal ve savaş nedeniyle şimdiye kadar kimsenin kazanç sağlayamadığı Afganistan yeraltı zenginlikleri meselesi var. Ne ararsanız bu dağlık ülkede bolca bulunuyor. Doğal gaz ve petrol var, bakır var, demir var, uranyum var, birçok değerli nadir element burada. Ayrıca Afganistan Lityumun Suudi Arabistan’ı olarak tanımlanıyor.
Lityum meselesini daha önce ele almıştık, bir şirketin maden yatağını kontrol edip kâr elde etmesi değil mesele. Elektrikli otomobil üretiminin öne çıkması ile lityum dünyanın en stratejik madenlerinden biri haline geldi.
Birçok uluslararası tekelin yanı sıra özellikle Çinli şirketler madenleri işletmek için anlaşmalar yapmışlar, ama güvenlik nedeniyle hemen hiç yol alınmamış. Şimdi “istikrar” olursa yol alınacağı düşünülüyor.
Örneğin, birkaç ay önce Taliban’ın en düzey yöneticileri Çin’de ağırlandılar. Madenlerin işletilmesi de müzakere edildi.
Bütün kodları açtığımıza göre artık IŞİD saldırısını çözebiliriz.
ABD yönlendirdiği IŞİD ile bensiz bir istikrar olmaz diyor. Arkasının geleceğini ilan ettikleri terör saldırıları ile kendi siyasi ağırlığını ve payını dayatıyor.
Onca bilgiye ve deneyime rağmen insan dünyanın bu kadar kirli ve kötü olduğuna inanamıyor.
Bu pisliğe karşı örgütlenmekten başka çare var mı?
Erhan Nalçacı / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder